geceleri bir türlü uykuya dalamama sorunum.
devamını gör...

lokasyon atıyorum ve tepeme düşmesini bekliyorum.
devamını gör...

ne yapıldığı, nereye harcandığı belli olmayan nicelik.
devamını gör...

legal kölelik.
devamını gör...

stratosferde yerden yaklaşık olarak 25 kilometre yukarıda buz kristallerinden oluşan parlak, ince ve sedefi andıran, güneşin doğuşundan önce veya batışından sonra görülen bulutlardır.
sedef bulutlarının parlaklığı güneş ışınlarını yansıtmasından kaynaklanır.
hiç hareket etmezler ya da çok az hareket ederler.
devamını gör...

o noktayı bulan,
o noktada duran,
o noktada kalan,
o noktadan hayata bakan,
o noktayı hayatının rotası yapan* kadınlar tanıdım.

yana yana yaşadılar iliklerine kadar. gözlerinden yaş hiç eksik olmadı. hep üşüdüler, yaz kış. hayal ettiler, tekrar tekrar kurdular ve anlattılar hiç durmadan, her seferinde geldiğinde yaşanacak o masalsı anı. beğenmeyip tekrar kurguladıkları da oldu. onunla olan anları tekrar tekrar yaşattılar kafalarının içinde kendilerine.

oruç aruoba, uzak'ta hasreti tanımlarken şöyle diyor : "hasret, halvet uman vuslat beklentisidir." bunu da gördüm konuştukları anlar da. arzulanmaktı istedikleri. bazısı diline düşürdü, bazısı hiç cesaret edemedi.

hasret, arapça bir isim. kelime karşılığına bakıldığında tam da onları karşılayandı aslında "ele geçirilemeyene veya elden kaçırılana üzülüp yanma". o zaman pişmanlığı da barındırıyordu içinde. sorguları fazlaydı ve dillerine düşürmeseler de keşkeydi, işte.

nazan bekiroğlu'da mavi lale adlı kitapta şöyle diyor: "ben bana ait evin kapısında kaldım mevsimlerce. ne anahtarlarım uydu bana ait kapının değiştirilmiş kilitlerine, ne de bir izin olsun alabildim bana ait evi gezmeye." işte buydu hasretin kelime karşılığı.

hikayelerini bildiğim bu kadınların tamamı -neredeyse- evliler. kendilerini sevdiklerinden emin oldukları; kalplerine, sırça bir köşkün içinde duruyormuşcasına davranan adamlarla.
..
evlilik yıl dönümleriydi. mükemmel bir masa hazırlamıştı adam. kadının en çok sevdiği o kırmızı şarap da masada yerini almıştı. ikinci kadehten sonra kadın "lütfen, bir kere sesini duyayım." dedi. adam masadan kalktı ve numarayı çevirdi. hoparlör açıktı."
..
çok konuştum, hasrete gider
devamını gör...

yakın ailemde buna yatkınlığı olan aile bireylerim var. çok zor bir durum hem bu takıntıyı yaşayan hem de aile üyeleri tarafından. misal siz daha kanepeye oturmadan oradan bir ses fışkırıyor;”- örtüyü bozuyorsun.” yanii! tamam bozuyorum ama ne yapıyım? ayakta mı durayım? taş mı kesileyim, ne yapayım? neyse zamanla alışıyorsunuz haliyle, otururken eliniz kanepenin örtüsünde düzelterek oturuyorsunu. bu bir nebze idare ediyor. ayrıca mevzu bahis olmuşken bu kanepe örtülerinede uyuzum. kim nereden bulmuşta icat etmiş, lanet gitsin.

ön edit: “lanet okumak iyi bir şey değildir. döner dolaşır sizi bulur.” biyorum efendim, saygılar.
devamını gör...

lektionen in finsternis
mein liebster feind - klaus kinski
grizzly man
encounters at the end of the world
burden of dreams
man on wire

aklıma gelenler bunlar, bulabildiğinizi izleyin derim.
bulamazsanız link konusunda yardımcı olabilirim.
devamını gör...

a.b.d'nin arizona, new mexico ve utah eyaletlerinde yaşayan, nüfus olarak en kalabalık kızılderili kabilesidir.
apache'ler gibi atabascan dili konuşurlar ve apache'lerle yakın akrabadırlar ama onlar gibi göçebe, avcı değil, tarım yapan, evcil hayvanları olan, halı, kilim dokuyan bir kabiledir.
meksika savaşından sonra topraklarına gelen a.b.d'lilerle çatışmaya başlamışlar ama katliama uğramışlar, meyve ağaçları kesilmiş, hayvanları öldürülmüş ve sonunda 1863'te yenilerek teslim olmuşlar ve bir daha savaşmamışlardır.
ikinci dünya savaşında, 80 yıl önce atalarını katleden a.b.d ordusuna katılmışlar ve ordunun şifreli haberleşmesinde navajo dilini kullanmışlardır. rüzgarla konuşanlar filmi bu kabile hakkındadır.
devamını gör...

ne kadar olumlu olursanız olun, ne kadar uğraşırsanız uğraşın bir türlü istediklerinize ulaşamamak. özellikle de bu istedikleriniz çok basit ve diğer insanların kolayca ulaşabildiği şeylerse. insana 'neden' sorusunu sordurur, 'acaba bende mi bir sorun var' diye düşündürür. aslında yıllarca umudunuzu buna rağmen kaybetmezsiniz, hayallerinize tutunursunuz. ama sonra artık yorgunluğa dayanamayıp gerçeği kabullenirsiniz, nedeni ne olursa olsun istediğiniz şeye ya da şeylere ulaşmanız mümkün değildir. sonra da ya mecburiyetten, ya da yapacak başka bir şey bulamadığınız için bir şeylerle uğraşmaya devam edersiniz ama artık ne umudunuz ne de inancınız kalmıştır.
ve o noktadan sonra da hiçbir şey sizin umudunuzu ve inancınızı geri getiremez. düşünmemeye çalışarak, biraz da tatsız tuzsuz yaşamaya devam edersiniz.
devamını gör...

bugün ölüm yıldönümü; saygı, sevgi ve özlemle.. böyle bir değer geçti bu ülkeden. ruhu şad olsun büyük üstadın.. haydar haydar

ölürsem beni türkiye’den çok dünya tanır" diyen ali ekber çiçek, kendi ülkesinden hak ettiği ilgiyi bulamamaktan yakındı. ünü dünyaya yurt dışında verdiği konserlerle yayılan türkü ustası o günleri şöyle anlattı:
       “yurt dışındaki konserlerime 1965 yılında almanya, belçika, hollanda ve fransa’da verdiğim resitallerle başladım. almanya eski başbakanlarından willy brand’ın isteği üzerine 1980’de burada verdiğim konserlerle sesim ve sazım tanınır oldu. 83’te colombia üniversitesi’nde verdiğim konserde, türkülerim dinleyenleri o kadar çok etkiledi ki üniversite bu konseri plak haline getirdi. ardından unesco tarafından “turkish sufi music - folk lute of anatolia" (anadolu halk müziği geleneği) adlı plağım yayınlandı. iki eser bu güne kadar cezayir, bahreyn, bali, bengal, belarusya, bolivya, kamboçya, kamerun, şili, dahomey, yunanistan, hong kong, hindistan, ırak, portekiz, romanya, vietnam, yemen, japonya, suriye, fildişi sahili ve cava’da türküseverlerin beğenisine sunuldu. türkiye dışında neredeyse yayınlanmayan ülke kalmadı.
       1990 yılında teksas, michigan ve wisconsin üniversitelerinde verdiğim konserler uzun süre konuşuldu. bu sayede hem alevi kültürünü hem de halk müziğini tanıtma fırsatı buldum. şu sıralar yedi türkümün öyküsü abd’deki bazı üniversitelerde ders konusu."
devamını gör...

2 bin üç yüz lira asgari ücret alan insanlar ailesini nasıl geçindirip, kira verebiliyor?
devamını gör...

kısas gelmediği sürece hiçbir şey düzelmeyecektir.
devamını gör...

andıra gal(a)sın: yerin dibine geçesin
pezük: pazı
kara lastik: lastik ayakkabı
gavsuk/gavsak: çotanak (fındığın yeşil kabuğu)
gerebi, gelberi: tırmık
ekinci: giresun'un güneyinde yaşayanlar
sırgan: ısırgan otu
şelek: sırta asılan sepet
haccak: güzel
haçan: ne çabuk
diyelmek: ayakta durmak
kemcuk ağızlı: eğri (yamuk) ağızlı
poğul/poğol: mısır
bıldır: geçen yıl
cember: başörtü
napin, niyapin: ne yapıyorsun
çimmek: duş almak, yıkanmak
cücük: civciv
terek: raf
pancar: karalahana
deeyda: şurada
gabukluk: bodrum
ımuk: sıcak -ılıktan bir tık daha sıcak.
gene: biçim/şekil belirtme. -taş gene bir şey.
zatıberi: eskiden beri.

gibi bir çok şiveleri içerir.

daha fazlası için: www.ismailbeylikoyu.com/yor...
devamını gör...

gelecektir. herkesin toplu olarak kaygılandığı asıl şey bu değil midir?
devamını gör...

bazı girdilerini okuduktan sonra aynı başlığa yazacak bir şey bulamadığım yazardır, düşüncelerimiz zaman zaman o kadar benzerlik gösterir. nedense çok sosyal bir insan havası veriyor bana, öyle mi bilmiyorum ama etrafı tarafından sevilen bir insan olduğuna inanıyorum. severek takip edilir kendisi.
devamını gör...

an itibariyle yaptığımdır.yarı toksanız ve susuzluğunuz da varsa daha bir keyifli olur.
devamını gör...

her yerde atamı gördüğüm gündür. mutluyum yahu.

insanlar özlem ve sevgiyle paylaşıyorlar kutluyorlar. içimiz buruk özlüyoruz ama onu anıyoruz hep anacağız.

bize bıraktığı mirasları gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz.
işler kötüye gittikçe daha çok seviyoruz mustafa kemal atatürk'ü keşfediyoruz her geçen gün daha iyi anlıyoruz.
devamını gör...

çocuk tacizi gibi aşırı bıçak sırtı bir konuya değinen kuzeyli filmi.

bu tarz konuları işlemek her coğrafyada mümkün olmaz. bu söylediğim kuzeylilere bir övgü değildir. coğrafyanın kültür, sanat ve düşünme üzerine etkisinin göstergesidir. her konuya her yerde dokunamazsın.

filmin tekniği ise, yönetmenin öncülerinden biri olduğu “dogma 95” akımının özelliklerini taşır. filmde neredeyse müzik yoktur. az miktar olan müzik ise ya tv ya da radyodan gelir. kamera ise aşırı harektlidir. aniden yüzlere yaklaşıp uzaklaşabilir.

öznel yorum; harika film.
devamını gör...

taraflardan biri çalışmıyorsa(kadın erkek fark etmez) ve üstüne ev işlerinden de kaytarıyorsa doğru bir gerekçedir. iki taraf da çalışıyorsa görev dağılımı yapılmalıdır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim