doktorların hastalara sen diye hitap etmeleri
ama genelde de karşılarındakini kendilerinden düşük görmelerinden. özellikle doktora karşı bu kadar hürmetin gösterildiği memleketimizde (sağlık çalışanlarına şiddet uygulayan öküzlerden bahsetmiyorum elbette), sanırım bu hürmetin gereğinden oldukça fazla olmasından kaynaklanıyor. yaşlı başlı insanlar otuzluk doktorların önünde iki büklüm olmasalar kendilerine gelirler diye düşünüyorum. zira nezaketen kendisine "siz" diye hitap edilen herkes, bu nezakete karşılık vermek zorunda bana kalırsa. insanlıktan nasibini alabilmişse tabi. evet, bu konuda doktorlara ben de kızgınım. bak siyasetçi ve bürokratlarda da vardır mesela bu öküzlük.
devamını gör...
türkiye yüzde 99 müslüman bir ülke değildir
müslüman ağırlıklı milletin olması, ülkeyi resmi olarak müslüman ülkesi yapmaz. türkiye'de büyük bir çoğunluk islam dinine inansa da, din özgürlüğü olan bir ülkedir türkiye. isteyen istediğine inanır. tabi toplum baskısı denen bir illet de var, o çok ayrı bir mevzu.
devamını gör...
fakirim demeden fakir olduğunu söyle
zincir marketlerin indirim günlerini kovalıyorum.
devamını gör...
robnaja
sevgili yazarlarımızdan "naja" ile hikayemden bahsetmek isterim. aslında bahsetmesem mi bilemedim kıskançlık yapayım biraz.tanışırsanız eğer daha çok kişiyle konuşması gerekecek , haliyle bu durum benim konuşma süremin azalması demek olacak.neyse olsun ya öyle kocaman bir yüreği var ki ucu bucağı görünmeyen bir derya gibi.orada tüm sözlük yazarlarına ayıracağı bir yer ve süre vardır.hatta sizin için gününü 36 saate çıkarır yine zaman ayırır.
tanışma hikayesiyle başlayayım yazıma. yine günlerden bir gün taburemi sözlük kahvesinin önüne atmış dedikodu bekleyen dayılar gibi akıştan gelen geçeni izliyorken bizim mahallenin muhtarı çıkageldi. yine aylaklık mı yapıyorsun yayıncımıza git sor bakalım akşama bir ihtiyacı var mı dedi. muhtarımız hakkında detaylı bilgi için. #921035 neyse yayıncı hakkında bilgiyi aldım insanlık bende kalsın dedim koyuldum yola, çok zaman geçmedi buldum radyoyu, kapıya bir tekme daldım içeri, beni muhtar yolladı diye bağıra bağıra radyonun koridorlarında geziyorum."burda robnaja diye biri varmış" diye bağırmaya başladım

baktım bağırmakla olmayacak bu iş koridorun sonunda hazırlanma odaları var tamam dedim buradan bulurum. ilk odayı geçtim marikaki, ikinci odayı geçtim vanellope, üçüncü odayı geçtim cenk, son 3 oda kalmışken robnaja yazan kapıyı buldum çalmadan daldım odaya.insanın kafası boş olunca yapıyor böyle yabanilikler, yeller esiyor mutluyuz yani.
beklemeden içeri daldım, o da ne sanki başka bir dünyaya geçmiş gibi oldum. renkler değişti her yer şeker dolmaya başladı. sonradan öğrendim ki şeker krallığının giriş kapısını açmışım. karşımda dört adet muhteşem yayıncı sol baştan sağ başa robnaja,cenk,vanellope,marikaki.

şaka yapmıyorum bildiğiniz böyle bir görüntü ile karşılaştım. hepsi mi bu kadar şeker olur, şaka mısınız dedim ,ya ne içirdiniz bana böyle renkli renkli görmeye başladım diyorum. içimden kesin o çaycı markaların parasını vermedim diye bayat çayı ittirdi diyorum fakat kızamıyorum da çünkü karşılaştığım manzara çok güzeldi.
aman dedim başladım konuşmaya ama bu sefer kibar konuşuyorum, eser kalmadı az önceki kabalığımdan, sanmayın kendim böyle konuşuyorum meğer şeker krallığının etkisiymiş ,giren kimse kötü konuşamıyormuş. sevgi doluymuş burası en kötüsünü bile seviyorlarmış çünkü en kötüsünün bile tek amacı başkaları tarafından daha çok sevilmekmiş. öyle karmaşık bir yer.
sonra başladık konuşmaya ben anlatıyorum o sadece gülüyor ama ne gülüş içimden diyorum ki "demek ki robnaja gülüşü buymuş", nerden mi biliyorum muhtar demişti gülüşünü duyunca zaten kendin her hafta gider sorarsın bir ihtiyacınız var mı diye. neyse beni muhtar yolladı bir ihtiyacınız var mı diye soruyor efendim dedim. kendisi yine güldü anladım ki zaten her şeye sahipmiş ,muhtarın oyununa gelmişim. sonra günler geçtikçe radyoyu dinleye dinleye kendisine hayran oldum, bir fare çözümlemeleri var ki öyle böyle değil efendim keşke tekrar yayını olsaydı da şuraya ses kaydı koyabilseydim.o yayında benim mahlasımı okurken çektirdiğim eziyeti halen hatırlar ve o meşhur kahkasını atmaktan geri durmaz.
fare demişken yayında paylaşamadığım fare videomu paylaşmak istiyorum kendisiyle. en sevdiğim farelerden biri budur. bence radyo yayını yaparken cenk ile böyleler. videonun ilgili bölümü 1:10 da başlıyor sonrası size kalmış. sevdiğimiz ve veda etmiş bir yayıncımızı hatırlatmıyor mu.en kısa sürede geri dönmesi dilekleriyle.
şimdi ben niye bunları anlattım? gördünüz çıktım anlattım, izaha gerek yok. anlattım çünkü robnaja demek puzzle demek, tüm parçaları toplamanız demek, tüm parçaları toplayamazsanız onu anlayamazsınız demek, bir şeyler hep eksik olur demek. korkmayın tüm parçaları anlatacağım size.
kendisi şeker krallığından kalan sürelerinde öğretmenlik yapıyor ve öğretmenlik yaptığı yer çok tekin bir yer değil. bu yüzden her gün spor yapması gerekiyor. az önceki sevimli hali sizi aldatmasın aslında okula gittiğinde tam bir teğmen oluyor. görseli bırakıyorum.

okulunun adı hero's duty ve her gün çocuklarını cy-bugs denilen yaratıklardan koruyor. sizce de spor yapması normal değil mi ? ve bunu herkese tavsiye ediyor. #196560 okulun olduğu yer şeker krallığının komşu ülkesi. anlayacağınız koruduğu tek şey çocukları değil. peki bizim kahramınımızı kim koruyor tabi ki sevgili eşi felix.

böyle zorluklarla kolayca başa çıkabilen çok güçlü bir yazarımızdır. gerçekten güçlü olduğunu düşünüyorum vursa bir yerinizi sakat bırakır kesin. sözleri ne kadar yüreğinizi yumuşatıyorsa vuruşları o kadar canınızı acıtır diye tahmin ediyorum, kesinlikle öğrenmek istemem.
ayrıca kendisi tam bir hayal teyzedir.yeğeni onun biriciğidir, çok sevdiğini tanımlarından ve yolladığı ses kaydından anlayabilirsiniz. kim bilir şanslı yeğenine ne masallar anlatıyordur, hayal etmesi dahi sizin de keşke böyle teyzem olsa demenize yeter de artar bile. yeğeninin de maşallahı var neşe bombası gibi yavrucak. ikisini düşündükçe aklıma bu görsel geliyor.

onu tanımayanlar uzaktan böyle buz gibi biri olduğunu düşünebilir. ama yanılıyorlar diye düşünüyorum, yeğeni olaf ile çok güzel eğleniyorlardır ve gülücükler dağıtıyorlardır çevrelerine bundan çok eminim. yani yazmaktan çekinmeyin ama öyle rahatsız edecek şekilde değil tabi ki de yoksa bir anda buz kesmenize neden olabilir sonuçta karlar ülkesi prensesi olmak kolay değil.ama öyle harika bir yüreği var ki zaten tanımlarını okuduğunuz zaman anlarsınız. şu şarkıyı da inanıyorum ki çok güzel söyler.
evet gelelim tanımlarına hangi birini yazsam bilemiyorum. tanımlarını buraya eklemeye kalksam seçmeye kıyamam hepsi birbirinden güzel tanımlar. onun profilinde tanımlarını okumaya her girdiğimde kendimi şöyle bir yere giriyormuş gibi hissediyorum.

hayır hogwartsa seçilsem bu kadar sevinmem. kendimi gondor mahzenlerinde yüzüğün kaç ayar olduğunu araştırmaya çalışan gri hokkabaz gibi hissediyorum.

kendisi ayrıca saruman başkanı kötülediği yetmiyormuş gibi bu el feneri kılıklı gri hokkabazı çok sever. bunu söylemesem olmazdı kusura bakma sevgili yazar" #teamgandalfnaja".
evet tanımlar diyorduk.okudukça okuyorum okudukça okuyorum bir tane kötü tanımı olmaz mı bir insanın.tamam abartı işini iyi yaparım ama bu konuda kesinlikle abartmıyorum onun tanımlarını defalarca okumuşumdur. muhteşem bir yeteneği var şahsi kanaatim bu tabi. bana yazıları ile aynı duyguları yaşatabilen 3 yazardan biri kendisidir, diğer iki yazar bu sözlükten değil bu arada. o kadar kıymetli bir yazardır kıymetini bilin. okumadıysanız ve bu nickaltı yazısı ile hakkında bilgi sahibi oluyorsanız eğer hiç düşünmeyin kesinlikle gidip tüm tanımlarını okuyun. karalama defteri tanımlarını atlamadan bir kaç kez okuyun her biri ayrı bir tat ve renk içeriyor ve her okuyuşunuzda o renkler ve tatlar değişiyor. bak yine okuyasım geldi yazımı burada kesiyorum gidip bir kaç tanımını daha okuyayım. esen kalın.
tanışma hikayesiyle başlayayım yazıma. yine günlerden bir gün taburemi sözlük kahvesinin önüne atmış dedikodu bekleyen dayılar gibi akıştan gelen geçeni izliyorken bizim mahallenin muhtarı çıkageldi. yine aylaklık mı yapıyorsun yayıncımıza git sor bakalım akşama bir ihtiyacı var mı dedi. muhtarımız hakkında detaylı bilgi için. #921035 neyse yayıncı hakkında bilgiyi aldım insanlık bende kalsın dedim koyuldum yola, çok zaman geçmedi buldum radyoyu, kapıya bir tekme daldım içeri, beni muhtar yolladı diye bağıra bağıra radyonun koridorlarında geziyorum."burda robnaja diye biri varmış" diye bağırmaya başladım
baktım bağırmakla olmayacak bu iş koridorun sonunda hazırlanma odaları var tamam dedim buradan bulurum. ilk odayı geçtim marikaki, ikinci odayı geçtim vanellope, üçüncü odayı geçtim cenk, son 3 oda kalmışken robnaja yazan kapıyı buldum çalmadan daldım odaya.insanın kafası boş olunca yapıyor böyle yabanilikler, yeller esiyor mutluyuz yani.
beklemeden içeri daldım, o da ne sanki başka bir dünyaya geçmiş gibi oldum. renkler değişti her yer şeker dolmaya başladı. sonradan öğrendim ki şeker krallığının giriş kapısını açmışım. karşımda dört adet muhteşem yayıncı sol baştan sağ başa robnaja,cenk,vanellope,marikaki.

şaka yapmıyorum bildiğiniz böyle bir görüntü ile karşılaştım. hepsi mi bu kadar şeker olur, şaka mısınız dedim ,ya ne içirdiniz bana böyle renkli renkli görmeye başladım diyorum. içimden kesin o çaycı markaların parasını vermedim diye bayat çayı ittirdi diyorum fakat kızamıyorum da çünkü karşılaştığım manzara çok güzeldi.
aman dedim başladım konuşmaya ama bu sefer kibar konuşuyorum, eser kalmadı az önceki kabalığımdan, sanmayın kendim böyle konuşuyorum meğer şeker krallığının etkisiymiş ,giren kimse kötü konuşamıyormuş. sevgi doluymuş burası en kötüsünü bile seviyorlarmış çünkü en kötüsünün bile tek amacı başkaları tarafından daha çok sevilmekmiş. öyle karmaşık bir yer.
sonra başladık konuşmaya ben anlatıyorum o sadece gülüyor ama ne gülüş içimden diyorum ki "demek ki robnaja gülüşü buymuş", nerden mi biliyorum muhtar demişti gülüşünü duyunca zaten kendin her hafta gider sorarsın bir ihtiyacınız var mı diye. neyse beni muhtar yolladı bir ihtiyacınız var mı diye soruyor efendim dedim. kendisi yine güldü anladım ki zaten her şeye sahipmiş ,muhtarın oyununa gelmişim. sonra günler geçtikçe radyoyu dinleye dinleye kendisine hayran oldum, bir fare çözümlemeleri var ki öyle böyle değil efendim keşke tekrar yayını olsaydı da şuraya ses kaydı koyabilseydim.o yayında benim mahlasımı okurken çektirdiğim eziyeti halen hatırlar ve o meşhur kahkasını atmaktan geri durmaz.
fare demişken yayında paylaşamadığım fare videomu paylaşmak istiyorum kendisiyle. en sevdiğim farelerden biri budur. bence radyo yayını yaparken cenk ile böyleler. videonun ilgili bölümü 1:10 da başlıyor sonrası size kalmış. sevdiğimiz ve veda etmiş bir yayıncımızı hatırlatmıyor mu.en kısa sürede geri dönmesi dilekleriyle.
şimdi ben niye bunları anlattım? gördünüz çıktım anlattım, izaha gerek yok. anlattım çünkü robnaja demek puzzle demek, tüm parçaları toplamanız demek, tüm parçaları toplayamazsanız onu anlayamazsınız demek, bir şeyler hep eksik olur demek. korkmayın tüm parçaları anlatacağım size.
kendisi şeker krallığından kalan sürelerinde öğretmenlik yapıyor ve öğretmenlik yaptığı yer çok tekin bir yer değil. bu yüzden her gün spor yapması gerekiyor. az önceki sevimli hali sizi aldatmasın aslında okula gittiğinde tam bir teğmen oluyor. görseli bırakıyorum.

okulunun adı hero's duty ve her gün çocuklarını cy-bugs denilen yaratıklardan koruyor. sizce de spor yapması normal değil mi ? ve bunu herkese tavsiye ediyor. #196560 okulun olduğu yer şeker krallığının komşu ülkesi. anlayacağınız koruduğu tek şey çocukları değil. peki bizim kahramınımızı kim koruyor tabi ki sevgili eşi felix.

böyle zorluklarla kolayca başa çıkabilen çok güçlü bir yazarımızdır. gerçekten güçlü olduğunu düşünüyorum vursa bir yerinizi sakat bırakır kesin. sözleri ne kadar yüreğinizi yumuşatıyorsa vuruşları o kadar canınızı acıtır diye tahmin ediyorum, kesinlikle öğrenmek istemem.
ayrıca kendisi tam bir hayal teyzedir.yeğeni onun biriciğidir, çok sevdiğini tanımlarından ve yolladığı ses kaydından anlayabilirsiniz. kim bilir şanslı yeğenine ne masallar anlatıyordur, hayal etmesi dahi sizin de keşke böyle teyzem olsa demenize yeter de artar bile. yeğeninin de maşallahı var neşe bombası gibi yavrucak. ikisini düşündükçe aklıma bu görsel geliyor.

onu tanımayanlar uzaktan böyle buz gibi biri olduğunu düşünebilir. ama yanılıyorlar diye düşünüyorum, yeğeni olaf ile çok güzel eğleniyorlardır ve gülücükler dağıtıyorlardır çevrelerine bundan çok eminim. yani yazmaktan çekinmeyin ama öyle rahatsız edecek şekilde değil tabi ki de yoksa bir anda buz kesmenize neden olabilir sonuçta karlar ülkesi prensesi olmak kolay değil.ama öyle harika bir yüreği var ki zaten tanımlarını okuduğunuz zaman anlarsınız. şu şarkıyı da inanıyorum ki çok güzel söyler.
evet gelelim tanımlarına hangi birini yazsam bilemiyorum. tanımlarını buraya eklemeye kalksam seçmeye kıyamam hepsi birbirinden güzel tanımlar. onun profilinde tanımlarını okumaya her girdiğimde kendimi şöyle bir yere giriyormuş gibi hissediyorum.

hayır hogwartsa seçilsem bu kadar sevinmem. kendimi gondor mahzenlerinde yüzüğün kaç ayar olduğunu araştırmaya çalışan gri hokkabaz gibi hissediyorum.

kendisi ayrıca saruman başkanı kötülediği yetmiyormuş gibi bu el feneri kılıklı gri hokkabazı çok sever. bunu söylemesem olmazdı kusura bakma sevgili yazar" #teamgandalfnaja".
evet tanımlar diyorduk.okudukça okuyorum okudukça okuyorum bir tane kötü tanımı olmaz mı bir insanın.tamam abartı işini iyi yaparım ama bu konuda kesinlikle abartmıyorum onun tanımlarını defalarca okumuşumdur. muhteşem bir yeteneği var şahsi kanaatim bu tabi. bana yazıları ile aynı duyguları yaşatabilen 3 yazardan biri kendisidir, diğer iki yazar bu sözlükten değil bu arada. o kadar kıymetli bir yazardır kıymetini bilin. okumadıysanız ve bu nickaltı yazısı ile hakkında bilgi sahibi oluyorsanız eğer hiç düşünmeyin kesinlikle gidip tüm tanımlarını okuyun. karalama defteri tanımlarını atlamadan bir kaç kez okuyun her biri ayrı bir tat ve renk içeriyor ve her okuyuşunuzda o renkler ve tatlar değişiyor. bak yine okuyasım geldi yazımı burada kesiyorum gidip bir kaç tanımını daha okuyayım. esen kalın.
devamını gör...
leon duguit
léon duguit (4 şubat 1859, libourne, fransa – ö. 18 aralık 1928, bordeaux)
fransız hukukçu duguit, kamu hukuku, hukuk felsefesi ve sosyolojisi üzerine çalışmalar yapmış akademisyendir. bordeaux üniversitesi'nde hukuk okudu ve yaptığı çalışmalar neticesinde 1883'te caen'deki hukuk fakültesine profesör olarak atandı. daha sonra tekrar bordeaux'a döndü. hukuk fakültesinde dekan oldu. ölümüne kadar da çalışmalarına burada devam etti. 1926'da hans kelsen ile birlikte "hukuk teorisi uluslararası dergisi"'ni yayımlamaya başlamıştır. ikinci cilt halinde yayımlanan "devletin genel kuramı" adlı eseri ile türk hukukuna önemli ölçüde katkıda bulunmuştur.
eserleri;
devletin genel kuramı
hukuk-ı esasiyye
fransa’da hürriyet-i matbuat ve matbuat nizamnameleri
cemiyet, hukuk ve devlet nazariyeleri
hâkimiyet ve hürriyet
kamu hukuku dersleri
not: eserlerin özgün dili fransızcadır.
kaynak bağlantılar;
www.britannica.com/biograph...
www.academia.edu/38812197/M...
www.cambridge.org/core/book...
fransız hukukçu duguit, kamu hukuku, hukuk felsefesi ve sosyolojisi üzerine çalışmalar yapmış akademisyendir. bordeaux üniversitesi'nde hukuk okudu ve yaptığı çalışmalar neticesinde 1883'te caen'deki hukuk fakültesine profesör olarak atandı. daha sonra tekrar bordeaux'a döndü. hukuk fakültesinde dekan oldu. ölümüne kadar da çalışmalarına burada devam etti. 1926'da hans kelsen ile birlikte "hukuk teorisi uluslararası dergisi"'ni yayımlamaya başlamıştır. ikinci cilt halinde yayımlanan "devletin genel kuramı" adlı eseri ile türk hukukuna önemli ölçüde katkıda bulunmuştur.
eserleri;
devletin genel kuramı
hukuk-ı esasiyye
fransa’da hürriyet-i matbuat ve matbuat nizamnameleri
cemiyet, hukuk ve devlet nazariyeleri
hâkimiyet ve hürriyet
kamu hukuku dersleri
not: eserlerin özgün dili fransızcadır.
kaynak bağlantılar;
www.britannica.com/biograph...
www.academia.edu/38812197/M...
www.cambridge.org/core/book...
devamını gör...
23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı
"gelecek için hazırlanan vatan evlatlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakarlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim."
bayramımız kutlu olsun! <3
bayramımız kutlu olsun! <3
devamını gör...
bim haftanın fantezi ürünleri kataloğu
fantazi dünyasını evli çiftlerle, 2-3 parça kıyafete basitleştirmiş bim hiç yakıştıramadım...
buradan
üşenecek yazarlar için
buradan
üşenecek yazarlar için
devamını gör...
küfürlerin tamamen cinsiyetçilik içermesi
çok canımı sıkan durum. sevmediğim birine neden birkaç küfür hariç bireyseline sövemiyorum? hep annesine bacısına veya bir kadın organına sövmeliyim? lütfen help ya.
devamını gör...
kendi kendine konuşmak
rahatlamak ve bazı konularda derinlemesine düşünerek bir karara varmak istendiği zaman yapıldığında gayet güzel sonuçlar doğururken, dozu kaçırıldığında hatta kişinin kendini dünyadan soyutlayarak, kendine özel bir dünya kurmasına kadar giden ve hastalık halini alan durum.
devamını gör...
geceye bir bilgi bırak
üzüm kelimesi eski türkçede "üz" yani "koparmak" anlamına gelir. bu nedenle birine "beni çok üzdün" dediğinizde aslında "dalımdan kopardın" gibi mecazi bir anlatım kullanmış olursunuz.
devamını gör...
hayattan bugüne dek öğrenilen en önemli şey
insanlara, onların istedikleri şeyleri söylediğinde "iyi insan" oluyorsun. bütün mesele bu.
devamını gör...
herkes doğduğu ilde yaşasaydı ne olurdu sorunsalı
parallel evrende hala doğduğum yerde yaşıyorum zaten.
devamını gör...
ama kafamız nasıl güzel radyo programı
“sürüp giden bir gitmek arzusu kaplamış herkesin içini…
kime dönsek bir gitme planı hazır hep…
herkesin valizi kafasında toplanmış,
peki gitmeyi başaran var mı?
sen sayın dinleyen…
şairin dediği gibi "kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök mü saldın?" yaz bize konuşalım.
hüzün candır ile beraber hazırladığımız ve gitmek konusunu konuşacağımız ama kafamız nasıl güzel saat 23’te sözlük radyoda!
buluşmak üzere...
kime dönsek bir gitme planı hazır hep…
herkesin valizi kafasında toplanmış,
peki gitmeyi başaran var mı?
sen sayın dinleyen…
şairin dediği gibi "kuş olup uçmak isterken ağaç olup kök mü saldın?" yaz bize konuşalım.
hüzün candır ile beraber hazırladığımız ve gitmek konusunu konuşacağımız ama kafamız nasıl güzel saat 23’te sözlük radyoda!
buluşmak üzere...
devamını gör...
güldüğün zaman çok tatlı oluyorsun
şüphesiz sırtlan sözüdür. bunun yanı sıra belediye çukuru niteliğinde gamzelere sahip insanlara da mutlu olsun diye söylenebilir.
devamını gör...
eskişehir dendiğinde akla gelenler
gülhatmi çiçekleridir efendim. yol boyu o kadar ama o kadar çok görmüştüm ki...
odunpazarı yakınında küçük bir el sanatları pazarı vardı. ürünlerin fiyatlarını görünce çok şaşırmıştım. izmir'de 20 tl'ye satılacak bilekliği 5 tl'ye satıyorlardı.
masal şatosu arka kısmında türk dünyası ile ilgili üniversite binasının içindeki müzik aletleri müzesi de muazzamdı.
bir de eti müzesinden gorsel bırakalım.
bozkırın ortasında deniz kabuğu bulunmuş bir şehirdir diyerek de bitirelim.


odunpazarı yakınında küçük bir el sanatları pazarı vardı. ürünlerin fiyatlarını görünce çok şaşırmıştım. izmir'de 20 tl'ye satılacak bilekliği 5 tl'ye satıyorlardı.
masal şatosu arka kısmında türk dünyası ile ilgili üniversite binasının içindeki müzik aletleri müzesi de muazzamdı.
bir de eti müzesinden gorsel bırakalım.
bozkırın ortasında deniz kabuğu bulunmuş bir şehirdir diyerek de bitirelim.


devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar

ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden.
inanırdım saadetli yolculuklara.
adalar var zannederdim güneşli, mavi, dertsiz.
bütün hızımla koşardım dalgalara.
o zaman beni görseydiniz.
ben pırıl pırıl bir gemiydim eskiden.
beni o zaman görseydiniz
siz de gelirdiniz peşimden
özdemir asaf
30 saniye pozlama, ıso 100, f/22, 10 stop nd filtre ile fethiye'de çekildi.
devamını gör...
aptal yerine konmak
23 yıldır türk halkı aptal yerine konuyor, ama fark eden sayısı %45 geçmez.
devamını gör...
alkolik
bir zamanlar çok sevdiğim kişi bir alkolikti. gündüz gecele fark etmezdi onun için yani her an kafası dumanlıydı...
veya ayık olduğu günlerse sadece kendi duyguları varmışcasına herkesi suçlayıp dururdu..
aslında şimdi anlıyorum ne kadar güçsüz bir adam olduğunu, tüm dertlerini unutmak için elindeki şişe ona yeterdi..
gerçi bunu başından beri biliyordum ama onu iyileştireceğimi düşünmek benim cahiliğimin isabet ettiği zamana denk gelmişti.
ben de yaralar bırakmaya yeminli olanlara güvenip bana en çok güvenenleri yaraladım bir dönemler.
veya ayık olduğu günlerse sadece kendi duyguları varmışcasına herkesi suçlayıp dururdu..
aslında şimdi anlıyorum ne kadar güçsüz bir adam olduğunu, tüm dertlerini unutmak için elindeki şişe ona yeterdi..
gerçi bunu başından beri biliyordum ama onu iyileştireceğimi düşünmek benim cahiliğimin isabet ettiği zamana denk gelmişti.
ben de yaralar bırakmaya yeminli olanlara güvenip bana en çok güvenenleri yaraladım bir dönemler.
devamını gör...
ağzı kokan sevgili ile öpüşmek
mide bulandıran bir tecrübedir efenim; lanet olsun, aklıma günün bu saatinde niye o ağzı pislikten içine göçmüş eski sevgilim geldi bilmiyorum ama, bu hikayeyi size anlattıktan sonra dişlerimi anti-tartar diş macunu ile en az beş dakika boyunca fırçalayacağımı biliyorum.
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, huzursuz bağırsak sendromu olan sevgilimden yeni ayrılmış ve nihayetinde tekrar boşa çıkmıştım. kendisinin tuvaletten çıkmasını beklerken 400 sayfalık bir kitabı okuyup bitirebilirdiniz tanrım, o sürekli kabız olup kıçını zorlayan ve ıkınmalarını tuvalet kapısının ardından bile duyabildiğiniz garip çocuktan ayrılmak, belki de şu hayatta üzüleceğim son şeydi ama üzülüyordum, insan iki haftada da birine alışabiliyordu işte.
elbette birisinden ayrıldığınızda yapabileceğiniz en iyi şey, başka birisini bulmaktır. nitekim ben de zaman geçirmeden yeni sevgili edinmek için etrafı kolaçan etmeye başlamıştım. çok uzun sürmedi, zaten güzel ve çekici bir kızdım, size daha önceki yazılarımda da bundan bahsetmiştim, ben, erkek cinsinin başına gelebilecek en güzel şeydim. bazen sadaka olsun diye çirkin oğlanlarla da flört edecek kadar iyi kalpliydim de üstelik. aklıma kerem geldi durun bi saniye midemin bulantısı bir geçsin. öğğ tanrım, insan öyle bir sıfat taşıyorsa, insan içine pek çıkmamalı.
neyse, bu başka bir hikaye.
size o'ndan bahsedeceğim, çürük diş engin.
o'nunla, arkadaş grubumla izlemeye gittiğimiz bir mini öğrenci konserinde tanıştık. kendi küçük ve ünsüz müzik gruplarının bass gitarcısıydı efenim. lanet olsun, onun çürük azı dişlerinden daha önceden haberim olmuş olsaydı, kesinlikle aynı grubun solistiyle birlikte olmayı tercih ederdim ama işte, ben daha çok gitarcılardan hoşlanan bir kızdım.
ortak arkadaşlar vasıtasıyla bir araya gelip durdukça, kendisiyle ilişkimiz kısa sürede pekişti. aynı ortak arkadaş grubumuzla birlikte öğrenci evimizde buluşuyor ve müzik yaparak içmedikleri zamanlarda kutu oyunu filan oynuyorduk. enginle sevimli rakipler olup, küçük zaferler eşliğinde birbirimize göz kırparak gülümsüyor ve diğer arkadaşlara göstermeden karşılıklı kaçamak öpücükler atıyorduk. hatta bazen abartarak belaltı pis hareketler de yapıyordum kendisine. huyum kurusun, asla uslu duramıyordum.
nihayetinde, arkadaşları evlerine yolladığımız bir akşam, odasında baş başa kalabilmiştik, çok ayıp şeyler yapmak üzereydik ki o ateşli öpüşmemiz başlamadan hemen önce artık birbirimizin nefesini hissedebilecek kadar yakınlaşmıştık. "mm..bu koku? oğğ"
çürük diş kokusu gibi bir şey lanet olsun, kendimi geri çekemeden dudaklarıma yapışıvermişti.
kendimi güç bela o'ndan kurtardığımda kusmak üzereydim, lanet olsun o ağzının profesyonel bir müdahaleye ihtiyacı var engin!!111 insan bunu birine yaşatmadan önce biraz durur ve öpeceği kişiye nasıl bir tecrübe yaşatabileceğini düşünerek utanır, iğrençsinn!!111
-noldu, kendini neden geri çektin?
-nefes alamadım bi an.
-nefes kesicisin diyorsun yaanii ehehe
-hıı
ağzının içinde taşıdığı tuvalet fırçası tadından haberi olmamasına biraz şaşırmıştım. bu ne özgüvendi tanrım, ağzımı naneli gargaralar eşliğinde iki saat çalkalamak, yakmak filan istiyordum. yine aklıma geldi, mikrop yaa!!!111
birkaç günü öpüşmeden, kaçak göçek atlatmayı başarmıştım, baş başa kalmamaya çalışıyor, beni öpecek ufak bir fırsat bile yakalamaması için çeşitli bahaneler üretiyordum:
-canım çok halsizim, grip olacağım galiba, bulaşır, yaklaşma.
-başım ağrıyor, hıı migren.
-gözüm ağrıyor.
-yanağım ağrıyor.
-kaşım ağrıyor.
ancak yine de dibime sokuluyordu işte. konuşurken de ağzı kokuyordu. lanet olsun, kendi kokusundan haberi mi yoktu, insan bu kokuyu sürekli içine çekerse ciğerleri küflenebilirdi.
sabrımın sonuna yaklaştığım o gün, artık bu durumu kendisi ile açık açık konuşmanın vaktinin geldiğinde karar kılmıştım. aynı akşam, onunla evinde buluşup birlikte film izleme planımız vardı ki elbette bu planı, benle baş başa kalıp birlikte olacağı bir ambiyans yakalamak için yapmıştı. okul çıkışı "eve bi uğrayayım" deyip yanından ayrıldım ve markete girerek bir diş fırçası, ağız gargarası ve anti-çürük diş macunu aldım. sonrasında engin'in evinin yoluna koyuldum.
beni kapıda karşılamış ve sarılmıştı. hemen etrafa bakındım ki ev arkadaşı o akşam evde değildi, nitekim o geceyi ikimize özel kılmak için evde bizi baş başa bırakmış olduğu çok belliydi.
patlattığı mısırlarla birlikte salonda oturmakta olan benim yanıma gelerek, filmi başlatmıştı işte engin; dediğim gibi, film bahanesi, morticia'yı ellemek şahanesi... saçımı okşamaya başlamıştı, oradan da omzumu. gittikçe bu böyle aşağıya doğru inecekti, belliydi. sonra da öpüşülecekti.
"engin" dedim. "senin için bir şey aldım"
gülümsedi, "ne aldın bakiiim?" dedi merakla.
sırt çantama tıktığım market poşetini çıkararak kendisine uzattım. baktı, aldıklarımı gördü ve gerisin geri suratıma baktı.
-ağzın kokuyor.
-ne?
-ağzın, içine sçılmış gibi kokuyor engin. dişlerine baktırmalısın.
-fark etmemiştim.
utandı arkadaşlar bass gitarcı çürük dişli engin. tanrım çocukta biraz ar varmış bari. kimsenin cesaret edip de kendisine ağzının koktuğunu söylememesi ne acıydı ki, kırılmasın, aman gücenmesin diye insanlara iyilik ettiğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz arkadaşlar. onlara kusurlarını söyleyin, söyleyin ki kendilerinde bunu düzeltebilsinler. ne bileyim olmuyorsa da başka bir çaresini düşünsünler. biz açık sözlü insanlar size doğruları söylediğimiz için pek sevilmeyiz; ama biliyor musunuz, pek de umurumuzda değilsiniz.
nihayetinde uslu uslu filmimizi izledik tüm akşam. engin'in morali bozulmuştu o diş macunu ve gargarayı görünce. naa, benden sonraki kız arkadaşı için bir iyilik yaptım işte fena mı?
sonrasında o utançla benden uzaklaştı efenim, duygularıyla baş edemedi. benim de pek bir tarafımda değildi. nitekim aynı müzik grubunun batericisi de hoş çocuktu ahshsh
zannedersem üniversite ikiyi okumakta olduğum senelerdi ki, huzursuz bağırsak sendromu olan sevgilimden yeni ayrılmış ve nihayetinde tekrar boşa çıkmıştım. kendisinin tuvaletten çıkmasını beklerken 400 sayfalık bir kitabı okuyup bitirebilirdiniz tanrım, o sürekli kabız olup kıçını zorlayan ve ıkınmalarını tuvalet kapısının ardından bile duyabildiğiniz garip çocuktan ayrılmak, belki de şu hayatta üzüleceğim son şeydi ama üzülüyordum, insan iki haftada da birine alışabiliyordu işte.
elbette birisinden ayrıldığınızda yapabileceğiniz en iyi şey, başka birisini bulmaktır. nitekim ben de zaman geçirmeden yeni sevgili edinmek için etrafı kolaçan etmeye başlamıştım. çok uzun sürmedi, zaten güzel ve çekici bir kızdım, size daha önceki yazılarımda da bundan bahsetmiştim, ben, erkek cinsinin başına gelebilecek en güzel şeydim. bazen sadaka olsun diye çirkin oğlanlarla da flört edecek kadar iyi kalpliydim de üstelik. aklıma kerem geldi durun bi saniye midemin bulantısı bir geçsin. öğğ tanrım, insan öyle bir sıfat taşıyorsa, insan içine pek çıkmamalı.
neyse, bu başka bir hikaye.
size o'ndan bahsedeceğim, çürük diş engin.
o'nunla, arkadaş grubumla izlemeye gittiğimiz bir mini öğrenci konserinde tanıştık. kendi küçük ve ünsüz müzik gruplarının bass gitarcısıydı efenim. lanet olsun, onun çürük azı dişlerinden daha önceden haberim olmuş olsaydı, kesinlikle aynı grubun solistiyle birlikte olmayı tercih ederdim ama işte, ben daha çok gitarcılardan hoşlanan bir kızdım.
ortak arkadaşlar vasıtasıyla bir araya gelip durdukça, kendisiyle ilişkimiz kısa sürede pekişti. aynı ortak arkadaş grubumuzla birlikte öğrenci evimizde buluşuyor ve müzik yaparak içmedikleri zamanlarda kutu oyunu filan oynuyorduk. enginle sevimli rakipler olup, küçük zaferler eşliğinde birbirimize göz kırparak gülümsüyor ve diğer arkadaşlara göstermeden karşılıklı kaçamak öpücükler atıyorduk. hatta bazen abartarak belaltı pis hareketler de yapıyordum kendisine. huyum kurusun, asla uslu duramıyordum.
nihayetinde, arkadaşları evlerine yolladığımız bir akşam, odasında baş başa kalabilmiştik, çok ayıp şeyler yapmak üzereydik ki o ateşli öpüşmemiz başlamadan hemen önce artık birbirimizin nefesini hissedebilecek kadar yakınlaşmıştık. "mm..bu koku? oğğ"
çürük diş kokusu gibi bir şey lanet olsun, kendimi geri çekemeden dudaklarıma yapışıvermişti.
kendimi güç bela o'ndan kurtardığımda kusmak üzereydim, lanet olsun o ağzının profesyonel bir müdahaleye ihtiyacı var engin!!111 insan bunu birine yaşatmadan önce biraz durur ve öpeceği kişiye nasıl bir tecrübe yaşatabileceğini düşünerek utanır, iğrençsinn!!111
-noldu, kendini neden geri çektin?
-nefes alamadım bi an.
-nefes kesicisin diyorsun yaanii ehehe
-hıı
ağzının içinde taşıdığı tuvalet fırçası tadından haberi olmamasına biraz şaşırmıştım. bu ne özgüvendi tanrım, ağzımı naneli gargaralar eşliğinde iki saat çalkalamak, yakmak filan istiyordum. yine aklıma geldi, mikrop yaa!!!111
birkaç günü öpüşmeden, kaçak göçek atlatmayı başarmıştım, baş başa kalmamaya çalışıyor, beni öpecek ufak bir fırsat bile yakalamaması için çeşitli bahaneler üretiyordum:
-canım çok halsizim, grip olacağım galiba, bulaşır, yaklaşma.
-başım ağrıyor, hıı migren.
-gözüm ağrıyor.
-yanağım ağrıyor.
-kaşım ağrıyor.
ancak yine de dibime sokuluyordu işte. konuşurken de ağzı kokuyordu. lanet olsun, kendi kokusundan haberi mi yoktu, insan bu kokuyu sürekli içine çekerse ciğerleri küflenebilirdi.
sabrımın sonuna yaklaştığım o gün, artık bu durumu kendisi ile açık açık konuşmanın vaktinin geldiğinde karar kılmıştım. aynı akşam, onunla evinde buluşup birlikte film izleme planımız vardı ki elbette bu planı, benle baş başa kalıp birlikte olacağı bir ambiyans yakalamak için yapmıştı. okul çıkışı "eve bi uğrayayım" deyip yanından ayrıldım ve markete girerek bir diş fırçası, ağız gargarası ve anti-çürük diş macunu aldım. sonrasında engin'in evinin yoluna koyuldum.
beni kapıda karşılamış ve sarılmıştı. hemen etrafa bakındım ki ev arkadaşı o akşam evde değildi, nitekim o geceyi ikimize özel kılmak için evde bizi baş başa bırakmış olduğu çok belliydi.
patlattığı mısırlarla birlikte salonda oturmakta olan benim yanıma gelerek, filmi başlatmıştı işte engin; dediğim gibi, film bahanesi, morticia'yı ellemek şahanesi... saçımı okşamaya başlamıştı, oradan da omzumu. gittikçe bu böyle aşağıya doğru inecekti, belliydi. sonra da öpüşülecekti.
"engin" dedim. "senin için bir şey aldım"
gülümsedi, "ne aldın bakiiim?" dedi merakla.
sırt çantama tıktığım market poşetini çıkararak kendisine uzattım. baktı, aldıklarımı gördü ve gerisin geri suratıma baktı.
-ağzın kokuyor.
-ne?
-ağzın, içine sçılmış gibi kokuyor engin. dişlerine baktırmalısın.
-fark etmemiştim.
utandı arkadaşlar bass gitarcı çürük dişli engin. tanrım çocukta biraz ar varmış bari. kimsenin cesaret edip de kendisine ağzının koktuğunu söylememesi ne acıydı ki, kırılmasın, aman gücenmesin diye insanlara iyilik ettiğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz arkadaşlar. onlara kusurlarını söyleyin, söyleyin ki kendilerinde bunu düzeltebilsinler. ne bileyim olmuyorsa da başka bir çaresini düşünsünler. biz açık sözlü insanlar size doğruları söylediğimiz için pek sevilmeyiz; ama biliyor musunuz, pek de umurumuzda değilsiniz.
nihayetinde uslu uslu filmimizi izledik tüm akşam. engin'in morali bozulmuştu o diş macunu ve gargarayı görünce. naa, benden sonraki kız arkadaşı için bir iyilik yaptım işte fena mı?
sonrasında o utançla benden uzaklaştı efenim, duygularıyla baş edemedi. benim de pek bir tarafımda değildi. nitekim aynı müzik grubunun batericisi de hoş çocuktu ahshsh
devamını gör...