oğuz atay'ın dediği gibi..

"bir tek trafik kazalarında birinciyiz. buyrun bakalım. binde dört onda iki. gururumuza dokunuyor. selim kadar olamıyoruz. ayrıca, büyük şehirlerde bir bakıma yüksek görünen bu oran, köylere doğru gittikçe azalıyor. milli gelirin dağılımı gibi."
devamını gör...

anavatanı fransa'nın bordeaux bölgesi olan ve beyaz şarap yapımında kullanılan yeşil kabuklu bir üzüm çeşididir. büyük olasılıkla adını kökenleri nedeniyle fransızca sauvage (vahşi) ve blanc (beyaz) sözcüklerinden alır. pazarlama terimi olan "fumé blanc" (dumanlı beyaz) olarak da adlandırılır. fransa haricinde dünyadaki şarap bölgelerinin çoğuna ekilir. iklime bağlı olarak gelişen lezzeti agresif çimenli ağaçlardan tatlı tropiklere kadar değişebilir. geç olgunlaşması üzümün asit-şeker dengesi için daha fazla zaman kazanmasını sağlar. bu denge şarabın içerdiği aroma yoğunluğunun gelişiminde önemlidir. soğuk iklimlerde yetiştirildiğinde daha asitli olmakla beraber çimen, yeşil biber, çiçek ve ısırgan otu notaları, sıcak iklimlerde ise daha çok tropikal meyve notaları geliştirir. ancak aşırı olgunlaşması sahip olduğu aromaları kaybetmesine neden olabilir. şarap uzmanları loire vadisi ve yeni zelanda'da yetiştirilen sauvignon blanc üzümü için "net, zarif ve taze" ifadesini kullanırlar. ideal servis sıcaklığında balık veya peynirle, özellikle de keçi eti ile iyi gider. aynı zamanda suşi ile iyi bir şekilde eşleşebilen birkaç şaraptan biri olarak bilinmektedir. sauvignon blanc üzümünden üretilen şarapların yaşlanma potansiyeli zayıftır ve genellikle genç yaşta tüketilirler.
devamını gör...

tam anlamiyla ici gecmis hatta hayattan bikmis bir erkektir. yalniz farkinda degildir, yikama sonrasinda bir daha hicbir sey eskisi gibi olmayacaktir. atilan o beyaz camasirlar artik beyazliktan cikmis, geri donusumu mumkun olmayan bir evrimlesmeye gecmistir...
devamını gör...

bizim başaramadığımızı köpekler başarmış, tebrik ediyorum.
medeniyet budur.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(bkz: uçuk)
bu hayatta beni yoran en küçük şey. bir kere girdi mi hayatıma çıkmak bilmiyor. ilaçlarla uzaklaştırabiliyorum ancak. o minik baloncuklar nasıl beni bu kadar rahatsız ediyor anlayamıyorum. konuşmak, yemek yemek hatta su içmek bile istemiyorum.
devamını gör...

selde bağcan
o günler
devamını gör...

hava da kış dolayısıyla sahlep havası. bu sıcak içecek, uzun süre tok tutma özelliğine sahip.
devamını gör...

bu başlık ne güzeldi,
villa milla gelir giderdi.
şimdi yok kimse,
atışmalar ne hoşuma giderdi...

gelin geri başlığa,
yapın bir atışma.
takın kollarınıza bağlama
bir ben var benden içerü.
devamını gör...

kan çekiyor tabi.
(bkz: bize her yer trabzon)

better call her trabzonlu abla.
devamını gör...

damacanaya tecavüz edilen ülkede tek sebebin makyaj olduğunu zannediyorlar.
devamını gör...

özellikle oyun teorisi üzerine yaptığı başarılı çalışmalarıyla tanınan amerikalı matematikçi. (bkz: john forbes nash)

çocukken matematiği pek de iyi değilmiş nash'in. ta ki matematiğin insanları adlı kitabı okuyana dek. aslında elektrik mühendisi olmak niyetindeymiş, fakat laboratuvar derslerinde başarısız olmuş. bu nedenle ekonomi ve matematik bölümlerinden dersler almak zorunda kalmış. böylece matematiğin o büyülü dünyasına adımını atmış.

***

princeton üniversitesi'nde yüksek lisansını tamamladıktan sonra doktorasını da yapar nash. doktora tezi 26 sayfadan ibarettir. üstelik tezinde yalnızca 2 referans kullanmıştır ve bunlardan biri de kendi makalesidir.

ilerleyen zamanlarda halüsinasyonlar görmeye başlar. 25 yıl kadar sürer bu rahatsızlığı ve 25 yılın sonunda bu illeti yenmeyi başarır. adı da deliye çıkmıştır bu dönemde ne yazık ki. a beautiful mind isimli filme de konu olmuştur hayatı. 2015'te geçirdikleri bir trafik kazasında eşiyle birlikte hayatını kaybeder.

***

ülkemizde verdiği bir röportajda kendisine, türkiye'nin matematik alanında dünya sıralamasında pek de iyi bir yerde olmadığını söylerler. bunun üzerine meşhur cümlesiyle cevap verir nash:
"matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur."


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

durumu olan ve tanım okumak için vakit ayıranlar da olabilmektedir, demek istediğim başlıktır. isteyen kısa cümlelerle katkı yapar, isteyen uzun uzun yazar, önemli olan yazım hatası yapmadan ve birine saygısızlık yapmadan yazabilmektir diye düşünüyorum. ben fırsatım oldukça okuyorum yazılanları, bazen kısa cümleler kuruyorum şebnem ferah misali, bazen de uzun yazıyorum.

aklıma durduk yere hacı hüsrev baskınını getiren başlıktır ayrıca...
(bkz: okuyom ben ya)
devamını gör...

gelişmekte olan ülkeler başlığını
sevişmekte olan ülkeler diye okuyacak kadar beynimi yakan sevgili yazarımız *
devamını gör...


klasikler bizi bizden daha iyi anlarlar. klasikler toplumu, dünyayı, hayatı anlamlı hâle getirirler. klasik demek kültür demektir, medeniyet demektir. insanlık tarihinin icat ettiği en iyi eğitim şekli çocuklara okullarda klasikleri okutmaktır. başka hiçbir şey yapmaları gerekmez.

klasik, eskimeyen eskidir. klasik, şarap gibidir. iyi bir şarap zaten klasiktir. yaş olarak eski ama değer olarak eski olmayandır. klasikler aslında hiçbir şeyin değişmediği konusunda bizi ikna ederler. hâlâ antigone'nin, hamlet'in çağında yaşıyormuşuz hissine sokarlar bizi. tarihsel varlıklar olduğumuz gerçeğini unutturmadan, insan doğası diye bir şeyin mümkün olduğunu ima ederler. on dört yaşında bir çocuğa, ailesinin ablasını öldürtmesine ise klasik diyemeyiz. o artık kelimenin tam anlamıyla eskidir, eskide kalması gerekendir. yani her geçmişe ait olan iyi değildir. kaliteli toplumlar bu ayrımı daha iyi yaparlar. bu ayrımı daha iyi yaptıkları için daha kaliteli toplum olurlar.

klasik, baba gibidir. bir marksist'in marx'la olan ilişkisi, bir hıristiyan'ın isa'yla olan ilişkisi, bir müslümanın kur'an-ı kerim'le olan ilişkisi tıpkı buna benzer. yüzleşme, hesaplaşma, yerine koyamama, ikame etme zordur. ama başka türlüsü de yoktur!

#424211
devamını gör...

recep tayyip erdoğan olurdu.
devamını gör...

bu kitabı elime alıp okumaya başladığımda, ilk defa bir kitabı okurken şaşırıp kalmıştım. kimsenin göremeyeceğini sandığım, beynimin en korunaklı, duvarlarla örülü mahzenlerinde sakladığım o gizil saplantılarımın ve insancıl -diğer bir ifadeyle zavallıca- duygu ve düşüncelerimin kağıda bir bir dökülmüş olduğunu görmem beni hayretler içinde bırakmıştı. hala okumanın verdiği hazzın, sanıyorum, en büyük hissî nedenlerinden birisi bu kitap. nasıl olurdu da birisi benim yaşamın acımasız ve bir o kadar gereksiz detaylarıyla uğraştığımı bilip bunu yüzüme karşı söyleyebilirdi? sıcak bir yaz günü -yüzümde gülücükler varken bile- bir bataklıkta saplanıp kaldığımı ve her saniye derinlere battığımı ben itiraf etmeden bilebilirdi? aynalara, apartman kapılarının camlarına ve hatta araba camlarına bile anlamasınlar diye gülerken, kim benim onlardan da, o gülen çehreden de nefret ettiğimi tahmin edebilirdi? fyodor mihayloviç dostoyevski... kendisinin ilk defa, bu kitabını okumaya başladığımda, onun bir çok insandan farklı olarak bazı şeyleri "fazla" hissettiğini anlamıştım. o, bütün o zihnî dünyasıyla bir şeyi ortaya koyuyordu. bu o kadar bîçâre bir ifadedir ki, bizim ne kadar da acınacak ve bir el atan olmasa kolayca yeraltına girecek bir varlık olduğumu gösteriyor.

"insan, sadece insandır."

zavallıca...
devamını gör...

“önemli olan kendinize yalan söylememeniz. kendi kendine yalan söyleyip, söylediği yalana inanan kimse sonunda işi, kendi içindeki, çevresindeki gerçekleri tanımamaya, bunun sonucu olarak da kendisine ve çevresindekilere saygı duymamaya dek vardırır. kendi kendine olan saygısını yitirince içinde sevgi diye bir şey de kalmaz insanın. içinde sevgi olmayınca oyalanmak, eğlenmek için kötü tutkulara, iğrenç şehvete bırakır kendisini, hayvanca yaşamaya başlar. bütün bunların tek nedeni insanın, çevresindekilere ve kendi kendisine yalan söylemesidir.”*
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

1870-1880 yılları arasında abraham salomon de kamondo tarafından yaptırılmış merdivenlerdir.

abraham kamondo merdivenleri, avusturya lisesi'nde okuyan torunlarının yokuşu daha rahat çıkabilmeleri için yaptırmış.

döner şekilde iki parça halinde tasarlanmasının nedeni de yukardan düşen birisinin en azından bir noktada durabilmesi içinmiş. ayrıca merdivenler, galata tarafında çalışan levantenlerin de pera'daki evlerine rahat ulaşabilmesini de sağlamıştır.
devamını gör...

o kadar alışamadım ki çaylak olmaya lanetli çaydanlık olarak okudum başlığı. *
devamını gör...

dur dur, bırak o dalga vursun sahile, ufacık o görmüyor musun? daha büyük bir dalga yakalayalım yanmak için..
nasıl?
dalga bizi nasıl mı yakacak?
bilmiyorum ki? sen beni nasıl yaktıysan öyle belki, belki sen gibi yavaş yavaş ve aniden, karışık ve karşılık!
sen benim hangi dalga olduğumu nerden anladın peki? efendim? az yüksek ses lütfen, arka plan hep giannis kotsiras, anlayamıyorum ve hayır sesini kısamam, çok güzel s'agapo diyo çünkü, ben de sana en yakışacak s'agapo peşinde dolanıyorum dinleyerek.

yoooo, yatmıştım aslında, uykum da vardı, hâlâ var, sen sabah erken gelebilirsin diye gecelerin seceresini sayıyorum her saniye..

evet evet, biliyorum farkındayım saçmaladığımın..
tekrar deneyeyim uyumayı, çünkü ırak bile olsak beraber uyumak bir sürü önyargı.........
tamam pes, gittim..
uyumaya.
pancake yap sabah, arizona kökenlerim depreşti.
ve çok!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim