bal porsuğu (yazar)
böyle yazarların entrylerini okuduğumdan beri kendi aydınlanmamdan utanıyorum * öyle hoş bilgiler paylaşıyor ki sevgili bal porsuğu ; kaleminize, bilgilerinize zeval gelmesin efenim.
devamını gör...
ölmek
"hicran, hasret, vuslat" silsilesidir.
hicran: ayrılıktır, gidenden ziyade kalanı ilgilendirir.
hasret: burnun direğiyle birlikte tüm ciğeri yıkıp geçer.
vuslat: gidenin gitmekle ulaştığı kavuşma, varmak.
hicran: ayrılıktır, gidenden ziyade kalanı ilgilendirir.
hasret: burnun direğiyle birlikte tüm ciğeri yıkıp geçer.
vuslat: gidenin gitmekle ulaştığı kavuşma, varmak.
devamını gör...
kaş
"arkası daş, önü yaş; burası gaş."
kaşlılar böyle anlatırla kaş'ı. hakikaten de arkasında kocaman bir dağ, dağın bittiği yerde ise deniz başlar. aradaki daracık sahil şeridine ise kaş yerleşmiştir. buranın asıl adı kaş değildir aslında. 1930'larda "yer adlarının türkçeleştirilmesi" garabeti sonucunda burası ve çevresindeki pek çok yerleşimin güzelim isimlerinin ırzına geçilmiştir. bu kasabanın en son bilinen ve en uzun süre kullanılmış olan ismi andifli'dir ve bugün hala ilçenin merkez mahallesinin ismi olarak hayattadır.
çok kısaca geçmişten günümüze hangi isimleri kullandığını anlattıktan sonra kaş isminin kökenine gelelim. bilinen en eski ismi (bkz: habesos). likya dilinde* bir isim. zaten kelimenin yapısı anadolu ismi olduğunu bas bas bağırıyor. m.ö. 10 ve 9 yüzyıllarda başlayan yunan kolonizasyonu burada da etkisini hissettiriyor. ve 8. yüzyıldan bu yana buraya antiphellos ismi veriliyor. antiphellos esasen asıl yerleşim yeri değil. kaşın hemen yukarısındaki tepelerin üstünde yer alan ve bugün felen mevkii olarak bilinen yerde kurulu olan ve kayalık yer anlamına gelen phellos kenti savunma, tarım ve hayvancılığa elverişlilik açısından asıl yerleşim yeri olarak kullanılıyor. eski habesos ise "phellos'un karşısı" anlamına gelen antiphellos ismi ile bu ana kentin liman yerleşkesi halini alıyor. yaklaşık 3 bin yıl boyunca yunan, pers, iskender, mısır, roma, bizans, selçuklu, osmanlı ve erken cumhuriyet dönemleri boyunca burası antiphellos ismiyle biliniyor. türk hakimiyeti altındayken ismin söylenişi birazcık yuvarlanarak andifli'ye evriliyor. yukarıda da dediğim gibi bu isim merkez mahallenin ismi olarak günümüzde hala kullanılıyor.
şimdi gelelim en sevdiğim kısma. uydurma hikaye kısmına *.
kaş'ın yerlilerine "buraya niye kaş demişler" diye sorarsanız, size hemen güzel bir hikaye anlatırlar. kaş'tan bir taş atımı uzaklıkta olan meis adası da bu hikayeye suç ortaklığı eder. derler ki ada göze benzediği için ona yunanca güya göz anlamına gelen meis adını vermişler. kaş da bu adayı kuzeyden yay gibi sardığı için buraya da kaş adını vermişler. oysa ki ne ada göze benzer, ne kaş kaşa benzer; ne meis kelimesi yunanca'da göz anlamına gelir, ne de yunanca'da böyle bir kelime vardır. adanın asıl ismi kastellorizo'dur. kastello rizon*, yani "tepenin dibindeki kale" anlamına gelir. bu ismin "kastello rosso"dan* geldiğine dair rivayetler olsa da gerçeği yansıtmaz. buna rağmen, bu yanlış düşünce sebebiyle bir dönem fransızlar "château rouge", türkler ise "kızılhisar" gibi çeviri isimler kullanmışlar. diğer adı ise megisti'dir. yunanca'da "en büyük" anlamına gelir, ki bu bölgedeki irili ufaklı 14 kayalık adacığın en büyüğü olduğu için bu isim kullanılır. meis ise megisti'nin türkçe'de deforme olmuş halidir. bu hikaye yanlış hatırlamıyorsam rum bir şairin meis ve kaşı kaş ve göze benzettiği bir şiirinden doğma. bulursam eklerim buraya.
kaş-göz kaş-meis hikayemiz patladığına göre gelelim kaş'ın asıl kökenine. isim aslında kaş'ın coğrafi yapısından geliyor. kaş modern türkçe'de artık unutulmaya yüz tutsa bile "kıyı, kenar, keskin kenar, sarp yamaç" anlamına gelir. tam da başta verdiğimiz cümleyle uyumlu. bölgedeki türkmenlerin geçmişten bu yana bölgeyi ifade etmek için kullandığı bir isim. hele hele kaş ile kalkan arasındaki yoldan geçerseniz bu ismin neden verildiğini daha da iyi anlarsınız.
burası cumhuriyet dönemine kadar büyük ölçüde rum kasabası olarak kalmış. 1900-1915 arası nüfus kayıtlarına bakılacak olursa andifli kasabasına kayıtlı 200-300 müslüman ya var, ya yok. yaklaşık 1800'den fazla rum buranın ana sakinleri. türkler daha çok yukarıda yaylada yaşıyorlar. fakat 1922 senesinde türklerin kurtuluş savaşında inisiyatifi ele geçirip kazanan taraf olmaları sebebiyle başlayan büyük rum göçü 1923'te türk-yunan nüfus mübadelesine dönüyor ve bölgedeki rum nüfusu sıfıra iniyor. andifli kasabasında rumlardan boşalan yere de yine bölge halkı yerleşiyor. bölge çok uzun yıllar tarım, hayvancılık, balıkçılık ve kaçakçılık ile geçiniyor. yine çok uzun yıllar boyunca türk tarafında cinayet vb. büyük suçlara karışanlar hapse girmemek için meis'e kaçıp orada saklanıyorlar. hatta yılmaz güney'in de yurtdışına kaçmak için kaş-meis hattını kullanması buranın uzun yıllar merkezi otoritenin kontrolünden uzak, rahat rahat geçilebilen bir sınır kasabası olduğunu gösteriyor.
2000'lerin başında popülerleşmeye başlayan kasaba bugün kapasitesinin çok üzerinde misafir sayılarının yükü altında eziliyor ve yerel kültürünü ciddi anlamda yitirme tehdidi altında yaşıyor.
kaşlılar böyle anlatırla kaş'ı. hakikaten de arkasında kocaman bir dağ, dağın bittiği yerde ise deniz başlar. aradaki daracık sahil şeridine ise kaş yerleşmiştir. buranın asıl adı kaş değildir aslında. 1930'larda "yer adlarının türkçeleştirilmesi" garabeti sonucunda burası ve çevresindeki pek çok yerleşimin güzelim isimlerinin ırzına geçilmiştir. bu kasabanın en son bilinen ve en uzun süre kullanılmış olan ismi andifli'dir ve bugün hala ilçenin merkez mahallesinin ismi olarak hayattadır.
çok kısaca geçmişten günümüze hangi isimleri kullandığını anlattıktan sonra kaş isminin kökenine gelelim. bilinen en eski ismi (bkz: habesos). likya dilinde* bir isim. zaten kelimenin yapısı anadolu ismi olduğunu bas bas bağırıyor. m.ö. 10 ve 9 yüzyıllarda başlayan yunan kolonizasyonu burada da etkisini hissettiriyor. ve 8. yüzyıldan bu yana buraya antiphellos ismi veriliyor. antiphellos esasen asıl yerleşim yeri değil. kaşın hemen yukarısındaki tepelerin üstünde yer alan ve bugün felen mevkii olarak bilinen yerde kurulu olan ve kayalık yer anlamına gelen phellos kenti savunma, tarım ve hayvancılığa elverişlilik açısından asıl yerleşim yeri olarak kullanılıyor. eski habesos ise "phellos'un karşısı" anlamına gelen antiphellos ismi ile bu ana kentin liman yerleşkesi halini alıyor. yaklaşık 3 bin yıl boyunca yunan, pers, iskender, mısır, roma, bizans, selçuklu, osmanlı ve erken cumhuriyet dönemleri boyunca burası antiphellos ismiyle biliniyor. türk hakimiyeti altındayken ismin söylenişi birazcık yuvarlanarak andifli'ye evriliyor. yukarıda da dediğim gibi bu isim merkez mahallenin ismi olarak günümüzde hala kullanılıyor.
şimdi gelelim en sevdiğim kısma. uydurma hikaye kısmına *.
kaş'ın yerlilerine "buraya niye kaş demişler" diye sorarsanız, size hemen güzel bir hikaye anlatırlar. kaş'tan bir taş atımı uzaklıkta olan meis adası da bu hikayeye suç ortaklığı eder. derler ki ada göze benzediği için ona yunanca güya göz anlamına gelen meis adını vermişler. kaş da bu adayı kuzeyden yay gibi sardığı için buraya da kaş adını vermişler. oysa ki ne ada göze benzer, ne kaş kaşa benzer; ne meis kelimesi yunanca'da göz anlamına gelir, ne de yunanca'da böyle bir kelime vardır. adanın asıl ismi kastellorizo'dur. kastello rizon*, yani "tepenin dibindeki kale" anlamına gelir. bu ismin "kastello rosso"dan* geldiğine dair rivayetler olsa da gerçeği yansıtmaz. buna rağmen, bu yanlış düşünce sebebiyle bir dönem fransızlar "château rouge", türkler ise "kızılhisar" gibi çeviri isimler kullanmışlar. diğer adı ise megisti'dir. yunanca'da "en büyük" anlamına gelir, ki bu bölgedeki irili ufaklı 14 kayalık adacığın en büyüğü olduğu için bu isim kullanılır. meis ise megisti'nin türkçe'de deforme olmuş halidir. bu hikaye yanlış hatırlamıyorsam rum bir şairin meis ve kaşı kaş ve göze benzettiği bir şiirinden doğma. bulursam eklerim buraya.
kaş-göz kaş-meis hikayemiz patladığına göre gelelim kaş'ın asıl kökenine. isim aslında kaş'ın coğrafi yapısından geliyor. kaş modern türkçe'de artık unutulmaya yüz tutsa bile "kıyı, kenar, keskin kenar, sarp yamaç" anlamına gelir. tam da başta verdiğimiz cümleyle uyumlu. bölgedeki türkmenlerin geçmişten bu yana bölgeyi ifade etmek için kullandığı bir isim. hele hele kaş ile kalkan arasındaki yoldan geçerseniz bu ismin neden verildiğini daha da iyi anlarsınız.
burası cumhuriyet dönemine kadar büyük ölçüde rum kasabası olarak kalmış. 1900-1915 arası nüfus kayıtlarına bakılacak olursa andifli kasabasına kayıtlı 200-300 müslüman ya var, ya yok. yaklaşık 1800'den fazla rum buranın ana sakinleri. türkler daha çok yukarıda yaylada yaşıyorlar. fakat 1922 senesinde türklerin kurtuluş savaşında inisiyatifi ele geçirip kazanan taraf olmaları sebebiyle başlayan büyük rum göçü 1923'te türk-yunan nüfus mübadelesine dönüyor ve bölgedeki rum nüfusu sıfıra iniyor. andifli kasabasında rumlardan boşalan yere de yine bölge halkı yerleşiyor. bölge çok uzun yıllar tarım, hayvancılık, balıkçılık ve kaçakçılık ile geçiniyor. yine çok uzun yıllar boyunca türk tarafında cinayet vb. büyük suçlara karışanlar hapse girmemek için meis'e kaçıp orada saklanıyorlar. hatta yılmaz güney'in de yurtdışına kaçmak için kaş-meis hattını kullanması buranın uzun yıllar merkezi otoritenin kontrolünden uzak, rahat rahat geçilebilen bir sınır kasabası olduğunu gösteriyor.
2000'lerin başında popülerleşmeye başlayan kasaba bugün kapasitesinin çok üzerinde misafir sayılarının yükü altında eziliyor ve yerel kültürünü ciddi anlamda yitirme tehdidi altında yaşıyor.
devamını gör...
mebus paltosu
amatör hikayeler ve özellikle rus edebiyatı konusunda güzel mizah yapan yazar arkadaşım. aman çizgini bozma, böyle devam et.bizde okuyalım gülelim eğlenelim hep.
devamını gör...
#türkiyedinsizleşiyor
yaklaşık olarak 15 yıl önce dini reddedip katıldığım etkinlik sanıyorum ki. bunun nedeni günümüzde bariz bir şekilde; insanların din üzerine okumaya yaparak değil de, dindar olduklarını söyleyen kesimden gördükleri sonucu oluşu bir miktar üzücüdür.
devamını gör...
2 saat kesintisiz araba kullanmak
sizi ancak mecidiyeköy'den mecidiyeköy viyadüğe götürür.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
eennn sevdiğim şarkı çalıyoorrrrr. sssessiz olunnnnnnnn. ya çok sevindim şimdi.*
(bkz: sevmek zamanı)
(bkz: sevmek zamanı)
devamını gör...
sevgiliyi seks yapamayacak kadar sevmek
seksi tabu, kötü aşağılayıcı olarak gören insanların içine düştüğü durumdur.
devamını gör...
aziz bey hadisesi
ayfer tunç “bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi” adlı romanıyla yazın dünyasına bir hareketlilik getirdi ama bence ayfer tunç’un en iyi kitabı “aziz bey hadisesi”dir ve bu öykü kitabının en iyi öyküsü de kitabın adını taşıyan öyküdür.
ayfer tunç bu kitapta bize 5 öykü anlatıyor. beş güzel öykü. kitabın ilk öyküsü ve adaşı olan “aziz bey hadisesi”de tanburi aziz bey’in ölümünden sonra hikaye başa sarılarak anlatılıyor. birçok raslantı aziz bey’in hayatını şekillendiriyor.
aziz bey’in kişiliği dedesinin ve babasının kişiliğinin bir karmasıdır. gururludur aziz bey ve duyguludur da. babasına kafa tutup sevdiği kızın ardından beyrut’a gider, kızdan yüz bulamayınca, dil bilmez, iz bilmez ortalarda kalır. bir ermeni ona yardım eder ve tanbur çalarak hayatını kazanmasını sağlar. babası aziz bey’in tanbur çalmasına oldum olası karşıdır. ama aziz bey’in hayata kalması için tanbur çalması şarttır. ki bu cümle çok önemlidir.aziz bey istanbul’a döndüğünde annesini ölmüş bulur ve babası tarafından affedilmez. babası ölenen kadar onu affetmeyecektir.
aziz bey istanbul’da bir üstad olarak yaşamını sürdürür aynı gece birçok yerde sahne aldığı olur ve bu debdebe salaş meyhanelerde son bulur. son çalıştığı meyhaneden saygılı bir şekilde kovulmaya çalışsa da hüznü ve gururu buna engel olur ama sonunda yaka paça atıldığında, artık yaşamasına gerek kalmamıştır çünkü aziz bey’in hayata kalması için tanbur çalması şarttır.
diğer bir “kadın hikayeleri yüzünden” de kendi halinde bir esnaf olan bir adamın, yan dükkana taşınan kız düşkünü esnafla bir akşam felekten gece çalmasıyla başlar.o adamın kadınlarla olan münasebetinden ve eve geç kaldığında karısının yüzündeki merak ve endişeden büyük haz alan adam, her gece yeni senaryolar kurguluyıp, karısını kadınlarla ilişkisi olduğuna inandırır. bu esnafımızın küçük oyunudur. ama bu oyun kontrolden çıkınca karısının kendini asmasıyla son bulur;
“…ama kalbi olan bir kadındı. ben yok sandım.”
soğuktan kurtulmak için bir hamam giren semavi bey’in öyküsünün adı “soğuk geçen bir kış”tır. semavi bey karısına o kadar düşkündür ki onu bir saniye yalnız bırakmaz. lafın gelişi değil gerçekten bir saniye bile yanından ayrılmaz. artık bu dayanılmaz hale geldiğinde kadın semavi bey’e beni hiç bırkamayacak mısın diye sorar, semavi bey bin saniye bile deyip aşkını ispat ettiğinde kadının elindeki gaz lambası yere düşer ve kadın alev alır. o günden sonra semavi bey ateşe dayanamaz. ısınmak için gittiği hamamda karısına kavuştuğunda bunlar geçmektedir aklından.
diğer üç öykü de yukarıda anlatılanlar kadar kaliteli ve okunmaya değer. bu öyküler bulup okumak sana düşer. kırmızı azap, gerçekle kurguyu birbirine karıştırır mesela; bir kar yolcusu kurtlarla garip bir oyun oyanayan adamın aşk öyküsüdür; mikail’in kalbi durdu ise hem aşk hem düşmanlıkla karılmış muzip ve hüzünlü bir öyküdür. benden bu kadar, gerisi sana kalmış…
ayfer tunç bu kitapta bize 5 öykü anlatıyor. beş güzel öykü. kitabın ilk öyküsü ve adaşı olan “aziz bey hadisesi”de tanburi aziz bey’in ölümünden sonra hikaye başa sarılarak anlatılıyor. birçok raslantı aziz bey’in hayatını şekillendiriyor.
aziz bey’in kişiliği dedesinin ve babasının kişiliğinin bir karmasıdır. gururludur aziz bey ve duyguludur da. babasına kafa tutup sevdiği kızın ardından beyrut’a gider, kızdan yüz bulamayınca, dil bilmez, iz bilmez ortalarda kalır. bir ermeni ona yardım eder ve tanbur çalarak hayatını kazanmasını sağlar. babası aziz bey’in tanbur çalmasına oldum olası karşıdır. ama aziz bey’in hayata kalması için tanbur çalması şarttır. ki bu cümle çok önemlidir.aziz bey istanbul’a döndüğünde annesini ölmüş bulur ve babası tarafından affedilmez. babası ölenen kadar onu affetmeyecektir.
aziz bey istanbul’da bir üstad olarak yaşamını sürdürür aynı gece birçok yerde sahne aldığı olur ve bu debdebe salaş meyhanelerde son bulur. son çalıştığı meyhaneden saygılı bir şekilde kovulmaya çalışsa da hüznü ve gururu buna engel olur ama sonunda yaka paça atıldığında, artık yaşamasına gerek kalmamıştır çünkü aziz bey’in hayata kalması için tanbur çalması şarttır.
diğer bir “kadın hikayeleri yüzünden” de kendi halinde bir esnaf olan bir adamın, yan dükkana taşınan kız düşkünü esnafla bir akşam felekten gece çalmasıyla başlar.o adamın kadınlarla olan münasebetinden ve eve geç kaldığında karısının yüzündeki merak ve endişeden büyük haz alan adam, her gece yeni senaryolar kurguluyıp, karısını kadınlarla ilişkisi olduğuna inandırır. bu esnafımızın küçük oyunudur. ama bu oyun kontrolden çıkınca karısının kendini asmasıyla son bulur;
“…ama kalbi olan bir kadındı. ben yok sandım.”
soğuktan kurtulmak için bir hamam giren semavi bey’in öyküsünün adı “soğuk geçen bir kış”tır. semavi bey karısına o kadar düşkündür ki onu bir saniye yalnız bırakmaz. lafın gelişi değil gerçekten bir saniye bile yanından ayrılmaz. artık bu dayanılmaz hale geldiğinde kadın semavi bey’e beni hiç bırkamayacak mısın diye sorar, semavi bey bin saniye bile deyip aşkını ispat ettiğinde kadının elindeki gaz lambası yere düşer ve kadın alev alır. o günden sonra semavi bey ateşe dayanamaz. ısınmak için gittiği hamamda karısına kavuştuğunda bunlar geçmektedir aklından.
diğer üç öykü de yukarıda anlatılanlar kadar kaliteli ve okunmaya değer. bu öyküler bulup okumak sana düşer. kırmızı azap, gerçekle kurguyu birbirine karıştırır mesela; bir kar yolcusu kurtlarla garip bir oyun oyanayan adamın aşk öyküsüdür; mikail’in kalbi durdu ise hem aşk hem düşmanlıkla karılmış muzip ve hüzünlü bir öyküdür. benden bu kadar, gerisi sana kalmış…
devamını gör...
yazarların unutamadıkları dizi replikleri
-sen fena halde aşık olmuşsun evlat.
-aşık mı olmuşum? o niye öyle oldu ki acaba?
(bkz: leyla ile mecnun)
-aşık mı olmuşum? o niye öyle oldu ki acaba?
(bkz: leyla ile mecnun)
devamını gör...
yapılan espriye kimsenin gülmemesi
esprinin çok kötü olması ya da ortamdaki kişilerin espriden anlamamaları nedeniyle gerçekleşebilecek durum.
devamını gör...
haftada 4 gün çalışma denemesinin başarıyla sonuçlanması
araştırmacılar, izlanda'da yapılan ve dünyanın şimdiye kadarki en büyük haftada 4 gün çalışma denemesinin büyük başarıyla sonuçlandığını ve ingiltere'de de test edilmesi gerektiğini belirtti.
izlanda'da yapılan bir araştırma kapsamında, ülkenin çalışan nüfusunun yüzde 1'inden fazlası, toplam ücrette herhangi bir azalma olmadan haftalık çalışma süresini 35-36 saate indiren pilot programa katıldı.
uygulama, işçiler, ofis çalışanları, hastane ve sosyal hizmetler çalışanları dahil iş yerleri ve standart olmayan vardiya düzenlerinde 09.00-17.00 saatlerinde çalışan farklı gruplardan oluşturuldu.
haftada 4 günü kapsayan çalışma denemesinin ardından izlanda'daki sürdürülebilirlik ve demokrasi derneği (alda) ve ingiltere'deki autonomy adlı düşünce kuruluşlarının yayımladığı ortak analiz, 2015'ten 2019'a kadar süren ve 2 bin 500'den fazla kişinin katıldığı denemelerin üretkenliği ve refahı artırdığını ortaya koydu.
denemeye katılan işçilerin refahının bir dizi göstergede önemli ölçüde iyileştiği, stres ve tükenmişliğin yanı sıra sağlık, iş ve yaşam dengesinin hemen hemen pilot programa katılan tüm gruplarda önemli ölçüde iyileştiğini gösterdi.
öte yandan, araştırmacılar, denemeye dahil edilen iş yerlerinin çoğunda üretkenlik ve hizmet sunumunun aynı kaldığını veya iyileştiğini gözlemledi.
buradan
devamını gör...
tanışılan en ünlü kişi
selda bağcan; bir keresinde rüyamda gördüm, sohbeti hoş bir insan.
devamını gör...
spacex starship’in kalkış denemesinde patlaması
gayet doğal olaydır. mevcut teknolojiyle roketlerin başarılı olma olasılığı düşüktür. peki yükseltmenin yolu ne? başarısız denemeler yapmak. oyna devam.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
iş yerindeki çocuk galiba benden hoşlanıyor. aramızda duygusal bi muhabbet olmasın diye koçum falan diyorum. bu sefer o da bana koçum demeye başladı. durum vahim. buradan bişey çıkar mı çıkmaz mı bilinmez ama çıkarsa ortalık karışır. iç dünyamda ve dış dünyamda.
devamını gör...
gelmiş geçmiş en felsefi söz
ekinler baş vermeden kör buzağı topallamazmis.
devamını gör...
güneş enerjisi
ilk yatırım maliyeti yüksek ve amortisman süresi uzundur. o yüzden üçüncü dünya ülkelerinde tercih edilmez çünkü yarın ne olacağı belli değildir.
devamını gör...