gereksiz yere pahalı olan şeyler
gereksiz yeremi bilmem ama kitaplar fazla pahalı
devamını gör...
the english game
dizi bizleri, modern futbolun temellerinin atıldığı 19. yüzyılın sonlarına götürüyor. güzel bir dönem dizisi diyebiliriz. the english game için. aslında şu an futbolun nasıl sadece bir spor olarak kalmayıp bir endüstri bir kültür haline geldiğini anlamak için de güzel bir başlangıç noktası diyebiliriz.
hikayemiz bahsetmiş olduğumuz gibi 19. yüzyıl sonlarındaki ingiltere'de geçiyor. futbol o zamanlar oldukça yeni bir spor. ve bu spor aristokratların elinde diyebiliriz. futbolun kurallarını belirleyen federasyon bile özel okul mezunu zenginlerin elinde. yani hem takımları var hem de federasyon kurucuları. işte sınıf çatışması da tam olarak burda başlıyor. aristokratları temsil eden old etonians takımı ve işçileri temsil eden darwen fc ve blacburn rovers takımı.
dizi aslında, futbolun işçi sınıfının işverene karşı bir başkaldırısı olarak ortaya çıkışını gösteriyor. aynı zamanda dünyanın eski futbol organizyonu olan fa cup organizyonunu da dizinin merkezine alıyor. dizi, futbolun geleceğini değiştiren olayın, futbolun işçi sınıfının eline geçmesi olduğunu gösteriyor bizlere.
hikayemiz bahsetmiş olduğumuz gibi 19. yüzyıl sonlarındaki ingiltere'de geçiyor. futbol o zamanlar oldukça yeni bir spor. ve bu spor aristokratların elinde diyebiliriz. futbolun kurallarını belirleyen federasyon bile özel okul mezunu zenginlerin elinde. yani hem takımları var hem de federasyon kurucuları. işte sınıf çatışması da tam olarak burda başlıyor. aristokratları temsil eden old etonians takımı ve işçileri temsil eden darwen fc ve blacburn rovers takımı.
dizi aslında, futbolun işçi sınıfının işverene karşı bir başkaldırısı olarak ortaya çıkışını gösteriyor. aynı zamanda dünyanın eski futbol organizyonu olan fa cup organizyonunu da dizinin merkezine alıyor. dizi, futbolun geleceğini değiştiren olayın, futbolun işçi sınıfının eline geçmesi olduğunu gösteriyor bizlere.
devamını gör...
yazarların en ünlü etkileşimi
tarkan'nın numarası var arada bir arar sorarım halini hatırını..sözlükteki ilk trollüğüm olsun bu da.denemedim demem en azından.yanlız tarkan iyi adamdır onu da söyleyeyim. (bkz: abartma sanatı)
devamını gör...
bi dahaki adresim nickaltın olacak
had bilmez yazarlara başlıklar üzerinden verilen ayarlar yeterli gelmeyince göz korkutmak için söylenen söz, titretir.
devamını gör...
1984
orwellin en sevdiğim kitabıdır. tamamen günümüz türkiyesinin özeti niteliğindedir.
devamını gör...
kendine bir soru sor
başka bir plan yapmıştın bu akşam için. peki, yavrum evladım, neden hala sözlükte takılıyorsun?
devamını gör...
sözlükte kadın zannedilmek
sırf bu yüzden mahlas değişilir. *
devamını gör...
yağmur ve kapalı hava seven insan
gündelik hayatta zihinleri yoran gürültü kirliliğini bastıran yağmur sesinin eşlik ettiği bir havada battaniyenin altına girip bir şeyler okumak ya da izlemek için en güzel zamanları seven, zevk sahibi insandır.
devamını gör...
elde sprey boya olsa duvara yazılacak şey
imdat , artık yeter ...
devamını gör...
normal sözlük'ten biriyle evlenmek
neden evlilik dediğim başlık? evlilik bir çok duygunun ölümü ve kaos değil mi? oturun oturduğunuz yerde * nacizhane fikrim en fazla el ele tutuşup gezin,iyi vakit geçirin sevgili yazarlar.
devamını gör...
pegasus airlines
hayatımda sadece 1 sefer gidiş dönüş için uçağa bindiğim ve tercih ettiğim hava ulaşım firmasıdır.
artık ilk defa uçağa binmenin heyecanı ile mi bilmiyorum ama gayet de memnun kalmıştım.
artık ilk defa uçağa binmenin heyecanı ile mi bilmiyorum ama gayet de memnun kalmıştım.
devamını gör...
hiç sevgilisi olmamış erkek
benimdir. şimdi kadınların ve erkeklerin işine yarayacak bazı analizlerle bu adamı adamakıllı ele alacağız. hiç sevgilisi olmamış erkekle ilgili konuşmamızın tek bir yararlı sebebi olabilir: bir ilişki ihtimalinde bu tecrübesizliğin bize nasıl bir yansıması olacak ?
her erkek, eğer sosyal çevresi çok kopuk bir yaşam sürmediyse, belirli dönemlerde, belirli yerlerde (okul,mahalle,iş) kadınlarla etkileşim halinde olur. mutlaka olur bu, aşık oluruz, hoşlanırız, birden fazla karşılaştığımız ve bekar olduğunu düşündüğümüz, beğendiğimiz bir kadınla en masumu göz teması olmak üzere temas kurarız. bu karşılıklı bir şeydir ve hepimizin iyi kötü başına gelmiştir. şöyle bir geriye dönüp baktığınızda, birçok insanın sizden hoşlandığını, birçoğundan da sizin hoşlandığınızı görürsünüz. bu etkileşim, bir kıvılcımla ilişkiye dönüşür. bizim elemanımız da bu kıvılcımı yakmamış ya da yakamamıştır. sebepleri çoktur, hepsini ayrı ayrı inceleyemeyeceğimiz için ben direkt olarak sonuca gideceğim ki işin faydalı kısmı budur.
hiç sevgilisi olmamış bir erkeğin hepimizin malumu bir tecrübesizliği vardır. bu tecrübesizlik şöyle tezahür eder: hayatında bir sevgilinin varlığının getirdiği etkiyi, o gücü hissetmemiş erkek, bu kadının etkisinin, bildiği ve önem sırasına soktuğu duygular arasında tam olarak nereye yerleştiğini bilemez. bu erkeği şu şekilde somutlaştırabiliriz: sözgelimi hayatı boyunca en sevdiği şeylerden biri bilgisayar oyunu oynamak olan bir erkeğe, "sevgiliniz mi yoksa bu oyun mu" diye sorduğunuzda cüretkat bir şekilde "bu oyun tabi lan, o kim de beni oyunumdan ayıracak, haddini bilsin" gibi gir cevap vermeye meyillidir. hatta bir filmde erkeğin "ya ben ya fenerbahçe" diyen kız arkadaşına "kendine hiç şans tanımıyorsun" dediği bir sahne vardır. tam olarak böyle olma ihtimali yüksektir.
ya da bu erkeklere siz "anan mı ben mi diye soran kadın hakkında ne düşünürsün ?" şeklinde, sevgi sırasında en üstte olan anne ile sevgiliyi kıyaslamak gibi bir soru sorduğunuz zaman "giderken kapıyı kapatmayı unutma" "bavulunu toplamak için bir saatin var" derim gibi racon laflar ederler. haha, evet, racondur çünkü bu lafı yazarken masada bir adet namlusundan duman çıkan glock marka silah vardır; görev tamamlanmıştır, anneye olan bağlılık kanıtlanmıştır ve olası sevgilinin de kırmızı çizgilerimize dokunamayacağına dair ultimatom verilmiştir. gerçekte ise böyle bir soru, çok nadir bir şekilde karşımıza çıkacak bir sorudur.
bir erkek için ilişki konusunda tecrübesizliğin en bariz ortaya çıktığı durumlar, genellikle ortamda sevgilileriyle ilgili sorunları olan dostlarımızın, olayları anlattıkları ve çözüm aradıkları durumlardır. bu hallerde, daha önce söylediğimiz gibi, bu sevginin hayatımızdaki önem sırasını bilmediğimiz için genellikle sert yaklaşımlarda bulunuruz. o yüzden "bekara karı boşamak kolay" demişlerdir. sözgelimi arkadaşımızın sevgilisi, arkadaşlarıyla buluştuğu bir gün somurtmuştur ve o günü rezil etmiştir. bizim için bunun karşılığı: "ya arkadaşlarımın yanında somurtup durdun, senle uğraşmaktan rezil oldum, bir daha gözüm görmesin seni" olabilir. çünkü biz birinin sevgilisi değiliz, onun kokusunu içimize çekmemişiz, elini tutmamışız, şefkatini hissetmemişiz. bilmiyoruz, kocaman bir boşluk var orada.
bu empati eksikliğini, bol bol okuyarak, konuşarak atmaya çalıştım hayatım boyunca. benim sevgilimin olmayışının sebeplerini başka bir gün detaylı yazabilirim; olan oldu ve koskoca yirmi altı yıl sonunda sevgililiğin ne olduğunu bilmeden bugünlere geldik. geldiğimiz noktada, bu tecrübesizliğimizle ilgili benim gibi olan dostlarıma vereceğim tavsiye; asla ne kendinizin olası ilişkileri ne de başkalarının ilişkileri hakkında keskin yargılara varmamanızdır.
belki istemeden bir yuvayı yıkacak belki çok mutlu olacağınız bir ilişkiden, sırf kuru gürültünüz yüzünden mahrum kalacaksınız. öncelikle kendinize ve karşınızdakine zaman verin. onun istekleri sizinkilerle çelişebilir. ilkelerinizi, arzularınızı, beklentilerinizi sanki anayasanın ilk dört maddesiymişçesine "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" konumundan çıkarın. zaten bir insanın en değerli varlığı erdemleridir ve onları da kimse kolay kolay değiştirmeye çalışmaz. bakın bakalım, ne tartışmaya açılabilir; nelerden vazgeçebiliriz biz bu uzun saçlı, güzel kokan şey için. bakalım varlığı hayatımızda nasıl yeni pencereler açacak, kapasitemizi nasıl genişletecek. belki her şeye, herkese yetecek bir enerjiyle dolacaksınız. belki de hayatınızı mahvedeceksiniz. inceleyin, bakın, olmazsa o kıvılcım zaten yanmamıştı ve bugünlere gelmiştik, artık yanmasa da olur.
bu erkekle ilişki kurma ihtimali olan kadınlara da tavsiyem; eğer gerçekten sevilmeye layık biri gibi görünüyorsa, o ilk aşamadan sonra onların hayattaki duruşlarına bakarak, dikkat ederek, saygıyla yaklaşın. eğer hayatınıza bu adamı katmak istiyorsanız, "bunla olur, baba adama benziyor bu" diyorsanız, onun bu tecrübesizliğini hissettirmeden, hayatın olağan bir akışıymışçasına girin hayatına. hemen ilk aydan "şu kızın numarasını sil, bu çocuklar içki içiyor, şu adam playboy seni de saptırmasından korkuyorum" gibi manyaklıklara girerseniz bu adamı kaybedebilirsiniz.
iyi kötü herkes, günün sonunda mutlu olduğu bir yaşamı hak ediyor. kimsenin hayatına kabus olmayı değil, güneş olmayı istemeliyiz.
her erkek, eğer sosyal çevresi çok kopuk bir yaşam sürmediyse, belirli dönemlerde, belirli yerlerde (okul,mahalle,iş) kadınlarla etkileşim halinde olur. mutlaka olur bu, aşık oluruz, hoşlanırız, birden fazla karşılaştığımız ve bekar olduğunu düşündüğümüz, beğendiğimiz bir kadınla en masumu göz teması olmak üzere temas kurarız. bu karşılıklı bir şeydir ve hepimizin iyi kötü başına gelmiştir. şöyle bir geriye dönüp baktığınızda, birçok insanın sizden hoşlandığını, birçoğundan da sizin hoşlandığınızı görürsünüz. bu etkileşim, bir kıvılcımla ilişkiye dönüşür. bizim elemanımız da bu kıvılcımı yakmamış ya da yakamamıştır. sebepleri çoktur, hepsini ayrı ayrı inceleyemeyeceğimiz için ben direkt olarak sonuca gideceğim ki işin faydalı kısmı budur.
hiç sevgilisi olmamış bir erkeğin hepimizin malumu bir tecrübesizliği vardır. bu tecrübesizlik şöyle tezahür eder: hayatında bir sevgilinin varlığının getirdiği etkiyi, o gücü hissetmemiş erkek, bu kadının etkisinin, bildiği ve önem sırasına soktuğu duygular arasında tam olarak nereye yerleştiğini bilemez. bu erkeği şu şekilde somutlaştırabiliriz: sözgelimi hayatı boyunca en sevdiği şeylerden biri bilgisayar oyunu oynamak olan bir erkeğe, "sevgiliniz mi yoksa bu oyun mu" diye sorduğunuzda cüretkat bir şekilde "bu oyun tabi lan, o kim de beni oyunumdan ayıracak, haddini bilsin" gibi gir cevap vermeye meyillidir. hatta bir filmde erkeğin "ya ben ya fenerbahçe" diyen kız arkadaşına "kendine hiç şans tanımıyorsun" dediği bir sahne vardır. tam olarak böyle olma ihtimali yüksektir.
ya da bu erkeklere siz "anan mı ben mi diye soran kadın hakkında ne düşünürsün ?" şeklinde, sevgi sırasında en üstte olan anne ile sevgiliyi kıyaslamak gibi bir soru sorduğunuz zaman "giderken kapıyı kapatmayı unutma" "bavulunu toplamak için bir saatin var" derim gibi racon laflar ederler. haha, evet, racondur çünkü bu lafı yazarken masada bir adet namlusundan duman çıkan glock marka silah vardır; görev tamamlanmıştır, anneye olan bağlılık kanıtlanmıştır ve olası sevgilinin de kırmızı çizgilerimize dokunamayacağına dair ultimatom verilmiştir. gerçekte ise böyle bir soru, çok nadir bir şekilde karşımıza çıkacak bir sorudur.
bir erkek için ilişki konusunda tecrübesizliğin en bariz ortaya çıktığı durumlar, genellikle ortamda sevgilileriyle ilgili sorunları olan dostlarımızın, olayları anlattıkları ve çözüm aradıkları durumlardır. bu hallerde, daha önce söylediğimiz gibi, bu sevginin hayatımızdaki önem sırasını bilmediğimiz için genellikle sert yaklaşımlarda bulunuruz. o yüzden "bekara karı boşamak kolay" demişlerdir. sözgelimi arkadaşımızın sevgilisi, arkadaşlarıyla buluştuğu bir gün somurtmuştur ve o günü rezil etmiştir. bizim için bunun karşılığı: "ya arkadaşlarımın yanında somurtup durdun, senle uğraşmaktan rezil oldum, bir daha gözüm görmesin seni" olabilir. çünkü biz birinin sevgilisi değiliz, onun kokusunu içimize çekmemişiz, elini tutmamışız, şefkatini hissetmemişiz. bilmiyoruz, kocaman bir boşluk var orada.
bu empati eksikliğini, bol bol okuyarak, konuşarak atmaya çalıştım hayatım boyunca. benim sevgilimin olmayışının sebeplerini başka bir gün detaylı yazabilirim; olan oldu ve koskoca yirmi altı yıl sonunda sevgililiğin ne olduğunu bilmeden bugünlere geldik. geldiğimiz noktada, bu tecrübesizliğimizle ilgili benim gibi olan dostlarıma vereceğim tavsiye; asla ne kendinizin olası ilişkileri ne de başkalarının ilişkileri hakkında keskin yargılara varmamanızdır.
belki istemeden bir yuvayı yıkacak belki çok mutlu olacağınız bir ilişkiden, sırf kuru gürültünüz yüzünden mahrum kalacaksınız. öncelikle kendinize ve karşınızdakine zaman verin. onun istekleri sizinkilerle çelişebilir. ilkelerinizi, arzularınızı, beklentilerinizi sanki anayasanın ilk dört maddesiymişçesine "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" konumundan çıkarın. zaten bir insanın en değerli varlığı erdemleridir ve onları da kimse kolay kolay değiştirmeye çalışmaz. bakın bakalım, ne tartışmaya açılabilir; nelerden vazgeçebiliriz biz bu uzun saçlı, güzel kokan şey için. bakalım varlığı hayatımızda nasıl yeni pencereler açacak, kapasitemizi nasıl genişletecek. belki her şeye, herkese yetecek bir enerjiyle dolacaksınız. belki de hayatınızı mahvedeceksiniz. inceleyin, bakın, olmazsa o kıvılcım zaten yanmamıştı ve bugünlere gelmiştik, artık yanmasa da olur.
bu erkekle ilişki kurma ihtimali olan kadınlara da tavsiyem; eğer gerçekten sevilmeye layık biri gibi görünüyorsa, o ilk aşamadan sonra onların hayattaki duruşlarına bakarak, dikkat ederek, saygıyla yaklaşın. eğer hayatınıza bu adamı katmak istiyorsanız, "bunla olur, baba adama benziyor bu" diyorsanız, onun bu tecrübesizliğini hissettirmeden, hayatın olağan bir akışıymışçasına girin hayatına. hemen ilk aydan "şu kızın numarasını sil, bu çocuklar içki içiyor, şu adam playboy seni de saptırmasından korkuyorum" gibi manyaklıklara girerseniz bu adamı kaybedebilirsiniz.
iyi kötü herkes, günün sonunda mutlu olduğu bir yaşamı hak ediyor. kimsenin hayatına kabus olmayı değil, güneş olmayı istemeliyiz.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
öncesinde zamanı yavaşlatıyor, esnasında hızlandırıyor, falan. bir garip yayın. ama sen güzelsin kadın!
5 saat var. yazıyla beş. koskoca beeşşş! hooff...
5 saat var. yazıyla beş. koskoca beeşşş! hooff...
devamını gör...
klişe youtube yorumları
bunu begenen sinavdan 100 alir.
devamını gör...
canını acıtan en kötü şey
insanlardan kaçabiliyorum en azından fakat kendimden asla. kendimden kaçmak istiyorum fakat bu asla olmuyor, olmayacak da. bir insan kendinden nasıl kaçabilir ki?
aynı yokuşun başına tekrar tekrar gelip, o yokuşu çıkmaya çalışmak ve çıkmaz sokaklardan kurtulamamak canımı acıtıyor.
her gün kendimi aynı yolun başında bulmak beni mahvediyor.
‘umutsuz olmaman lazım, bir şeylere tutunmalısın’ diyorum fakat bunu söylemek kolay olduğu gibi eyleme geçirmek çok zor. depresif bir ruh halini kendimle sürüklemek bana acı veriyor. ikimizden birisi dünyayı terk etmeli, ancak böyle huzura erebilirim. aslında…canımı acıtan en kötü şey kendimden bir başkası değil. bunun farkında olmak ve bir çözüm bulamamak beni çaresiz bırakıyor.
aynı yokuşun başına tekrar tekrar gelip, o yokuşu çıkmaya çalışmak ve çıkmaz sokaklardan kurtulamamak canımı acıtıyor.
her gün kendimi aynı yolun başında bulmak beni mahvediyor.
‘umutsuz olmaman lazım, bir şeylere tutunmalısın’ diyorum fakat bunu söylemek kolay olduğu gibi eyleme geçirmek çok zor. depresif bir ruh halini kendimle sürüklemek bana acı veriyor. ikimizden birisi dünyayı terk etmeli, ancak böyle huzura erebilirim. aslında…canımı acıtan en kötü şey kendimden bir başkası değil. bunun farkında olmak ve bir çözüm bulamamak beni çaresiz bırakıyor.
devamını gör...
insana umudunu kaybettiren şeyler
dönüp dolaşıp aynı yere gelmek, sürekli yaşanan hayal kırıklığı.
devamını gör...



