hayattaki amacın
henüz öğrenebilmiş değilim ama evrenin işleyişini gözlemlediğim kadarıyla ya bir domino taşıyım ya da taşların dokunması gereken son kilit. kısacası şuna inanıyorum, ya bir şey başaracağım ya da başaracak birinin hayatına dokunacağım.
devamını gör...
ruhen yorgun olmak
fiziksel bi ağrın yok, yorgunluğun yok ama yorgun ve bitkin hissediyorsun. heh işte o depresyon ya da büyük ihtimalle depresyon başlangıcı. uzmanı dışında kimse doğru teşhis edemez elbette ama dikkat etmekte fayda var.
devamını gör...
erkeklerdeki boxerını gösterme merakı
abi hangi erkekte var böyle bir merak ya? ulan ben gömleği mömleği bile pantolonun içine sokup şakirt dayılar gibi geziyorum yeri geliyor.
devamını gör...
itici gelen hitap şekilleri
yeni tanıştığı insanlara samimiymiş gibi birden canım tarzı hitaplar.
devamını gör...
öz güveni yüksek çocuk yetiştirmenin incelikleri
çocuk önce o ailede, o evde, bir "yer" inin olduğu, ihtiyaçlarının karşılanacağı, ve bunları onun "hak" kı olduğu için aldığını, bilecek, hissedecek.. şüphe duymayacak..
(anne babanın "verdiği" şeyleri telafuz etmesi çok sağlıksız, bence ahlaksız birşeydir, zaten çocuğun hakkıdır, o verilenler, çocuklar borçlu hissettirilmemelidir.. )
çocuğun "herşeyi" düşünmeye, fikrini söylemeye,,"sormaya" hakkı olduğunu, ona cevap vererek, bilgi vererek, anlamasını sağlayarak, gösterilmeli, hissettirilmeli.. yaşatılmalı.. aynı şekilde kendine ait alanın da onun hakkı olduğu, ve oraya onun izni dışında girilmeyeceğindende emin olmalı
çocuk varlığının görülür, ev halkı içinde +1 olarak eklenmiş, sayılan, değeri olan birşey olduğunu, hiçbirşey vermeden, ileride vermesi gerektiği ima edilmeden, zaten var olmakla hak ettiği, ve "hakettiğin" için, "bunlar senin hakkın" diyerek verilmiş imkanlarla büyüyor olmalı
bu imkanlar için çekilen sıkıntıları, istemeyerek yapılan mesaiyi "verilen" emeği anlatan anne baba da, çocuk yüzünden mutsuz olduğu mesajını, isteyerek/istemeyerek "verdiğini" bu durumdan memnun olmadıklarını, çocuğunun ihtiyacları için çalışmak zorunda kaldığını, yapılanların anne baba oldukları için değilde, isteyerek değilde, bir karşılığı olduğunu bilerek yaptıklarını, ve tabi bir beklentilerinin olduğunu da yerleştiriyorlar çocuğun kafasına bence..
komşumuzun 3. çocuğu olacak, tabiki önce diğer çocuklarla konuşulmadan.. varolan iki erkek çocuktan büyüğü demişki, 10 yaşında kendisi, üzülmüş filan, hatta ağlamış galiba, "ben şimdi babama birşey olursa bir kişiye daha nasıl bakacağım, ona birşey olursa hepinize benim bakmam lazım" demiş..
bu bakmak işi var ya..
yani çocuk ona bakıldığını düşünüyor, ona bakılmasının bir karşılığı olduğu öğretilmiş maşşallah, onu anlamış o güne kadar duyduklarından, karşılığını düşünmüş filan, borçlu hissediyor, onu nasıl yapacağının derdine düşmüş, yani annesini babasını kendine güvenen, kendine yetebilen, hayatını sürdürebilen birileri olarak tanımamış, ona ihtiyaç duyulacağı kesin ve o yükü bugünden taşımaya başlamış..
bilmiyorum bana normal gelmedi, 10 yaşındaki çocuğun bu yükle yaşıyor olduğunu böyle öğrenmek.. ama annesi çok duygulanmış... te allahım ya...
yıl olmuş 2020 dikkatinizi çekerim, evlerinde çocuklar için 1 oda var, her türlü teknolojik imkan var ama faydalı birşeye kullanacak zihniyet yok, vizyon zaten o apayrı bir konu...
varlığına "hakkı olduğu çin" saygı duyularak büyüyen çocuk, neye hakkı olduğunu, "görmüşse" öğrenmişse, haklarını rahatca almış ve kullanmışsa, başkalarının haklarınıda tanıyor, çalışınca o maaşı hakettiğininde farkında oluyor, yada zaten hakkettiği herhangi bir şey verildiğinde, hiçbirşey hakettiğini düşünmeyen insanlar gibi, aşırı teşekkür edip, sanki yaptığının bir değeri yokmuş gibi, ezik davranmıyor, işte bu özgüven buradan geliyor bence..
çocukken hiçbir hakkı karşılıksız verilmemiş biri, büyüyünce de hiçbirşey haketmediğini zannediyor, istemeyi bilmiyor, çünkü hiçbir hakkını görmemiş verilmemiş, zaten hakkı olduğu için verilmemiş hiçbirşey.. "
bunu sana ben veriyorum" ben "verdim" şu, şu kadar ediyor, bunun değeri bu kadar, bu kadarlık yere gönderdim diyerek veriliyor..
bir hesap bir muhasebe var, hesaplar çocuğa yansıtılmış.. işte bu yüzdendir, 50 yaşına gelmiş orda burada birşeyi başarsa bile buna inanamayan onu bile annesine veren güya hediye eden insanları görüyoruz, "niye sen almıyorsun kardeşim, niye kendine almıyorsun, karşılığında verdiğin senin emeğin, ödülüde senin hakkın" çünkü ödenmekle bitmeyen bir borcu var sanıyor" çünkü borçlu hissettirilmiş..
tabi kendi imkanlarını, şahsi ihtiyaçlarından vazgeçerek önceliği çocuğu olmuş ve çocuğuna kullanmış ve bunu yüzüne vurmamış anne babaları ayırıyorum..
(bihter ziyagilin meşhur "tabi siz... diye başlayam, uzun cümlesi gibi oldu :) bunlar özü iyi olan insanlar, hem çocuklarına hem çevrelerine karşı, heryerde iyiliği tercih eden insanlar..
ama imkanı olupta çocuğuna kullanmayan, kullandıklarınında, maddi karşılığını sürekli telafuz eden, ima eden, anne baba, çıkarcıdır, oportünisttir, bencildir, onlar heryerde öyledir, ve öyle herşeyde travmalar yüzünden olmuyor, bildiğin kötü olduğu için oluyor, anne baba olunca ne yaparsa yapsın o artık iyidir diye birşeyde yok bence, çocukları üzerinde psikolojik olarak egosunu tatmin etmek de sömürmektir, ben anneyim ben babayım diyerek, her istediklerinde susturmak kısıtlamak da haksız güç kullanmaktır, ve herşey cahillik de değildir, bazı şeyler "kötülük"tür...
birde, çocuğuna tapan her istediğini yapanlar var, onlarda çocuğa hak etmesede istediği herşeyi almayı/ alabileceğini öğretiyor, halbuki kendiside yapmak zorunda değil ama sevgisini gösterdiğini sanıyor, çook yakınımda bir örnek var çocukluk arkadaşım ve oğlu, resmen maymun ediyor annesini, çocukta zorba (yaşı 6), kalk diyor annesine vitrinde ne istediğimi bul, kadın tek tek veriyor, çocuk o arada boğulurcasına ağlıyor, çığlık atıyor, bir yandanda söylemiycem sen bulucaksın diyor.. anne tek tek o vitrindekileri eline alıp soruyor, bu bitince anne devam ediyor şimdi ne istiyorsun (şimdi haketmediğin ne istiyorsun? hakkın olmayan neyi alacaksın? neyi emredeksin? yaptıracaksın?) ben gittiğimde banada ordan kalk ben oturucam filan diyor, annesi babası diyorki istediğini yap nolur.. gerisini anlatmayım..
benim çocuğum yok bu arada.
bilinçli olarak çocuksuz olmak kararımdan sebep, yok. iyikide bugüne kadar olmamış, bunlar bugün bu yaşta (42) üzerine çok düşündüğüm için, kendi yaşadığım sorunları araştırırken farkettiğim şeyler, herşey bencil insanlardan duyduğum rahatsızlıkla başladı aslında, nasıl oluyorda diyordum herşeyi kendine hak görüyor, hakkı olmadığını bile bile istiyor birde, ve çekinmiyorda, haksızlık olduğunu biliyordur diyordum, sorun haksızlıktan, adaletsizlikten rahatsız olmayan insanlar, herşeyi kendine hak gören insanlar.. (bakınız rte)
özgüven değil bu, özgüvenin altı dolu olur, adil olur, hani karizmatik dediğimiz insanlar var ya, hani çok yakışıklıda değil, ultra güzelde değil ama çok karizmatik deriz, empatiymiş bu insanların ortak özelliklerinden biri, empatid ve adaletle ilgilidir, bence bu insanlardaki özgüven de farkındalıklarından geliyor..
inşallah sonuna kadar okumuş ve beni anlamışsınızdır .
(anne babanın "verdiği" şeyleri telafuz etmesi çok sağlıksız, bence ahlaksız birşeydir, zaten çocuğun hakkıdır, o verilenler, çocuklar borçlu hissettirilmemelidir.. )
çocuğun "herşeyi" düşünmeye, fikrini söylemeye,,"sormaya" hakkı olduğunu, ona cevap vererek, bilgi vererek, anlamasını sağlayarak, gösterilmeli, hissettirilmeli.. yaşatılmalı.. aynı şekilde kendine ait alanın da onun hakkı olduğu, ve oraya onun izni dışında girilmeyeceğindende emin olmalı
çocuk varlığının görülür, ev halkı içinde +1 olarak eklenmiş, sayılan, değeri olan birşey olduğunu, hiçbirşey vermeden, ileride vermesi gerektiği ima edilmeden, zaten var olmakla hak ettiği, ve "hakettiğin" için, "bunlar senin hakkın" diyerek verilmiş imkanlarla büyüyor olmalı
bu imkanlar için çekilen sıkıntıları, istemeyerek yapılan mesaiyi "verilen" emeği anlatan anne baba da, çocuk yüzünden mutsuz olduğu mesajını, isteyerek/istemeyerek "verdiğini" bu durumdan memnun olmadıklarını, çocuğunun ihtiyacları için çalışmak zorunda kaldığını, yapılanların anne baba oldukları için değilde, isteyerek değilde, bir karşılığı olduğunu bilerek yaptıklarını, ve tabi bir beklentilerinin olduğunu da yerleştiriyorlar çocuğun kafasına bence..
komşumuzun 3. çocuğu olacak, tabiki önce diğer çocuklarla konuşulmadan.. varolan iki erkek çocuktan büyüğü demişki, 10 yaşında kendisi, üzülmüş filan, hatta ağlamış galiba, "ben şimdi babama birşey olursa bir kişiye daha nasıl bakacağım, ona birşey olursa hepinize benim bakmam lazım" demiş..
bu bakmak işi var ya..
yani çocuk ona bakıldığını düşünüyor, ona bakılmasının bir karşılığı olduğu öğretilmiş maşşallah, onu anlamış o güne kadar duyduklarından, karşılığını düşünmüş filan, borçlu hissediyor, onu nasıl yapacağının derdine düşmüş, yani annesini babasını kendine güvenen, kendine yetebilen, hayatını sürdürebilen birileri olarak tanımamış, ona ihtiyaç duyulacağı kesin ve o yükü bugünden taşımaya başlamış..
bilmiyorum bana normal gelmedi, 10 yaşındaki çocuğun bu yükle yaşıyor olduğunu böyle öğrenmek.. ama annesi çok duygulanmış... te allahım ya...
yıl olmuş 2020 dikkatinizi çekerim, evlerinde çocuklar için 1 oda var, her türlü teknolojik imkan var ama faydalı birşeye kullanacak zihniyet yok, vizyon zaten o apayrı bir konu...
varlığına "hakkı olduğu çin" saygı duyularak büyüyen çocuk, neye hakkı olduğunu, "görmüşse" öğrenmişse, haklarını rahatca almış ve kullanmışsa, başkalarının haklarınıda tanıyor, çalışınca o maaşı hakettiğininde farkında oluyor, yada zaten hakkettiği herhangi bir şey verildiğinde, hiçbirşey hakettiğini düşünmeyen insanlar gibi, aşırı teşekkür edip, sanki yaptığının bir değeri yokmuş gibi, ezik davranmıyor, işte bu özgüven buradan geliyor bence..
çocukken hiçbir hakkı karşılıksız verilmemiş biri, büyüyünce de hiçbirşey haketmediğini zannediyor, istemeyi bilmiyor, çünkü hiçbir hakkını görmemiş verilmemiş, zaten hakkı olduğu için verilmemiş hiçbirşey.. "
bunu sana ben veriyorum" ben "verdim" şu, şu kadar ediyor, bunun değeri bu kadar, bu kadarlık yere gönderdim diyerek veriliyor..
bir hesap bir muhasebe var, hesaplar çocuğa yansıtılmış.. işte bu yüzdendir, 50 yaşına gelmiş orda burada birşeyi başarsa bile buna inanamayan onu bile annesine veren güya hediye eden insanları görüyoruz, "niye sen almıyorsun kardeşim, niye kendine almıyorsun, karşılığında verdiğin senin emeğin, ödülüde senin hakkın" çünkü ödenmekle bitmeyen bir borcu var sanıyor" çünkü borçlu hissettirilmiş..
tabi kendi imkanlarını, şahsi ihtiyaçlarından vazgeçerek önceliği çocuğu olmuş ve çocuğuna kullanmış ve bunu yüzüne vurmamış anne babaları ayırıyorum..
(bihter ziyagilin meşhur "tabi siz... diye başlayam, uzun cümlesi gibi oldu :) bunlar özü iyi olan insanlar, hem çocuklarına hem çevrelerine karşı, heryerde iyiliği tercih eden insanlar..
ama imkanı olupta çocuğuna kullanmayan, kullandıklarınında, maddi karşılığını sürekli telafuz eden, ima eden, anne baba, çıkarcıdır, oportünisttir, bencildir, onlar heryerde öyledir, ve öyle herşeyde travmalar yüzünden olmuyor, bildiğin kötü olduğu için oluyor, anne baba olunca ne yaparsa yapsın o artık iyidir diye birşeyde yok bence, çocukları üzerinde psikolojik olarak egosunu tatmin etmek de sömürmektir, ben anneyim ben babayım diyerek, her istediklerinde susturmak kısıtlamak da haksız güç kullanmaktır, ve herşey cahillik de değildir, bazı şeyler "kötülük"tür...
birde, çocuğuna tapan her istediğini yapanlar var, onlarda çocuğa hak etmesede istediği herşeyi almayı/ alabileceğini öğretiyor, halbuki kendiside yapmak zorunda değil ama sevgisini gösterdiğini sanıyor, çook yakınımda bir örnek var çocukluk arkadaşım ve oğlu, resmen maymun ediyor annesini, çocukta zorba (yaşı 6), kalk diyor annesine vitrinde ne istediğimi bul, kadın tek tek veriyor, çocuk o arada boğulurcasına ağlıyor, çığlık atıyor, bir yandanda söylemiycem sen bulucaksın diyor.. anne tek tek o vitrindekileri eline alıp soruyor, bu bitince anne devam ediyor şimdi ne istiyorsun (şimdi haketmediğin ne istiyorsun? hakkın olmayan neyi alacaksın? neyi emredeksin? yaptıracaksın?) ben gittiğimde banada ordan kalk ben oturucam filan diyor, annesi babası diyorki istediğini yap nolur.. gerisini anlatmayım..
benim çocuğum yok bu arada.
bilinçli olarak çocuksuz olmak kararımdan sebep, yok. iyikide bugüne kadar olmamış, bunlar bugün bu yaşta (42) üzerine çok düşündüğüm için, kendi yaşadığım sorunları araştırırken farkettiğim şeyler, herşey bencil insanlardan duyduğum rahatsızlıkla başladı aslında, nasıl oluyorda diyordum herşeyi kendine hak görüyor, hakkı olmadığını bile bile istiyor birde, ve çekinmiyorda, haksızlık olduğunu biliyordur diyordum, sorun haksızlıktan, adaletsizlikten rahatsız olmayan insanlar, herşeyi kendine hak gören insanlar.. (bakınız rte)
özgüven değil bu, özgüvenin altı dolu olur, adil olur, hani karizmatik dediğimiz insanlar var ya, hani çok yakışıklıda değil, ultra güzelde değil ama çok karizmatik deriz, empatiymiş bu insanların ortak özelliklerinden biri, empatid ve adaletle ilgilidir, bence bu insanlardaki özgüven de farkındalıklarından geliyor..
inşallah sonuna kadar okumuş ve beni anlamışsınızdır .
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
bir ara kendime güvenip yazma cesaretini gösterdiğim, ilk ve tek şiirim. eleştirinin her türlüsüne açığım. o halde yazıyorum:
hayat bir mavi deniz
bizse fanî dalgalar
ne kadar büyük de olsak
ömrümüz tepeye varana kadar
hayat bir anlaşılmaz harmoni
gidenlerin yerini alıyor
ardından gelenleri
tıpkı denizdeki dalgalar gibi
hepimiz akıp gidiyoruz işte böyle
dalga sesleriyle dolu
sonsuz bir melodinin parçası içinde
hayat bir mavi deniz
bizse fanî dalgalar
mutluluk karaya vurmuş
parçalanıyoruz kıyıya varana kadar
ömrümüz de tam orada bitiyor işte
bazen hiç kıyıyı dahi göremeden
ruhumuz bir bulut olup çıkıyor göklere
hepimiz gelip geçiyoruz işte böyle
yağmur olup unutulmak üzere
hayat bir mavi deniz
bizse fanî dalgalar
ne kadar büyük de olsak
ömrümüz tepeye varana kadar
hayat bir anlaşılmaz harmoni
gidenlerin yerini alıyor
ardından gelenleri
tıpkı denizdeki dalgalar gibi
hepimiz akıp gidiyoruz işte böyle
dalga sesleriyle dolu
sonsuz bir melodinin parçası içinde
hayat bir mavi deniz
bizse fanî dalgalar
mutluluk karaya vurmuş
parçalanıyoruz kıyıya varana kadar
ömrümüz de tam orada bitiyor işte
bazen hiç kıyıyı dahi göremeden
ruhumuz bir bulut olup çıkıyor göklere
hepimiz gelip geçiyoruz işte böyle
yağmur olup unutulmak üzere
devamını gör...
x kuşağının evliliklerde başarılı olmasının sebepleri
çünkü o kuşağın yetiştiği dönemde şimdiki kadar basit değildi her şey. şu an biriyle ayrılıp yeni bir ilişkiye başlamak 10 saniye falan sürer. hoş olmayan bir şey yaşandığında çözmeye çalışmaz kimse çünkü herhangi bir platformda biriyle tanışabilir her an, çünkü dünya kocaman ve herkese erişim sağlamak çok kolay. bu iyi bişey gibi durabilir ama ben olaya şöyle bakıyorum, bi ürün satın alacağınız zaman seçenek ne kadar çoksa o kadar kafa karışıklığı oluşur. o seçeneklerden belki zaten bir tanesi size uygundur ama fazla oluşu kafanızı kurcalayıp hepsinin artısını eksisini ölçmenize böylece eyleme geçmenin zorlaşmasına neden olur. pazarlama takdiğidir bu, satın alacak müşteriye çok fazla seçenek sunulmaz. ne alakası var diyeceksiniz. haklısınız. ürün değiliz bişey de satın almıyoruz. ama bu taktikler insan psikolojisini genel olarak baz alıyor. konuyla da alakası var aslında bir noktada. hızlı tüketim çağımızın modası. ama tüketilen tek şey giyim kuşam vs değil, duygular da hızlı tüketiliyor, sindirmeden. bugün tek bir hareketle instagram gibi pek çok platformda yüzlerce güzel kız ve yakışıklı erkek bulursunuz. burada şu devreye giriyor, zaten çok sevseniz bırakmazsınız. öyle değil işte artık. bu durumlar çok sevmenin içeriğini de bozuyor. x kuşağı ürün alma konusunda da böyle. kaliteli olanı alıp uzun yıllar kullanıp gerekirse onarma eğiliminde oluyorlar dikkat ederseniz. hızlı tüketmiyorlar ne ürünü ne duygularını. tabi tüm bu bahsettiklerim kişisel çıkarımım. mutlu olmasanız da idare edin demek değil bu. ama birine bişeyler hissetmek hem de karşılıklı, artık epey zor. anlaşmazlığı boyutuna göre çözmeye çalışmak daha doğru sanıyorum, sezon modası ürün alıp öbür sezona çöpe atar gibi vazgeçmektense.
devamını gör...
ay'ın ikiye bölünmesi mucizesi
sadece mekkeden görülmüş doğa olayı
devamını gör...
şeyma subaşı’nın hamileliğini duyurması
sanki eşeysiz üredi de peygamber doğuracak alüminyum! neyi duyuruyorsun!
devamını gör...
normal sözlük yazarlarından aforizmalar
hakkında ne kadar az şey bilirlerse o kadar özgür olursun.
devamını gör...
arabesk
arap süsleme üslubu. orijinali fransızca "arabesque" şeklinde olan terimi, haçlı seferleri döneminden itibaren islam sanatını çok daha yakından tanıma fırsatını elde eden avrupalılar, geç orta çağ'da (14. yy.) islam sanatını belirtmek için kullanmaya başlamışlardır. islam görsel sanatlarında iç içe geçmiş bitkisel figürleri ifade eder. osmanlı türkçesi'ne fransızca okunuşundan "arabesk" olarak geçmiştir (daha önce osmanlıda arap sanatı için arapkari (arapişi), şamkari (şamişi) kullanılıyordu).
üslup olarak ise osmanlı’ya 18. yy ikinci yarısı görsel sanatlarda girmeye başlar. 19. yy.da etkisi artar. 20. yy başlarında türk müziğinde de arabesk motifler görülmeye başlar. istanbul’da gösterime giren mısır filmlerinin arapça müzikleri atılarak yerine sadettin kaynak gibi ustalar yeni müzikler yapmıştır. bu müziklerde arap motifleri görülür. örneğin leyla ile mecnun filmindeki “leyla bir özge candır” şarkısı. 50’lerde doğu ve güneydoğudan istanbula göçlerle arabesk müzik istanbulda daha çok dinlenir olur. arabesk diğer müzik türlerine de sirayet eder. çünkü arabesk talep görüyordur. bir rock müzik sanatçısına “neden rocktan arabeske geçtiği” özel bir sohbette sorulunca “çünkü rock dinlenmiyordu, arabesk dinleniyordu” diye cevap verdiğini birinci ağızdan duydum.
üslup olarak ise osmanlı’ya 18. yy ikinci yarısı görsel sanatlarda girmeye başlar. 19. yy.da etkisi artar. 20. yy başlarında türk müziğinde de arabesk motifler görülmeye başlar. istanbul’da gösterime giren mısır filmlerinin arapça müzikleri atılarak yerine sadettin kaynak gibi ustalar yeni müzikler yapmıştır. bu müziklerde arap motifleri görülür. örneğin leyla ile mecnun filmindeki “leyla bir özge candır” şarkısı. 50’lerde doğu ve güneydoğudan istanbula göçlerle arabesk müzik istanbulda daha çok dinlenir olur. arabesk diğer müzik türlerine de sirayet eder. çünkü arabesk talep görüyordur. bir rock müzik sanatçısına “neden rocktan arabeske geçtiği” özel bir sohbette sorulunca “çünkü rock dinlenmiyordu, arabesk dinleniyordu” diye cevap verdiğini birinci ağızdan duydum.
devamını gör...
yalan
ilk zaman sadece söyleyeni memnun ettiği düşünülse de aslında kimseyi memnun etmez. aslında insan yalan söylemeye ilk kendinden başlar. yalan anlaşılması için kanıt ister bu yüzden insanlarca yoğun şekilde başvurulan bir durumdur.
yalan aklın çapağıdır. derin uykumuzdan uyanırken gözlerimizden
temizlememiz gerekendir. ancak bunu uyurken yapmak imkansızdır.
yalana ve riyaya en az bulaşmanın yolu ise haddini bilmektir, susmaktır.
yalan, söyleyenin boynunda ip'tir her zaman. o ipin altında duran o sandalyeyi tepecek kişidir. ama o öyle biri olmalıdır ki hiç yalana bulaşmamış olsun, çok zor. e peki o zaman kimse kimseye hesap soramayacak yapılan yanlışlıklar öylece
yapanın yanına kar mı kalacak diye sorarsanız, sabırla bekleyin derim.
yalan aklın çapağıdır. derin uykumuzdan uyanırken gözlerimizden
temizlememiz gerekendir. ancak bunu uyurken yapmak imkansızdır.
yalana ve riyaya en az bulaşmanın yolu ise haddini bilmektir, susmaktır.
yalan, söyleyenin boynunda ip'tir her zaman. o ipin altında duran o sandalyeyi tepecek kişidir. ama o öyle biri olmalıdır ki hiç yalana bulaşmamış olsun, çok zor. e peki o zaman kimse kimseye hesap soramayacak yapılan yanlışlıklar öylece
yapanın yanına kar mı kalacak diye sorarsanız, sabırla bekleyin derim.
devamını gör...
babaya söylemek istenip de söylenemeyenler
bu dünya için fazla iyi bir adamsın.
devamını gör...
benign
latince'de "iyi huylu, iyimser" anlamına gelen, kanser olmayan tümör tipleri için kullanılan bir terim. bu tümörler kapsülle çevrili olduklarından komşu dokularla bağlantı halinde değildir, metastaz oluşturmazlar.
devamını gör...
sözlük yazarlarının ruh halini anlatan görseller
özellikle istanbul sözleşmesi hakkında sözleşmenin metnini okumadan kulaktan dolma bilgilerle "ıbırtıyısınız yea" diyenleri gördükçe şöyle:
devamını gör...
was wir wollten
az önce izlediğim avusturya yapımı dram filmidir. filmin başrollerinde lavinia wilson ve elyas m'barek yer almakta. filmde, çocuk isteyen ve başaramayan 40'lı yaşlarının başında bir çiftin son çocuk denemesinden de başarısız ayrılmalarının akabinde çıktıkları tatili izliyoruz. kafalarını dağıtmak için geldikleri bu otelin yan odasında çocuklu bir aile kalmaktadır ve biz de alice ve niklas'ın duygu değişimlerini gözlemleyebiliyoruz. alice'in hormon tedavisi sonrası bunalımı çok iyi anlatılmakla beraber, kocası niklas'ın da tüm bunları görmezden gelerek genel havayı düzeltme çabası vurgulanmış. tatildeki huzursuzluk, yan ailenin çocuklu olmaktan memnuniyetsizliği ve çiftimizin bunu gözlemlemesi filmi acıklı kılan unsurlardan. çocuk isteyip de başarısız olan çiftler ile empati kurmanıza yardımcı olabilecek ve onların duygularını hissedebileceğiniz bir yapım olmuş. yetersizlik hissi, partnerlerin birbirinden uzaklaşması ve tüm o suskunluk her şeyi hissedebilmenize aracılık ediyor. kadın psikolojisi biz erkekler için ilginç bir psikoloji ve filmde buna çok değinilmiş. alice'in kocasının onu artık sevmediğine varan düşünceleri, niklas'ın karısına çekinerek yaklaşması ve ikisinin yan yanayken bile mutlu hissedememeleri. kısacası tavsiye ettiğim ve izlenmesinde fayda gördüğüm kaliteli bir filmdir. netflix'ten izlenilebilir.
devamını gör...



