bir kaçış yolu olarak normal sözlük
bazen aklımdaki pek çok düşünceden kaçmak istediğimde kafa sözlüğe uğrarım. neşeli, bilgilendirici ve düşündürücü tanımlarla karşılaşacağımı bildiğim için iyi bir tercih oluyor bu mecra. teşekkürler yoldaş.
devamını gör...
türk evlerindeki en gereksiz eşya
vitrin
devamını gör...
çıkma teklif edip iyi bir insan olduğunu öğrenmek
ben de bunu anlamıyorum. hoşlandığın birine güç bela aciliyorsun, ne bileyim dışarı çıkalım mı falan diyorsun cevap ya sen çok iyi bir insansın ama ben seni o gözle görmüyorum. yahu sana onu soran oldu mu . ne alaka. iyi oldugumu öğrenmem o an benim ne işime yarayacak. hayır de geç. adamı hasta etme.
devamını gör...
yazarları korkutan unsurlar
inandigim degerlerin yalan olmasindan cok korkarim, her ne kadar "yalan cikma" ihtimalinin olabilecegini kendime sik sik hatirlatsamda... guvenmekten korkarim bir de. aslinda guvenmekten degil, guvendigimin hayal kirikligi yasatmasindan. yani yine yol ilk soyledigime cikmakta sanki... ne olur inandigim sevdigim ne varsa "sahte" cikmasin, yoksa ben toparlayamiyorum...
devamını gör...
behzat ç.
her bölümde ayrı bir cinayet vakası çözülen, arka planda komiserlerin hayatı işlenen güzel bir yerli polisiye dizi. çok fazla argo ve küfür olduğu için günde birden fazla bölüm izlemenizi önermem. bir süre sonra kendinizi "la, saçma sapan konuşma la" gibi şeyler söylerken bulabilirsiniz.
devamını gör...
hatotsāh
sanskrit diline ait kelime. dünyanın daha kötüye gitmesi üzerine kişilerin hayata küsmesi, hayata karşı olan inançlarının tükenmesi ve umutsuz hale gelmesi anlamına gelir.
devamını gör...
oliver twist
kapkaranlık bir atmosfer. sefalet içindeki insanlar.darağaçlarının gıcırtısı. pislik içinde sokaklar. açlıkla terbiye edilen ezilmişler. onlar ezdikçe, kendi ezilmişliklerini unutan, yok sayan diğerleri. işte böyle bir dünyaya doğar oliver twist.
ismi alfabetik sıraya göre konulur düşkünlerevinde. ancak sanki isim dickens tarafından “kaderin bir cilvesi” olarak verilmiştir küçük oliver’a. oliver düşkünlerevinde çektikleri yetmezmiş gibi bir cenaze levazımatçısının yanına çırak verilir. burda da aynı şeyler vardır. onu ezmek için bekleyen ezilmişler. öyle bir durum hüküm sürmektedir ki haklıysanız ve güçsüzseniz bu sizin haksız olduğunuz anlamına gelmektedir. oliver buraya fazla dayanamayarak kaçar ve londra’ya doğru taban tepmeye başlar ve burda da onu hırsızlar, yankesiciler ve dolandırıcılar beklemektedir. ama oliver’ın hamurunda dürüstlük olduğu için onlarına arasında barınamaz. charles dickens’ın kurduğu labirentte tesadüflerin da yardımıyla büyük güçlükler yaşayarak çıkış yoluna doğru yönelir oliver. asıl ailesinin kimler olduğunu öğrenir. neden bir hırsız olması için insanların onu zorladığının farkına varır. çok iyi kalpli insanlarla karşılaşır ki bunların tamamı zengin ve asildir.
hırsızlık yapmak için zorla sokulduğu bir evde vurulur oliver ve hayatı değişmeye başlar. bu olayla birlikte sanki londra üzerindeki sis ağır ağır dağılır. aydınlık orataya çıkmaz elbette ama tam karanlık da sayılmaz londra. insanın ruhunun temiz olması durumunda şartların onu kötü yola sürükleyemeyeceğinin bir örneğidir oliver twist. baskısı hiç bitmeyen kitapların yazarı charles dickens’in gözünden bir londra panaroması ve ezilmiş ve aşağılanmışların resmi geçididir. sonu mutlu biten roman yine de gotik diyebileceğimiz bir kasvet havasındadır. o hava bazen dağılır gibi olur ama asla tam olarak kaybolmaz.
2005 yılında roman polanski tarafından sinemaya aktarılır oliver twist ve başarılı bir uyarlamadır bu. kitapta verilmeye çalışılan hava filmde ele tutulur bir hal alır. roman polanski’nin başarılı yönetmenliği ile charles dickens’in gözlerinden londra’yı ve londra’nın ara sokaklarını, en tenha köşelerini, kötülüğe meykleden ya da kötülükten kaçmaya çabalayan insanlarını izleyebiliriz.
roman polanski’nin bu başarılı çalışmasında 36 sene önce ise yeşilçam olaya el atmış ve daha önce pollyanna‘da da bahsettiğimiz gibi zeynep değirmencioğlu’nu oliver twist rolüyle karşımıza çıkarmıştır. filmde charles dickens’dan izler bulmak elbette ki mümkün değildir. derinliği olmayan salya sümük bir film çevrilmiş olan bu filmin yönetmeni orhan aksoy, senaristi(!) ise hamdi değirmencioğlu’dur. cik’lerle acı dozu artırılan filmi ismi ise ayşecik ile ömercik’tir.
oliver twist, okudukça sizi farklı katmanlarda dolaştıran, bazen sinir bozucu derecede karanlık ama dickens’in büyüleyici üslubuyla kendinizi kaptırmaktan kaçınamayacağınız bir roman.
ismi alfabetik sıraya göre konulur düşkünlerevinde. ancak sanki isim dickens tarafından “kaderin bir cilvesi” olarak verilmiştir küçük oliver’a. oliver düşkünlerevinde çektikleri yetmezmiş gibi bir cenaze levazımatçısının yanına çırak verilir. burda da aynı şeyler vardır. onu ezmek için bekleyen ezilmişler. öyle bir durum hüküm sürmektedir ki haklıysanız ve güçsüzseniz bu sizin haksız olduğunuz anlamına gelmektedir. oliver buraya fazla dayanamayarak kaçar ve londra’ya doğru taban tepmeye başlar ve burda da onu hırsızlar, yankesiciler ve dolandırıcılar beklemektedir. ama oliver’ın hamurunda dürüstlük olduğu için onlarına arasında barınamaz. charles dickens’ın kurduğu labirentte tesadüflerin da yardımıyla büyük güçlükler yaşayarak çıkış yoluna doğru yönelir oliver. asıl ailesinin kimler olduğunu öğrenir. neden bir hırsız olması için insanların onu zorladığının farkına varır. çok iyi kalpli insanlarla karşılaşır ki bunların tamamı zengin ve asildir.
hırsızlık yapmak için zorla sokulduğu bir evde vurulur oliver ve hayatı değişmeye başlar. bu olayla birlikte sanki londra üzerindeki sis ağır ağır dağılır. aydınlık orataya çıkmaz elbette ama tam karanlık da sayılmaz londra. insanın ruhunun temiz olması durumunda şartların onu kötü yola sürükleyemeyeceğinin bir örneğidir oliver twist. baskısı hiç bitmeyen kitapların yazarı charles dickens’in gözünden bir londra panaroması ve ezilmiş ve aşağılanmışların resmi geçididir. sonu mutlu biten roman yine de gotik diyebileceğimiz bir kasvet havasındadır. o hava bazen dağılır gibi olur ama asla tam olarak kaybolmaz.
2005 yılında roman polanski tarafından sinemaya aktarılır oliver twist ve başarılı bir uyarlamadır bu. kitapta verilmeye çalışılan hava filmde ele tutulur bir hal alır. roman polanski’nin başarılı yönetmenliği ile charles dickens’in gözlerinden londra’yı ve londra’nın ara sokaklarını, en tenha köşelerini, kötülüğe meykleden ya da kötülükten kaçmaya çabalayan insanlarını izleyebiliriz.
roman polanski’nin bu başarılı çalışmasında 36 sene önce ise yeşilçam olaya el atmış ve daha önce pollyanna‘da da bahsettiğimiz gibi zeynep değirmencioğlu’nu oliver twist rolüyle karşımıza çıkarmıştır. filmde charles dickens’dan izler bulmak elbette ki mümkün değildir. derinliği olmayan salya sümük bir film çevrilmiş olan bu filmin yönetmeni orhan aksoy, senaristi(!) ise hamdi değirmencioğlu’dur. cik’lerle acı dozu artırılan filmi ismi ise ayşecik ile ömercik’tir.
oliver twist, okudukça sizi farklı katmanlarda dolaştıran, bazen sinir bozucu derecede karanlık ama dickens’in büyüleyici üslubuyla kendinizi kaptırmaktan kaçınamayacağınız bir roman.
devamını gör...
sözlük dergi yazılarını bekliyor
herkesin emeğine sağlık, bizi okuyabilmek çok güzel , ben de yolladım
devamını gör...
makar devuşkin
çok düşünceli biri olduğunu gördüğüm ve kibar olduğunu düşündüğüm yazarımız. iyi ki var, seviliyor.
devamını gör...
11 kere üst üste fake hesap açan yazar
kendisinin bolca vakti olduğunu düşünüyorum, bu nedenle bir yerlerden başlayabilir:
(bkz: bir ömür nasıl yaşanır (kitap))
(bkz: bir ömür nasıl yaşanır (kitap))
devamını gör...
100 koyunun şanlıurfa'da gözaltına alınması
an itibari ile serbest bırakılan koyunlardır. arkadaşlar gündemde tutalım. böyle giderse bu koyunlar her istediği yerde otlamaya başlayacak. bu gün tigem arazisinde otlayan, mazallah yarın öbür gün birilerinin sarayının bahçesinde otlar. bu ülkede anayasa var kurallar var. bu kanun nizam tanımayan koyunların yaptıklarının bir karşılığı olması gerekli.
chp'li mahmut tanal'ın meclis'te gündeme getirdiği, tarım işletmeleri genel müdürlüğü'nün arazisinde otladıkları gerekçesiyle gözaltına alınan koyunlar serbest bırakıldı.
güvenlik soruşturması teklifinin meclis’teki görüşmeleri sırasında chp’li vekil mahmut tanal, ceylanpınar’da tarım işletmeleri genel müdürlüğü'nün (tigem) arazisinde otladıkları gerekçesiyle çok sayıda koyunun gözaltına alındığını duyurdu. tanal'ın "hayvanları serbest bırakın" çağrısı üzerine içişleri bakan yardımcısı gerekli işlemlerin ardından 35 koyunun serbest bırakıldığını bildirdi.
muhalefetin eleştirilerinin odağındaki güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kanun teklifi’nin görüşüldüğü meclis genel kurulu birleşimine, “koyunların gözaltına alındığı” tartışması gündeme geldi. chp istanbul milletvekili avukat mahmut tanal, urfa'nın ceylanpınar ilçesinde kurulu bulunan, tarım ve orman bakanlığı bünyesindeki tigem ceylanpınar tarım işletmesi müdürlüğü arazisinde otladıkları gerekçesiyle çok sayıda küçükbaş hayvanın alıkonularak, kurumun “hayvan gözaltı merkezlerine” götürüldüğünü belirtti.
tanal: ceylanpınar’da koyunlar gözaltında
komisyon sıralarında oturan içişleri bakan yardımcısı mehmet ersoy’a çağrıda bulunan tanal, "şanlıurfa ili ceylanpınar ilçesinde 100 tane koyunu bugün gözaltına almışlar. sayın bakan yardımcım. koyun gözaltına alınır mı? bu koyunların gözaltına alınması hem hayvancılığın geliştirilmesine hem de üretimin geliştirilmesine aykırı, anayasa'ya aykırı” dedi.
“türkiye'de insanlar gözaltına alınıyor da koyun ve kuzular da şu anda gözaltına alınıyor başkanım” ifadelerini kullanan tanal, “yani türkiye içişleri bakan yardımcısısınız, bu konuda gereğini yapın, hayvanları serbest bırakın!” diye konuştu.
akp grubu adına söz isteyen kırıkkale milletvekili ramazan can’ın kürsüye çıktığı esnada da tepkisini sürdüren tanal, “başkanım, bu koyunların terörle iltisakı mı var, bağlantısı mı var? ya, bu koyun, kuzu allah'ın yarattığı o merada ot yiyor, ot! orada allah'ın verdiği suyu içiyor” dedi.
bakan yardımcısı: 35 koyun serbest bırakıldı!
meclis başkanvekili haydar akar ise içişleri bakan yardımcısı mehmet ersoy’un kendisine ilettiği bilgi notunu, “mahmut bey, sayın bakan yardımcısı gerekli görüşmeleri yaptı. tigem arazisinde kendilerine tahsis edilen alanın dışında çıkarak hayvan otlatan ve araziye zarar veren hayvan sahiplerinin 35 koyun için kabahatler kanunu'nun 68'inci maddesi gereğince tigem tarafından işlem yapılmış ve koyunlar serbest bırakılmış. sahiplerine iade edilmiş” şeklinde okudu.
link
chp'li mahmut tanal'ın meclis'te gündeme getirdiği, tarım işletmeleri genel müdürlüğü'nün arazisinde otladıkları gerekçesiyle gözaltına alınan koyunlar serbest bırakıldı.
güvenlik soruşturması teklifinin meclis’teki görüşmeleri sırasında chp’li vekil mahmut tanal, ceylanpınar’da tarım işletmeleri genel müdürlüğü'nün (tigem) arazisinde otladıkları gerekçesiyle çok sayıda koyunun gözaltına alındığını duyurdu. tanal'ın "hayvanları serbest bırakın" çağrısı üzerine içişleri bakan yardımcısı gerekli işlemlerin ardından 35 koyunun serbest bırakıldığını bildirdi.
muhalefetin eleştirilerinin odağındaki güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kanun teklifi’nin görüşüldüğü meclis genel kurulu birleşimine, “koyunların gözaltına alındığı” tartışması gündeme geldi. chp istanbul milletvekili avukat mahmut tanal, urfa'nın ceylanpınar ilçesinde kurulu bulunan, tarım ve orman bakanlığı bünyesindeki tigem ceylanpınar tarım işletmesi müdürlüğü arazisinde otladıkları gerekçesiyle çok sayıda küçükbaş hayvanın alıkonularak, kurumun “hayvan gözaltı merkezlerine” götürüldüğünü belirtti.
tanal: ceylanpınar’da koyunlar gözaltında
komisyon sıralarında oturan içişleri bakan yardımcısı mehmet ersoy’a çağrıda bulunan tanal, "şanlıurfa ili ceylanpınar ilçesinde 100 tane koyunu bugün gözaltına almışlar. sayın bakan yardımcım. koyun gözaltına alınır mı? bu koyunların gözaltına alınması hem hayvancılığın geliştirilmesine hem de üretimin geliştirilmesine aykırı, anayasa'ya aykırı” dedi.
“türkiye'de insanlar gözaltına alınıyor da koyun ve kuzular da şu anda gözaltına alınıyor başkanım” ifadelerini kullanan tanal, “yani türkiye içişleri bakan yardımcısısınız, bu konuda gereğini yapın, hayvanları serbest bırakın!” diye konuştu.
akp grubu adına söz isteyen kırıkkale milletvekili ramazan can’ın kürsüye çıktığı esnada da tepkisini sürdüren tanal, “başkanım, bu koyunların terörle iltisakı mı var, bağlantısı mı var? ya, bu koyun, kuzu allah'ın yarattığı o merada ot yiyor, ot! orada allah'ın verdiği suyu içiyor” dedi.
bakan yardımcısı: 35 koyun serbest bırakıldı!
meclis başkanvekili haydar akar ise içişleri bakan yardımcısı mehmet ersoy’un kendisine ilettiği bilgi notunu, “mahmut bey, sayın bakan yardımcısı gerekli görüşmeleri yaptı. tigem arazisinde kendilerine tahsis edilen alanın dışında çıkarak hayvan otlatan ve araziye zarar veren hayvan sahiplerinin 35 koyun için kabahatler kanunu'nun 68'inci maddesi gereğince tigem tarafından işlem yapılmış ve koyunlar serbest bırakılmış. sahiplerine iade edilmiş” şeklinde okudu.
link
devamını gör...
ak dediğine kara demek
oldukça yanlış olan ve uzlaşmayı engelleyen bir tavırdır.
devamını gör...
işini bırakıp köye yerleşen beyaz yakalı
tahminimce çok uzun süre dayanamayacak olan insandır. kapitalist sistemin suyuna giren kimsenin çıkması oldukça zordur.
ayrıca çok güzel bir nickname de olabilir.
ayrıca çok güzel bir nickname de olabilir.
devamını gör...
altın harflerle yaz mahlasımı
şeriat istiyor, kemalizmi yıkacağız diyor bu özgürlük. sabah sabah adeta kılıçla şeriat çağrısı yapıyor. ok bence de özgürlük düşüncesini dile getirmesi. ancak ben bunu eleştirince bir şekilde bunu küfür, hakaret, sataşma gerekçesiyle şikayet ediyor ve dakikalar içinde siliyorlar.
bu arkadaş belli ki cumhuriyet ve atatürk düşmanı. çarıklı, cübbeli, 4 karılı biri canlanıyor kafamda. şimdi bunun istediğini yazmasına izin veriyorsanız benim de bu yazdığımı silmeyeceksiniz. var mı küfür, var mı hakaret? sana diyorum gizli fenerbahçe sevdalısı.
bu arkadaş belli ki cumhuriyet ve atatürk düşmanı. çarıklı, cübbeli, 4 karılı biri canlanıyor kafamda. şimdi bunun istediğini yazmasına izin veriyorsanız benim de bu yazdığımı silmeyeceksiniz. var mı küfür, var mı hakaret? sana diyorum gizli fenerbahçe sevdalısı.
devamını gör...
ölümün en iyi tanımı
yahya kemal beyatlı'nın sessiz gemi şiiridir.
--- alıntı ---
artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller. ne giden son gemidir bu.
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
--- alıntı ---
--- alıntı ---
artık demir almak günü gelmişse zamandan,
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
biçare gönüller. ne giden son gemidir bu.
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
--- alıntı ---
devamını gör...
mhp'nin okul projesine azerbaycan'dan ret cevabı gelmesi
ülkücü hareket engellenmiş
devamını gör...
hristiyan olmak için gerekenler
bir leğen dolusu su.
devamını gör...
final fantasy vii remake
wrpg'nin kölesi olmuş yurdum oyuncularının jrpg'ye karşı canavar gözüyle bakmasından ötürü kıymeti bilinmemiş güzelim square enix oyunu. yıllarca süründükten sonra 2020 yılında artık derin bir nefes aldık ff hayranları olarak, yoksa almadık mı? oynanışa vs. geçmeden biraz final fantasy vii'den bahsetmek gerek, sana sonra geleceğim tetsuya nomura. aşağı yukarı jrpg seven her oyuncunun en az bir kere oynamış olduğu 1997 yapımı sıra tabanlı efsane bir oyun final fantasy vii. yıl 2004, 11 yaşlarında etrafta avare avare dolanan bir çocuğum daha o zamanlar. bir gün abim vasıtasıyla final fantasy vii elime geçti ama oyun japonca ve ben o kadar anlamıyorum ki. yine de az buçuk hikayedeki boşlukları kendi kafamda doldura doldura oynayıp bitirdim oyunu ama tadı damağımda kaldı resmen. çocuk aklımla o summonlar, büyüler, kılıçlar falan derken aklımı kaçıracağım öyle sevdim oyunu gerçi crpg falan da hiç anlamıyorum o zamanlar tabi. neyse daha sonra square enix oyun üstüne oyun çıkarmaya devam etti ama hiçbiri yedinci oyunun yanından bile geçemiyordu ve ben de bir süre sonra bunları oynayacağıma gider gow oynarım kafası ile bıraktım oyunları takip etmeyi. en sonunda yıllardır neden remake gelmiyor diye ağladıktan sonra sonunda 2020 yılında beklediğim oyun elime geçti ve koskoca kadın oturup çocuklar gibi mutluluktan ağladım, adamlar yapmış ve olmuş ne diyeyim.
önce biraz eksikliklerden bahsetmek gerek. final fantasy vii gerçek anlamda çok geniş bir haritaya sahipken sadece oyunun başında oynadığımız midgar'da geçen bölümü neden remake diye oyunculara itelemeye çalıştın eeey tetsuya nomura denen üşengeç piç? aslında bir açıdan mantıklıydı, kabul edilebilir bir durum. yan karakterlerin ana hikayelerine odaklanıp, midgar'da daha fazla cevaplara ulaşmak hikaye gidişatı açısından tatmin ediciydi ben dahil pek çok oyuncu için yine de tek oyundan 4-5 oyun çıkarıp yılların efsane oyununun ekmeğini yemeye çalışıyorsunuz, etik bile değil. oyun sadece midgar'da geçmesine rağmen sıkıcı değildi ama final fantasy 7'nin o geniş haritasına nazaran hayal kırıklığıydı. bir oyunu bitirebilmek için aşağı yukarı 8 sene beklemekten kimse hoşlanmaz. yan karakterlerin hikayelerinin daha da derinleşmesi evreni daha temeli sağlam hale getirmiş ama yine de başka eksiklikleri beraberinde getiriyor bu durum. sephiroth -hey gidi one winged angel- olmadan bir final fantasy vii düşünülemezdi ama oyunu parçalara bölme aptallıkları yüzünden sephiroth ile mecbur ilk oyunda karşılaşıp bir de final boss olarak kesiyoruz adamı. 97'de çıkan versiyonunda sephiroth bu kadar basite indirgenmiş değildi, oynarken ara ara adını duyduğumuz ve bizi korkudan titreten bir villaindi ama remake yüzünden adamın tüm zorluğu ve korkutuculuğu gitmiş durumda. ilk oyunda yendiğim adamdan neden diğer oyunda korkayım ki? hikayenin tüm etkileyiciliğini almış bu durum. boss fight yerine sadece oyunun başında gördüğümüz vizyonlar gibi görmeye devam etseydik en azından diğer oyunlar açısından daha verimli olurdu. gerçi sephiroth'u görmek için o kadar sene beklemek de zoruma gidebilirdi biraz.
onun dışında mekan tasarımları, korunmuş yarı açık dünya mantığı, yeni bir sisteme uyarlamada gösterilen başarı ve vuruş hissiyatı ile -ki gerçekten gow ile yarışırdı, buster sword oyunda akıyor- gerçek anlamda tertemiz iş çıkarmış adamlar. yalnız, hadi yeni bosslar eklediniz ki sevdiklerim oldu aralarında mesela speed demon gibi ama bu oyunda hikayeyi koruduk diğer oyunlar için söz veremeyiz temalı bir final dumura uğrattı beni. kaderi yenmek falan, hep senin işin bunlar nomura amca. güzelim hikaye senin fantezilerine kurban gitmez umarım. ölüler ölü olarak kalmaya devam etmeli, eğer onları kurtarma gibi bir şansımız olursa hikaye çok başka yerlere gidecek çok belli. o yüzden allah belanı versin tetsuya nomura diyor, karakter modellemelerinde muhteşem bir iş çıkardığı için maasaki kazeno'ya içten teşekkürlerimi sunarak bu tanımı yarı ağlak yarı mutlu bir biçimde sonlandırıyorum.
kısa özet: midgar'ın simp kralı -ki o cloud oluyor- reaktör patlatıp, robot doğrayarak aslında çoktan ölü olması gereken beyaz saçlı elemanı dövüyor... square enix sunar.
edit: anlam bozukluğu, bir takım devrik cümleler ve kelime hataları...
önce biraz eksikliklerden bahsetmek gerek. final fantasy vii gerçek anlamda çok geniş bir haritaya sahipken sadece oyunun başında oynadığımız midgar'da geçen bölümü neden remake diye oyunculara itelemeye çalıştın eeey tetsuya nomura denen üşengeç piç? aslında bir açıdan mantıklıydı, kabul edilebilir bir durum. yan karakterlerin ana hikayelerine odaklanıp, midgar'da daha fazla cevaplara ulaşmak hikaye gidişatı açısından tatmin ediciydi ben dahil pek çok oyuncu için yine de tek oyundan 4-5 oyun çıkarıp yılların efsane oyununun ekmeğini yemeye çalışıyorsunuz, etik bile değil. oyun sadece midgar'da geçmesine rağmen sıkıcı değildi ama final fantasy 7'nin o geniş haritasına nazaran hayal kırıklığıydı. bir oyunu bitirebilmek için aşağı yukarı 8 sene beklemekten kimse hoşlanmaz. yan karakterlerin hikayelerinin daha da derinleşmesi evreni daha temeli sağlam hale getirmiş ama yine de başka eksiklikleri beraberinde getiriyor bu durum. sephiroth -hey gidi one winged angel- olmadan bir final fantasy vii düşünülemezdi ama oyunu parçalara bölme aptallıkları yüzünden sephiroth ile mecbur ilk oyunda karşılaşıp bir de final boss olarak kesiyoruz adamı. 97'de çıkan versiyonunda sephiroth bu kadar basite indirgenmiş değildi, oynarken ara ara adını duyduğumuz ve bizi korkudan titreten bir villaindi ama remake yüzünden adamın tüm zorluğu ve korkutuculuğu gitmiş durumda. ilk oyunda yendiğim adamdan neden diğer oyunda korkayım ki? hikayenin tüm etkileyiciliğini almış bu durum. boss fight yerine sadece oyunun başında gördüğümüz vizyonlar gibi görmeye devam etseydik en azından diğer oyunlar açısından daha verimli olurdu. gerçi sephiroth'u görmek için o kadar sene beklemek de zoruma gidebilirdi biraz.
onun dışında mekan tasarımları, korunmuş yarı açık dünya mantığı, yeni bir sisteme uyarlamada gösterilen başarı ve vuruş hissiyatı ile -ki gerçekten gow ile yarışırdı, buster sword oyunda akıyor- gerçek anlamda tertemiz iş çıkarmış adamlar. yalnız, hadi yeni bosslar eklediniz ki sevdiklerim oldu aralarında mesela speed demon gibi ama bu oyunda hikayeyi koruduk diğer oyunlar için söz veremeyiz temalı bir final dumura uğrattı beni. kaderi yenmek falan, hep senin işin bunlar nomura amca. güzelim hikaye senin fantezilerine kurban gitmez umarım. ölüler ölü olarak kalmaya devam etmeli, eğer onları kurtarma gibi bir şansımız olursa hikaye çok başka yerlere gidecek çok belli. o yüzden allah belanı versin tetsuya nomura diyor, karakter modellemelerinde muhteşem bir iş çıkardığı için maasaki kazeno'ya içten teşekkürlerimi sunarak bu tanımı yarı ağlak yarı mutlu bir biçimde sonlandırıyorum.
kısa özet: midgar'ın simp kralı -ki o cloud oluyor- reaktör patlatıp, robot doğrayarak aslında çoktan ölü olması gereken beyaz saçlı elemanı dövüyor... square enix sunar.
edit: anlam bozukluğu, bir takım devrik cümleler ve kelime hataları...
devamını gör...
ahmed arif'in dizeleri
dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
devamını gör...
uno
arkadaşlarımla çok keyif alarak oynadığım oyunlardan biriydi. şimdilerde kartları çok pahalı olmuş. mobil uygulaması da vardır aynı zamanda ama canlı olarak oynamanın tadını vermez.
aynı zamanda ispanyolca'da 1(bir) anlamına gelen kelimedir.
aynı zamanda ispanyolca'da 1(bir) anlamına gelen kelimedir.
devamını gör...