huzur kokusudur.
devamını gör...

akla good place adlı diziyi getirmiştir..
devamını gör...

çünkü burası yabancıya dost, kendi vatandaşına düşman bir muz cumhuriyetidir.
devamını gör...

toplumun gerçeklerinden bıkılıp usanıldığı için ortaya çıktığını düşündüğüm durum.

normal şartlarda bir grup insanla bir araya geldiğinizde büyük ihtimalle "ne olacak bu memleketin/insanların hali?" içerikli sohbetler döndürürsünüz. din, siyaset ve futbol en çok konuşulan konular olur. kimse kimseye şiir okumaz ya da kuantum mekaniği anlatmaz normal şartlarda. sanıyorum bunları yapabileceğimiz tek yer ancak ve ancak sanal ortamlar oldu artık. o yüzden hepimiz ayrı telden çalıyoruz ve toplumun sıkıcı ve yampiri gerçeklerinden kaçacak ve kafa dinleyecek yer arıyoruz.

tabii bu davranış doğrudur ya da değildir kısmını tartışmıyorum işin. sadece nedeninin bu olduğunu tahmin ediyorum.
devamını gör...

6000 tl maaşla prezantabl özel bayan asistan aranıyor ilanıyla kapışır.
devamını gör...

güle güle veya elveda anlamlarında kullanılan sayonara kelimesi marlon brando’nun oynadığı 4 oscar ödüllü sayonara filmi ile yurdumuzda 1957 yılında yaygın bir şekilde kullanılmıştır.

tepedeki ev filmindeki duygu dolu şarkı sayonara no natsu ile sevgililer arasında sıkça kullanılan bir kelime olmuştur.



gülen yüz emojisi ile kullanılırsa güle güle anlamına gelirken, emoji olmadan kullanılırsa hüzünlü bir elvedadır sayonara.

özel gün sendromu yaşayanlar “sayonara” diye sevgililerine mesaj atarak “benimle son zamanlarda pek ilgilenmiyorsun, hayatında başka biri mi var, seni bırakırım ona göre” imalı trip de atabilirler. *
çikolata, çiçek ve bir hediye ile gönül almak gereklidir...emojisiz “sayonara” mesajı üzerine.

birçok romanda da görürüz sayonarayı...
geceleyin birbirinin yanından geçen trenlere benziyoruz. merhaba! hoşçakal! bir dahaki sefere! sayonara! a bientot! gözlerim hala seninkilerin içine bakıyor ve orada derinlere dalıyor.
saçlarını dalgalanırken görüyorum ve yazın gökyüzünden hızla gelip geçen bir bulutu andıran gülümsemenle cezbedilmiş bir halde bir bambu ormanında yalnız başıma dolaşıyorum.
senden bin ışık yılı uzakta olsam bile kendimi sana çok yakın hissediyorum…günler uçup gidiyor ve ben her zaman, gittikçe daha güçlü seviyorum seni. ah evet, aşk çok ihtişamlı bir şey “- charles bukowski.
devamını gör...

kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmak.*
devamını gör...

aşk ve gurur
beyaz geceler
devamını gör...

sümerolog muazzez ilmiye çığ'ın kaleme aldığı ve üç dinin atası sayılan hz. ibrahim'in izini sümer çivi yazılarından, arkeolojik buluntulardan ve kumran metinlerinden sürdüğü bir araştırma kitabı. aşağıdaki arkeolojik buluntu, kitabın kapağında yer alan ve ibrahim’in oğlu ishak’ı kurban edecekken allah’ın gökten koç indirmesini temsil ettiği düşünülen bir sümer buluntusudur.

(bkz: kur'an incil ve tevrat'ın sumer'deki kökeni (kitap))

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

azıcık batıdan göçsünler de batının ahlaksızlığını da alalım, doğununki çekilmiyor.
devamını gör...

"gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan biri olarak düşünmemiz gerekirdi. yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir. " v. e. f.

'insanın anlam arayışı' avusturyalı psikiyatrist viktor e. frankl tarafından yazılmıştır.
insanlık dışı toplama kamplarında uzun süre kalan bir tutuklu olarak kendini 'çıplak varoluşa soyunmuş' olarak bulan frankl deneyimlerinden yola çıkarak varoluşçu analiz' i kendine özgü yorumlayışı ile logoterapiyi keşfetmesini sağlayan deneyimlerini bu kitapta aktarır.
frankl," freud ve adler"den sonra sahasının en önemli isimleri arasında sayılmasını da bu kitaba borçludur.
frankl'in babası, annesi, kardeşi ve karısı bu toplama kamplarında ölmüş ya da gaz fırınlarına gönderilmiştir. kız kardeşi hariç tüm ailesi ölen, saygınlığını ve tüm değerlerini kaybeden, açlık ve soğukla sürekli mücadele etmek zorunda kalan ve sürekli imha edilmeyi bekleyen biri olarak 'yaşamı sürdürülmeye değer' bulabilen bir adamın anıları aktarılır kitapta.
yazar kitabını 9 günde yazmış ve kesinlikle edebi bir değer kaygısı ile yazmamıştır ki ilk basımda da adı geçmemiştir. hatta bu konuda, yazdığım onca eser arasından kendi ismimle bastırmadığım bir kitabın bana ün kazandırması benim açımdan şaşırtıcıdır, der.
frankl; bu kitapta daha önce defalarca anlatılan büyük dehşetleri değil, yaşanan küçük acıları aktarmak istediğini ifade etmiştir. ve kitapta şu sorunun yanıtı verilmek istenmiştir: "ortalama bir tutuklunun zihninde canlandığı şekilde, bir toplama kampındaki gündelik yaşam nasıl bir şeydi?"

kitabı okurken yaşanan onca zorluğa rağmen insanın hayata nasıl tutunduğunu , nelere direnebileceğini ve ne kadar zalimleşebileceğini çıplak bir şekilde fark ediyoruz. dilinin yalınlığı ve üslubun akıcılığı ise konuya uzak olanları bile içine çekiyor.
beni en çok etkileyen ise vazgeçişin simgesinin bir dal sigara olmasıydı sanırım. ya da vazgeçmeye karar verenlerin mücadeleyi bırakırken orada inanılmaz değerli olan, son sigarayı yakarak ölümü beklemeye başladığını ilan etmesiydi.
devamını gör...

benimdir,
bence meşgul insandır, kafasını kurcalayan işleri vardır, o yüzden o noktalardan uzaklaşamaz, sabırsızdır, çatlayan insandır,
genelde tamamlamaya çalıştığım bir şeyler olduğundan, benimkiler (yakın arkadaşlarım) alışkındır, watsup tan direk fotoğraf atarım önce, arkasından en az 3 soru..
sanki zaten yanyana duruyormuşuz da, şuna bir baksana der gibiymişim..

bu arkadaşlar kimya, mühendislik ve mimarlık eğitimi almış kişiler genelde, buluştuğumuzda da 1 saniyede filan he iyiyim diyip, kafada sorular kaynıyor çünkü, yüzüne bakmadan, yine direk fotoğraf, çantadan malzeme parçasını çıkarıp filan, aynı sorular, ki genelde benim deneylerim için buluşmuş oluyoruz, çünkü merak ettiğim şeyi söyledikten sonra geçmiş olsun, artık onlarda kurtlanmıştır...
buna kaynak yapılırmı, senin atölyede bunu kesebilirmiyiz, bu malzeme bununla karışırmı, bu erirmi, bu bükülürmü gibi..
bu tarz kafalar..

ben zehiri verdikten sonra biraz rahatlarım :) çünkü biliyorum, internetteki bilgilerle çözülemeyecek bir şey bulmuşumdur, ve onlarda duyduktan sonra uykuları kaçmıştır, aniden bir mesaj gelir yada telefon, aynen açar açmaz direk selamsız sabahsız, şöyle girer konuya arkadaş,

-şimdi sen o bilmemneleri alıyosun şurda buluşuyoruz, bende de şu var o işi şöyle halledicez
ben : ok, geliyorum.

ya da
ben : alo
-şimdi senin o kalıbı şöyle çeviriyosun, şununla olur o ancak, onun içinde şurda şu usta bilmem ne..
ben : ok

daha sonra :
-sen iyimisin napıyosun
ben : iyiyim bi yaramazlık yok, işte bir şu işi halledemedim oda niye olmadı anlamadım, ona bir daha baksakya tekrar, nasıl yapıcaz...
(tekrar döneriz yine atölye işlerine :)

onlarda sağolsun alıştılar hemen cevap verirler, çünkü cevap gelmezse arayacağımı da biliyorlar :/
devamını gör...

bir magazin programında cereyan olan hadisedir. hatta sosyal medyadan ulaşan bir izleyic, celal şengör'ün doktorluğunun alınması için sağlık bakanlığına çağrıda bulunmuştur.
devamını gör...

çok takipçi olunca ciddiye alınmak mı gerekiyor? mesela başımızdakilerin milyonlarca takipçisi var, ben hiç ciddiye almıyorum hatta alamıyorum. çok takipçili insanların, ünlülerin, magazin figürlerinin , yöneticilerin benim nazarımda çokta ciddiye alınacak bir tarafları yok. ülkemizdeki insanların durumlara karşı tutumlarını ve şekilcilik için neler yaptığını azıcık bile olsa bilmeyen birinin açtığı başlık.
devamını gör...

niye kandırsın ya? ihtiyaç mı var? zaten yavaş büyüme taraftarıyım diyor. neden yalana başvursun ki? mantıksız. kimi yazmayı seviyor, kimi sadece okuyayım ama atılmamak için ayda yılda bir yazayım diyodur. mesela bugün ben uzun yazıları okuyamıyorum, özene bezene de yazamıyorum. kısa tanımlar modumdayım. herkesin böyle günleri vardır bence...
devamını gör...

sıcak demirci olmak isterdim. savaşçıların itemleri benim tükkandan çıktıkça bi gururlanırdım şöyle.
devamını gör...

niye herkes kendini yazmış la buraya. merak etmeyin ben hepinizi seviyorum.
devamını gör...

doğada saf halde veya başka cisimlerle bileşik olarak da bulunabilen elementtir.
devamını gör...

netflix'in uzun süredir açılış intro'sunda kullandığı ses house of cards'ın 2. sezon 13. bölümünün son kısmında kevin spacey'nin masayı yumrukladığı sahneden alınmıştır.

devamını gör...

sakin olun, bir şey yok, yalnızca teşekkür etmek istediğim için açtığım başlıktır.

teşekkürler.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim