sınıf başkanlığı
sınıf başkanlığı sınıftan bir kişiye verilen ve sınıf için sorumluluk sahibi olan öğrencidir. eskiden bu başkanlık için çok yarışlar olurdu ancak ya sınıfın en çalışkanı ya da hocanın en sevdiği öğrenci başkan olurdu. başkan olan kişinin her dediği yapılırdı ve gerçekten sınıfta ayrı bir yeri olurdu. öğretmenlerin ona görev vermesi bile bir ayrıcalık sayılırdı diğer tüm öğrencilerin gözünde.
devamını gör...
susmak bilmeyen misafir çocuğu
en sevdiğim çocuk tipi. misafirliğe gidip oradaki tek çocuk olmak, büyükler tarafından ciddiye alınmamak çok kötü. bıkmadan, usanmadan konuşurum. sorduğu soruları cevapsız bırakmamaya çalışırım. çocuklarla iletişim kurmak sanıldığı kadar zor ve sıkıcı değil. sizi güldürmenin bir yolunu mutlaka buluyorlar.
devamını gör...
g.o.r.a.
2021 itibarıyla hala daha en iyi türk bilim kurgu filmi. vizyona girdiği 2004'ten bu yana onlarca bilimsel buluşa şahit olduk, bir kara deliğin fotoğrafını dahi gördük; görsel efekt imkanları resmen çağ atladı, gerçekçilikten de öte bir boyuta ulaştı ama hala daha iyisini yapamadık. gerek komedi dili, gerek verdiği mesajları, gerek dilimize yerleştirmeyi başardığı lügatla harika bir eser gora.
"uzaylı da olsa insan insandır."
her şeyden önce harika bir tahayyül. olası dünya dışı yaşam formlarının insanları keşfetmesi ve köleleştirmesi gibi aslında klişe bir konu üzerine gördüğüm en sıra dışı fikir yürütme. düşünsenize, bütün bunlar 14 temmuz 1789'da aksaray'da komutan kubar'ın* robotuna tecavüz eden türk köylüsü yüzünden.
"dünyalılardan tiskiniyorum."
böyle bir klişeyi komikle bağdaştıran ve izlenebilir kılan esas şey karakterlerin müthiş şekilde başarılı yaratılması bana kalırsa. şark kurnazı esnaf arif ışık, sinemaya küsmüş bilim kurgu yazarı bob marley faruk, dünyalılara özenen uzaylı genç kız ceku, kör havacı pilot garavel, gezegenin başına geçmeye hevesli genç komutan logar ve onun ekürisi, koskoca erşan kuneri ve daha niceleri. ve bir de robot 216.
"speaking english? i live in english. it's not only language to me. it's totally best way of expressing my own. you know, sometimes i'm dreaming of a world, all people understand each other perfect. yes, i have a dream. imagine all the people dancing and touching each other, communicate in a joyful harmony. (çırağa döner) oğlum çay söyle, bakma sığır gibi. (müşterilere döner) tea? ("no thanks" cevabını alır, tekrar çırağa) sen söyle, s*kt*r et."
çocukluğumda show tv deli gibi yayınlardı. hemen hemen her bayramda mesela ya da yayın akışlarına koyacak bir şey bulamadıkları her gün. ilk izlediğimden beri vurulmuştum resmen. istisnasız her çıktığında izlerdim. o zaman internet, dvd falan öyle bildiğim teknolojiler değil. gördüğüm en ileri teknoloji vcd'ye taktığım cd'lerle oynadığım çakma atari oyunları. hayrete düşerdim haliyle. bizden çok daha uzaklarda bir yerlerde yaşam olabileceği, bir şekilde oralara seyahat edebileceğimiz ve hatta onlarla iletişim kurabileceğimizin düşüncesi bile çok garip gelirdi. herhalde bugün bilim kurguya ve ondan etkilenerek uzaya olan merakımın herhalde en büyük sebebidir.
tamam da niye oradasın?
bugün cem yılmaz hala daha bilim kurguya meraklı tek senaristimiz ve yönetmenimiz gibi görünüyor. en son karakomik filmler'de mesela böyle bir deneme görmüştük iyi kötü. öyle saçmasapan büyülü tılsımlı fantastik işlerden bahsetmiyorum elbette, türleri karıştırmamak gerek. her neyse. halbuki, uzayla ilgili bir şey anlatmak amacı dahi gütmeyen böyle bir film bile ne kadar ufkunu açabiliyor insanın, kendi örneğimden yola çıkarak özellikle çocukların.
ufo gören masum köylü, koçum benim!
sinema insanların hayal gücünü genişletebilmek, onlara yeni şeyler gösterebilmek, vizyonlarını genişletebilmek adına en etkili araçlardan biri. bizse hala daha "çocuklar etkileniyor" bahanesiyle aptal saptal sansürler uyguluyor, kısıtlıyoruz bir şeyler yaratmaya çalışan insanları. aslında kendilerini özgür hissetseler, gerekli maddi desteği alarak gelir kaygısı yerine mesaj kaygısı gütseler, dertlerini anlatabilseler belki nice şeyler anlatacaklar daha.
"bir de diyorlar ki 'uzayda hayat yok', al."
dedim ya, çocuktum. hiç de etkilenmedim öyle. "aa anne bak filmde küfretti ben de edicem eheh" diye gezinmedim de ortalıkta gerizekalı gibi. aksine, gora'ya çok ama çok şey borçluyum. hem mizah, hem de bakış açısı konusunda çok şey kazandırmıştır bana. çocuğunuz bildiğin uzaya çıkılan bir filmi izlerken o kadar şeyi atlayıp küfüre dikkatini veriyorsa, resmen gerizekalıdır. filmin bir suçu yok. çok şey yapmayın yani.
"hadi bakim!"
"uzaylı da olsa insan insandır."
her şeyden önce harika bir tahayyül. olası dünya dışı yaşam formlarının insanları keşfetmesi ve köleleştirmesi gibi aslında klişe bir konu üzerine gördüğüm en sıra dışı fikir yürütme. düşünsenize, bütün bunlar 14 temmuz 1789'da aksaray'da komutan kubar'ın* robotuna tecavüz eden türk köylüsü yüzünden.
"dünyalılardan tiskiniyorum."
böyle bir klişeyi komikle bağdaştıran ve izlenebilir kılan esas şey karakterlerin müthiş şekilde başarılı yaratılması bana kalırsa. şark kurnazı esnaf arif ışık, sinemaya küsmüş bilim kurgu yazarı bob marley faruk, dünyalılara özenen uzaylı genç kız ceku, kör havacı pilot garavel, gezegenin başına geçmeye hevesli genç komutan logar ve onun ekürisi, koskoca erşan kuneri ve daha niceleri. ve bir de robot 216.
"speaking english? i live in english. it's not only language to me. it's totally best way of expressing my own. you know, sometimes i'm dreaming of a world, all people understand each other perfect. yes, i have a dream. imagine all the people dancing and touching each other, communicate in a joyful harmony. (çırağa döner) oğlum çay söyle, bakma sığır gibi. (müşterilere döner) tea? ("no thanks" cevabını alır, tekrar çırağa) sen söyle, s*kt*r et."
çocukluğumda show tv deli gibi yayınlardı. hemen hemen her bayramda mesela ya da yayın akışlarına koyacak bir şey bulamadıkları her gün. ilk izlediğimden beri vurulmuştum resmen. istisnasız her çıktığında izlerdim. o zaman internet, dvd falan öyle bildiğim teknolojiler değil. gördüğüm en ileri teknoloji vcd'ye taktığım cd'lerle oynadığım çakma atari oyunları. hayrete düşerdim haliyle. bizden çok daha uzaklarda bir yerlerde yaşam olabileceği, bir şekilde oralara seyahat edebileceğimiz ve hatta onlarla iletişim kurabileceğimizin düşüncesi bile çok garip gelirdi. herhalde bugün bilim kurguya ve ondan etkilenerek uzaya olan merakımın herhalde en büyük sebebidir.
tamam da niye oradasın?
bugün cem yılmaz hala daha bilim kurguya meraklı tek senaristimiz ve yönetmenimiz gibi görünüyor. en son karakomik filmler'de mesela böyle bir deneme görmüştük iyi kötü. öyle saçmasapan büyülü tılsımlı fantastik işlerden bahsetmiyorum elbette, türleri karıştırmamak gerek. her neyse. halbuki, uzayla ilgili bir şey anlatmak amacı dahi gütmeyen böyle bir film bile ne kadar ufkunu açabiliyor insanın, kendi örneğimden yola çıkarak özellikle çocukların.
ufo gören masum köylü, koçum benim!
sinema insanların hayal gücünü genişletebilmek, onlara yeni şeyler gösterebilmek, vizyonlarını genişletebilmek adına en etkili araçlardan biri. bizse hala daha "çocuklar etkileniyor" bahanesiyle aptal saptal sansürler uyguluyor, kısıtlıyoruz bir şeyler yaratmaya çalışan insanları. aslında kendilerini özgür hissetseler, gerekli maddi desteği alarak gelir kaygısı yerine mesaj kaygısı gütseler, dertlerini anlatabilseler belki nice şeyler anlatacaklar daha.
"bir de diyorlar ki 'uzayda hayat yok', al."
dedim ya, çocuktum. hiç de etkilenmedim öyle. "aa anne bak filmde küfretti ben de edicem eheh" diye gezinmedim de ortalıkta gerizekalı gibi. aksine, gora'ya çok ama çok şey borçluyum. hem mizah, hem de bakış açısı konusunda çok şey kazandırmıştır bana. çocuğunuz bildiğin uzaya çıkılan bir filmi izlerken o kadar şeyi atlayıp küfüre dikkatini veriyorsa, resmen gerizekalıdır. filmin bir suçu yok. çok şey yapmayın yani.
"hadi bakim!"
devamını gör...
reddedilen kızın selamı sabahı kesmesi
nolacaktı hala peşinde mi koşacaktı aslan parçası?
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
eşcinselim ve bu yüzden çok ciddi güven problemleri çekiyorum. ilk fark ettiğimde okuldaki arkadaşlarıma söylemiştim ve 2 hafta sonra en yakınlarım dediklerim tarafından tacizci diye suçlandım. güya hoşlandığım kızı lavabonun oraya çekip zorla öpmüşüm, ulan ben kızdan çekindiğimden doğru düzgün sohbet bile edemiyordum. neyse işte, (bkz: bu da böyle bir anımdır.)
devamını gör...
raylı ulaşımda inenleri beklemeden binmeye çalışmak
metrodaki yürüyen merdivelerde solda duran kişilerle ölümüne kapışırlar.
devamını gör...
takipçi kaybetmek
bir kişi gitmiş. sağlık olsun. kapım hep açık. siyasi tanım girince gidiyorlar genelde. hahaha.
devamını gör...
ses kaydının normal sesten farklı duyulması
dinlerken utanmak.
devamını gör...
kızların bir şey söylemeden önce bir şey söyleyeceğim demesi
söylemesi kendisi için zor bir şey söyleyecek olabilir. geriliyordur söyleyeceği şeyle ilgili ama söylemek de istiyordur. bir şey söylicem, diye konuya giriş yapıyodur. karşıdakinin tutumuna göre belki kararını değiştirecektir. ya da karşıdakinden cesaret almaya çalışıyodur. kendine zaman kazandırmaya çalışıyodur.
devamını gör...
psg (yazar)
an itibariyle aramızdan sonsuzluğa uğurlanmış yazar.
devamını gör...
insanların bugları
t insanın istenmeyen hatalarının/ sistemsel çıkmazlarının yazıldığı başlık.
değiştirebileceği tek insanın kendisi olduğunun farkında olmaması.
değiştirebileceği tek insanın kendisi olduğunun farkında olmaması.
devamını gör...
at fobisi
at fobisi yaşamak için atın çiftesini yemek gerek. başka da bir şey düşünemiyorum. bir de yalan mı gerçek mi bilinmez atın ısırdığı da söylenir.
at ısırması deyince aklıma geldi. böyle ortaokuldayken sınıfta hiç sevilmeyen bir oğlan vardı. o gün okula gelmeyince öğretmen nerede olduğunu sınıfa sorar. babası rahatsızlanmış, güya babasını at ısırmış. tabi konu tam anlaşılamadı. oğlan sevilmiyor ya bir kere, sınıfın muzip öğrencileri yokluğunda dalga yollu öğretmene durumu şöyle anlatırlar.
"hocam, babası önce atı ısırmış, babası atı ısırınca at da babasını ısırmış. "
at ısırması deyince aklıma geldi. böyle ortaokuldayken sınıfta hiç sevilmeyen bir oğlan vardı. o gün okula gelmeyince öğretmen nerede olduğunu sınıfa sorar. babası rahatsızlanmış, güya babasını at ısırmış. tabi konu tam anlaşılamadı. oğlan sevilmiyor ya bir kere, sınıfın muzip öğrencileri yokluğunda dalga yollu öğretmene durumu şöyle anlatırlar.
"hocam, babası önce atı ısırmış, babası atı ısırınca at da babasını ısırmış. "
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
tarihteki en ilginç savaş, 1788 yılında sebeş savaşı’nda 10 bin kişilik avusturya ordusu kendi askerlerini osmanlı askeri sanıp öldürmüş. osmanlı daha savaş alanına gelmeden savaşı kazanmıştır.
-güler misin ağlar mısın? ben üzülmekle beraber o zamanlar nasıl bir savaş stratejisine sahip olduklarını merak etmiş bulunmaktayım.
-güler misin ağlar mısın? ben üzülmekle beraber o zamanlar nasıl bir savaş stratejisine sahip olduklarını merak etmiş bulunmaktayım.
devamını gör...
blok evren teorisi
evrenin, geçmiş/şimdi/gelecek zaman olarak adlandırdığımız zaman dilimlerinin aslında aynı anda var olan bir blok olduğunu ileri süren teori.
bunu öne süren fizikçilere göre zamanda her yöne yolculuk mümkündür.
edit: bu durum, geçmişte herhangi bir şeyi değiştirebileceğimiz anlamına gelmiyor. zira teoriye göre zamanda gerçekleşen her şey görecelidir ve sizin için geçmiş olan şey bir başkasının geleceği olabilir.
bunu öne süren fizikçilere göre zamanda her yöne yolculuk mümkündür.
edit: bu durum, geçmişte herhangi bir şeyi değiştirebileceğimiz anlamına gelmiyor. zira teoriye göre zamanda gerçekleşen her şey görecelidir ve sizin için geçmiş olan şey bir başkasının geleceği olabilir.
devamını gör...
kimliksiz hikayeler
2.
kum taneleri ayaklarının altında minik fısıltılar halinde kayıp gidiyordu. kadın merak içinde kumları izliyor, attığı her adımda bir sağa bir sola kaçışmalarını görüyordu. ama duyamıyordu. çünkü rüzgarın uğultusu ve dalgaların sesi bu milyonlarca minik fısıltıyı bastıracak kadar güçlüydü. hızlı adımlarla yürüyor. attığı her adımda hedefine ulaşacakmış gibi hissediyordu. oysa ne gittiği bir yer vardı ne de gitmek istediği.
kulaklığını taktı. kum tanelerini duyamıyorsa müziğin ritmini yakalayacaktı. rastgele bir parçayı açtı. kanun sesi doldu kulağına. melike şahin kara orman ne çok severdi bu şarkıyı.
"içine işlemiş sır derdin ne?
geçtin mi ürkerek hiç kendinden?
bam telinin üstünde bi' yere
konmuş bir kuştum döndüm evime."
içine çektiği her bir nefesle beraber hüznün de dolmasına izin verdi. uzun bir yol olacaktı bu. döndü. okumaya başladı kendini. uzun zamandır yapmadığı, yapmaktan korktuğu yüzleşmenin vakti gelip çatmıştı. sahi onun sırları neydi? anlatmaktan en çok korktuğu acısı?.. yüreğinin derinlerine doğru uzandı. tuttu taa en diplerde sakladıklarını. bu değil dedi, bunun hala biraz közü var ama bu da sönmek üzere, peki ya bu? evet, evet işte buydu. şu ara en çok kendini acıtan "kendi iki yüzlülüğüydü."
konuş bakalım, dedi. madem iki yüzlüsün anlat. koy ikisini de şuraya döksün herkes eteklerindeki taşı, ne olacaksa olsun artık.
+ senin kahkahaların asıl suçlu.
- saçmalama kahkahalarım benim bütünüm, asıl senin ağlak halin sıkıntı.
+ ben en azından dürüstüm acı çekerken o gülüş nedir? insanlar seni hep neşeli, hayattan zevk alan biri diye tanımlıyor. oysa geceleri yastığına başını koyduğunda gelmeyen sabahları kimseye anlatamıyorsun.
-uyandığımda yeni bir gün doğuyor farkındasın değil mi? güneşle birlikte hüzün de gidiyor. ve keyif alıyorum yaşamaktan. senin şu meymenetsiz halin yüzünden hep o bitmeyen upuzun geceler. ne olurdu sanki biraz daha umursamaz olsan? her söylenen cümleyi, her acıyı en dibine kadar yaşamak için tekrar tekrar düşünmesen.
+ senin gibi yapayım yani, yok sayayım. bu eğlenceli, aaa bu çok komik, bu ne kadar da keyifli. hayatının yarısından çoğu hüzünlü. yadsıyarak yok edemiyorsun. yok saydığında sadece biraz daha ötelemiş oluyorsun ve sonrasında koskocaman dağlar ile yüzleşiyoruz, kendine gel.
- tamam hadi söyle. değiştiremeyeceğimiz, düzeltemeyeceğimiz ne var?
+ ellerinin arasından kayıp gitmesine izin verdiğin o yıldız mesela?
-...
+ susarsın tabii. ne oldu? acıdı değil mi? hani sana çok benziyordu. hani şu hayatta kendin gibi olan diğer yarını bulmuştun? sesi huzur veriyordu. gülüşü, gününü aydınlatıyordu. "seninle konuşacağımız, okuyacağımız , anlatacağımız sekizi yüz elli iki bin kilometre var." demiştin zeze'den alıntılayarak. ne oldu söyle? neden cesur değilsin? birazcık yürekli olsaydın, biraz hüzne dayanabilseydin şimdi bu konuşmayı yapmak lüzumunda bile olmayacaktık.
- anlamıyorsun. senin için baş etmek kolay. benim için değil. çıkmazlarla yüzleşemiyorum. bilinmezlik beni korkutuyor. yeni başlangıçlar da öyle. bilmediğim bir yerde, yaşamadığım bir yürekte yeniden başlayamam ki. alışık olduğum bir hayatım, bir düzenim var. yıllardır çabaladım bu dünyayı kurmak için. çok emek verdim. şimdi hepsini elimin tersi ile itemem ki. hem bunu istemiyorum da. üstelik sen inanmasan da gerçekliğine, mutluyum da. evet bazen yaşadıklarım, geçmişim ağır geliyor; yeni bir başlangıç yapmak istiyorum ama üzerine düşündüğümde diyorum ki hayır ben mutluyum. terazi eşit diyorum ya hep, aslında değil. mutluluğum, mutsuzluğuma üstün ki hala buradayım.
+ yani onu da unutarak öldüreceksin, o çok sevdiğin zeze gibi?
- hayır. ona bir söz verdim. unuttun mu? hatırlayarak yaşatacağız birbirimizi , demiştim. onu unutmuyorum. günüme gülerek devam etsem de senin kazanmana izin verip hüzünlensem de o, hep orada olacak. yüreğimin bir parçası onun. sadece hayatımda olmayacak.
+ anladım biz iflah olmayacağız. bu savaş hep devam edecek. senin zaferin güneşin, benimse karanlık. ama onu yüreğinde yaşatmayı düşündüğün her gün ben de burada olacağım unutma. çünkü o senin kaçmak istediğin tarafın ve yokluğu da hep acıtacak.
-acıtacak. acıtsın. eğer onu yaşatmanın bedeli senin güçlenmense de unutma ne kadar acısa da her gün yeniden güneş doğacak. uyandığımda yine bir gülümseme ilişecek yüzüme.
kum taneleri ayaklarının altında minik fısıltılar halinde kayıp gidiyordu. kadın merak içinde kumları izliyor, attığı her adımda bir sağa bir sola kaçışmalarını görüyordu. ama duyamıyordu. çünkü rüzgarın uğultusu ve dalgaların sesi bu milyonlarca minik fısıltıyı bastıracak kadar güçlüydü. hızlı adımlarla yürüyor. attığı her adımda hedefine ulaşacakmış gibi hissediyordu. oysa ne gittiği bir yer vardı ne de gitmek istediği.
kulaklığını taktı. kum tanelerini duyamıyorsa müziğin ritmini yakalayacaktı. rastgele bir parçayı açtı. kanun sesi doldu kulağına. melike şahin kara orman ne çok severdi bu şarkıyı.
"içine işlemiş sır derdin ne?
geçtin mi ürkerek hiç kendinden?
bam telinin üstünde bi' yere
konmuş bir kuştum döndüm evime."
içine çektiği her bir nefesle beraber hüznün de dolmasına izin verdi. uzun bir yol olacaktı bu. döndü. okumaya başladı kendini. uzun zamandır yapmadığı, yapmaktan korktuğu yüzleşmenin vakti gelip çatmıştı. sahi onun sırları neydi? anlatmaktan en çok korktuğu acısı?.. yüreğinin derinlerine doğru uzandı. tuttu taa en diplerde sakladıklarını. bu değil dedi, bunun hala biraz közü var ama bu da sönmek üzere, peki ya bu? evet, evet işte buydu. şu ara en çok kendini acıtan "kendi iki yüzlülüğüydü."
konuş bakalım, dedi. madem iki yüzlüsün anlat. koy ikisini de şuraya döksün herkes eteklerindeki taşı, ne olacaksa olsun artık.
+ senin kahkahaların asıl suçlu.
- saçmalama kahkahalarım benim bütünüm, asıl senin ağlak halin sıkıntı.
+ ben en azından dürüstüm acı çekerken o gülüş nedir? insanlar seni hep neşeli, hayattan zevk alan biri diye tanımlıyor. oysa geceleri yastığına başını koyduğunda gelmeyen sabahları kimseye anlatamıyorsun.
-uyandığımda yeni bir gün doğuyor farkındasın değil mi? güneşle birlikte hüzün de gidiyor. ve keyif alıyorum yaşamaktan. senin şu meymenetsiz halin yüzünden hep o bitmeyen upuzun geceler. ne olurdu sanki biraz daha umursamaz olsan? her söylenen cümleyi, her acıyı en dibine kadar yaşamak için tekrar tekrar düşünmesen.
+ senin gibi yapayım yani, yok sayayım. bu eğlenceli, aaa bu çok komik, bu ne kadar da keyifli. hayatının yarısından çoğu hüzünlü. yadsıyarak yok edemiyorsun. yok saydığında sadece biraz daha ötelemiş oluyorsun ve sonrasında koskocaman dağlar ile yüzleşiyoruz, kendine gel.
- tamam hadi söyle. değiştiremeyeceğimiz, düzeltemeyeceğimiz ne var?
+ ellerinin arasından kayıp gitmesine izin verdiğin o yıldız mesela?
-...
+ susarsın tabii. ne oldu? acıdı değil mi? hani sana çok benziyordu. hani şu hayatta kendin gibi olan diğer yarını bulmuştun? sesi huzur veriyordu. gülüşü, gününü aydınlatıyordu. "seninle konuşacağımız, okuyacağımız , anlatacağımız sekizi yüz elli iki bin kilometre var." demiştin zeze'den alıntılayarak. ne oldu söyle? neden cesur değilsin? birazcık yürekli olsaydın, biraz hüzne dayanabilseydin şimdi bu konuşmayı yapmak lüzumunda bile olmayacaktık.
- anlamıyorsun. senin için baş etmek kolay. benim için değil. çıkmazlarla yüzleşemiyorum. bilinmezlik beni korkutuyor. yeni başlangıçlar da öyle. bilmediğim bir yerde, yaşamadığım bir yürekte yeniden başlayamam ki. alışık olduğum bir hayatım, bir düzenim var. yıllardır çabaladım bu dünyayı kurmak için. çok emek verdim. şimdi hepsini elimin tersi ile itemem ki. hem bunu istemiyorum da. üstelik sen inanmasan da gerçekliğine, mutluyum da. evet bazen yaşadıklarım, geçmişim ağır geliyor; yeni bir başlangıç yapmak istiyorum ama üzerine düşündüğümde diyorum ki hayır ben mutluyum. terazi eşit diyorum ya hep, aslında değil. mutluluğum, mutsuzluğuma üstün ki hala buradayım.
+ yani onu da unutarak öldüreceksin, o çok sevdiğin zeze gibi?
- hayır. ona bir söz verdim. unuttun mu? hatırlayarak yaşatacağız birbirimizi , demiştim. onu unutmuyorum. günüme gülerek devam etsem de senin kazanmana izin verip hüzünlensem de o, hep orada olacak. yüreğimin bir parçası onun. sadece hayatımda olmayacak.
+ anladım biz iflah olmayacağız. bu savaş hep devam edecek. senin zaferin güneşin, benimse karanlık. ama onu yüreğinde yaşatmayı düşündüğün her gün ben de burada olacağım unutma. çünkü o senin kaçmak istediğin tarafın ve yokluğu da hep acıtacak.
-acıtacak. acıtsın. eğer onu yaşatmanın bedeli senin güçlenmense de unutma ne kadar acısa da her gün yeniden güneş doğacak. uyandığımda yine bir gülümseme ilişecek yüzüme.
devamını gör...
gece vakti sokakta nara atan kedi
terbiyesizdir net. sokağa çıkma yasağı var ve sen sütü içip içip deli danalar gibi maaauuuuuvvvv diye bağırıyorsun. çoluk çocuk var kardeşim.
devamını gör...
türküm özür dilerim
bence bu slogan yerine "hala aşı sıram gelmedi" yazılı maskelerle yapılsa daha anlamlı olacaktır.
sırayla aşı yapıyorsunuz herhangi bir yaş grubu 2 ay sürüyor.
sırayla aşı yapıyorsunuz herhangi bir yaş grubu 2 ay sürüyor.
devamını gör...
kitap okumayı meziyet sanan insan
çiğ ve ergendir. bu tiplerin okuduğu kişiler ilber ortaylı, sabahattin ali, yuval noah harari, oğuz atay, stephen hawking'ten öteye gitmez. bu saydığım isimler alanında çok değerli isimler olmakla birlikte belli dönemlerde popülerleşip bu gerzek takımının tüketim kültürüne maruz kalmıştır. bu arkadaşların konulardaki bilgisi genel görüşlerden öteye gitmez ve inatla kitap okuma edebiyatı kasıp dururlar.
kitap okumak müthiş bir serüvendir ancak bundan üstünlük hissi hissetmek okumak dışında kabiliyeti olmayanların yapacağı bir iştir. lanet olsun atom fiziğine de mühendisliğine de diyenler ise okumaktan gözlerini bozmuş ama böyle saçma romantizmler kasmayan gerçekten aydın ya da entelektüellerdir.
bugün de bilgiye alanınıza göre kitap dışında da - video vb- erişebilirsiniz ki artık günlük okuma alışkanlığımız ekran üzerinden ilerliyor.
abi kitap ya.. abi çay ya.. abi rakı ya.. felsefe moruk... bilim moruk bilim...
not: sosyal bilim mezunuyum.
kitap okumak müthiş bir serüvendir ancak bundan üstünlük hissi hissetmek okumak dışında kabiliyeti olmayanların yapacağı bir iştir. lanet olsun atom fiziğine de mühendisliğine de diyenler ise okumaktan gözlerini bozmuş ama böyle saçma romantizmler kasmayan gerçekten aydın ya da entelektüellerdir.
bugün de bilgiye alanınıza göre kitap dışında da - video vb- erişebilirsiniz ki artık günlük okuma alışkanlığımız ekran üzerinden ilerliyor.
abi kitap ya.. abi çay ya.. abi rakı ya.. felsefe moruk... bilim moruk bilim...
not: sosyal bilim mezunuyum.
devamını gör...
normal sözlük yazarları edebiyat topluluğu
“dünyaca kabul edilmiş bir gerçektir, hali vakti yerinde olan her yeni sözlüğün mutlaka bir edebiyat topluluğuna ihtiyacı vardır.”*
güncelleme: bir araya gelmek ve faaliyetlerine başlamak amacıyla discord sunucusunu kurmuş topluluktur. hatta 16 aralık 2020 çarşamba saat 21.00'de ilk toplantısını da gerçekleştirecektir. katılmak isteyen yazarların sunucu davet linkini göndermem için bana mesaj atması yeterlidir.
gün itibariyle kurulmuş, kafa sözlük'ün ilk gayriresmi yazar topluluğudur. amaç ve faaliyetleri henüz belirlenmemiştir. topluluğun 000001 no'lu üyesi* olarak aklıma gelenler:
- sözlükteki edebiyat temalı başlıkların sistemli bir şekilde arttırılması sağlanabilir.
- süreli ortak okuma etkinlikleri düzenlenebilir.
- elektronik ortamda edebiyat içerikli sohbetler-tartışmalar düzenlenebilir.
- yazarlara yönelik, tematik öykü ve şiir yarışmaları düzenlenebilir.
- edebiyatın üretici tarafında da yer alan sözlük yazarlarıyla birlikte fanzin-webzine yayınlanabilir.
ve daha birçok şey yapılabilir. tabii tüm bunların gerçekleşmesi için sözlüğün edebiyat ile ilgilenen biricik yazarlarının katılımına ihtiyaç vardır.
güncelleme: bir araya gelmek ve faaliyetlerine başlamak amacıyla discord sunucusunu kurmuş topluluktur. hatta 16 aralık 2020 çarşamba saat 21.00'de ilk toplantısını da gerçekleştirecektir. katılmak isteyen yazarların sunucu davet linkini göndermem için bana mesaj atması yeterlidir.
gün itibariyle kurulmuş, kafa sözlük'ün ilk gayriresmi yazar topluluğudur. amaç ve faaliyetleri henüz belirlenmemiştir. topluluğun 000001 no'lu üyesi* olarak aklıma gelenler:
- sözlükteki edebiyat temalı başlıkların sistemli bir şekilde arttırılması sağlanabilir.
- süreli ortak okuma etkinlikleri düzenlenebilir.
- elektronik ortamda edebiyat içerikli sohbetler-tartışmalar düzenlenebilir.
- yazarlara yönelik, tematik öykü ve şiir yarışmaları düzenlenebilir.
- edebiyatın üretici tarafında da yer alan sözlük yazarlarıyla birlikte fanzin-webzine yayınlanabilir.
ve daha birçok şey yapılabilir. tabii tüm bunların gerçekleşmesi için sözlüğün edebiyat ile ilgilenen biricik yazarlarının katılımına ihtiyaç vardır.
devamını gör...
kur’an okuma saati radyo yayını
oldu, tavuklu pilav ayran servisi de yapalım yayın esnasında. arkadaşım herkesin inancına zevkine göre program yapılsa günler yetmez. amaç ortak zevk ve payda da buluşabilmek. git kuranı da youtube dan dinle bir zahmet.
devamını gör...