ukdenin amacı
bilmediğin bir mevzuyu, sözlükte bilen vardır deyip tanım ile aydınlanma arzusudur ukde bırakmak. ha troll çerezi olmuştur amacına uygun kullanıldığını söyleyemem o ayrı mevzu.
devamını gör...
abdulseyidbincabbar
baya başarısız, ince zekadan, küçük ironilerden uzak vasat bir troll. olmuyosa zorlamayın güldürmek değil iğrendiriyorsunuz.
devamını gör...
1 temmuz 2021 itibarıyla gelen sokağa çıkma özgürlüğü
ülkede ömür boyu gece hayatı yasaklandı. bu bahaneyle tekrardan, bunlara oy veren herkesin allah bin türlu belasını versin..
devamını gör...
omar souleyman
kürt asıllı suriyeli müzisyen. kendisi türkiyede yaşamaktadır. düğün müziği diye tabir ettiğimiz müzikleri yapmaktayken, rizan said ile beraber düğün müziğini elektronik müzikle karıştırmış ve dünyaca üne kavuşmuştur. yurt dışında bolca dinlenir. harika bir müziği var bu adamın, özellikle klavyecisi rizan said çok yetenekli.
nobel barış ödülleri, glastonbury, babylon, montreal jazz festivali gibi yerlerde çalmıştır.
glastonbury lan glastonbury! rihannayla aynı sahneye çıktı adam.
nobel barış ödülleri, glastonbury, babylon, montreal jazz festivali gibi yerlerde çalmıştır.
glastonbury lan glastonbury! rihannayla aynı sahneye çıktı adam.
devamını gör...
#20liyaşlarchallenge
sacma sapan bir akim.
anladik herkes bir zamanlar gencti saclari dokulmemisti yuzu burusmamisti gobegi cikmamisti. adam 23 yasinda tutmus 20 yas challange i koymus. ben bi fark goremedim aga?
anladik herkes bir zamanlar gencti saclari dokulmemisti yuzu burusmamisti gobegi cikmamisti. adam 23 yasinda tutmus 20 yas challange i koymus. ben bi fark goremedim aga?
devamını gör...
thanos'un haklı olması
thanos'un fikrini dünyamıza uyarlayınca açığa çıkan durumdur.
insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor.
umarsızca bencilce. etrafındaki her iki kişiden biri yok olsa, aslında bu dünyada kimseyi kırmaya gerek olmadığını, herkesin bir gün aynı şekilde yok olacağını anlayacak insanlık.
üstüne üstlük dünyadaki kaynaklar daha rahat bir şekilde kullanılacak. eğer adil bir şekilde olursa, yani gerçekten rastgele bir şekilde her iki kişiden biri yok olursa, kimseye haksızlık da olmayacak. ve belki kurulan sömürü düzenini yenmek için sömürülen insanların eline fırsat geçecektir.
bugün elimde eldiven olsa bunu yapar mıydım sorusunu düşündüm. yapmamak için bir sürü sebep var. geride kalacaklar için sevdikleri insanlar olmadan yaşamanın acısı çok derin olur. ve hayatı için savaş vermiş insanların elinden hayatı da pat diye almak yine çok acı. ama bir yandan düşününce bazı değişimler için büyük bedeller ödenmelidir. bilemiyorum. o güce sahip olmadan kimse ne yapacağını tam olarak bilemez galiba.
insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor.
umarsızca bencilce. etrafındaki her iki kişiden biri yok olsa, aslında bu dünyada kimseyi kırmaya gerek olmadığını, herkesin bir gün aynı şekilde yok olacağını anlayacak insanlık.
üstüne üstlük dünyadaki kaynaklar daha rahat bir şekilde kullanılacak. eğer adil bir şekilde olursa, yani gerçekten rastgele bir şekilde her iki kişiden biri yok olursa, kimseye haksızlık da olmayacak. ve belki kurulan sömürü düzenini yenmek için sömürülen insanların eline fırsat geçecektir.
bugün elimde eldiven olsa bunu yapar mıydım sorusunu düşündüm. yapmamak için bir sürü sebep var. geride kalacaklar için sevdikleri insanlar olmadan yaşamanın acısı çok derin olur. ve hayatı için savaş vermiş insanların elinden hayatı da pat diye almak yine çok acı. ama bir yandan düşününce bazı değişimler için büyük bedeller ödenmelidir. bilemiyorum. o güce sahip olmadan kimse ne yapacağını tam olarak bilemez galiba.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
"gülmek mi? o nasıl kelime?
gülmeyiz biz, bilmeyiz, arada güldüm sandığımız zaman kırıntıları bir ruhun başka bir ruha giderken arada bizde soluklandığı kısacık yaşam gölgeleridir sadece.
bizde gülmek yok, gülümsetilmek ise sadece kısıtlı anlarda, sayılı insanımız için geçerli, sakın ama sakın kendini buna alıştırıp o duygunun içini yalandan da olsa yakmasına izin verme, sonra bir daha sen asla o eski bildiğin sen olamazsın. ne geriye gidip o çok iyi bildiğin karanlığın içine sığınabilirsin ne de önünde olduğunu sandığın o hayalin peşinde gidebilirsin. ömrü araf'ı bu dünyada yaşayanlara acıyarak geçti benim hayatım.
yapma, yazma, gülme. "
sustu, sigarasını yaktı, şarkı başladı.
sahi, ne işimiz vardı bizim atina'da?
---
meraklısı için bahsi geçen şarkı ;
aptal aşklar
gülmeyiz biz, bilmeyiz, arada güldüm sandığımız zaman kırıntıları bir ruhun başka bir ruha giderken arada bizde soluklandığı kısacık yaşam gölgeleridir sadece.
bizde gülmek yok, gülümsetilmek ise sadece kısıtlı anlarda, sayılı insanımız için geçerli, sakın ama sakın kendini buna alıştırıp o duygunun içini yalandan da olsa yakmasına izin verme, sonra bir daha sen asla o eski bildiğin sen olamazsın. ne geriye gidip o çok iyi bildiğin karanlığın içine sığınabilirsin ne de önünde olduğunu sandığın o hayalin peşinde gidebilirsin. ömrü araf'ı bu dünyada yaşayanlara acıyarak geçti benim hayatım.
yapma, yazma, gülme. "
sustu, sigarasını yaktı, şarkı başladı.
sahi, ne işimiz vardı bizim atina'da?
---
meraklısı için bahsi geçen şarkı ;
aptal aşklar
devamını gör...
çocukluk
ben çocukluğun tanımını bir hikaye ile birlikte yazmak istiyorum.**
güneş bulutların arkasına saklanmıştı bugün. rana ve annesi parka gitmek için çıkmışlardı evden ama rana hüzünlü bir şekilde ağır adımlarla ilerliyordu. çünkü güneş ona ışıklarını saçıp gülümsememişti. kapkara bulutlar kaplamıştı gökyüzünü yavaş yavaş çiseliyordu yağmur. sonra birden bir yağmur damlası kondu rana'nın burnun ucuna. rana gülümseyerek gökyüzüne baktı.
rana: anne bulutlar bana selam verdi.
annesi(gülümseyerek): peki sen onlara selam vermeyecek misin?
rana küçük sırt çantasından suluğunu çıkardı annesi şaşkındı. herhalde, sadece rana’nın size de merhaba bulutlar demesini bekliyordu.
rana suluğu açtı ve yere biraz su döktü annesi daha da çok şaşırdı.
annesi: rana ne yapıyorsun sen?
rana: bulutlara selam gönderdim anne bu su buharlaşarak onlara gidecek ve onlar da selamımı alacak.
annesi gülerek rana'nın başını okşadı ne kadar da güzel düşüncelerdi bunlar. parka doğru yürümeye devam ettiler yağmurun hızı da bir hayli artmıştı annesi geri mi dönsek acaba diye düşünüyordu ama rana'nın sevincini bozmak istemiyordu çünkü rana bir hayli memnundu bu durumdan.
rana: anne neden insanlar koşuyor?
annesi: yağmur yağıyor diye kızım.
rana: ama yağmurdan kaçılmaz ki.
annesi: ıslanmak istemiyorlar rana o yüzden de evlerine gidiyorlar
rana: ama hava sıcak olduğunda yağmurun yağmasını istiyor herkes.
annesi (biraz şaşkın bir tavırla ve gülümseyerek): herkes senin gibi düşünmüyor kızım. dedi.
parka varmışlardı yağmur yavaş yavaş azalıyor kara bulutlar dağılıyordu. parkta köpeğini gezdiren bir adam vardı ve rana'nın gözü onlara takılmıştı. rana adamın yanına doğru gitti.
annesi: rana nereye gidiyorsun? rana!
rana: siz köpeğinizi sevmiyor musunuz?
adam(şaşkınlıkla): o da nereden çıktı?
rana: insan sevdiğini bağlamaz ki.
adam şaşkınlıkla karşıladı durumu annesi de yanlarına gelmişti.
adam: sevmez olur muyum tabi ki seviyorum. kaçmasın diye tasmasını taktım. adın ne senin bakayım?
rana: adım rana ama zaten sizden kaçarsa o da sizi sevmiyor demektir.
adam daha çok şaşırmıştı annesi de adama selam verdi ve tanıştılar.
adam: kızınız çok akıllı hanımefendi adam rana’ya dönerek aslında biliyor musun haklısın rana hiçbir canlıyı zorla alı koyamayız ama ben onu daha iyi koşullarda bakmak için yanımda tutuyorum.
rana şansı sevmişti. köpeğin adı şanstı. rana şansın başını usulca okşadı ve sevdi. şans da kuyruğunu sallıyor ve patisini rana’ya doğru uzatıyordu. iyi anlaşmışlardı. şans da memnun görünüyordu halinden.
adam: bak ne diyeceğim rana ben her sabah şansı yürüyüşe çıkarıyorum sen de gelir onunla oynarsın olur mu?
rana bunu duyunca çok sevinmişti.
rana (büyük bir sevinçle olduğu yerde zıplayarak): yaşasın yeni bir arkadaşım oldu. dedi.
aradan zaman geçmiş parkta geçirilen güzel bir vakitten sonra eve doğru yola koyulmuştu rana ve annesi.
rana çok keyifli bir gün geçirmiş ve yeni bir arkadaş edinmişti. eve varmışlardı.
akşam babası işten geldiğinde rana babasına gününün nasıl geçtiğini, neler yaptığını anlattı. babası da şaşkınlığını gizleyemedi tabi. çok seviyordu rana'yı. rana babasının dizlerinde uykuya dalmıştı ama babası da rana’dan farksız değildi. çünkü derin düşüncelere dalıp gitmişti...
çocukluk anı yaşamaktı. yağmurun altında kolları açarak dönmek, güneşin bize gülüşünü çimlere uzanarak iliklerine kadar hissetmek, sonbaharda düşen yaprakları dağ gibi yapıp üzerine atlamaktı çocukluk. diğer canlıları da dost bilmekti çocukluk. meraklı olup sorgulamak, sevgi dolu olup paylaşmaktı çocukluk.
çocukluk sadece belli bir yaş grubuna ait değildi. çocukluk aslında içimizdeydi. büyüdükçe kimimiz onu her gün biraz daha derine gömüyor kimimiz ise yaşıyordu.**
güneş bulutların arkasına saklanmıştı bugün. rana ve annesi parka gitmek için çıkmışlardı evden ama rana hüzünlü bir şekilde ağır adımlarla ilerliyordu. çünkü güneş ona ışıklarını saçıp gülümsememişti. kapkara bulutlar kaplamıştı gökyüzünü yavaş yavaş çiseliyordu yağmur. sonra birden bir yağmur damlası kondu rana'nın burnun ucuna. rana gülümseyerek gökyüzüne baktı.
rana: anne bulutlar bana selam verdi.
annesi(gülümseyerek): peki sen onlara selam vermeyecek misin?
rana küçük sırt çantasından suluğunu çıkardı annesi şaşkındı. herhalde, sadece rana’nın size de merhaba bulutlar demesini bekliyordu.
rana suluğu açtı ve yere biraz su döktü annesi daha da çok şaşırdı.
annesi: rana ne yapıyorsun sen?
rana: bulutlara selam gönderdim anne bu su buharlaşarak onlara gidecek ve onlar da selamımı alacak.
annesi gülerek rana'nın başını okşadı ne kadar da güzel düşüncelerdi bunlar. parka doğru yürümeye devam ettiler yağmurun hızı da bir hayli artmıştı annesi geri mi dönsek acaba diye düşünüyordu ama rana'nın sevincini bozmak istemiyordu çünkü rana bir hayli memnundu bu durumdan.
rana: anne neden insanlar koşuyor?
annesi: yağmur yağıyor diye kızım.
rana: ama yağmurdan kaçılmaz ki.
annesi: ıslanmak istemiyorlar rana o yüzden de evlerine gidiyorlar
rana: ama hava sıcak olduğunda yağmurun yağmasını istiyor herkes.
annesi (biraz şaşkın bir tavırla ve gülümseyerek): herkes senin gibi düşünmüyor kızım. dedi.
parka varmışlardı yağmur yavaş yavaş azalıyor kara bulutlar dağılıyordu. parkta köpeğini gezdiren bir adam vardı ve rana'nın gözü onlara takılmıştı. rana adamın yanına doğru gitti.
annesi: rana nereye gidiyorsun? rana!
rana: siz köpeğinizi sevmiyor musunuz?
adam(şaşkınlıkla): o da nereden çıktı?
rana: insan sevdiğini bağlamaz ki.
adam şaşkınlıkla karşıladı durumu annesi de yanlarına gelmişti.
adam: sevmez olur muyum tabi ki seviyorum. kaçmasın diye tasmasını taktım. adın ne senin bakayım?
rana: adım rana ama zaten sizden kaçarsa o da sizi sevmiyor demektir.
adam daha çok şaşırmıştı annesi de adama selam verdi ve tanıştılar.
adam: kızınız çok akıllı hanımefendi adam rana’ya dönerek aslında biliyor musun haklısın rana hiçbir canlıyı zorla alı koyamayız ama ben onu daha iyi koşullarda bakmak için yanımda tutuyorum.
rana şansı sevmişti. köpeğin adı şanstı. rana şansın başını usulca okşadı ve sevdi. şans da kuyruğunu sallıyor ve patisini rana’ya doğru uzatıyordu. iyi anlaşmışlardı. şans da memnun görünüyordu halinden.
adam: bak ne diyeceğim rana ben her sabah şansı yürüyüşe çıkarıyorum sen de gelir onunla oynarsın olur mu?
rana bunu duyunca çok sevinmişti.
rana (büyük bir sevinçle olduğu yerde zıplayarak): yaşasın yeni bir arkadaşım oldu. dedi.
aradan zaman geçmiş parkta geçirilen güzel bir vakitten sonra eve doğru yola koyulmuştu rana ve annesi.
rana çok keyifli bir gün geçirmiş ve yeni bir arkadaş edinmişti. eve varmışlardı.
akşam babası işten geldiğinde rana babasına gününün nasıl geçtiğini, neler yaptığını anlattı. babası da şaşkınlığını gizleyemedi tabi. çok seviyordu rana'yı. rana babasının dizlerinde uykuya dalmıştı ama babası da rana’dan farksız değildi. çünkü derin düşüncelere dalıp gitmişti...
çocukluk anı yaşamaktı. yağmurun altında kolları açarak dönmek, güneşin bize gülüşünü çimlere uzanarak iliklerine kadar hissetmek, sonbaharda düşen yaprakları dağ gibi yapıp üzerine atlamaktı çocukluk. diğer canlıları da dost bilmekti çocukluk. meraklı olup sorgulamak, sevgi dolu olup paylaşmaktı çocukluk.
çocukluk sadece belli bir yaş grubuna ait değildi. çocukluk aslında içimizdeydi. büyüdükçe kimimiz onu her gün biraz daha derine gömüyor kimimiz ise yaşıyordu.**
devamını gör...
netflix dizi önerileri
fauda
gerçi iki yılda bir yeni sezon geliyor ama sabredin. beklemeye değer ve bence en güzel netflix dizisi.
gerçi iki yılda bir yeni sezon geliyor ama sabredin. beklemeye değer ve bence en güzel netflix dizisi.
devamını gör...
annelerin garip huyları
devamını gör...
mutlu eden basit şeyler
sabah uyandığımda kuş seslerinin,
süzülen perdenin arasından bana ulaşması
ve gözlerimi,
gülümseyerek tekrar kapatmak..sadece dinlemek.
süzülen perdenin arasından bana ulaşması
ve gözlerimi,
gülümseyerek tekrar kapatmak..sadece dinlemek.
devamını gör...
birini tanımanın en iyi yolu
(bkz: hakan günday) bunun cevabını çok önce vermiştir aslında.
" seni anlıyorum demek büyük bir yalandır. kocaman bir yalan. kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... var olan en sağlam zırh insan vücududur. içindekileri en iyi saklayan kasa odur."
" seni anlıyorum demek büyük bir yalandır. kocaman bir yalan. kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz dünyada... var olan en sağlam zırh insan vücududur. içindekileri en iyi saklayan kasa odur."
devamını gör...
bim sözlük olsa alınabilecek nickler
bim poşeti olurdum. herkesin kullanmaktan çekinmediği ama değer vermediği bir poşet. hikayenin sonunda da kaderim bir çöplük olurdu muhtemelen.
devamını gör...
bi' 10 milyar daha
“çil yavrusu gibi dağılmak” deyimiyle özdeşleşmiş necmettin batırel öngörüsüdür.*
devamını gör...
ankara
kızılay ve ulus gençlik parkı arasının eskort kartvizitleri ile dolu olması.
devamını gör...
neden olmuyor
bir yerlerde adına ne dersiniz bilmiyorum ama nirengi noktaları var her insanın, olsun dediğiniz o şeyin üstüne oturmuş, oldurmamaya çalışan bir nokta.
çoğu insan, çoğu zamanda bunu görmüyor, anlamıyor, fark bile etmeden, olmadığını bilmeden hayatını yaşayıp gidiyor.
ama bazen, hayatta olmaz dediğin bir an yaşanıyor, "bu olsun" diyorsun, "lütfen olsun, olmazsa olmam" diyorsun ama olmuyor?
olmaması hadi yine neyse, insan oğlu her bir boka alışır, buna da alışıyor zaman içinde, sorun olmaz diyorsun ama içinde bir kelime hiç susmuyor ve o kadar ağır ki, günden güne taşımak da imkansız hale geliyor.
neden?
olmak, olmamak eylem; asıl ağırlığın onlarda olması gerekir ama basit bir soru kelimesi bütün ağırlığı alıp insanın üstüne atıyor ve öylece kalıyorsun o kelimenin altında, ölene kadar hem de.
neden?
bilmiyorum, bende böyle olmuyor sizde nasıl olmuyor onu da bilmiyorum, hiç bir şey bilmiyorum.
çoğu insan, çoğu zamanda bunu görmüyor, anlamıyor, fark bile etmeden, olmadığını bilmeden hayatını yaşayıp gidiyor.
ama bazen, hayatta olmaz dediğin bir an yaşanıyor, "bu olsun" diyorsun, "lütfen olsun, olmazsa olmam" diyorsun ama olmuyor?
olmaması hadi yine neyse, insan oğlu her bir boka alışır, buna da alışıyor zaman içinde, sorun olmaz diyorsun ama içinde bir kelime hiç susmuyor ve o kadar ağır ki, günden güne taşımak da imkansız hale geliyor.
neden?
olmak, olmamak eylem; asıl ağırlığın onlarda olması gerekir ama basit bir soru kelimesi bütün ağırlığı alıp insanın üstüne atıyor ve öylece kalıyorsun o kelimenin altında, ölene kadar hem de.
neden?
bilmiyorum, bende böyle olmuyor sizde nasıl olmuyor onu da bilmiyorum, hiç bir şey bilmiyorum.
devamını gör...
eos
yunan mitolojisindeki güzeller güzeli şafak tanrıçasıdır. hiperyon ve theia’nın kızı, helios ve selene’nin kız kardeşidir. roma mitolojisinde “aurora” olarak da geçer. * tanrıça eos sıkıntılardan kurtulup rahatlığa erişmeyi, yeni ümitlere, aydınlığa ulaşmayı ve yeni bir hayata başlamayı simgeler. kısa bir öyküsü vardır eos’un.*
eos bir gün savaş tanrısı ares’le birlikte olur ve bunu gören kıskanç afrodit’in gazabına uğrar. afrodit onu sürekli aşık olmakla 'ceza'landırır.(afrodit onu tanrılara değil insanlara aşık olacak şekilde cezalandırmıştır. cezadan sonra gördüğü her insana aşık olduğu için tanrıların gözünden düşmüştür) bu cezadan sonra birçok sevgilisi ve onlardan doğan çocukları olur. eos’un çeşit çeşit sevgilisi olsa da asıl aşkı troyalı prens tithonostur. ilk görüşte aşık olmuştur o prense. sonrasında ise “hep erkekler sevdiği kişiyi kaçıracak değil ya” deyip* sevdiği adamı etiyopya (habeşistan)’a kaçırmıştır. sevgilisi bir insanoğlu ve ölümlü olduğu için tanrı zeus’un huzuruna çıkıp prens için ölümsüzlük dilemiştir. zeus da bu dileğini kabul etmiş ve prens artık ölümsüz biri olmuştur. ölümsüz olmuş olmasına ama eos prens’in genç kalmasını dilemeyi akıl edemediği için yakışıklı tithonos yavaş yavaş gençliğini kaybetmeye ve yaşlanmaya başlar. o artık çok yaşlı ancak bir türlü ölmeyen biridir. en son eos sevdiği adamın acı çekmesine dayanamamış ve onu çekirgeye dönüştürmüş ve özgür kalmasına sağlamıştır.
evelyn de morgan - eos (1895).
eos bir gün savaş tanrısı ares’le birlikte olur ve bunu gören kıskanç afrodit’in gazabına uğrar. afrodit onu sürekli aşık olmakla 'ceza'landırır.(afrodit onu tanrılara değil insanlara aşık olacak şekilde cezalandırmıştır. cezadan sonra gördüğü her insana aşık olduğu için tanrıların gözünden düşmüştür) bu cezadan sonra birçok sevgilisi ve onlardan doğan çocukları olur. eos’un çeşit çeşit sevgilisi olsa da asıl aşkı troyalı prens tithonostur. ilk görüşte aşık olmuştur o prense. sonrasında ise “hep erkekler sevdiği kişiyi kaçıracak değil ya” deyip* sevdiği adamı etiyopya (habeşistan)’a kaçırmıştır. sevgilisi bir insanoğlu ve ölümlü olduğu için tanrı zeus’un huzuruna çıkıp prens için ölümsüzlük dilemiştir. zeus da bu dileğini kabul etmiş ve prens artık ölümsüz biri olmuştur. ölümsüz olmuş olmasına ama eos prens’in genç kalmasını dilemeyi akıl edemediği için yakışıklı tithonos yavaş yavaş gençliğini kaybetmeye ve yaşlanmaya başlar. o artık çok yaşlı ancak bir türlü ölmeyen biridir. en son eos sevdiği adamın acı çekmesine dayanamamış ve onu çekirgeye dönüştürmüş ve özgür kalmasına sağlamıştır.
devamını gör...
mantı
açılın ben kayseriliyim (açılın ben doktorum havası yaratmasa da bu deyişi kullanabileceğim bir başlık görmek hoş). öncelikle mantının sadece kayseriye has bir lezzet olmadığı, çin mutfağından orta asyaya oradan da anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada tüketildiği ve patateslisinden etlisine üçgen şekillisinden yuvarlağına soslusundan sossuzuna pek çok çeşidi olduğu bilinir. fakat ne hikmetse bu mantı şahanesi doğudan batıya geldikçe küçülür ve iç anadolu'da minnaklığının mikroskobik halini bularak kayseri mantısına dönüşür (ya kıtlık görmekten ya cimrilikten olduğunu sanıyorum).
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
bir gün korona vakası türkiye'de iki kişide olduğunda kısıtlamalar gelmeden çamaşır suyu ve sirke almak için markete gitmiştim. gitmişken komşuya uğradım, kızına evde ders veriyordum bana müthiş bir çiçek seçmiş, teşekkür niyetine almış ve eve dönüşüm 5dk bir yol olsa da, bir elimde çiçek buketi, diğerinde de çamaşır suyu ve sirkeyle eve gidiyordum. karanlıktı. karşıma takım elbisesi yaşlı bir bay geldi ve ikimiz yokuş aşağı giden bir sokağın kenarından geçmeliydik. dede demeye kıyamadığım istanbul beyefendisi kibarca "buyrun geçiniz.", dedi sonra ona kibarca "hayır efendim, siz geçiniz", dedim. o da "olur mu hanımefendi siz geçiniz lütfen", diye istirham etti. ben de bir an istanbul'un sokağında aceba kimse yokken istemeden bir nostalji film çekimine denk gelip gelmediğimi düşündüm. sonra geçtim ve "çok teşekkür ederim efendim, size iyi akşamlar dilerim." dedim, o ise ben "size teşekkür ederim, sağlıcakla kalın.", dedi. ne elimde olan çiçek kaldı, ne de eski mahalleme geri döndüm. taşındım oradan dedeyi böyle arada anıp dua ederim. allah uzun ömürler versin sevdikleriyle. ne kibar bir beyefendi idi.
devamını gör...
sözlükte siyaset istemiyoruz
aklı başında insan zaten burada böyle saçma sapan şeyler ile ilgili konuşmaz.
partilerin adresi, yeri, ofisi belli.
partilerin adresi, yeri, ofisi belli.
devamını gör...