geç kalmışlık hissi
devamını gör...
geceye bir efsane bırak
bir efsaneye göre, biri öldüğünde ve arkasından kimse ağlamadığında ağlaması için biri seçilir. bazen sebepsiz ağlamanızin sebebi budur.
devamını gör...
down sendromu
fiziksel görünümlerinde çekik gözler belirgindir, diğer insanlara göre eylemleri ve düşünüp anlamlandırma süreçleri daha yavaş olabilir. yüksek ses, ortam değişikliği onları rahatsız edebilir. herhangi bir insanın üzerinde durmayacağı konular üzerinde uzun süre konuşabilirler ya da sadece o konuya odaklanarak sohbeti yarıda kesebilirler. genellikle sakın karakterde insanlardır. otizmli bireyler ile büyük ölçüde benzerlik taşımazlar.
belki de sadece down sendromlu bireylerde bir insanın en saf ve koşulsuz sevgisi görülebilir. güldüklerinde adeta gözlerinden sevgi dalgaları yayılıp sarmalar insanı.
down sendromlu bireylerin eğitimle ve elbette sevgiyle toplumda diğer bireyler gibi yaşamaları mümkündür fakat yine de desteğe ihtiyaç duyarlar. kötü, çirkin eylemleri analiz etmekte güçlük çektikleri için istismar edilebilirler, bu insan ve eylemlerden korunmaları gerekir.
ömürleri standart bir insanın ömründen çok daha azdır.
belki de sadece down sendromlu bireylerde bir insanın en saf ve koşulsuz sevgisi görülebilir. güldüklerinde adeta gözlerinden sevgi dalgaları yayılıp sarmalar insanı.
down sendromlu bireylerin eğitimle ve elbette sevgiyle toplumda diğer bireyler gibi yaşamaları mümkündür fakat yine de desteğe ihtiyaç duyarlar. kötü, çirkin eylemleri analiz etmekte güçlük çektikleri için istismar edilebilirler, bu insan ve eylemlerden korunmaları gerekir.
ömürleri standart bir insanın ömründen çok daha azdır.
devamını gör...
ah tutku beni öldürür müsün
bir cahide birgül romanıdır.
türk edebiyatında polisiye türü dediğimiz zaman derin bir boşluğa bakıyormuş hissine kapılırız. en geride olduğumuz türlerden biridir polisiye. ilk elden, budur deyip sayabileceğimiz beş yazar ya buluruz ya bulamayız. çoğu okurun aklına da yekpare bir taştan oyulmuş bir anıt gibi ahmet ümit gelir sadece ve haklı olarak.
cahide birgül’ün ah tutku beni öldürür müsün gibi çok iddialı, çok havalı ve çok çekici bir isme sahip olan bu romanı da polisiye edebiyat gediğini biraz da olsa kapatmak için çok güzel bir kitap.
roman aslında bütün kiracılarının kaçtığı, içinde sadece iki kişinin yaşadığı bir evle ilgili. sonra da yolu bu binaya düşen iki kişinin ve derin bir gizem çözme çabasının hikayesi. kitap bir film gibi akıp gidiyor. müthiş bir kurgu ile ne zaman başlayıp ne zaman bitirdiğinizi anlayamamanızı sağlıyor.
film demişken kitabın içindeki yeşilçam filmleri ile ilgili göndermelerin de kitaba bambaşka bir tat katmış olduğunu da söylemeliyim. mutlaka okunması gereken bir kitap.
türk edebiyatında polisiye türü dediğimiz zaman derin bir boşluğa bakıyormuş hissine kapılırız. en geride olduğumuz türlerden biridir polisiye. ilk elden, budur deyip sayabileceğimiz beş yazar ya buluruz ya bulamayız. çoğu okurun aklına da yekpare bir taştan oyulmuş bir anıt gibi ahmet ümit gelir sadece ve haklı olarak.
cahide birgül’ün ah tutku beni öldürür müsün gibi çok iddialı, çok havalı ve çok çekici bir isme sahip olan bu romanı da polisiye edebiyat gediğini biraz da olsa kapatmak için çok güzel bir kitap.
roman aslında bütün kiracılarının kaçtığı, içinde sadece iki kişinin yaşadığı bir evle ilgili. sonra da yolu bu binaya düşen iki kişinin ve derin bir gizem çözme çabasının hikayesi. kitap bir film gibi akıp gidiyor. müthiş bir kurgu ile ne zaman başlayıp ne zaman bitirdiğinizi anlayamamanızı sağlıyor.
film demişken kitabın içindeki yeşilçam filmleri ile ilgili göndermelerin de kitaba bambaşka bir tat katmış olduğunu da söylemeliyim. mutlaka okunması gereken bir kitap.
devamını gör...
faturalarını düzenli ödeyen tip
kafası rahat tiptir. hatta günümüzde faturalarının çoğunu otomatik talimatla ödemektedir. devletler için kıyak müşteridir.
devamını gör...
normal sözlük çöpçatan başlığı
sözlüğü izdivaç programı zannetmek diye bir başlık vardı bir zamanlar gözüme ilişmişti. aklımda kalması güzel olmuş! sözlüğü böyle şeyler için kullanacaksanız belli ki göbekli, yağlı ciltli bir tipsiniz hani zeka kırıntısı desek belki sapyofili birine denk gelme ihtimalinizi düşünsek, bu başlıkla çok zor.
devamını gör...
intihar etmek
bu eylemselliği gerçekleştirecek birey önceden çok dillendirmez genellemesi ne kadar doğru bilmiyorum. intihar etmek durumunun anlık bir fiil değil süreç olduğu kanaatindeyim.
en az yaşamak kararı kadar intihar etmek süreci de olağan üstü bir süreçtir. insan ruhu bir kazana atılmışçasına yoğun kaynar durur bu süreçte. daha önce bir çok yamayla mükemmeleştirdiğiniz sayısız anlamsallık kaotik bir entropiye dönüşür. doğadaki ve insanlardaki bütün çelişkiler kıl kıl dağılır, çözülür bu süreçte. zaten kendinizi çoktan param parça etmişsinizdir. elinizde tuttuğunuz ruhunuzun yumakları kötü kokusu dayanılmazdır. ellerinizden zaten nefret ediyorsunuzdur artık.
gezegenler ve sonsuz uzay yıldızlar kadar çok nedenleri olabilir bu halin. hepsinin son tahlildeki formülasyonu çaresizliktir. dayanılmazlık ve dayanışılmasızlıktır.
uzun süredir herkese çok ayıp olur diye intihar etmiyorum. ulan yüz binlerce güzellik arasından böyle bir yaşama sebebi süzer mi insan kendine? her şeyin entropisinden gelen koku burnumun direğini kırıyor.
viktor hugo'nun da ölmeden önce dediği gibi.
"ışık, ne olur biraz daha ışık"
en az yaşamak kararı kadar intihar etmek süreci de olağan üstü bir süreçtir. insan ruhu bir kazana atılmışçasına yoğun kaynar durur bu süreçte. daha önce bir çok yamayla mükemmeleştirdiğiniz sayısız anlamsallık kaotik bir entropiye dönüşür. doğadaki ve insanlardaki bütün çelişkiler kıl kıl dağılır, çözülür bu süreçte. zaten kendinizi çoktan param parça etmişsinizdir. elinizde tuttuğunuz ruhunuzun yumakları kötü kokusu dayanılmazdır. ellerinizden zaten nefret ediyorsunuzdur artık.
gezegenler ve sonsuz uzay yıldızlar kadar çok nedenleri olabilir bu halin. hepsinin son tahlildeki formülasyonu çaresizliktir. dayanılmazlık ve dayanışılmasızlıktır.
uzun süredir herkese çok ayıp olur diye intihar etmiyorum. ulan yüz binlerce güzellik arasından böyle bir yaşama sebebi süzer mi insan kendine? her şeyin entropisinden gelen koku burnumun direğini kırıyor.
viktor hugo'nun da ölmeden önce dediği gibi.
"ışık, ne olur biraz daha ışık"
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
başım dağ, saçlarım kardır
deli rüzgarlarım vardır
ovalar bana çok dardır
benim meskenim dağlardır.
bir sabahattin ali şiiridir. bestesi ali kocatepe’ye ait. zeynep bakşi karatağ ile ahmet aslan birlikte yorumu bir başkadır.
yarimi ellere verin
sevdamı yellere verin
yelleri bana gönderin
benim meskenim dağlardır.
deli rüzgarlarım vardır
ovalar bana çok dardır
benim meskenim dağlardır.
bir sabahattin ali şiiridir. bestesi ali kocatepe’ye ait. zeynep bakşi karatağ ile ahmet aslan birlikte yorumu bir başkadır.
yarimi ellere verin
sevdamı yellere verin
yelleri bana gönderin
benim meskenim dağlardır.
devamını gör...
öğretmenler günü
geçen yıl arkadaşımın öğretmenler günün kutladım, o benimkini kutlamadı. atandığı için benden daha çok öğretmen hissetti sanırım kendini. ne bileyim yahu kırıldım tavrına, çocukluk arkadaşım kendisi. bu yıl da buruk bir öğretmenler günü benim için.
devamını gör...
saçmalıyorsun demenin farklı yolları
kafan mı güzel?...
devamını gör...
hastanede seks skandalı
bu duyulanı, duyulmayan yüzlercesi var. insanın sağlığı için gittiği yerde böyle bir durumun yaşanması hoş değil. orası insanlara açık ortamlardır. bir de steril olması gereken bir ortamda yapılması hiç hoş olmayan bir durumdur.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
yoldaş'ın yenilikleri içinde sözlüğün yüzü gibi bişi var mı bilmiyorum ama sözlüğün sesi gibi bişi olsun ve o ses de robnaja olsun. istemek bedava napim...
devamını gör...
klişe youtube yorumları
- like dilencileri. "efsane şarkı, bana katılan like atsın!" yorumları.
- bir başka klişe. "2020'de hala dinleyen var mı?"
- yabancı videolarda "türksen like at gücümüzü görsünler" tipi yorumlar.
- "bu şarkıcının ilk şarkısını 1996'da dinledim, o zaman lisedeydim. ah ah çok değişti her şey."ci fosil tayfası. tamam amcacım/teyzecim, en yaşlı sensin.
- "bu şarkıyı her beğenmenizde bir kez daha dinleyeceğim." tabi tabi... *
- "greetings from france", "as an english i love this!" türevi yorumlar. bunların yarısından fazlası aslında bir türk tarafından atılır. *
- bir başka klişe. "2020'de hala dinleyen var mı?"
- yabancı videolarda "türksen like at gücümüzü görsünler" tipi yorumlar.
- "bu şarkıcının ilk şarkısını 1996'da dinledim, o zaman lisedeydim. ah ah çok değişti her şey."ci fosil tayfası. tamam amcacım/teyzecim, en yaşlı sensin.
- "bu şarkıyı her beğenmenizde bir kez daha dinleyeceğim." tabi tabi... *
- "greetings from france", "as an english i love this!" türevi yorumlar. bunların yarısından fazlası aslında bir türk tarafından atılır. *
devamını gör...
random gülme nasıl çıktı sorunsalı
bir dönem komik olan şeylere, klavyeye kafa atıyorum diyorlardı. klavyeye kafa atarken rastgele harflere basma sonucuyla keşfedildi bence.
devamını gör...
duş alırken şarkı söylemek
zaman zaman güzel oluyor. tabi şarkı seçimi çok önemli.
devamını gör...
kolaya alternatif en iyi içecek
pekmez - soda karışımı ile bizim ufak yeğeni "şimdilik" yola getirmiş içecektir.
devamını gör...
kadın filozof olmaması
sadece ioanna kuçuradi geldi aklıma o da rum kökenliydi galiba.
neden kadın peygamber yok ile de benzer kapıya çıkabilse de eğitim ve düzen mühim.
neden kadın peygamber yok ile de benzer kapıya çıkabilse de eğitim ve düzen mühim.
devamını gör...
sümerli ludingirra
ludingirra sümerli bir öğretmen. aynı zamanda şair ve yazar. öğretmenliği bıraktıktan sonra yaşadıklarını kaleme almış ve kendisinin bu yazdıkları sümer tabletleri arasında bulunarak arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkartılmış. böylece üç bin yıl önceden bugünlere seslenme imkanı doğmuş adama. ve yine böylece tüm kaygıları, korkuları ve paylaşmak istedikleri bizler tarafından 3000 yıl sonra okunmuş oluyor. boşuna demiyorlar söz uçar yazı kalır diye. kalıyor işte bir şekilde. iyi ki de kalıyor ve binlerce yıl öncesinin insanlarının hislerine, duygularına ve uyarılarına vakıf oluyoruz.
ludingirra yaşamöyküsünü neden yazmaya başladığını ise şu şekilde açıklamış;
''bu yaşamöykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım. bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık.''
ludingirra sümer ülkesine yönelik tehlikelerden söz ederek “bu güzel ülkemize her taraftan göz diktiler” diyor. “göklere uzanan basamaklı kulelerimizin, görkemli tapınaklarımızın, arı gibi işleyen çarşılarımızın, her tarafa ulaşan kervanlarımızın, dümdüz uzanan yollarımızın, boy ürün veren tarlalarımızın, nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerimizin, dolup taşan iskelelerimizin, her tür bilgiyi veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından; ilkel olan bu ülkelerin halkı kıskandı bizi.
fırsat buldukça üzerimize saldırdılar. kentlerimizi yakıp yıktılar. biz yaptık, onlar yıktılar; biz yaptık, onlar yaktılar. halkımız, hatta krallarımız tutsak oldu. ailelerimiz dağıldı.
tarlalarımızı, bahçelerimiz bakımsızlıktan kurudu; hayvanlarımız açlıktan öldü ve böylece kökü binlerce yıl önceye dayanan ulusumuz yoruldu, dayanamayacak hale geldi ve içimize yavaş yavaş sızıp bizi yiyen yabancıların kucağına bırakıverdi kendini.
onlar yönetiyor bizi şimdi. topraklarımıza ilkel geldiler; sayemizde uygar olmaya başladılar. ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı. hepsini bizden öğrendiler.
sonra da ‘biz yaptık, biz bulduk’ diye övünmeye başladılar. hep korkuyorum, bir gün gelecek, adımız da uygarlığımız da unutulacak. biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecek.”
“bu durum beni yıllardan beri üzüyordu. ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum. bir gün birdenbire aklıma geldi. ben bir yazar olduğuma göre, ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişimizi, geleneklerimizi, ne kadar uygar olduğumuzu, gerek sümerliliklerini unutmaya başlayan gençlerimize, gerek daha sonra gelecek kuşaklara neden yazılarımla bildirmeyeyim dedim ve yaşamöykümü yazmaya karar verdim. böylece her tarafa, herkese, her çağa ulaşacağımı umut ediyorum.”
muazzez ilmiye çağ, sümerli ludingirra, s.12-13
lundingirra'nın serzenişlerini okuduğunuz zaman enteresan bir bağ kuruyorsunuz kendisi ile. anlattıkları, yakındıkları sizi de bir yerlerden yakalıyor. peki nasıl? çünkü anlattıkları bize dair. 3000 yılda pek bir ileri gidememişiz esasen. bizler de tarihini unutan bir milletin fertleriyiz. geldiğimiz yeri, atalarımızın inançlarını, onlara dair var olan güzellikleri hep unuttuk. ya da daha doğru bir tabirle bunların unutulmaya yüz tutmasına izin verdik. başkalarının bizim tarihimizi bize anlatması zorumuza dahi gitmedi. daha kötüsü onların anlattığı tarihi de kendi tarihimiz olarak belleyip, kültürel zenginliklerimizi bir bir terk etmeye başladık. elbette bu yüzyıllar alan bir süreç. ve geçen her bir yıl bizi kendi öz benliğimizden biraz daha uzaklaştırdı. aslında asimile edildik ama işin komik olan yanı şu; uğradığımız asimilasyonu kendi kültürümüz ve tarihimizmiş gibi fanatikçe savunur hale geldik. sonrasında bu gerileme bir şekilde türkiye cumhuriyetinin kurulması ile kısa bir dönem için durdu. ve sonrasında yeniden başka kültürlerin kucağına düştük. umut ederim ki, günün birinde bizlerin arasından de birileri bu tarz bir zaruret sebebi ile benzer satırlar kaleme almak zorunda kalmaz. aslında alırsa da fena olmaz. 3000 yıl sonra birileri adamlar neymiş ne olmuş diye düşünürde belki saksıyı çalıştırıp, kendileri için önlem alır.
ludingirra dede sıkmayasın o tatlı canını, bak 3000 yıl sonra dahi insanlar senin yaşadığın travmanın bir benzerini yaşıyorlar. asla yalnız yürümeyeceksin bunu iyi bilesin...
ludingirra yaşamöyküsünü neden yazmaya başladığını ise şu şekilde açıklamış;
''bu yaşamöykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım. bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık.''
ludingirra sümer ülkesine yönelik tehlikelerden söz ederek “bu güzel ülkemize her taraftan göz diktiler” diyor. “göklere uzanan basamaklı kulelerimizin, görkemli tapınaklarımızın, arı gibi işleyen çarşılarımızın, her tarafa ulaşan kervanlarımızın, dümdüz uzanan yollarımızın, boy ürün veren tarlalarımızın, nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerimizin, dolup taşan iskelelerimizin, her tür bilgiyi veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından; ilkel olan bu ülkelerin halkı kıskandı bizi.
fırsat buldukça üzerimize saldırdılar. kentlerimizi yakıp yıktılar. biz yaptık, onlar yıktılar; biz yaptık, onlar yaktılar. halkımız, hatta krallarımız tutsak oldu. ailelerimiz dağıldı.
tarlalarımızı, bahçelerimiz bakımsızlıktan kurudu; hayvanlarımız açlıktan öldü ve böylece kökü binlerce yıl önceye dayanan ulusumuz yoruldu, dayanamayacak hale geldi ve içimize yavaş yavaş sızıp bizi yiyen yabancıların kucağına bırakıverdi kendini.
onlar yönetiyor bizi şimdi. topraklarımıza ilkel geldiler; sayemizde uygar olmaya başladılar. ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı. hepsini bizden öğrendiler.
sonra da ‘biz yaptık, biz bulduk’ diye övünmeye başladılar. hep korkuyorum, bir gün gelecek, adımız da uygarlığımız da unutulacak. biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecek.”
“bu durum beni yıllardan beri üzüyordu. ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum. bir gün birdenbire aklıma geldi. ben bir yazar olduğuma göre, ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişimizi, geleneklerimizi, ne kadar uygar olduğumuzu, gerek sümerliliklerini unutmaya başlayan gençlerimize, gerek daha sonra gelecek kuşaklara neden yazılarımla bildirmeyeyim dedim ve yaşamöykümü yazmaya karar verdim. böylece her tarafa, herkese, her çağa ulaşacağımı umut ediyorum.”
muazzez ilmiye çağ, sümerli ludingirra, s.12-13
lundingirra'nın serzenişlerini okuduğunuz zaman enteresan bir bağ kuruyorsunuz kendisi ile. anlattıkları, yakındıkları sizi de bir yerlerden yakalıyor. peki nasıl? çünkü anlattıkları bize dair. 3000 yılda pek bir ileri gidememişiz esasen. bizler de tarihini unutan bir milletin fertleriyiz. geldiğimiz yeri, atalarımızın inançlarını, onlara dair var olan güzellikleri hep unuttuk. ya da daha doğru bir tabirle bunların unutulmaya yüz tutmasına izin verdik. başkalarının bizim tarihimizi bize anlatması zorumuza dahi gitmedi. daha kötüsü onların anlattığı tarihi de kendi tarihimiz olarak belleyip, kültürel zenginliklerimizi bir bir terk etmeye başladık. elbette bu yüzyıllar alan bir süreç. ve geçen her bir yıl bizi kendi öz benliğimizden biraz daha uzaklaştırdı. aslında asimile edildik ama işin komik olan yanı şu; uğradığımız asimilasyonu kendi kültürümüz ve tarihimizmiş gibi fanatikçe savunur hale geldik. sonrasında bu gerileme bir şekilde türkiye cumhuriyetinin kurulması ile kısa bir dönem için durdu. ve sonrasında yeniden başka kültürlerin kucağına düştük. umut ederim ki, günün birinde bizlerin arasından de birileri bu tarz bir zaruret sebebi ile benzer satırlar kaleme almak zorunda kalmaz. aslında alırsa da fena olmaz. 3000 yıl sonra birileri adamlar neymiş ne olmuş diye düşünürde belki saksıyı çalıştırıp, kendileri için önlem alır.
ludingirra dede sıkmayasın o tatlı canını, bak 3000 yıl sonra dahi insanlar senin yaşadığın travmanın bir benzerini yaşıyorlar. asla yalnız yürümeyeceksin bunu iyi bilesin...
devamını gör...
28 mayıs 2013 taksim gezi parkı direnişi
o dönem dolar 20 kuruş arttı diye oradaki insanları vatan haini ilan eden karakter yoksunu insanların olduğu zaman dilimi.
dolar 8 tl olduğunda sus pus olduğunuz unutulmayacak haberiniz olsun!
dolar 8 tl olduğunda sus pus olduğunuz unutulmayacak haberiniz olsun!
devamını gör...
