normal sözlük'ün diğer kafa platformlarıyla olan ilişkisi
hiçbir şekilde olmayan ilişkidir.
devamını gör...
ezberlenen en saçma şey
13.
tarçının arkadaşları nurçin gülçin ve yalçın'ı
ister misin tanımayı kakuleyi tarçını.
elmır onlara gelince çocuklar sevinince
tarçın sana gülümser ne bilmek istersin der
bir tohum filizlenir serpilir çiçek açar
sırlar açığa çıkar ve meraklanır çocuklar
çın çın çın çın çın çık ortaya tarçın
tarçının arkadaşları nurçin gülçin ve yalçın'ı
ister misin tanımayı kakuleyi tarçını.
elmır onlara gelince çocuklar sevinince
tarçın sana gülümser ne bilmek istersin der
bir tohum filizlenir serpilir çiçek açar
sırlar açığa çıkar ve meraklanır çocuklar
çın çın çın çın çın çık ortaya tarçın
devamını gör...
açık havada sigara içme yasağı
-uygulanabilirliği olmuş olsaydı- gayet güzel bir yasaktır.
çok dertli olduğum bir konudur.sigara dumanı beni inanılmaz rahatsız eder, ne kadar kaçınmaya çalışırsam çalışayım aksine o kuyruk gibi peşimdedir.masada yer değiştiririm, sanki beni bekliyormuşcasına anında rüzgarın yönü değişir duman gene bana gelir.ne kadar dikkat edersem edeyim, yolda sigara içip yürüyen biri ile beraber tüttürürüz, hiç şaşmaz.o yüzden keşke yasaklansa da kurtulsam şu pasif içicilikten diye umut ediyorum.*
bu arada yolda yürüyüp sigara içenler arkanızdan gelen insanları çok rahatsız ettiğinizi bilmenizi isterim.
çok dertli olduğum bir konudur.sigara dumanı beni inanılmaz rahatsız eder, ne kadar kaçınmaya çalışırsam çalışayım aksine o kuyruk gibi peşimdedir.masada yer değiştiririm, sanki beni bekliyormuşcasına anında rüzgarın yönü değişir duman gene bana gelir.ne kadar dikkat edersem edeyim, yolda sigara içip yürüyen biri ile beraber tüttürürüz, hiç şaşmaz.o yüzden keşke yasaklansa da kurtulsam şu pasif içicilikten diye umut ediyorum.*
bu arada yolda yürüyüp sigara içenler arkanızdan gelen insanları çok rahatsız ettiğinizi bilmenizi isterim.
devamını gör...
internetten hastalık araştırmak
tedaviyi de internetten aratıp uygulamaya kadar gidebilecek bir süreç. şarlatan çok gerçekten ilaç (!) satan siteler falan çok var maalesef çoğu insan bunlara inanıyor.
internette gerçekten inanılmaz bir bilgi kirliliği var özellikle haber siteleri sosyal medya da falan. halk sağlığı genel müdürlüğünün sitesi, hekim derneklerinin sitesi (nefroloji derneği falan) gibi yerlere bakılıp doğru yönlendirilip faydalı da olabilir bu durum ama çoğu zaman böyle olmuyor maalesef.
onun dışında sağlık okur yazarlığının artması,bazı semptomların bilinmesi istenen bir şey mesela kadınlara kendi memesini muayene etme eğitimi falan veriliyor ama önemli olan bilgiye doğru yoldan ulaşmak.
internette gerçekten inanılmaz bir bilgi kirliliği var özellikle haber siteleri sosyal medya da falan. halk sağlığı genel müdürlüğünün sitesi, hekim derneklerinin sitesi (nefroloji derneği falan) gibi yerlere bakılıp doğru yönlendirilip faydalı da olabilir bu durum ama çoğu zaman böyle olmuyor maalesef.
onun dışında sağlık okur yazarlığının artması,bazı semptomların bilinmesi istenen bir şey mesela kadınlara kendi memesini muayene etme eğitimi falan veriliyor ama önemli olan bilgiye doğru yoldan ulaşmak.
devamını gör...
the green mile
türkçeye yeşil yol olarak çevrilmiş 1999 yapımı dram filmi.
film stephen king'in yine aynı isimdeki eserinden uyarlanmıştır. başrol oyuncuları tom hanks* ve michael clarke duncan*'dır.
bir baş gardiyan ve mahkumun hikayesini anlatan film, akıllara "lütfen patron, o şeyi yüzüme kapama. beni karanlıkta bırakma. ben karanlıktan korkarım." repliği ile kazınmıştır.
ayrıca izlerken yanınıza bolca peçete almanızı gerektiren ve birden çok kez izlense bile izlemekten bıkılmayan filmlerdendir.
film stephen king'in yine aynı isimdeki eserinden uyarlanmıştır. başrol oyuncuları tom hanks* ve michael clarke duncan*'dır.
bir baş gardiyan ve mahkumun hikayesini anlatan film, akıllara "lütfen patron, o şeyi yüzüme kapama. beni karanlıkta bırakma. ben karanlıktan korkarım." repliği ile kazınmıştır.
ayrıca izlerken yanınıza bolca peçete almanızı gerektiren ve birden çok kez izlense bile izlemekten bıkılmayan filmlerdendir.
devamını gör...
aniden gelen şive komedisi yapma isteği
niçun olmasun?
arada geliyor tutamıyorum.
arada geliyor tutamıyorum.
devamını gör...
cahillik kokan başlıklar
cinsiyetçilik kokan başlıkların tamamı.
devamını gör...
babayla kavga etmek
haftada 1 yaşadığım hede. bağımlılık yaptı bırakamıyorum. ama en çok da ben zarar görüyorum.
devamını gör...
kadın olmak
kadın olmak hem istenilen hem de nefret edilen olmaktır.
uzun zamandır üstüne düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum. aşağıda bahsedilen her olay yaşanmıştır. kurgudan uzak bir anlatı olacaktır. ve özellikle isyan, acı, hüzün, kırgınlık kelimelerinin etrafında gelişecektir. türkiye'de yaşayan ve başlarına gelen her şeyin sebebinin bir erkeğin onlar üzerinde bir hayale sahip olduklarında gerçekleştirebileceklerine inanmaları olmaktadır.
ilk olarak yaşanmışlıklara kendi başımdan geçen bir olayla başlamak istiyorum.
daha 17 yaşımdayken bir gün kapı çaldı. kapıyı çalan karşı komşumuzun oğlu idi. 7 yaşındayken taşındığımız apartmanda 10 yıldır abi dediğim insan vardı karşımda. ütüleri bozulmuş bizimkini istiyormuş. abi dedim sen git ben bulup getireyim. bu arada kendisi evliydi ama o sürede anne-babası ile aynı evde eşi ve çok sevdiğim minik kızı ile birlikte yaşamaya devam ediyordu.
arkadaşlarım vardı evde, birlikte 4 kız takılıyorduk. neyse ütüyü buldum. kapı açıktı içeri girdim. abi dedim getirdim nereye bırakayım. odadayım getiriversene dedi. tamam dedim. ütü masasının üzerine bıraktım. "nasılsın?" dedi. "iyiyim abi kızlar var takılıyoruz işte." dedim. birden ne olduğunu anlamadım beni kendine çekti, öpmeye kalktı. aynı anda itip "ne yapıyorsun sen be!" deyip bağırdım ve koşarak eve geçtim.
dünyam alt üst olmuştu. arkadaşlarıma ben bir duş alayım deyip koşup banyoya girdim. kafam allak bullak olmuştu. ne yapacaktım, bunu kime anlatacaktım. gözümden yaşlar aka aka uzunca bir süre suyun altında kaldım. babama anlatsam, ne yapacağını kestiremiyordum. çok sevdiğim eşine, anlatsam minicik bebeği ile kocasının ne kadar soysuz olduğunu öğrenecekti. hem tabii ki elalem ne der (!) mevzusu vardı. ama kendime de yediremiyordum; abi dediğim, kardeşinle ilkokul boyunca aynı sırayı paylaştığım defalarca evlerinde kaldığım insan bana bunu nasıl yapardı. evli olmasını falan geçtim, canı çekti diye beni öpmeye nasıl kalkardı. duştan çıktım, hiçbir şey olmamış gibi klora alerjim var, gözlerim ondan kırmızı diyerek güne devam ettim. aynı akşam annemlere üniversite sınavına hazırlanmak için bir süre dedemlerde kalmak istiyorum, sessiz sakin bir ortam daha iyi gelecek bana dedim. iki ay evde kalmadım. kendi evime giderken karşılaşmamak için iki ay kapıları kontrol edip geçtim. sonrasında üniversiteye gittim neyse ki o ara kendi evine çıkmıştı da bunca senede yalnızca birkaç kez gördüm. ve aradan geçen 18 yıldan sonra da hala yüzüne bile bakmam.
bir sonraki öyküm bir öğrencimin başından geçti. ona burada "leyl" diyelim. hayatını karanlıklar içinde geçirmek zorunda kalan bir çocuk olduğu için.
ilk öğretmenlik yılımda van'da görev yaparken okulun en sorunlu öğrencisi idi leyl. beline kadar olan uzun saçlarını sıkıca örer, gömleğinin içine saklardı. okul kapısından çıkınca sigarasını yakar, ağzından küfür de eksik olmazdı. öğretmeninden öğrencisine herkese sataşır, sürekli arıza çıkarırdı. ben bu durumu ailesi tarafından çok değer görmemesine bağladığım için ona biraz daha itina yaklaştım. aradan geçen birkaç ay sonra leyl'in ara ara sohbet ettiği en azından saygılı davrandığı biri olmuştum. türk olduğum halde, artık beni sevdiğini söylüyordu. bu arada kendisi biraz örgütün tesiri altında kalmış bir çocuktu. dağa çıkmak benim kurtuluşum olacak şeklinde söylemleri vardı. çok uzatmayalım bir yıl sonra artık ben onun için güvenilir alan olmuştum. bu arada leyl de saçlarını benim gibi kısacık kestirmişti. hatta onunki biraz daha kısaydı, dikiyordu falan. saçlardan çıktı konu. dedim ki iyi olmuş, ne o sımsıkı bağlayıp saklıyordun, şimdi kendi tarzın oldu dedim. hocam dedi bilmedikleriniz var. dedim anlat.
"babam öldü benim, annemi bir başına kalmasın diye amcamın ikinci karısı yaptılar. evde bir sürü erkek var. beni kız gibi görmemeleri lazım. yoksa beni de annem gibi onlardan biri ile evlendirirler." sarıldım kızıma, içime akıttım göz yaşlarımı. sen her halinle güzelsin ve bu cesaret ile seni kimse üzemez, dedim. dedim ama üzdüler mi leyl'i mi ne oldu, hiç öğrenemedim.
bir sonraki hikaye yine bir öğrencimin başından geçti. ona da" özlem"diyelim. hayatının her anında sevgiye özlem duyduğunu söylediği için. özlem hayata bir sıfır mağlup başlayanlardan. annesi bir hayat kadını, babası ise başkası ile evli. yani o gayrimeşru bir çocuk. doğunca annesi, babasının kapısına bırakmış "al bunu, ne yapıyorsan yap!" diyerek. babasının karısı evinde istememiş. baba da kendi babasına, yani özlem'i dedesine bırakmış. dede büyütmüş. bir gün okulda sinir krizi geçirdi. sonradan öğrendik ki dedesi özlem'i taciz ediyormuş bir süredir. işlemler başlatıldı. özlem bu sefer annesine verildi. sonra da 18 yaşına girer girmez evlendi.
bu öyküde üniversiteden bir arkadaşımın yaşadığı bir trajedi. ona da zulüm diyelim. daha 19 yaşındayken bir sevgilisi vardı. bir gün gelip dedi ki başıma bir şey geldi. sevgilimle bir şeyler yaşıyorduk sonra ben devam etmek istemedim ama durmadı. zorla bana sahip oldu.
ne denir? bırak o tecavüzcüyü, diyemedim. ne yapmalıyım, dedi. ayrılmalısın, dedim. ama bu saatten sonra kimse benimle birlikte olmaz. küçük bir yerde yaşıyoruz ikimiz de, duyulursa çok kötü olur, ailem yıkılır, bunları onlara yapamam, hem beni de seviyor dedi. ben sustum. çünkü henüz bu konulara ses çıkarabilecek olgunluğa erişmemiştik ikimizde. o kaderine boyun eğdi. eskiden sevdiği tecavüzcüsü ile uzun bir süre sevgili olmaya devam etti. sonra büyüdük. ve arkadaşım sürekli arka planda "artık benimle birlikte oldun, seni başka kimse istemez, duyulursa rezil olursun!" cümlelerine bir s*tir çekip yoluna devam etti. sonra tüm hikayeyi bilen ve ona aşık olan bir adamla evlendi.
uzun zamandır üstüne düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum. aşağıda bahsedilen her olay yaşanmıştır. kurgudan uzak bir anlatı olacaktır. ve özellikle isyan, acı, hüzün, kırgınlık kelimelerinin etrafında gelişecektir. türkiye'de yaşayan ve başlarına gelen her şeyin sebebinin bir erkeğin onlar üzerinde bir hayale sahip olduklarında gerçekleştirebileceklerine inanmaları olmaktadır.
ilk olarak yaşanmışlıklara kendi başımdan geçen bir olayla başlamak istiyorum.
daha 17 yaşımdayken bir gün kapı çaldı. kapıyı çalan karşı komşumuzun oğlu idi. 7 yaşındayken taşındığımız apartmanda 10 yıldır abi dediğim insan vardı karşımda. ütüleri bozulmuş bizimkini istiyormuş. abi dedim sen git ben bulup getireyim. bu arada kendisi evliydi ama o sürede anne-babası ile aynı evde eşi ve çok sevdiğim minik kızı ile birlikte yaşamaya devam ediyordu.
arkadaşlarım vardı evde, birlikte 4 kız takılıyorduk. neyse ütüyü buldum. kapı açıktı içeri girdim. abi dedim getirdim nereye bırakayım. odadayım getiriversene dedi. tamam dedim. ütü masasının üzerine bıraktım. "nasılsın?" dedi. "iyiyim abi kızlar var takılıyoruz işte." dedim. birden ne olduğunu anlamadım beni kendine çekti, öpmeye kalktı. aynı anda itip "ne yapıyorsun sen be!" deyip bağırdım ve koşarak eve geçtim.
dünyam alt üst olmuştu. arkadaşlarıma ben bir duş alayım deyip koşup banyoya girdim. kafam allak bullak olmuştu. ne yapacaktım, bunu kime anlatacaktım. gözümden yaşlar aka aka uzunca bir süre suyun altında kaldım. babama anlatsam, ne yapacağını kestiremiyordum. çok sevdiğim eşine, anlatsam minicik bebeği ile kocasının ne kadar soysuz olduğunu öğrenecekti. hem tabii ki elalem ne der (!) mevzusu vardı. ama kendime de yediremiyordum; abi dediğim, kardeşinle ilkokul boyunca aynı sırayı paylaştığım defalarca evlerinde kaldığım insan bana bunu nasıl yapardı. evli olmasını falan geçtim, canı çekti diye beni öpmeye nasıl kalkardı. duştan çıktım, hiçbir şey olmamış gibi klora alerjim var, gözlerim ondan kırmızı diyerek güne devam ettim. aynı akşam annemlere üniversite sınavına hazırlanmak için bir süre dedemlerde kalmak istiyorum, sessiz sakin bir ortam daha iyi gelecek bana dedim. iki ay evde kalmadım. kendi evime giderken karşılaşmamak için iki ay kapıları kontrol edip geçtim. sonrasında üniversiteye gittim neyse ki o ara kendi evine çıkmıştı da bunca senede yalnızca birkaç kez gördüm. ve aradan geçen 18 yıldan sonra da hala yüzüne bile bakmam.
bir sonraki öyküm bir öğrencimin başından geçti. ona burada "leyl" diyelim. hayatını karanlıklar içinde geçirmek zorunda kalan bir çocuk olduğu için.
ilk öğretmenlik yılımda van'da görev yaparken okulun en sorunlu öğrencisi idi leyl. beline kadar olan uzun saçlarını sıkıca örer, gömleğinin içine saklardı. okul kapısından çıkınca sigarasını yakar, ağzından küfür de eksik olmazdı. öğretmeninden öğrencisine herkese sataşır, sürekli arıza çıkarırdı. ben bu durumu ailesi tarafından çok değer görmemesine bağladığım için ona biraz daha itina yaklaştım. aradan geçen birkaç ay sonra leyl'in ara ara sohbet ettiği en azından saygılı davrandığı biri olmuştum. türk olduğum halde, artık beni sevdiğini söylüyordu. bu arada kendisi biraz örgütün tesiri altında kalmış bir çocuktu. dağa çıkmak benim kurtuluşum olacak şeklinde söylemleri vardı. çok uzatmayalım bir yıl sonra artık ben onun için güvenilir alan olmuştum. bu arada leyl de saçlarını benim gibi kısacık kestirmişti. hatta onunki biraz daha kısaydı, dikiyordu falan. saçlardan çıktı konu. dedim ki iyi olmuş, ne o sımsıkı bağlayıp saklıyordun, şimdi kendi tarzın oldu dedim. hocam dedi bilmedikleriniz var. dedim anlat.
"babam öldü benim, annemi bir başına kalmasın diye amcamın ikinci karısı yaptılar. evde bir sürü erkek var. beni kız gibi görmemeleri lazım. yoksa beni de annem gibi onlardan biri ile evlendirirler." sarıldım kızıma, içime akıttım göz yaşlarımı. sen her halinle güzelsin ve bu cesaret ile seni kimse üzemez, dedim. dedim ama üzdüler mi leyl'i mi ne oldu, hiç öğrenemedim.
bir sonraki hikaye yine bir öğrencimin başından geçti. ona da" özlem"diyelim. hayatının her anında sevgiye özlem duyduğunu söylediği için. özlem hayata bir sıfır mağlup başlayanlardan. annesi bir hayat kadını, babası ise başkası ile evli. yani o gayrimeşru bir çocuk. doğunca annesi, babasının kapısına bırakmış "al bunu, ne yapıyorsan yap!" diyerek. babasının karısı evinde istememiş. baba da kendi babasına, yani özlem'i dedesine bırakmış. dede büyütmüş. bir gün okulda sinir krizi geçirdi. sonradan öğrendik ki dedesi özlem'i taciz ediyormuş bir süredir. işlemler başlatıldı. özlem bu sefer annesine verildi. sonra da 18 yaşına girer girmez evlendi.
bu öyküde üniversiteden bir arkadaşımın yaşadığı bir trajedi. ona da zulüm diyelim. daha 19 yaşındayken bir sevgilisi vardı. bir gün gelip dedi ki başıma bir şey geldi. sevgilimle bir şeyler yaşıyorduk sonra ben devam etmek istemedim ama durmadı. zorla bana sahip oldu.
ne denir? bırak o tecavüzcüyü, diyemedim. ne yapmalıyım, dedi. ayrılmalısın, dedim. ama bu saatten sonra kimse benimle birlikte olmaz. küçük bir yerde yaşıyoruz ikimiz de, duyulursa çok kötü olur, ailem yıkılır, bunları onlara yapamam, hem beni de seviyor dedi. ben sustum. çünkü henüz bu konulara ses çıkarabilecek olgunluğa erişmemiştik ikimizde. o kaderine boyun eğdi. eskiden sevdiği tecavüzcüsü ile uzun bir süre sevgili olmaya devam etti. sonra büyüdük. ve arkadaşım sürekli arka planda "artık benimle birlikte oldun, seni başka kimse istemez, duyulursa rezil olursun!" cümlelerine bir s*tir çekip yoluna devam etti. sonra tüm hikayeyi bilen ve ona aşık olan bir adamla evlendi.
devamını gör...
urartular
çeçenlerle genetik, dilsel, kültürel, folklorik vb. bakımlardan benzerlikler olduğu söylenen eski uygarlık.
devamını gör...
bir kadının sözlük yazarı olma nedeni
paşa gönlümüz öyle istediği için denmesi gereken, ciddiye alınacak bir tarafı olmayan ''troll'' beyanı.
devamını gör...
bir erkeği ılık yapan detaylar
battaniyenin altına girmesi onu ılık yapar. eğer doğal gazı açıp girerse de sıcak olur. kim açıyor bu saçma sapan başlıkları ya
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
dışarı çıkınca hemen eve gelmek istiyorum.
devamını gör...
mustafa kemal atatürk
bu toprakların çocukları için son 300-500 yılın en büyük şanslarındandır. saygı ve sevgi ile.
devamını gör...
5 yıl sonraki kendine not
sevgili kendim,
şimdi sen bunları okuyabiliyorsan eğer yaşam savaşından galip çıkıp ta bugünlere gelebilmişsin. bunun için tebrik ederim demek ki 5 yıl daha yaşayabilmişsin. senin değişmeyecek huylarını bildiğim için şu anda da bir mücadelenin içinde olduğunu çok net söyleyebilirim. çok yoruldun bunun da farkındayım. herşeyi idare etmek ne kadar zor değil mi? tek temennim bu yazıyı okurken hedeflerinden şaşmadan, dimdik durarak, inandığın şeyi başarmış olman. başarı odaklı olduğunu bildiğim için ne şartta olursa olsun onu başarmışsındır tahmin edebiliyorum. ama yapamadıysan da sorun yok daha önce de çok denedin sadece uygun zamana az kalmıştır sabret. kendini geliştirmeyi de bırakma sakın 5 yıl geçti kafam almıyor bahanesini sakın alma üstüne. çokça güldün, çokça eğlendin, çok yer gezdin, çok dertlendin, çok sıkıntılandın, istediğin bazı şeyleri aldın, hayal olarak şimdi kurduğun şeyleri başarmana da ya az kaldı ya da onları da başardın eminim. zaman çok kısa değil mi bak bunları yazalı 5 yıl olmuş. hiçbir karşılaşma tesadüf değildir, sen tesadüfe inanmayan bir insansın. karşılaşıp hayatına aldığın her insan ya cezadır, ya imtihandır ya da bir lütuf. ne olursa olsun her şartta yanında kalanları sakın üzme. sonuçta herkesi yarına götüremiyorsun demek ki bazıları dünde kalmalıymış. dünde kalanlara üzülme. gerçek güzelliği, gerçek değeri, gerçek sevgiyi tanımamış, görmemiş, tatmamış insanların yargıları ne kulağında ne de kalbinde yer etsin. ayrıca hiçbirşeyi başaramadıysan da kendini suçlama sen elinden geleni yaptın. zaman zaman kalbin sıkıştı belki ruhun yorgun düştü. korkma! sen yeniden ışık saçana kadar karanlığında sabırla oturup bekleyebilirim.
ve son olarak, her ne halde ne şekilde olursan ol olduğun halinle muhteşemsin. bunu sana her unutturmaya çalıştıklarında bıkmadan hatırlatmaya devam edeceğim.
sevgiler,
kendin*
şimdi sen bunları okuyabiliyorsan eğer yaşam savaşından galip çıkıp ta bugünlere gelebilmişsin. bunun için tebrik ederim demek ki 5 yıl daha yaşayabilmişsin. senin değişmeyecek huylarını bildiğim için şu anda da bir mücadelenin içinde olduğunu çok net söyleyebilirim. çok yoruldun bunun da farkındayım. herşeyi idare etmek ne kadar zor değil mi? tek temennim bu yazıyı okurken hedeflerinden şaşmadan, dimdik durarak, inandığın şeyi başarmış olman. başarı odaklı olduğunu bildiğim için ne şartta olursa olsun onu başarmışsındır tahmin edebiliyorum. ama yapamadıysan da sorun yok daha önce de çok denedin sadece uygun zamana az kalmıştır sabret. kendini geliştirmeyi de bırakma sakın 5 yıl geçti kafam almıyor bahanesini sakın alma üstüne. çokça güldün, çokça eğlendin, çok yer gezdin, çok dertlendin, çok sıkıntılandın, istediğin bazı şeyleri aldın, hayal olarak şimdi kurduğun şeyleri başarmana da ya az kaldı ya da onları da başardın eminim. zaman çok kısa değil mi bak bunları yazalı 5 yıl olmuş. hiçbir karşılaşma tesadüf değildir, sen tesadüfe inanmayan bir insansın. karşılaşıp hayatına aldığın her insan ya cezadır, ya imtihandır ya da bir lütuf. ne olursa olsun her şartta yanında kalanları sakın üzme. sonuçta herkesi yarına götüremiyorsun demek ki bazıları dünde kalmalıymış. dünde kalanlara üzülme. gerçek güzelliği, gerçek değeri, gerçek sevgiyi tanımamış, görmemiş, tatmamış insanların yargıları ne kulağında ne de kalbinde yer etsin. ayrıca hiçbirşeyi başaramadıysan da kendini suçlama sen elinden geleni yaptın. zaman zaman kalbin sıkıştı belki ruhun yorgun düştü. korkma! sen yeniden ışık saçana kadar karanlığında sabırla oturup bekleyebilirim.
ve son olarak, her ne halde ne şekilde olursan ol olduğun halinle muhteşemsin. bunu sana her unutturmaya çalıştıklarında bıkmadan hatırlatmaya devam edeceğim.
sevgiler,
kendin*
devamını gör...
mustafa kemal'in ne işi var burada diyen şey
yazık ya, ilerde çocuklarımın (olursa tabii) bu ve bunun gibi şahsiyetlerin çocuğuyla uğraşacak olması çok kötü.
devamını gör...
chambon sur lignon
ikinci dünya savaşı sırasında yaklaşık 2 bin 500 yahudi'yi hitler'in zulmünden koruyan, fransa'nın güneydoğusundaki köyün adı. son zamanlarda ortadoğu ve afrika'dan gelen mültecilere de kucak açıyor.
devamını gör...
kaplumbağa terbiyecisi
osman hamdi bey'in 1906 ve 1907 yılında iki farklı versiyonunu çizdiği tablosu. osmanlı ressamlar cemiyeti tarafından tablonun ismi kaplumbağalar ve adam olarak belirtilmiş, daha sonra ise bugünkü ismini almış.
devamını gör...
josef k
kafkayı az çok tanıyanlar onun ruh halini bilir. içten içe hem babasına olan öfkesi, annesinden göremediği sevgisi, yahudi oluşu ve bulunduğu toplumda bu kimliğiyle varolamayışı*, hem ailesinde, hem inancında, hem de sosyal hayatında tutunacak bir dal bulamayışının gölgelerinin yansıdığı, hep suçlanmış, ama kendini ifade edememiş, çaresizce yollar arasa da en sonunda tembelliği ve umutsuzluğunun kurbanı olmuş kafka’nın iç dünyasını yansıtan bir karakter josef k.
her ne kadar hayat, insanlar ve hatta hak ve adalet noktasında eksik kalan hukuk sisteminin hukuksuz işleyişini ortaya seren bir kitap olsa da, o davanın arkasında koşan josef k’nın, aslında kendi kaybolmuşluğu ve çözümsüzlüğüyle olan mücadelesi de göze çarpar karakterde.
evsiz, yurtsuz, ailesiz ve hatta vatansız hisseden bir adamın tutunamayışının da öyküsüdür adeta. zira davayı ve sebebini öğrenmek için herkese dönüp dolaşıp sorduğu “benim suçum ne?” sorusu, ilk kucağına düştüğü annesi, kendinden nefret etmesine sebep olan babası ve daha nicelerine sormak isteyip de soramadığı ukde sorusu gibi kafkanın... ya da bir diğer deyişle josef k’nın...
her ne kadar hayat, insanlar ve hatta hak ve adalet noktasında eksik kalan hukuk sisteminin hukuksuz işleyişini ortaya seren bir kitap olsa da, o davanın arkasında koşan josef k’nın, aslında kendi kaybolmuşluğu ve çözümsüzlüğüyle olan mücadelesi de göze çarpar karakterde.
evsiz, yurtsuz, ailesiz ve hatta vatansız hisseden bir adamın tutunamayışının da öyküsüdür adeta. zira davayı ve sebebini öğrenmek için herkese dönüp dolaşıp sorduğu “benim suçum ne?” sorusu, ilk kucağına düştüğü annesi, kendinden nefret etmesine sebep olan babası ve daha nicelerine sormak isteyip de soramadığı ukde sorusu gibi kafkanın... ya da bir diğer deyişle josef k’nın...
devamını gör...