fakat müzeyyen bu derin bir tutku (yazar)
üst edit: sayın modlar, lütfen filmi ve yazarı birbirinden ayırır mısınız?
izlediğime pişman olduğum filmin ismini nick olarak seçmesi ne üzücü ama? bugün de üzülmeden uyumayacağız sözlük.
hayat böyle bir şey işte; birini sevdirir, birinden soğutur. *
izlediğime pişman olduğum filmin ismini nick olarak seçmesi ne üzücü ama? bugün de üzülmeden uyumayacağız sözlük.
hayat böyle bir şey işte; birini sevdirir, birinden soğutur. *
devamını gör...
intihar etmemek için sebepler
benim için meraktır.
sadece yarın sabah uyandığımda neler olacağını merak ettiğim için bile yaşamaya devam edebilirim.*
sadece yarın sabah uyandığımda neler olacağını merak ettiğim için bile yaşamaya devam edebilirim.*
devamını gör...
bedelsiz sermaye artırımı
herhangi bir hisse senedinin belli bir oranda bölünmesi sonucunda fiyatın da o kadar düşmesidir. elde bulunan hisse senedi ile o hisse senedinin fiyatı korunur .
örnek : %100 bedelsiz hisse veren bir şirket var bölüme öncesi fiyatı 100 tl ve elimizde 10 tane bundan var hisse bölündüğü zaman elimizde bulunan hisse senedi 20 tane olur fiyatı da 50 liraya düşer . yatırım tavsiyesi değildir.
örnek : %100 bedelsiz hisse veren bir şirket var bölüme öncesi fiyatı 100 tl ve elimizde 10 tane bundan var hisse bölündüğü zaman elimizde bulunan hisse senedi 20 tane olur fiyatı da 50 liraya düşer . yatırım tavsiyesi değildir.
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
evet saat 21.00 keyifli yayınlar efenim.
devamını gör...
normal sözlük’teki çaylakların kaliteli olması
sebebi ekşi sözlük'te yıllardır staj görmüş olmalarıdır.
devamını gör...
emily in paris
ben seviyorum böyle bomboş dizileri izlemeyi. kafa yormayan, çekim açıları ve müzikleri güzel dizi. ayrıca fransızları gerçekten olduğu gibi gösteriyor bence.. gıcık insanlar yahu..
devamını gör...
zeki müren ve pump it şarkısı
quentin tarantino'nun yönetmenliğini yaptığı pulp fiction filmiyle tanınan pump it şarkısını hemen herkes dinlemiştir ya da melodisine kulak aşinalığı vardır sanıyorum. peki yabancı olarak bilinen bu şarkının zeki müren' le alakası neydi ve aslında kime aitti?
şarkı filmden sonra oldukça popüler olmuş ve hatta dinlenme rekoru bile kırmıştı. bestesi rock gitarist dick dale' e ait olduğu düşünülse de şarkı abd' den oldukça uzaktaydı. ama yine de bir süre bestecisinin dick dale olduğu söyleyerek mevzu kapatıldı. fakat bir kaç sene sonra, 2004 yılında düzenlenen atina olimpiyatları esnasında yunan sanatçı anna vicci' nin orijinal sözleriyle şarkıyı yeniden seslendirmesi sonucu kime ait olduğu konusu tekrar açıldı. şarkının esas adı pump it değil, osmanlı rumları' nın kullandığı ve mısırlı anlamına gelen "misirlou" idi ve şarkının sözleri mısırlı bir gencin yaşadıklarını anlatıyordu.
şimdi gelelim zeki müren' le olan alakasına. alanındaki uzmanlar şarkıyı tekrar araştırdıktan sonra türkiye' de de şarkının izlerine rastlamıştı. zeki müren, aynı besteyi farklı sözlerle dick dale' den yıllar yıllar evvel zaten seslendirmişti. fakat şarkının atina' ya oradan da amerika' ya gidişi rum ve yunan göçmenler sayesinde oldu. şuan şarkı yunanlara ait olarak bilinse de esas besteleyen kişinin kim olduğu bilinmediğinden bu anonim olarak kabul gördü.
dinlemek isterseniz üç versiyonun da linklerini sizler için bırakıyorum. buyurunuz,
buradan bu herkesin bildiği versiyon
buradan bu asıl olduğu söylenen, misirlou versiyonu
buradan ve bu da zeki müren'in yorumladığı versiyonu
iyi günler dilerim.
şarkı filmden sonra oldukça popüler olmuş ve hatta dinlenme rekoru bile kırmıştı. bestesi rock gitarist dick dale' e ait olduğu düşünülse de şarkı abd' den oldukça uzaktaydı. ama yine de bir süre bestecisinin dick dale olduğu söyleyerek mevzu kapatıldı. fakat bir kaç sene sonra, 2004 yılında düzenlenen atina olimpiyatları esnasında yunan sanatçı anna vicci' nin orijinal sözleriyle şarkıyı yeniden seslendirmesi sonucu kime ait olduğu konusu tekrar açıldı. şarkının esas adı pump it değil, osmanlı rumları' nın kullandığı ve mısırlı anlamına gelen "misirlou" idi ve şarkının sözleri mısırlı bir gencin yaşadıklarını anlatıyordu.
şimdi gelelim zeki müren' le olan alakasına. alanındaki uzmanlar şarkıyı tekrar araştırdıktan sonra türkiye' de de şarkının izlerine rastlamıştı. zeki müren, aynı besteyi farklı sözlerle dick dale' den yıllar yıllar evvel zaten seslendirmişti. fakat şarkının atina' ya oradan da amerika' ya gidişi rum ve yunan göçmenler sayesinde oldu. şuan şarkı yunanlara ait olarak bilinse de esas besteleyen kişinin kim olduğu bilinmediğinden bu anonim olarak kabul gördü.
dinlemek isterseniz üç versiyonun da linklerini sizler için bırakıyorum. buyurunuz,
buradan bu herkesin bildiği versiyon
buradan bu asıl olduğu söylenen, misirlou versiyonu
buradan ve bu da zeki müren'in yorumladığı versiyonu
iyi günler dilerim.
devamını gör...
kaos futbolu
türkiye'de örneği galatasaray tarafından gösterilen futboldur. kaostan başarılı şekilde çıkarlar. fatih terim bu işin ustasıdır. eskiden çok yapıyordu. maç kötü giderken hakemle uğraşır kendini tribüne göndertirdi. takım reaksiyon verir ve kaos futboluyla başarılı olurdu.
zaten iyi bir lider kaostan başarılı şekilde çıkan ve krizi yönetmeyi bilen kişidir. bence kaos futbolunu en iyi oynayan kişi türkiyede galatasaray takımıdır.
ayrıca fenerbahçe'nin eski derbi performansları da bu futbola örnek gösterilebilir.
bir derbide kaos yoksa kaos çıkarırlar ve mutlaka kazanırlardı. aziz yıldırımdan sonra kaybettiler bu özelliklerini o ayrı.
sahanın içine gelirsek ise günümüz futbolunda pek zor ve tercih edilmeyen futbol şeklidir. artık modern ve futbolda yapılan her hamle belirlidir. bazı bölümlerde kaos futbolu oynayabilirsiniz. son dakikalarda donk ileri git diyebilirsiniz.
dünyada örnekleri bazı bölgelerde ve bazı liglerde vardır. mesela güney amerika tarafları bu şekil futbol oynarlar. taktik maktik yok bam bam bam. saldırın, çıkın oynayın, allah yardımcınız olsun.
kaos futbolunun bir diğer özelliği ise vaktinin çok önemli olmasıdır. ilk golü yer yemez panik olup kaos futbolu oynamaya kalkarsanız 5 lik olursunuz. rakip affetmez. cezayı keser.
benim görüşüm bu futbolla ilgili saha içinde olmasa bile bazı liglerde mutlaka saha dışında oynanmalıdır. başakşehir ve abdullah avcı zamanında kaos futbolu hakkında bilgi sahibi olsaydı 8 puandan şampiyonluk vermezdi. fatih terim " 8 de kapanır 18 de" söylemini kullanırken bunun çok zor olduğunu biliyordu ama kaos futbolunu da biliyordu.
dikkat ederseniz son haftalarda beşiktaşın galatasaray karşısında mağlup olmasının sebebi fatih terim ve galatasaray dinamikleridir. kaos futbolunu bilen camia bir şekilde sahaya çıkar ve döve döve rakibini yener.
kazanmak zorundadır.
bu arada bu futbolun en çok örneği ise ülkemizde bulunur. plan program olmayan takımlar bu futbolla başarılı olmaya çalışırlar. oıması gereken ise gerektiği yerde kaos futbolu oynamaktır.
günümüze en yakın örneği ise son şampiyon arjantindir. messi ve ekibi resmen kaos futbolu oynayarak başarılı olmuştur. kupayı kaos futbolu oynarak kazanmışlardır.
deli dana gibi sahanın her yerinde mücadele baskı uyguladılar ve başarılı oldular.
zaten iyi bir lider kaostan başarılı şekilde çıkan ve krizi yönetmeyi bilen kişidir. bence kaos futbolunu en iyi oynayan kişi türkiyede galatasaray takımıdır.
ayrıca fenerbahçe'nin eski derbi performansları da bu futbola örnek gösterilebilir.
bir derbide kaos yoksa kaos çıkarırlar ve mutlaka kazanırlardı. aziz yıldırımdan sonra kaybettiler bu özelliklerini o ayrı.
sahanın içine gelirsek ise günümüz futbolunda pek zor ve tercih edilmeyen futbol şeklidir. artık modern ve futbolda yapılan her hamle belirlidir. bazı bölümlerde kaos futbolu oynayabilirsiniz. son dakikalarda donk ileri git diyebilirsiniz.
dünyada örnekleri bazı bölgelerde ve bazı liglerde vardır. mesela güney amerika tarafları bu şekil futbol oynarlar. taktik maktik yok bam bam bam. saldırın, çıkın oynayın, allah yardımcınız olsun.
kaos futbolunun bir diğer özelliği ise vaktinin çok önemli olmasıdır. ilk golü yer yemez panik olup kaos futbolu oynamaya kalkarsanız 5 lik olursunuz. rakip affetmez. cezayı keser.
benim görüşüm bu futbolla ilgili saha içinde olmasa bile bazı liglerde mutlaka saha dışında oynanmalıdır. başakşehir ve abdullah avcı zamanında kaos futbolu hakkında bilgi sahibi olsaydı 8 puandan şampiyonluk vermezdi. fatih terim " 8 de kapanır 18 de" söylemini kullanırken bunun çok zor olduğunu biliyordu ama kaos futbolunu da biliyordu.
dikkat ederseniz son haftalarda beşiktaşın galatasaray karşısında mağlup olmasının sebebi fatih terim ve galatasaray dinamikleridir. kaos futbolunu bilen camia bir şekilde sahaya çıkar ve döve döve rakibini yener.
kazanmak zorundadır.
bu arada bu futbolun en çok örneği ise ülkemizde bulunur. plan program olmayan takımlar bu futbolla başarılı olmaya çalışırlar. oıması gereken ise gerektiği yerde kaos futbolu oynamaktır.
günümüze en yakın örneği ise son şampiyon arjantindir. messi ve ekibi resmen kaos futbolu oynayarak başarılı olmuştur. kupayı kaos futbolu oynarak kazanmışlardır.
deli dana gibi sahanın her yerinde mücadele baskı uyguladılar ve başarılı oldular.
devamını gör...
uyurken babanın çocuğunu öpmesi
mükemmel olay. babam da sabah işe gitmeden hepimizi öper, öyle gider. evden çıktıktan sonra akşam bir daha gelebileceğimin garantisi yok der. o yüzden hepimize bir bakıp öyle gidermiş. allah uzun ömür versin canıma.
devamını gör...
yazar olmak
aklım almıyor. bir insan kendini tekrarlamadan nasıl o kadar cümle kurabilir?
devamını gör...
anlatırken ağlarım diye anlatamadıklarımız
mutlak yalnızlığın bir getirisi olarak insanın kendisinden bahsetmemesi bir noktada anlaşılabilir; lakin nihai surette anlaşılmadığını kişi bizzat görecektir de. neticede insan yalnızdır ebediyen belki, fakat yalnızlığını giderebilecek bir ruh arkadaşlığı da her daim kurulabilir. en azından ben buna inanıyorum. ve inanç, sevgili sözlük, her ne kadar ben hiçbir şeye inanamasam da belki umutsuzca umuda inanıyorum.
sıradanlığın ve gösterişin bu denli gözümüze sokulduğu ve bir anlamda yüceltildiği hatta kutsallaştırıldığı günümüz dünyasında -ki bana kalırsa her zaman böyleydi dünya dolayısıyla insan- insanın anlatmak istememesi anlaşılabilir. niçin? ne alakası var şimdi bunun bu başlıkla? şöyle ki, insan yukarıda da belirttiğim gibi anlaşılamaz bir varlıktır. fakat tamamen bir anlaşılamamazlık da romantizmin 21. yüzyıla bir getirisi olmalı. dramaturji epey hat safhada. hem şunun şurasında gerçek nedir özünde? birçok gerçek var ve biz o gerçeklerin peşinden gideceğiz derken kendi istediğimizi unutuyoruz. "falanca insanlar bu görüşteler, o halde öğreneyim." diyoruz (kaba bir tarifle). ardından biat ediyoruz ve trajedimizi bir noktada başlatıyoruz. her ne kadar öğrenmek derken bu cümlede kitapları ve o lanetli bilgiyi kastetsem de daha genel bir çerçevede bütün hayat şartlarını kastediyorum.
insan anlatmak istemiyor bazı şeyleri. kimi zaman kendi yoğunluğu insanlara yük olmasın diye, kimi zaman kendinden geçmişçesine haykırırken duvarlara. fakat nedir doğrusu? işte bunu bilemiyoruz. fakat sıradan insan portresi bu noktada insanın canını sıkıyor olmalı. çünkü neticede herkes sıradan. her ne kadar bazılarımız epey farklı ve derinlikli gözükebilse de... işte böyle insanlar (elbette her insanın özünde aynı olduğunu savunanlardanımdır ben) -böyle insanlar belki bu sıradanlığı daha derin bir hüzünle hissediyordur. ya da bütün insanlar böyledir, bilmiyorum. "ben de sıradanım mademki, o halde niçin kendimden bahsedeyim?" diye sorarız. aslında anlatmayı da çok isteriz. sadece sıkışmışızdır kendi içimizde. işte bu noktada başlıklı alakalı olarak bunu tam olarak söyleyebilirim. lafı dolandırdım sanırım epey. yüreğimden dökülmeye başlayınca kelimeler işte böyle oluyor.*
epey bir süreden beri kendime şöyle diyordum: "konuşmak çok zahmetli. zor ve herkes her şeyi biliyor." aslında bu cümleler yaklaşık beş yıl önce yazdığım bir hikayenin giriş kısmıydı. ve bu düşüncelerin beynimin derinliklerine bir yere nasıl yerleştiğini halen merak ediyorum. büyük bir muamma! neden konuşmak zahmetli? yanılmıyorsam epey karanlık bir alanda takıldığım için zamanında. şimdiyse aydınlıktayım. daha doğrusu karanlık ve aydınlığın tam sınırındayım. lakin nereye geçmem gerektiğini bilemiyorum. yardım edin, korkuyorum. *
t: son 1 yıldır başımda olan bela.
sıradanlığın ve gösterişin bu denli gözümüze sokulduğu ve bir anlamda yüceltildiği hatta kutsallaştırıldığı günümüz dünyasında -ki bana kalırsa her zaman böyleydi dünya dolayısıyla insan- insanın anlatmak istememesi anlaşılabilir. niçin? ne alakası var şimdi bunun bu başlıkla? şöyle ki, insan yukarıda da belirttiğim gibi anlaşılamaz bir varlıktır. fakat tamamen bir anlaşılamamazlık da romantizmin 21. yüzyıla bir getirisi olmalı. dramaturji epey hat safhada. hem şunun şurasında gerçek nedir özünde? birçok gerçek var ve biz o gerçeklerin peşinden gideceğiz derken kendi istediğimizi unutuyoruz. "falanca insanlar bu görüşteler, o halde öğreneyim." diyoruz (kaba bir tarifle). ardından biat ediyoruz ve trajedimizi bir noktada başlatıyoruz. her ne kadar öğrenmek derken bu cümlede kitapları ve o lanetli bilgiyi kastetsem de daha genel bir çerçevede bütün hayat şartlarını kastediyorum.
insan anlatmak istemiyor bazı şeyleri. kimi zaman kendi yoğunluğu insanlara yük olmasın diye, kimi zaman kendinden geçmişçesine haykırırken duvarlara. fakat nedir doğrusu? işte bunu bilemiyoruz. fakat sıradan insan portresi bu noktada insanın canını sıkıyor olmalı. çünkü neticede herkes sıradan. her ne kadar bazılarımız epey farklı ve derinlikli gözükebilse de... işte böyle insanlar (elbette her insanın özünde aynı olduğunu savunanlardanımdır ben) -böyle insanlar belki bu sıradanlığı daha derin bir hüzünle hissediyordur. ya da bütün insanlar böyledir, bilmiyorum. "ben de sıradanım mademki, o halde niçin kendimden bahsedeyim?" diye sorarız. aslında anlatmayı da çok isteriz. sadece sıkışmışızdır kendi içimizde. işte bu noktada başlıklı alakalı olarak bunu tam olarak söyleyebilirim. lafı dolandırdım sanırım epey. yüreğimden dökülmeye başlayınca kelimeler işte böyle oluyor.*
epey bir süreden beri kendime şöyle diyordum: "konuşmak çok zahmetli. zor ve herkes her şeyi biliyor." aslında bu cümleler yaklaşık beş yıl önce yazdığım bir hikayenin giriş kısmıydı. ve bu düşüncelerin beynimin derinliklerine bir yere nasıl yerleştiğini halen merak ediyorum. büyük bir muamma! neden konuşmak zahmetli? yanılmıyorsam epey karanlık bir alanda takıldığım için zamanında. şimdiyse aydınlıktayım. daha doğrusu karanlık ve aydınlığın tam sınırındayım. lakin nereye geçmem gerektiğini bilemiyorum. yardım edin, korkuyorum. *
t: son 1 yıldır başımda olan bela.
devamını gör...
çin'in eş cinselliği zihinsel bozukluk olarak adlandırması
çok önemsememek lazım diye düşünüyorum. kedi köpek kemiren, aperatif olarak çekirdek niyetine kabuklu böcekleri kütür kütür yiyen insanlar bunlar. sağlıklı bir karar çıkmasını beklemek, abesle iştigal.
devamını gör...
normal sözlük gartic.io etkinlikleri
yaz beni mellisho pablo, bu arada yeşil hayvan kesinlikle yok.*
devamını gör...
keder
bir necip fazıl kısakürek şiiridir.
keder, saçlarıma ak
yüzüme çizgi serdi.
ruhumu çırılçıplak
soyup çarmıha gerdi.
akarken bağrımda kan
beni seyretti hayran,
bir kadın oldu o an
kendini bana verdi.
keder, saçlarıma ak
yüzüme çizgi serdi.
ruhumu çırılçıplak
soyup çarmıha gerdi.
akarken bağrımda kan
beni seyretti hayran,
bir kadın oldu o an
kendini bana verdi.
devamını gör...
ilk başta sevilmeyip zamanla alışılan şeyler
şekersiz çay, şekersiz kahve... başta acı, tatsız gelse de alışıldıktan sonra bırakılamayan lezzetlerdir. öyle ki şekerlisini içtiğinde şerbet yudumluyormuşsun gibi gelir.
devamını gör...
yerli yersiz sorulmaması gereken sorular
insanların kendilerini asla ilgilendirmeyen şeylere duyduğu dehşet meraktan kaynaklanır.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
merhabalar sevgili portakallar,
bu bir hatırlatma ve naçizane öneri tanımıdır.
#962705 numaralı tanımımda da belirttiğim üzere perşembe günü yapacağımız anadolu rock gecesi için ses kaydı göndermemiz için son tarih yarın saat 17.00'dır. son teslim tarihi yaklaştığı için ses kayıtları da hızla gelmeye devam etmekte bu nedenle bildiğimiz şarkıların çoğu anons edilmektedir. bu noktada sizlerden ricam şu an itibariyle isteyeceğiniz şarkıyı bana mesaj atarak "daha önce istendi mi?" diye sormanız. böylelikle sizleri ikinci kez ses kaydı almanız için yormamış olurum. anlayışınıza sığınıyor, sevgiler ve kalpler gönderiyorum efendim.
yarın gecenin yıldızlarının duyurusunu yazdığım tanımda buluşmak üzere!
bu bir hatırlatma ve naçizane öneri tanımıdır.
#962705 numaralı tanımımda da belirttiğim üzere perşembe günü yapacağımız anadolu rock gecesi için ses kaydı göndermemiz için son tarih yarın saat 17.00'dır. son teslim tarihi yaklaştığı için ses kayıtları da hızla gelmeye devam etmekte bu nedenle bildiğimiz şarkıların çoğu anons edilmektedir. bu noktada sizlerden ricam şu an itibariyle isteyeceğiniz şarkıyı bana mesaj atarak "daha önce istendi mi?" diye sormanız. böylelikle sizleri ikinci kez ses kaydı almanız için yormamış olurum. anlayışınıza sığınıyor, sevgiler ve kalpler gönderiyorum efendim.
yarın gecenin yıldızlarının duyurusunu yazdığım tanımda buluşmak üzere!
devamını gör...
100 başlık açan yazar
boş başlıklar açtıysa sözlüğe zararlı, gerekli başlıklar açtıysa sözlüğe yararlı olan yazardır.
devamını gör...
orhan veli kanık
hakkında söylenecek o kadar çok şey var ki. hâlâ sinemada biyografik bir filminin olmamasına üzülüyorum. netfliks bu adamın tek sezonluk bir dizisini bile yapabilir. öyle derin öyle güzel bir adamdır.
devamını gör...
insanı yıpratan şeyler
insan.
kendi türüne ve kendisine hem psikolojik hem fizyolojik bu denli zarar veren başka bir canlı var mıdır ? bilemiyorum.
bilinçli olmanın kötü yanı da bu olsa gerek. dünya, bilincini bilinçsiz kullanan insanlar ile dolu.
kendi türüne ve kendisine hem psikolojik hem fizyolojik bu denli zarar veren başka bir canlı var mıdır ? bilemiyorum.
bilinçli olmanın kötü yanı da bu olsa gerek. dünya, bilincini bilinçsiz kullanan insanlar ile dolu.
devamını gör...