orgazm sigarası
sigara içmeyen, kokusundan hoşlanmayan, içeni de öpmeyen biri olarak bu orgazm sigarasının çok başka bir şey olduğuna inanıyorum.
devamını gör...
müzikal
kendine özgü, sade bir olay işleyişi barındıran, müzik, dans ve karşılıklı konuşmaların olaylarla bütünleştiği duygusal ve eğlendirici sahne gösterisi ya da film olarak tanımlayabiliriz. bir sahne ve gösteri sanatı türü olarak, müzikal film ve müzikal tiyatro adı altında ikiye ayrılır.
kökeni 19.yüzyıl ortalarına kadar dayanır. 1866 yılında broadway’de sergilenen the black crode eseri ilk müzikal tiyatro örneğidir. beyaz perdenin gelişiminden sonra müzikaller tiyatrodan sinemaya aktarılmıştır. warner bros tarafından çekilen ilk müzikal film the jazz singer'dır. ayrıca dünyanın ilk sesli filmidir.
kökeni 19.yüzyıl ortalarına kadar dayanır. 1866 yılında broadway’de sergilenen the black crode eseri ilk müzikal tiyatro örneğidir. beyaz perdenin gelişiminden sonra müzikaller tiyatrodan sinemaya aktarılmıştır. warner bros tarafından çekilen ilk müzikal film the jazz singer'dır. ayrıca dünyanın ilk sesli filmidir.
devamını gör...
doping
eski yunanda, güreşçi müsabakalarını izlemek için bir araya gelen kalabalıkların kullandığı içki ''doop''tur.
dopingin kökeni flemenkçe olan bu kelimeden gelmektedir.
1889 yılında amerika'lı james pud galvin, beyzbol oynarken olağan üstü performans sergiliyor.
bu performansını, maymun testislerinden yapılma bir karışıma bağlı olduğunu söyleyince, washington post , ''20 yy'ın buluşu'' şeklinde de manşetlere taşıyınca, sporcular artık kokain, eter gibi maddeleri kullanmaya başlıyorlar.
hematokrit yani hct, kırmızı kan hücrelerinin hacminin, dolaşımdaki kanın hacmine oranını ifade eder. başka bir deyişle: oksijen taşıyan alyuvar hücrelerinin oranı, toplam kan hücreleri taşıyan hücrelerin hacmine oranı hemotokrittir.
şimdi, alyuvar sayısını artıran bir hormon var; adı eritroproei (epo)https://tr.wikipedia.org/wiki/eritropoetin
bu aslında anemi tedavisinde kullanılıyormuş, bu ilacı aldığınızda kandaki alyuvar sayısında artış olduğunda kanda oksijen miktarı artıyor. oksijen bolluğundan kafa güzelleşiyor.
fiziksel olarak bazı faydalar sağlıyor. örneğin;
- yorgunluk azalıyor.
-ağrı hissetmiyorsunuz yada eşik artıyor. ağrı olmayınca dha fazla antreman yapabiliyorsunuz.
- kafa güzel olunca, heyecanınız olmuyor. heyecana bağlı hatalar yapmıyorsunuz. doğal olarak konsantrasyonunuz artıyor.
şimdi çok enteresan bir hikaye anlatalım;
david epstein diye bir gzeteci var ve bu gazeteci the sports gene'de bir yazı yazıyor.
bu yazıya göre, soğuk savaş döneminde varşova paktının tüm kadın gülle sporcuların, a kendilerinden habersiz testesteron verildiğini yazdı.
tesadüfe bakın ki; o zamana kadar ki en iyi atışların 80'inden 75'i, 1971-1991 yılları artasında gerçekleşmiş. neredeyse kadınlar, erkekler kadar iyi gülle atabilmişlerdir.
gelelim kullanılmasının tespitinin zorluğuna...
55 erkek denek gönüllü oluyor . kendilerine testesteron enjekte ediliyor. 15 gün boyunca kendilerinden idrr örneği alınarak ölçüm yapılıyor. 33 kişinin idrarında tetesteron yakalanmış ancak; 17 sinde herhangibir şey belli olmuyordu.
kalıtımsal olarak 17'si testesteron aldığında kasları gelişiyordu ancak tespit edilemiyordu. o zaman anladılar ki bu adamların genlerinde testesteronu idrarda çözen bir gen eksikti.
değerli arkadaşlar; bazen arkadaşlarla konuşurken, ders çalışamıyorum, konsantre olamıyorum, tezi bitirmem gerekiyor gibi bahanelerle ilaç arayışlarına girdiklerini görüyorum. özellikle tez hazırlayan arkadaşlar aşırı derecede stres yaşıyorlar.
vücutta;
erkeklik hormonu benzeri maddelerin kalp krizi, iyi ve kötü huylu tümör oluşumu, karaciğer fonksiyon bozukluğu, kısırlık gibi rahatsızlıklara neden olduğu bilinmekte. kullanan sporcular sporu bıraktıktan sonra bile, bu maddeleri kullanma nedeniyle oluşan hastalıklardan ölmektedir.
sağlıklı kalın hoğçakalın! ben gedeyom.
www.hurriyet.com.tr/bazilar...
dopingin kökeni flemenkçe olan bu kelimeden gelmektedir.
1889 yılında amerika'lı james pud galvin, beyzbol oynarken olağan üstü performans sergiliyor.
bu performansını, maymun testislerinden yapılma bir karışıma bağlı olduğunu söyleyince, washington post , ''20 yy'ın buluşu'' şeklinde de manşetlere taşıyınca, sporcular artık kokain, eter gibi maddeleri kullanmaya başlıyorlar.
hematokrit yani hct, kırmızı kan hücrelerinin hacminin, dolaşımdaki kanın hacmine oranını ifade eder. başka bir deyişle: oksijen taşıyan alyuvar hücrelerinin oranı, toplam kan hücreleri taşıyan hücrelerin hacmine oranı hemotokrittir.
şimdi, alyuvar sayısını artıran bir hormon var; adı eritroproei (epo)https://tr.wikipedia.org/wiki/eritropoetin
bu aslında anemi tedavisinde kullanılıyormuş, bu ilacı aldığınızda kandaki alyuvar sayısında artış olduğunda kanda oksijen miktarı artıyor. oksijen bolluğundan kafa güzelleşiyor.
fiziksel olarak bazı faydalar sağlıyor. örneğin;
- yorgunluk azalıyor.
-ağrı hissetmiyorsunuz yada eşik artıyor. ağrı olmayınca dha fazla antreman yapabiliyorsunuz.
- kafa güzel olunca, heyecanınız olmuyor. heyecana bağlı hatalar yapmıyorsunuz. doğal olarak konsantrasyonunuz artıyor.
şimdi çok enteresan bir hikaye anlatalım;
david epstein diye bir gzeteci var ve bu gazeteci the sports gene'de bir yazı yazıyor.
bu yazıya göre, soğuk savaş döneminde varşova paktının tüm kadın gülle sporcuların, a kendilerinden habersiz testesteron verildiğini yazdı.
tesadüfe bakın ki; o zamana kadar ki en iyi atışların 80'inden 75'i, 1971-1991 yılları artasında gerçekleşmiş. neredeyse kadınlar, erkekler kadar iyi gülle atabilmişlerdir.
gelelim kullanılmasının tespitinin zorluğuna...
55 erkek denek gönüllü oluyor . kendilerine testesteron enjekte ediliyor. 15 gün boyunca kendilerinden idrr örneği alınarak ölçüm yapılıyor. 33 kişinin idrarında tetesteron yakalanmış ancak; 17 sinde herhangibir şey belli olmuyordu.
kalıtımsal olarak 17'si testesteron aldığında kasları gelişiyordu ancak tespit edilemiyordu. o zaman anladılar ki bu adamların genlerinde testesteronu idrarda çözen bir gen eksikti.
değerli arkadaşlar; bazen arkadaşlarla konuşurken, ders çalışamıyorum, konsantre olamıyorum, tezi bitirmem gerekiyor gibi bahanelerle ilaç arayışlarına girdiklerini görüyorum. özellikle tez hazırlayan arkadaşlar aşırı derecede stres yaşıyorlar.
vücutta;
erkeklik hormonu benzeri maddelerin kalp krizi, iyi ve kötü huylu tümör oluşumu, karaciğer fonksiyon bozukluğu, kısırlık gibi rahatsızlıklara neden olduğu bilinmekte. kullanan sporcular sporu bıraktıktan sonra bile, bu maddeleri kullanma nedeniyle oluşan hastalıklardan ölmektedir.
sağlıklı kalın hoğçakalın! ben gedeyom.
www.hurriyet.com.tr/bazilar...
devamını gör...
keşke konserine gidebilseydim denilen sanatçılar
freddie mercury.
devamını gör...
komşunun verdiği aşureyi çöpe atmak
bakın inanç açısından değil, oyle bir güzelliği çope atmak gunahtır. ben aşurenin konulduğu kabı bile yiyebilecek insanım. mert olun, delikanlı olun, yiğit olup kendinizi belli edin ve ben almayayım diye söyleyin.
millet aç aç.
millet aç aç.
devamını gör...
maske takmanın olumlu yönleri
yüz bölgesini soğuktan koruması.
devamını gör...
türk vergi sistemi
üniversitedeki otlakçı arkadaş gibidir.
-aaa kanka cips mi aldın?
- kanka ya bende kalmamış sen versen bu sefer?
-kanka en iyisi arkadaşım sensin biliyorsun dimi?
-kanka benim ceket kirli de seninkini alabilir miyim?
-aaa kanka cips mi aldın?
- kanka ya bende kalmamış sen versen bu sefer?
-kanka en iyisi arkadaşım sensin biliyorsun dimi?
-kanka benim ceket kirli de seninkini alabilir miyim?
devamını gör...
istinye park izmir
bugün itibari ile zorla götürülüp şöööyyle bi turlayıp kapitalist sisteme ve bir top dondurmayı 15 tl'ye satabildigi için alan müşterilere içimden bildiğim tüm küfürleri saydığım avm.
izmir'de bulunan diğer avmlerden hiç bir farkının olmadığı, sadece biraz daha büyük, biraz daha ışıklı, biraz daha asortik görünen avm.
izmir dışında olup da "ay çok merak ediyorum, acaba nasıl bir yer? diğerlerinden ayrılan yönleri neler acaba ?" diye düşünenler için söyleyebilirim ki, bir çay bardağını 28 tl den, seramik tepsiyi 110tl'den satan paşabahçe, 3 adet han kapısı gibi girişi olan bizim mahalleden büyük beymen, ürünlerinin üzerinde ve vitrinde fiyat etiketi olmayan bir kaç yabancı isimli ayakkabıcı bulunan ama allah muhafaza orta ve alt sınıftan insanlar gelir diye lcw sekmentinde mağazalar açmamış avm. gelmeyin efendim. gidin küçük esnafı sevindirin,internetten alışveriş yapın, inanın hiç bir şey kaybetmezsiniz. elbette ki bu ve benzeri avmlerde çalışıp evine ekmeğini götürme derdinde olan (arada eşime de sattığı ürünün paketini uzatırken yanında ben kendim şahsım olduğu halde (!) gözlerinin içine bakıp en şuh gülümsemesi ile kendinize iyi bakın yine bekleriz gibi bir cümle kurma cesaretine sahip bağyanlar) insanlar olsa da siz yine de gitmeyin. bu ülkede her şey biter, konya ovasında buğday biter, çukurova'da pamuk biter, rize'de çay biter, ege'de zeytin biter, avmlerde zengin bitmez. tabi inşallah siz de zengin olun ama yeter ki siz onlardan olmayın. o gorgusuzlerden, o kardeşi aç yatarken el kadar tatlıya 25 lira veren, avm ye giderken saçına fon çektiren, arka cebinden telefon cüzdan sigarayı masanın kenarına, audi'nin anahtarini masanın ortasına bırakanlardan olmayın.
tamam, bu kadar işte. yatın uyuyun artık, yarın sınavınız yok mu sizin ?
izmir'de bulunan diğer avmlerden hiç bir farkının olmadığı, sadece biraz daha büyük, biraz daha ışıklı, biraz daha asortik görünen avm.
izmir dışında olup da "ay çok merak ediyorum, acaba nasıl bir yer? diğerlerinden ayrılan yönleri neler acaba ?" diye düşünenler için söyleyebilirim ki, bir çay bardağını 28 tl den, seramik tepsiyi 110tl'den satan paşabahçe, 3 adet han kapısı gibi girişi olan bizim mahalleden büyük beymen, ürünlerinin üzerinde ve vitrinde fiyat etiketi olmayan bir kaç yabancı isimli ayakkabıcı bulunan ama allah muhafaza orta ve alt sınıftan insanlar gelir diye lcw sekmentinde mağazalar açmamış avm. gelmeyin efendim. gidin küçük esnafı sevindirin,internetten alışveriş yapın, inanın hiç bir şey kaybetmezsiniz. elbette ki bu ve benzeri avmlerde çalışıp evine ekmeğini götürme derdinde olan (arada eşime de sattığı ürünün paketini uzatırken yanında ben kendim şahsım olduğu halde (!) gözlerinin içine bakıp en şuh gülümsemesi ile kendinize iyi bakın yine bekleriz gibi bir cümle kurma cesaretine sahip bağyanlar) insanlar olsa da siz yine de gitmeyin. bu ülkede her şey biter, konya ovasında buğday biter, çukurova'da pamuk biter, rize'de çay biter, ege'de zeytin biter, avmlerde zengin bitmez. tabi inşallah siz de zengin olun ama yeter ki siz onlardan olmayın. o gorgusuzlerden, o kardeşi aç yatarken el kadar tatlıya 25 lira veren, avm ye giderken saçına fon çektiren, arka cebinden telefon cüzdan sigarayı masanın kenarına, audi'nin anahtarini masanın ortasına bırakanlardan olmayın.
tamam, bu kadar işte. yatın uyuyun artık, yarın sınavınız yok mu sizin ?
devamını gör...
seri oylamanın sözlüğe zarar verdiği gerçeği
açık konuşayım ne haftalık puan tablosu ne de kafa rozetleri umrumda. hoşuma giden bir başlık olursa yazarım. merak ettiğim bir konuda bilgi başlığı açan olursa okurum . güzel olan her şeyi beğenirim ve favorilerim.
devamını gör...
5s kuralı
japoncada sürekli anlamındaki “kai” ve daha iyi anlamındaki “zen” kelimelerinden türemiş üretimde sürekli iyileşmeyi hedefleyen “kaizen” yalın üretim sistemi içerisindeki yöntemlerden biridir.
5s; seiri (ayıklama), seiton (düzenleme), seiso (temizleme), seiketsu (standartlaşma), shitsuke (disiplin)
üretim alanı gereksiz ve zaman kaybına yol açan malzemelerden arındırılarak en güvenli, en doğru ve en hızlı ürünü çıkaracak şekilde düzenlenir. 5s iş kazalarının ve makine arızalarının önüne geçerek üretimde maksimum verimliliği amaçlar.
fabrikalarda gördüğünüz üretim hatları ve istasyonlar genellikle 5s kuralına göre düzenlenmiştir. bu sistem içerisinde ortam sıcaklığından gün ışığına, çalışanın ergonomisinden makineye taşınan malzemenin boyutuna kadar her süreç akışı analiz edilir.
ofis gibi daha az komplike alanlarda ise 3s uyarlamasıyla kullanılır. japon firmalarının hiç birinde ortalıkta gezinen fotokopi çıktısı, gereksiz kırtasiye malzemesi ya da dekorasyon objesi göremezsiniz, bunların hepsi ofisteki işi çıkarmak için bir fayda sağlamayacağı gibi temizlenmesi gereken şeylerdir.
evinizde de minimalizme giriş için 3s en verimli yöntemdir, deneyiniz.
5s; seiri (ayıklama), seiton (düzenleme), seiso (temizleme), seiketsu (standartlaşma), shitsuke (disiplin)
üretim alanı gereksiz ve zaman kaybına yol açan malzemelerden arındırılarak en güvenli, en doğru ve en hızlı ürünü çıkaracak şekilde düzenlenir. 5s iş kazalarının ve makine arızalarının önüne geçerek üretimde maksimum verimliliği amaçlar.
fabrikalarda gördüğünüz üretim hatları ve istasyonlar genellikle 5s kuralına göre düzenlenmiştir. bu sistem içerisinde ortam sıcaklığından gün ışığına, çalışanın ergonomisinden makineye taşınan malzemenin boyutuna kadar her süreç akışı analiz edilir.
ofis gibi daha az komplike alanlarda ise 3s uyarlamasıyla kullanılır. japon firmalarının hiç birinde ortalıkta gezinen fotokopi çıktısı, gereksiz kırtasiye malzemesi ya da dekorasyon objesi göremezsiniz, bunların hepsi ofisteki işi çıkarmak için bir fayda sağlamayacağı gibi temizlenmesi gereken şeylerdir.
evinizde de minimalizme giriş için 3s en verimli yöntemdir, deneyiniz.
devamını gör...
joey tribbiani
muazzam sandviçlerin afiyetle yiyicisi olan, amerikan sitcomlarından friends’in komik karakteri.
devamını gör...
konuştuğun yazarın mesaj alımını kapatması
incitir.
ama bunun bir de sırf senin için açanı var.*
ama bunun bir de sırf senin için açanı var.*
devamını gör...
eti negro'nun isminin eti nero olarak değişmesi
kardeşim ben de müslümanım eti cinin ismini değiştirir misiniz? eti 3 harfli.
devamını gör...
birini çok sevmek
hiç kimseyi kendinizden daha fazla sevmeyin.. üzülürsünüz..
devamını gör...
yazmaktan keyif almak
çok imrendiğim durum.
zihnimde uçuşup duran, düşüne düşüne yeterince çözümlediğime inandığım ne varsa yazıya dökerken benim için ızdıraba dönüşüyor. cümlelerimi belirli bir çerçevenin içinde tutmakta çok zorlanıyorum. sırasız, birbirinden kopuk cümleler. en son söyleyeceğim şeyi en başta söylüyorum mesela. bazen bir bakıyorum tam da giriş cümlesi olabilecek cümle ortalarda bir yerde, ait olmadığı bir yerde eğreti duruyor. okudukça değiştiriyorum. değiştirdikçe asıl anlatmak istediğimi bırakıp bambaşka bir şeyden bahsetmeye başlıyorum. benim için anlatmanın çok daha başka bir yolu varmış da kelimelerle boğuşup duruyormuşum gibi hissediyorum.
zihnimde uçuşup duran, düşüne düşüne yeterince çözümlediğime inandığım ne varsa yazıya dökerken benim için ızdıraba dönüşüyor. cümlelerimi belirli bir çerçevenin içinde tutmakta çok zorlanıyorum. sırasız, birbirinden kopuk cümleler. en son söyleyeceğim şeyi en başta söylüyorum mesela. bazen bir bakıyorum tam da giriş cümlesi olabilecek cümle ortalarda bir yerde, ait olmadığı bir yerde eğreti duruyor. okudukça değiştiriyorum. değiştirdikçe asıl anlatmak istediğimi bırakıp bambaşka bir şeyden bahsetmeye başlıyorum. benim için anlatmanın çok daha başka bir yolu varmış da kelimelerle boğuşup duruyormuşum gibi hissediyorum.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
"istediğin kadar bir taşı sula, taş büyümez." -ursula k. le guin
devamını gör...
meb'in lgs'ye girmeyin okulun başarısı düşüyor açıklaması
yuh, yani gerçekten yuh. başka ne diyebilirim bilmiyorum. bu aptal açıklamada emeği geçen kim varsa umarım görevlerinden uzaklaştırılırlar.
devamını gör...