hümeyra
bilhassa gençlerin yalnızca oyunculuğuyla tanıdığı, müzisyen tarafı pek bilinmeyen şahane bir sanatçı. o kadar güzel şarkıları vardır ki, ilk dinleyişte yakalar insanı. kendine has sesi, şarkılarında anlattığı hikayeler, şarkıların bestesi hepsi çok özgün, çok güzel gelir bana. ilk aklıma gelenler: nasıl anlatsam, tutsana ellerimi, olmaz, gidemediklerimiz, kördüğüm... isterim ki iyi müzik dinlemek isteyen herkes biraz da hümeyra dinlesin.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
kaza kurşununa kurban giden,
şiirlerimi izliyorum.
kurbanlık koyunlar gibi.
ve ağlıyorum, yetim kalan kelimelerime.
bir zamanlar,
dizelerim dans ederken
şimdilerde,
matem kokusu yayıyorlar.
bir intiharın eşiğinde,
sağ kalmış sözcüklerim,
kör kuyularda sallanıyorlar.
üşüyor harflerim korkudan.
kara delikleri büyüyor ruhumun
delikler çok kara.
içine içine çekiyor,
zavallı, bitik şiirlerimi.
şiirlerimi izliyorum.
kurbanlık koyunlar gibi.
ve ağlıyorum, yetim kalan kelimelerime.
bir zamanlar,
dizelerim dans ederken
şimdilerde,
matem kokusu yayıyorlar.
bir intiharın eşiğinde,
sağ kalmış sözcüklerim,
kör kuyularda sallanıyorlar.
üşüyor harflerim korkudan.
kara delikleri büyüyor ruhumun
delikler çok kara.
içine içine çekiyor,
zavallı, bitik şiirlerimi.
devamını gör...
benjamin'i takip etmemek
devamını gör...
dühat-ı arab
eski arapların kabul ettiği dâhiler. aslında bazıları bu kişilere dâhi denmesini doğru bulmaz. ya da çok çok akıllı denmesini de. çünkü islâm aleminde daha birçok çok çok akıllı, dâhi denen kişiler vardı. ayrıca bazıları dühat-ı arab'dan olan kişilerden bazılarının incelendiğinde, dâhi seviyesinde olmadıklarının görüldüğünü söyler.
bu kişiler 4 veya 5 tanedir. o kişiler şunlardır:
muâviye bin ebû süfyân - emevî hilâfetinin kurucusu, sahâbî. acele davranmayıp, işlerin sonucunu beklemekte ve uslulukta dâhi olarak kabul edilmiştir. siyasî bir dehaya da sahip olduğu bazı araştırmacılar tarafından söylenir.
hz. amr bin âs - ünlü sahâbî, devlet adamı, mısır fâtihi. siyaset dâhisi olarak kabul edilmiştir.
hz. muğire bin şu'be - sahâbî ve emevî devlet adamı. ânında karar vermekte dâhi kabul edilmiştir.
ziyâd bin ebîh - emevîler dönemi ırak valisi. büyük küçük demeden her işte üstün görüşlü olmada dâhi kabul edilmiştir.
fakat bazıları hz. osman'ın şehid olduğu dönemde dâhilerin beş kişi olduğunu belirtmiştir. onlara göre ziyâd bin ebîh yerine hz. kays bin sa'd (sahâbî, ensarın ileri gelenlerinden, hz. muhammed'in sancaktarlarından) olmalıdır. ayrıca yine onlara göre listede hz. abdullah bin büdeyl (sahâbî) de olmalıdır.
aslında diğer kaynaklarda, kitaplarda da birçok kimseye dâhi denmiştir. mesela hz. ebû ubeyde bin cerrâh (hz. muhammed tarafından cennete girecekleri daha hayattayken kendilerine müjdelenen 10 sahâbî'den biri, kumandan sahâbî) kureyş dâhilerinden sayılmıştır. bundan ilave hz. ebu bekir (ilk müslümanlardan olan sahabe, 4 halife'nin birincisi) de kureyş dâhilerinden sayılmıştır.
ayrıca hz. hâlid bin velîd'e de (hz. muhammed'in seyfullah unvanı verdiği ünlü kumandan sahâbí) harp dahisi denebilir.
bu kişiler 4 veya 5 tanedir. o kişiler şunlardır:
muâviye bin ebû süfyân - emevî hilâfetinin kurucusu, sahâbî. acele davranmayıp, işlerin sonucunu beklemekte ve uslulukta dâhi olarak kabul edilmiştir. siyasî bir dehaya da sahip olduğu bazı araştırmacılar tarafından söylenir.
hz. amr bin âs - ünlü sahâbî, devlet adamı, mısır fâtihi. siyaset dâhisi olarak kabul edilmiştir.
hz. muğire bin şu'be - sahâbî ve emevî devlet adamı. ânında karar vermekte dâhi kabul edilmiştir.
ziyâd bin ebîh - emevîler dönemi ırak valisi. büyük küçük demeden her işte üstün görüşlü olmada dâhi kabul edilmiştir.
fakat bazıları hz. osman'ın şehid olduğu dönemde dâhilerin beş kişi olduğunu belirtmiştir. onlara göre ziyâd bin ebîh yerine hz. kays bin sa'd (sahâbî, ensarın ileri gelenlerinden, hz. muhammed'in sancaktarlarından) olmalıdır. ayrıca yine onlara göre listede hz. abdullah bin büdeyl (sahâbî) de olmalıdır.
aslında diğer kaynaklarda, kitaplarda da birçok kimseye dâhi denmiştir. mesela hz. ebû ubeyde bin cerrâh (hz. muhammed tarafından cennete girecekleri daha hayattayken kendilerine müjdelenen 10 sahâbî'den biri, kumandan sahâbî) kureyş dâhilerinden sayılmıştır. bundan ilave hz. ebu bekir (ilk müslümanlardan olan sahabe, 4 halife'nin birincisi) de kureyş dâhilerinden sayılmıştır.
ayrıca hz. hâlid bin velîd'e de (hz. muhammed'in seyfullah unvanı verdiği ünlü kumandan sahâbí) harp dahisi denebilir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının meslekleri
lojistik firmasinda ithalat ihracat transit beyan düzenleme uzmanıyım.
devamını gör...
800 tanıma ulaşmış ilk yazar
hayırlı olsun kardeş, yemeyip içmeyip tanım girdin ve hak ettin.
devamını gör...
xianyang
zhou hanedanı ve qin hanedanı'na başkentlik yapmış olan şehir. günümüzde eyalet büyüklüğündedir. qin shi huang'ın toprak askerleri de bu şehirdedir. çin'in ilk imparatorluk başkentidir.
günümüz çin halk cumhuriyeti topraklarının kuzeyinde bulunan bu şehir, qin hanedanı döneminde hem doğal bir savunma hattına; hem de tarımsal olarak kendi kendine yetecek büyüklükte tarım arazilerine sahipti. haliyle imparatorluktaki başka hiçbir şehirden gelecek erzaklara ihtiyaç duymadan kendi kendine yetebilirdi.
qin hanedanı sarayına ek olarak, qin shi huang'ın fethettiği krallıkların saraylarının benzerleri de bu şehrin içinde bulunurmuş. bir nevi "hepiniz benimsiniz artık" demiş qin amca bu hareketiyle.
qin shi huang, bu şehrin sahip olduğu tarım arazilerini kolayca yönetebilmek adına toprak reformları yapmıştır. çin'de toprak parselleme ilk defa bu zamanda yapılmış. ayrıca ziraat üzerine araştırmalar yapılmış ve ziraat üzerine çokça makale kaleme alınmıştır.
qin hanedanı'na karşı isyan başlatan xiang yu, liu bang bu şehri alınca zorla elinden geri alır. bunun sebebi xiang yu'nun tekrar çin krallıklarının tek çatı altına girmesini istememesidir. bunun da çok çeşitli sebepleri vardır. elbette, liu bang'ın da ikinci bir qin shi huang olmasından korkmuştur kendisi. ama kaderin önüne set çekilemiyor işte.*
xiang yu, liu bang'ın elinden bu şehri alınca "bir daha qin shi huang gibi imparatorlar çıkmasın" diye şehri yakar. şehirle birlikte imparatorluk arşivi de yanar. bazı tarihçiler bunu çin kültürünün aldığı derin bir yara olarak yorumlarken, bazıları "çok da fazla bir kayıp olmadı aslında. çok fazla kayıp olsa çin klasikleri günümüze ulaşamazdı." demekte.
günümüz çin halk cumhuriyeti topraklarının kuzeyinde bulunan bu şehir, qin hanedanı döneminde hem doğal bir savunma hattına; hem de tarımsal olarak kendi kendine yetecek büyüklükte tarım arazilerine sahipti. haliyle imparatorluktaki başka hiçbir şehirden gelecek erzaklara ihtiyaç duymadan kendi kendine yetebilirdi.
qin hanedanı sarayına ek olarak, qin shi huang'ın fethettiği krallıkların saraylarının benzerleri de bu şehrin içinde bulunurmuş. bir nevi "hepiniz benimsiniz artık" demiş qin amca bu hareketiyle.
qin shi huang, bu şehrin sahip olduğu tarım arazilerini kolayca yönetebilmek adına toprak reformları yapmıştır. çin'de toprak parselleme ilk defa bu zamanda yapılmış. ayrıca ziraat üzerine araştırmalar yapılmış ve ziraat üzerine çokça makale kaleme alınmıştır.
qin hanedanı'na karşı isyan başlatan xiang yu, liu bang bu şehri alınca zorla elinden geri alır. bunun sebebi xiang yu'nun tekrar çin krallıklarının tek çatı altına girmesini istememesidir. bunun da çok çeşitli sebepleri vardır. elbette, liu bang'ın da ikinci bir qin shi huang olmasından korkmuştur kendisi. ama kaderin önüne set çekilemiyor işte.*
xiang yu, liu bang'ın elinden bu şehri alınca "bir daha qin shi huang gibi imparatorlar çıkmasın" diye şehri yakar. şehirle birlikte imparatorluk arşivi de yanar. bazı tarihçiler bunu çin kültürünün aldığı derin bir yara olarak yorumlarken, bazıları "çok da fazla bir kayıp olmadı aslında. çok fazla kayıp olsa çin klasikleri günümüze ulaşamazdı." demekte.
devamını gör...
en tatlı kahvaltı
bir ay orucun üzerine, ramazan bayramı sabahı yapılan, envai çeşit kahvaltılık ile yapılan, özlenen sabah çayına doyulan kahvaltıdır.
ps:kahvaltıyı özlemişim.
ps:kahvaltıyı özlemişim.
devamını gör...
islam
türkiye ve ortadoğu coğrafyasında çoğunluğu olan dindir. hoşgörü dini diye nitelendirir fakat islami tercih eden ülke nufuslarinda hiç hoşgörü yoktur.
devamını gör...
kardeşiniz bir hayvan olsaydı
hayvan zaten. öküzün teki.
devamını gör...
zenginim kızım ben
(bkz: uzak durulması gereken insanlar).
devamını gör...
yin ve yang
yin kötülüğü yani siyahı, yang ise iyiliği yani beyazı temsil etmektedir. siyahın içindeki beyaz bölge; her kötülüğün içerisinde bir iyiliğin olduğunu, beyazın içerisindeki siyah bölge ise; her iyiliğin içerisinde bir kötülüğün olduğunu ifade eder. tüm sembol aslında evrenin dengesini simgeler. iyi ve kötü bir aradadır, düşünmeye gerek yok aslında; şu an yaşadığımız dünyayı anlatıyor bize. tabi bir denge var mı bu konuda süpheliyim ben. artık yavaş yavaş grileşmeye, siyahlaşmaya başladı bu sembol benim için...
bu sembol bana hep aynı sözü ve hikayeyi hatırlatır;
--- alıntı ---
yaşlı kızılderili reisi ve torunu kulübelerinin önünde oturmuşlar, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı.
köpeklerden biri beyaz, öteki siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendisini bildiğinden bu yana o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki kurt köpeğiydi bunlar. çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin neden ikinci köpeğe gereksinim duyduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. torununun bu yöndeki sorusunu, yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle yanıtladı: "onlar benim için iki simgedir yavrum." dedi; "biri iyiliğin, öteki kötülüğün simgesidir. aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. onun için sürekli yanımda tutarım onları." çocuk sözün burasına bir nokta koydu; "onların arasında bir savaş varsa, kazananı, kaybedeni de olmalı" dedi; yeniden sordu: "dede, sence hangisi kazanıyor bu savaşı?" reis, şu yanıtı verdi:
"ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır."
--- alıntı ---
bu sembol bana hep aynı sözü ve hikayeyi hatırlatır;
--- alıntı ---
yaşlı kızılderili reisi ve torunu kulübelerinin önünde oturmuşlar, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı.
köpeklerden biri beyaz, öteki siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendisini bildiğinden bu yana o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki kurt köpeğiydi bunlar. çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin neden ikinci köpeğe gereksinim duyduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. torununun bu yöndeki sorusunu, yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle yanıtladı: "onlar benim için iki simgedir yavrum." dedi; "biri iyiliğin, öteki kötülüğün simgesidir. aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. onun için sürekli yanımda tutarım onları." çocuk sözün burasına bir nokta koydu; "onların arasında bir savaş varsa, kazananı, kaybedeni de olmalı" dedi; yeniden sordu: "dede, sence hangisi kazanıyor bu savaşı?" reis, şu yanıtı verdi:
"ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır."
--- alıntı ---
devamını gör...
ceyda düvenci'nin kızının regl olmasını sosyal medyadan duyurması
hiçbir beis görmüyorum, oğlunun sünnet düğününü duyuranlardan gocunmazken masum bir kızın genç kız oluşuna seviniyorum. oğlunun pipisini kavanoza koyup story atanları da gördük çok şükür. ama 9 yaş çok erken değil mi yaa? bu nasıl olur??
devamını gör...
erdoğan'ın israfa kesinlikle tahammülümüz yok açıklaması
haliç kongre merkezi'nde düzenlenen, ekonomi reformları tanıtım toplantısı'nda yapmış olduğu açıklamadır. saray'ın günlük gideri 10 milyon tl'yi bulurken ne desek anlamsız olacak bir açıklama.
buradan
buradan
devamını gör...
250 yıllık güneş saatinin badanayla boyanması
can yakan durum, nasıl kıyabiliyorsunuz tarihin şahidi olmuş izlere, eserlere.
devamını gör...
güney kore
*başkentleri seul dur.
*askerlik süreleri 2 yıldır. üniversite okurken bile celpleri gelir ve askere çağrılırlar.
*milli içecekleri sojudur.
*çok çalışkanlardır, çalışmaya çok önem verirler geceleri kendi istekleri ile mesaiye kalırlar, okulda yaş arttıkça daha fazla ders alırlar. burun kanaması çok çalışmanın göstergesidir.
*estetik ameliyat çok fazladır. güzellik çok önemlidir. bir kişi ya çok güzel yada çok zengin olmalıdır ki itibar görebilsin.
*büyük çoğunluğu ateisttir. hristiyan, budist, müslüman nüfusu da vardır.
*para birimi wondur.
*dünyanın en hızlı internetini kullanan ülkelerden biridir.
*inanılmaz derece de içiyorlar, her yere sızıyorlar, iyi içmek övünülecek bir şey. büyüklerin önünde içki içiliyorsa bir elle gizlenerek içiliyor.
*bir büyükten bir şey alacak iseniz diğer elinizle kolunuzu desteklemek saygı ifadesi.
*yaş takıntıları var. bir yaş bile büyük olsanız mutlaka abi abla demelisiniz.
*kibar insanlar güleryuzluler, türkleri çok seviyorlar.
*1988 i dönüm noktası gibi görüyorlar ve 88 e kara yıl diyorlar.
* lahana dan yaptıkları acı soslu turşu gibi kurdukları kimçileri var yemeklerin yanında mutlaka yiyorlar.
*barbekü kültürü çok fazla, domuz derisi dedikleri bir şey tüketiyorlar.
*yalnızlık kültürü var. hatta bu kültür restoran, sinema vb yerlerde desteklenmektedir. yani tek kişilik masalarda yemek yiyebilirsiniz.
edit:imla
*askerlik süreleri 2 yıldır. üniversite okurken bile celpleri gelir ve askere çağrılırlar.
*milli içecekleri sojudur.
*çok çalışkanlardır, çalışmaya çok önem verirler geceleri kendi istekleri ile mesaiye kalırlar, okulda yaş arttıkça daha fazla ders alırlar. burun kanaması çok çalışmanın göstergesidir.
*estetik ameliyat çok fazladır. güzellik çok önemlidir. bir kişi ya çok güzel yada çok zengin olmalıdır ki itibar görebilsin.
*büyük çoğunluğu ateisttir. hristiyan, budist, müslüman nüfusu da vardır.
*para birimi wondur.
*dünyanın en hızlı internetini kullanan ülkelerden biridir.
*inanılmaz derece de içiyorlar, her yere sızıyorlar, iyi içmek övünülecek bir şey. büyüklerin önünde içki içiliyorsa bir elle gizlenerek içiliyor.
*bir büyükten bir şey alacak iseniz diğer elinizle kolunuzu desteklemek saygı ifadesi.
*yaş takıntıları var. bir yaş bile büyük olsanız mutlaka abi abla demelisiniz.
*kibar insanlar güleryuzluler, türkleri çok seviyorlar.
*1988 i dönüm noktası gibi görüyorlar ve 88 e kara yıl diyorlar.
* lahana dan yaptıkları acı soslu turşu gibi kurdukları kimçileri var yemeklerin yanında mutlaka yiyorlar.
*barbekü kültürü çok fazla, domuz derisi dedikleri bir şey tüketiyorlar.
*yalnızlık kültürü var. hatta bu kültür restoran, sinema vb yerlerde desteklenmektedir. yani tek kişilik masalarda yemek yiyebilirsiniz.
edit:imla
devamını gör...
en büyük hazinemiz aklımızdır
oğuz atay'ın, tehlikeli oyunlar adlı eserinde yer alan bir bölüm. (15 olması lazım.)
''sevgili bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.''
(bkz: oğuz atay)(bkz: tehlikeli oyunlar)
''sevgili bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.''
(bkz: oğuz atay)(bkz: tehlikeli oyunlar)
devamını gör...
ilk başta sevilmeyip zamanla alışılan şeyler
brokoli ve küfür.
devamını gör...
ikarus
yunan mitolojisinin en acıklı fakat felsefesi derin hikayelerinden biri birazdan anlatacaklarım.
girit kralı minos tahta geçince poseidon’a yalvarıp kendisine kraliyetinin sembolü olarak kar beyazı bir boğa göndermesini, bunu da tanrısına adayacağını söyler. istediği gibi bir boğa gelir fakat minos boğanın güzelliğine dayanamayıp kurban etmekten vazgeçer. bu hikayede gökten koç inmiyor ne yazık ki. tanrı poseidon, minos’un cüretkarlığına çok kızıp unutamayacağı bir ceza planlar. minos’un karısı pasiphaë’yi beyaz boğaya aşık eder. kraliçe pasiphaë, dönemin usta zanaatkarlarından daedalus efendiyi çağırtıp meramını anlatır, “bana tahtadan bir boğa yap ki beyaz boğayı kandırayım, benimle birlikte olabilsin” der. daedalus kraliçenin isteğini gerçekleştirir, boğayla kraliçenin bir çocuğu olur, fakat tövbestağfurullah ecinni gibi bir şey çıkar ortaya. insan desen insan değil, boğa desen boğa değil, “ee ad vericez ki lan buna” diye düşündüren bir şey çıkmıştır ortaya. şehrin zekilerinden biri çıkıp “beyler biz minoslu değil miyiz (minoan civilization)? burası minos şehri değil mi? e şehrin adını verelim gitsin, minoslu boğa diyelim, ne diyonuz?” diye sorar. ahali tabi alkış kıyamet, fikri çok beğenir, minos ve taurus kelimelerini harmanlayıp minotaur ismini üretirler.
bu sırada kraliçe pasiphaë yavrusunu besler, büyütür, fakat hayvan (?!) büyüdükçe insani duygulardan yoksun olduğunu görür. merhamet duygusu yoktur. öldürme güdüsü baskındır. garip de bir yaratık olduğu için neyle besleyeceklerini de bilemezler, açlıktan iyice gözü dönen minotaur insan öldürüp kendine ziyafet çekmeye başlar (otçul boğayı da insan yiyen canavara çevirmeleri ilginç bir detay olmuş). kral minos, karısı kraliçe için tahta boğayı yapan adamı çağırtır, “bu belayı başımıza sen açtın, sen temizleyeceksin. şu yaratığı hapsedebileceğimiz bir hapishane yap” der, peşine de “yıkıl karşımdan” diye ekler. daedalus ve oğlu ikarus bir labirent yapar, minotaur da bu labirentin merkezinde hapis tutulur der efsane. hatta derler ki, daedalus o kadar mükemmel bir labirent yapmış ki neredeyse kendisi bile içerde yolunu kaybedecekmiş.
tam “işler bitti, hadi biz ödemeyi alıp yolumuza gidelim sayın kralım” diyecekken minos “bi’ dakka durun bakalım. bu labirentin varlığından haberdar olan, girişini çıkışını bilen, dahası içinde kraliçenin bizzat kendi doğurduğu boğa adamın varlığını bilen sadece siz varsınız. bu bilgilerle sizi salamam. muhafızlar! kapatın bunları kuleye” der ve baba oğulu kuleye hapsettirir.
daedalus bakar ki kral minos’un ordusu gün geçtikçe daha da büyüyor, kral da daha sert davranmaya başlamış; “bize karadan kaçış yok” diyerek gözünü denize dikmiş. bakmış ki donanma da o biçim, ondan da vazgeçmiş. umudunu kaybetmek üzereyken kulenin tepesine gelip giden kuşları fark etmiş. kuşların tüylerini balmumuyla tahta bir iskelete tutturarak kanat yapan daedalus, bir çiftini oğluna verir diğer çifti kendi alır. uçmadan önce oğlunu sıkı sıkıya tembihler, “ey oğul” der. “sakın denize çok yakın uçma, kanatlarındaki tüyler ıslanır, boğulursun”. baba ya bu, nasihatlere devam eder. yine “ey oğul” der. “güneşe de çok yakın uçma, kanatların erir, çakılırsın”. ikarus tabi uçan ilk insan olacak, gencecik çocuk, heyecandan yerinde duramıyor. “he baba he” deyip babasıyla birlikte kulenin penceresinden bırakır kendini boşluğa.
piyuuuu… hezarfen uçmazdan yıllaaar yıllar önce ikarus uçmuş. o kadar uçmuş ki, sanki yıllardır uçuyormuş gibiymiş. kuşlarla yarışa tutuşmuş, bir yukarı bir aşağı dala çıka uçmaya başlamış. kendini özgürlüğün büyüsüne o kadar kaptırmış ki yükseldikçe yükselmiş. “bir fani bu kadar yükselerek bana nasıl saygısızlık edebilir” diyerek küplere binen güneş tanrısı helios, yakıvermiş ikarus’un kanatlarını. tüylerini bir arada tutan balmumu eriyince olanca hızıyla suya çakılmış, oracıkta boğularak can vermis ikarus. o günden sonra ikaria adasına ve çevreleyen denize ikarus’un ismini vermişler.
şimdi gelelim hikayenin ana fikrine. çok yüksekten uçmak (kendine çok güvenmek) ve çok alçaktan uçmak (fazla uysal olmak), ikisi de tehlikelidir. ikarus, korkularımızın (en azından bir kısmının) sezgisel olduğunu ve yeterli cesaretle üstesinden gelinebileceğini temsil eder. yüksekten, ya da düşmekten korkmanın yerine bugün konfor alanından çıkıp riskli bir girişimde bulunmayı da koyabiliriz (parayı dolara yatırmak gibi, borsaya girmek gibi, “ben bu işi başarırım ya ne var ki” gibi).
“limitlerimizin farkında olmak” sonucu da çıkartılabilir. ölçülü olmak, yerine göre davranmak falan gibi şeyler. mesela rains of castamere şarkısında der ki “and who are you, the proud lord said, that i must bow so low? (peki siz kimsiniz ki, dedi gururlu lord, ben önünde yerlere kadar eğileceğim?)”, bence anlatmak istediğimi çok güzel anlatıyor. saygıyı elden bırakmadan dişlerini gösteren lannister lordunun gözünden bu “kendini ezdirmemek ama çizgiyi de aşmamak” düsturunu ben görebiliyorum yani, umarım size de görünür. zorlarsak belki büyüklere, yaşlılara, tecrübelilere vs saygı, hürmet falan gibi sonuçlar da çıkarılabilir (ama hiç benim çıkartacağım sonuç değil heheh).
son olarak bahsetmezsem çarpılırım dediğim bir konu var. eskiden sakin diye bir grup vardı, bu konu üzerine bir şarkıları var.
ikarus’un (eğer başarsaydı) güneşe ulaşan ilk ölümlü olması üzerine bir şarkı. “birden susarsa bütün yenilgiler // tekil hayatlar da bir gün devrim yapar ya” der, sanki o istediğin hedefe ulaşınca geçmişteki bütün yenilgilerin kaybolacağını, hayatının ihtilalini gerçekleştireceğini, zincirlerini kıracağını söyler.
ya da ben çok fazla anlam yüklüyorum. bilemedim.
bruegel'in landscape with the fall of icarus isimli tablosunda mesela ikarus'un düştüğünü sağ altta görebilirsiniz.
ya da daha modern çalışmalarda şu şekilde de resmedildiği oluyormuş.
ya da böyle
girit kralı minos tahta geçince poseidon’a yalvarıp kendisine kraliyetinin sembolü olarak kar beyazı bir boğa göndermesini, bunu da tanrısına adayacağını söyler. istediği gibi bir boğa gelir fakat minos boğanın güzelliğine dayanamayıp kurban etmekten vazgeçer. bu hikayede gökten koç inmiyor ne yazık ki. tanrı poseidon, minos’un cüretkarlığına çok kızıp unutamayacağı bir ceza planlar. minos’un karısı pasiphaë’yi beyaz boğaya aşık eder. kraliçe pasiphaë, dönemin usta zanaatkarlarından daedalus efendiyi çağırtıp meramını anlatır, “bana tahtadan bir boğa yap ki beyaz boğayı kandırayım, benimle birlikte olabilsin” der. daedalus kraliçenin isteğini gerçekleştirir, boğayla kraliçenin bir çocuğu olur, fakat tövbestağfurullah ecinni gibi bir şey çıkar ortaya. insan desen insan değil, boğa desen boğa değil, “ee ad vericez ki lan buna” diye düşündüren bir şey çıkmıştır ortaya. şehrin zekilerinden biri çıkıp “beyler biz minoslu değil miyiz (minoan civilization)? burası minos şehri değil mi? e şehrin adını verelim gitsin, minoslu boğa diyelim, ne diyonuz?” diye sorar. ahali tabi alkış kıyamet, fikri çok beğenir, minos ve taurus kelimelerini harmanlayıp minotaur ismini üretirler.
bu sırada kraliçe pasiphaë yavrusunu besler, büyütür, fakat hayvan (?!) büyüdükçe insani duygulardan yoksun olduğunu görür. merhamet duygusu yoktur. öldürme güdüsü baskındır. garip de bir yaratık olduğu için neyle besleyeceklerini de bilemezler, açlıktan iyice gözü dönen minotaur insan öldürüp kendine ziyafet çekmeye başlar (otçul boğayı da insan yiyen canavara çevirmeleri ilginç bir detay olmuş). kral minos, karısı kraliçe için tahta boğayı yapan adamı çağırtır, “bu belayı başımıza sen açtın, sen temizleyeceksin. şu yaratığı hapsedebileceğimiz bir hapishane yap” der, peşine de “yıkıl karşımdan” diye ekler. daedalus ve oğlu ikarus bir labirent yapar, minotaur da bu labirentin merkezinde hapis tutulur der efsane. hatta derler ki, daedalus o kadar mükemmel bir labirent yapmış ki neredeyse kendisi bile içerde yolunu kaybedecekmiş.
tam “işler bitti, hadi biz ödemeyi alıp yolumuza gidelim sayın kralım” diyecekken minos “bi’ dakka durun bakalım. bu labirentin varlığından haberdar olan, girişini çıkışını bilen, dahası içinde kraliçenin bizzat kendi doğurduğu boğa adamın varlığını bilen sadece siz varsınız. bu bilgilerle sizi salamam. muhafızlar! kapatın bunları kuleye” der ve baba oğulu kuleye hapsettirir.
daedalus bakar ki kral minos’un ordusu gün geçtikçe daha da büyüyor, kral da daha sert davranmaya başlamış; “bize karadan kaçış yok” diyerek gözünü denize dikmiş. bakmış ki donanma da o biçim, ondan da vazgeçmiş. umudunu kaybetmek üzereyken kulenin tepesine gelip giden kuşları fark etmiş. kuşların tüylerini balmumuyla tahta bir iskelete tutturarak kanat yapan daedalus, bir çiftini oğluna verir diğer çifti kendi alır. uçmadan önce oğlunu sıkı sıkıya tembihler, “ey oğul” der. “sakın denize çok yakın uçma, kanatlarındaki tüyler ıslanır, boğulursun”. baba ya bu, nasihatlere devam eder. yine “ey oğul” der. “güneşe de çok yakın uçma, kanatların erir, çakılırsın”. ikarus tabi uçan ilk insan olacak, gencecik çocuk, heyecandan yerinde duramıyor. “he baba he” deyip babasıyla birlikte kulenin penceresinden bırakır kendini boşluğa.
piyuuuu… hezarfen uçmazdan yıllaaar yıllar önce ikarus uçmuş. o kadar uçmuş ki, sanki yıllardır uçuyormuş gibiymiş. kuşlarla yarışa tutuşmuş, bir yukarı bir aşağı dala çıka uçmaya başlamış. kendini özgürlüğün büyüsüne o kadar kaptırmış ki yükseldikçe yükselmiş. “bir fani bu kadar yükselerek bana nasıl saygısızlık edebilir” diyerek küplere binen güneş tanrısı helios, yakıvermiş ikarus’un kanatlarını. tüylerini bir arada tutan balmumu eriyince olanca hızıyla suya çakılmış, oracıkta boğularak can vermis ikarus. o günden sonra ikaria adasına ve çevreleyen denize ikarus’un ismini vermişler.
şimdi gelelim hikayenin ana fikrine. çok yüksekten uçmak (kendine çok güvenmek) ve çok alçaktan uçmak (fazla uysal olmak), ikisi de tehlikelidir. ikarus, korkularımızın (en azından bir kısmının) sezgisel olduğunu ve yeterli cesaretle üstesinden gelinebileceğini temsil eder. yüksekten, ya da düşmekten korkmanın yerine bugün konfor alanından çıkıp riskli bir girişimde bulunmayı da koyabiliriz (parayı dolara yatırmak gibi, borsaya girmek gibi, “ben bu işi başarırım ya ne var ki” gibi).
“limitlerimizin farkında olmak” sonucu da çıkartılabilir. ölçülü olmak, yerine göre davranmak falan gibi şeyler. mesela rains of castamere şarkısında der ki “and who are you, the proud lord said, that i must bow so low? (peki siz kimsiniz ki, dedi gururlu lord, ben önünde yerlere kadar eğileceğim?)”, bence anlatmak istediğimi çok güzel anlatıyor. saygıyı elden bırakmadan dişlerini gösteren lannister lordunun gözünden bu “kendini ezdirmemek ama çizgiyi de aşmamak” düsturunu ben görebiliyorum yani, umarım size de görünür. zorlarsak belki büyüklere, yaşlılara, tecrübelilere vs saygı, hürmet falan gibi sonuçlar da çıkarılabilir (ama hiç benim çıkartacağım sonuç değil heheh).
son olarak bahsetmezsem çarpılırım dediğim bir konu var. eskiden sakin diye bir grup vardı, bu konu üzerine bir şarkıları var.
ikarus’un (eğer başarsaydı) güneşe ulaşan ilk ölümlü olması üzerine bir şarkı. “birden susarsa bütün yenilgiler // tekil hayatlar da bir gün devrim yapar ya” der, sanki o istediğin hedefe ulaşınca geçmişteki bütün yenilgilerin kaybolacağını, hayatının ihtilalini gerçekleştireceğini, zincirlerini kıracağını söyler.
ya da ben çok fazla anlam yüklüyorum. bilemedim.
bruegel'in landscape with the fall of icarus isimli tablosunda mesela ikarus'un düştüğünü sağ altta görebilirsiniz.

ya da daha modern çalışmalarda şu şekilde de resmedildiği oluyormuş.


devamını gör...