duyguları yerine mantığı ile hareket eden insan
aferindir o insana. ne mutludur. taktir edilesidir.
bizde hep duygular konuşur. azıcık mantık cancağızım diiğ mi ama? yok.
bizde hep duygular konuşur. azıcık mantık cancağızım diiğ mi ama? yok.
devamını gör...
köy evi
her köyün, kendine has olan evidir.
günümüzde, asortik anlamda kullanılan villa tabiri yani village’den evrilen, köy evi diye tabir edilen evlerdir.
ben kendi köy evimden bahsetmek istiyorum. kafanızda iyice canlanabilsin diye, kendi köy evimin görsellerini kullandım.

kocaman ahşap bir kapısı olur köy evlerinin. o kocaman kapı, sabah günün ilk ışığı ile açılır, akşam günün son ışığına kadar açık kalırdı. evden uzaklara gidilince, o koca kapının koca anahtarı, emin bir yere saklanırdı.
ev iki katlı olurdu.
alt kat ineklerin ahırı, ineklerin yediği otların yığıldığı merek ve ineklerin altına sermek için kullanılan yapraklar için organize edilen 3 bölmeye ayrılmıştı.
ineklerin olduğu ahıra ulaşmak kolay olsun diye dış kapının haricinde, evin içinden merdivenli bir giriş daha olurdu.

yaşama ünitesi olan birinci katta, hem mutfak, hem oturma odası, hem evin büyüğünün yatak odası, hem evin büyük çocuklarının yatak odası olarak kullanılan büyük bir oda olurdu.
büyük odanın diğer yanında genç çiftlerin yatak odası olurdu. küçük çocuklarda orda yatardı.

evin en serin odası, buzdolabı ve elektrik olmadığı zamanlarda hem erzak odası hem misafir odası olarak kullanılırdı.
odaların arasında, kuzey ve güney çıkışı olan iki kapılı uzun ve geniş bir mabeyin olurdu.
tuvalet, ahşap korkuluklarla çevrili, yöresel adı hayat olan balkondan geçilen, dışarının içinde, bu günkü tuvaletlerle pek alakası olmayan, biraz açık bir tuvalet idi

ahşap ve kerpiç karması evler, yazın serin kışın sıcak olurdu.
ne güzeldi o evler, romantizmi yapamayacak kadar çok yaşadım o evlerde. tahtakuruları tarafından ısırılmışlığım, sırtımdan fare geçmişliği bile var. üzerine bastığım böcekleri, kurbağaları saymıyorum bile.
kamp hayatı sevenlere göre evlerdir. uzungöl’de pansiyon olarak kullanılanı mevcuttur. ankara’da altınköy’de birebir aynısı görülebilir.
günümüzde, asortik anlamda kullanılan villa tabiri yani village’den evrilen, köy evi diye tabir edilen evlerdir.
ben kendi köy evimden bahsetmek istiyorum. kafanızda iyice canlanabilsin diye, kendi köy evimin görsellerini kullandım.

kocaman ahşap bir kapısı olur köy evlerinin. o kocaman kapı, sabah günün ilk ışığı ile açılır, akşam günün son ışığına kadar açık kalırdı. evden uzaklara gidilince, o koca kapının koca anahtarı, emin bir yere saklanırdı.
ev iki katlı olurdu.
alt kat ineklerin ahırı, ineklerin yediği otların yığıldığı merek ve ineklerin altına sermek için kullanılan yapraklar için organize edilen 3 bölmeye ayrılmıştı.
ineklerin olduğu ahıra ulaşmak kolay olsun diye dış kapının haricinde, evin içinden merdivenli bir giriş daha olurdu.

yaşama ünitesi olan birinci katta, hem mutfak, hem oturma odası, hem evin büyüğünün yatak odası, hem evin büyük çocuklarının yatak odası olarak kullanılan büyük bir oda olurdu.
büyük odanın diğer yanında genç çiftlerin yatak odası olurdu. küçük çocuklarda orda yatardı.

evin en serin odası, buzdolabı ve elektrik olmadığı zamanlarda hem erzak odası hem misafir odası olarak kullanılırdı.
odaların arasında, kuzey ve güney çıkışı olan iki kapılı uzun ve geniş bir mabeyin olurdu.
tuvalet, ahşap korkuluklarla çevrili, yöresel adı hayat olan balkondan geçilen, dışarının içinde, bu günkü tuvaletlerle pek alakası olmayan, biraz açık bir tuvalet idi

ahşap ve kerpiç karması evler, yazın serin kışın sıcak olurdu.
ne güzeldi o evler, romantizmi yapamayacak kadar çok yaşadım o evlerde. tahtakuruları tarafından ısırılmışlığım, sırtımdan fare geçmişliği bile var. üzerine bastığım böcekleri, kurbağaları saymıyorum bile.
kamp hayatı sevenlere göre evlerdir. uzungöl’de pansiyon olarak kullanılanı mevcuttur. ankara’da altınköy’de birebir aynısı görülebilir.
devamını gör...
portakal kabuğu reçeli
bir tanıdık büyüğüm sayesinde keşfettiğim ve keşke daha önce keşfetseydim dediğim efsane bir reçeldir.
ekşimtrak bir tadı olur. yapımı çok fazla emek istemez.
ekşimtrak bir tadı olur. yapımı çok fazla emek istemez.
devamını gör...
yunan mitolojisi
diğer tüm mitolojiler gibi insanın dünyayı, evreni ve kendini anlama çabasının bir ürünü olarak uzun bir süreç sonunda ortaya çıkmış anlatılar külliyatı.
hem temel gelişimi hem de okumak isteyenler açısından birer başlangıç olabilecek birkaç eserden bahsedelim. bu külliyat her ne kadar zaman içinde çok sayıda kültürel etkileşimle beraber yavaş yavaş oluşsa da her zamanki gibi ilk kez yazıya geçirildiği eserler milat kabul edilir. bu bakımdan yunan inanç sisteminde evrenin nasıl yaratıldığı, birinci, ikinci ve üçüncü kuşak tanrılar, insanın yaratılması, insanın ve tanrıların sınanması, ve yeryüzünde müesses nizamın kurulması gibi konuların anlatıldığı ilk derli toplu eser hesiodos'tan gelir. hesiodos'un yazdığı theogonia* adlı eser bu konuları ele alır. kitabın başında hesiodos bunları kendisinin yazmadığını, zeus dokuz kızı olan ilham tanrıçaları mousalardan gelen ilahi bir ilhamla* bütün bu hikayeleri dile getirdiğini söyler. helikon dağı'nın eteklerinde çobanlık yapan birinin tanrıların kendisine anlattıklarını dönüp insanlara aktarması, bize semavi dinlerdeki peygamberlik kurumunun bir benzeri olarak görünübilir. ancak bu ifadeler, aslında bir ozan olan hesidos'un zaten bildiği ve kendisinden önceki ustalarından öğrendiği hikayeleri anlatmaya başlamadan önce ilham tanrıçalarına saygısını sunduğu bir bir girizgahtan öte bir şey değildir.
ancak aynı hesiodos, erga kai hemerai* adlı eserinde kardeşine seslenir gibi konuşarak insanlara hangi işin ne zaman ve nasıl yapılacağı, ahlaki davranışların neler olduğu gibi baya baya on emir benzeri bir takım kaideleri öğüt olarak verir. hesiodos'un semavi dinlerdeki peygamber modeline en çok benzediği kısım burasıdır.
hesidodos'un adını anıp da ondan daha büyük bir şair olan smyrnalı homeros'u anmamak olmaz. homeros'un dokuz yıl süren troya savaşının sonundaki 51 günlük süreyi ele aldığı ilyada ve bu savaşın ardından akha kahramanlarından odysseus'un on yıl süren acılı eve dönüş yolculuğunu anlattığı odysseia eserleri sadece yunan mitolojisinin değil, batı edebiyatının da temel taşları sayılabilecek eserlerdir. bu eserlerde tanrıların insanlarla kurdukları ilişkiler, onların karakterleri, ruh halleri, insanların tanrılara bakış açıları, tanrılarla olan ilişkileri gibi yunan mitolojisinin satır araları sayılabilecek çok sayıda değerli bilgiye erişilebilir. özellikle odysseia'da homeros'un bugün modern edebiyatta ve sinemada flashback ve flash forward olarak bildiğimiz anlatım tekniklerini ta 2500 yıl önce kullanmış olması ile sadece mitoloji ve dinler tarihi değil, edebiyat alanında da ne kadar değerli bir eser olduğunu bize gösterir.
her ne kadar homeros'a atfedilseler de bu iki eserin de içinde farklı dönemlerde yazılmış ve bu eserlere sonradan eklenmiş olduğunu düşündüren kısımlar vardır. bu durum elbette ki çok tabiidir. çünkü ne homeros bu eserleri bir araya getiren ilk kişidir, ne de günümüze kadar gelen el yazmaları ilk yazılan kopyalardır. homeros da en nihayetinde usta-çırak ilişkisi içinde yetişmiş bir ozandır. hatta denilen odur ki kendisi kördür. nesiller boyunca ağızdan ağıza aktarılan şiirleri o da kendi zanaatıyla kendince yorumlayarak insanlara aktarmıştır. bu lirik destanlar onun zamanında yazıya geçirildiği için altına kendi ismi yazılmıştır. halbuki çok büyük ihtimalle homeros yüzlerce yıllık bir sözlü şairlik geleneğinin son halkası ve bilinen temsilcisidir. kendisinden sonra da bu eserlere farklı kişilerin farklı ekleme-çıkarmalar yapmış olmaları oldukça muhtemeldir.
bunlar giriş seviyesi eserler olsalar da bize bir şeyi çok net bir şekilde gösterirler; yunan tanrıları esasında bir nevi süper güçlerle donatılmış ölümsüz insanlardır. insanlar gibi aşk, acı, nefret, cinnet, pişmanlık, kıskançlık gibi duyguları yaşarlar. hatalar yaparlar. çoğu zaman adil değildirler, işlerine geldiği gibi davranırlar. ilahi bir ethos sahibi değildirler. insanların tanrılarla olan ilişkileri de onlardan korkma ve onları memnun etme üzerine kuruludur. ancak en önemlisi de tanrıları da aşan bir irade vardır antik yunan kozmosunda. o iradenin adı kaderdir. kendine ait kuralları vardır ve tanrılar bile kaderin mutlak iradesine boyun eğerler. yeri geldiği zaman tanrıların babası zeus bile çıkarır kaderin terazisini ve o neyi gösterirse ona boyun eğer. yani bütün insanların, tanrıların ve evrenin davranış ve işleyişinin tâbi olduğu bir dizi evrensel kurallar, kaideler ve ilkeler vardır. bu da yunan felsefesi denen ve modern dünyanın bütün bilim ve düşünce sistemine temel oluşturmuş olan bir düşünce sisteminin doğmasını sağlamıştır. yunan mitoloji külliyatı her ne kadar hikayeler bakımından başka mitolojilerden alıntılara yer verse de arkasındaki bu düşünce onu eşsiz ve özel kılmaktadır.
ancak yunan mitolojisi ve yunan felsefesi arasındaki ilişkiyi başka bir zaman, başka bir entry'de anlatalım. anlattığım zaman onu da buraya eklerim.
meraklısı için entry'de bahsi geçen kitaplar:
- theogonia & işler ve günler - hesiodos (tek cilt) goodreads sayfası *
- ilyada - homeros goodreads sayfası *
- odysseia -homeros goodreads sayfası *
hem temel gelişimi hem de okumak isteyenler açısından birer başlangıç olabilecek birkaç eserden bahsedelim. bu külliyat her ne kadar zaman içinde çok sayıda kültürel etkileşimle beraber yavaş yavaş oluşsa da her zamanki gibi ilk kez yazıya geçirildiği eserler milat kabul edilir. bu bakımdan yunan inanç sisteminde evrenin nasıl yaratıldığı, birinci, ikinci ve üçüncü kuşak tanrılar, insanın yaratılması, insanın ve tanrıların sınanması, ve yeryüzünde müesses nizamın kurulması gibi konuların anlatıldığı ilk derli toplu eser hesiodos'tan gelir. hesiodos'un yazdığı theogonia* adlı eser bu konuları ele alır. kitabın başında hesiodos bunları kendisinin yazmadığını, zeus dokuz kızı olan ilham tanrıçaları mousalardan gelen ilahi bir ilhamla* bütün bu hikayeleri dile getirdiğini söyler. helikon dağı'nın eteklerinde çobanlık yapan birinin tanrıların kendisine anlattıklarını dönüp insanlara aktarması, bize semavi dinlerdeki peygamberlik kurumunun bir benzeri olarak görünübilir. ancak bu ifadeler, aslında bir ozan olan hesidos'un zaten bildiği ve kendisinden önceki ustalarından öğrendiği hikayeleri anlatmaya başlamadan önce ilham tanrıçalarına saygısını sunduğu bir bir girizgahtan öte bir şey değildir.
ancak aynı hesiodos, erga kai hemerai* adlı eserinde kardeşine seslenir gibi konuşarak insanlara hangi işin ne zaman ve nasıl yapılacağı, ahlaki davranışların neler olduğu gibi baya baya on emir benzeri bir takım kaideleri öğüt olarak verir. hesiodos'un semavi dinlerdeki peygamber modeline en çok benzediği kısım burasıdır.
hesidodos'un adını anıp da ondan daha büyük bir şair olan smyrnalı homeros'u anmamak olmaz. homeros'un dokuz yıl süren troya savaşının sonundaki 51 günlük süreyi ele aldığı ilyada ve bu savaşın ardından akha kahramanlarından odysseus'un on yıl süren acılı eve dönüş yolculuğunu anlattığı odysseia eserleri sadece yunan mitolojisinin değil, batı edebiyatının da temel taşları sayılabilecek eserlerdir. bu eserlerde tanrıların insanlarla kurdukları ilişkiler, onların karakterleri, ruh halleri, insanların tanrılara bakış açıları, tanrılarla olan ilişkileri gibi yunan mitolojisinin satır araları sayılabilecek çok sayıda değerli bilgiye erişilebilir. özellikle odysseia'da homeros'un bugün modern edebiyatta ve sinemada flashback ve flash forward olarak bildiğimiz anlatım tekniklerini ta 2500 yıl önce kullanmış olması ile sadece mitoloji ve dinler tarihi değil, edebiyat alanında da ne kadar değerli bir eser olduğunu bize gösterir.
her ne kadar homeros'a atfedilseler de bu iki eserin de içinde farklı dönemlerde yazılmış ve bu eserlere sonradan eklenmiş olduğunu düşündüren kısımlar vardır. bu durum elbette ki çok tabiidir. çünkü ne homeros bu eserleri bir araya getiren ilk kişidir, ne de günümüze kadar gelen el yazmaları ilk yazılan kopyalardır. homeros da en nihayetinde usta-çırak ilişkisi içinde yetişmiş bir ozandır. hatta denilen odur ki kendisi kördür. nesiller boyunca ağızdan ağıza aktarılan şiirleri o da kendi zanaatıyla kendince yorumlayarak insanlara aktarmıştır. bu lirik destanlar onun zamanında yazıya geçirildiği için altına kendi ismi yazılmıştır. halbuki çok büyük ihtimalle homeros yüzlerce yıllık bir sözlü şairlik geleneğinin son halkası ve bilinen temsilcisidir. kendisinden sonra da bu eserlere farklı kişilerin farklı ekleme-çıkarmalar yapmış olmaları oldukça muhtemeldir.
bunlar giriş seviyesi eserler olsalar da bize bir şeyi çok net bir şekilde gösterirler; yunan tanrıları esasında bir nevi süper güçlerle donatılmış ölümsüz insanlardır. insanlar gibi aşk, acı, nefret, cinnet, pişmanlık, kıskançlık gibi duyguları yaşarlar. hatalar yaparlar. çoğu zaman adil değildirler, işlerine geldiği gibi davranırlar. ilahi bir ethos sahibi değildirler. insanların tanrılarla olan ilişkileri de onlardan korkma ve onları memnun etme üzerine kuruludur. ancak en önemlisi de tanrıları da aşan bir irade vardır antik yunan kozmosunda. o iradenin adı kaderdir. kendine ait kuralları vardır ve tanrılar bile kaderin mutlak iradesine boyun eğerler. yeri geldiği zaman tanrıların babası zeus bile çıkarır kaderin terazisini ve o neyi gösterirse ona boyun eğer. yani bütün insanların, tanrıların ve evrenin davranış ve işleyişinin tâbi olduğu bir dizi evrensel kurallar, kaideler ve ilkeler vardır. bu da yunan felsefesi denen ve modern dünyanın bütün bilim ve düşünce sistemine temel oluşturmuş olan bir düşünce sisteminin doğmasını sağlamıştır. yunan mitoloji külliyatı her ne kadar hikayeler bakımından başka mitolojilerden alıntılara yer verse de arkasındaki bu düşünce onu eşsiz ve özel kılmaktadır.
ancak yunan mitolojisi ve yunan felsefesi arasındaki ilişkiyi başka bir zaman, başka bir entry'de anlatalım. anlattığım zaman onu da buraya eklerim.
meraklısı için entry'de bahsi geçen kitaplar:
- theogonia & işler ve günler - hesiodos (tek cilt) goodreads sayfası *
- ilyada - homeros goodreads sayfası *
- odysseia -homeros goodreads sayfası *
devamını gör...
down sendromu
fiziksel görünümlerinde çekik gözler belirgindir, diğer insanlara göre eylemleri ve düşünüp anlamlandırma süreçleri daha yavaş olabilir. yüksek ses, ortam değişikliği onları rahatsız edebilir. herhangi bir insanın üzerinde durmayacağı konular üzerinde uzun süre konuşabilirler ya da sadece o konuya odaklanarak sohbeti yarıda kesebilirler. genellikle sakın karakterde insanlardır. otizmli bireyler ile büyük ölçüde benzerlik taşımazlar.
belki de sadece down sendromlu bireylerde bir insanın en saf ve koşulsuz sevgisi görülebilir. güldüklerinde adeta gözlerinden sevgi dalgaları yayılıp sarmalar insanı.
down sendromlu bireylerin eğitimle ve elbette sevgiyle toplumda diğer bireyler gibi yaşamaları mümkündür fakat yine de desteğe ihtiyaç duyarlar. kötü, çirkin eylemleri analiz etmekte güçlük çektikleri için istismar edilebilirler, bu insan ve eylemlerden korunmaları gerekir.
ömürleri standart bir insanın ömründen çok daha azdır.
belki de sadece down sendromlu bireylerde bir insanın en saf ve koşulsuz sevgisi görülebilir. güldüklerinde adeta gözlerinden sevgi dalgaları yayılıp sarmalar insanı.
down sendromlu bireylerin eğitimle ve elbette sevgiyle toplumda diğer bireyler gibi yaşamaları mümkündür fakat yine de desteğe ihtiyaç duyarlar. kötü, çirkin eylemleri analiz etmekte güçlük çektikleri için istismar edilebilirler, bu insan ve eylemlerden korunmaları gerekir.
ömürleri standart bir insanın ömründen çok daha azdır.
devamını gör...
zaman çarkı serisi
fantastik kurgu kitaplar ve seriler birkaç örnek hariç özgünlük konusunda sıkıntı yaşarlar. kuralları önceden çizilmiş bir dünya gibidir bu alan ve herkes bu dünyadaki genel kabullerden memnundur. kimse o kırmızı çizgileri geçmeye meyletmez. geçenlerin yarattığı birkaç örnekte efsane olmuştur zaten. michael moorcock'un melnibone'lu elric'i böyle bir seridir misal. ya da margaret weis ve tracy hickman'ın yazdığı ölüm kapısı serisi'de öyle. ne zaman ki bu alanda bir yazar tolkien'e dair zincirleri kırar, işte o zaman ortaya okunası bir eser çıkar. zaman çarkı serisi de bunlardan birisidir. evvela jordan bilinen kurallara çok bağlı kalmıyor. temel ırksal batakların içine düşüp sadece hikâyeyi değiştirme cinliğine meyletmiyor. bambaşka bir hareket noktası var. ve o hareket noktası da ciddi anlamda başarılı. nasıl başlarsa öyle gider diye bir tabir var ya, hah işte jordan iyi başlıyor ve serisini de zaman çarkını dokuduğu gibi dokuyor ki bu arada o fikirde fena fikir değil ve bence göndermesi de yerinde.
ben genelde hikayelerden ve kitapların konularından bahsetmeyi sevmiyorum. mevzuları, okuyacak olanların kursağında bırakmanın lüzumu yok. lakin birkaç şeyin altını çizmem lazım. jordan'ın tasvirleri muhteşem. zaten bu sayede serinin durağan geçen bölümlerinde bile akıcılığı sağlayabiliyor. gerek karakterler gerekse mekanlar ve olaylar anlatılırken gözünüze projeksiyon perdesi sokulmuş tavşan moduna giriyorsunuz zira her şey yerli yerinde gözünüzde canlanıyor. bu da zaten onun anlatım dilinin ne kadar ayrıntıcı olduğunun kanıtı. şimdi bazılarınız diyebilir ki, film izlemek istersek sinemada izleriz, kitap bu, bu kadar ayrıntıya ne gerek var? evet aynen öyle! kitap bu ve siz o filmi kafanızda izliyorsunuz, ayrıntı da bunun için lazım. yazarın bu ayrıntıcı tavrı bazılarını sıksa ve direkt seriyi gömme moduna geçseler de, o ayrıntılar cidden bu serinin alameti farikası. seriyi diğer birçok seriden ayıran temel özellikte bizatihi bu tavır ve tutum.
bu seriye dair her daim kafamda kalan soru işareti ise şu olacak; robert abimiz vefat etmeseydi geri kalan kitaplardaki anlatım tarzı nasıl olacaktı? zira onun ayrıntıcı anlatımına o kadar alışmıştık ki, brandon sanderson'ın anlatımı bana hep daha vasat geldi. diğer kitaplar yazılırken elbette robert abimizin notlarından ve yol haritalarından yararlanıldı ama o anlatımdaki özgünlük? işte onu bir türlü bulamadık. insan nasıl olurdu acaba demekten kendisini alamıyor. hele ki o final ve savaş sahnelerini robert abi nasıl tasvir ederdi bunu düşünmek bile insanı başka yerlere götürüyor.
hülasa; bu seri tasvir özgünlüğü, konu bütünlüğü ve en önemlisi fantastik kurgunun ırksal bataklığına düşmeden yazıldığı için ziyadesiyle değerli bir seridir. ha tabi benim için bir de ogier mevzusu var ama bu tamamen kişisel * bu arada kitap sayısı gözünüzü korkutmasın, su gibi akıp gidiyor.
ben genelde hikayelerden ve kitapların konularından bahsetmeyi sevmiyorum. mevzuları, okuyacak olanların kursağında bırakmanın lüzumu yok. lakin birkaç şeyin altını çizmem lazım. jordan'ın tasvirleri muhteşem. zaten bu sayede serinin durağan geçen bölümlerinde bile akıcılığı sağlayabiliyor. gerek karakterler gerekse mekanlar ve olaylar anlatılırken gözünüze projeksiyon perdesi sokulmuş tavşan moduna giriyorsunuz zira her şey yerli yerinde gözünüzde canlanıyor. bu da zaten onun anlatım dilinin ne kadar ayrıntıcı olduğunun kanıtı. şimdi bazılarınız diyebilir ki, film izlemek istersek sinemada izleriz, kitap bu, bu kadar ayrıntıya ne gerek var? evet aynen öyle! kitap bu ve siz o filmi kafanızda izliyorsunuz, ayrıntı da bunun için lazım. yazarın bu ayrıntıcı tavrı bazılarını sıksa ve direkt seriyi gömme moduna geçseler de, o ayrıntılar cidden bu serinin alameti farikası. seriyi diğer birçok seriden ayıran temel özellikte bizatihi bu tavır ve tutum.
bu seriye dair her daim kafamda kalan soru işareti ise şu olacak; robert abimiz vefat etmeseydi geri kalan kitaplardaki anlatım tarzı nasıl olacaktı? zira onun ayrıntıcı anlatımına o kadar alışmıştık ki, brandon sanderson'ın anlatımı bana hep daha vasat geldi. diğer kitaplar yazılırken elbette robert abimizin notlarından ve yol haritalarından yararlanıldı ama o anlatımdaki özgünlük? işte onu bir türlü bulamadık. insan nasıl olurdu acaba demekten kendisini alamıyor. hele ki o final ve savaş sahnelerini robert abi nasıl tasvir ederdi bunu düşünmek bile insanı başka yerlere götürüyor.
hülasa; bu seri tasvir özgünlüğü, konu bütünlüğü ve en önemlisi fantastik kurgunun ırksal bataklığına düşmeden yazıldığı için ziyadesiyle değerli bir seridir. ha tabi benim için bir de ogier mevzusu var ama bu tamamen kişisel * bu arada kitap sayısı gözünüzü korkutmasın, su gibi akıp gidiyor.
devamını gör...
yeni anayasa için bir madde yaz
büyük ihtimalle hiç tutturamayacağımız maddeler olacaktır.
sizce halk bu elemanlarla aynı düşünüyor mu ?
veya hayvana kadına bitkiye saygı var mı?
bence yok o yüzden kendimi yormayacağım başlıktır.
kendileri yazıp kendileri oynuyorlar.
sadece türkiye de insan olanlara hatta hayvan bitki olanlara sabır ve kolaylıklar diliyorum.
ayrıca yazılanları keyifle okuyacağım güzel başlık.
sizce halk bu elemanlarla aynı düşünüyor mu ?
veya hayvana kadına bitkiye saygı var mı?
bence yok o yüzden kendimi yormayacağım başlıktır.
kendileri yazıp kendileri oynuyorlar.
sadece türkiye de insan olanlara hatta hayvan bitki olanlara sabır ve kolaylıklar diliyorum.
ayrıca yazılanları keyifle okuyacağım güzel başlık.
devamını gör...
hafızada yer kaplayan gereksiz bilgiler
gereksiz bilgi yoktur, bilginin her türlüsü iyidir. beyine doldukça randımanı düşen harddisk muamelesi yapmayın. ne kadar çalıştırırsanız o kadar verim alırsınız.
tanım verecek olursak gereksiz değil, henüz kullanılmamış bilgidir.
tanım verecek olursak gereksiz değil, henüz kullanılmamış bilgidir.
devamını gör...
x mahlaslı yazar sizi gözledi bildirimi
okuduğum başlıkta kendi gezinme butonuma dokuduğumda işe yaramayan özellik.
şey ile aynı değil mi bu; "kalemi eline alınca ilk kendi adını yazan ya da google earth ile önce kendi evini aratan insan mantığı?"
(bkz: en türk özelliğiniz)
şey ile aynı değil mi bu; "kalemi eline alınca ilk kendi adını yazan ya da google earth ile önce kendi evini aratan insan mantığı?"
(bkz: en türk özelliğiniz)
devamını gör...
en önemli ihtiyaç
iletişim .
bunun en güzel örneği ıssız adaya düşen insanları anlatan filmlerde kendini aşikar eder.
anlatma ve anlama ihtiyacımız giderilmezse,
aklımız bizimle eğlenebilir.
zihin ve ruh sağlığımız için
sağlıklı, legal
ve gerçek ortamlarda iletişim kurmamız
bizi gerektiği kadar iyi eder.
yazı yazmak,
insanın onu anlama niyeti olduğunu düşündüğü insanların olduğu
kendi evren dairesinin
ucuna bucağına yolladığı
iletişim belgesi üretimidir.
bunun en güzel örneği ıssız adaya düşen insanları anlatan filmlerde kendini aşikar eder.
anlatma ve anlama ihtiyacımız giderilmezse,
aklımız bizimle eğlenebilir.
zihin ve ruh sağlığımız için
sağlıklı, legal
ve gerçek ortamlarda iletişim kurmamız
bizi gerektiği kadar iyi eder.
yazı yazmak,
insanın onu anlama niyeti olduğunu düşündüğü insanların olduğu
kendi evren dairesinin
ucuna bucağına yolladığı
iletişim belgesi üretimidir.
devamını gör...
musicbuddy
devamını gör...
acı değilmiş lan bu
iki sene önce bir akşam yemeğinde ailecek otururken masaya o gün bir kase biber geldi. babam bir hafta önceki adana ziyaretinden yeni dönmüştü, masadaki biberden bir kilo kadar beraberinde getirmişti. herkes yabancı bir maddeymiş gibi bakıyordu kaseye, krdeşim bir ara yeltendi yemeye, diline dokundurdu, peçeteye tükürdü. "bence yemeyelim, çok acı bu" gibi bir şeyler geveledi. ben aldırmadım tabi, erkekliğimi belli edeceğim ya, attım bir tane ağzıma hiç düşünmeden. bütün yüzler bana döndü, "eee, acımıynış" diye sordular tek tek. ben çiğnemeye devam ederken daha biberin parçaları ağzımda oradan oraya dolaşırken "yooo" dedim, "neresi acı ki bunun". sonra yavaş yavaş yuttum parçalarını. birden bir sıcaklık hissetmeye başladım. taa midemden yemek boruma tırmandı, oradan bütün yüzümü ısıttı bu sıcaklık. bir bardak su istedim yan taraftan, bir dikişte içtim hepsini. kardeşim yine sordu "acı mı abi?" ben hiç istifimi bozmadan, yani bozmadığımı düşünerekten yanaklarıma yol açmış iki sıra gözyaşı eşliğinde, sesim de biraz çatallı cevap verdim: "hiç acı değil lan bu, neresi acı ki!"
devamını gör...
antagonizma
bir şeyin zıddı ile birlikte oluşturduğu, içerisinde bulunduğu ilişkiye verilen ad.
batman-joker, asit-baz vb. gibi gibi. kavramlar arasındaki ilişkinin özünde tezatlık yatar.
batman-joker, asit-baz vb. gibi gibi. kavramlar arasındaki ilişkinin özünde tezatlık yatar.
devamını gör...
söylemesi keyifli kelimeler
üç yüz otuz üç.
devamını gör...
kafası yastığa değer değmez uyuyabilen kişi
uyku ilacı kullanan ya da gününü yaşayan, kafasına hiçbir şeyi takmayan gamsız bir insan olabilir. yoksa geçmişin muhasebesini yapmadan, gelecek için kayıgılanmadan, 'o bana niye böyle yaptı, ben ona neden öyle demedim?' diye kendisiyle hesaplaşmadan uyuyabilir mi insan. uyuyamaz.
devamını gör...
gece gelen sohbet etme isteği
üniversitede oda arkadaşımla sürekli yaptığım aktivite.gözler kapalıdır ve uyuyana kadar bitmek bilmeyen bir sohbet başlar, sonra da sohbetin ortasında uyuyakalınır. bir de yapılan bir araştırmaya göre; geceleri yapılan konuşmalarda insanlar daha dürüst davranma eğiliminde oluyorlarmış.
devamını gör...
türkan saylan
cüzzam hastalığına karşı ciddi bir savaş açmış başarılı da olmuştu. kız çocuklarının da okutulmasını savunan tam bir cumhuriyet kadınıydı. ruhu şad olsun ışıklar içinde uyusun.
devamını gör...
tehlikeli insanlar
en tehlikelisi, buyuk yere gelmiş küçük insanlardır.
devamını gör...
göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçu
türk ceza kanunu 79-80 maddelerinde düzenlenmiştir.
madde 79 göçmen kaçakçılığı:
1) doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan;
a) bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkan sağlayan,
b) türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkan sağlayan,
kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve bin günden onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. suç, teşebbüs aşamasında kalmış
olsa dahi, tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
2) suçun, mağdurların;
a) hayatı bakımından bir tehlike oluşturması,
b) onur kırıcı bir muameleye maruz bırakılarak işlenmesi, hâlinde, verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır.
3) bu suçun; birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde verilecek ceza yarısına kadar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza yarısından bir katına kadar artırılır.
(4) bu suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
suçun manevî unsuru, eylemin “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî bir yarar elde etmek maksadıyla” işlenmesidir.
türkiye’ye kaçak olarak girmelerinin sağlanması veya bu hususta teşebbüste bulunulması göçmen kaçakçılığı suçunun maddî unsurlarını oluşturmaktadır.
madde 80 insan ticareti:
1) zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası geçersizdir.
(3) onsekiz yaşını doldurmamış olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hallerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.
(4) bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
tehdit, baskı, cebir ya da şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak ya da kişiler üzerindeki denetim olanaklarından ya da çaresizliklerinden yararlanarak, rızalarını elde etmek suretiyle, kişileri tedarik etmek, kaçırmak, bir yerden bir başka yere götürmek, sevk etmek, barındırmak, insan ticareti suçunun maddi unsurunu oluşturur.
insan ticareti suçu özel kastla işlenebilen bir suçtur. yasa koyucunun bu suçta öngördüğü, fail/faillerde aranacak olan zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak amaçları, manevi unsur içinde yer alacak olan saiklerdir. her olayda bu saikler değerlendirilecek ve insan ticaretinin gerçekleşip gerçekleşmediği sonucuna varılacaktır. failin/faillerin kastı bu saiklerle birleşince, özel kast sonucu ortaya çıkacaktır.
yararlanılan kaynak
madde 79 göçmen kaçakçılığı:
1) doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi menfaat elde etmek maksadıyla, yasal olmayan yollardan;
a) bir yabancıyı ülkeye sokan veya ülkede kalmasına imkan sağlayan,
b) türk vatandaşı veya yabancının yurt dışına çıkmasına imkan sağlayan,
kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve bin günden onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. suç, teşebbüs aşamasında kalmış
olsa dahi, tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
2) suçun, mağdurların;
a) hayatı bakımından bir tehlike oluşturması,
b) onur kırıcı bir muameleye maruz bırakılarak işlenmesi, hâlinde, verilecek ceza yarısından üçte ikisine kadar artırılır.
3) bu suçun; birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde verilecek ceza yarısına kadar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde verilecek ceza yarısından bir katına kadar artırılır.
(4) bu suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
suçun manevî unsuru, eylemin “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddî bir yarar elde etmek maksadıyla” işlenmesidir.
türkiye’ye kaçak olarak girmelerinin sağlanması veya bu hususta teşebbüste bulunulması göçmen kaçakçılığı suçunun maddî unsurlarını oluşturmaktadır.
madde 80 insan ticareti:
1) zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak maksadıyla tehdit, baskı, cebir veya şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak veya kişiler üzerindeki denetim olanaklarından veya çaresizliklerinden yararlanarak rızalarını elde etmek suretiyle kişileri ülkeye sokan, ülke dışına çıkaran, tedarik eden, kaçıran, bir yerden başka bir yere götüren veya sevk eden ya da barındıran kimseye sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) birinci fıkrada belirtilen amaçlarla girişilen ve suçu oluşturan fiiller var olduğu takdirde, mağdurun rızası geçersizdir.
(3) onsekiz yaşını doldurmamış olanların birinci fıkrada belirtilen maksatlarla tedarik edilmeleri, kaçırılmaları, bir yerden diğer bir yere götürülmeleri veya sevk edilmeleri veya barındırılmaları hallerinde suça ait araç fiillerden hiçbirine başvurulmuş olmasa da faile birinci fıkrada belirtilen cezalar verilir.
(4) bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.
tehdit, baskı, cebir ya da şiddet uygulamak, nüfuzu kötüye kullanmak, kandırmak ya da kişiler üzerindeki denetim olanaklarından ya da çaresizliklerinden yararlanarak, rızalarını elde etmek suretiyle, kişileri tedarik etmek, kaçırmak, bir yerden bir başka yere götürmek, sevk etmek, barındırmak, insan ticareti suçunun maddi unsurunu oluşturur.
insan ticareti suçu özel kastla işlenebilen bir suçtur. yasa koyucunun bu suçta öngördüğü, fail/faillerde aranacak olan zorla çalıştırmak, hizmet ettirmek, fuhuş yaptırmak veya esarete tâbi kılmak ya da vücut organlarının verilmesini sağlamak amaçları, manevi unsur içinde yer alacak olan saiklerdir. her olayda bu saikler değerlendirilecek ve insan ticaretinin gerçekleşip gerçekleşmediği sonucuna varılacaktır. failin/faillerin kastı bu saiklerle birleşince, özel kast sonucu ortaya çıkacaktır.
yararlanılan kaynak
devamını gör...
