vura vura dip oldum ona buna dert oldum (yazar)
varoşlarla ne tür bir derdi olduğunu anlayamadığım yazardır. benim bildiğim, zenginler züğürtlerin çenesinin yorulmasına sebep olurdu. bu arkadaşın durumunda tam tersi galiba.
devamını gör...
arkadaş grubundaki tek kız olmak
erkekleri avcı toplayıcı zamanlarına geri döndürebilecek riskli hareketler. zira genlerimizde var mağaranın önünde kadınının önüne geyik atmak. çünkü ortamda tek bir dişi varsa o dişi erkeklere göre en güzel dişidir.
bir süre sonra serengeti düzlüklerine döner ama ortam. erkekler dişinin peşinde dolanır, kur yaparlar (burda belgesel seslendirmesi var) dişi önce tek başına dolansa da, bir müddet sonra kime yanaşırsa hır çıkar. kükremeler eşliğinde serengeti karışır ( belgesel seslendirmesi yine) erkekler dişi için kavga ederler. mücadeleyi kazanan dişiyi boynundan yakalayıp yuvasına götürür. diğer erkekler de dişi için ağıt yakar kükreyerek.
bir süre sonra serengeti düzlüklerine döner ama ortam. erkekler dişinin peşinde dolanır, kur yaparlar (burda belgesel seslendirmesi var) dişi önce tek başına dolansa da, bir müddet sonra kime yanaşırsa hır çıkar. kükremeler eşliğinde serengeti karışır ( belgesel seslendirmesi yine) erkekler dişi için kavga ederler. mücadeleyi kazanan dişiyi boynundan yakalayıp yuvasına götürür. diğer erkekler de dişi için ağıt yakar kükreyerek.
devamını gör...
süt ile en uyumlu yiyecekler
devamını gör...
opera tarayıcı
t: ilk kez 1995 yılında çıkmış web tarayıcısı. c++ ile yazılmıştır
hem telefonda hem de bilgisayarımda kullandığım tarayıcı.
türkiye'de google chrome yüklü olmayan tek bilgisayar benimki olabilir.
ailecek seviyoruz.
hem telefonda hem de bilgisayarımda kullandığım tarayıcı.
türkiye'de google chrome yüklü olmayan tek bilgisayar benimki olabilir.
ailecek seviyoruz.
devamını gör...
duşakabinde zeybek oynarken sabuna basıp kafayı yarmak
bir saat önce başıma gelmiş olan talihsiz durumdur.
biliyorum bunu itiraf etmesi zor, biraz da anonim oluşumun arkasına saklanıyorum dostlarım lakin bilirsiniz işte... her erkeğin herkesten sakladığı gizli, biraz sapık bir huyu vardır. herkesten gizlediğimiz, ve hatta; eşimizden dostumuzdan, en yakınlarımızdan sakladığımız tuhaf fetişlerimiz takıntılarımız elbette var yani... bu gayet de normal bir şey ve bu insani özelliğimden asla utanmıyorum, asla gocunmuyorum.
bilen bilir daha önceden söylemiştim, bir fabrikada güvenlikten sorumlu şef olarak çalışıyorum ve vardiyalı olduğum için saat 1 gibi bitti mesaim ve eve doğru yol aldım. her ayın 15'inde yaptığım bu ritüelimi tekrar gerçekleştirecek olmanın derin arzuları içerisinde şevkle gülümseyerek servis camından dışarıyı seyrederek hayaller alemine daldım. bir yandan proleterya sınıfın neden hala ayaklanmadığını düşünüp bir yandan arabayı satıp gs - malatya maçına 4-6 oran oynasam mı acaba diye bir risk sorgulaması yaptım. nefesimle buğulanan cama birtakım garip, anlaşılmaz işaretler bıraktım ve yol böylece bitti.
kız arkadaşım esra kapıyı açtı:
esra: hoş geldin bebeğim. günün nasıldı?
ben: iyiydi hayatım işte aynı nasıl olsun... fabrika aynı. hee. yeni gelen çocuk...
sözümü kesti:
esra: ramazan'ı diyorsun. alışabildi mi.
ben: ne gezer, elli nasır tutmamış körpecik bir çocuk daha. ama pek cevval... incelikleri öğrendi, kavraması uzun sürmeyecektir.
işle alakalı muhabbetimin infosunu verdikten sonra hızlıca duşa girmeye yeltendim. esra, yanıma müstehzi bir kadın hareketiyle yaklaştı. öpüp koklamak için sokulduğunda, az sonra gerçekleştireceğim kutlu davamın izzetine hâlel getirmesin diye bu dünyevi zevki ertelemek zorundaydım. onu kibarca ittim ve uzaklaştırdım kendimden. hışımla gözlerimin içine bakarak bağırdı:
"ne var selim?? neden böyle yapıyorsun. seni düşündüm ben akşama kadar. yoksa beni istemiyor musun artık?"
" ne alakası var hayatım biraz yorgunum sadece... hem... hem gece daha uzun kaçmıyorum ya eheh. (delikanlıca alnından öptüm)"
"aramızdaki ten uyumu gitgide yok oluyor selim, bunu anlayamıyor musun!..."
"neden?"
"sen benimle ilgilenmiyorsun artık...!"
bir an düşündüm ve hayatı sorguladım:
neden her ayın 15'inde bu oluyor tanrım?
neden ben?
neden esra böyle?
sonra üstümü değiştirmek için banyoya hücum ettim. banyoda bir tek benim ve tanrının bildiği fayansı kaldırarak altındaki zuladan gizli kasayı gün yüzüne çıkardım. şifreyi "1922" girerek tuşladım. kliks* diye açıldı kasa. içeriden efe kıyafetlerini çıkardım. potinlerimi giydim, fesimi taktım, üstüme ceketimi aldım... hemen altındaki oyuktan rahmetli dedem seyid ali efe çavuş'un 1879 model paslanmaz winchester kırma tüfeği çıkarttım. telefondan çakal çökerten zeybeğini açarak duşakabine girdim. bir yandan winchester tüfeği tutuyorum karşımda işgalci düşman varmış gibi doğrultuyorum.
bre düşman bozuntusu!
bre gafletin yılmaz vurucusu!
bilmez misin aydın'ın efeleri sevdim mi tam sever, kızdım mı da tüfengini alır bitene kadar mermisini vurur!
ben selim efe, babam kadir efe, dedem seyid ali efe çavuş...
bir yandan sıcak su akıyor üstüme sırılsıklam oldum ve üstümdeki beyaz gömlek iyice üstüme yapıştı. kıyafetlerim ıslakken hemen hemen 6-7 kg ağırlığa çıktı ve hareket kabiliyetimi zorlaştırdı. bir elimde tüfek çakal çökerten zeybeği oynuyorum, yere üç kez vurup peşrev veriyorum.
"bre ayanlar, bre kendin bilmezler, efelerin seçmesi selim çavuşa çattınız gari!"
"efeleee silah sabit!"
"gez!"
"göz!"
"arpacık!"
"ateş!"
karşıda bir düşman var gibi tüfeğimi doldurup ateşledim. karşımdaki hayali düşmanı yerle bir ettim, al kanlar kahpe vücudunu boyamıştı o'nun.
sonra bağırdım:
"behey kanı bozuk tahta kuruları, kılıncımızı sizin ak mintanlarınıza sildik! gidin bu vatandan, tez elden!"
mutlak zaferi kazandığımda, zeybek oynamaya başladım tekrardan. sonra birdenbire istemediğim bir şey oldu, yerde duran zeytinyağlı kellik sabunuma bastım. yere "şlaks" diye boylu boyunca düştüm, o kadar gürültülü bir şekilde düşmüştüm ki, bilincimi kaybederken fark ettiğim son detay, esra'nın bağırarak kapıyı zorlaması olmuştu.
esra benim bu absürt görüntümü görünce anlam verememiş ve kafamdan akan kanı ve yerdeki tüfeği görünce intihar ettiğimi zannedip sinir krizi geçirmiş. bir süre baygın kalmışım, öldü diye polisi çağırmış. savcılar ve adli tıp gelmiş fotoğraf falan çekmişler, allah'a şükür bir kişi nabzıma bakmış da, baygın olduğumu anlayabilmiş. acil doktoru kafama dikiş attıktan ve gerekli pansumanı yaptıktan sonra doğruca eve geldik. esra'ya ne diyeceğimi bilemiyorum dostlar. kız odada kendi kendine konuşuyor herhalde. ya da annesini arıyor... bu olayı nasıl açıklayacağımı bilemiyorum başım çok fena zonkluyor. ilişkimiz zaten onun psikolojik sorunları sebebiyle hep çalkantılı geçiyor. onu çok seviyorum ama efe olmayı da seviyorum. artık daha fazla bu sırrımı saklayamadım ve kötü bir deneyimle öğrenmiş oldu. ne yapacağım ben yardım edin. bilsem de buraya yazmazdım zaten, içimi dökmeye ihtiyacım var sözlük.
biliyorum bunu itiraf etmesi zor, biraz da anonim oluşumun arkasına saklanıyorum dostlarım lakin bilirsiniz işte... her erkeğin herkesten sakladığı gizli, biraz sapık bir huyu vardır. herkesten gizlediğimiz, ve hatta; eşimizden dostumuzdan, en yakınlarımızdan sakladığımız tuhaf fetişlerimiz takıntılarımız elbette var yani... bu gayet de normal bir şey ve bu insani özelliğimden asla utanmıyorum, asla gocunmuyorum.
bilen bilir daha önceden söylemiştim, bir fabrikada güvenlikten sorumlu şef olarak çalışıyorum ve vardiyalı olduğum için saat 1 gibi bitti mesaim ve eve doğru yol aldım. her ayın 15'inde yaptığım bu ritüelimi tekrar gerçekleştirecek olmanın derin arzuları içerisinde şevkle gülümseyerek servis camından dışarıyı seyrederek hayaller alemine daldım. bir yandan proleterya sınıfın neden hala ayaklanmadığını düşünüp bir yandan arabayı satıp gs - malatya maçına 4-6 oran oynasam mı acaba diye bir risk sorgulaması yaptım. nefesimle buğulanan cama birtakım garip, anlaşılmaz işaretler bıraktım ve yol böylece bitti.
kız arkadaşım esra kapıyı açtı:
esra: hoş geldin bebeğim. günün nasıldı?
ben: iyiydi hayatım işte aynı nasıl olsun... fabrika aynı. hee. yeni gelen çocuk...
sözümü kesti:
esra: ramazan'ı diyorsun. alışabildi mi.
ben: ne gezer, elli nasır tutmamış körpecik bir çocuk daha. ama pek cevval... incelikleri öğrendi, kavraması uzun sürmeyecektir.
işle alakalı muhabbetimin infosunu verdikten sonra hızlıca duşa girmeye yeltendim. esra, yanıma müstehzi bir kadın hareketiyle yaklaştı. öpüp koklamak için sokulduğunda, az sonra gerçekleştireceğim kutlu davamın izzetine hâlel getirmesin diye bu dünyevi zevki ertelemek zorundaydım. onu kibarca ittim ve uzaklaştırdım kendimden. hışımla gözlerimin içine bakarak bağırdı:
"ne var selim?? neden böyle yapıyorsun. seni düşündüm ben akşama kadar. yoksa beni istemiyor musun artık?"
" ne alakası var hayatım biraz yorgunum sadece... hem... hem gece daha uzun kaçmıyorum ya eheh. (delikanlıca alnından öptüm)"
"aramızdaki ten uyumu gitgide yok oluyor selim, bunu anlayamıyor musun!..."
"neden?"
"sen benimle ilgilenmiyorsun artık...!"
bir an düşündüm ve hayatı sorguladım:
neden her ayın 15'inde bu oluyor tanrım?
neden ben?
neden esra böyle?
sonra üstümü değiştirmek için banyoya hücum ettim. banyoda bir tek benim ve tanrının bildiği fayansı kaldırarak altındaki zuladan gizli kasayı gün yüzüne çıkardım. şifreyi "1922" girerek tuşladım. kliks* diye açıldı kasa. içeriden efe kıyafetlerini çıkardım. potinlerimi giydim, fesimi taktım, üstüme ceketimi aldım... hemen altındaki oyuktan rahmetli dedem seyid ali efe çavuş'un 1879 model paslanmaz winchester kırma tüfeği çıkarttım. telefondan çakal çökerten zeybeğini açarak duşakabine girdim. bir yandan winchester tüfeği tutuyorum karşımda işgalci düşman varmış gibi doğrultuyorum.
bre düşman bozuntusu!
bre gafletin yılmaz vurucusu!
bilmez misin aydın'ın efeleri sevdim mi tam sever, kızdım mı da tüfengini alır bitene kadar mermisini vurur!
ben selim efe, babam kadir efe, dedem seyid ali efe çavuş...
bir yandan sıcak su akıyor üstüme sırılsıklam oldum ve üstümdeki beyaz gömlek iyice üstüme yapıştı. kıyafetlerim ıslakken hemen hemen 6-7 kg ağırlığa çıktı ve hareket kabiliyetimi zorlaştırdı. bir elimde tüfek çakal çökerten zeybeği oynuyorum, yere üç kez vurup peşrev veriyorum.
"bre ayanlar, bre kendin bilmezler, efelerin seçmesi selim çavuşa çattınız gari!"
"efeleee silah sabit!"
"gez!"
"göz!"
"arpacık!"
"ateş!"
karşıda bir düşman var gibi tüfeğimi doldurup ateşledim. karşımdaki hayali düşmanı yerle bir ettim, al kanlar kahpe vücudunu boyamıştı o'nun.
sonra bağırdım:
"behey kanı bozuk tahta kuruları, kılıncımızı sizin ak mintanlarınıza sildik! gidin bu vatandan, tez elden!"
mutlak zaferi kazandığımda, zeybek oynamaya başladım tekrardan. sonra birdenbire istemediğim bir şey oldu, yerde duran zeytinyağlı kellik sabunuma bastım. yere "şlaks" diye boylu boyunca düştüm, o kadar gürültülü bir şekilde düşmüştüm ki, bilincimi kaybederken fark ettiğim son detay, esra'nın bağırarak kapıyı zorlaması olmuştu.
esra benim bu absürt görüntümü görünce anlam verememiş ve kafamdan akan kanı ve yerdeki tüfeği görünce intihar ettiğimi zannedip sinir krizi geçirmiş. bir süre baygın kalmışım, öldü diye polisi çağırmış. savcılar ve adli tıp gelmiş fotoğraf falan çekmişler, allah'a şükür bir kişi nabzıma bakmış da, baygın olduğumu anlayabilmiş. acil doktoru kafama dikiş attıktan ve gerekli pansumanı yaptıktan sonra doğruca eve geldik. esra'ya ne diyeceğimi bilemiyorum dostlar. kız odada kendi kendine konuşuyor herhalde. ya da annesini arıyor... bu olayı nasıl açıklayacağımı bilemiyorum başım çok fena zonkluyor. ilişkimiz zaten onun psikolojik sorunları sebebiyle hep çalkantılı geçiyor. onu çok seviyorum ama efe olmayı da seviyorum. artık daha fazla bu sırrımı saklayamadım ve kötü bir deneyimle öğrenmiş oldu. ne yapacağım ben yardım edin. bilsem de buraya yazmazdım zaten, içimi dökmeye ihtiyacım var sözlük.
devamını gör...
rick and morty
nobody exists on purpose. nobody belongs anywhere. everybody's gonna die. come watch tv
devamını gör...
içinde babanızın koştuğu bir anı
iki binlerin ortası. yan komşu -o zamanlar hâlâ müstakil evde oturuyoruz, keşke şimdi de otursak- bir köpek sahiplenmiş. ismini de kontes koymuş. ismi kibar ama kendisi biraz agresif olan köpek arkadaşımız, birgün yine babamı market dönüşünde köşede kıstırmış. baktım babam kendinden beklenmeyen bir performansla koşarak geliyor. dedim ki ev falan mı yanıyor ne bu telaş. baktım arkasında bizim kontes. karnıma ağrılar girdi gülmekten. babamın o halini her hatırladığımda gülüyorum.
devamını gör...
çocukluğu hatırlatan yiyecekler
bakkal tezgahlarından tanıdığımız leblebi şekeri, kaynana dili, horoz ibiği gibi tuhaf ve korkutucu isimlere sahip şekerler.
80'li yılların püskevitleri ve o püskevit arasına kırmadan yerleştirilen lokum.
80'li yılların püskevitleri ve o püskevit arasına kırmadan yerleştirilen lokum.
devamını gör...
seni seviyorum ile seviyorum seni arasındaki fark
birisi ekmeği tuza banar gibidir.
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan sözlük yazarı
kendini seven, kendini beğenen yazardır.
anonim olmasa da olandır.
tanımı ile her yerde karşı karşıya durabilecek yazardır.
he işte o benim diyen yazardır.
bu günde kendim olacam elhamdülillah diyen yazardır.
şimdilik bu kadar. *
anonim olmasa da olandır.
tanımı ile her yerde karşı karşıya durabilecek yazardır.
he işte o benim diyen yazardır.
bu günde kendim olacam elhamdülillah diyen yazardır.
şimdilik bu kadar. *
devamını gör...
mutsuz insanların ortak özellikleri
mutsuzluğun içsel ve dışsal nedenlerden kaynaklandığını düşünüyorum; yani hem çevreye karşı duyulan hoşnutsuzluk hem de kişinin karakteri ve dünyaya bakış açısı mutsuzluk üzerinde etkili.
örneğin mutsuzluğa neden olan içsel nedenler;
-kişinin kendinden çok başkalarının iyiliğini ve mutluluğunu düşünmesi, kendisini hep ikinci plana atması.
-insanları tam tanımadan çok değer vererek hayatının merkezine koyup sonrasında verdiği değeri hak etmediğini görmesi. (böyle böyle güvensiz olmaya başlıyoruz zaten)
-kişinin kendini çevresinde, kendinden üst düzeyde olan insanlarla kıyaslayıp halinden hoşnutsuz olması/hissetmesi.
-kişinin an'da kalamaması; sürekli yarını, biraz sonrayı düşünmesi.
mutsuzluğa neden olan dışsal nedenler ise;
-malum günümüz pandemi şartları.
-kişinin zamanının çoğunu geçirdiği iş yerinde huzursuz hissetmesi.
-kişinin kendini rahat hissedeceği bir arkadaş/aile ortamının olmaması.
-son olarak da bozuk uyku ve yeme düzeni diyebilirim.
örneğin mutsuzluğa neden olan içsel nedenler;
-kişinin kendinden çok başkalarının iyiliğini ve mutluluğunu düşünmesi, kendisini hep ikinci plana atması.
-insanları tam tanımadan çok değer vererek hayatının merkezine koyup sonrasında verdiği değeri hak etmediğini görmesi. (böyle böyle güvensiz olmaya başlıyoruz zaten)
-kişinin kendini çevresinde, kendinden üst düzeyde olan insanlarla kıyaslayıp halinden hoşnutsuz olması/hissetmesi.
-kişinin an'da kalamaması; sürekli yarını, biraz sonrayı düşünmesi.
mutsuzluğa neden olan dışsal nedenler ise;
-malum günümüz pandemi şartları.
-kişinin zamanının çoğunu geçirdiği iş yerinde huzursuz hissetmesi.
-kişinin kendini rahat hissedeceği bir arkadaş/aile ortamının olmaması.
-son olarak da bozuk uyku ve yeme düzeni diyebilirim.
devamını gör...
kahve yancısı
kahvenin joker elemanıdır.
- günübirlik iş erbabıdır.
- istediği kadar çay içebilme özelliğine sahiptir.
- asla hesap ödemez, hatta hesap nedir bilmez.
- okeye aranan dördüncü elemandır.
- kahvede olmadığı zamanlarda şans oyunları bayiinde at yarışı kuponu kovalamaktadır.
- kupon yapılacakken öngörülerine güvenilmeyen adamdır.
- sipariş ettiğiniz tostun yarısını sorgusuz sualsiz koparan adamdır.
- günübirlik iş erbabıdır.
- istediği kadar çay içebilme özelliğine sahiptir.
- asla hesap ödemez, hatta hesap nedir bilmez.
- okeye aranan dördüncü elemandır.
- kahvede olmadığı zamanlarda şans oyunları bayiinde at yarışı kuponu kovalamaktadır.
- kupon yapılacakken öngörülerine güvenilmeyen adamdır.
- sipariş ettiğiniz tostun yarısını sorgusuz sualsiz koparan adamdır.
devamını gör...
takıntısı olan aramasın
bir sahibinden.com ilanı klişesidir. genellikle satılan şeyin bal gibi de kusurlu olduğu ancak "beni böyle sev, seveceksen..." şeklinde yaklaşılması isteğidir.
+abi kaportada boya tonu farklı sanki.
-abicim boya takıntısı olan aramasın, kapat!
+abi kaportada boya tonu farklı sanki.
-abicim boya takıntısı olan aramasın, kapat!
devamını gör...
kuaförde ve seks esnasında söylenen ortak bir söz
değişik bir şeyler yapalım bu sefer.
devamını gör...
olasılık
matematikte çoğu öğrencinin zorlandığı, çok kolay sorularının yanında sağlam sorularının da olduğu bir konu başlığıdır.
t: bir olayın gerçekleşme veya gerçekleşmeme durumuna denir.
t: bir olayın gerçekleşme veya gerçekleşmeme durumuna denir.
devamını gör...
33 metrelik dev vajina heykeli
kutsal ve mahrem gördüğüm yok. vajina da penis gibi basit bir organdır. bu organlara abartı anlam yükleyenlerin gelişmemiş ilkel insan olduklarını düşünüyorum, başka bir şey değil.
devamını gör...
olmasaydı da olurduk
prezervatif markası okey bu cümleye ''olsaydık, olmazdın'' şeklinde harika bir cevap vermişti birkaç sene önce.
tanım: saçma sapan bir söz.
tanım: saçma sapan bir söz.
devamını gör...
iz bırakan kitap cümleleri
kimse için akıllı değilim, kimseye de yetmez aklım . ve yanımdan hızla akıp geçenler yetişmeleri gereken yerlere yetişmişlerdir umarım . her ne kadar yetişseler bile varmış gibi hiç hissetmeyeceklerse de …
devamını gör...
intihar girişiminde bulunan sözlük yazarı
yazdıklarım bazen çok depresif olduğu için mesaj atıp hal hatır soranlar oluyor, sağ olsunlar. bu yazıyı hem bir insanın intihara olan bakış açısını yansıtmak için hem de arada sırada bu konuyu soran insanlara cevap olsun diye yazıyorum.
obsesif kompulsif bozukluğum var. bu zımbırtıyı yaşayanların beni bir konuda çok iyi anlayacağını düşünüyorum; bir iş yaparken zihnin arkasında ısrarla bizi didikleyen o şey var ya hani, benim için intihar öyle bir kavram. mesela bir şey izlerken ya da bir şey dinlerken gözümüze bir şey batar düzeltmek isteriz, düzeltene kadar sürekli arkadan düzelt düzelt düzelt diyen bir ses olur sanki. onu düzeltene kadar yapılan iş tam olarak keyif vermez. işte intihar kavramı benim için öyle, yaşıyorken hep arkadan kışkırtıcı bir şekilde mırıldanan bir ses.
bu şekilde yazınca çok karanlık bir şey gibi geliyor fakat bu yalnızca bir benzetme, yani intihar kavramı sürekli olarak aklımda olduğu için vermedim bu örneği, yalnızca hayatım boyunca benimle kalacak olan bir "sorun" olduğu için kullandım. ama şunu kesin olarak söyleyeyim: intihar etmeyeceğim, hiçbir zaman. peki neden?
çünkü gerek yok.
eskiden çok depresifken böyle başlıkları açıp okuduğum bile olurdu, okuyan varsa kendi deneyimimi açıklayayım. çok depresifken, depresyondayken, insan sahiden ölmek istiyor bazen. ben de çok düşündüm fakat şu depresyon meredi bir şekilde geçiyor. yani en azından benim için dönemsel bir süreç. birkaç kere epey uzun süren depresyon yaşadım ve o süreçlerde intiharı çok düşündüm. fakat üzerinden zaman geçip depresyonum geçince nasıl o kadar depresif olduğuma bile şaşırdım. bazen eski yazdıklarımı okuyorum da ekşiden ya da notlarımın arasından, çok şaşırıyorum. o kadar mutsuz muydum sahiden o dönemler yahu? dönüp o zamanlara bakıyorum, aşırı mutsuzdum ve yazıyordum bir şeyler. şimdi dönüp bakınca tuhaf geliyor. çünkü gelip geçiyor. zaman her şeyi sürüklüyor. geçmiyor belki ama bir şekilde alışıyor insan. o yüzden depresif hissettiğimde bana şöyle oluyor artık, ulan tamam şimdi depresifsin ama geçecek bir şekilde. mutsuzun tamam ama hemen intiharı düşünme, zaman geçiyor, hayat sana aklının ucunda olmayan şeyler sunuyor, belli olmaz bu iş. sonra bu depresyonda çıkacaksın ve intihar fikri rafa kalkacak bir dahaki depresyona kadar. o zaman hep düşündüğün fakat hiçbir zaman yapmayağın bir fikir olarak seni kemirsin, boşver.
bu bana iyi geliyor, yani her şeyin zamansallık içerisinde eriyip gittiğini bilmek iyi geliyor. mesela 200 yıl sonra dünyada şu an yaşıyor olan kimse yaşıyor olmayacak, hepimiz yok olacağız. hatta öyle bir yok olacağız ki adımızı bile bilmeyecek kimse. biraz zaman geçir işte, hayat sonsuz varsayımlardan yalnızca birinin gerçekleştiği bir olgular toplamı. yarın ne olacağını bilmek imkansız.
bu sahiden inanılmaz rahatlatıcı değil mi? en zengininden en fakirine en entelektüelinde en yüzeyseline en çok çalışanından en tembeline herkes yok olacak. şeylere verilen anlamlar değişecek, bağlamlar kopuklaşacak ve bizler onlara çok tuhaf görüneceğiz. ileride biz ölmüş olacağız, biliyoruz değil mi? soruyorum çünkü biliyor gibi yaşamıyoruz. bunu bilmek beni rahatlatıyor.
obsesif kompulsif bozukluğum var. bu zımbırtıyı yaşayanların beni bir konuda çok iyi anlayacağını düşünüyorum; bir iş yaparken zihnin arkasında ısrarla bizi didikleyen o şey var ya hani, benim için intihar öyle bir kavram. mesela bir şey izlerken ya da bir şey dinlerken gözümüze bir şey batar düzeltmek isteriz, düzeltene kadar sürekli arkadan düzelt düzelt düzelt diyen bir ses olur sanki. onu düzeltene kadar yapılan iş tam olarak keyif vermez. işte intihar kavramı benim için öyle, yaşıyorken hep arkadan kışkırtıcı bir şekilde mırıldanan bir ses.
bu şekilde yazınca çok karanlık bir şey gibi geliyor fakat bu yalnızca bir benzetme, yani intihar kavramı sürekli olarak aklımda olduğu için vermedim bu örneği, yalnızca hayatım boyunca benimle kalacak olan bir "sorun" olduğu için kullandım. ama şunu kesin olarak söyleyeyim: intihar etmeyeceğim, hiçbir zaman. peki neden?
çünkü gerek yok.
eskiden çok depresifken böyle başlıkları açıp okuduğum bile olurdu, okuyan varsa kendi deneyimimi açıklayayım. çok depresifken, depresyondayken, insan sahiden ölmek istiyor bazen. ben de çok düşündüm fakat şu depresyon meredi bir şekilde geçiyor. yani en azından benim için dönemsel bir süreç. birkaç kere epey uzun süren depresyon yaşadım ve o süreçlerde intiharı çok düşündüm. fakat üzerinden zaman geçip depresyonum geçince nasıl o kadar depresif olduğuma bile şaşırdım. bazen eski yazdıklarımı okuyorum da ekşiden ya da notlarımın arasından, çok şaşırıyorum. o kadar mutsuz muydum sahiden o dönemler yahu? dönüp o zamanlara bakıyorum, aşırı mutsuzdum ve yazıyordum bir şeyler. şimdi dönüp bakınca tuhaf geliyor. çünkü gelip geçiyor. zaman her şeyi sürüklüyor. geçmiyor belki ama bir şekilde alışıyor insan. o yüzden depresif hissettiğimde bana şöyle oluyor artık, ulan tamam şimdi depresifsin ama geçecek bir şekilde. mutsuzun tamam ama hemen intiharı düşünme, zaman geçiyor, hayat sana aklının ucunda olmayan şeyler sunuyor, belli olmaz bu iş. sonra bu depresyonda çıkacaksın ve intihar fikri rafa kalkacak bir dahaki depresyona kadar. o zaman hep düşündüğün fakat hiçbir zaman yapmayağın bir fikir olarak seni kemirsin, boşver.
bu bana iyi geliyor, yani her şeyin zamansallık içerisinde eriyip gittiğini bilmek iyi geliyor. mesela 200 yıl sonra dünyada şu an yaşıyor olan kimse yaşıyor olmayacak, hepimiz yok olacağız. hatta öyle bir yok olacağız ki adımızı bile bilmeyecek kimse. biraz zaman geçir işte, hayat sonsuz varsayımlardan yalnızca birinin gerçekleştiği bir olgular toplamı. yarın ne olacağını bilmek imkansız.
bu sahiden inanılmaz rahatlatıcı değil mi? en zengininden en fakirine en entelektüelinde en yüzeyseline en çok çalışanından en tembeline herkes yok olacak. şeylere verilen anlamlar değişecek, bağlamlar kopuklaşacak ve bizler onlara çok tuhaf görüneceğiz. ileride biz ölmüş olacağız, biliyoruz değil mi? soruyorum çünkü biliyor gibi yaşamıyoruz. bunu bilmek beni rahatlatıyor.
devamını gör...
arka sokaklar klişeleri
ver odunu usta ığığığığığığı.
tanım: arka sokaklar klişelerini paylaştığımız başlıktır.
tanım: arka sokaklar klişelerini paylaştığımız başlıktır.
devamını gör...