iz bırakan kitap cümleleri
fakat, allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? yok. peki albayım. ben de susarım o zaman. gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? sorarım size: nasıl? kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. küçük oyunlar istemiyorum albayım.
(bkz: tehlikeli oyunlar) - (bkz: oğuz atay)
(bkz: tehlikeli oyunlar) - (bkz: oğuz atay)
devamını gör...
ağlatan kitap alıntıları
sakın ölme benden önce. nerede kiminle yaşarsan yaşa ama sakın benden önce göçüp gitme sonsuzluğa ne olur. kıyametim olursun...
(piraye'nin nazım'a mektubu)
kitap: piraye'de nazım olmak.
(bkz: nazım hikmet) & (bkz: piraye)
(piraye'nin nazım'a mektubu)
kitap: piraye'de nazım olmak.
(bkz: nazım hikmet) & (bkz: piraye)
devamını gör...
pame radyo yayını
üç hafta* aradan sonra cumadan zulaladığım sigaralarımı çıkararak yerimi aldığım yayın. marikaki’nin güzel sesi ve sunumuyla azcık nefeslenelim, yoğun bir hafta bizi bekler.
devamını gör...
kan kardeşler : malcolm x ve muhammed ali

belgesel işini harika bir şekilde yapan netflix'in belgeselidir. yine bir belgesel yine netflix ve yine nefis.
belgesel tesadüf eseri karşılaşıp dost olan muhammed ali ve malcolm x in hayatını anlatıyor. ikilinin dostluğu ve onları bir araya getiren bağı işliyor.
1 saat 35 dakika süren belgeselin yönetmenliğini marcus a clarke yapıyor. senaryo koltuğunda ise johhny smith ve randy roberts oturuyor.
bir tarafta tarihin en efsane boksörlerinden olan muhammed ali diğer tarafta insan hakları aktivisti malcolm x. bu ikiliyi birleştiren inanç ve görüş belgeselde anlatılıyor.
ikilinin hayatları kısa kısa ve teker teker anlatılıyor sonra birleştiriliyor. dönemin amerika'sı, beyazların üstünlüğü, siyahlara yapılan zorbalıklar, hiç yayınlanmamış görüntüler belgeselde anlatılıyor.
muhammed ali ve malcolm x in dünya için ne kadar çaba gösterdiği ve o dönem ne kadar ses getirdikleri gösteriliyor. çok güzel ve çok hoş bir belgeseldi.
kullanılan görüntüler ve müzikler güzeldi. senaryo ve kurgu güzeldi. anlatım ve konuklar çok iyiydi.
muhammed alinin müslüman olma aşaması ve müslüman olduktan sonra yaşadığı zorbalıklar gerçekten izlerken kötü hissettirdi. malcolm x ve dostluğu sonrasında aralarının bozulması izlerken moralimi bozdu. keşke araları bozulmasaydı. belgesel ayrı iki tarafın neden aralarının bozulduğunu ve küstüklerini anlatıyor. sonuç olarak belgesel o döneme ve ikiliye dair her şeyi teker teker anlatıyor. konuklarla, görüntülerle, röportajlarla seyirciye aktarıyor.
belgeselde beni en etkileyen kısımlar ise muhammed alinin final maçına çıkarken gerilmesi ve yanına malcolm x in gelip destek olması. malcolm x in 7. sıra ve 7. koltuğa oturması ve maçın 7. rauntta son bulması.
ayrıca malcolm x e düzenlenen suikast ve evine yapılan bombalı saldırı belgeselde etkilendiğim kısımlardı.
bir belgesel izleyip bu kadar şeye hakim olmak ve onları görüntüleriyle görmek gerçekten hoşuma gitti. güzel bir senaryo güzel bir kurgu olunca iyice keyif aldım. herkese tavsiye ederim. belgesel sevenler kaçırmasın.
devamını gör...
instant family
benim de bir zamanlar zihnimi kurcalayan, evlat edinmeyi konu alan film. aklımdaki tüm soruların oradaki çift tarafından yaşandığını, en azından baba karakterinin mantıklı soruların daha çok üzerine düşündüğünü gördüm. gayet yerli yerinde bir filmdi, çerezlik olsa dahi. 7/10 diyebilirim.
isimlerini unuttuğum çiftimiz internetteki yetim çocukları araştırdıktan sonra bir adet evlat edinme kararı alırlar ve gerekli yere başvururlar. bunun üzerine bir kaç haftalık sürecek olan “ebeveynlik kursu” başlar. koruyucu aile adaylarımız kurstaki diğer insanlarla çocukların her yıl toplandıkları panayıra giderler. istedikleri gibi küçük bir çocuk bulamadıklarından, kıyıda köşede, diğer koruyucu aile adaylarının kazara bile bakmaya cesaret edemedikleri ergenlerin yanına giderler. latino bir kız çocuğunu çok beğenirler. henüz bilmedikleri şey ise o kızın 2 tane de tatlı mı tatlı, bir o kadar da hiperaktif ve sabır sınayan minnak kardeşleri olduğudur. çiftimiz üç çocuğunda bakımını üstlenmek isterler ve hikayeleri başlar…
çiftin birbirlerine son derece mantıklı ve yerinde yönelttikleri sorulardan bazıları:
- kendimizden emin miyiz?
- çocuklarla dışarıda gezerken ten rengimizden ötürü mobbinge uğrarlar mı?
- onlara ilk geceden iyi geceler öpücüğü vermemiz uygun olur mu?
- anneleri hapisten çıkıp, çocukları yeniden almak isterse nasıl baş edeceğiz?
işin asıl ilginç yanı ise ebeveyn olmayan bir arkadaşımın filme bakış açısı;
“baba karakteri her şeyi sorguluyor filmde. bu karakter kasıntı, aşırı tedbiri elden bırakmayan biri. elbet vardır böyle insanlar çevremizde fakat bana doğal gelmedi bu tutum” dedi.
bense bir ebeveyn olarak babanın davranışlarını doğal buldum. çocuğun varsa a’dan z’ye düşünüyorsun her şeyi. çocuğun için elinden gelenin en iyisini yapabilmek için çabalıyorsun sürekli. bundan gocunmuyorsun. her şeyi sorguluyorsun gerçekten. ebeveynler olarak filmdeki baba karakteri ile farkımız içimizden her şeyi didikleyip, sorgulayıp, dışarı yansıtmayışımız.
ne de olsa filmde yaşamıyoruz anlıyör müsün dostum?
isimlerini unuttuğum çiftimiz internetteki yetim çocukları araştırdıktan sonra bir adet evlat edinme kararı alırlar ve gerekli yere başvururlar. bunun üzerine bir kaç haftalık sürecek olan “ebeveynlik kursu” başlar. koruyucu aile adaylarımız kurstaki diğer insanlarla çocukların her yıl toplandıkları panayıra giderler. istedikleri gibi küçük bir çocuk bulamadıklarından, kıyıda köşede, diğer koruyucu aile adaylarının kazara bile bakmaya cesaret edemedikleri ergenlerin yanına giderler. latino bir kız çocuğunu çok beğenirler. henüz bilmedikleri şey ise o kızın 2 tane de tatlı mı tatlı, bir o kadar da hiperaktif ve sabır sınayan minnak kardeşleri olduğudur. çiftimiz üç çocuğunda bakımını üstlenmek isterler ve hikayeleri başlar…
çiftin birbirlerine son derece mantıklı ve yerinde yönelttikleri sorulardan bazıları:
- kendimizden emin miyiz?
- çocuklarla dışarıda gezerken ten rengimizden ötürü mobbinge uğrarlar mı?
- onlara ilk geceden iyi geceler öpücüğü vermemiz uygun olur mu?
- anneleri hapisten çıkıp, çocukları yeniden almak isterse nasıl baş edeceğiz?
işin asıl ilginç yanı ise ebeveyn olmayan bir arkadaşımın filme bakış açısı;
“baba karakteri her şeyi sorguluyor filmde. bu karakter kasıntı, aşırı tedbiri elden bırakmayan biri. elbet vardır böyle insanlar çevremizde fakat bana doğal gelmedi bu tutum” dedi.
bense bir ebeveyn olarak babanın davranışlarını doğal buldum. çocuğun varsa a’dan z’ye düşünüyorsun her şeyi. çocuğun için elinden gelenin en iyisini yapabilmek için çabalıyorsun sürekli. bundan gocunmuyorsun. her şeyi sorguluyorsun gerçekten. ebeveynler olarak filmdeki baba karakteri ile farkımız içimizden her şeyi didikleyip, sorgulayıp, dışarı yansıtmayışımız.
ne de olsa filmde yaşamıyoruz anlıyör müsün dostum?
devamını gör...
devlet halk için mi halk devlet için mi var sorunsalı
franz oppenheimer; devlet denen aygıtın, göçebe hayduların yerleşik düzendeki toplumları haraca bağlamasıyla oluştuğunu iddia eder.
haraca bağlama işi zamanla sistematik hale geldiğinden, haydutlar sürekli git-gel yapmamak için yerleşik toplumun içerisine haraçların toplanacağı bir otağı kurarlar. bu otağıda haraçların düzenlenmesi işiyle uğraşan haydutlar (memurlar) çalışır. zaman içinde bu otağı, yerleşik halkın arasındaki hukuk problemlerini de çözmeye başlar. en sonunda da devlet dediğimiz ortak duygu oluşur.
tabii ben epey bir özet geçtim. sonuç olarak ortada simbiyotik bir ilişkisi var. devlet halkın hukuk ve güvenliğini sağlar, halk da devlete vergi öder. olması gereken budur. tabii bizim devletimiz hariç. bizimkinin hukuk ve güvenlik dışında yapmadığı iş yok. tiyato falan yapıyor, ne bileyim kafeterya neyin işletiyor. neyse besim tibuk'a bağlamadan bitireyim entryi en iyisi...
bu arada oppenheimer'ın devlet kuramına şu makaleden ulaşabilirsiniz.
haraca bağlama işi zamanla sistematik hale geldiğinden, haydutlar sürekli git-gel yapmamak için yerleşik toplumun içerisine haraçların toplanacağı bir otağı kurarlar. bu otağıda haraçların düzenlenmesi işiyle uğraşan haydutlar (memurlar) çalışır. zaman içinde bu otağı, yerleşik halkın arasındaki hukuk problemlerini de çözmeye başlar. en sonunda da devlet dediğimiz ortak duygu oluşur.
tabii ben epey bir özet geçtim. sonuç olarak ortada simbiyotik bir ilişkisi var. devlet halkın hukuk ve güvenliğini sağlar, halk da devlete vergi öder. olması gereken budur. tabii bizim devletimiz hariç. bizimkinin hukuk ve güvenlik dışında yapmadığı iş yok. tiyato falan yapıyor, ne bileyim kafeterya neyin işletiyor. neyse besim tibuk'a bağlamadan bitireyim entryi en iyisi...
bu arada oppenheimer'ın devlet kuramına şu makaleden ulaşabilirsiniz.
devamını gör...
altın eldiven
bir fatih akın filmi. 2019 yapımı. film gerçek bir hikayeye dayanıyor. seri katil fritz honka'nın hayatını anlatıyor. fritz honka 1970'li yıllarda almanya'da en az 4 kadını öldürmüş ve cesetleri evinde saklamış. sonunda kokudan anlaşılmış ve yakalanmış. honka iri cüsseli, görece çirkin, iletişimi iyi olmayan sosyal problemler yaşayan ve yalnız başına kalan biri. alkolik de aynı zamanda. altın eldiven ismi honka'nın sürekli takıldığı bar'ın adı. öldürdüğü kadınlarla da bu barda tanışıyor. kadınlar da hep dezavantajlı gruptan kadınlar. filmde karakterler inanılmaz seçilmiş. görüntüleri, kostümleri, konuşmaları, aksanları hepsi birbirinden mükemmel resmedilmiş. fatih akın sinematografik açıdan bir şaheser yaratmış. öyle ki bazı sahneler sanki film değil de belgesel gibi. sanki gerçek görüntülermiş gibi hissediliyor. honka'nın evi, evin dekorasyonu, evdeki eşyalar dönemi çok iyi anlatıyor. işim gereği bir çok kez yalnız yaşayan alkol-madde bağımlısı ya da psikotik bozuklukları olan (şizofreni vs) kişilerin evlerinde bulundum, o evlerin görüntüsünü hatta kokusunu, eşyaların düzenini bile çok iyi bilirim. fatih akın ve görüntü yönetmeni bunu birebir vermiş filmde bize. sanki gerçekten bir alkol bağımlısı antisosyal adamın evi gibi.
filmde çok fazla da rahatsız edici sahne var. tecavüz sahneleri, öldürme ve şiddet sahneleri bazı anlar sanki bir tarantino filmindeymiş gibi hissettiriyor.
honka aslında iletişim kurmak, ilişki yaşamak isteyen bir adam ancak alkol kullanımı sonucu öfke kontrol problemi yaşıyor ve sonrasında kendini kontrol edemeyip tecavüzü ve cinayetleri gerçekleştiriyor.
eğer kaldıramayacağınızı düşünüyorsanız izlemyin derim. ben sinemada izlerken bir çok kişinin yarı bile olmadan çıktığını hatırlıyorum.
filmde çok fazla da rahatsız edici sahne var. tecavüz sahneleri, öldürme ve şiddet sahneleri bazı anlar sanki bir tarantino filmindeymiş gibi hissettiriyor.
honka aslında iletişim kurmak, ilişki yaşamak isteyen bir adam ancak alkol kullanımı sonucu öfke kontrol problemi yaşıyor ve sonrasında kendini kontrol edemeyip tecavüzü ve cinayetleri gerçekleştiriyor.
eğer kaldıramayacağınızı düşünüyorsanız izlemyin derim. ben sinemada izlerken bir çok kişinin yarı bile olmadan çıktığını hatırlıyorum.
devamını gör...
edebiyat öğretmeni
türk edebiyatını ve türk dilini öğreten kişilerdir. bazıları edebiyat sanatının, dilin inceliklerini öğretip; onları oldukça sevdirir.
aynı zamanda hayatıma yön veren iki kadının branşıdır. biri harika bir öğretmen olduğu için diğeri de çok kötü bir öğretici olduğu için. birinin yaptıklarını kendime örnek alırken bir diğerinin davranışlarına yaklaştığım anda pusulamın şaştığını anlarım. hemen yönümü değiştirme ihtiyacı duyarım.
yıllar yılı ne zaman ruhum biraz sıkılsa rüyalarıma girer kadın. tahtaya çıkartıp ezbere şiir okuturdu. şiirin ortasında durdurup başka bir konudan konuşur konuşur, birden "hadi devam et." derdi. o anda panik halinde içimizden şiiri tekrar edip dururduk çünkü bilirdik ki kaldığın yerden devam edemezsen bir günde duyulma ihtimali olan bütün hakaretleri edecektir. sonra ben o sandalyeye geçince hiç ezberden şiir okutmadım. çünkü çocuklarıma endişe etmeleri gerekenin şiiri ezberden okumak değil de hakkını vererek okumak olduğunu, öğretmeyi amaçladım.
aynı zamanda hayatıma yön veren iki kadının branşıdır. biri harika bir öğretmen olduğu için diğeri de çok kötü bir öğretici olduğu için. birinin yaptıklarını kendime örnek alırken bir diğerinin davranışlarına yaklaştığım anda pusulamın şaştığını anlarım. hemen yönümü değiştirme ihtiyacı duyarım.
yıllar yılı ne zaman ruhum biraz sıkılsa rüyalarıma girer kadın. tahtaya çıkartıp ezbere şiir okuturdu. şiirin ortasında durdurup başka bir konudan konuşur konuşur, birden "hadi devam et." derdi. o anda panik halinde içimizden şiiri tekrar edip dururduk çünkü bilirdik ki kaldığın yerden devam edemezsen bir günde duyulma ihtimali olan bütün hakaretleri edecektir. sonra ben o sandalyeye geçince hiç ezberden şiir okutmadım. çünkü çocuklarıma endişe etmeleri gerekenin şiiri ezberden okumak değil de hakkını vererek okumak olduğunu, öğretmeyi amaçladım.
devamını gör...
antibiyotik direnci
biz antibiyotik kullanıyoruz ama bakterilerin eli armut toplamıyor. çeşitli mekanizmalarla direnç kazanıyorlar. 2 çeşit direnç var birisi doğal direnç yani bakterinin yapısı nedeniyle bakteride en baştan beri var olan direnç birde sonradan kazanıyorlar. bu mekanizmalardan bazıları:
-bakteriye ilacı geçiren protein kanalı değiştirip geçirgenliği azaltıyorlar
-efflux pompaları var ilacı geri dışarı atıyorlar
-ılacı etkisizleştiren enzim üretiyorlar.bunun en meşhuru da beta laktamaz. beta laktam grubu antibiyotikler de en meşhur olanlar penisilinler sefalosporinler falan. bazı ilaçların kutusunda yazar +klavulanik asit veya +tazobaktam gibi işte bunlar bakterinin ürettiği beta laktamazı etkisizleştirip antibiyotiği koruyan ilaçlar. tabii buna da direnç gelişiyor maalesef.
-ılacın etki noktasını değiştiriyorlar böyle ilacın etkinliği azalıyor.
bu ilaçlar yeri geldiğinde hayati öneme sahip ilaçlar,asla gereksiz yere kullanılmamalı. birde hadi ben sıfırdan yeni bir penisilin benzeri ilaç üreteyim diye bir şey de yok. çoğunlukla var olan ilaçların moleküler yapısı değiştirilerek yeni ilaçlar çıkıyor.
akılcı kullanımın dışındaki her ilaç zehirdir zaten. hem direnç gelişiyor hem de floramız(yani içimizdeki mikroorganizmalar) bozuluyor.flora üzerine çok araştırmalar yapılan bir konu ve gerçekten çok önemli. en temel görevlerinden birisi de bizim için koruyucu bir görevi olması. flora bozulunca dışarıdan bir mikrobun gelip hastalık yapması daha kolay oluyor ya da normal florada bulunan zararsız bir mikrop flora bozulunca çok ağır hastalıklara sebep olabiliyor. birde bu ilaçların ağır yan etkileri olabiliyor sağırlıktan büyümeyi durdurmaya kadar geniş spektrumda yan etkileri var.
işin şu yönü de var tabii ben eminim antibiyotik yazmadığı için şiddete uğrayan hekimlerimiz vardır :( tabii gereksiz yere yazanları da var :(( ama insanlarda gerçekten çok görüyorum antibiyotik yazmayan hekim kötü hekim. birde bunun tam zıttı var antibiyotikler asla kullanılmamalı düşüncesine sahip insanlar var bu da çok yanlış çünkü bu ilaçlar gerçekten çok değerli. insanlık tarihinin en değerli buluşlarındandır kesinlikle.
-bakteriye ilacı geçiren protein kanalı değiştirip geçirgenliği azaltıyorlar
-efflux pompaları var ilacı geri dışarı atıyorlar
-ılacı etkisizleştiren enzim üretiyorlar.bunun en meşhuru da beta laktamaz. beta laktam grubu antibiyotikler de en meşhur olanlar penisilinler sefalosporinler falan. bazı ilaçların kutusunda yazar +klavulanik asit veya +tazobaktam gibi işte bunlar bakterinin ürettiği beta laktamazı etkisizleştirip antibiyotiği koruyan ilaçlar. tabii buna da direnç gelişiyor maalesef.
-ılacın etki noktasını değiştiriyorlar böyle ilacın etkinliği azalıyor.
bu ilaçlar yeri geldiğinde hayati öneme sahip ilaçlar,asla gereksiz yere kullanılmamalı. birde hadi ben sıfırdan yeni bir penisilin benzeri ilaç üreteyim diye bir şey de yok. çoğunlukla var olan ilaçların moleküler yapısı değiştirilerek yeni ilaçlar çıkıyor.
akılcı kullanımın dışındaki her ilaç zehirdir zaten. hem direnç gelişiyor hem de floramız(yani içimizdeki mikroorganizmalar) bozuluyor.flora üzerine çok araştırmalar yapılan bir konu ve gerçekten çok önemli. en temel görevlerinden birisi de bizim için koruyucu bir görevi olması. flora bozulunca dışarıdan bir mikrobun gelip hastalık yapması daha kolay oluyor ya da normal florada bulunan zararsız bir mikrop flora bozulunca çok ağır hastalıklara sebep olabiliyor. birde bu ilaçların ağır yan etkileri olabiliyor sağırlıktan büyümeyi durdurmaya kadar geniş spektrumda yan etkileri var.
işin şu yönü de var tabii ben eminim antibiyotik yazmadığı için şiddete uğrayan hekimlerimiz vardır :( tabii gereksiz yere yazanları da var :(( ama insanlarda gerçekten çok görüyorum antibiyotik yazmayan hekim kötü hekim. birde bunun tam zıttı var antibiyotikler asla kullanılmamalı düşüncesine sahip insanlar var bu da çok yanlış çünkü bu ilaçlar gerçekten çok değerli. insanlık tarihinin en değerli buluşlarındandır kesinlikle.
devamını gör...
dünyanın en gizemli olayları
makinaya atılan çorapların tekinin kaybolması.
devamını gör...
kadınlarınızı hafifçe dövünüz
muhammed bin seleme’nin kızı habibe ile ensar-ı kiram’ın reislerinden saad bin rabi hakkında indiği rivayet edilmiştir . kocası hanımı kendisine isyan ettiği için hanımına tokat atmış , kadın da kocasının yatağını terk etmiş . sonra da peygamberimize gidip yüzündeki izi göstermiş ve çok da kuvvetli vurdu yüzümde izi kaldı diyerek eşini şikayet etmiş . peygamberimiz de git sen de kocana kısas yap demiş . kadın daha sonra tek başına gitmeye çekinerek babasını da yanına almış ve evine doğru gitmeye başlamışlar bu arada peygamberimiz de yanındakilere seslenerek onları çağırın geri gelsinler demiş . ve sonrasında şimdi cebrail(as) geldi yeni bir ayet getirdi erkekler aile koruyucusudur bu sebeple kadının kocasına tokat atma gibi bir hak verilmemiştir. peygamberimiz kısastan yanaydı ama emir gelince elbette itaat etti ve şöyle buyurdu : biz bir şey murad ettik allah da bir şey murad etti elbette allah’ın dilediği daha hayırlıdır . hadiste şöyle buyurulur : “hanımını haksız olarak dövenin, ben ki muhammedim, kıyamette hasmı ben olurum.” işin aslı budur dövme ruhsatından bahis oradan gelir peygamber bu hadisi buyurduğuna göre elbette allah’a karşı gelecek değildir allah da yarattığı hiçbir varlığa eziyet edilmesinden asla razı olmaz . son olarak alemlere rahmet olarak gönderilen efendimiz hazreti muhammet(sav) şöyle buyurdu : mü’minlerin îmân bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. sizin en hayırlınız, hanımına karşı en hayırlı davrananınızdır .
devamını gör...
sarı mercedes
benim iyi filmler listemde olan ve ilyas salmanın oscarlık oyuculuğuyla damga vurduğu filmdir. yazar arkadaşlar başlığa bilgileri yazmışlar. ancak ben bu filme biraz farklı bir bakış koyayım.

içinde kendimi de bulduğumdur. filmi izleyenler hatırlayacaktır, iki farklı dönem anlatılır. almanyaya gidilmeden öncesi ve almanya’dan türkiyeye dönüş yolculuğu. dikkatli izlerseniz, bayramın yüzü almanya’ya gitmeden önce hep güler. mutlu ve umut doludur. ancak filmin almanya sahnelerinde ise artık yüzü gülmeyen, asabi biridir.
sözlük içerisinde açılan başlıklarda çoğu zaman göçmen ailelerle dalga geçiliyor. oysa o coğrafyayı yaşamış biri olarak şunu söyleyeyim; daha ne hikayeler var, sarı mercedes ne ki? içinde gerçekten “insan” olan hikayeler.
bir sinemasever olarak, yol hikayelerini her zaman sevmişimdir. önerdiğim bir filmdir. yerli sinemamız açısından da değerlidir. ilyas salman’ın siyasi görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız bu bir görüştür. ancak sinema dünyamıza katkısı es geçilemez. şekerpare, kibar feyzo, banker bilo, çiçek abbas, hababam sınıfını kim sevmez ki?

filmin künyesi hakkında da bilgi verelim; adalet ağaoğlunun “fikrimin ince gülü” romanından uyarlamadır. filmin yönetmeni tunç okan, 29. antalya film festivalinde bu film ile en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştır. ilyas salman ise 5. ankara film festivalinde “en iyi erkek oyuncu” ödülüne layık görülmüştür. çekimlerine 1987 yılında başlanmış ve film 1992 yılında tamamlanmıştır. imdb puanı hak ettiği değeri ortaya koyar 7.8 dir. türkiye, almanya, fransa, isviçre ortak yapımıdır.

içinde kendimi de bulduğumdur. filmi izleyenler hatırlayacaktır, iki farklı dönem anlatılır. almanyaya gidilmeden öncesi ve almanya’dan türkiyeye dönüş yolculuğu. dikkatli izlerseniz, bayramın yüzü almanya’ya gitmeden önce hep güler. mutlu ve umut doludur. ancak filmin almanya sahnelerinde ise artık yüzü gülmeyen, asabi biridir.
sözlük içerisinde açılan başlıklarda çoğu zaman göçmen ailelerle dalga geçiliyor. oysa o coğrafyayı yaşamış biri olarak şunu söyleyeyim; daha ne hikayeler var, sarı mercedes ne ki? içinde gerçekten “insan” olan hikayeler.
bir sinemasever olarak, yol hikayelerini her zaman sevmişimdir. önerdiğim bir filmdir. yerli sinemamız açısından da değerlidir. ilyas salman’ın siyasi görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız bu bir görüştür. ancak sinema dünyamıza katkısı es geçilemez. şekerpare, kibar feyzo, banker bilo, çiçek abbas, hababam sınıfını kim sevmez ki?

filmin künyesi hakkında da bilgi verelim; adalet ağaoğlunun “fikrimin ince gülü” romanından uyarlamadır. filmin yönetmeni tunç okan, 29. antalya film festivalinde bu film ile en iyi yönetmen ödülünü kazanmıştır. ilyas salman ise 5. ankara film festivalinde “en iyi erkek oyuncu” ödülüne layık görülmüştür. çekimlerine 1987 yılında başlanmış ve film 1992 yılında tamamlanmıştır. imdb puanı hak ettiği değeri ortaya koyar 7.8 dir. türkiye, almanya, fransa, isviçre ortak yapımıdır.
devamını gör...
söve
yapıların, evlerin dış cephelerinde bulunan, kapı ve pencere yüzeylerinin etrafını çerçeve şeklinde kaplamak ve mimari açıdan estetik görünüm sağlamak amacıyla kullanılan yapı malzemelerine verilen isim.
devamını gör...
ikinci dünya savaşı
1 eylül 1939 sabahı nazi almanyası'nın polonya'ya saldırmasıyla başlamış ve devam ettiği 6 yıl boyunca yaklaşık elli milyon sivilin hayatını kaybetmesine sonuç vermiş insanoğlunun kendi eliyle kendini doğraması vahşeti.
gelişen savaş teknolojisiyle artan savaşın boyutları savaşın yaşandığı her gün her saat insanlık onurunu bir kademe daha aşağı sürüklemiştir. taraflarca sayısız katliam, savaş suçu pervasızca işlenmiş savaş bitiminde kaybedenler suçları ceplerine doldurulup dar ağacında sallandırılırken kazanan tarafta olanlar yaptıkları tüm yanlışların üstüne zaferin parıltılı tozunu serpip kapatmıştırlar konuyu.
savaşta kaybeden nazi almanyası, faşist italya ve japonya'da mevcut rejimler lağvedilmiştir.
almanya sovyetler birliği'nin kontrolündeki doğu* ve müttefiklerin kontrolündeki batı* almanya olmak üzere ikiye bölünmüştür. pomeranya bölgesinin oder nehri'nin doğusunda kalan kısımı ve doğu prusya'yı polonya'ya königsberg'i ise sovyetler birliği'ne vermiştir.
6 yıllık bu devasa yıkımın geride bıraktığı en önemli şeyse 1991'de sovyetler birliği'nin dağılmasına dek sürecek olan soğuk savaştan başka bir şey değildi...
not: ileride bir gün bu sözlük'ün iyi insanların gönül kırmadan bilgi dağarcıklarını genişlettiği bir mecra olacağı zamanlara katkım olması maksadıyla yazdığım naçizane tanımım ileri ki zamanlarda daha da detaylandırılacaktır. böyle özel bir başlığın ilk tanımını yapmanın verdiği şeref ve mutlulukla esenliler dilerim efendim.
gelişen savaş teknolojisiyle artan savaşın boyutları savaşın yaşandığı her gün her saat insanlık onurunu bir kademe daha aşağı sürüklemiştir. taraflarca sayısız katliam, savaş suçu pervasızca işlenmiş savaş bitiminde kaybedenler suçları ceplerine doldurulup dar ağacında sallandırılırken kazanan tarafta olanlar yaptıkları tüm yanlışların üstüne zaferin parıltılı tozunu serpip kapatmıştırlar konuyu.
savaşta kaybeden nazi almanyası, faşist italya ve japonya'da mevcut rejimler lağvedilmiştir.
almanya sovyetler birliği'nin kontrolündeki doğu* ve müttefiklerin kontrolündeki batı* almanya olmak üzere ikiye bölünmüştür. pomeranya bölgesinin oder nehri'nin doğusunda kalan kısımı ve doğu prusya'yı polonya'ya königsberg'i ise sovyetler birliği'ne vermiştir.
6 yıllık bu devasa yıkımın geride bıraktığı en önemli şeyse 1991'de sovyetler birliği'nin dağılmasına dek sürecek olan soğuk savaştan başka bir şey değildi...
not: ileride bir gün bu sözlük'ün iyi insanların gönül kırmadan bilgi dağarcıklarını genişlettiği bir mecra olacağı zamanlara katkım olması maksadıyla yazdığım naçizane tanımım ileri ki zamanlarda daha da detaylandırılacaktır. böyle özel bir başlığın ilk tanımını yapmanın verdiği şeref ve mutlulukla esenliler dilerim efendim.
devamını gör...
vücudunuzun sizi ele vermesi
benim için tamamı ile yanlış önerme; yüz hatlarım aşırı belirgin, çıkkın, at hırsızı bir tipim. zayıfım, giyinip kuşansam fakülte reisi falan olabilirim, ama sinek bile öldüremem. kelender... yazsan ağlarım, ama gören 50 leşi var sanıyor. değilim lan...
devamını gör...
cahit zarifoğlu
ağartı şiirindeki şu ifadeler çok etkiler beni:
noktanın sonuna kadar
bir sinir bir can yanmasıyla
bir parçamı
bir demir mengeneye
koyup sıkmak istiyorum mu nedir
dilimi
bir acı mı ne gerek
öyle uykum var ki
öyle istiyorum ki
noktanın sonuna kadar
bir sinir bir can yanmasıyla
bir parçamı
bir demir mengeneye
koyup sıkmak istiyorum mu nedir
dilimi
bir acı mı ne gerek
öyle uykum var ki
öyle istiyorum ki
devamını gör...
cullen belirtisi
ilk olarak bir jinekolog olan thomas stephen cullen tarafından rüptüre ektopik gebelikte tanımlananan göbek çevresindeki ekimoza verilen isim. daha çok akut hemorajik pankreatitlerde görülür.
semptomun ortaya çıkması 24-48 saat içerisinde gerçekleşir.
grey turner belirtisi eşlik edebilir.
görüntüsü şekildeki gibidir.
semptomun ortaya çıkması 24-48 saat içerisinde gerçekleşir.
grey turner belirtisi eşlik edebilir.
görüntüsü şekildeki gibidir.
devamını gör...



