antropolog veya tarihçi olmak istiyordum. annem istediğim bölümü okumamı ve işsizlik ihtimalinden korkmamamı söylemişti ama ben benimle ilgilenmediğini hissettiğim rehberlikçimin etkisinde kalıp ış bulmam kolay olur diye okul öncesi öğretmenliği seçtim 2 sene oraya katlandim, bu bi hataydı ama hatadan döndüm hazırlık derslerine katılıp, hazırlığı geçersem daha kesin biçimde tarih okuyorum diyebilirim sanırım ya da hazırlığı geçmeden de tarih okuyorum demeye hakkım var mı?
ayrıca şimdi de nedensizce bahçıvan, kuaför falan olasım gelmiyor değil ajshjs
devamını gör...

fotoğraf çektirecek tonla yer olması. yoksa o trafik falan çekilir çile değil vallahi.

bide söylemesi havalıdır hani: nerde yaşıyorsun? istanbul'da ya yaşanacak başka yer mi var ki? *
devamını gör...

şimdi durup düşününce yolculuğa ya da tatile hazırlık aşamasında ilginç bir anım yok ama yolculuk sırasında başıma gelen komikli olayı anlatmak istiyorum sizlere, hazır mısınız yine salaklığıma güleceğiz?*
tarihi çok net hatırlamıyorum ama ilkokul çağımda olduğumu tahmin ediyorum. bir yaz tatilinde kendi aracımızla ailem ve ben karadeniz turuna gitmiştik. yol kenarında gördüğüm her meyveyi aldırma huyum sağ olsun, yeşil erik gördüm aldırdım. bir yandan erik yiyorum bir yandan etrafı izliyorum bir yandan da eriğin çekirdeğini pencereden dışarı fırlatıyorum.* evet ben ettim siz etmeyin efendim, ayıp çünkü. kamu spotunu verdikten sonra olay anına geçelim; sümela manastırı'nın olduğu yolu bilenler vardır belki, böyle virajlı ve yer yer dar bir yoldan gidiliyor manastıra. işte biz o yolda manastıra doğru giderken babam sağımızdaki arabayı geçmek istedi. tam bu sırada erik yemeye devam eden ben yediğim eriğin çekirdeğini pencereden dışarı attım, attığım çekirdek yandaki arabanın penceresinden sürücünün yanağına geldi. bu olayı sadece ben ve yan taraftaki mağdur sürücü gördü. sonra sürücü tepki göstermek amaçlı korna çaldı bize, babam olayı tamamen yanlış anlayarak "bak görüyor musun, farklı plaka gördüler selam verdiler, tanıdık olacak değil ya. ne kadar iyi insanlar" dedi. o da karşı selamı vermek için korna çaldı.* bu sırada benden ecel terleri dökülüyor. çünkü ben çekirdeği adamın suratına attım adam tepki amaçlı korna çaldı babam karşılık verdi falan. oysa olayı bilen iki kişiyiz ben ve mağdur sürücü. ben sürücüye "abi nolursun olayı uzatma altı üstü yüzüne erik çekirdeği attım, ne gerek var önümüzü kesip olayı uzatma" bakışı atıyorum. ve evet attığım yalvaran bakışlar işe yaradı ve sürücü kornaya basmayı bıraktı hepimiz kendi yolumuza devam ettik. abicim olur da bu yazıyı bir gün okursan özür dilerim suratına erik çekirdeği atmak istememiştim.*
devamını gör...

nezaket: başkalarına karşı saygılı olma, ince ve zarif davranışlar sergileme halidir.
bu zat-ı muhteremler yürürken bile yer incinmesin diye dikkat ederler. kibar hassas insanlardır. kendilerine yapılan kaba davranışlara bile nezaket ölçütlerinde cevap verirler ve fazla ileri gitmezler.
-yolda yürürken sizi tanımadıkları halde selam verirler.
-otobüs, metro gibi taşıtlara binince taşıtın içi boşsa kapı ağızlarında durmazlar.
-toplum içerisinde yüksek sesle ve bağırarak konuşmazlar.(özellikle cep telefonuyla)
-kendisine ondan dolayı oluşan bir rahatsızlığınızı belirttiğinizde mahçup olup özür dilerler ve bundan sonra daha dikkatli olacaklarını söylerler.
-maskesini takmayı unutup biri uyardığında özür dileyerek hemen maskelerini takarlar.
-kendilerine yapılan iyilikte nasıl teşekkür edeceklerini bilemezler.
-konuşurken seçtikleri kelimelere dahi dikkat ederler.
-elinden geldiğince yaptıkları davranışların diğer insanlara olan etkisini ölçerek hareket ederler.
-kendileri inanmasalar bile diğer insanların incinme ihtimaline göz önüne alarak kişilerin inandıkları ile dalga geçmezler, tahkir edici konuşmaları yoktur.

ve toplum içerisinde hasret olunan insan tipleridir.
devamını gör...

bir erkek bir kızın gerdek çarşafını 7 ceddine gösterirken utanmıyor da , bir kadın kendi kanını paylaşınca mı fömönöst görmek istemeyöröööz??! katledilen kadınların kanına bu kadar duyarlı olmadınız be? ceren özdemir' in kalbine 12 santimlik bıçak girerken vicdanınız nerdeydi?
devamını gör...

islam'ı devlet dini olarak benimseyen ülkeler:

afganistan
cezayir
bangladeş
bahreyn
brunei
komorlar
cibuti
mısır
iran
ırak
ürdün
kuveyt
libya
maldivler
malezya
moritanya
fas
umman
pakistan
filistin
katar
suudi arabistan
batı sahra
somali
tunus
birleşik arap emirlikleri
yemen.
devamını gör...

türkçesi için;
vakit varken tomurcukları topla. zaman hala uçup gidiyor. ve bugün gülümseyen bu çiçek yarın ölüyor olabilir.
devamını gör...

2001 ekonomik krizinin tam olarak anlaşılması için 90'lar türkiye'sindeki yolsuzluk, rüşvet, mafya ve suikastler, faili meçhul cinayetler konjonktürünü irdelemek gerekiyor. geçmişin çöplüğünü karıştıralım biraz.



19 şubat 2001 milli güvenlik kurulu toplantısında bir hukukçu olan cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer, içerisinde başbakan yardımcısı hüsamettin özkan'a bağlı halkbank'ın da olduğu 11 bankanın dosyaları devlet denetleme kurulu tarafından incelemeye almıştı. bülent ecevit ise bu incelemeye "denetimin denetimi mi olur" diyerek karşı çıkmıştı. bülent ecevit, cumhurbaşkanının hükümetin işlerine karışmasına öfkelenmişti.
bankaların denetlenmesi konusunda dönemin iktidar partisi demokrat sol parti başbakanı bülent ecevit'e cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer "siz ya bu anayasayı (kitabı ecevit'in önüne doğru iterek) okumuyorsunuz ya da okuduğunuzu anlamıyorsunuz." dedi. bülent ecevit sessiz kalırken başbakan yardımcısı hüsamettin özkan bu eyleme tepkisini gösterdi. hüsamettin özkan, cumhurbaşkanına "seni halk seçmedi, üç lider bu konuma getirdi. başbakanla bu uslupla konuşamazsın, nankör" dedi ve anayasa kitabını cumhurbaşkanının önüne hızla geri sürüdü. kafaya kitap atmak filan yok, masanın üstünde kitabı birbirlerine sürüyorlar o kadar.

bülent ecevit ve ekibi toplantıyı terk etti. başbakanlıkta basının karşısına geçti. basına verdiği demeçte yaşananları bir "siyasi kriz" olarak anlattı. bülent ecevit dolduruşa gelmişti. kulislerde halkbank ve hüsamettin özkan konuşuluyordu. cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer "bende bankaları denetleyebilirim." dediğinde hüsamettin özkan neden karşı çıktı? demokrat sol parti neden bu tiyatroyu sergiledi? bu ülkenin ulusal ekonomisi ve halkının kaderi siyasetçilerin kaprislerine göbekten bağlıdır. yazıktır bu millete, yazıktır kurtatırılan bu vatana, yazık size, yazık bize.

türkiye borsası hep yabancı sermayeyle yüksek işlem hacimlerine ulaşmıştır. yabancı yatırımcı günümüzde hala türkiye'nin siyasi konjonktürüne göre yatırım kararları almaktadır. işte bu nedenle bülent ecevit'in yaptığı çok büyük bir cahilliktir. siyasi kriz, türkiye piyasalarında şok etkisi yarattı. zaten 1999 gölcük depremi yaralarını sarmaya çalışıyorduk ve 2000 yılında küresel bankacılık krizi yaşanıyordu. bülent ecevit işte bu yüzden büyük bir cahillik yapmıştır.

türkiye borsasından 7.6 milyar dolar para çıkışı oldu ve borsa -%14.6 değer kaybıyla çöktü. yabancı yatırımcı, bülent ecevit'e saygı duyuyordu ve onu yakından takip ediyordu. bülent ecevit, kıbrıs barış harekatı ile uluslar arası bir ün kazanmıştı. işte bu cahil davranışıyla anlık öfkesiyle, birilerinin dolduruşuyla siyasi özkıyımını gerçekleştirdi. zaten bülent ecevit tecrübeli bir siyasetçi, olsaydı anayasa kitapçığı krizini gündeme dahi getirmezdi. başbakanlıkta gözü olan ve ecevit'in kuyusunu kazan hüsamettin özkan a ve iktidar parti olarak koalisyon ortaklarına söz geçirmekte zorlanıyordu. (bülent ecevit'e kortizon tedavisi uygulayarak kemik erimesine sebep olan sözde tedaviyi kim planladı acaba? (gbkz: rahşan ecevit) doktorları ve hastaneyi değiştirince bülent ecevit sağlığına kavuşmuştu.)

ara not: hüsamettin özkan, fetullah gülen'in yurt dışına kaçması için sağlık raporu verilmesinde önemli isimnlerden biridir. kaynak1 kaynak2

türkiye %150 enflasyon gördü, %10 küçüldü. halk fakirleşti. dsp hükümetine tepkiler çığ gibi büyüdü. bülent ecevit, dünya bankası başkan yardımcısı kemal derviş'i çağırdı. kemal derviş, ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak dsp hüklümetine katıldı.
kemal derviş uluslar arası finans sektöründe tanınan biriydi. türkiye'de ekonomik krizin yönetilmesi için en doğru isimdi. bu da bülent ecevit'in zekası ve başarısıdır. çünkü bülent ecevit çok iyi bir diplomattır.

kemal derviş, 2001 türkiye ekonomik krizini bankacılık sektöründe üstü kapatılmış sorunlardan ortaya çıktığını söylüyordu. bu durum cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer'in öngörüsünü doğruluyordu. hükümet, var olan bankacılık sorunlarını öteliyordu ve cumhurbaşkanı görevini yapmıştı. hüsamettin özkan'ın şovu ve bülent ecevit'in cahilliği ülkeyi krize sürüklemişti.

kemal derviş bir teknokrat olarak koalisyon hükümetleri tarafından pek sevilmedi. özellikle milliyetçi hareket partisi'nin kemal derviş alerjisi tutmuştu. ilerleyen zamanda erken seçim isteyecekti zaten. mhp'nin kemal derviş alerjisi şüphesiz mafyatik ilişkilerinden kaynaklanıyordu. o dönemin faili meçhul cinayetlerle çalkalandığını hatırlatmak isterim.

international monetary fund (imf) türkiye'ye 20 milyar dolar kredi verdi. imf, kredi verdiği ülkelere müfettişlerini gönderir ve ekonomik istikrar için uyum politikalarını denetler. bu devlet memurlarının rüşvetlerini bir anda kesti. 90'lar rüşvetçi memurlarla biliniyordu. kemal sunal, şener şen, levent kırca gibi sanatçılar filmlerinde sürekli yolsuzlukları ve rüşveti eleştirirdi.

türkiye halkı her güne yeni bir zam haberiyle uyanıyordu. zamlar, ekonomik krizin gerekliliklerinden biridir. ancak halk hem cahil hem fakirdi. ekonominin bel kemiği olan orta gelirli devlet memurlarının rüşvet çarkı durmuştu. siyasetçiler kemal derviş'i zamların sorumlusu olarak gösteriyordu. yurt dışından geldiği için ve golf oynadığı için halk ona kinleniyordu. siyasi baskılar yüzünden 2002'de görevinden istifa etmek zorunda hissetti. ancak türkiye ekonomisi düzlüğe çıkamadığı için yine görevine geri döndü.

büyük şehirlerde hastane kuyrukları, çöp dağları, kışın kaçak yapılaşma, kömür sobaları sebebiyle kışın hava kirliliği, elektrik kesintileri, iski zamları, su kesintileri 90'lar türkiyesi'nin gerçekleriydi. bütün bunlar kemal derviş'in ekonomi politikalarının sonucuymuş gibi anlatılıyordu. uluslar arası piyasalarda çok saygı duyulan bir teknokrat olan kemal derviş kendi vatanında "ingiliz-amerikan uşağı" olarak görülmüştür. halbuki dünya bankası'nda görevliyken diğer vatanı olan arnavutluk cumhuriyeti'ni ekonomik krizden kurtarmış birisidir, kemal derviş. onun istikrarlı duruşu medya'da "arnavut inadı" olarak halka yediriliyordu. siyasetçilerle medya kol kola halkı arnavutlar'a karşı kinlendiriyordu.

kendisinden türkiye ekonomisi'nin kurtarması beklenen kemal derviş'in ekonomi politikaları siyasi bir güç tarafından sürekli engelleniyordu.

şimdi olayları şöyle bir hatırlayıp günümüzdeki datayla karşılaştırısak: halkbank en başından beri şüpheli işlemler yapıyormuş. ahmet necdet sezer denetlemek istediğinde siyasi kriz çıkarıldı. siyasi kriz bir anda ulusak ekonomik krize dönüştü. dünya bankası'ndan istifa edip gelen kemal derviş bankalardaki usulsüzlükleri rapor etti. bu dönem cem uzan'sız düşünülemez. amerikan şirketlerini dolandıran cem uzan ve halkbank rüşvetleri abn'nın dikkatini çekti. kemal derviş tüm türkiye'yi saran rüşvet ve yolsuzlukla mücadele etmek isterken karşısında kin ve nefret gördü. kemal derviş kendi vatanında hor görülünce mücadele ruhunu kaybetti. başbaşan olabilseydi bütün bu sorunları kökten çözebileceğine inanıyordu. bu yüzden dsp'den ayrılıp chp'ye geçti. türkiye cumhuriyeti için abd, fetullah gülen üzerinden başka bir oyun kuruyordu. bunu o dönem necip hablemitoğlu görmüştü ancak 2002'de faili meçhul cinayete kurban oldu.

kemal derviş çoktan kazanılmış bir oyunu bozamayacak kadar yalnızdı. kemal derviş'e hakaret etmek büyük bir cahilliktir çünkü türk finans sistemini umulmayacak şekilde yeniden yapılanmasını sağlayan güçlü ekonomi programı'nı hazırladı. 2002'de başbakan yardımcısı devlet bahçeli ile anlaşamadı için görevinden istifa etti. güçlü türkiye cumhuriyeti için yeni bir şans yarattı.

çok açıktır ki dış güçler türkiye'de sol iktidar istemiyor. dinci, yobaz bir türkiye yaratmak için herkes el birliğiyle çalışmıştır. kendisini sosyalist, halkçı, solcu gören kimseler kişisel hırsları ve bencilce hareketleri yüzünden birlik olamamıştır. işte türkiye'nin sorunu da budur zaten. solcuların hepsinden farklı sesler, farklı projeler çıkarken dincilerin hepsi tek paydada birleşebilmektedir.



recep tayyip erdoğan ve hüsamettin özkan ilişkisi

muhalefet partisinin konuşmasını habertürk tv kanalı canlı yayında verince recep tayyip erdoğan sinirleniyor ve fatih saraç'ı arıyor.ciner medya grubu'nu kontrol eden fatih saraç'ı arıyor



bahsi geçen ciner medya grubu'nun sahibi turgay ciner, hüsamettin özkan'ın damadıdır.

"alo fatih" olarak adlandırılan bir dizi ses kayıtlarında bu ilişkiyi recep tayyip erdoğan'ın da bildiği görülmektedir. aşağıda alo fatih 4 isimli ses kaydını ve konuşma metnini görebilirsiniz.



turgay ciner'in fetö bağlantısı: kaynak


post scriptum: hüsamettin özkan'ın fotoğrafına bakıp hangi partiden olduğunu tahmin edebilir misiniz?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

o bıyığı ben fetöcüyüm diye bağırıyorken ecevit'in onu sağ kolu yapması gerçekten akıl alır gibi değil.

türkiye cumhuriyeti'nin gerçekten böyle vahşi, mülevves, tüketici siyasete ihtiyacı yoktur. devlet kurumlarının ve bürokrasinin iyileştirilmesi tek seçenektir. yoksa partiler liderleriyle birlikte doğarlar, büyürler ve siyasini ömrünü bitirirler.

2002 yılında cumhuriyet halk partisi yabancı sermayeye karşı, batının reformlarını örnek almak gerektiğini düşünse de muhafazakar birr partiydi. o dönem adalet ve kalkınma partisi küresel sermayeye karşı değildi.

kemal derviş gibi bir fırsatı chp kullanamadı. yabancı sermaye ile yeni gabrikalar kurulabilirdi, istihdam sağlanabilirdi. almanya ile birlikte büyürdük. kemal derviş çok büyük bir fırsattı. ce-ha-pe kullanamadı.

hepsinin allah belasını versin. yazık bu ülkeye
devamını gör...

kafa sözlük eleştirileri artık beni çok sinirlendirmeye başladı. abi adamlardan don atlet istemediğiniz kaldı bir tek ya. sözlük işte, yazıcan okican. çok basit bir mantığı var. bu kadar bulunduğun ortamı değiştirmek istemek neden yani? sevmediysen kullanma hani o kadar çok değiştirmek istediğin şey varsa.

normalde böyle bir entry girmem ama her gün sol frame'de "kafa sözlüğün şöyle olması, böyle olması, şunu yapması, bunu yapmaması, bunu yapması gerekliliği, onu yapmaması şartı, bunu koklaması onu öpmesi..." yeter yani suyu çıktı.
devamını gör...

saygısız ve toplu yaşamayı beceremeyen, ne olduğundan bihaber insanlar tarafından, içindeki zeytin çekirdeği, ekmek kırıntısı ve başka şeylerle birlikte yapılan eylemdir.

vakti zamanında öğrenciyken üst katımda (6. katta) oturan diğer öğrenci kızlar, içinde zeytin çekirdeği de olan sofra bezini balkondaki çamaşırlarımın üzerinde silkelemişlerdi, bir avuç zeytin çekirdeğini toplayıp geri balkonlarına atmıştım. üstüne bir de kavga ettim tabii.

bir komşumuz da balkonun bu eylemi yapmak için ve halı silkelemek için varolduğunu iddia etmişti. bir de “istanbul’dan geldim” ben diyordu. istanbul’un neresiyse artık orası sıkıntı çıkarmayan. nereli olduğunu da yazmak istemiyorum.
devamını gör...

bambaşka bir alemde yaşıyordum.
devamını gör...

mevzu var dediler geldik. (bakmayın böyle göründüğüne, tam bir salak, tam bir bebe)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bol bol kitap okumak ve yemek yapma yeteneğini geliştirmek.
devamını gör...

haldır huldur ezhel porçay tutuklatıp iki tweet yüzünden fenolara 7 yıl hapis cezası kaktıran büyüklerimiz müptezel kendilerinden çıkınca “bu gençleri topluma kazandıralım” diyor. dümeni bırakın da sonumuz titaniğe benzemesin koçumlar. hadi abisi.
devamını gör...

twitter'da yakın tarih hakkında çözümlemeleri ve doğru çıkarımlarıyla siyasi hamleleri yorumlayan con sinov, saray ittifakının yeni anayasa projesine hdp'nin niçin yeşil ışık yaktığını anlatmış. bilgiselini aşağıdadır;

"yeni anayasa tartışmalarından hemen sonra bakan "1921 ruhuyla taçlandıracağız" diyor akabinde hdp genel başkanı "1921 ilham alınabilir diye cevap veriyor. başka bir iktidar mensubu "herkesle oturur konuşuruz" diye pas veriyor.
bu 1921'in sırrı nedir? anlatayım.
1* iktidar ve hdp'nin 1921 anayasasına ilgi duymasının birbirinden farklı sebepleri var. fakat o konuya sonra geleceğim. önce 1921'in ne olduğunu öğrenmek gerekiyor.
atatürk, milli mücadele'ye başladığında en büyük hedefi ülkedeki tüm güçleri birleştirmekti.
2* atatürk bu nedenle devletin geleceğine yönelik fikirlerini açıklayarak farklı fikirlerdeki insanların kopup gitmesini istemedi. hatta cumhuriyet fikrini bile uzun süre dile getirmedi. çünkü milli mücadele'nin içinde saltanat yanlıları da vardı.
3* milli mücadele'nin içinde saltanatçılar, şeriatçılar, adem-i merkeziyetçiler, liberaller, türkçüler, sosyalistler hatta mandacılar bile vardı.
atatürk, tüm bu grupları, memleketin kurtarılması adına çevresinde tutmaya çalıştı. bu yüzden devleti şekillendirici adımlar atmadı.
4* atatürk bu politikasını o kadar katı uyguladı ki saltanatı, savaş sona erdikten sonra kaldırmak için harekete geçti. cumhuriyet'in ilanı için lozan'ın sona ermesini bekledi.
5* askeri mücadele bitinceye dek devleti şekillendirici ve yeniden dizayn edici adımlar atmayan atatürk, bu süreci "geçici bir yöntem" ile sürdürdü.
mesela, meclisin başkanı vardı ama bir devlet başkanı seçilmemişti.
6* işte, 1921'de kabul edilen teşkilat-ı esasiye kanunu, "devleti şekillendirme konusunda kapsamlı hükümler bulundurmuyordu.
23 maddelik anayasanın 14 maddesinde, yerel yönetimleri ve taşra teşkilatlarını düzenlenirken bakanların nasıl seçileceği konusu düzenlenmemişti.
7* 1921 anayasasının yerel yönetimleri güçlü tutması atatürk'ün geçici dönem için uygun gördüğü bir stratejiydi. bu sayede yerel yönetimler istanbul'a sıkı sıkıya bağlı olmadan ankara'ya tabi olacak yetkiye sahip oluyordu.
böylece ankara, anadolu'yu yanında tutabilecekti.
8* anayasa metnine baktığımızda yerel yönetimler için "muhtariyet" sözcüğünün geçtiğini görürüz ki hdp'yi amiyane tabirle "tav" eden nokta burasıdır.
hdp, "muhtariyet" kavramını yerel özerklik olarak yorumluyor ve 1921 anayasası'na göz kırpıyor.
9* devletlerin merkezi yönetimi kuvvetli oldukça yerel yönetimleri merkeze bağlı olur. fakat yerel yönetimlere verilen güç arttıkça artık adem-i merkeziyetten söz edilir.
hdp'nin temel hedefi türkiye'nin merkeziyetçi yapısının değiştirilmesidir. yerel özerkliktir.
10* haliyle hdp için 1921 anayasası demek, adem-i merkeziyetçilik demektir. yerel özerklik demektir.
devamında yerel yönetimlerin başkentten mümkün olduğunca bağımsız hareket etmek, kendi idari yapılanmalarını, meclislerini, bayraklarını hatta mümkünse ordularını oluşturmaktır.
11* özetlemek gerekirse, atatürk'ün 1921'de, dönemin şartlarında geçici olarak uyguladığı stratejik bir hamle, hdp için nihai ve kalıcı bir hedeftir.
hdp'nin 1921 anayasası söyleminden hemen sonra yeşil ışık yakması hiç şaşırtıcı olmadı.
12* hdp'nin niyeti amacı belli, peki iktidar neden 1921 anayasası söylemini kullandı?
işin orasını anlayabilmek için tarihe geri dönüp hikayeyi ileriye sarmak gerekiyor.
13* atatürk, milli mücadele'nin askeri ve diplomatik safhası sona erdikten sonra yukarıda bahsettiğim geçici dönemi sona erdirdi. ve devleti dizayn etmeye başladı.
cumhurbaşkanlığı getirildi. merkezi yönetim güçlendirildi. sıkı bir üniter devlet oluşturuldu.
14* devamında hilafet kaldırıldı. inkılaplar başladı. tarikatların faaliyetlerine son verildi. eğitim kurumları birleştirildi. dini işleri idare eden başkanlık kuruldu. ve devamında laiklik politikaları uygulanmaya başlandı.
türk milliyetçisi bir devlet dizayn edildi.
15* işte, iktidarın 1921 söyleminin ardında bu inkılapların yokluğu yatıyor. iktidar, söz konusu inkılapların yer almadığı, devletin henüz kemalist esaslara göre dizayn edilmediği bir anayasayı makbul kabul ediyor.
16* 1921 anayasasında kemalizm yoktur. inkılaplar yoktur. iktidarın 1921 söyleminin nedeni budur.
1921 anayasasında güçlü merkezi yönetim yoktur. kısmi adem-i merkeziyetçilik vardır. hdp'nin 1921 söyleminin nedeni budur.
17* hem iktidar hem hdp, yeni anayasayı devletin yeniden şekillendirilmesi ama "kendi istedikleri yönde" şekillendirilmesi için sürpriz sayılabilecek bir ortak payda buluverdi. böylece her haliyle ilginç bir paslaşmaya tanık olduk.
18* şimdi buradan herkese soruyorum:
iktidar, devleti yeniden şekillendirmek istiyor.
hdp, tüm stratejisini yerel özerklik için üzerine kuruyor.
peki, bu ülkenin milliyetçileri ve atatürkçüleri ne yapıyor? hedefleri nelerdir? programları nelerdir? çözümleri nelerdir?

bazı teknik kavramları detaya inip boğmamak adına, herkesin anlayabileceği yüzeysellikte yazmak durumunda kaldım.
politika çukurunda boğulup bir hdp'linin bir atatürkçü'ye atatürkçülük taslaması gibi saçmalıklara itibar edilmeyen günler dilerim.

bilgisel sona ermiştir."
devamını gör...

1994 yapımı amerikan filmi. yönetmenliğini frank darabont yapmıştır ve senaryosu, stephen king'in yazdığı "kuşku mevsimi" adlı kitabın "rita hayworth'u seven adam" bölümünden uyarlanmıştır. kitapla ilgili olarak şunu söyleyeyim ki, türkiye'de yayınlanan versiyonunda bu bölüm nedense bulunmamaktadır.

filmin bana düşündürdükleri ise şöyledir:

bu filmi beğenen birçok kişi gibi benim de içime halen sindiremediğim şey ödülleri forrest gump'a kaptırmış olması. tom hanks en sevdiğim erkek oyunculardan birisi o ayrı. forrest gump en sevdiğim filmlerden biridir o da ayrı. ama iki filmi önüme koyup hangisi dediklerinde tartışmasız bu film derim. ama gelin görün ki ödülleri kaptırmış olması bir hayli üzücü.

hayattaki en nefret ettiğim şeylerden biri kıyas konusudur. herkes gibi her şey de birbirinden farklıdır arkadaş. dolayısıyla bu iki filmi kıyaslamak yanlış olacaktır. ama ister istemez kıyaslamak durumunda kalıp sonuna kadar bu film diyorum.

bir kere bu film daha çok şey öğretiyor insana. en başta zaten afişinde de yazdığı gibi umut etmenin aslında ne kadar önemli bir şey olduğunu anlatıyor. durumun ne kadar berbat ve zor olursa olsun umudu bırakmamak gerektiğini, hayatının tıpkı andy dufrasne gibi bir anda tepe takla olması durumunda bile umut etmek gerektiğini anlatıyor.

bira sahnesini yazmaya cesaret edemiyorum. çünkü o sahnedeki güzelliği her ne kadar anlatmak istesem de yazdıklarım yetmez açıkçası. o nedenle anlatamıyorum. (bu sahneyi yazıyla değil de sözlü olarak birine anlatmaya kalksam sanırım "into the wild" filminde mccandless'in bardaki o top sakallı arkadaşına "ben alaska'ya gidiyorum, ta oralara ta uzaklara" derken yaşadığı mutluluk sarhoşluğuna bürünürüm sanırım)

bir diğer öğrettiği şey ise dostluk. aslında fazla arkadaşın olmasa bile sahip olduğun gerçek bir dostun varsa başka bir arkadaşa ihtiyacının olmadığını, bunun yanında zor şartlarda zor insanlarla beraberken o zorluğu paylaştığın bir dost varsa üstesinden sırt sırta vererek aşılabileceğini anlatıyor.

boş beyinli olmamak, bir şeyleri iyi derecede bilmek ve bir şeylere tutku duymak gerektiği de benim çıkardığım bir diğer sonuç. andy eğer taşlara ilgi duymasaydı ve onların yapısından anlamasaydı o duvarı kazmayacaktı. ama bu konudaki bilgisini eyleme döküp duvarı kazmayı ve oradan ayrılmayı başardı. veya oradayken zamanı geçirebilmek adına devamlı bir şeylerle uğraşması, satranç takımı hazırlamaktan tutun da kütüphaneyi adama benzetmesine kadar devamlı bir meşguliyet içinde olması boktan durumlarda olduğumuz anlarda geçmek bilmeyen zamanı hızlandırmak ve zaman algımıza müdahale edebileceğimize iyi bir örnek.

ve belki de en önemlisi müzik dinlemek denen şeyin aslında basit gibi görünse de hiç de öyle basit bir şey olmadığı, müzik dinlemenin aslında çok büyük bir lüks olduğu ve müziğe aç olmanın en büyük açlıklardan biri olduğunu anlatıyor. gardiyan odasında dayak yeme pahasına bütün mahkumlara hoparlörden yaptığı müzik yayını bunu oldukça iyi anlatıyordu.

özgürlüğü anlatmasını söylemeye gerek yok. onu diğer hapishane filmleri de işliyor zaten. ama bu film hayatın içinde bulunan ama aslında basit gibi görünen şeylerin esasında ne denli önem sahibi olduğunu adeta gözümüze sokuyor ve ders gibi anlatıyor. varsın ödül alamasın. ben ve benim gibi birçok insanın içinde öyle görünüyor ki kalıcı olarak bir numarada kalacak.

iyi ki böyle bir film var, iyi ki izledim ve iyi ki içimde yer etti. yeri her daim özel olacaktır içimde.
devamını gör...

ayın onbeşi.
devamını gör...

insanı hayretler içerisinde bırakan vekilin beyanı.

babadan kalma arabaya da mı göz diktiniz?
devamını gör...

ekşide bol miktarda bulunur.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim