depresyon
hissedilen her duygu bir şeyler anlatır. o duyguyu okumayı bilmek lazım. nasıl ki vücutta bir anormallik olduğunda vücut bunu çeşitli belirtilerle belli ediyorsa (örneğin; ağrı, ateş vs gibi), ruh da duygularla bir şeyleri anlatmaya çalışır. duygu denen şey zaten ruhumuzun sinyal sistemidir. işte depresyon da bunlardan biri. ancak korkmamak lazım, çünkü eğer kendinizi tanır, duygularınızı okumayı başarır ve kendi kendinizin yöneticisi olursanız üstesinden de rahatlıkla gelebilirsiniz. üstesinden gelmek tabiri de doğru değil aslında. çünkü sorun denen şeyin üstesinden gelinir. depresyonsa sorun değildir aslında. dediğim gibi, ruhunuzun size anlatmak istediği bir şeyleri iletme yoludur. eğer kendinizle iletişime geçebilirseniz, zaten onun da ortadan kaybolduğunu görürsünüz. ve inanın, hayata depresyondaki biri olarak gelmediğiniz gibi, depresyona girdiğinizde de çıkma şansınız var. sonuçta hayata o şekilde gelmediniz ve yaşam sırasında depresyona girersiniz. çıkması da kesinlikle mümkün.
geçtiğimiz günlerde vefat eden psikoloji profesörü doğan cüceloğlu'nun, "savaşçı" adlı kitabından depresyonla ilgili bir alıntı bırakmak istiyorum. kendisi de başka bir kitaptan alıntı yapmış. doğan hoca'yı da saygı ve rahmetle anmış olayım bu arada. alıntı şöyle ki:
"kırk yaşlarında bir kadın hastam ağır depresyonu nöbetlerine tutuluyordu. bu hastam yıllar yılı psikoanalize girmişti, ama yılın belirli zamanlarında aynı depresyon onu aynı şiddetli etkisi altına almaktaydı. depresyon kadının kendi yaşamının ve genellikle hayatın tamamen anlamdan yoksun olduğu duygusu üzerine yoğunlaşıyordu. bu depresyonu nöbetlerinde kadın yatakta kalır, dış dünyayla ilişkisini keser, haftalarca umutsuzca yatakta uzanır ve hastalığının gelmesini beklerdi.
hasta bana gelip derdini anlattığında, depresyonunun altındaki anlamsızlık ve umutsuzluk duygusunun onun gerçek yaşamından kaynaklanabileceğini söyledim ve bu anlamsızlık duygusunun önemli şeylere işaret edebileceğini, bu duyguya kötü bir şey olarak değil, ders alınabileceği bir öğrenmek fırsatı olarak bakılması gerekebileceğini anlattım. kendini insanlığa adamış birçok insanın ilk başlarda bu tür depresyonlardan geçtiğini ve bu depresyon sırasında insanlığa hizmet edebilecek fırsatların yarattıklarına işaret ettim. "anlamsızlık duygusunu itmeden, onu bir arkadaş olarak kabul etmeli; anlamsızlık duygusunu bir öğretmen gibi düşünüp onun öğreteceği şeylere açık olmalı" dedim. araştırıcı tutumu içinde "şimdi içinde bulunduğum durum bana ne öğretmek istiyor?" diye düşünmenin değerli bir tutum olduğunu belirttim.
hastam beni gittikçe artan bir ilgi ve heyecanla dinlemeye başladı. bu depresyon duygusunu bastırmaya çalışmak yerine, bir öğrenme fırsatı olarak görmek onun içini rahatlattı ve patolojik bir durum içinde olduğunu düşünmek yerine, bir araştırıcının (kendini ilgilendiren bir şeyi araştıran bir araştırıcının) merakı ve heyecanı içine girmeye başladı. daha sonraki her tedavi seansına daha heyecanlı, daha meraklı, daha tutarlı ve en önemlisi daha anlamlı bir insan olarak gelmeye başladı. hem kendi hayatı, hem genel olarak yaşam bir anlam kazanmaya başlamıştı. kendi hayatının ve çevresindeki, ilişki kurduğu insanların hayatının anlamsızlığıyla yüz yüze gelmemek için sakladığı birçok "çöplük" gün ışığına çıkmaya başlamıştı."
geçtiğimiz günlerde vefat eden psikoloji profesörü doğan cüceloğlu'nun, "savaşçı" adlı kitabından depresyonla ilgili bir alıntı bırakmak istiyorum. kendisi de başka bir kitaptan alıntı yapmış. doğan hoca'yı da saygı ve rahmetle anmış olayım bu arada. alıntı şöyle ki:
"kırk yaşlarında bir kadın hastam ağır depresyonu nöbetlerine tutuluyordu. bu hastam yıllar yılı psikoanalize girmişti, ama yılın belirli zamanlarında aynı depresyon onu aynı şiddetli etkisi altına almaktaydı. depresyon kadının kendi yaşamının ve genellikle hayatın tamamen anlamdan yoksun olduğu duygusu üzerine yoğunlaşıyordu. bu depresyonu nöbetlerinde kadın yatakta kalır, dış dünyayla ilişkisini keser, haftalarca umutsuzca yatakta uzanır ve hastalığının gelmesini beklerdi.
hasta bana gelip derdini anlattığında, depresyonunun altındaki anlamsızlık ve umutsuzluk duygusunun onun gerçek yaşamından kaynaklanabileceğini söyledim ve bu anlamsızlık duygusunun önemli şeylere işaret edebileceğini, bu duyguya kötü bir şey olarak değil, ders alınabileceği bir öğrenmek fırsatı olarak bakılması gerekebileceğini anlattım. kendini insanlığa adamış birçok insanın ilk başlarda bu tür depresyonlardan geçtiğini ve bu depresyon sırasında insanlığa hizmet edebilecek fırsatların yarattıklarına işaret ettim. "anlamsızlık duygusunu itmeden, onu bir arkadaş olarak kabul etmeli; anlamsızlık duygusunu bir öğretmen gibi düşünüp onun öğreteceği şeylere açık olmalı" dedim. araştırıcı tutumu içinde "şimdi içinde bulunduğum durum bana ne öğretmek istiyor?" diye düşünmenin değerli bir tutum olduğunu belirttim.
hastam beni gittikçe artan bir ilgi ve heyecanla dinlemeye başladı. bu depresyon duygusunu bastırmaya çalışmak yerine, bir öğrenme fırsatı olarak görmek onun içini rahatlattı ve patolojik bir durum içinde olduğunu düşünmek yerine, bir araştırıcının (kendini ilgilendiren bir şeyi araştıran bir araştırıcının) merakı ve heyecanı içine girmeye başladı. daha sonraki her tedavi seansına daha heyecanlı, daha meraklı, daha tutarlı ve en önemlisi daha anlamlı bir insan olarak gelmeye başladı. hem kendi hayatı, hem genel olarak yaşam bir anlam kazanmaya başlamıştı. kendi hayatının ve çevresindeki, ilişki kurduğu insanların hayatının anlamsızlığıyla yüz yüze gelmemek için sakladığı birçok "çöplük" gün ışığına çıkmaya başlamıştı."
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
"gök kubbenin üstünde ne var acaba?" diye düşündü, düşüncesini tam algılayamadan bile kanatlarını açtı, havalandı. üzerinde uçtuğu şehrin kendisine ait, alışık olduğu yer olduğunu biliyor ve buradan ayrılmak için havalandığından duyduğu korkunun öğrenip açılmak için hissettiklerinden çok fazla olduğununun da farkındaydı. ne kadar uçtuğunu bilmiyor ama o koyu mavi'ye kavuştuğunu görebiliyordu, biraz daha yükselse "her şeyi" arkasında bırakacaktı. esinti kesildiğinde mavilik siyahi kıvama ermişti, bu onun hayatında ilkti, şaşırdı bunu yapabildiğine. renkler solmaya başladığında hayatının en mutlu anlarında olduğunu anladı ve bir daha da aşağı bakmadı"
devamını gör...
bir fotoğraf bin hikaye fotoğraf sergisi
burnumun direği sızladı, gözümden birkaç damla akıp gitti...
ne kadar teşekkür etsek az. *
ne kadar teşekkür etsek az. *
devamını gör...
kedi annesi
kedisini çocuğu gibi gören kadınların kendilerine ya da başkalarının kadınlara atfettiği sıfat.
kediyle ilgilenmek insan yavrusuyla ilgilenmekle eşit sayılır. maması, suyu, uyku vakti, aşısı, oyuncağı... kedilere de çocuk gibi muamele ettiğimiz için kedisi olan herkes kendini kedi annesi/babası olarak tanımlayabilir.
kediyle ilgilenmek insan yavrusuyla ilgilenmekle eşit sayılır. maması, suyu, uyku vakti, aşısı, oyuncağı... kedilere de çocuk gibi muamele ettiğimiz için kedisi olan herkes kendini kedi annesi/babası olarak tanımlayabilir.
devamını gör...
tuğçe kazaz
varoluşçuluk yada egzistansiyalizm'in içinden çıkamayan büyük düşünür.
devamını gör...
yaptığın banaysa öğrendiğin kendine
biricik anneannemin bana her bi şey öğrettiğinde ya da kendi başıma bi şeyler başardığımda söylediği söz*.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
"insana olan saygımı kaybetmemek için insanlardan uzak duruyorum."
-dostoyevski-
-dostoyevski-
devamını gör...
ayak kokusu
ayakta yasayan bakterilerin, ayak teri ile beslenmesi sonucu çıkardıkları dışkı.böyle yazınca daha bir iğrenç değil mi?
devamını gör...
gögüslerinden memnun olan kadın
memeye göğüs diyen yazarın açtığı başlık. bu ülke ne zaman memeye meme diyecek merak ediyorum.
devamını gör...
canlı yayın açılış programı
her cümlesine başlık açılan yayın. herkes dinliyor demek ki.
devamını gör...
yazarların koleksiyonunu yaptığı şeyler
hayal kırıklığı.
devamını gör...
çalıntı tanım girmek
google' çalmak eylemini, başkasının malını gizlice almak olarak tanımlamış. hırsız kelimesini, çalan kimse olarak tanımlamış.
toplumda var olan hırsızlık anlayışıda ne yazık ki böyledir.... birinin kıymetli bir eşyasını gizlice alınca suç işlemiş oluyorsunuz.
fikir hırsızlığı çocukluk yıllarımızda maruz kaldığımız suistimaldir. cezası yoktur, ilk bizim aklımıza gelen fikri, arkadaşlarımızla paylaşmışızdır ama illa bir kurnaz arkadaşımız çıkmış ve sahiplenmiştir o fikri.... yetişkinlik örnekleri için zeki demirkubuz - nuri bilge ceylan veya daha aşina olduğumuz tesla - edison mücadelesi*.
sığ bir toplumun, cahil çocukları olarak eğitim ille de eğitim havacıva zorlamasıyla neredeyse hepimiz üniversitelere gidiyoruz.
yavrum size okulunuzda hiç mi öğretmediler intihal büyük bir suçtur, bu net bir hırsızlıktır! e tabi bugün, boğaziçi üniversitesinin atanmış rektörü bile çalıntı tez sahibi, sizlerden çok büyük etik değer kaygıları beklememek lazım....
bize üniversitede, ilk dönem alıntı nasıl yapılır eğitimini sindirdiler.
her dersin başında atılan mailler ve ilk oryantasyon derslerinde hocalar şu cümle ile başlardı; intihal yaparsanız direkt n.a durumuna düşersiniz. bu öyle pislik bir durumdur ki, direkt sene tekrarı, kimse gözünüzün yaşına bakmaz.
bu ısrarlı tekrarlara rağmen çok fazla insan intihalden sene tekrarladı. bir arkadaşımız, turn-it-in uygulamasını türkiye'ye getirmiş olan hocanın dersinden intihal sebebiyle kaldı. bu arkadaşımız, bir sene boyunca her ortamın mezesi olmuştu. bu duruma gülmek eğlenceliydi fakat burada büyük bir yanlış vardı, insanlar hala daha cezaya rağmen uğraşıyorlar, kopyalıyorlar yani çalıyorlardı. zamanla bazı şeylerin eğitim ile çözülmeyeceğini anladım.
cahil bir toplumun, şekilci ve sığ gençleri ile yuvarlanıp gidiyoruz. daha çok beğeni, daha çok övgü, daha çok konuşulma arzusu bütün doğruların yok sayılmasına tercih ediliyor.
bilgi tanımları girmekten imtina etmemin en büyük sebebidir, yanlışa veya intihal durumuna düşme korkusu.
bir şairin dizelerini, bir sosyal bilimcinin cümlelerini, bilgiye hızla ulaşabildiğimiz çağda, kopyalayıp benimmiş gibi paylaşamazsınız arkadaşlar. belki sözlükte bir ceza almayacaksınız fakat ileride, iş hayatında mutlaka zorluklarını yaşarsınız.
mesela ben televizyonda en çok profesör doktor ersan şen ve cübbeli'yi dinlemeyi seviyorum.
ersan hoca, anlattığı her durumu, anayasa'nın maddeleri ile ve hatta fırkalarının numaralarını referans vererek konuşur.
cübbeli bey ise anlattığı her kıssadan bir ayeti direkt yapıştırır.
fikirlerine katılırım veya katılmam, konuşurken dahi referans veren adama saygı duyarım.
toplumda var olan hırsızlık anlayışıda ne yazık ki böyledir.... birinin kıymetli bir eşyasını gizlice alınca suç işlemiş oluyorsunuz.
fikir hırsızlığı çocukluk yıllarımızda maruz kaldığımız suistimaldir. cezası yoktur, ilk bizim aklımıza gelen fikri, arkadaşlarımızla paylaşmışızdır ama illa bir kurnaz arkadaşımız çıkmış ve sahiplenmiştir o fikri.... yetişkinlik örnekleri için zeki demirkubuz - nuri bilge ceylan veya daha aşina olduğumuz tesla - edison mücadelesi*.
sığ bir toplumun, cahil çocukları olarak eğitim ille de eğitim havacıva zorlamasıyla neredeyse hepimiz üniversitelere gidiyoruz.
yavrum size okulunuzda hiç mi öğretmediler intihal büyük bir suçtur, bu net bir hırsızlıktır! e tabi bugün, boğaziçi üniversitesinin atanmış rektörü bile çalıntı tez sahibi, sizlerden çok büyük etik değer kaygıları beklememek lazım....
bize üniversitede, ilk dönem alıntı nasıl yapılır eğitimini sindirdiler.
her dersin başında atılan mailler ve ilk oryantasyon derslerinde hocalar şu cümle ile başlardı; intihal yaparsanız direkt n.a durumuna düşersiniz. bu öyle pislik bir durumdur ki, direkt sene tekrarı, kimse gözünüzün yaşına bakmaz.
bu ısrarlı tekrarlara rağmen çok fazla insan intihalden sene tekrarladı. bir arkadaşımız, turn-it-in uygulamasını türkiye'ye getirmiş olan hocanın dersinden intihal sebebiyle kaldı. bu arkadaşımız, bir sene boyunca her ortamın mezesi olmuştu. bu duruma gülmek eğlenceliydi fakat burada büyük bir yanlış vardı, insanlar hala daha cezaya rağmen uğraşıyorlar, kopyalıyorlar yani çalıyorlardı. zamanla bazı şeylerin eğitim ile çözülmeyeceğini anladım.
cahil bir toplumun, şekilci ve sığ gençleri ile yuvarlanıp gidiyoruz. daha çok beğeni, daha çok övgü, daha çok konuşulma arzusu bütün doğruların yok sayılmasına tercih ediliyor.
bilgi tanımları girmekten imtina etmemin en büyük sebebidir, yanlışa veya intihal durumuna düşme korkusu.
bir şairin dizelerini, bir sosyal bilimcinin cümlelerini, bilgiye hızla ulaşabildiğimiz çağda, kopyalayıp benimmiş gibi paylaşamazsınız arkadaşlar. belki sözlükte bir ceza almayacaksınız fakat ileride, iş hayatında mutlaka zorluklarını yaşarsınız.
mesela ben televizyonda en çok profesör doktor ersan şen ve cübbeli'yi dinlemeyi seviyorum.
ersan hoca, anlattığı her durumu, anayasa'nın maddeleri ile ve hatta fırkalarının numaralarını referans vererek konuşur.
cübbeli bey ise anlattığı her kıssadan bir ayeti direkt yapıştırır.
fikirlerine katılırım veya katılmam, konuşurken dahi referans veren adama saygı duyarım.
devamını gör...
eş cinsellerden nefret etme hakkı
hak değil suç olan faşist eylemdir.
devamını gör...
gri rengin tadı olsaydı nasıl olurdu sorunsalı
gri rengin tadı olmazdı.
bilirsiniz ki iki farklı tadı karıştırdığınızda ortaya çıkan ürün her zaman güzel bir şey olmaz. gri renk tam da bahsettiğim bu durumun kurbanı. iki farklı tadı karıştırmışlar, ortaya görüntüsü güzel olan ama yenilmeyecek kadar kötü tada sahip bir şey çıkmış.
belki de bu rengin müdavimi olduğum için ona dünya üzerindeki hiçbir şeye yakıştırmak istemiyorumdur. *
edit: düzeltme.
bilirsiniz ki iki farklı tadı karıştırdığınızda ortaya çıkan ürün her zaman güzel bir şey olmaz. gri renk tam da bahsettiğim bu durumun kurbanı. iki farklı tadı karıştırmışlar, ortaya görüntüsü güzel olan ama yenilmeyecek kadar kötü tada sahip bir şey çıkmış.
belki de bu rengin müdavimi olduğum için ona dünya üzerindeki hiçbir şeye yakıştırmak istemiyorumdur. *
edit: düzeltme.
devamını gör...
benimle ticaret yapacaksın ve bu hoşuna gidecek
kayserili kurnazlığı ve trabzonlu özgüveni içeriyor.
ben masum yörük, "kesin dolandırır bu beni" deyip topuk.
ben masum yörük, "kesin dolandırır bu beni" deyip topuk.
devamını gör...
unutulmaz yeşilçam replikleri
evet sana sana sana hepinize be... rezil iğrenç yaratıklar.. hiç mi insanlık yok sizde ha? nedir bunlar ha nedir? nasıl yollarsınız bu pislikleri o tertemiz insanlara.. onlar kitap istiyor, kalem istiyor, okul istiyor okumak istiyor.. onlara yardım elinizi uzatacağınıza birde utanmadan, sıkılmadan alay ediyor küçük görüyorsunuz.. aslında alay edilecek küçük görülecek birileri varsa o da sizlersiniz.. hiç bir işe yaramayan asalak gibi yaşayan sizler.. utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama ondan da anlamazsınız ki siz.
devamını gör...
o da beni seviyor
bir barış pirhasan filmidir.
o zamanlar dünyanın en güzel şehri ankara’daydım. sinemada izlediğim bir filmin öncesine fragmanına denk geldim ve film müziği olan ulaş özdemir ve engin arslan’ın söylediği bir ay doğar’ı duyunca filmi izlemeye karar verdim. o gün benim movie frenzy ( bunu daha sonra bir tanımla anlatacağım) günüm olduğu için izlediğim film biter bitmez hemen bu filmin seansına yetiştim.

iyi ki de yetişmişim. film içime işledi resmen. kötü bir okul döneminden sonra ceza olarak bir kasabaya gönderilen genç kızın o dönem içinde büyümesi ve ilk aşkını bulmasını anlatıyor film. detaya girmeyeceğim. izleyin ve görün. ama usta beni öldürsen e kitabını okuyup filmini de izlediğim barış pirhasan her zaman içine işler insanın. bu aklınızda olsun.

düşünsenize birine gidip ilk aşkınızı anlatırken “ o da beni seviyor” demek ne güzel bir histir. nasıl bir heyecan olduğunu hatırlayın, nasıl bir hafiflik, nasıl bir mutluluk. hepsini tekrar hissedeceksiniz filmi izlerken. insanolunbiraz sözü.
izleyip dediklerimi bulamayanlar için şikayet hattım da mevcuttur.
şuraya da türküyü bırakıyorum:
bir ay doğar
o zamanlar dünyanın en güzel şehri ankara’daydım. sinemada izlediğim bir filmin öncesine fragmanına denk geldim ve film müziği olan ulaş özdemir ve engin arslan’ın söylediği bir ay doğar’ı duyunca filmi izlemeye karar verdim. o gün benim movie frenzy ( bunu daha sonra bir tanımla anlatacağım) günüm olduğu için izlediğim film biter bitmez hemen bu filmin seansına yetiştim.

iyi ki de yetişmişim. film içime işledi resmen. kötü bir okul döneminden sonra ceza olarak bir kasabaya gönderilen genç kızın o dönem içinde büyümesi ve ilk aşkını bulmasını anlatıyor film. detaya girmeyeceğim. izleyin ve görün. ama usta beni öldürsen e kitabını okuyup filmini de izlediğim barış pirhasan her zaman içine işler insanın. bu aklınızda olsun.

düşünsenize birine gidip ilk aşkınızı anlatırken “ o da beni seviyor” demek ne güzel bir histir. nasıl bir heyecan olduğunu hatırlayın, nasıl bir hafiflik, nasıl bir mutluluk. hepsini tekrar hissedeceksiniz filmi izlerken. insanolunbiraz sözü.
izleyip dediklerimi bulamayanlar için şikayet hattım da mevcuttur.
şuraya da türküyü bırakıyorum:
bir ay doğar
devamını gör...
suriyelilere karşı sorumluluklarımız
türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak benim sorumluluk alanım kendim, ailem, yakın çevrem, mahallem, yaşadığım yer, bölge ve ülkeyle sınırlıdır.bu sınır içinde yükümlülüklerimi yerine getirmekle mesulüm.
önce dürüst, yasalara uyan ve hem kendi hem devletin idamesi için çalışıp vergisini veren bir birey olmalıyım.
bayrağı altında yaşadığım ülkenin, devletin de önce bana karşı sorumlulukları vardır ve bunları yerine getirmekle yükümlüdür.
eğer bu ülkede sınırlarını çizdiğim sorumluluklar karşılıklı eksiksiz biçimde yerine getiriliyorsa , yani tüm eksiğimiz, derdimiz bittiyse , hep beraber suriyeliler için seferber olalım ki olduk zaten .
ama yok , ortada hala kendi sorunlarımız duruyorken , suriyeliye, afgana, afrikaya, sağa sola koşuşturmak, ne adına ne amaçla olursa olsun , abesle iştigaldir.
buna merakı ve onayı olanlar , kendi kişisel imkanlarını bu uğurda feda edebilirler.
ama benim çalışarak hak ettiğim ve devlete verdiğim verginin harcanmasına asla razı değilim...
önce dürüst, yasalara uyan ve hem kendi hem devletin idamesi için çalışıp vergisini veren bir birey olmalıyım.
bayrağı altında yaşadığım ülkenin, devletin de önce bana karşı sorumlulukları vardır ve bunları yerine getirmekle yükümlüdür.
eğer bu ülkede sınırlarını çizdiğim sorumluluklar karşılıklı eksiksiz biçimde yerine getiriliyorsa , yani tüm eksiğimiz, derdimiz bittiyse , hep beraber suriyeliler için seferber olalım ki olduk zaten .
ama yok , ortada hala kendi sorunlarımız duruyorken , suriyeliye, afgana, afrikaya, sağa sola koşuşturmak, ne adına ne amaçla olursa olsun , abesle iştigaldir.
buna merakı ve onayı olanlar , kendi kişisel imkanlarını bu uğurda feda edebilirler.
ama benim çalışarak hak ettiğim ve devlete verdiğim verginin harcanmasına asla razı değilim...
devamını gör...
komik ilaç isimleri
yetişkinlere bu isimler normal gelse de ergenlerin şakalaşmalarında kullandıkları komik ilaç isimleri...
bengay: kas gevşetici…amcam “ben gay” dedi.
relaxol: antidepresan ilacı…manitam bana “relax ol” dedi.
esram: antidepresan ilacı…esra isimli kıza esram diyerek kızdırıyorum, ilaç ismi diyorum.
aferin: soğuk algınlığı tedavisinde kullanılır. hastalanınca aferin diyorlar
emedur: mide bulantılarını önlemekte kullanılır. "doktorun biri halama eme dur” diye yazı yazmış. eniştem çok sinirlenmiş.
biokadin: fitil. “biyonik kadın”.
vermidon: ağrı kesici bu ilacı ergenler “ver bi don” diye söyler.
lansor: mide yanmasını giderir. “lan sor” denirken lan kelimesi yüksek sesle söylenir.
antepsin: mide ilacıdır. “antep değilim, ismim kerim” derler.
urfamycin: antibiyotiktir. “urfa değilim, sen laz mısın”.
nibulen: mantar kremi. ne bu len, anlamadım?
anadur: nandrolon fenopropionat ampul: anadur denince teyze “niye durayım ki, ana dur diyorsun.
saridon: analjezik. doktor sari don verdi, oysa hep beyaz don giyerdim.
popolin: pişik kremi. yaşlılar bu kelimeyi söylerken ergenler güler.
ma ka ta: hemoroid ilacı.
aminomix novum: serum. ergenler hızlı söyleyip güler.
gotu kola: şifalı bir bitki olarak gıda takviyesi olarak alınır. kola kelimesini kolla diye okuyup gülerler.
penisilin: antibiyotik.
cafergot: kas gevşetici. ismi cafer olanlar ile dalga geçmekte kullanırlar.
sonra da kendileri farklı ilaç isimleri uydurur, photoshop yöntemi ile de sahte ilaç resimleri oluştururlar. yeri geldiğinde biz de güleriz onların uydurduğu ilaç isimlerine.
bengay: kas gevşetici…amcam “ben gay” dedi.
relaxol: antidepresan ilacı…manitam bana “relax ol” dedi.
esram: antidepresan ilacı…esra isimli kıza esram diyerek kızdırıyorum, ilaç ismi diyorum.
aferin: soğuk algınlığı tedavisinde kullanılır. hastalanınca aferin diyorlar
emedur: mide bulantılarını önlemekte kullanılır. "doktorun biri halama eme dur” diye yazı yazmış. eniştem çok sinirlenmiş.
biokadin: fitil. “biyonik kadın”.
vermidon: ağrı kesici bu ilacı ergenler “ver bi don” diye söyler.
lansor: mide yanmasını giderir. “lan sor” denirken lan kelimesi yüksek sesle söylenir.
antepsin: mide ilacıdır. “antep değilim, ismim kerim” derler.
urfamycin: antibiyotiktir. “urfa değilim, sen laz mısın”.
nibulen: mantar kremi. ne bu len, anlamadım?
anadur: nandrolon fenopropionat ampul: anadur denince teyze “niye durayım ki, ana dur diyorsun.
saridon: analjezik. doktor sari don verdi, oysa hep beyaz don giyerdim.
popolin: pişik kremi. yaşlılar bu kelimeyi söylerken ergenler güler.
ma ka ta: hemoroid ilacı.
aminomix novum: serum. ergenler hızlı söyleyip güler.
gotu kola: şifalı bir bitki olarak gıda takviyesi olarak alınır. kola kelimesini kolla diye okuyup gülerler.
penisilin: antibiyotik.
cafergot: kas gevşetici. ismi cafer olanlar ile dalga geçmekte kullanırlar.
sonra da kendileri farklı ilaç isimleri uydurur, photoshop yöntemi ile de sahte ilaç resimleri oluştururlar. yeri geldiğinde biz de güleriz onların uydurduğu ilaç isimlerine.
devamını gör...
cinci hoca (yazar)
tuhaf bir insandır. profil fotoğrafı da tuhaftır. kapak fotoğrafı da. tanımları genelde entel dantel olur. bazen komikli şeyler de yazıyor ama beni pek güldüremedi.
*
500 tanıma ulaşmam ile biraz durmaya karar verdim. içimdeki yazma isteği söndü. belki bir ara tekrar yazmaya başlarım. ama şimdilik sadece okuyacağım.
edit: kararımdan hemen döndüm*
*
500 tanıma ulaşmam ile biraz durmaya karar verdim. içimdeki yazma isteği söndü. belki bir ara tekrar yazmaya başlarım. ama şimdilik sadece okuyacağım.
edit: kararımdan hemen döndüm*
devamını gör...