tarih kitapları yazmaz aşk savaşlarını.


küçük iskender.
devamını gör...

bir koşuşturma, bir heyecan. herkesin yüzünde benzer bir gerginlik vardı o akşamüstü. tedirginlik, her yerden bir tehlike gelebileceği ihtimali, belirsizlik. kalabalık bir masada oturuyorlardı. kimse çantasını kucağından indirip sandalyeye bile asmamıştı. telefonlar elde. şarjlar azalmış. nöbetleşe camdan sokağa bakıp duran 9 kişiydiler. ışık'ın telefonu çaldı. arayan iş arkadaşı joseph'ti. murat'tan belgeyi alıp almadığını sordu. saatlerdir bu anın gelmesini bekliyordu ışık. derin bir iç çekti. aldım dedi. korkma dedi joseph hissetmiş gibi. "senden kimse şüphelenmez."

ışık kalktı oturdukları kahveden. ufak tefek çelimsiz bir kızdı. üniversiteye yeni başlamıştı. 2 sene önce gelmişti bu şehre, havasına suyuna bile henüz alışamamıştı. okulun ilk senesi bir hocasının yönlendirmesiyle saat ücretli olarak çalışmaya başladığı, okul ve cafe'den arta kalan zamanlarında veri girişi yaptığı, işini doğru yaptığı taktirde kimsenin kaçta gediğine kaçta gittiğine karışmadığı bu araştırma enstitüsünde, idari işler departmanında asistan olarak çalışan joseph başta olmak üzere herkes onu çok sıcak karşılaşmıştı. yabancılarla çalışmak ne güzel diye düşünmüştü ışık daha ilk haftadan. kesinlikle mezun olduğunda çokuluslu bir yerde çalışması gerektiğine ikna olmuştu çabucak. belçika tarafından fonlanan bu enstitüde neredeyse her milletten 21 tam zamanlı, ışık'ın sayısını bilmediği kadar da yarı zamanlı ya da saat ücretli personel çalışıyordu. ışık çok şanslı görüyordu kendini. onu bu işe yönlendiren hocasına da defalarca kez söylediği gibi hayatı, bakış açısı tamamen değişmişti bu işe başladığından beri.

hiç anlamadığı şeyler olup bitiyordu ama. korkuyordu ışık. ilk defa 3 ay önce enstitünün araştırmacılarından biri tutuklandığında, hemen akabinde de adalet bakanlığı'ndan enstitünün tüm yazışmalarının asıllarının taraflarına ivedilikte teslim edilmesi istendiğinde bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı. joseph, ona nerede çalıştığından en yakınları haricinde pek kimseye söz etmemesi gerektiğini söylediğinde didikleme ihtiyacı duymuştu ışık. öğrendiği bilgi kırıntıları bile kanını dondurmaya yetmişti. enstitü'nün üzerinde çok baskı vardı. belçika ile ülke arasında da haber bültenlerine bile yansıyan cinsten çok ciddi bir diplomatik kriz...

joseph 3 gün önce ışık'a muratla görüşmesinin mümkün olup olmadığını sordu. ışık'ın işe girişinden 7 ay sonra direktör yardımcılığından istifa eden, 32 yaşında profesörlüğünü almış murat ve ışık hiçbir diyalog geçmişine sahip değillerdi. ışık anlamamış, nedenini sorma gereği duymuştu. joseph üstü kapalı bir şekilde cevap verdi. ışık çok kurcalamaması gerektiğini ancak bu evrakı almasının ve joseph'e teslim etmesinin ne kadar önemli olduğunu sezmişti. kabul etti. joseph'e, onu bile isteye tehlikeye atmayacağını bilecek kadar güvenirdi. yine de sorma ihtiyacı duydu. "endişelenecek bir şey yok ışık. bunu enstitüde tam zamanlı çalışan biri yapmamalı sadece, durumları biliyorsun az çok." murat ve ışık laleli'de buluşmuşlardı. saati ve yeri joseph haber vermişti ışık'a. ayaküstü bir sohbet, kapalı bir zarf ve bu kadar. 3 dakika bile sürmemişti. her zamanki gibi işe gidecek, 4. kata çıkıp bunu joseph'e verecek ve çıkacaktı. en kötü ne olabilir ki diye düşündü enstitünün bulunduğu sokağa girerken. yokuşu çok hızlı tırmanıyordu, nefes nefese kalmıştı. neredeyse koşar adım yürüdüğünü, kan ter içinde kaldığını enstitünün tam karşısındaki polis kalabalığını fark etmesiyle eş zamanlı kavradı. birden durdu yolun ortasında. ondan tarafa bakan polislerden biriyle göz göze geldi. kafasını önüne eğdi ve yürümeye devam etti. bu defa normal hızda. bahçe kapısına geldiğinde tekrar baktı polislerden tarafa. neredeyse 30 kişilerdi. 4 normal polis otosu, 4 de zırhlı araç vardı. polisler ağır silahlıydı. özel bir ekip olduklarını düşündü ışık. terörle mücadele mi acaba, onların üniforma renkleri böyle mi oluyordu diye düşündü. aynı polis gözlerini dikmiş ışık'a bakıyordu. bir an ne yapacağını bilemedi kadın. kafasını çevirdi hızla, çantasının ön gözünde olması gereken personel kimlik kartını bulamıyordu bir türlü. sinirlenmişti, göz ucuyla sağa, yokuşun yukarısına baktı yeniden. polisin ona doğru yürümeye başladığını gördü. hızla arkasına döndü, yere çömelip çantasını açtı, kimliği yoktu! beyni patlayacak gibiydi. arkasına dönüp baktı, polis ona yürümeye devam ediyordu. galiba gülümsüyordu da. sinirleri bozuldu. kalbi yerinden çıkacak bir hızda atıyordu. kalktı yerden ışık, hızla yokuş aşağı yürümeye başladı. neredeyse koşuyordu. çok yanlış bir şey yaptığını fark etti ama artık çok geçti. polisten kaçıyordu! köşeyi döner dönmez karşısına çıkan, daha önceden dükkan olan ama sonrasında ön ve arka duvarları yıkılarak bir yaya alt geçidine çeviren binanın tam altında polisin kendisine "bayan" diye seslendiğini duydu. zaten burada da bir grup polis olduğunu gördü. hatta bir de masa. kimlik kontrolü yapan, ağır silahlı olmayan polisler ve geçip gitmekte olan insanlar. durdu ışık. kendisini sakinleştirmeye çalıştı ve arkasına döndü. en sakin olmaya çalışan yüz ifadesiyle;

-buyrun memur bey?
-nereye böyle koşa koşa hanfendi?! kimlik göreyim.
-kimlik mi? ha normal kimlik mi? bir saniye. hemen.

polis 27-28 yaşlarında dev gibi bir adamdı. 1.90'ın üzerinde boylu, büyük suratlı, esmer. küçücük bir kadın olan ışık kendini olduğundan da küçük hissetti bu adam karşısında. ellerinin titrediğini fark ettirmemeye çalışarak sırt çantasında cüzdanını aradı. kimliğini verdi. polis elindeki telefondan bir şeylere baktı. kimliği geri verirken konuştu;

-ne aradın öyle yere oturup sen?
-personel kimliğimi aradım da. evde bırakmışım herhalde. bulamadım. bugün ben çalışmıyorum normalde, zaten defterimi alacaktım, unutmuşum dün, önemli bir şey değil. bugün işim bu taraflarda olunca uğrayıp onu alayım dedim ama kimlik yok. (güldü) bulamadım, eve dönüyorum.
-ne iş yapıyorsun sen?
-stajyerim ben. öğrenciyim normalde.
-neden koşarak uzaklaştın peki?
-memur bey, size açık konuşcam, ben hayatımda polis görmüş insan değilim. sizi öyle görünce korktum açıkçası. ne yapacağımı bilemedim. size çok komik gelecek belki ama durum bu. korktum, bir an önce de uzaklaşmak istedim, yemin ederim.
-etme yemin ışık hanım. hem biz korkulcak insanlar mıyız? bak bana... ben ne yapayım senin yeminini. ama gel biraz yürüyelim senlen.
-aslında acelem var benim memur bey. ben gitsem?
-bir öpücük vermeden nereye ışık hanım?
güldü polis.
-anlamadım, ne öpücüğü?
-hadi hadi uzatma, ver bir öpücük bakayım.
öne doğru eğildi. itti ışık polis'i. dehşete kapılmıştı. "ne yapıyorsunuz siz!" dedi, etrafta bir sürü polis, bir sürü insan daha varken bu hadsizlik onu şok etmişti. polisin böyle bir şeye nasıl cesaret edebildiğine anlam verememişti.

-gel bakalım ışık hanım o zaman, merkezde bir ifadenizi alalım sizin.

ne olduğunu anlamadan polis bileklerine kelepçeyi takmıştı genç kadının. inanamıyordu olanlara ışık. tarifsiz bir şekilde korkuyordu. hayatında böyle bir dehşet anı daha yaşamamıştı. bayılacak gibiydi. sürükleyerek götürüyordu onu polis. arkasına baktı. tanıdık bir yüz arıyordu. enstitünün sokağına geri döndüler. yokuşu tırmanırlarken ilerde polisin müdahaleye başladığını gördüler. her yer gazdı. göremedikleri yerleri hedef alan polisler vardı! polis ışık'a baktı, arkalarından gelen polislere belli belirsiz bir işaret yaptı ve koşar adım ışık'ın yanından uzaklaştı. kadın elleri kelepçeli vaziyette sokağın ortasında kalakaldı. arkasına döndü, sokaktaki herkesin müdahale alanına bakmakta ya da koşmakta olduğunu gördü. bir sürü insan ve polis vardı. gerisin geri yokuş aşağı koşmaya başladı. sokağı bitirip binanın altına yöneldi. hızla geçti geçitten, onunla ilgilenen kimse yoktu. incecik bileklerinden düştü düşecek kelepçeden de kurtulabilirse bu kabustan kaçabileceğini düşünürken sokağın köşesinde julio'yu gördü. çok rahatladı. julio enstitüye yeni gelen misafir araştırmacılardan biriydi. onu bu kaostan kurtarabileceğini düşündü ışık. tek derdi şu kelepçeydi. ışık'a gel diye işaret ediyordu julio. ışık ona doğru koşmaya devam etti. arkasına baktı, kendisini takip eden bir polis olup olmadığını anlayamadı. her yerdeydiler! burası kaosun tam merkeziydi. julio ışık'ın elini tuttu, ışık ona "beni bırakma" dedi. enstitünün iki arka sokağındaki depo binasına girdiler, açık plan bu apartmanda her kat ayrı bir daireydi. dış cephesi yarı cam yarı duvar olan tüm bu daireler ortadaki avluya bakacak şekilde, kare düzendeydi. 3. kata çıktılar. arşiv olarak kullanılan bu dairenin kapısının anahtarını verdi julio ışık'a. titreyen kelepçeli elleriyle kapıyı açmaya çalışırken merdivenlerden iki polisin koşarak çıktığını gördü ışık. julio bir üst kata çıkmak için merdivene yönelmişti bu esnada. ışık kapıyı açmayı başarıp içeri girdiğinde hala titriyordu. önce banyoya girdi, camlar sonuna kadar açıktı. camın önündeki mermerde kocaman büyük bir sarı kedi vardı. yangın merdiveninden polislerin çıkıp ona yakalayabileceğini fark ettiği için hızla banyodan çıktı, odalardan birine girip yere çömeldi. polisler bu esnada arşiv katına ulaşmıştı. ışık olduğu yere çömeldi. önünde bir çalışma masası vardı. küçücük olan bedenini bile saklayamayacak kadar küçük olan bu masaya ve banyoda kalmamaya karar veren aklına lanet etti. "o yangın merdivenlerinden onlar gelmeden sen de kaçabilirdin ışık, aptalsın sen" diye düşündü. polisler yere çömelip camdan içeri baktılar. biri öbür yana bakıyordu da bu kumral olan onun olduğu tarafa doğru çeviriyordu kafasını işte. saniyeler sonra görüleceğini fark eden ışık gözlerini sıkı sıkı yumdu.

ve miko uyandı. bir daha da uyuyamadı sabah'ın 3 buçuğundan beri.**
devamını gör...

(bkz: ctrl+a)
devamını gör...

sorgulayın, sorgulayalım türdaşlarım.
nazım hikmet'in dediği gibi yoksa nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?

insanı insan yapan sorgulamak değil midir?
mutlu olmak adına insanı insan yapan en temel özelliklerden birine sırt mı çevirelim?
hem nedir mutluluk sanki söyleyin bana?
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir duruma, amaca, konuma gelebilmek için daha çok çaba sarf etmek gerektiği, ilerlenecek uzun yolların olduğunu anlatan deyim.
devamını gör...

evet.
sindirim sisteminde bir sıkıntı yoksa,
başın ağrımıyorsa, başka bir tarafın ağrımıyorsa mutlu ol tabii. belanı mı arıyorsun, tövbe tövbe.
ben bi iyi olayım bak nasıl mutlu olacam.
şimdi de mutsuz değilim ama enerjim az, ihtiyatlı kullanmak için az mutlu oluyorum.
devamını gör...

olgunlaştıkça kimseyle uğraşasın gelmiyor. kendini yetiştirememiş insanlardan uzaklaşıyorsun. seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeçiyorsun.

sigmund freud
devamını gör...

her türlü ayrımcılığı yapmakta sınır tanımayan insan türünün cinsiyetçilik ve ırkçılıktan önce çağlar boyunca yaptığı türcülüğe verilebilecek en alâ örneklerdir. köpekler, katırlar, eşekler, horozlar, kurtlar, kuzular... dünyayı anlamlandırmaya çalışırken günahlarını aldığımız biricik tabiat dostlarımız. dilimize çekidüzen vermenin vakti geldi de geçiyor. türcülük de diğer ayrımcılıklar gibi muhakkak kınanmalı.
ilgili kaynak

örnekler:
eşek hoşaftan ne anlar.
itle yatan bitle kalkar.
katıra (eşeğe) cilve yap demişler, çifte (tekme) atmış.
it derisinden post olmaz.
katıra baban kim demişler, dayım at demiş.
kaz kafalı .
köpeğe dalaşmaktan çalıyı dolanmak yeğdir.
devamını gör...

lensle uyurum. takarken dikkat etmem. çıkardıktan sonra üşenir damlamı damlatmam. sonra alerjik reaksiyon hoşgeldin bebeğim.

antibiyotik tedavisi de geçirsem, gözlerim şiş de gezsem bir şey değişmiyor.

ben akıllanmam.

canımın hiç kıymeti yok.
devamını gör...

linçlenmek için entry gireceğim başlıktır.

mesaj, e-mail, sms, mektup vs yazılı iletişim aracıdır. yazılı iletişimde anında cevap alınacağına inanmak fazlaca optimist bir düşünce.

anında cevap alınmak isteniyorsa sözlü iletişime geçilmeli, eğer geyik muhabbet için aranıyorsa randevulaşılmalı.

herkesin zamanı kendine özel, kimse sırf "o anda" istiyor diye kendi zamanından ayırmak zorunda değil.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
(tematik)

afrika'nın güney doğusunda bulunan malavi ülkesinin başkentidir.
devamını gör...

hayatımızda ilişkide en fedakar olduguz zamanlardır. ben hep 2 durak önce iniyordum yolun köşesine kadar beraber yürümek için.
devamını gör...

imkansızdır. ağaçtan bir meyve, gökten bir yağmur ister, nefes almak ister metrobüste yer bulmak ister, geçerken kapısı tutulsun ister, kırmızı yanmadan geçmek ister, pastanede en sevdiği poğaçadan kalsın ister. bunlar beklenti değil midir? en büyük yalanı kendine söyleyen ve ilgiliyle iyileştirilmesi gereken insandır, geçmiş olsun.
devamını gör...

termal radyasyondan kaynaklanan ve kendi ekseni etrafında dönmekte olan gök cisimlerinin yörünge veya hızlarını değiştirebilen, küçük cisimler üzerinde daha kuvvetli olan etki.

uzayda belirli bir yörüngede dolanan gök cismi, güneş ya da herhangi bir yıldızın yakınından geçiyorsa, kendi ekseni etrafında döndüğü için gece ve gündüzü yaşar. güneş'e bakan kısım ısınırken karanlıktaki kısım soğuktur. cisim döndüğü zaman bu kez aydınlık ve karanlık taraf yer değiştirir. ısınma durumu da buna bağlı olarak değişir. soğumaya başlayan yüzey, güneş'ten aldığı ışınımı uzaya bırakır. bu durum cisim üzerinde küçük bir roket etkisi çıkarır ortaya ve cisim itilir. uzun vadede bu durum yörüngenin ya da hızın değişmesi ile sonuçlanabilir.

haberlerde gördüğünüz "bilmem hangi yöne doğru giden x cismi yön değiştirdi" ya da "üzerimize doğru gelen y cismi hızlandı" türünden haberlerdeki olayın nedeni genellikle budur.
devamını gör...

kendisinden ders almıştım: "filozoflar merakiyyûn tarikatındandırlar" derdi. allah rahmet eylesin.
devamını gör...

durduk yere, alakasız bir yazar seçince daha eğlenceli hale geleceğini düşündüğüm başlık. hmm.. düşünüyorum.. buldum!

sayın yazar,
en sevdiğim yazar değilsiniz ama bir liste yapsaydım sanırım ilk 10'a girerdiniz. etkileşimimiz oldukça düşük ama zaman zaman profilinize uğrayıp baştan sona okuyorum. çünkü biriktirip okuduğumda daha keyifli oluyor. akışta rastladığımızda beğeniyorum ama onun dışında ayak izlerimi bırakmadan profilinize uğrayıp ayrılıyorum.
devamını gör...

derdi güldürmek değilken bile zihninizde size kahkahalar attırabilen bir kitaptır.içinde bir cinayet unsuru barındırıyor diye polisiye kategorisinde değerlendirmeyi de fazlasıyla sığ bulduğumu belirtmeliyim...

alper canıgüz bana göre türk edebiyatında özellikle karakter oluşturma konusunda yadsınamayacak derecede başarılı bir kalemdir. yaratmış olduğu 5 yaşında bile bir çok yetişkine önünde ceketini iliklettirebilecek derecede saygınlık hissi uyandıran alper kamu karakteri; okurken benim oğlum, benim yeğenim, benim kardeşim gibi hissettirdi kendisini bana.

shostakovich dinleyen, rakı yudumlayan, oğuz atay, dostoyevski, nietzsche okuyan, beş yaşındayken zamanın acımasız olduğunu çoktan keşfetmiş olan ve hızla yaşlandığını kabul eden, tanrıyla kavgalı, annesine sinirli, babasına hayran, devrik cümle kurmaktan korkan, sorumluluklarının bilincinde ve bunların ağırlığı ile barışmış, 20'li yaşlarında olan komşu kızına abayı yakmış beş yaşında çok akıllı bir veledin gözünden seyredin bi'de bu alemi.

büyüyünce cehennemde çiçeklendirme yapmayı düşünen bu veledi okuyan herkesin seveceğini düşünüyorum.

bilmiyorum, belki gereğinden fazla romantiğimdir. bu yüzdendir ki hemen hemen her sayfasında bir kaç kere tebessüm ettiğim , yer yer kahkaha attığım bu kitabın sonundaki mektupla göğsüm ağrıdı, gırtlağıma 8 numaralı bir bilardo topu sıkıştı belki; ondan yutkunamadım.

kıymet verdiğim kitaplardandır.
herkese de tavsiyemdir.

dipnot: mahlasım da; bir zamanlar onur ünlü, murat menteş, emrah serbes, alper canıgüz, murat uyurkulak gibi istisnasız bütün kitaplarını severek okuduğum yazarların, kendilerinin isimlendirdiği edebiyat grubunun adından 'afili filintalar' dan geliyor...
devamını gör...

arap saçına döndü. (şarkı ama günlük hayatta da kullanılıyor)
anladıysam arap olayım.
kız gibi..
adam akıllı *
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim