3 mayıs türkçülük günü
3 mayıs türkçüler günü.
bilen bilmeyen herkes, bu önemli gün ile ilgili bir şeyler yazıp çiziyor.
kimisi bir bayrammış gibi, kimisi bütün türklüğe özel bir gün gibi yazılar paylaşıyor.
3 mayıs, isim itibari ile türkçüler günü'dür. türkçülük günü, türk milliyetçileri günü, milliyetçiler günü, milliyetçilik günü gibi bu güne yamanmaya çalışılan isimlerin hepsi yanlıştır. "bu güne 'türkçülük günü' desek ne oluyor?" diyenler olacaktır.
türkçülüğün bir günü olmadığını, bir günlük olmadığını hatırlatmak isteriz.
nasıl annelik, bir gün değil her gün ise ve anneler günü, yalnızca 1 gün ise bugün de öyle bir gündür. annelik günü olmadığı gibi türkçülük günü de yoktur.
bu güne milliyetçiler günü demek ise ramazan bayramı'na şeker bayramı demeye eş değerdir. bu güne bu ismi yamamaya çalışan kişilerin, art niyetli olduğunu düşünüyoruz. hangi milletin milliyetçisi olduğu dahi sınıflandırılmayan böyle bir isim, bu güne yamanmaya çalışan kişilerce üretilmiştir. bu günün ismini değiştirenlerin, bu günü anmaya hakkı da yoktur.
3 mayıs'ta yargılanan yalnızca nihâl atsız'dır. normalde 26 nisan'da olan bu mahkeme, türkçü gençlerin oluşturduğu kalabalık nedeniyle 3 mayıs'a ertelenmiştir. nihâl atsız'ın yargılanma nedeni komünist sabahattin ali'nin kendisine açtığı hakeret davasıdır. sabahattin ali'nin bu davayı açma nedeni, nihâl atsız'ın orkun dergisi'nde dönemin türkçü olduğu beyanında bulunan başbakanı şükrü saraçoğlu'na yazdığı açık mektupta isminin geçmesi ve "vatan haini" olarak hedef gösterilmesidir. neticede nihal atsız, bu mahkemece serbest bırakılmıştır.
26 nisan'da kalabalık nedeniyle ertelenen mahkemeye, 3 mayıs günü daha büyük bir kalabalık akın etmiştir. sabahattin ali, mahkeme salonundan çıktıktan sonra osman yüksel serdengeçti'den dayak yemiş, olayların büyümesi sonucu 165 türkçü genç gözaltına alınmış, aynı gün nihâl atsız da bu gençleri provoke etmek suçlaması ile tutuklanmıştır. nihâl atsız'a bu suçlamanın yapılmasının nedeni, 26 nisan'daki ertelenen mahkemeden sonra, istanbul'a dönmeden önce bu gençlerin bir kısmı ile çay içmiş, sohbette bulunmuş olmasıdır.
1944 olayları olarak bilinen, ırkçılık-turancılık davasının her şeyi böyle başlamıştır. ismet inönü'nün 19 mayıs konuşmasında bizzati olarak türkçüler'i hedef alması üzerine olaylar daha da harlanmış, ırkçılık-turancılık davasının savcısı olan yüzbaşı kazım alöç, bu olaydan sonra nihâl atsız'ın evini bastırmış, nihâl atsız'ın mektup arkadaşlarını ve onların mektup arkadaşları olmak üzere toplam 23 kişiyi daha tutuklatmıştır.
türkçüler, bu olaylardan sonra çeşitli eziyetlere mağdur bırakılmış, tabutluklara sokulmuş, hapislere atılmıştır. bu yüzden nihâl atsız'ın da dediği gibi bu gün bir bayram değil, acılarımızın başladığı gündür.
3 mayıs, 1954 gününden bu yana olayın başkahramanı nihâl atsız'ın talebiyle 'türkçüler günü' olarak anılmaya başlanmıştır. bu günün özel bir gün olma nedeni, gençlerin türkçü bir refleks göstererek mahkemeye yığılması ve bu olayın türkçülüğün saha hareketine dönüşmesinin başlangıcı kabul edilmesidir.
nihâl atsız, bu özel günün mimarı olduğu için, bu gün yalnızca onun belirlediği isimle, onun peşinden gidenlerle anılabilecek bir gündür. türkçü olmayan insanlarca bu günün anılması, samimiyetsizlik ya da cahilliktir. bu davanın derdi ile dertlenen, çilesini sırtlanan, birbirinin kuyusunu kazmakla uğraşmak yerine davanın yücelmesi için uğraşan bütün türkçüler'in, türkçüler günü'nü kutlarım.
"3 mayıs ruhu ebediyyen yaşasın!"
bilen bilmeyen herkes, bu önemli gün ile ilgili bir şeyler yazıp çiziyor.
kimisi bir bayrammış gibi, kimisi bütün türklüğe özel bir gün gibi yazılar paylaşıyor.
3 mayıs, isim itibari ile türkçüler günü'dür. türkçülük günü, türk milliyetçileri günü, milliyetçiler günü, milliyetçilik günü gibi bu güne yamanmaya çalışılan isimlerin hepsi yanlıştır. "bu güne 'türkçülük günü' desek ne oluyor?" diyenler olacaktır.
türkçülüğün bir günü olmadığını, bir günlük olmadığını hatırlatmak isteriz.
nasıl annelik, bir gün değil her gün ise ve anneler günü, yalnızca 1 gün ise bugün de öyle bir gündür. annelik günü olmadığı gibi türkçülük günü de yoktur.
bu güne milliyetçiler günü demek ise ramazan bayramı'na şeker bayramı demeye eş değerdir. bu güne bu ismi yamamaya çalışan kişilerin, art niyetli olduğunu düşünüyoruz. hangi milletin milliyetçisi olduğu dahi sınıflandırılmayan böyle bir isim, bu güne yamanmaya çalışan kişilerce üretilmiştir. bu günün ismini değiştirenlerin, bu günü anmaya hakkı da yoktur.
3 mayıs'ta yargılanan yalnızca nihâl atsız'dır. normalde 26 nisan'da olan bu mahkeme, türkçü gençlerin oluşturduğu kalabalık nedeniyle 3 mayıs'a ertelenmiştir. nihâl atsız'ın yargılanma nedeni komünist sabahattin ali'nin kendisine açtığı hakeret davasıdır. sabahattin ali'nin bu davayı açma nedeni, nihâl atsız'ın orkun dergisi'nde dönemin türkçü olduğu beyanında bulunan başbakanı şükrü saraçoğlu'na yazdığı açık mektupta isminin geçmesi ve "vatan haini" olarak hedef gösterilmesidir. neticede nihal atsız, bu mahkemece serbest bırakılmıştır.
26 nisan'da kalabalık nedeniyle ertelenen mahkemeye, 3 mayıs günü daha büyük bir kalabalık akın etmiştir. sabahattin ali, mahkeme salonundan çıktıktan sonra osman yüksel serdengeçti'den dayak yemiş, olayların büyümesi sonucu 165 türkçü genç gözaltına alınmış, aynı gün nihâl atsız da bu gençleri provoke etmek suçlaması ile tutuklanmıştır. nihâl atsız'a bu suçlamanın yapılmasının nedeni, 26 nisan'daki ertelenen mahkemeden sonra, istanbul'a dönmeden önce bu gençlerin bir kısmı ile çay içmiş, sohbette bulunmuş olmasıdır.
1944 olayları olarak bilinen, ırkçılık-turancılık davasının her şeyi böyle başlamıştır. ismet inönü'nün 19 mayıs konuşmasında bizzati olarak türkçüler'i hedef alması üzerine olaylar daha da harlanmış, ırkçılık-turancılık davasının savcısı olan yüzbaşı kazım alöç, bu olaydan sonra nihâl atsız'ın evini bastırmış, nihâl atsız'ın mektup arkadaşlarını ve onların mektup arkadaşları olmak üzere toplam 23 kişiyi daha tutuklatmıştır.
türkçüler, bu olaylardan sonra çeşitli eziyetlere mağdur bırakılmış, tabutluklara sokulmuş, hapislere atılmıştır. bu yüzden nihâl atsız'ın da dediği gibi bu gün bir bayram değil, acılarımızın başladığı gündür.
3 mayıs, 1954 gününden bu yana olayın başkahramanı nihâl atsız'ın talebiyle 'türkçüler günü' olarak anılmaya başlanmıştır. bu günün özel bir gün olma nedeni, gençlerin türkçü bir refleks göstererek mahkemeye yığılması ve bu olayın türkçülüğün saha hareketine dönüşmesinin başlangıcı kabul edilmesidir.
nihâl atsız, bu özel günün mimarı olduğu için, bu gün yalnızca onun belirlediği isimle, onun peşinden gidenlerle anılabilecek bir gündür. türkçü olmayan insanlarca bu günün anılması, samimiyetsizlik ya da cahilliktir. bu davanın derdi ile dertlenen, çilesini sırtlanan, birbirinin kuyusunu kazmakla uğraşmak yerine davanın yücelmesi için uğraşan bütün türkçüler'in, türkçüler günü'nü kutlarım.
"3 mayıs ruhu ebediyyen yaşasın!"
devamını gör...
yağmur yağdığında yapılabilecek en iyi şey
eğer kapalı bir mekandaysan camı açıp toprak kokusunu içine çekmektir.
devamını gör...
z raporu
ticari kurum ve işletmelerde her akşam kapanışla birlikte sıfırlanan gün sonu mali raporudur. yazar kasa ya da pos cihazı raporu verir, mesai biter, dükkan kapanır, ve parti!
devamını gör...
30 yaş üstü kadınların teyze olması
"oşşt küpek, nerden teyzen oluyorum!"
devamını gör...
amores perros
meksikalı ünlü yönetmen alejandro gonzalez inarritu 'nun ismini dünyaya duyurduğu 2000 yapımı filmidir. film, bir araba kazasının üç farklı ve birbirini tanımayan insanın yaşamına yaptığı etkiyi anlatıyor.
filmin hem senaryosu hem de kurgusu çok başarılı. film içinde 3 tane kısa film barındırıyor. ve hepside kalite olarak çok yukarılarda, her biri için ayrı bir film rahatlıkla çekilebilir. innaritu aslında bu tarz karmaşık senaryoları alıp anlamamızı oldukça kolaylaştırarak ve aynı zamanda akıcı anlatımı koruyacak şekilde filmlerini çeken bir yönetmen. bu film de bana kalırsa bu özelliğini gösterebildiği en başarılı filmi.
filmde sevgi kavramı üzerinde çok durulmuş. bence filmin aslında görmemizi istediği şey de bu. insanların hayatları ne kadar farklı olursa olsun aslında birçok şeyleri de ortaktır.
yaratılan karakterler de gerçekten tam oturmuş. herkesin ne istediği gayet net ve hepsini gerçek hayatla bağdaştırmak kolay. karakter çeşitliliği konusundan çok başarılı.
izlemesi gayet keyifli ve akıcı olan ve türünde pek örneği olmayan bir film olarak nitelendirebilirim.
filmin hem senaryosu hem de kurgusu çok başarılı. film içinde 3 tane kısa film barındırıyor. ve hepside kalite olarak çok yukarılarda, her biri için ayrı bir film rahatlıkla çekilebilir. innaritu aslında bu tarz karmaşık senaryoları alıp anlamamızı oldukça kolaylaştırarak ve aynı zamanda akıcı anlatımı koruyacak şekilde filmlerini çeken bir yönetmen. bu film de bana kalırsa bu özelliğini gösterebildiği en başarılı filmi.
filmde sevgi kavramı üzerinde çok durulmuş. bence filmin aslında görmemizi istediği şey de bu. insanların hayatları ne kadar farklı olursa olsun aslında birçok şeyleri de ortaktır.
yaratılan karakterler de gerçekten tam oturmuş. herkesin ne istediği gayet net ve hepsini gerçek hayatla bağdaştırmak kolay. karakter çeşitliliği konusundan çok başarılı.
izlemesi gayet keyifli ve akıcı olan ve türünde pek örneği olmayan bir film olarak nitelendirebilirim.
devamını gör...
mabel matiz'in kocası
devamını gör...
edebiyat dedikoduları
orhan velinin bir şiiri diş fırçasına sarılı olarak bulunmuştur. vefatından sonra yayımlanan bu şiiri; aşk resmi geçidi dir.
devamını gör...
hatasını kabul eden insan
hayran olduğum insandır.
bir insan tamam dostum haklısın diyorsa bayılıyorum o insana.
insanlar hatalı olduğunu kabul etmemekte direniyorlar.
tamam ben hatalıyım cümlesini ezici bir şey zannediyorlar.
bir insan tamam dostum haklısın diyorsa bayılıyorum o insana.
insanlar hatalı olduğunu kabul etmemekte direniyorlar.
tamam ben hatalıyım cümlesini ezici bir şey zannediyorlar.
devamını gör...
monoteizm
tanrı'nın varlığına ve birliğine, eşinin, benzerinin olmadığına duyulan inanç.
(bkz: bahailik)
(bkz: dürzilik)
(bkz: hristiyanlık)
(bkz: islam)
(bkz: kaodaizm)
(bkz: rastafarianizm)
(bkz: sihizm)
(bkz: yahudilik)
(bkz: zerdüştlük)
(bkz: atenizm)
(bkz: çendoizm)
(bkz: ekankar)
bilinen tek tanrılı dinlerden bazılarıdır.
(bkz: bahailik)
(bkz: dürzilik)
(bkz: hristiyanlık)
(bkz: islam)
(bkz: kaodaizm)
(bkz: rastafarianizm)
(bkz: sihizm)
(bkz: yahudilik)
(bkz: zerdüştlük)
(bkz: atenizm)
(bkz: çendoizm)
(bkz: ekankar)
bilinen tek tanrılı dinlerden bazılarıdır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının okumakta olduğu kitaplar
haşlanmış harikalar diyarı ve dünyanın sonu
haruki murakami
haruki murakami
devamını gör...
türklerin öğrenemediği şeyler
yapılan yolların hizmetlerin kendi vergisi ile yapıldığı.
devamını gör...
türk kızlarının bacak boylarının gövdeye göre kısa olması
özünde nefes almasını yeterli bulan yazar beyanı.
devamını gör...
sztuka kochania historia michaliny wislockiej
polonyalı jinekolog michalina wislocka’nın hayatını anlatan biyografik dram filmi. film izlerken insanı üzmekle kalmayıp geriyor aynı zamanda. başrolde magdalena boczarska isimli çok güzel bir kadın var, aşık ediyor kendine.
filmin konusu için,
sevme sanatı, imkansızı başaran bir kadının, michalina wislocka'nın hikayesidir. muhafazakarlığı ve yaygın cehaleti bir kenara atan wislocka bütün ülkenin cinsel hayatını kökten değiştirir. hem de sadece bir kitapla.
filmin başında üç kişilik bir ilişkiye sıcak bakan doktorun sonradan sonraya sevgiyi paylaşamadığını görmek ve daha da önemlisi filmin sonlarına doğru kendini yine saçma bir üç kişilik ilişki içerisinde bulması çok üzücüydü.
aynı zamanda dönemin zorlukları, insanların cinselliğe dair bakış açısı, kadınların zaman ve mekan fark etmeksizin ezildiği gerçeği filmde güzel işlenmişti.
kitap yayınlandıktan sonra söyleşide bir soru yöneltiliyor doktora ve şöyle bir diyalog gerçekleşiyor
-kitabı kendi tecrübelerinize dayanarak mı yazdınız?
+kör bir insan renkler üzerine kitap yazamaz.
sanırım filmin en güzel anı buydu benim için.
günümüzde cinsellikle ilgili şeyleri konuşmak hala tabu sayılıyorken ve seks sadece erkekler için var olan bir şeymiş gibi düşünülüp buna göre hareket ediliyorken bu filmi izlemek böyle düşünen kişiler için biraz da olsa faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
filmin konusu için,
sevme sanatı, imkansızı başaran bir kadının, michalina wislocka'nın hikayesidir. muhafazakarlığı ve yaygın cehaleti bir kenara atan wislocka bütün ülkenin cinsel hayatını kökten değiştirir. hem de sadece bir kitapla.
filmin başında üç kişilik bir ilişkiye sıcak bakan doktorun sonradan sonraya sevgiyi paylaşamadığını görmek ve daha da önemlisi filmin sonlarına doğru kendini yine saçma bir üç kişilik ilişki içerisinde bulması çok üzücüydü.
aynı zamanda dönemin zorlukları, insanların cinselliğe dair bakış açısı, kadınların zaman ve mekan fark etmeksizin ezildiği gerçeği filmde güzel işlenmişti.
kitap yayınlandıktan sonra söyleşide bir soru yöneltiliyor doktora ve şöyle bir diyalog gerçekleşiyor
-kitabı kendi tecrübelerinize dayanarak mı yazdınız?
+kör bir insan renkler üzerine kitap yazamaz.
sanırım filmin en güzel anı buydu benim için.
günümüzde cinsellikle ilgili şeyleri konuşmak hala tabu sayılıyorken ve seks sadece erkekler için var olan bir şeymiş gibi düşünülüp buna göre hareket ediliyorken bu filmi izlemek böyle düşünen kişiler için biraz da olsa faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
devamını gör...
aksiyon potansiyeli
bir hücrenin (özellikle nöronlar ve kas hücrelerinin, gelin biz buna excitable hücreler diyelim genel olarak) gelen uyarıya cevap verebilmeleri için aşmaları gereken eşik değer.
nöron üzerinden konuyu anlatacağım. altındaki fizyolojik mekanizmayı bilirseniz patofizyolojisini de anlamak daha kolay olur. nöron (ya da halk arasındaki ismiyle sinir hücresi) bir uyartıyı alıp ileten hücrelerdir, saçaklı bir sürü kolun yanında uzun bir tane daha özel bir kola daha sahiptir (multipolar nöron şeklini çiziyorum şu an size). şöyle bir şey

somaya (hücre gövdesi) bitişik olan kısa ve çok sayıda olan hücre çıkıntılarının her biri dendrit olarak isimlendirilirken uzun olan tek kol akson olarak isimlendirilir, bu da bizim konuyu öğreneceğimiz olayların geçtiği yer olacak.
bir nörona elektriksel sinyal ulaştığı zaman dendritten hücreye giriş yapar, hücre gövdesini geçer, daha sonra aksondan geçerek akson ucundan hücreyi terk eder. elektriksel sinyalden kastımız şehirlerarası enerji nakil hatları gibi elektrik taşınımı değil, membran depolarizasyonu denen olaydan bahsediyoruz. şurada görsel olarak görebilirsiniz ama teknik detaylarına gireceğim birazdan.

resting fazda hücrelerin membran potansiyeli -70mv değerdedir. membran çift tabakalı bir yapıda olduğu için hücrenin içi ve dışındaki iyon konsantrasyonu birbirinden farklıdır. resting faz için konuşursak hücre içinde k+ (potasyum) iyonları fazlayken dışarıda na+ (sodyum) iyonları fazladır. bunun baş sorumlusu membranda yerleşik olan na+/k+ voltage-gated iyon kanallarıdır. bu pompalar, içeri aldığı her 2 potasyum başına 3 sodyumu dışarı atar. 10 potasyumu içeri aldığında içerideki net yük +10 olacakken dışarıya attığı 15 sodyumdan dolayı dışarısı +15 olacaktır değil mi, işte bu sebeple hücre içi dışından daha negatif yüklüdür (ayrıca bu pozitif yüklerin negatif counterpart iyonları falan da var), bu yüzden -70mv olarak resting membran potansiyeli bulunur (ki biz bu voltaj farklılığının bulunmasına polarizasyon diyoruz). siz "neden sıfır değil, hadi sıfır değilse neden negatif?" sorusunu sormadan bunu cevaplamış oldum böylece.
konumuza geri dönelim. membranda bulunan bu na+ pompaları, ilgili hücreye bir uyartı (stimulus) geldiği zaman aktifleşir, voltaja bağlı olarak açılır ve içeri küçük bir miktar na+ iyonu girmesine sebep olur. her bir pompa açılıp içeri iyon girişini sağladığında bölgesel olarak membran potansiyeli artar (-70mv resting fazından yukarı doğru çıkar. örneğin -60mv olsun) (ki biz buna depolarizasyon diyoruz).
uyartının soldan geldiğini düşünelim, en önce en soldaki voltage-gated kanalımız açılacak, bölgesel olarak bir voltaj değişikliği olacak ve sağındaki 2. pompa aktifleşecek, o da içeri aldığı iyonlar sayesinde ortamı daha yüksek voltaja sebep olacak, 3. olarak yine sağındaki kanal açılacak. neden, çünkü bir süre boyunca bu açılan kanallar açık kalmaya devam eder, o yüzden zaten açık olan kanalı bir daha açamazsınız. bu da bize iletimin tek yönlü olmasını sağlar. "neden tek yöne gidiyor, ya ulaşacağı yöne gitmez de hücrenin içinde yolunu kaybederse sinyal?" sorusunu da böylece cevapladık. ilk iki adımı şu şekilde çizdim (evet bunu ben çizdim), devamını anladınız varsayıyorum.

bu iletilen sinyal sonunda ne olacağını anlatmayacağım fakat hücrenin binbir emekle oluşturduğu bu voltaj gradiyenti görüldüğü üzre yok oldu. hücre içi na+ doluşmasıyla hücrenin iç yükü negatiften pozitife kadar çıkar, bu da fizyolojik dengenin (homeostasis) yeniden kurulmasını gerektirir. bu durumda devreye k+ pompaları girer, hücre dışına bütün k+ iyonlarını pompalar. hücrenin başlangıçtaki halinin tam tersini oluşturur gibi düşünün (na+ dışarıda k+ içerideydi, hatırlayın). dışarıdaki fazla potasyum iyonlarını hücre içine yine bu en başta bahsettiğim na+/k+ voltage-gated kanalları alır, her aldığı 2 k+ başına da 3 na+ dışarı atar. böylece başlangıçtaki denge tekrar sağlanmış olur (ki biz buna repolarizasyon diyoruz).
şimdi olayların en en en başına dönelim. uyartı hücremize geldi (bir molekülün hücre membranındaki ilgili bölgeyle etkileşmesine binaen başlayan değişiklikler silsilesi, daha doğrusu bu silsileyi başlatan ilk taş bizim uyartı dediğimiz), bir membran potansiyeli değişimi başlattı, dendritten akson başına kadar geldi. eğer eşik değeri geçerse bu sinyal akson boyunca iletilir (bu yukarıda anlattığım iyon değişimi mekanizmasıyla), eğer eşik değerin altında kalırsa iletim gerçekleşmez. görsel olarak göstermek gerekirse şöyle bir durumdan bahsediyorum.

şekilde gördüğünüz "trigger zone" bölgesinde belli bir membran depolarizasyonu gerçekleşmiş olmalı, membran yükü belirli bir değerin üstüne çıkmalı. eğer o değeri aşamıyorsa gelen uyartı hücre içinde sönümlenir ve bütün olay orada biter, değeri aşıyorsa nöron ateşlenir ve akson boyunca iletim gerçekleşir. işte saatlerdir dil döktüğüm aksiyon potansiyeli bu eşik değerdir.
elim değmişken bir minik örnek vereyim patofizyolojiye dair. ms ya da multipl skleroz hastalığını duymayan kalmamıştır artık sanıyorum. en başta verdiğim nöron figürüne tekrar bakalım,

dikkatinizi çekmek istediğim nokta aksonu saran "myelin sheath" yazan kapsüller. her kapsül aslında bir hücre, isimleri de "(gbkzl: schwann hücresi)". kendileri aldığınız kesite bağlı olarak şöyle görünür.

fark edeceğiniz üzre bir aksonu çubuk gibi düşünürsek etrafını tamamen saran bir hücreden bahsediyoruz. schwann ve akson arasındaki boşluk (ve bu boşluğun içeriği) iyon değişimine izin vermediği için aksonal iletimde sinyal iletimi bu bölgeleri pas geçer. ne zaman ki bu schwann hücrelerinin başına bir iş gelir, parçalanır ya da ölürlerse altlarındaki akson açığa çıkar, bu da aksonun elektrik iletimini düzgün yapamayacağı anlamına gelir. sonucunda da çeşitli klinik tablolar ortaya çıkar.
kindred ile tıp101 dersimizin ilkini tamamladınız. sertifika için 1'e, ana menü için 0'a basınız, operatöre bağlanmak için lütfen bekleyiniz.
nöron üzerinden konuyu anlatacağım. altındaki fizyolojik mekanizmayı bilirseniz patofizyolojisini de anlamak daha kolay olur. nöron (ya da halk arasındaki ismiyle sinir hücresi) bir uyartıyı alıp ileten hücrelerdir, saçaklı bir sürü kolun yanında uzun bir tane daha özel bir kola daha sahiptir (multipolar nöron şeklini çiziyorum şu an size). şöyle bir şey

somaya (hücre gövdesi) bitişik olan kısa ve çok sayıda olan hücre çıkıntılarının her biri dendrit olarak isimlendirilirken uzun olan tek kol akson olarak isimlendirilir, bu da bizim konuyu öğreneceğimiz olayların geçtiği yer olacak.
bir nörona elektriksel sinyal ulaştığı zaman dendritten hücreye giriş yapar, hücre gövdesini geçer, daha sonra aksondan geçerek akson ucundan hücreyi terk eder. elektriksel sinyalden kastımız şehirlerarası enerji nakil hatları gibi elektrik taşınımı değil, membran depolarizasyonu denen olaydan bahsediyoruz. şurada görsel olarak görebilirsiniz ama teknik detaylarına gireceğim birazdan.

resting fazda hücrelerin membran potansiyeli -70mv değerdedir. membran çift tabakalı bir yapıda olduğu için hücrenin içi ve dışındaki iyon konsantrasyonu birbirinden farklıdır. resting faz için konuşursak hücre içinde k+ (potasyum) iyonları fazlayken dışarıda na+ (sodyum) iyonları fazladır. bunun baş sorumlusu membranda yerleşik olan na+/k+ voltage-gated iyon kanallarıdır. bu pompalar, içeri aldığı her 2 potasyum başına 3 sodyumu dışarı atar. 10 potasyumu içeri aldığında içerideki net yük +10 olacakken dışarıya attığı 15 sodyumdan dolayı dışarısı +15 olacaktır değil mi, işte bu sebeple hücre içi dışından daha negatif yüklüdür (ayrıca bu pozitif yüklerin negatif counterpart iyonları falan da var), bu yüzden -70mv olarak resting membran potansiyeli bulunur (ki biz bu voltaj farklılığının bulunmasına polarizasyon diyoruz). siz "neden sıfır değil, hadi sıfır değilse neden negatif?" sorusunu sormadan bunu cevaplamış oldum böylece.
konumuza geri dönelim. membranda bulunan bu na+ pompaları, ilgili hücreye bir uyartı (stimulus) geldiği zaman aktifleşir, voltaja bağlı olarak açılır ve içeri küçük bir miktar na+ iyonu girmesine sebep olur. her bir pompa açılıp içeri iyon girişini sağladığında bölgesel olarak membran potansiyeli artar (-70mv resting fazından yukarı doğru çıkar. örneğin -60mv olsun) (ki biz buna depolarizasyon diyoruz).
uyartının soldan geldiğini düşünelim, en önce en soldaki voltage-gated kanalımız açılacak, bölgesel olarak bir voltaj değişikliği olacak ve sağındaki 2. pompa aktifleşecek, o da içeri aldığı iyonlar sayesinde ortamı daha yüksek voltaja sebep olacak, 3. olarak yine sağındaki kanal açılacak. neden, çünkü bir süre boyunca bu açılan kanallar açık kalmaya devam eder, o yüzden zaten açık olan kanalı bir daha açamazsınız. bu da bize iletimin tek yönlü olmasını sağlar. "neden tek yöne gidiyor, ya ulaşacağı yöne gitmez de hücrenin içinde yolunu kaybederse sinyal?" sorusunu da böylece cevapladık. ilk iki adımı şu şekilde çizdim (evet bunu ben çizdim), devamını anladınız varsayıyorum.

bu iletilen sinyal sonunda ne olacağını anlatmayacağım fakat hücrenin binbir emekle oluşturduğu bu voltaj gradiyenti görüldüğü üzre yok oldu. hücre içi na+ doluşmasıyla hücrenin iç yükü negatiften pozitife kadar çıkar, bu da fizyolojik dengenin (homeostasis) yeniden kurulmasını gerektirir. bu durumda devreye k+ pompaları girer, hücre dışına bütün k+ iyonlarını pompalar. hücrenin başlangıçtaki halinin tam tersini oluşturur gibi düşünün (na+ dışarıda k+ içerideydi, hatırlayın). dışarıdaki fazla potasyum iyonlarını hücre içine yine bu en başta bahsettiğim na+/k+ voltage-gated kanalları alır, her aldığı 2 k+ başına da 3 na+ dışarı atar. böylece başlangıçtaki denge tekrar sağlanmış olur (ki biz buna repolarizasyon diyoruz).
şimdi olayların en en en başına dönelim. uyartı hücremize geldi (bir molekülün hücre membranındaki ilgili bölgeyle etkileşmesine binaen başlayan değişiklikler silsilesi, daha doğrusu bu silsileyi başlatan ilk taş bizim uyartı dediğimiz), bir membran potansiyeli değişimi başlattı, dendritten akson başına kadar geldi. eğer eşik değeri geçerse bu sinyal akson boyunca iletilir (bu yukarıda anlattığım iyon değişimi mekanizmasıyla), eğer eşik değerin altında kalırsa iletim gerçekleşmez. görsel olarak göstermek gerekirse şöyle bir durumdan bahsediyorum.

şekilde gördüğünüz "trigger zone" bölgesinde belli bir membran depolarizasyonu gerçekleşmiş olmalı, membran yükü belirli bir değerin üstüne çıkmalı. eğer o değeri aşamıyorsa gelen uyartı hücre içinde sönümlenir ve bütün olay orada biter, değeri aşıyorsa nöron ateşlenir ve akson boyunca iletim gerçekleşir. işte saatlerdir dil döktüğüm aksiyon potansiyeli bu eşik değerdir.
elim değmişken bir minik örnek vereyim patofizyolojiye dair. ms ya da multipl skleroz hastalığını duymayan kalmamıştır artık sanıyorum. en başta verdiğim nöron figürüne tekrar bakalım,

dikkatinizi çekmek istediğim nokta aksonu saran "myelin sheath" yazan kapsüller. her kapsül aslında bir hücre, isimleri de "(gbkzl: schwann hücresi)". kendileri aldığınız kesite bağlı olarak şöyle görünür.

fark edeceğiniz üzre bir aksonu çubuk gibi düşünürsek etrafını tamamen saran bir hücreden bahsediyoruz. schwann ve akson arasındaki boşluk (ve bu boşluğun içeriği) iyon değişimine izin vermediği için aksonal iletimde sinyal iletimi bu bölgeleri pas geçer. ne zaman ki bu schwann hücrelerinin başına bir iş gelir, parçalanır ya da ölürlerse altlarındaki akson açığa çıkar, bu da aksonun elektrik iletimini düzgün yapamayacağı anlamına gelir. sonucunda da çeşitli klinik tablolar ortaya çıkar.
kindred ile tıp101 dersimizin ilkini tamamladınız. sertifika için 1'e, ana menü için 0'a basınız, operatöre bağlanmak için lütfen bekleyiniz.
devamını gör...
belirsizlik
devamını gör...
piercing takan insanlar abdest alırken ne yapıyor sorunsalı
4 tane piercing sahibi olarak söylüyorum küpe takan insanlar nasıl abdest alıyorsa o şekilde alıyoruz.
devamını gör...
kafa sözlük
pek yakında müthiş ötesi, muazzam, harikulade geliştirmelerin yaşanacağı canımın en içi sözlük.
devamını gör...
dandik entrylerin fazla sayıda beğenilmesi
katılmadığım önerme. bahsettiğiniz tanımların daha çok oylanması yazarın takipçisinin çok olmasından sebep. sadece takip ettiği yazarları okuyan yazarlar var. ben de önce takip ettiğim yazarların o gün paylaştıklarını okurum, beğendiklerimi oylar daha çok beğendiklerimi favorilerime alırım. akış veya bilgi bölümünde de tanım gireceksem o başlıktaki tüm tanımları okur beğendiklerimi oylarım. bazen sadece ilgimi çeken başlığa girer okur, oylarım. insanların ilgi alanları farklı. geyik muhabbeti bilgi içerikli bir tanımdan daha çok oy alabilir. bu çok normal. bilgi bilgi nereye kadar. bu da kafa sonuçta.(swh)
sadece oylayarak en beğenilen tanım oluyor demek o yazarın emeğine ve yazdıklarına haksızlık olur. sen beğenmezsin o beğenmez ama başkası beğenir. tü kaka demek yersiz.
sadece oylayarak en beğenilen tanım oluyor demek o yazarın emeğine ve yazdıklarına haksızlık olur. sen beğenmezsin o beğenmez ama başkası beğenir. tü kaka demek yersiz.
devamını gör...
bill gates'in 1 milyon kilometrekare arazi satın alması
özerklik ilan edecektir .
devamını gör...
tangshan depremi
28 temmuz 1976 yılında, çin halk cumhuriyeti'nin kuzey batısında gerçekleşen, çin ve dünya tarihinin benzersiz gördüğü bir depremdir. nedeni ise bu depremde yaklaşık olarak 650 bin kişinin ölmesidir.
35 kilometre uzunluğundaki tangshan fayı 28 temmuz günü tangshan'ı yalnızca 16 saniye boyunca 7,2'lik bir şiddetle sallamıştır. lakin uzmanlara göre ölçülen asıl şiddet 12 civarıdır. 16 saat sonra 7,1'lik artçının gerçekleşmesiyle ağır darbe alan binalar da yıkılmış, şehir yerle bir olmuştur. fayın enerjisini ölümcül yıkımlarla boşaltmasına ise amurian tektonik levhası'nın avrasya tektonik levhası'nın altına girmesi sebep olmuştur. ilk depremde 400 bin kişi, ikinci depremde 250 bin kişi ölmüştür.
779 bin kişinin yaralandığı depremde birçok şahsın el, kol ve bacak gibi uzuvları kesilmiştir. 2 milyon kişiyi etkisi altına alan deprem sonrası yapılan reformlarla darbeli binalarda yıkılmış, tangshan'dan geriye yalnızca taş parçaları ve toz bulutları kalmıştır.
buradan görsele ulaşabilirsiniz.
edit: fazlaca imla.
35 kilometre uzunluğundaki tangshan fayı 28 temmuz günü tangshan'ı yalnızca 16 saniye boyunca 7,2'lik bir şiddetle sallamıştır. lakin uzmanlara göre ölçülen asıl şiddet 12 civarıdır. 16 saat sonra 7,1'lik artçının gerçekleşmesiyle ağır darbe alan binalar da yıkılmış, şehir yerle bir olmuştur. fayın enerjisini ölümcül yıkımlarla boşaltmasına ise amurian tektonik levhası'nın avrasya tektonik levhası'nın altına girmesi sebep olmuştur. ilk depremde 400 bin kişi, ikinci depremde 250 bin kişi ölmüştür.
779 bin kişinin yaralandığı depremde birçok şahsın el, kol ve bacak gibi uzuvları kesilmiştir. 2 milyon kişiyi etkisi altına alan deprem sonrası yapılan reformlarla darbeli binalarda yıkılmış, tangshan'dan geriye yalnızca taş parçaları ve toz bulutları kalmıştır.
buradan görsele ulaşabilirsiniz.
edit: fazlaca imla.
devamını gör...