ağlamıyorum gözüme patlamış mısır kaçtı.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

nerde kızzz entel görsem hemen tanırım halbuki.(bkz: swh)
devamını gör...

çin tıbbının temel prensiplerinin en tepesinde yer alan bir kavram bu. kısaca evrensel hayat enerjisi diyerek geçmek isterdim fakat öyle geniş bir konu ki okudukça dallandı budaklandı. elimden geldiğince özünü kısa tutmaya çalışacağım.

evrende ki her şey canlıdır ve her biyodinamik varlığın bir chi'si vardır, inanılır. tüm evren sürekli iletişim ve enerji alışverişi içerisindedir, kabul edilir. bu evrensel hayat enerjisi bütünlüğünün tamamına chi enerjisi adı verilmektedir. evrende sürekli hareket halinde olan bu pozitif enerjiyi yaşamsal alanlara doldurabilmek ve mekanlarda bu enerjinin akışını sağlamak adına ortaya çıkan feng shui*, chi'nin çocuğudur.

çinlilerin hayatında farklı bir yeri bulunan bu enerji öğretisi bir çok kültürde kendisini göstermiştir. orta asyada şamanların yüce ruh'u, hint yoga kültürünün pranası, japonların ise ki öğretisi ve çokomelli kısım burası, bizim iman gücü bu chi'nin kültürlerce dillendirilme şekilleridir. hepsinin temelinde aynı prensip yatar, içimizde saklı olan enerjinin gücü..

eski çinde 3000 yıl önceden beri uygulanan bu öğreti o kadar etkili bir enerjiymiş ki, çin imparatorları kraliyet mensuplarına ve kraliyet tarafınca onay verilen kodamanlara uygun görmüş, tabi zaman içerisinde öğrenmeyen kalmamış. bu enerjiyi kullanarak el sıcaklığı ile bir çalıyı tutuşturabilenlerden, hastaları iyileştirenlere, cisimleri yerlerinden kaldıranlara kadar çeşit çeşit ustaları türemiş. hatta yok hava bükücü yok su bükücü olaylarının temelinde ve uzak doğu filmlerinde ki uçarlı kaçarlı, dönerli atarlı filmlerde yere konmadan havalarda kılıç çarpıştırlan sahnelerde bu öğretiyi ilkiklerine kadar öğrenmiş üstatlar temsil edilmiştir.

chi enerjisini ejderhalar temsil eder. ejderha simgeleri ile bütünlenmiş halde bulunan, ejderhanın elinde, ağzında, yanında, kafasında ve bilumum etrafında bulunan küreler chi enerjisini sembolize eder. evrensel ağda akacak olan enerji ile bütünleşmek, bedende bu enerjiyi kontrol edebilmek ciddi disiplin ve sıkı eğitim gerektirmektedir. chi ustası olmak, odaklanmak ejderhanın nefesine ve enerjisine odaklanmak anlamına gelir.
her şeyin bir zıttı olduğu gibi chi'nin de zıttı mevcuttur.
sheng chi*; hayatta arzu ettiğimiz tüm güzel enerjileri taşır.
sha chi*; korku, üzüntü ve olumsuz enerjileri taşır.

bedenlerimizde ki chi enerjisi vücutta göbek* çakramızdaki hara ya da tan tien denilen bölgede depolanır. hara, göbek deliğimizden 5 cm içeride enerjinin girdap gibi döndüğü bölgedir. chi enerjisinin vücutta depolandığı bir başka yer de auramızdır. bulunduğunuz mekana birisi geldiğinde, gelen kişiden ortama negatif veya pozitif bir enerji yayıldığını hissettiğiniz olmuştur, bu kişinin aurasında ki enerjiden kaynaklanmaktadır.

chi'yi elementlerden ateş temsil eder. ateş yaşamsal enerjinin kaynağıdır ve tamamen canlıdır. ejderhaların ağzından çıkan ateş kutsal soluktur. chi vücutta gezmesi, dönmesi gereken bir enerjidir. bunu en iyi sağlayacak olan, doğru ve iyi nefestir. sheng chi ve sha chi enerjilerinin vücutta dengeli olması da önemlidir. fazla sheng chi çakralarımızı aşırı çalıştırırken, fazla sha chide çakralarımızın tıkanmasına sebep olur. chi'nin azalması, durgunluğu veya dengesizliği kişiyi hasta edebilir.

chi enerjisini toplanması ve yönlendirilmesi kişiye göre değişkenlik gösterir fakat değişmez en önemli nokta erdemli insan olabilmek ve yaşama amaçlarımız içerisinden bencil istekleri çıkarabilmektir. düzenli yapılan meditasyon, yoga, reiki ve alternatif şifa sistemleriyle de bu enerji dengeleme ve depolama işi mümkündür ama bana göre her şeyden önce pozitif auraya sahip insanlar olmalı kişinin etrafında.

aura aurayı hissede hissede demişler*..

not: günün konusu başka bir şeydi aslında ancak o konunun bu konuyu da içermesinden dolayı bu konuyu incelemeye başladım ve inceledikçe gece karşılaştığım, aurasından pırlanta saçan bir insana ithafen bu konuyu irdelemeliyim diye düşündüm ve geldiğim nokta burası oldu. her ne kadar cümlelerimi kısa seçmeye çalışsam da sonuç ortada.
her daim aurası pozitif insanlarla dolsun etrafınız efendim. iyi insanlar iyi ki varsınız..
devamını gör...
(tematik)

yeryüzünün bir bölümünün ya da tamamının kuş bakışı görüntü ile düzleme aktarılmasıdır.
devamını gör...

pembe renkli zırhı, bir peri gibi hızlı hareket edişi ve sevimliliği ile kız çocuklarının maskotu haline gelen chlamyphorus truncatus eski dünya hayvanlarına benzeyen bir armadillodur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
arjantin’in kumlu ovalarında yaşayan bu minik canlının vücutlarının üst kısmı kemikli kabukla örtülüdür ve ona yüksek derecede koruma sağlar. pembe peri armadillo’nun en ilginç özelliği dişlerinin mineyle kaplı olmamasıdır, dişleri yumuşaktır. kum içerisinde delik açma hızı bir balığın suda yüzme hızı kadar olduğu için kum yüzücüsü ismiyle de bilinir.
devamını gör...

bugün doğum günü olan yazarımızdır. kendisiyle kısa bir konuşma sonrası kaliteli ve iyi biri olduğunu düşündüğüm kişidir. doğum gününü ilk kutlayan kişi oldum bu arada. yeni yaşında tüm dileklerinin gerçekleşmesini dilerim. ayrıca doğum günü kimse tarafından hatırlanmamış ama yıkılmamış bir yazarımızdır. yıkılmadı ayakta. yola devam.
devamını gör...

batırmak değilde iyi giden bir şey'in başına bir şey gelmesinden korkmak. korktuğun şey'in başına gelmesiyle düşünsel mahvetme döngüsünü gerçekleştirmiş olman diyelim. iyi geleni, iyi giden olarak göndermenin mantığını aslında pek çözebilmiş değilim. o mantıksızlığın içinde de neyi batırıp batırmadığımı algılayamıyorum maalesef.
dosto'nun bir sözü vardır;
insan bazen acı çekmeye fena halde aşıktır. hâl böyle olunca iyi giden bir şey'i korumak hayli zorlaşır. dosto kadar olmasamda bende fena değilim bu konuda. iyi mi gidiyor, kötü mü ve daha kötü ne olabilir? sorularının anlam kargaşası içinde pes edip çok güzel çuvallayanlardanım. kendime puanım: 10 üzerinden 8.5
yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.*
devamını gör...

iade edilmiş içli mektup ukdesidir
hayatinda hep ayniliktan usanmiş yazar beyani. ya da kankaci oldugunuza delalettir. yani burdakiler oyle diyollaaa
devamını gör...

günaydın sözlük.
az uyuduğum günlerde neden daha zinde hissettiğimi merak etmekle birlikte hiç şikayetçi değilim. günün ilerleyen saatlerinde baş ağrısı ve uykusuzluk olarak dönmezse bugünü kârlı kapatıyorum resmen. hayattan beklentimin "uyku saatinden kâr etme"ye kadar düşeceğini ben de bilmiyordum. zalim dünya.

güne puanım şimdilik 7/10.
devamını gör...

bayramınız mübarek olsun değeli sözlük yazarları.
devamını gör...

stefan zweig eserleri.
dostoyevski'den insancıklar.
jack london'ın kitapları.
devamını gör...

belki değil bilmemiş değerini.
devamını gör...

without me
business
devamını gör...

kabul etmek , kabul ettiğin an değişimin başladığını düşünüyorum .
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bebekli ev dağınıklığı. *
devamını gör...

ı kadar çok şey var ki yapmak isteyeceğim, ama bazılarını yazayım :

1) ailemi altın ve dolar yatırımı konusunda zorlardım

2) 9. sınıfta yaptığım tembelliği yapmaz ve çok çalışırdım.

3) spora başlar ve hedefime ulaşana kadar bırakmazdım.

4) abur cubur gıdalardan daha uzak dururdum.

şimdilik bunlar geliyor aklıma.

ama ne garip değil mi? bunların bir çoğunu yapmak için hala fırsatım var.

geçmişimi bilip geleceğime yön vereceğim.


tanım : zaman makinesi bulununca yapacağımız şeyleri paylaştığımız başlık.
devamını gör...

dünyadaki en sevdiğim şeylerden biri de yağmurun yağmasıdır. şu an dünyanın en mutlu insanıyım. yağmur dinene kadar...
devamını gör...

bu tarz başlıkların kendisi hiçbir dönem bu şekilde mesaj atan bir kadın olmamış birileri tarafından açılmış olması da hayli ironik geliyor.

moral bozukluğu, can sıkıntısı, çikolata yemek bu mesajı atan bir kadını niteleyen yegane haller değildir ki. bir kadın reddettiği erkeğe raddetme sebeplerine de bağlı olarak zaman zaman dönmek isteyebilir. bazen istemeye istemeye reddetmek durumunda da kalınabilir. kaldı ki bu sadece kadınlar için de geçerli değildir pekala erkekler de bunları yaşayabilir. neticede insanlık halleridir, kadınların hormonal değişimlerine atıfta bulunmak üstelik bunları şımarıkça tavırlarmış gibi nitelemek bir parça bayağı durmuş.

ille de tanımlayalım dersek; muhtemelen pek çok kadının(hatta erkeğin, erkeklerde erkekleri reddedip nasılsın diye mesaj atabilirler) yaşayabileceği gayet tabii bir insanlık halidir.
devamını gör...

bazen öğretmen öğretemez çünkü çocuğun öğrenebileceği doğru yöntemi bulamaz. belki sağlıklı ilişki kuramaz. öğretmenini sevmediği dersi öğrenci de öğrenemez. bazen de tam tersi öğretmen hangi yöntem ile öğretirse öğretsin öğrenci öğrenemez. o dersi alma kapasitesi veya öğrenme yetisi azdır veya yoktur. mesela ortaokul matematik öğretmenim muhteşem bir insan ve eğiticiydi. bana matematiği sevdirebilmek ve öğretebilmek için denemediği yöntem kalmadı ama ben öğrenemedim çünkü o kapatisem o derste yoktu. kısacası duruma göre değişecek versus.
devamını gör...

nerde kalmıştık, hayat futbola fena halde benzer. futbol şahsi beceri gerektirir ama, aslında toplu oynanan yani insanların bir takım halinde oynadıkları bir oyundur. hayat da öyle değil mi? istediğin kadar yetenekli ol, iyi bir takımın yoksa kaybedersin.evet, kaybedersin.

şimdi derin bir nefes alıp sigarama uzandım bu tanımı yazmaya başlamadan önce. çünkü futbol ile ilgili bir tanım yazmak üzereyim. yukarıda eğdiğim alıntı dar alanda kısa paslaşmalar filminden. ve bu alıntı hayat ve futbol konusunda ben ne düşünüyorsam bire bir onu anlatıyor. size de futbolun asla sadece futbol olmadığını anlatamam gerek. özellikler de birinize.

futbola terlemiş adamların yuvarlak bir topun peşinde koşup durduğu ve bir buçuk saat kadar süren gürültülü bir kolektif etkinlik olarak bakmayı bırakmamız gerek. çünkü futbol o kadar basit bir oyun değildir. futbol oynayana da izleyene de çok şey öğretir. bana öğretti.

bill shankly çok haklıydı: futbol bir ölüm-kalım meselesi değildir. ondan çok daha önemlidir. ortaokulun son senesinde babamın tayini çıktığında çok doğudaki şehirden daha batıya doğru geldiğimizde sudan çıkmış balıktan hallice bir durum içinde idim. kendi memleketime gelmiş olmama rağmen çok yabancı bir kültürdü bu. çocukluğum başka bir şehirde kalmıştı. bu okuldaki anılar ben gelmeden yaşanmış ve birikmişti. herkesin güldüğü bir kelimenin yüklendiği anlamlar bana çok yabancıydı. sınıf arkadaşlarıma komik gelen bir sözcüğün anısı bende yoktu mesela. ve kendimi kabul ettirmem çok zor görünüyordu bu insanlara. ilk derslerde sessizce oturdum. ilk günlerde sessizce oturdum. ilk hafta sessizce oturdum. sonra bir gün sınıftakilerden biri beni sınıf maçına davet etti. adam eksikti, oynar mıydım? oynardım. o ilk maçta çok iyi oynadım. kimse benden daha hızlı değildi. sağ bekten iki kere topla çıkıp gol atınca takım arkadaşlarım - bu gollerden sonra arkadaş olmuştuk- koşup bana sarıldılar. artık sessiz çocuk değildim. sınıf takımının sağ beki olmuştum ve futbol benim için bir topluluğa kabul edilme köprüsü olmuştu. ve bu benim için belki de ölüm ile kalım arasındaki geçiş anıydı. belki de değildi.

ben çok iyi futbol oynardım. hala da oynarım. cuma geceleri 11-12 halı saha maçına beklerim. gelip izleyebilir bana inanmayanlar. en büyük hayalim futbolcu olmaktı bir dönem. olmadı tabii ki. ama denedim en azından. ve çok şey öğrendim bu oyundan. savunmadaki arkadaşının arkaya kaçırdığı rakip oyuncu için canını dişine takarak kademe yapmak ve atağı savuşturunca takım arkadaşının minnettar bakışını görmek ne güzel şeydir. hayatta da böyle olmayı öğrendim o zaman. sevdiğim bir insanın hataları için ona kızmak yerine o hatayı gücüm yettiğince telafi etmeyi öğrendim mesela.

bizden çok güçlü takımlara karşı mücadele ettik amatörde oynarken. dandik soyunma odasından çıkarken kaleciye destek vermek en güzel anlardan biri olurdu. ya da aleyhimizde penaltı çalındığında kalecinin penaltı anındaki endişesini tüm takım olarak paylaşmak. zorluklarla takım olarak mücadele etmek ve her türlü sonucu birlikte kabul etmek. gerekirse sarılıp ağlamak, gerekirse anlamsızca bağıra çağıra sevinmek. gerçek hayatta olduğu gibi tıpkı.

daha on altı yaşındayken georghe hagi’nin bir sene boyunca idmanlarda sadece sağ ayağını kullandığını okuyunca takım arkadaşımla birlikte bir sene boyunca sadece sol ayaklarımızı kullandık geliştirmek için. tıpkı hagi gibi. ve ben zamanla sol açık oynamaya başladım. hala da sol açık oynarım. solda olmak güzel benim için. ama siyaset yapmaya niyetim yok, bugün çokça yaptım zaten. ve hagi’den de şunu öğrenmiş oldum hayata dair: zayıf yönlerimiz olabilir ama çalışarak ve sabırlı olursak bu yönleri güçlendirebiliriz. şu an o muhteşem sol ayağımla jeneriklik goller atabiliyorum. ve hayatta da eksik bulduğum yönlerimi geliştirmek için uğraşıyorum.

hiçbir zaman çok güçlü takımlarda oynamadığım için mağlubiyeti en iyi ben bilirim. ama her mağlubiyetten sonra ayağa kalkmayı öğretti futbol bana. yenildikçe çoğalmayı öğrendim. hayatta kaç yenilgi varsa tattım ama dimdik ayakta olmayı başardım. ben en büyük rakibinden altı gol yemiş bir takımın taraftarıyım ama gocunmuyorum. bu yenilgi de bana çok şey öğretti hayatımdaki her yenilgi gibi. ayrıca bizim uefa kupamız var!

rakibe saygı duymayı öğrendim futboldan. şu sıralar bunu pek göremeyiz sahalarda belki ama çok önemlidir bu. insanlarla rekabet halinde olmak onlardan nefret etmeyi gerektirmez. rekabet güzeldir eğer içinde nefret yoksa. hayatım boyunca rekabetçi bir insan oldum ben, hep kazanmak istedim. hala da isterim ama kazanmak için birilerini ezmenin gerekli olmadığını anladım. elimden gelenin en iyisini yapmak benim için yeterli geldi. hak ettiğimden fazlasını istememeyi, hak ettiğimden daha azına razı gelmemeyi ve bunları yaparken de insanlara saygı duyabileceğimi öğrendim. futbol güzeldir bu yüzden. maçtan sonra rakip oyuncu ile forma değiştirmek gibi bir rekabet sonrası yaşadım hayatım boyunca başarılı olmaya çalıştığım her alanda.

taraftar olmayı da sevdim ben. tribünde çocukluk aşkımı bağıra çağıra desteklerken hiç tanımadığım insanlara sarılmanın güzelliğin yaşadım. sneijder’in bir sağa bir sola yolladığı füzelerden sonra sarıldığım o abiyi daha sonra gördüğümde oturup bir çay içmişliğimiz bile oldu. her deplasmanda aynı insanlarla karşılaşıp bir süre sonra birbirimizi arar olduk tribünlerde. futbolun içinde dostluk vardır. ben çok dost kazandım tribünde. aynı şeyi tutkuyla sevmenin hayata tutunmanın bir başka yolu olduğunu öğrendim. sevginin çok güçlü bir duygu olduğunu öğrendim futbol sayesinde.

futbol fena halde hayata benzedi benim için. senin için de öyle olsun. en azından bir yere kadar. ofsaytı bilmen gerekmez sen sadece ben sol kanattan savunma arkasına sızarken araya derinlemesine paslar at yeter. kalede gözlerinden öptüğüm taffarel olsa bile fark etmez. ben bu maçı alacağıma çok inandım. o golü öyle ya da böyle atacağım. zor olacak belki ama bu maç bizim olacak!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim