galata köprüsünde rast geldim ahmet amca'ya. köprünün misafiriyim dedi, zaman zaman mutlu zaman zaman düşünceli gördüm. diğer fotoğrafları görmek için blog sayfama beklerim efendim.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

trollük tipinden akıyor zaten. önceden hesaplamış her şeyi.

destek alamayacağını biliyor normal yollardan, paralı trollere iş yaptırıyor.

ama işte bir insanın zekası neleri ortaya çıkarıyor.
devamını gör...

(bkz: ne salak salak başlıklar bunlar ya)
devamını gör...

2018 kışında üşüdüğüm zamanlarda tek başıma okulun bilgisayarından yutuba girip i know isimli şarkılarını dinleyerek hayatım için üzüldüğüm müzik grubu.
devamını gör...

kadınlara ev ve mutfak eşyası alınınca beni bir kaşıntı tutuyor resmen.
devamını gör...

aksi birinin tekiyim.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

fransız romantizminin ikonlarından sayılan bu eser ressam théodore géricault tarafından çizilmiştir. géricault bu eseri yirmi yedi yaşındayken tamamlamıştır. eser şu anda louvre müzesi'nde sergilenmektedir.

eserde resmedilen olay, senegal'i ingilizlerden devralıp fransız kolonisi yapma amacıyla yola çıkan medusa gemisinin moritanya açıklarında kara oturmasından sonra yaşanmıştır. karaya oturan gemide yeterli sayıda cankurtaran filikası bulunmadığı için yolcular kendi imkanları ile geminin aksamından bir sal yapmışlardır. gemide bulunan üst düzey yetkililer filikalarda kalırken, geriye kalan 147 yolcu bu sala binmişlerdir. daha sonra filikadaki üst düzey yetkililer, salı çekmek güç olur bahanesi ile ipleri keserek bu yolcuları erzaksız ve susuz bir şekilde denizin ortasında bırakmışlardır. bu yolcular günlerde aç ve susuz yaşam mücadelesi vermişler, birbirlerini suya atmaya çalışmışlar, ayrıca aralarında intihar edenler olmuştur. dördüncü güne gelindiğinde, 147 yolcudan sadece 67 yolcu hayatta kalabilmiştir.

on üç gün sonra argus isimli bir gemi bu salı fark edip hayatta kalan 15 kişiyi kurtarmıştır. kurtulan kişiler on üç gün boyunca aç ve susuz bir şekilde denizin ortasında hayat mücadelesi vermiş yolculardır.

bu eser ise işte bu yolculardan birisinin hatırladığı bir anı anlatmaktadır. argus isimli geminin gelip onları kurtardığı anı. aslında argus isimli gemi ilk göründüğünde salı fark etmeden kaybolmuş ancak iki saat sonra geri gelip yolcuları kurtarmıştır. işte an yaşanan mutluluktan ümitsizliğe düşüş resimde harika bir şekilde aktarılmıştır bizlere.
devamını gör...

bu ne demek biri bana açıklayabilirmi?
40+2 yim
burada 30 yaş üstü lafını hakaret olarakmı kullandığını sanıyorsun arkadaşım?
30 yaşını geçtikten sonra utanmalımıyız?
genç olmak senin bir yeteneğinmi, kendin çalışarak başardığın birşeymi sence?
bu nasıl bir bakış açısı...
devamını gör...

kafa yakmalık görsel.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
maske jim carrey evet bu film çıktığında ben bu adamı çok beğeniyordum. maskelide maskesizde seviyordum. çünkü normal değilim.
subliminal'e bayılırım. bazen bir kelimeyi fazlasıyla parlatırım. bugün iyice kafa yı bulduk. yarın normal'e döneriz sanırım.

gece'ye güzel erkek görseli bırakamadı. zaten niye gece'ye bırakılıyor onu da hiç anlamadı. uzattı yine felsefe yaptı. arada mesaj kaynadı....
devamını gör...

medeniyet bu değil ya. ahlak bekçiliği yapmam lakin uçakta onca insanın gözü önünde de ilişkiye girmezsin be.

buradan
devamını gör...

sevgisizleşen her şey sessizleşir.ilişki de dahil.birbirinize veda eder, yolları ayırırsınız.kalan sağlar sizindir.
devamını gör...

anne baba ve çocukların mutlu olması gostergedir. detay ise kapı açıldığında burnunuza gelen yemek kokusu, duvarlara asılmış fotoğraflar, lavabonun önüne serilmiş sarı bezdir.
devamını gör...

sevgili sözlük yazarları, kullandığım kip emir kipi değil geniş zaman kipi.
hemen, sen de kimsin moduna girmeyin.
ben kim olduğumun farkındayım, bu da bana yetiyor.
sözlük huzur evi gibi olsun derdinde değilim ama gerilim filmi gibi de olmasın bi zahmet.
tatlı, keyifli, makul düzeyde muzur, makul düzeyde gırgır yapın birbirinize.
sınır bilin.
vişnemde dahil yönetim kimseyi bir başkasının zorbalığından kayırmıyor.
format diyorlar, bir de herkese yetişkin muamelesi yapıyorlar. ya da yiyin birbirinizi, kalan sağlar bize yeter de diyor olabilirler.
neyse, yönetim format yönetimi olduğu için, etik olanla olmayanla bir işi olmadığı için, burda yetişkin olan biz yazarlar, etik olmalı ve etik kalmalıyız.
yetişkinler etik olur etik kalırsa, çoluk çocukta belli olur.
2 eylül etik sözlük günü için milat olsun.
zor olmasa gerek herkesin sınırı ötekinin sınırına kadar.
yoksa kızacam
ziya paşa'ya uyacam ona göre.
nush ile uslanmayanı etmeli tekdir tekdirle uslanmayanın hakkı kötektir
devamını gör...

rusça glastnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılandırma) demektir.

1917 yılında kurulan sscb'de 1927 yılında stalin iktidara gelince önce büyük temizlik adı altında yetişmiş elit kesimi tasfiye etmeye, daha sonra da ikinci dünya savaşı nedeniyle ülkeyi diktatörlükle yönetmeye başlar.

stalin'den sonra yönetime gelen kruşçev, brejnev, andropov ve çernenko liderliğinde genelde stalin döneminin yıkımlarını düzeltmek için küçük çaplıda olsa reform hareketleri izlenmeye çalışılmış ama abd ile girilen soğuk savaş, uzay yarışı, sscb'nin dünyaya rejim ihraç etmek istemesi (küba, angola, vietnam vs..) gibi etmenler durumu daha da kötüye götürmüştür. en son sscb'nin afganistan'ı işgali ve seneler süren savaşta bir netice elde edememesi de üzerine eklenince (kısaca) sscb'de olmayan para bitmiştir.

mart 1985 de mikhail gorbaçov iktidara gelince ilk olarak perestroyka “yeniden yapılanma” adını verdiği ekonomik reformu uygulamaya başlamıştır. ekonomide bir nevi liberalleşme uygulamaları yapılmaya çalışılmış, eski katı merkeziyetçi yapıyı değiştirmek adına daha ılımlı adımlar atılmaya başlanmıştır.

gorbaçov, glasnost “şeffaflık” politikasınıda daha sonra devreye almış, halkın devlete ve yöneticilere karşı güven duyulmasını sağlamaya çalışmıştır.

ancak bu iki politikada işe yarayacağına hemen hemen herkesin üzerinde birleştiği gibi hızla sovyetlerin yıkılışının zeminini hazırlamıştır. demokratikleşme adına atılan adımlar başta milliyetçilik olmak üzere pek çok muhalif düşünceyide tetiklemiş ve 1991 yılında sscb'nin dağılıp, bağımsız devletler topluluğuna dönüşmesine neden olmuştur.
devamını gör...

heine ile yollarımız bonn üniversitesindeyken kesişmişti. çok ateşli zamanlardı. kargaşa tavan yapmıştı. zeki, nazik ve duyarlı bir adamdı. tüm o siyasi kargaşanın içerisinde aşk acısı çekmeyi ihmal etmiyordu. monarşik psikopatların gözü üzerimizdeydi. hani özgürlük türküleri falan çığırıyoruz biz o dönemlerde ama tüm bunlara rağmen iki kadeh yuvarladığında ''ah amalie güzel amelie'' demeyi hiç ihmal etmedi. tabi bu iç dökümlerinde içkinin etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. doğrusunu söylemek gerekirse benim kadar iyi içemiyordu. genellikle üçüncü kadehten sonra biraz sapıtma eğilimleri gösteriyordu. lakin o kadar kusur kadı kızında da olur.

aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.

gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.

sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher* orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.

sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.

paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.

yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
devamını gör...

son günlerde ufak çaplı bir kafa izninde gibi görünen en sevdiğim yazarlardan biri. tanımlarından tanıdığım kadarıyla etrafını güzelleştiren biri. umarım kendi gibi insanlarla karşılaşır ve toksik insanları kafasına takmaz.
devamını gör...

çoğu zaman önemli, dikkat çekici bir fiziksel bozukluğu olmadığı halde bedeninde belli bir bölgenin kusurlu olduğu algısıyla hareket etme rahatsızlığıdır.kişideki düşük benlik algısı,depresyon, obezite gibi nedenlerle ortaya çıktığı ya da bunların hastalığı tetiklediği biliniyor.
instagram ya da facebook gibi filtreyle fotoğrafların kısa sürede değişime uğradığı;pürüzsüz bir cilde,iri gözlere, yuvarlacık hatlara,manken bedenlerine tek bir tıkla ulaşan çağımız insanının sosyal medyada karşılaştığı bu ‘kusursuz’ imgelerle kendisini kıyaslayıp kendi dış görünüşünü ‘çirkin’ olarak duyumsaması özellikle bu bdb si olan kimseler için kaçınılmaz hale gelmiştir.insanlar filtreli fotoğraflarıyla hekimlerin kapısını çalmaya başlamış.bu yüzden 2019’da instagram yetkilileri bazı filtreleri kaldırma kararı almış.
ilgili
anoreksiya nervoza ergen ve genç yetişkinlerde görülme sıklığı yüzde iki ila üç olarak belirlenmiştir.diyet ya da aşırı egzersiz ile kilo kaybeden ve ne olursa olsun aynadaki görüntüsüyle barışamayan bu kimselerdir bunlar.davranışların altında yatan sebepler çoğu kez ağır travmalar olabilmektedir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

2020 verilerine göre on üç milyondan fazla estetik operasyonun yapılmış,önceki yıla göre de yaklaşık yüzde sekizlik bir artış yaşanmıştır.genelde estetik işlemler ise yüzde kırk artmıştır.
basında zaman zaman estetik sonucu doğal görünümünü hatta ruh ve beden sağlığını tümüyle yitiren insanlara rastlıyoruz.michael jackson’un deri rengini dahi değiştirmeye çalıştığını hepimiz duymuşuzdur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ne olursa olsun hepimizin öncelikle ruh sağlığına ihtiyacımız var.tedavide geç kalınmaması elbette çok önemli.
bu hastalık hakkında ayrıntılı bilgi için:
bdb
diğer kaynaklar:
buradan
buradan" target="_blank">amp.onedio.com/haber/759135...
devamını gör...

ara ara zaman kavramını yitirmeye sebep olan nöbetler. nedense hep uykudayken yakalanıyorum. ve nedense doktorların ilk sorduğu soru canını bir şeye mi sıktın şeklinde oluyor.* can sıkıntısı ile ilgisi var mı bunun bilemiyorum.
devamını gör...

enstrüman çalmayı öğrenmek, eve bitki alıp yeşermesini sağlamak, boyama yapmak (ahşap, porselen vs.) olabilir. varlığınızla başkasına fayda sağlamak, ruhunuza sanat katmak iyi gelecektir diye düşünüyorum.
devamını gör...

on yaşımdan beri, "eğer olmasaydı akıl sağlığımı nasıl koruyabilirdim" dediğim mucize..
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim