atina
kahvemi yaptım, ellerimi ovuşturdum ve fonda temaya uygun olarak an eisai ena asteri çalıyor.-yine ne güzel söylüyor iki gözümün çiçeği- şimdi yazmaya başlayabilirim.
istanbul sabiha gökçen havalimanındanathen-eleftherios venizelos havalimanına bir buçuk saat süren bir uçuşta ulaşıyorsunuz. şehir merkezine inmek için; mavi renkli hat olan metro ile syntagma yada monastiraki meydanlarına inebilir yada taksi ile yaklaşık 30 euro bir ücret karşılığında ulaşabilirsiniz. muhtemelen kalacağınız yerler buralara yakın olacaktır.
ben dafni bölgesinde kaldığım için o civardan başlayarak anlatacağım atinayı. kaldığım pansiyondan 500 metre kadar yürüyerek kırmızı renkli dafni metro istasyonuna gidiyor ve ardından 3 4 durak olmalı yanlış hatırlamıyorsam syntagma meydanına iniyordum ama önce dafninin metro istasyonunun çevresini anlatayım biraz büyük bir alanın çevreleyen kafeler,büfeler ve seyyar satıcılar bulunuyor. metro istasyonunun sol tarafında bulunan siyah konseptli kafenin peynirli kurabiyeleri çok güzel söylemeden edemeyeceğim. açık havada oturabileceğiniz bol miktarda bankta bulunuyor çevrede ancak bu civarda görülecek olanların pek bir tarihinde ve özelinde manası olmadığı için hızlı geçiyorum. syntagma meydanın bembeyaz tasarlanmış metro istasyonundan hızlıca merdivenleri tırmandığınızda önünüzde kocaman bir alan ve alanın sağ tarafında parlamento binası karşılıyor sizi. parlamento binası, önünde 10 tane sütun bulunan krem ve beyaz renklerin ağırlıkta olduğu bir yapı. parlamento binasının önünde olan boş meydanda bol miktarda evsiz insan, müzik yapan gençler, turist olduğunuzu 500 metreden koklayarak hisseden satıcılar ve dilenciler bol miktarda bulunuyor aman diyeyim dikkatli olun.
hemen karşısında bulunan binaların arasında insanların yoğunlukla yürüdüğü caddeyi göreceksiniz.ermou caddesi syntagma ve monastiraki meydanlarını bağlayan tarihi bir cadde. cadde üzerinde göreceğiniz kafelerin çoğu türkiyede göreceklerinizden pek farklı değil aslında ancak ara sokakları talan etmeniz halinde ouzo içebileceğiniz sevimli barlar ile karşılaşmanız çok olası. arnavut kaldırımlı ermou sokaklarında gezerken her köşede tarihi bir yapı görmeniz pek mümkün. caddenin sağında solunda bulunan evler genellikle 2 katlı ve alçak yapılar. caddede yürümeye devam ettiğinizde sonlarına doğru sizi the byzantine church of panaghia kapnikarea kilisesi karşılayacak. -itiraf etmeliyim, yapıldığı dönemde itibar ve tasarruf ilişkisi henüz kurulmamış olduğundan dehşete düştüm. nasıl yani?- 11. yüzyıldan kalma, meryem anaya adanmış bu ihtişamsız kilisenin üzerinde bulunan yaprak ve kalp desenleri karakteristik yapısını yansıtıyor dönemin. kiliseyi çevreleyen taşlardan örülü alçak duvarların üzerinde her daim sigara içen gençleri görmek mümkün. -yok yok duvarlarına kalp içinde isimlerini yazmıyorlar-
caddede bol miktarda müzik yapan gençleri görünce artık sonunun geldiğini anlıyorsunuz yoksa bir an hiç bitmeyecek gibi geliyor o cadde. monastiraki meydanına geldiğinizde ise kendinizi istanbul/ümraniye meydanda gibi hissediyorsunuz bir ferahlık geliyor. efendim suriyelisi nargilesini içiyor, bangladeşliler bi tövbe estağfirullah kokan yemekler pişiriyor, inanmazsınız iş makinesi izlerken çekirdek çitleyen yunan bir teyze ile tanıştım azıcık sohbet ettik az kala oğluna alıyordu beni ucuz kurtuldum. neyse garip detaylar vermeyi bırakmam gerekiyor acilen. meydanı çevreleyen binaların altlarında bol miktarda balık restoranı bulunuyor, benim deneyimlediklerim gayet lezzetliydi.
meydanda biraz oturup güneşin çökmesini bekliyorsunuz. siz bekleyin yani ben o güneşin alnında acropolise tırmanmaya çalıştım yazık günah siz etmeyin öyle şeyler. oturduğunuz herhangi bir kafede son derece lezzetlifrappeler içebilirsiniz o sırada hem biraz dinlenmek içinde çok uygun biryer.
-yazarın burada beli tutuldu, bi sigara molası verdi geri gelecek, yani inş-
bu girdiden sona kafa sözlük yazarlarından şu başlığa destek vermelerini rica ediyorum*
(bkz: moderasyon supportgirle maaş bağlasın kampanyası)
artık acropolise çıkmaya hazırım! ara sokaklardan acropolise uzanan yolu çıkarken muhtelif hediyelik eşya satan dükkanları görmek mümkün buralardan helenistik dönem detaylı taçlar,elbiseler ve sandaletler almak mümkün. bir dahaki gidişimde kombinimi tamamlamaya ant içtim. yukarı doğru tırmanış zor olacak o sebep ile mümkün mertebe rahat kıyafetler giymeye özen göstermeli ziyaretçiler. yaklaşık 1 2 km süren tırmanışın sonunda acropolis tüm ihtişamı ile sizi karşılıyor olacak. harika bir atina manzarası izleyecek olacaksınız bu sebeple bir miktar tıkınmalık nevaleyide yanınıza almanızda da fayda var.
daha çok fazla anlatılacak şey var ama tükendim. o sebep ile arada gelip bu başlığın altında anlatmaya devam edeceğim.
okuyan herkese şimdiden teşekkür eder, esenlikler dilerim.
istanbul sabiha gökçen havalimanındanathen-eleftherios venizelos havalimanına bir buçuk saat süren bir uçuşta ulaşıyorsunuz. şehir merkezine inmek için; mavi renkli hat olan metro ile syntagma yada monastiraki meydanlarına inebilir yada taksi ile yaklaşık 30 euro bir ücret karşılığında ulaşabilirsiniz. muhtemelen kalacağınız yerler buralara yakın olacaktır.
ben dafni bölgesinde kaldığım için o civardan başlayarak anlatacağım atinayı. kaldığım pansiyondan 500 metre kadar yürüyerek kırmızı renkli dafni metro istasyonuna gidiyor ve ardından 3 4 durak olmalı yanlış hatırlamıyorsam syntagma meydanına iniyordum ama önce dafninin metro istasyonunun çevresini anlatayım biraz büyük bir alanın çevreleyen kafeler,büfeler ve seyyar satıcılar bulunuyor. metro istasyonunun sol tarafında bulunan siyah konseptli kafenin peynirli kurabiyeleri çok güzel söylemeden edemeyeceğim. açık havada oturabileceğiniz bol miktarda bankta bulunuyor çevrede ancak bu civarda görülecek olanların pek bir tarihinde ve özelinde manası olmadığı için hızlı geçiyorum. syntagma meydanın bembeyaz tasarlanmış metro istasyonundan hızlıca merdivenleri tırmandığınızda önünüzde kocaman bir alan ve alanın sağ tarafında parlamento binası karşılıyor sizi. parlamento binası, önünde 10 tane sütun bulunan krem ve beyaz renklerin ağırlıkta olduğu bir yapı. parlamento binasının önünde olan boş meydanda bol miktarda evsiz insan, müzik yapan gençler, turist olduğunuzu 500 metreden koklayarak hisseden satıcılar ve dilenciler bol miktarda bulunuyor aman diyeyim dikkatli olun.
hemen karşısında bulunan binaların arasında insanların yoğunlukla yürüdüğü caddeyi göreceksiniz.ermou caddesi syntagma ve monastiraki meydanlarını bağlayan tarihi bir cadde. cadde üzerinde göreceğiniz kafelerin çoğu türkiyede göreceklerinizden pek farklı değil aslında ancak ara sokakları talan etmeniz halinde ouzo içebileceğiniz sevimli barlar ile karşılaşmanız çok olası. arnavut kaldırımlı ermou sokaklarında gezerken her köşede tarihi bir yapı görmeniz pek mümkün. caddenin sağında solunda bulunan evler genellikle 2 katlı ve alçak yapılar. caddede yürümeye devam ettiğinizde sonlarına doğru sizi the byzantine church of panaghia kapnikarea kilisesi karşılayacak. -itiraf etmeliyim, yapıldığı dönemde itibar ve tasarruf ilişkisi henüz kurulmamış olduğundan dehşete düştüm. nasıl yani?- 11. yüzyıldan kalma, meryem anaya adanmış bu ihtişamsız kilisenin üzerinde bulunan yaprak ve kalp desenleri karakteristik yapısını yansıtıyor dönemin. kiliseyi çevreleyen taşlardan örülü alçak duvarların üzerinde her daim sigara içen gençleri görmek mümkün. -yok yok duvarlarına kalp içinde isimlerini yazmıyorlar-
caddede bol miktarda müzik yapan gençleri görünce artık sonunun geldiğini anlıyorsunuz yoksa bir an hiç bitmeyecek gibi geliyor o cadde. monastiraki meydanına geldiğinizde ise kendinizi istanbul/ümraniye meydanda gibi hissediyorsunuz bir ferahlık geliyor. efendim suriyelisi nargilesini içiyor, bangladeşliler bi tövbe estağfirullah kokan yemekler pişiriyor, inanmazsınız iş makinesi izlerken çekirdek çitleyen yunan bir teyze ile tanıştım azıcık sohbet ettik az kala oğluna alıyordu beni ucuz kurtuldum. neyse garip detaylar vermeyi bırakmam gerekiyor acilen. meydanı çevreleyen binaların altlarında bol miktarda balık restoranı bulunuyor, benim deneyimlediklerim gayet lezzetliydi.
meydanda biraz oturup güneşin çökmesini bekliyorsunuz. siz bekleyin yani ben o güneşin alnında acropolise tırmanmaya çalıştım yazık günah siz etmeyin öyle şeyler. oturduğunuz herhangi bir kafede son derece lezzetlifrappeler içebilirsiniz o sırada hem biraz dinlenmek içinde çok uygun biryer.
-yazarın burada beli tutuldu, bi sigara molası verdi geri gelecek, yani inş-
bu girdiden sona kafa sözlük yazarlarından şu başlığa destek vermelerini rica ediyorum*
(bkz: moderasyon supportgirle maaş bağlasın kampanyası)
artık acropolise çıkmaya hazırım! ara sokaklardan acropolise uzanan yolu çıkarken muhtelif hediyelik eşya satan dükkanları görmek mümkün buralardan helenistik dönem detaylı taçlar,elbiseler ve sandaletler almak mümkün. bir dahaki gidişimde kombinimi tamamlamaya ant içtim. yukarı doğru tırmanış zor olacak o sebep ile mümkün mertebe rahat kıyafetler giymeye özen göstermeli ziyaretçiler. yaklaşık 1 2 km süren tırmanışın sonunda acropolis tüm ihtişamı ile sizi karşılıyor olacak. harika bir atina manzarası izleyecek olacaksınız bu sebeple bir miktar tıkınmalık nevaleyide yanınıza almanızda da fayda var.
daha çok fazla anlatılacak şey var ama tükendim. o sebep ile arada gelip bu başlığın altında anlatmaya devam edeceğim.
okuyan herkese şimdiden teşekkür eder, esenlikler dilerim.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şu an ihtiyacı olan şey
geleceği görmek.
devamını gör...
benim ayağım taraklı'nın ingilizcesi
evet birgün londra'da falan ayakkabı almaya kalkarsak laım olabileceğini düşündüğüm şey. var mı çevirebilecek olan babayiğit?
devamını gör...
metalci gençliğin tarihe karışması
masum bir 24 yaşındaki gencim ve evet metalciyim işte metalciyim,
ezdiniz hor gördünüz, bagetlerle dövdünüz, penayla tokatladınız.
tek suçum slipknot, motörhead tşirtü giymek diye alay ettiniz evet metalciyim.
atayist dediniz uzun siyah saçlarıma ,gözümdeki rimelle adelet gibi doğdum karşınıza,
lanet olsun evet metalciyim, ben metalciyim işte.
(bkz: akroştiş)
ezdiniz hor gördünüz, bagetlerle dövdünüz, penayla tokatladınız.
tek suçum slipknot, motörhead tşirtü giymek diye alay ettiniz evet metalciyim.
atayist dediniz uzun siyah saçlarıma ,gözümdeki rimelle adelet gibi doğdum karşınıza,
lanet olsun evet metalciyim, ben metalciyim işte.
(bkz: akroştiş)
devamını gör...
şok dalgası
akışkanları oluşturan ve sürekli hareket eden parçacıkların hareketlerinin, ses hızını aşan koşullarda kesintiye uğraması nedeniyle ortaya çıkan fiziksel sonuç.
açıklamasını yapmaya çalışayım.
hava gibi bir ortamda, gözle göremediğimiz parçacıklar bulunur. bunlar sürekli olarak bir akış, bir hareket halinde bulunur. trafikte ilerleyen araçlar gibi...
havada ilerleyen bir uçak olsun. uçak, ilerlemeye eğimli olan bu parçacıkların önünde bir engeldir ve bulunduğu bölgede yerel bir basınç dalgası ortaya çıkar. hareket eden parçacıklar, uçağa geldiklerinde bir yığılma oluşturur ve yavaşlarlar. kırmızı ışık yandığında önden arkaya doğru yavaş yavaş araçların birikip durması gibi...
parçacıklar etkileşim halinde olduklarından aslında birbirlerine bilgi iletirler. bu bilgi, öndeki parçacıklardan arkadakilere ses hızında ve basınç dalgası biçiminde iletilir. arkadan gelen parçacıklar da hareketlerini buna göre "ayarlar".
eğer uçak sesten hızlı hareket ediyorsa, bilgi alışverişi gerçekleşemez. süpersonik adı verilen bir dalga cephesi oluşur ve meşhur ses patlamaları ortaya çıkar. bu olaya şok dalgası denir.
***
şok dalgaları, ortamda sesten hızlı hareket eden herhangi bir şey nedeniyle tetiklenebilirler. patlamalar, sesten hızlı uçaklar vs... çok büyük enerji taşıyan bu patlamalar, ağır yıkımlara neden olur.
bir şok dalgasından geriye kalan ağaç gövdeleri:
açıklamasını yapmaya çalışayım.
hava gibi bir ortamda, gözle göremediğimiz parçacıklar bulunur. bunlar sürekli olarak bir akış, bir hareket halinde bulunur. trafikte ilerleyen araçlar gibi...
havada ilerleyen bir uçak olsun. uçak, ilerlemeye eğimli olan bu parçacıkların önünde bir engeldir ve bulunduğu bölgede yerel bir basınç dalgası ortaya çıkar. hareket eden parçacıklar, uçağa geldiklerinde bir yığılma oluşturur ve yavaşlarlar. kırmızı ışık yandığında önden arkaya doğru yavaş yavaş araçların birikip durması gibi...
parçacıklar etkileşim halinde olduklarından aslında birbirlerine bilgi iletirler. bu bilgi, öndeki parçacıklardan arkadakilere ses hızında ve basınç dalgası biçiminde iletilir. arkadan gelen parçacıklar da hareketlerini buna göre "ayarlar".
eğer uçak sesten hızlı hareket ediyorsa, bilgi alışverişi gerçekleşemez. süpersonik adı verilen bir dalga cephesi oluşur ve meşhur ses patlamaları ortaya çıkar. bu olaya şok dalgası denir.
***
şok dalgaları, ortamda sesten hızlı hareket eden herhangi bir şey nedeniyle tetiklenebilirler. patlamalar, sesten hızlı uçaklar vs... çok büyük enerji taşıyan bu patlamalar, ağır yıkımlara neden olur.
bir şok dalgasından geriye kalan ağaç gövdeleri:
devamını gör...
profiline kendi fotoğrafını koyan yazar iticiliği
koydum ama bir sor niye koydum. bir film kahramanı, ünlü bir gangster, bir manzara, kedi, köpek hatta bir maymun resmi koyabilirdim. ama her kişide, her işte, her eylemde, aynılığın derin çukurunda boğulan bir bok böceği gibi hep aynı şeyleri yapan bir zavallı değilim. burada yazarken herkes gibi kendimi keşfediyorum. işin ucu gidip gelip iticiliğe dayanıyor ya sonunda, kim bilir belki de kendinizi keşfettikçe bambaşka bir şeye dönüşüyorsunuz.
bizim suretimiz siretimize şahittir. lakin siz kendinizi keşfettikçe ölçüsüzce ve inatla ileri gidiyorsunuz. geride dönemiyorsunuz. kendiniz olmak o kadar da zor olmasa gerek...
bizim suretimiz siretimize şahittir. lakin siz kendinizi keşfettikçe ölçüsüzce ve inatla ileri gidiyorsunuz. geride dönemiyorsunuz. kendiniz olmak o kadar da zor olmasa gerek...
devamını gör...
geç öğrenilen bir gerçek
1) boş kağıda bile imza atma.
2) kimseye güvenme.
3) anne ve babanın uzak dur dediği şeylerden ve kişilerden uzak dur.
4) bir hayalin varsa, gerçekleşene kadar kimseye bu hayalinden bahsetme.
5) zakkum ağacı yaprağını ısırmayı sakın ama sakın deneme. ben denedim, denemez olaydım.
tanım : geç öğrendiğimiz gerçekleri paylaştığımız başlıktır.
2) kimseye güvenme.
3) anne ve babanın uzak dur dediği şeylerden ve kişilerden uzak dur.
4) bir hayalin varsa, gerçekleşene kadar kimseye bu hayalinden bahsetme.
5) zakkum ağacı yaprağını ısırmayı sakın ama sakın deneme. ben denedim, denemez olaydım.
tanım : geç öğrendiğimiz gerçekleri paylaştığımız başlıktır.
devamını gör...
kaşığın sadece çorba içerken kullanılması
there is no spoon!
devamını gör...
ayazma
çanakkale'nin bayramiç ilçesindeki bir mesire yerinin adıdır. kaz dağlarının arasında küçüklü büyüklü şelaleri ile doğanın sesini dinlerken bol oksijenli bir havayı da teneffüs etmenize olanak sağlar. yaz aylarında bile oldukça serin havası insana soluk olur. yeşile doymanızı sağlar.
buradan şöyle bir göz atabilirsiniz.
buradan şöyle bir göz atabilirsiniz.
devamını gör...
uçurum kenarından atlayacak kişiye söylenecek son söz
saçların mı ıslak yoksa ıslak mı yaşamak dedim.
devamını gör...
2000 yıllık fast food dükkanı
gerçekten büyük bir merakla incelediğim başlıktır.
3 sikke karşılığında büyük boy olsun mu sorusu akıllara gelmiştir.
3 sikke karşılığında büyük boy olsun mu sorusu akıllara gelmiştir.
devamını gör...
damızlık kızın öyküsü
düşünce tarzımla çok uyuştuğuna inandığım margeret atwood distopyası. hemen hiç konuşma olmuyor, tamamen kızın zihnindeyiz.bu nedenle de kadının bildiği,gördüğü ve yaşadıkları haricinde başka bir bilgimiz olamıyor.ilk sayfalarda neredeyim ne yapıyorum gibi amnezik bir his yaşatıyor ama bir süre sonra o dünyaya alışıyoruz.kadınlara sözde korunaklı ve özel varlıklar oldukları, kıymetli olduklarını söyledikleri bir yaşantı kurulmuş.burada biçilen değer ise tamamen doğurganlık üzerine. ne kadar doğurursa ederi de o kadar kadınların. şimdi kapalı kapılar ardında vücut bulan yaşantılardan ve anlayıştan pek de farkı yok bu açıdan. farkı,bunun bir öte-gelecekte yaşanıyor olması. çarpıcı bir kitaptı fikrimce. okumasam ciddi bir kayıp olurdu diye düşünüyorum.
devamını gör...
bir esnaf yalanı
aynısını evde ben de kullanıyorum
devamını gör...
hastanede yatak bulamadığı için yaşamını yitiren vatandaş
günün kahreden haberi. çok üzgünüm. siniriliyim. ölmemiştir. resmen öldürülmüştür.
devamını gör...
milleti cehaletlikle küçümseyip bağlaç hatası yapmak
cehaletlikle ne olum?
devamını gör...
matematik öğrenmenin zorluğu
çözülmek istenseydi çoktan çözülmüş olacaktı denilesi sorunlar. (edit: tanım başlığın ilk haline göre yapılmıştı.) bir yerde bir sorun çok uzun süre devam ediyorsa, o sorunun çözülmesi birilerinin işine gelmiyor demektir. eğitim sorunumuz da, matematikten bağımsız olarak, genel bakışla böyle.
genel olarak bazı öğretmenlerin, düzgün ve anlaşılır cümle kurma problemi var. türkçe konusunda da eksik var çünkü eğitimde. bu kısmı geçiyorum. ne söylediği anlaşılmayan insanın anlattığı matematik de anlaşılmaz, bu 1.
matematik öğretenlerin en büyük eksiklerinden biri, anlattıkları konuların ne işe yaradığından bahsetmiyor olmaları. bunun müfredatta olmasına gerek yok. uzun uzun anlatmaya da gerek yok. "karmaşık sayılar mesela elektronik devrelerde kullanılır" de geç. öğrencinin kafasında hiçbir yere oturmayan, saçma sapan ve gereksiz konular haline geliyor konuların çoğu. zaten bu nedenle "gerçek hayatta ne işimize yarayacak?" sorusu çıktı piyasaya. bu 2...
bir başka sorun, hepimizin kanayan yarası olan ezbercilik. bir gün bir derste bir soru sorup çözmemizi istemişti matematik hocamız. konuyla hiç ama hiç ilgisi olmadığı halde logaritma ile kurdum denklemi ve doğru cevabı buldum. "logaritmayla mı buldun?" dedi kaşlarını şöyle bir kaldırarak, bir de şöyle bir baktı çözümüme. "ilginç" dedi gitti... oysa belki de üzerinde durulması gereken önemli bir şeyi fark etmiştik ya da zaten o problemlerin bir de logaritma ile çözülmesi mümkündü, kim bilir. fakat hocalar istiyor ki, o sırada hangi konuyu anlatıyorlarsa ille de onunla çözülsün soru. başka yöntemlerle de sonuca ulaşabiliyorsa önemli olanın bu olduğu düşünülmüyor. bu 3...
aklıma gelenlerden son olarak şu var ki bu da yine ezbercilikle ilgili aslında. sınavlara ille de her formülü ezberlemiş olarak girmeniz istenir. oysa gerçek hayat böyle bir şey değil. bir formülü unuttuğunuzda açıp bakabilirsiniz. sınavda önemli olan, farklı bakış açılarıyla düşünebilmek, sorunun çözümüne odaklanmak olmalı, neydi o formül diye düşünmek değil. bu yüzdendir ki öğrencilerin çoğu çözüm yolunu ezberler ve farklı bir soru türüyle karşılaştığında bakakalır şaşkın şaşkın. üniversite sınavlarında iyi puan alanların bir kısmı gerçekten çalışkan ve zekidir de bazıları da sadece ezberini iyi yapmıştır. sonuçta ortaya çok da vasıflı olmayan üniversite öğrencilerinin çıkıyor olmasının nedeni budur. bu da 4.
genel olarak bazı öğretmenlerin, düzgün ve anlaşılır cümle kurma problemi var. türkçe konusunda da eksik var çünkü eğitimde. bu kısmı geçiyorum. ne söylediği anlaşılmayan insanın anlattığı matematik de anlaşılmaz, bu 1.
matematik öğretenlerin en büyük eksiklerinden biri, anlattıkları konuların ne işe yaradığından bahsetmiyor olmaları. bunun müfredatta olmasına gerek yok. uzun uzun anlatmaya da gerek yok. "karmaşık sayılar mesela elektronik devrelerde kullanılır" de geç. öğrencinin kafasında hiçbir yere oturmayan, saçma sapan ve gereksiz konular haline geliyor konuların çoğu. zaten bu nedenle "gerçek hayatta ne işimize yarayacak?" sorusu çıktı piyasaya. bu 2...
bir başka sorun, hepimizin kanayan yarası olan ezbercilik. bir gün bir derste bir soru sorup çözmemizi istemişti matematik hocamız. konuyla hiç ama hiç ilgisi olmadığı halde logaritma ile kurdum denklemi ve doğru cevabı buldum. "logaritmayla mı buldun?" dedi kaşlarını şöyle bir kaldırarak, bir de şöyle bir baktı çözümüme. "ilginç" dedi gitti... oysa belki de üzerinde durulması gereken önemli bir şeyi fark etmiştik ya da zaten o problemlerin bir de logaritma ile çözülmesi mümkündü, kim bilir. fakat hocalar istiyor ki, o sırada hangi konuyu anlatıyorlarsa ille de onunla çözülsün soru. başka yöntemlerle de sonuca ulaşabiliyorsa önemli olanın bu olduğu düşünülmüyor. bu 3...
aklıma gelenlerden son olarak şu var ki bu da yine ezbercilikle ilgili aslında. sınavlara ille de her formülü ezberlemiş olarak girmeniz istenir. oysa gerçek hayat böyle bir şey değil. bir formülü unuttuğunuzda açıp bakabilirsiniz. sınavda önemli olan, farklı bakış açılarıyla düşünebilmek, sorunun çözümüne odaklanmak olmalı, neydi o formül diye düşünmek değil. bu yüzdendir ki öğrencilerin çoğu çözüm yolunu ezberler ve farklı bir soru türüyle karşılaştığında bakakalır şaşkın şaşkın. üniversite sınavlarında iyi puan alanların bir kısmı gerçekten çalışkan ve zekidir de bazıları da sadece ezberini iyi yapmıştır. sonuçta ortaya çok da vasıflı olmayan üniversite öğrencilerinin çıkıyor olmasının nedeni budur. bu da 4.
devamını gör...
sessizlik
konuşmak bir deneyim biçimidir. ama ille de sessizliğin yerini tutması gerekmez...
sessizlik sözlerin yokluğu demek değildir. doldurulması gereken bir boşluk değildir...
ozanlar, sessizliğin seslerine kulak verirler.
gündüz vassaf-cehenneme övgü
sessizlik sözlerin yokluğu demek değildir. doldurulması gereken bir boşluk değildir...
ozanlar, sessizliğin seslerine kulak verirler.
gündüz vassaf-cehenneme övgü
devamını gör...
kafede kitap okuyan tip
hem kahvesini, sigarasını içip hem de okumak için evi dışında bir alanı kullanarak keyifli vakit geçiren insandır. elbette kütüphanede de okunabilir ancak biraz daha keyfine düşkünse ve aşırı odaklanması gerekmiyorsa neden kafeyi tercih etmesin?
devamını gör...
fakatmuzeyyen
...bu derin bir tutku. *
devamını gör...
