sorusu olanlar gelen kutuma portakal atabilir
sözlüğe hayırlı olsun dediğim, yeni kazandığımız bir kafa sözlük deyimi.
isim babası : mutsuzlugumdan mutluyum
(bkz: kocaman alkış)
isim babası : mutsuzlugumdan mutluyum
(bkz: kocaman alkış)
devamını gör...
hoşaf
hababam sınıfı'nı hatırlatan bir diğer adı komposto olan serinletici.mevyeleri suyu kadar tercih edilmez.
devamını gör...
yayın önerisi
toplantı esnasında fikrimi paylaşmıştım, tekrar burada da belirteyim. edebiyatta ön planda olan belli yazarlar mevcut. edebiyat dergilerinde dahi hep aynı isimlere dair çalışmalar devir daim ediyor, o kocaman kapaklarda, posterlerde, instagram gönderilerinde yine aynı isimler var. mesela tezer özlü'yü mutlaka bir yerlerde duymuşuzdur ancak demir özlü çok daha kısıtlı bir çevre tarafından bilinir. bu gibi edebiyatımızın daha az bilinen isimlerini ve/veya eserlerini irdeleyecek bir program formatı, ilgili olan kişiler tarafından hayata geçirilebilir diye düşünüyorum. bu program fikri, medyanın insanların okuma listesini şekillendirmede ciddi bir etkiye sahip olmasıyla da ilgili. öyle ki, aynı kitaplar aynı yazarlar okunuyor. eserler ve yazarlar ne kadar iyi, güzel, kaliteli olursa olsun tek tip bir okuma listesi şekilleniyor. belki böyle bir program farklı bir okuma bilinci, planı, metodu kazanılması konusunda da güzel bir adım olabilir.
bu türden bir programı ben yapabilmeyi isterdim fakat toplantıda belirttiğim gibi yakın bir zaman diliminde yapabilmem mümkün görünmüyor. bu yayın fikrini gerçekleştirmek isteyen, gerçekleştirmek isteyip format üzerine konuşmak isteyen yazarlara bu düşünce de mesaj kutum da açıktır. dileyen bu fikri kullanabilir, geliştirip değiştirebilir.
herkese iyi yayınlar, keyifli dinlemeler!
bu türden bir programı ben yapabilmeyi isterdim fakat toplantıda belirttiğim gibi yakın bir zaman diliminde yapabilmem mümkün görünmüyor. bu yayın fikrini gerçekleştirmek isteyen, gerçekleştirmek isteyip format üzerine konuşmak isteyen yazarlara bu düşünce de mesaj kutum da açıktır. dileyen bu fikri kullanabilir, geliştirip değiştirebilir.
herkese iyi yayınlar, keyifli dinlemeler!
devamını gör...
erkeğin erkekle şakası kavgayla erkeğin kadınla şakası bebişle biter
o kadar şaka yapan-yaptığım arkadaşım oldu biri de bebiş olayına dönüşmedi.
galiba kısırım, ya da kankalarım kısır veya espiri yaparken korunuyoruz.
bilemedim?!*
galiba kısırım, ya da kankalarım kısır veya espiri yaparken korunuyoruz.
bilemedim?!*
devamını gör...
mudanya
trilye’ nin bağlı olduğu ilçe. mudanya’ya giderseniz trilye’ ye uğramadan sakın geri dönmeyin. eskiden rumların yaşadığı bir belde. sahili, balıkçıları, tepede ki eşsiz manzaraya sahip çay bahçesi, şu an ismini hatırlayamadığım ara sokakta bulunan eski bakkalı, mimarisi bozulmayan eski mahalle evleri, doğal zeytin ve el yapımı taze sıcacık ekmekleri... kelimelerle anlatılamayacak doğal bir güzellik. mudanya başlığında trilye’ yi övmeye geldim, övdüm gidiyorum. teşekkürler.
trilye, tirilye, zeytinbağı.
trilye, tirilye, zeytinbağı.
devamını gör...
taburcu
eskiden askerlik yıllar süren bir vazife. siz iyisiniz yine, biz dört sene askerlik yaptık diyen ihtiyarlara şahit olduk. daha eskiden daha uzunmuş. askerlerin iyileşip taburlarına dönmesi, taburcu olarak dilimize yerleşmiş. şimdi askerlik ve savaş kavramlarıyla ilgimiz yok ama yine de taburcu oluyoruz.
devamını gör...
vücuda krem sürmekten nefret etmek
alıştın mı kesinlikle bırakamıyorsun krem kokusu bile bağımlılık yapıyor zamanla.o yüzden ben nefret edenlerden değil sevenlerdenim.canım kremlerim..
devamını gör...
ebu leheb
allah'ın iddialarını ve hz muhammedin yaymaya çalıştığı inancı daha yayılmadan, bir cümlesi ile yerle bir edebilecek fırsatı var iken inat ve kibirinden vazgeçmeyerek tarihteki en büyük cahilliği göstermiş şahsiyet.
şöyle ki;
bahsi geçen tebbet suresi daha ebu lehebin kendisi hayatta iken inmiş ve bu surede kendisine lanet okunmuş, ve cehennemde yanacağı bildirilmiş olmasına rağmen; "tamam muhammed, ben sana inandım, haklısın ben yalnızca senin allah'ına inanıyorum" deyiverse ; hakındaki o ayetler boşa düşecek ve "bakın ben inanmış olmama rağmen yine de beni yargısız infaz yaptı allah" diye kendine argüman sağlamış olacak, kuran'ın çelişkili bir kitap olduğunu ortaya koyacak ve dolayısıyla da allah'ın iddialarının geçersiz olduğunu ispatlayabilecekken bu tarihi fırsatı kaçırmış olan bir cahil-i cühela'dır.
diğer bir taraftan da allah, onun bunu söyleme riskini göze alarak, allah olmasının getirdiği alim olma imkanı ile onun bunu akıl edemeyeceğini bilerek, bizim gibi yüzyıllar sonra bile bu satırları okuyan insanlara bir mesaj vermiş ve allah'lığını ispatlamıştır.
dip not: bilmeyenler için, hz muhammedin o coğrafyada kendi dinine davet ettiği insanların çoğunluğu allah'a inanıyorlardı. allahın varlığını biliyorlardı. ve fakat onlar allah ile beraber başka tanrılara da inanıyorlardı ki buna şirk denmektedir. hz muhammed onları allah inanmaya değil, diğer tanrıları bırakıp sadece allaha inanmaya davet etmiştir. dolayısıyla ebu leheb'in başını çektiği guruh allah'ı inkar etmiyor, başka tanrılara tapmayı bırakmak istemiyorlardı. bu sebeple de münkir değil müşriklerdi.
şöyle ki;
bahsi geçen tebbet suresi daha ebu lehebin kendisi hayatta iken inmiş ve bu surede kendisine lanet okunmuş, ve cehennemde yanacağı bildirilmiş olmasına rağmen; "tamam muhammed, ben sana inandım, haklısın ben yalnızca senin allah'ına inanıyorum" deyiverse ; hakındaki o ayetler boşa düşecek ve "bakın ben inanmış olmama rağmen yine de beni yargısız infaz yaptı allah" diye kendine argüman sağlamış olacak, kuran'ın çelişkili bir kitap olduğunu ortaya koyacak ve dolayısıyla da allah'ın iddialarının geçersiz olduğunu ispatlayabilecekken bu tarihi fırsatı kaçırmış olan bir cahil-i cühela'dır.
diğer bir taraftan da allah, onun bunu söyleme riskini göze alarak, allah olmasının getirdiği alim olma imkanı ile onun bunu akıl edemeyeceğini bilerek, bizim gibi yüzyıllar sonra bile bu satırları okuyan insanlara bir mesaj vermiş ve allah'lığını ispatlamıştır.
dip not: bilmeyenler için, hz muhammedin o coğrafyada kendi dinine davet ettiği insanların çoğunluğu allah'a inanıyorlardı. allahın varlığını biliyorlardı. ve fakat onlar allah ile beraber başka tanrılara da inanıyorlardı ki buna şirk denmektedir. hz muhammed onları allah inanmaya değil, diğer tanrıları bırakıp sadece allaha inanmaya davet etmiştir. dolayısıyla ebu leheb'in başını çektiği guruh allah'ı inkar etmiyor, başka tanrılara tapmayı bırakmak istemiyorlardı. bu sebeple de münkir değil müşriklerdi.
devamını gör...
regl anıları
o zamanlar londra'da staj yapıyorum. ay çok havalı başladı hikaye. neyse. ve stajdaki ilk günüm ve o zamanlar adetim çok düzensiz olduğundan, bi haber mutlu mutlu geziniyorum. her neyse patronum da, asistanı da çok ama çok tatlı adamlar ve ufacık ofiste beraber çalışıyoruz. en önemli şeyi söylemedim tabi, siyah kısa bir elbise de var üstümde.
her neyse iş bitimine bir kaç saat kaldığında adet belirtilerini hissedince, tuvalete koştum hemen. sonrasında karnım acıktı deyip, köşedeki markete gitmek istediğimi söyledim ama patronum ortak buz dolabındaki sandviçlerden verdi. sonra içecek bi şeyler lazım dedim, çay yaptı bana. başka bahane o an aklıma gelmeyince, peçete koyayım dedim zaten ilk gün. çok da gelmez. hızlıca koydum ve o son bir kaç saat işime devam ettim.
iş bittikten sonra bütün ofislerin olduğu ortak binayı gezdik patronumla. sekreterlerin olduğu ortak odayı, ortak mutfağı, dinlenme odalarını, terası ve bu sürede bir sürü insanla tanıştım. small talklar fln acayip mutluyum. beni sevdiler. tabi adet olduğumu tamamen unuttuğum anlar oldu bunlar. ama içten içe de bi tuhaflık var.
iş çıkışında oda arkadaşım beni almaya gelmişti. markete yöneldik, ben markette bi taraftan tuvalet bakınıp, bir taraftan da ödeme yaparken heyecanlı bir şekilde günümün çok iyi geçtiği anlatıyordum.
sonra kasadayken durdu ve bana dedi ki: elbisenin altından çıkan tuvalet kağıdı da tabi sana çok şans getirmiştir. ıyi de kombin olmuş.
her neyse iş bitimine bir kaç saat kaldığında adet belirtilerini hissedince, tuvalete koştum hemen. sonrasında karnım acıktı deyip, köşedeki markete gitmek istediğimi söyledim ama patronum ortak buz dolabındaki sandviçlerden verdi. sonra içecek bi şeyler lazım dedim, çay yaptı bana. başka bahane o an aklıma gelmeyince, peçete koyayım dedim zaten ilk gün. çok da gelmez. hızlıca koydum ve o son bir kaç saat işime devam ettim.
iş bittikten sonra bütün ofislerin olduğu ortak binayı gezdik patronumla. sekreterlerin olduğu ortak odayı, ortak mutfağı, dinlenme odalarını, terası ve bu sürede bir sürü insanla tanıştım. small talklar fln acayip mutluyum. beni sevdiler. tabi adet olduğumu tamamen unuttuğum anlar oldu bunlar. ama içten içe de bi tuhaflık var.
iş çıkışında oda arkadaşım beni almaya gelmişti. markete yöneldik, ben markette bi taraftan tuvalet bakınıp, bir taraftan da ödeme yaparken heyecanlı bir şekilde günümün çok iyi geçtiği anlatıyordum.
sonra kasadayken durdu ve bana dedi ki: elbisenin altından çıkan tuvalet kağıdı da tabi sana çok şans getirmiştir. ıyi de kombin olmuş.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının stres atma yöntemleri
kafa yormayan dandik bir film izlemek
devamını gör...
siyasilerin unutulmayan sözleri
seçim sonucunda %1 bile oy alamayan liberal demokrat parti kurucu başkanı besim tibuk'un "moraliniz bozulmadı mı?" diye soran sunucuya * verdiği cevap unutulmazdır:
"benim ne moralim bozulacak, halkımızın morali bozulsun!"
buradan
"benim ne moralim bozulacak, halkımızın morali bozulsun!"
buradan
devamını gör...
sözlükçülerin gördüğü film tadında rüyalar
yemyeşil bir ovada yürüyorum, başımı göğe çevirdiğimde 10-12 tane mor renkli uçan koyun görüyorum, bildiğiniz kaz düzeninde uçuyorlar. hepsi de meeeeeev diye jet sesine benzer bir ses çıkarıyorlar. diyorum herhalde vukuat var. sonra yanımdan paldır küldür kalabalık bir gergedan gurubu geçiyor, hergelelerin umurunda bile değilim. deprem oluyor sanki, tören kıtası düzeninde geçişlerini izliyorum. bende herhangi bir şaşırma emaresi yok. kanıksamış durumdayım olayları. sonra yürümeye başlıyorum yavaşça, çok da önemsemiyorum durumu, bir ağacın köşesine bırakıveriyorum kendimi. sırtımı ağaca yaslıyorum, ayaklarımı uzatıyorum, uzaktan sesler geliyor. marş sesi gibi, ses yaklaştıkça ayırt etmeye başlıyorum. ''vur vur inlesin jelibonlar dinlesin!'' orada bir aydınlanma yaşıyorum. ne jelibon'u, ne oluyor falan diye kafamdan düşünceler geçmeye başlıyor.
bunu bağırarak söyleyenler de penguenler. yampiri yampiri bana doğru yaklaşıyorlar. hepsinin kafasında miğfer var. ayağa kalkıyorum. gülmemek için kendimi zor tutuyorum. adamlar bildiğiniz ordu kurmuş ama nasıl sevimli görünüyorlar. öne doğru çıkıp bağırıyorum; ''yurttan ne haberler var?''
dibime kadar geliyorlar. en öndeki penguen ''kıta dur!'' diye bağırıyor. anlamsız anlamsız bakıyor bana. sonra sert bir ses tonu ile ''manyak mısın oğlum? orta dünya mı burası?'' diye soruyor, donup kalıyorum. ulan penguenlerden ordu kurmuşsun, tepemde mor koyunlar uçuyor, gergedanlar askeri düzende ilerliyor, adam beni fantastik bir dünyaya gönderme yaptım diye azarlıyor. neyse diyorum içimden, penguen olmalarının hatırına susuyorum. ''kusura bakmayın uyuya kalmışım, ayılamadım, nereye gidiyorsunuz böyle?'' diye soruyorum.
''duymadın mı?'' diyor komutan penguen, neyi diye cevaplıyorum. ''jelibonlar trenlere binmişler buraya geliyorlar.'' yalnız bunu söylerken adamın yüzündeki endişeli ifade gözümden kaçmıyor. durum ciddi herhalde! yahu jelibon bu arkadaş, trene binmiş eyvallah sıkıntı var ama jelibon yani, ateş olsa cürmü kadar yer yakar. ciddiyeti bozmadan; ''demek öyle, durum ciddi desenize.'' diyorum. ''çok ciddi diyor.'' düşünceli bir biçimde. neyse diyorum ben sizi tutmayayım. pis pis bakıyor bana hepsi. komutanın emri ile harekete geçiyorlar. başlıyorlar tekrar bağırmaya ''vur vur inlesin jelibonlar dinlesin.''
meraklanıyorum haliyle, neyse diyorum takip edeyim ben şunları ne halt yemeye gidiyorlar acaba. jelibon mevzusuna takmışım bir kere, bunların peşinden koştururken, kendimi bir tepede buluyorum. aşağıda bir tren garı var. ''penguenler ''kutup aşkına'' diye bağırarak süngü hücumuna kalkmışlar. gergedanlar öndeki boynuzları ile tren raylarını sökmeye çalışıyor. mor koyunlar, binanın üzerine ve tren yoluna, kare şeklinde ışıl ışıl mor bombalar bırakıyorlar. yalnız manzara muhteşem. tam ben manzaraya odaklanmışım, gözümü olanlardan alamıyorum. arkadan bir film müziği giriyor; ''jelibon yüklü trenler, boş raylarda ilerler. jelibonları üzenler, bunun hesabını öderler. uyan! uyan! uyan!''
sonrasında zınk diye kalkmışım. filmin finalini merak ediyorum açıkçası. içimde ukde oldu. jelibonlar niye geliyor, bunlar niye jelibonlarla savaşıyor. enteresan bir senaryo. filmin sonunu seyirciye bırakmış olmaları büyük talihsizlik oldu benim açımdan. kim bilir belki seri halinde çekmişlerdir. ikincisini izleme şansına erişirim umarım. izlersem muhakkak size de aktarırım.
bunu bağırarak söyleyenler de penguenler. yampiri yampiri bana doğru yaklaşıyorlar. hepsinin kafasında miğfer var. ayağa kalkıyorum. gülmemek için kendimi zor tutuyorum. adamlar bildiğiniz ordu kurmuş ama nasıl sevimli görünüyorlar. öne doğru çıkıp bağırıyorum; ''yurttan ne haberler var?''
dibime kadar geliyorlar. en öndeki penguen ''kıta dur!'' diye bağırıyor. anlamsız anlamsız bakıyor bana. sonra sert bir ses tonu ile ''manyak mısın oğlum? orta dünya mı burası?'' diye soruyor, donup kalıyorum. ulan penguenlerden ordu kurmuşsun, tepemde mor koyunlar uçuyor, gergedanlar askeri düzende ilerliyor, adam beni fantastik bir dünyaya gönderme yaptım diye azarlıyor. neyse diyorum içimden, penguen olmalarının hatırına susuyorum. ''kusura bakmayın uyuya kalmışım, ayılamadım, nereye gidiyorsunuz böyle?'' diye soruyorum.
''duymadın mı?'' diyor komutan penguen, neyi diye cevaplıyorum. ''jelibonlar trenlere binmişler buraya geliyorlar.'' yalnız bunu söylerken adamın yüzündeki endişeli ifade gözümden kaçmıyor. durum ciddi herhalde! yahu jelibon bu arkadaş, trene binmiş eyvallah sıkıntı var ama jelibon yani, ateş olsa cürmü kadar yer yakar. ciddiyeti bozmadan; ''demek öyle, durum ciddi desenize.'' diyorum. ''çok ciddi diyor.'' düşünceli bir biçimde. neyse diyorum ben sizi tutmayayım. pis pis bakıyor bana hepsi. komutanın emri ile harekete geçiyorlar. başlıyorlar tekrar bağırmaya ''vur vur inlesin jelibonlar dinlesin.''
meraklanıyorum haliyle, neyse diyorum takip edeyim ben şunları ne halt yemeye gidiyorlar acaba. jelibon mevzusuna takmışım bir kere, bunların peşinden koştururken, kendimi bir tepede buluyorum. aşağıda bir tren garı var. ''penguenler ''kutup aşkına'' diye bağırarak süngü hücumuna kalkmışlar. gergedanlar öndeki boynuzları ile tren raylarını sökmeye çalışıyor. mor koyunlar, binanın üzerine ve tren yoluna, kare şeklinde ışıl ışıl mor bombalar bırakıyorlar. yalnız manzara muhteşem. tam ben manzaraya odaklanmışım, gözümü olanlardan alamıyorum. arkadan bir film müziği giriyor; ''jelibon yüklü trenler, boş raylarda ilerler. jelibonları üzenler, bunun hesabını öderler. uyan! uyan! uyan!''
sonrasında zınk diye kalkmışım. filmin finalini merak ediyorum açıkçası. içimde ukde oldu. jelibonlar niye geliyor, bunlar niye jelibonlarla savaşıyor. enteresan bir senaryo. filmin sonunu seyirciye bırakmış olmaları büyük talihsizlik oldu benim açımdan. kim bilir belki seri halinde çekmişlerdir. ikincisini izleme şansına erişirim umarım. izlersem muhakkak size de aktarırım.
devamını gör...
youtube kanalı önerileri
kazıklı maria
devamını gör...
biz sizi ararız
ilk iş başvurumda duyduğum ve doğruyu söylemek gerekirse duyunca dumur olduğum söz öbeği.
mülakatla zaten feleğimi şaşırtmıştınız, dil bilgimi sorgulamadan basmıştınız geliştirilmeli ithamını, bari işe alsaydınız ama yok. gençler iş bulacak diye ödünüz kopuyor.
mülakatla zaten feleğimi şaşırtmıştınız, dil bilgimi sorgulamadan basmıştınız geliştirilmeli ithamını, bari işe alsaydınız ama yok. gençler iş bulacak diye ödünüz kopuyor.
devamını gör...
yazarların en ünlü etkileşimi
benim için türkiye'deki en başarılı karikatüristlerden biri olan umut sarıkaya, biraz önce instagram'da bana takip isteği gönderdi.
devamını gör...
tanrının dua kabul oranını çok düşük tutması
bu yüzden kendisine uzun bir süredir küsüm. benim ne suçum günahım var ey tanrı, birazcık da benim gönlümü hoş tut, azcık sevindir. ölür müsün
devamını gör...
erkeklerin zeki kadın sevmemesi
devamını gör...
ucuz ve pratik yemek tarifleri
salçalı makarna, köri soslu makarna, yoğurtlu makarna, makarna...
devamını gör...
yeni türkü
telli telli, vira vira, maskeli balo, olmasa mektubun, yeşilmişik, aşk yeniden, yedikule, başka türlü bir şey ... liste uzar gider ama grubun adı zikredilince akla ilk bu şarkılar gelir. bu şarkılar olsun ya da başka şarkılar olsun hepsi birkaç neslin hafızasında iz bırakmış, hayatının önemli anlarına eşlik etmiş ve dinlerken duygulandığı şarkılardır.
çocukluğumuzun, okul zamanlarımızın arka fon müziği olmuşlardır. akıllı telefon ve internetin yaygın olmadığı zamanlarda radyoda çıktığında veya başka bir yerden kulağımıza geldiğinde çok değerli gelirdi. bunca yıllık bir grup olmasına karşın, benim de zamanında seyretme imkanımın olduğu konserlerini genç izleyiciler dolduruyor ve konser performansı çok dinamik geçen gruplardan da biri olmuştur.
1978 yılında kurulmuş ve ankara çıkışlı olan grup, ilk zamanlar protest müzikle kariyerine başlamış. fakat 12 eylül darbesi gerçekleşince, o dönem ilk çıkardıkları buğdayın türküsü albümünün kayıtları yok edilmiş. grup, o zamandan sonra çizgiyi değiştirerek akdeniz tınısına sahip aşk konulu çalışmalara ağırlık vermiştir. grup elemanları kurulduğundan bu yana değişmiş, geçmişten bugüne tek değişmeyen de grubun solisti derya köroğlu olmuştur.
çocukluğumuzun, okul zamanlarımızın arka fon müziği olmuşlardır. akıllı telefon ve internetin yaygın olmadığı zamanlarda radyoda çıktığında veya başka bir yerden kulağımıza geldiğinde çok değerli gelirdi. bunca yıllık bir grup olmasına karşın, benim de zamanında seyretme imkanımın olduğu konserlerini genç izleyiciler dolduruyor ve konser performansı çok dinamik geçen gruplardan da biri olmuştur.
1978 yılında kurulmuş ve ankara çıkışlı olan grup, ilk zamanlar protest müzikle kariyerine başlamış. fakat 12 eylül darbesi gerçekleşince, o dönem ilk çıkardıkları buğdayın türküsü albümünün kayıtları yok edilmiş. grup, o zamandan sonra çizgiyi değiştirerek akdeniz tınısına sahip aşk konulu çalışmalara ağırlık vermiştir. grup elemanları kurulduğundan bu yana değişmiş, geçmişten bugüne tek değişmeyen de grubun solisti derya köroğlu olmuştur.
devamını gör...
amouage opus v
opus v, matematiksel düzen içinde tasarlanmış bir parfüm. adeta bu parfümü tasarlamak için geometri kullanılmış gibi. ilk adımda üst notaları, ikinci adımda kalp notalarını ve üçüncü adımda temel notalar çok net bir şekilde tespit edebilir durumdadır. (üst notalar süsen kökü ve rum; orta notalar iris, gül ve yasemin; temel notalar ud, odunsu notalar ve civetta (misk kedisinden elde edilen ve parfüm yapımında kullanılan bir madde)’dir. her nota tören kıtasındaki asker gibi yerini iyice bellemiştir. görevini yapar ve işi bitince çekilir. hiçbir nota asla diğer nota piramitlerine gitmez.
1- ilk anda üst notadaki süsen kökü hissedilir. daha önce bu kökün kokusunu aldıysanız, bu kokuyu nerede olsanız ayırt edersiniz. rum da süsen kökünün yanına çok nazik ve düzgün bir şekilde yerleştirilmiştir.
2- otuz dakika sonra üst notalar tamamen kaybolur ve sahneye kalp notaları çıkar. bu aşamada parfüm, sadece ama sadece "çiçek" kokusuna döner. adeta bir cennet bahçesi gibi kokar. gül ve iris bir uyum yaratırken, yasemin saf/temiz bir koku yayar. gül de iris de yasemin de çok net algılanabilir, çünkü hepsi görevini tam ve layığıyla yerine getirir. rolleri bitince kıdemli bir tiyatro sanatçısı gibi eğilip, selam vererek sahneden ayrılırlar.
3- yaklaşık 3 saat sonra kalp notalar tamamen kaybolur ve önce alt notalarda yer alan ud ve odunsu notalar devreye girer: amouage'ın parfüm yapma sanatı bu dip noktada adeta cetvel ve pusula gibi çalışmıştır: ud (agar) ve odunsu notalar kuyumcu titizliğinde çok nazik bir biçimde kullanılmıştır. çok güçlü ya da baskın değildirler. birkaç dakika sonra animalic koku olan civettayı algılıyorsınız. ancak bu da abartılı kullanılmamıştır. ona adeta koku alma sinirlerini gıdıklama görevi verilmiştir. o da bu sinirlere zevk verir ve çok ilginç anlar yaşatır.
opus v, asil bir arabic parfüm ama asla arabesk değil. bin bir gece masallarının anlatıldığı sarayların beyaz mermer koridorlarında esen tatlı bir meltem ya da o koridorun açıldığı cennet bahçesi gibi bir şey.
1- ilk anda üst notadaki süsen kökü hissedilir. daha önce bu kökün kokusunu aldıysanız, bu kokuyu nerede olsanız ayırt edersiniz. rum da süsen kökünün yanına çok nazik ve düzgün bir şekilde yerleştirilmiştir.
2- otuz dakika sonra üst notalar tamamen kaybolur ve sahneye kalp notaları çıkar. bu aşamada parfüm, sadece ama sadece "çiçek" kokusuna döner. adeta bir cennet bahçesi gibi kokar. gül ve iris bir uyum yaratırken, yasemin saf/temiz bir koku yayar. gül de iris de yasemin de çok net algılanabilir, çünkü hepsi görevini tam ve layığıyla yerine getirir. rolleri bitince kıdemli bir tiyatro sanatçısı gibi eğilip, selam vererek sahneden ayrılırlar.
3- yaklaşık 3 saat sonra kalp notalar tamamen kaybolur ve önce alt notalarda yer alan ud ve odunsu notalar devreye girer: amouage'ın parfüm yapma sanatı bu dip noktada adeta cetvel ve pusula gibi çalışmıştır: ud (agar) ve odunsu notalar kuyumcu titizliğinde çok nazik bir biçimde kullanılmıştır. çok güçlü ya da baskın değildirler. birkaç dakika sonra animalic koku olan civettayı algılıyorsınız. ancak bu da abartılı kullanılmamıştır. ona adeta koku alma sinirlerini gıdıklama görevi verilmiştir. o da bu sinirlere zevk verir ve çok ilginç anlar yaşatır.
opus v, asil bir arabic parfüm ama asla arabesk değil. bin bir gece masallarının anlatıldığı sarayların beyaz mermer koridorlarında esen tatlı bir meltem ya da o koridorun açıldığı cennet bahçesi gibi bir şey.
devamını gör...