maillard reaksiyonu
bir gıdanın ısıya* çok fazla maruz bırakılması sonucu aminoasit ve şeker arasında gerçekleşen, enzimatik olmayan bir reaksiyondur . bu reaksiyonu ilk gözlemleyen kişi louis-camille maillard olduğundan adı maillard reaksiyonu olmuştur. etin mühürlenmesi, ekmek ve keklerin yüzeyinin fırındayken kahverengileşmesi bu reaksiyonun örneklerindendir.
detaylı okumak isteyenler için
detaylı okumak isteyenler için
devamını gör...
aşk
yanmaktır.
yanacağını bile bile dönmektir. döndükçe, yanmaktır; yandıkça, dönmektir. fenadan bekaya dönmektir. fena* ya aşık olan bilmelidir ki; bu aşkın sonu yok olmaktır*.
beka* ya aşık olan da bilmelidir ki, bu yanmanın sonunda hayat vardır.
kabil in meyveleri değildir. habil in kurban ettiği koçtur, aşk.
hz. ibrahim in hz. ismail i kurban etmeye razı olmasıdır, aşk.
hz. ismail in kurban edilmeyi göze almasıdır, aşk.
hz. hacer in, kundaktaki bebeğiyle çöl yalnızlığına razı olmasıdır, aşk. *
hz. yusuf un züleyha ya kavuşması değildir, bilakis ondan kaçmasıdır, aşk.
hz. musa yı kaçmak zorunda kaldığı firavun sarayına gönderen şeydir, aşk.
hz. isa yı kundakta dile getiren şeydir, aşk.
hz. muhammed e güneşi ve ayı bile verseler, o'nu vazgeçiremeyecekleri şeydir, aşk
hz. ali' yi ölüm yatağında yatıran şeydir, aşk*.
hz. hüseyin'i kerbela çölüne götüren şeydir, aşk*.
hz. zeyneb in, yezit in sarayında ki çığlığıdır, aşk.
ebuzer el gıfari nin yeşil saray ı titretmesidir, aşk.
bilal-i habeşi nin ezan okuması değildir, bilakis ezan okuyamamasıdır, aşk.
mecnun un leyla ya kavuşması değildir. mecnun un çöllere düşmesidir, aşk.
ferhad ın şirin e kavuşması değildir. ferhad ın dağları delmesidir, aşk.
pir sultan abdal ı dar ağacına götüren şeydir, aşk.
yunus emre* ye kırk yıl odun kestiren şeydir, aşk.
aşk sarhoşluktur.
bu sarhoşluk, bedeni kontrol edememek değildir. ruhu kontrol edememektir.
yanacağını bile bile dönmektir. döndükçe, yanmaktır; yandıkça, dönmektir. fenadan bekaya dönmektir. fena* ya aşık olan bilmelidir ki; bu aşkın sonu yok olmaktır*.
beka* ya aşık olan da bilmelidir ki, bu yanmanın sonunda hayat vardır.
kabil in meyveleri değildir. habil in kurban ettiği koçtur, aşk.
hz. ibrahim in hz. ismail i kurban etmeye razı olmasıdır, aşk.
hz. ismail in kurban edilmeyi göze almasıdır, aşk.
hz. hacer in, kundaktaki bebeğiyle çöl yalnızlığına razı olmasıdır, aşk. *
hz. yusuf un züleyha ya kavuşması değildir, bilakis ondan kaçmasıdır, aşk.
hz. musa yı kaçmak zorunda kaldığı firavun sarayına gönderen şeydir, aşk.
hz. isa yı kundakta dile getiren şeydir, aşk.
hz. muhammed e güneşi ve ayı bile verseler, o'nu vazgeçiremeyecekleri şeydir, aşk
hz. ali' yi ölüm yatağında yatıran şeydir, aşk*.
hz. hüseyin'i kerbela çölüne götüren şeydir, aşk*.
hz. zeyneb in, yezit in sarayında ki çığlığıdır, aşk.
ebuzer el gıfari nin yeşil saray ı titretmesidir, aşk.
bilal-i habeşi nin ezan okuması değildir, bilakis ezan okuyamamasıdır, aşk.
mecnun un leyla ya kavuşması değildir. mecnun un çöllere düşmesidir, aşk.
ferhad ın şirin e kavuşması değildir. ferhad ın dağları delmesidir, aşk.
pir sultan abdal ı dar ağacına götüren şeydir, aşk.
yunus emre* ye kırk yıl odun kestiren şeydir, aşk.
aşk sarhoşluktur.
bu sarhoşluk, bedeni kontrol edememek değildir. ruhu kontrol edememektir.
devamını gör...
friedrich nietzsche
masamda ot dergisinden kalma büyük bir posteri olan filozof. posterin üstünde "konuşulmayan tüm gerçekler zehirler." yazıyor ve her okuyuşumda daha da doğru geliyor. bu arada canım sıkıldığında ve konuşacak kimsem olmadığında -yani neredeyse her zaman- onunla konuştuğumu ve derdimi ona yandığımı söylemeden edemeyeceğim. keşke bana cevap verebiliyor olsaydı.
devamını gör...
levnî
17. yüzyılında osmanlının duraksama dönemine girmesiyle, minyatür sanatının cansızlaştığı zamanlarda, adeta bir güneş gibi doğup minyatür sanatının son büyük temsilcisi olma şerefine erişmiş değerli bir minyatür ustasıdır.
osmanlı sanat ve kültürünün belli bir gelişme gösterdiği lâle devri’nde yaşayan levnî, türk resminde büyük başarılar ortaya koymuş ve bu alana buketler, köşeler ve kenar suları gibi yeni süsleme malzemeleri katmıştır. onun bazı özellikleri çalışmalarını imzalayıp imzalamamasını dahi önemsiz kılmıştır; zira daha önceki ressamlara göre ayrı bir tarz teşkil eden üslubu eserin kendisine ait olduğunu tereddütsüz ortaya koymaktadır. levnî, iran ve selçuklu resimlerine eğilim gösteren klasik devir ressamları gibi efsanevi ve hayali suretler yapmamış, tam anlamıyla gerçeği tasvir edip bunu üsluplaştıran bir realist olmuştur. onu en çok ilgilendiren konular zamanın neşeli hayatını tasvir eden eğlenceler, sâzendeler, rakkaseler ve çiçeklerdir.
osmanlı sanat ve kültürünün belli bir gelişme gösterdiği lâle devri’nde yaşayan levnî, türk resminde büyük başarılar ortaya koymuş ve bu alana buketler, köşeler ve kenar suları gibi yeni süsleme malzemeleri katmıştır. onun bazı özellikleri çalışmalarını imzalayıp imzalamamasını dahi önemsiz kılmıştır; zira daha önceki ressamlara göre ayrı bir tarz teşkil eden üslubu eserin kendisine ait olduğunu tereddütsüz ortaya koymaktadır. levnî, iran ve selçuklu resimlerine eğilim gösteren klasik devir ressamları gibi efsanevi ve hayali suretler yapmamış, tam anlamıyla gerçeği tasvir edip bunu üsluplaştıran bir realist olmuştur. onu en çok ilgilendiren konular zamanın neşeli hayatını tasvir eden eğlenceler, sâzendeler, rakkaseler ve çiçeklerdir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının gördüğü en saçma rüya
okula sürekli terlikle gittiğimi görüyordum.
devamını gör...
nude atmak
attığınız kişiler büyük ihtimalle arkadaşlarına atıyor. bu şekilde yayılıyor. güvenip kimseye atılmamalıdır. (bkz: yapılamaması gereken şeyler)
devamını gör...
hayatınız bir söz olsa ne olurdu sorunsalı
"herkese umuttan bahsediyorum, içimde zerre kadar umut kalmamışken..."*
devamını gör...
resveratrol
antienflamatuar ve cok guclu bir antioksidan ozelligi bulunan maddedir. wikipedia'da yer alan bilgiye gore, aktioksidan ozelligi e vitamininden 50 kat, c vitamininden 30 kat fazladir. icerigin tibben faydalari da cok degil, henuz yakin gecmiste bulunmustur. ozellikle orta asya kitasi'da insanlarin bu icerikten oldukca yararlandigi bilinmektedir.
resveratrol maddesi ozellikle meyvelerin dis kabugunda bakteri, mantar, sicak, soguk gibi dis faktorlere karsi uretilen koruyucu bir maddedir. dogal kosullarda, yaylalarda tamamen organik sartlarda yetisen urunlerde daha guclu bulunmaktadir. yapilan bazi bilimsel arastirmalara gore, kalp ve damar hastaliklarinda riski en aza indirgemekte oldukca basarilidir. kanserle mucadelede keza tercih edilmesi gereken iceriklerin basinda gelir. parkinson ve alzhemier gibi rahatsizlarda da olumlu sonuclari yapilan calismalarca gozlemlenmistir. ayrica antioksidan ozelligiyle serbest radikallere karsi gercekten iyi bir savascidir. anti aging etkisini de unutmamak gerekli. bu yuzden "guzellik iksiri" olarak da adlandirilir hatta.
icerik en cok siyah uzum kabugunda, kirmizi uzumun cekirdeginde, asmasinin kok ve sapinda, kirmizi sarapta, ananasta, yaban mersininde ve de yer fistiginda bol miktarda yer alir. bu tur besinlerden alinabilecegi gibi, tipki vitaminler gibi kapsul sekilinde takviye olarak da tuketmek mumkun. bir de kozmetik sektorunde cilt icin serum ve krem iceriginde bu madde sikca kullanilir. ozellikle anti aging olarak nitelendirilen urunlerin vazgecilmez icerigidir. cildi aydinlatma da, ince kirisiklik ve cizgileri doldurma da, kolajen uretimini tetikleme de oldukca basarilidir. c vitamini icerikli serum-krem kullaniliyorsa resveratrol icerigiyle kombinlendiginde gozle gorulur degisimleri elde etmek daha hizli olacaktir. ozellikle the ordinary'nin resveratrol %3 serumunu siddetle tavsiye edebilirim...
resveratrol maddesi ozellikle meyvelerin dis kabugunda bakteri, mantar, sicak, soguk gibi dis faktorlere karsi uretilen koruyucu bir maddedir. dogal kosullarda, yaylalarda tamamen organik sartlarda yetisen urunlerde daha guclu bulunmaktadir. yapilan bazi bilimsel arastirmalara gore, kalp ve damar hastaliklarinda riski en aza indirgemekte oldukca basarilidir. kanserle mucadelede keza tercih edilmesi gereken iceriklerin basinda gelir. parkinson ve alzhemier gibi rahatsizlarda da olumlu sonuclari yapilan calismalarca gozlemlenmistir. ayrica antioksidan ozelligiyle serbest radikallere karsi gercekten iyi bir savascidir. anti aging etkisini de unutmamak gerekli. bu yuzden "guzellik iksiri" olarak da adlandirilir hatta.
icerik en cok siyah uzum kabugunda, kirmizi uzumun cekirdeginde, asmasinin kok ve sapinda, kirmizi sarapta, ananasta, yaban mersininde ve de yer fistiginda bol miktarda yer alir. bu tur besinlerden alinabilecegi gibi, tipki vitaminler gibi kapsul sekilinde takviye olarak da tuketmek mumkun. bir de kozmetik sektorunde cilt icin serum ve krem iceriginde bu madde sikca kullanilir. ozellikle anti aging olarak nitelendirilen urunlerin vazgecilmez icerigidir. cildi aydinlatma da, ince kirisiklik ve cizgileri doldurma da, kolajen uretimini tetikleme de oldukca basarilidir. c vitamini icerikli serum-krem kullaniliyorsa resveratrol icerigiyle kombinlendiginde gozle gorulur degisimleri elde etmek daha hizli olacaktir. ozellikle the ordinary'nin resveratrol %3 serumunu siddetle tavsiye edebilirim...
devamını gör...
cerrah
tedavisi için cerrahi operasyon gerektiren hastaların tedavisi ile ilgilenen doktor.
en son okuduğum kitapta da şöyle bir bölüm vardı cerrahlıkla ilgili.
baba, çocuğunu okula bırakmak için arabayla yola çıkıyor. yolda bir kaza oluyor ve baba ölüyor. çocuğun acil ameliyata alınması gerekiyor ama cerrah, çocuğu görür görmez;”bu benim oğlum, ameliyat edemem.” diyor. bu durumda cerrah çocuğun nesi oluyor? babası, üvey babası gibi cevaplar geliyor ama cerrah çocuğun annesi.
toplumumuzda cerrahların hep erkek olduğu gibi bir algı olduğundan herkes çocuğun babası olduğunu düşünüyor ve kimsenin aklına annesi olabileceği gelmiyor. ben de okurken hiç annesi olacağını düşünmemiştim oysa çok basit bir soru. ilk aklımıza gelmesi gerekirken en son geliyor.
burada da başlığı görünce paylaşayım dedim.
en son okuduğum kitapta da şöyle bir bölüm vardı cerrahlıkla ilgili.
baba, çocuğunu okula bırakmak için arabayla yola çıkıyor. yolda bir kaza oluyor ve baba ölüyor. çocuğun acil ameliyata alınması gerekiyor ama cerrah, çocuğu görür görmez;”bu benim oğlum, ameliyat edemem.” diyor. bu durumda cerrah çocuğun nesi oluyor? babası, üvey babası gibi cevaplar geliyor ama cerrah çocuğun annesi.
toplumumuzda cerrahların hep erkek olduğu gibi bir algı olduğundan herkes çocuğun babası olduğunu düşünüyor ve kimsenin aklına annesi olabileceği gelmiyor. ben de okurken hiç annesi olacağını düşünmemiştim oysa çok basit bir soru. ilk aklımıza gelmesi gerekirken en son geliyor.
burada da başlığı görünce paylaşayım dedim.
devamını gör...
zaten yapacağın şeyin söylenmesi
çoğu zaman o işi yapmamama veya uzun süre ertelememe sebep olan durumdur.
devamını gör...
girift radyo yayını
bugün altıncısını dinleyeceğimiz radyo yayını.
ilk yayının açılış cümleleri hala daha kulaklarımda çınlıyor.
emekleri sömürülen işçilere, geleceği çalınan çocuklara, toplumdaki yerini hala idrak edemediğimiz kadınlara....
ne edersiniz, ne konuşursunuz bilemeyeceğim. bugün bir yemek davetini, yayınınız için öteledim. makarna yapar yerim dediydim, evde bir avuç makarna kalmış. ekmek arası makarna yiyeceğim. aykut rica etsem bir spor programı yazar mısın?
kırkyama senden de bir ricam olacak;
yengeç kadını- oğlak erkeği ilişki olabilitesine yorum*!
bir de istek şarkım var;
şeyi çal ya ''yine bahar geldi, neydi yaradan''
ilk yayının açılış cümleleri hala daha kulaklarımda çınlıyor.
emekleri sömürülen işçilere, geleceği çalınan çocuklara, toplumdaki yerini hala idrak edemediğimiz kadınlara....
ne edersiniz, ne konuşursunuz bilemeyeceğim. bugün bir yemek davetini, yayınınız için öteledim. makarna yapar yerim dediydim, evde bir avuç makarna kalmış. ekmek arası makarna yiyeceğim. aykut rica etsem bir spor programı yazar mısın?
kırkyama senden de bir ricam olacak;
yengeç kadını- oğlak erkeği ilişki olabilitesine yorum*!
bir de istek şarkım var;
şeyi çal ya ''yine bahar geldi, neydi yaradan''
devamını gör...
türkçe
ural - altay dil ailesinin altay koluna bağlı, türk dillerinin türkiye lehçesidir. bir kesimin arapça - farsça çoğunluklu, bir kesiminse ingilizce - fransızca çoğunluklu sözcükler kullanarak konuştuğundan ötürü yoksul olarak görülen ve antik bir dil olmasına karşın gerektiği değeri görmeyen ancak kanımca en akıcı, en mantıklı, en düzenli ve en hoş fonetikli (sesçilli) dillerden biridir. neredeyse öz türkçe olan eski türkçenin ardından halkın müslüman olmasıyla dilin binlerce arapça ve farsça (islam'dan önce de fars dillerinden sözcükler vardı) sözcükler almasıyla, cumhuriyet dönemindeyse fransızca kökenli sözcüklerin çoğalmasıyla dilde sadeleşmeye gidilmesi (yabancı sözcükler aza indirgenirken eski türkçe sözcükler canlandırılmış ya da türkçe kurallarına göre sözcükler türetilmiştir) ve dil devrimi yapılmasının ardından günümüzde sıkça kullandığımız birçok kavram doğmuştur: uçak - tayyare, tümce - cümle, belge - dosya, tutsak - hapis, üçgen - müselles, bölünebilme - kabiliyet-i taksim, bellek - zihin, seçkin - elit, günaydın - hayırlı sabahlar, çözümleme - tahlil. ayrıca çoğu dilde karşılığı olmayan "-mış, -miş, -muş, -müş" ekleriyle sağlanan duyulan geçmiş zamanla, ingilizcede "when ı saw you" dendiğinde "seni görünce, seni gördüğümde, seni gördüğüm zaman, ne zaman ki seni gördüm, seni gördüm müydü" gibi birçok anlam olanağı sağlamasıyla ve devrik tümce yapısıyla nadide, zor ve bilmeseydim mutlaka öğrenmek istiyor olacağıma inandığım dildir.
dil devriminin maksadı; türk dilinin kısırlaştırması değil, genişletilmesidir.
başka dile uymaz annenin sesi
her sözün ararsan vardır türkçesi
dil devriminin maksadı; türk dilinin kısırlaştırması değil, genişletilmesidir.
başka dile uymaz annenin sesi
her sözün ararsan vardır türkçesi
devamını gör...
medeniyete canavar diyen marş
öncelikle hilal ve yıldızlı bayrak 1453 haziranından beri osmanlı tarafından kullanılır. aynı zamanda bayrağın dinle yada ırkla bir ilgisi yoktur tamamen doğu roma'nın konstantinapolis şehrinin resmi bayraģıdır. hatta doģu roma imparatorluģunun paralarıda üzerinde ay-yıldız şeklinde tasarlanmıştır. buradan görebilirsiniz. bu durumda akif mükemmel edebi sanatlı şaheserini isevi geçmişe mi yazmış oldu?
daha sonra "garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar" dizesi örnek verilmiş ancak ne hikmetse sadece garp kelimesinden yola cıkılıp barbar falan denmiş:) burada kıtanın tamamını okursanız eğer tamamen batının güclü silahları olsada dogunun iman gücü vardıra getirilmiş bir anlam bulursunuz. ki arama moturuna yazın en salak sitede bile burdaki yazarların yorumlarını bulamassınız. öyle çileden çıkarıcı yani.
sonuç olarak insanları o zavallı kücük beyinlerinizle itham etmeden önce bir düsünün bunlar acaba dogru mu diye. hayatınızda safahat bile okumamış hatta elinize bile almamış olup, burada lise yılları sòz sanatlarından falan bahsedemezsiniz. evet bende dönemin şartlarında yapılabilen en iyi marş budur ve degistirmek belki emeğe saygısızlık olur diye düsünüyorum ama bu, şöyle harika bisey böyle kriptolu bişey falan demeyi gerektirmiyor. hatta verdiğiniz intihalli tez yazan iktidar yalakalarının kaleminden cıkan bilgileri vermemenizi öneririm cünkü gerçeģini bir bilen çıkar :)
not: halil inalcık ve ilber ortaylı osmanlıları müslüman romalılar olarak tanımlar. bunu da belgelere dayandırarak yaparlar. arşivlere gidip araştırmadan sadece kitap alarak bu bilgileri öğrenebilir ve hatta anlatabilirsiniz bile. belki dini deyim kullanıp laf sokuşturarak komik olduğunuzu düsünmenizi de engeller.
daha sonra "garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar" dizesi örnek verilmiş ancak ne hikmetse sadece garp kelimesinden yola cıkılıp barbar falan denmiş:) burada kıtanın tamamını okursanız eğer tamamen batının güclü silahları olsada dogunun iman gücü vardıra getirilmiş bir anlam bulursunuz. ki arama moturuna yazın en salak sitede bile burdaki yazarların yorumlarını bulamassınız. öyle çileden çıkarıcı yani.
sonuç olarak insanları o zavallı kücük beyinlerinizle itham etmeden önce bir düsünün bunlar acaba dogru mu diye. hayatınızda safahat bile okumamış hatta elinize bile almamış olup, burada lise yılları sòz sanatlarından falan bahsedemezsiniz. evet bende dönemin şartlarında yapılabilen en iyi marş budur ve degistirmek belki emeğe saygısızlık olur diye düsünüyorum ama bu, şöyle harika bisey böyle kriptolu bişey falan demeyi gerektirmiyor. hatta verdiğiniz intihalli tez yazan iktidar yalakalarının kaleminden cıkan bilgileri vermemenizi öneririm cünkü gerçeģini bir bilen çıkar :)
not: halil inalcık ve ilber ortaylı osmanlıları müslüman romalılar olarak tanımlar. bunu da belgelere dayandırarak yaparlar. arşivlere gidip araştırmadan sadece kitap alarak bu bilgileri öğrenebilir ve hatta anlatabilirsiniz bile. belki dini deyim kullanıp laf sokuşturarak komik olduğunuzu düsünmenizi de engeller.
devamını gör...
geceye attila ilhan şiiri bırak
şu şiirin güzelliğine bakar mısınız... saf, temiz duyguları hissediyorsun adeta.
gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu
ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu, ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin, bakardın
üşürdün içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu, ağlardım
gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu
ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu, ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin, bakardın
üşürdün içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu, ağlardım
devamını gör...
taş meclisi
jean-christophe grange'ın 2001 yılında yazdığı, doğan kitap bünyesinde ali cevat akkoyunlu'nın türkçeye çevirdiği ve taş meclisi ismiyle yayınlanmış romanı.
roman sizlere en başında parapsikoloji, şamanizm, psikolojik şiddet ve hatta telepatiye kadar uzanan geniş birikimiyle tuhaf bir yolculuğa çıkacağınız hissini uyandırıyor.
kitabı 3 bölüm olarak ele alacak olur ve spoiler vermeden anlatmaya çalışacak olur isek, ilk kısım oldukça tatmin edici bir başlangıç ile başlıyor ve gizem denilen olguyu gerçekten iliklerine kadar hissettirip bunu merak ile perçinliyor. avrupa'nın sıkıcı kentlerinden, sibirya'nın daha sıkıcı buzlarına ilerleyen her adımda insanı ürperten bir bilinmezliğe doğru yol alıyor.
ikinci bölüm ise oldukça durağan ve bir şeylerin çözülmesini, açığa çıkmasını beklediğimiz araştırma bölümü gibi bir kısım. kaldı ki gerek parapsikoloji, gerek şamanizm gibi kısımları ise, minnacık bir altyapısı olan insanın dahi bildiği şeyler ile anlatmış grange, yani bu kısımda bu romandan kazanabileceğiniz pek bir şey yok, kazanamayacağınız kısımlar olduğu kadar sıkılacağınız yerler de bi hayli mevcut.
gelelim son kısma... hah işte, dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burası! grange, bilinen tarzının çok daha ötesine uzanarak adeta saçmalamış diyebiliriz, yani her kısım için yerine oturacak mantıklı şeyler düşünür iken, o kadar mantıksız ve gerçekten uzak bir şeye dönüşüyor ki, bir zamandan sonra okuduğunuz kitabın polisiye/gerilim/gizem kısmından uzaklaşıp, daha çok çocuk kitaplarındaki fantastik bir tarza evrilmesine şahit olarak delirebilecek kıvama geliyorsunuz.
grange'ın tüm romanlarını okumuş bir insan olarak çok sıkıldığım romanlarına denk geldim. misal son av olsun, siyah kan olsun *ki siyah kan kesinlikle bir romandan çok bir seri katil belgeseli gibiydi ve ortalamanın en az 20 kat üzerinde bir zekaya sahip katili anlatıyordu, yani tatmin ediyordu insanı sıkılsa da* evet çok sıkıcı romanlar olabilir bunlar ama en azından akıl ve mantığa sığacak bir bitiş ile son veriyorlardı serüvenlerine.
çok harika devam edip oldukça saçma bir şekilde biterek insanı tatmin etmekten uzak bir hale getirmiş romanları da vardı, misal sisle gelen yolcu... ama onun da sonunda akla mantığa sığan yerler vardı, bu roman en kötü grange romanı olabilir.
roman sizlere en başında parapsikoloji, şamanizm, psikolojik şiddet ve hatta telepatiye kadar uzanan geniş birikimiyle tuhaf bir yolculuğa çıkacağınız hissini uyandırıyor.
kitabı 3 bölüm olarak ele alacak olur ve spoiler vermeden anlatmaya çalışacak olur isek, ilk kısım oldukça tatmin edici bir başlangıç ile başlıyor ve gizem denilen olguyu gerçekten iliklerine kadar hissettirip bunu merak ile perçinliyor. avrupa'nın sıkıcı kentlerinden, sibirya'nın daha sıkıcı buzlarına ilerleyen her adımda insanı ürperten bir bilinmezliğe doğru yol alıyor.
ikinci bölüm ise oldukça durağan ve bir şeylerin çözülmesini, açığa çıkmasını beklediğimiz araştırma bölümü gibi bir kısım. kaldı ki gerek parapsikoloji, gerek şamanizm gibi kısımları ise, minnacık bir altyapısı olan insanın dahi bildiği şeyler ile anlatmış grange, yani bu kısımda bu romandan kazanabileceğiniz pek bir şey yok, kazanamayacağınız kısımlar olduğu kadar sıkılacağınız yerler de bi hayli mevcut.
gelelim son kısma... hah işte, dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burası! grange, bilinen tarzının çok daha ötesine uzanarak adeta saçmalamış diyebiliriz, yani her kısım için yerine oturacak mantıklı şeyler düşünür iken, o kadar mantıksız ve gerçekten uzak bir şeye dönüşüyor ki, bir zamandan sonra okuduğunuz kitabın polisiye/gerilim/gizem kısmından uzaklaşıp, daha çok çocuk kitaplarındaki fantastik bir tarza evrilmesine şahit olarak delirebilecek kıvama geliyorsunuz.
grange'ın tüm romanlarını okumuş bir insan olarak çok sıkıldığım romanlarına denk geldim. misal son av olsun, siyah kan olsun *ki siyah kan kesinlikle bir romandan çok bir seri katil belgeseli gibiydi ve ortalamanın en az 20 kat üzerinde bir zekaya sahip katili anlatıyordu, yani tatmin ediyordu insanı sıkılsa da* evet çok sıkıcı romanlar olabilir bunlar ama en azından akıl ve mantığa sığacak bir bitiş ile son veriyorlardı serüvenlerine.
çok harika devam edip oldukça saçma bir şekilde biterek insanı tatmin etmekten uzak bir hale getirmiş romanları da vardı, misal sisle gelen yolcu... ama onun da sonunda akla mantığa sığan yerler vardı, bu roman en kötü grange romanı olabilir.
devamını gör...
yaşama içgüdüsü
herhangi bir türün, öğrenme olmaksızın, bulunduğu çevreye adapte olarak hayatta kalma çabası göstermesini sağlayan içsel etki.
devamını gör...
6 ocak 2021 bahçeli'nin boğaziçi üniversitesi açıklaması
şaşırmadık yine oturduğu yerden konuşmuş. sen hicbir ise yaramaz mısın be adam ?
devamını gör...
ağıza kürekle vurma hissi uyandıran kelimeler
(bkz: felan)
bir de bunu yazıya dökenler var aman aman.
bir de bunu yazıya dökenler var aman aman.
devamını gör...
yakışıklı erkek çirkin kız birlikteliği
kızın karakterinden hoşlandığı, onun yanında mutlu olduğu için birlikte olduğu hiç aklınıza gelmiyor mu?
devamını gör...
kore
antik yunan döneminde genç kız anlamına gelmektedir.
ayrıca tıbbi olarak da istem dışı bir şekilde gerçekleşen ve vücudun herhangi bir yerinde oluşabilecek istemsiz kas kasılmalarıdır. kısa süreli ve düzensizdir.
ayrıca tıbbi olarak da istem dışı bir şekilde gerçekleşen ve vücudun herhangi bir yerinde oluşabilecek istemsiz kas kasılmalarıdır. kısa süreli ve düzensizdir.
devamını gör...