ahmet kaya
kum gibi
pariste öldürülen kadim sanatçı
pariste öldürülen kadim sanatçı
devamını gör...
ülkeler sözlük yazarı olsaydı alacakları nickler
azerbaycan - noldu paşinyan
devamını gör...
bir ülkenin gelişmişlik seviyesini gösteren detaylar
güvenilir ve yaygın bir adalet sistemi,
güçlü ve nitelikli ulusal eğitim ağı,
hukukun üstünlüğü,
kuvvetler ayrılığı,
her alanda benimsenmiş reform ilkesi,
yeniliğe açıklık,
katma değer üretiminden elde edilmiş sermaye grupları
iyi ahlak ve en önemlisi de yerleşik kültür.
bu kültürün eleştirilmesi, türkiye gibi ülkelerde ciddi bir reaksiyonla karşılaşmanıza sebep olacaktır. mühendislikte; odtü, boğaziçi tıpta; çapa, cerrahpaşa ya da çeşitli köklü hukuk fakülteleri olan bir ülkede eğitim kalitesizliği konu değildir. ortalama eğitimin kalitesiz olduğunu savunabilirsiniz ama bu başka bir konu. asıl mesele, bir insanın eğitim yoluyla sıfat atlayabileceğine inanmasıdır. aksi durumda eğitim; kişinin kendi isteklerine ulaşma dürtüsü olma özelliğini kaybeder. maalesef insanların çok azı eğitimi nedenselleştirecek idealizme sahip. bunun tercümesi şudur: bu ülkenin kültüründe bir gün nobel ödülü kazanma hedefiyle doktora yapan insan sayısı çok çok az. maalesef rahat yaşam, toplumsal saygınlık, statü vs. daha baskın geliyor.
kültürün, hukuktan önce geldiğini savunan birisiyim. kültürü düzelttiğimiz zaman eğitim de, adalet de, katma değer de yaratabiliriz. ha kültürü düzeltmezsen de rasyonaliteyi yıllar evvel terk etmiş bir topluma ''bizi kıskanıyorlar'' diyerek toplumu buna inandırabilirsiniz. ama asla cari açık vermeden büyüyecek bir makroekonomik yapıyı kuramazsınız, çünkü yerleşik kültür buna asla izin vermeyecektir.
güçlü ve nitelikli ulusal eğitim ağı,
hukukun üstünlüğü,
kuvvetler ayrılığı,
her alanda benimsenmiş reform ilkesi,
yeniliğe açıklık,
katma değer üretiminden elde edilmiş sermaye grupları
iyi ahlak ve en önemlisi de yerleşik kültür.
bu kültürün eleştirilmesi, türkiye gibi ülkelerde ciddi bir reaksiyonla karşılaşmanıza sebep olacaktır. mühendislikte; odtü, boğaziçi tıpta; çapa, cerrahpaşa ya da çeşitli köklü hukuk fakülteleri olan bir ülkede eğitim kalitesizliği konu değildir. ortalama eğitimin kalitesiz olduğunu savunabilirsiniz ama bu başka bir konu. asıl mesele, bir insanın eğitim yoluyla sıfat atlayabileceğine inanmasıdır. aksi durumda eğitim; kişinin kendi isteklerine ulaşma dürtüsü olma özelliğini kaybeder. maalesef insanların çok azı eğitimi nedenselleştirecek idealizme sahip. bunun tercümesi şudur: bu ülkenin kültüründe bir gün nobel ödülü kazanma hedefiyle doktora yapan insan sayısı çok çok az. maalesef rahat yaşam, toplumsal saygınlık, statü vs. daha baskın geliyor.
kültürün, hukuktan önce geldiğini savunan birisiyim. kültürü düzelttiğimiz zaman eğitim de, adalet de, katma değer de yaratabiliriz. ha kültürü düzeltmezsen de rasyonaliteyi yıllar evvel terk etmiş bir topluma ''bizi kıskanıyorlar'' diyerek toplumu buna inandırabilirsiniz. ama asla cari açık vermeden büyüyecek bir makroekonomik yapıyı kuramazsınız, çünkü yerleşik kültür buna asla izin vermeyecektir.
devamını gör...
gezegen alırken dikkat edilmesi gereken hususlar
otoban geçip geçmeyeceğine dikkat edilmelidir.
devamını gör...
aa
gizlice whatsapp profiline falan bakılacak kişiyi kaydetme şekli.
genelde ilk a büyük olur ve profile bakılır bakılmaz numara silinir. z kuşağının yarısı yapmıştır bunu, net söylüyorum. ben de yaptım da, ben cc diye kaydetmiştim. *
genelde ilk a büyük olur ve profile bakılır bakılmaz numara silinir. z kuşağının yarısı yapmıştır bunu, net söylüyorum. ben de yaptım da, ben cc diye kaydetmiştim. *
devamını gör...
suudi arabistan'da ezanın sesinin kısılması
bizde de yapılması gereken uygulamadır.
"ezan sesi 80 desibeli geçmeyecek" şeklinde diyanetin kendine ait genelgesi olmasına rağmen ülkemizde uygulanmamaktadır. ideolojik sebeplerle zorla dinletilen bir gürültü haline getirilmiş, deist, ateist sayısında artışa katkı yapılmaktadır.
arkadaşımın evinde yaptığım ölçümde 95 db. görmüşlüğüm vardır. 85 db. üstü gürültü olarak tanımlanmaktadır.
kaynak
"ezan sesi 80 desibeli geçmeyecek" şeklinde diyanetin kendine ait genelgesi olmasına rağmen ülkemizde uygulanmamaktadır. ideolojik sebeplerle zorla dinletilen bir gürültü haline getirilmiş, deist, ateist sayısında artışa katkı yapılmaktadır.
arkadaşımın evinde yaptığım ölçümde 95 db. görmüşlüğüm vardır. 85 db. üstü gürültü olarak tanımlanmaktadır.
kaynak
devamını gör...
samsun’da sokak ortasında eşi tarafından şiddete uğrayan kadın
bir hukukçu olarak yazıyorum kadın şiddete uğrarken müdahalede bulunmayan insanların kadir şeker savunması olaydan sonra sosyal medyada duyar kasmaları kadar saçma. vahşetin gerçekleştiği yer koskocaman bir sitenin önü iki üç erkeğin rahatlıkla kadir' in tam tersi bıçak ya da herhangi bir silah kullanmadan o mahlukatı etkisiz hale getirilebilecek bir durum hatta oradaki bir çok insan olay gerçekleşmeden müdahale edip o mahlukatı linç etseler hepsi toplam da kadir kadar ceza yemezler. olaydan sonra linç edilmiş ama kadın şiddete maruz kaldıktan sonra pek de anlamı kalmıyor.
devamını gör...
önem sıralaması
kendini korumanın çok çeşitli yöntemleri var. nasıl bir insan olduğunla direkt ilintili. önce lazım olan şey tabi ki kendini tanımak. sonrası da çok kolay değil. ama kendini tanıyorsan sende neyin işe yaradığını da keşfetmişsindir çoktan. hatta ilk keşiflerinden biridir sorunlarla nasıl baş edeceğin. çünkü zorluk baki. annenin seni emziremeyecek kadar depresyonda olduğu an mesela, taa o zamandan başlıyor mücadelen. bu mücadele baki. süreğen. varlığının ide'si.
önem sıralaması, bende her zaman işleyen bir yöntem. çok küçükken keşfettim. tabi hep uygulanmıyor. işe yararlığı unutulmuyor sadece resmin çok içindeyken yönetemeyebiliyorsun durumu. sesli şekilde tekrar etmek gerekiyor kendine. önem sıralamanı hatırla. önem sıralamanı hatırla. önem sıralamanı hatırla. kafandan geçirmek bile işe yarayamayabiliyor zorluğun seviyesine göre. neyse. önem sıralamanı hatırla!
şöyle ki, neye önem vermek istediğin değil, ne kadar çirkin, kusurlu görünürse görünsün gerçekten neye daha çok önem verdiğini kendine itiraf edersen, daha az önem verdiklerin, daha çok istediklerin olduğunda bile, kendine bir şeyleri kabul ettirmenin seni kanırtmayan yollarını açık seçik görebiliyorsun. doğru ve seni ifade eden bir önem sıralaması her şeyi bir kenara bırak, sana kendini güvende hissettiriyor. kendini ne kadar boka batırırsan batır, duygular seni ne kadar baskılarsa baskılasın, ne kadar hunharca davranırsan davran kendine, önünde sonunda senin için önemliye yöneleceğini bilme konforu çok büyük bir avantaj sağlıyor. hayatın en gerçek ve en kaçınılmaz gündeminin kamçısı tepene inmişken dahi, diyebiliyorsun ki kendine bunun sayesinde, benim için hangisi daha önemli? gerçekliği yadsıyan bir insan olmak mı, acımla yüzleşmek mi? kimim ben?
diyorsun ki sonra kendine; her zaman istediğim olmuyor. 4.5 yaşındaki yeğenim, 6 yaşındaki öbür yeğenime, çikolata yemeye izin vermedi annesi ve teyzesi ortak kararla diye, bunu bir teselli cümlesi olarak kurdu ben onları, onlara çaktırmadan izlerken. bu kodla doğuyoruz aslında. bunu bilerek, bu kabullenişle. sonra şımarıyoruz, sonra unutuyoruz kendimizi. doğruya doğru. bununla da yüzleşmek gerek.
demem o ki, önem sıralamanızı, herkese olduğunuzdan daha dürüst olarak kendinize, yapın. sonra bırakın eylemlerinizi o sıralama yönetsin. daha mutlu biri olur musunuz bilmem. ama kendinizi daha güvende hissedeceğiniz kesin.
önem sıralaması, bende her zaman işleyen bir yöntem. çok küçükken keşfettim. tabi hep uygulanmıyor. işe yararlığı unutulmuyor sadece resmin çok içindeyken yönetemeyebiliyorsun durumu. sesli şekilde tekrar etmek gerekiyor kendine. önem sıralamanı hatırla. önem sıralamanı hatırla. önem sıralamanı hatırla. kafandan geçirmek bile işe yarayamayabiliyor zorluğun seviyesine göre. neyse. önem sıralamanı hatırla!
şöyle ki, neye önem vermek istediğin değil, ne kadar çirkin, kusurlu görünürse görünsün gerçekten neye daha çok önem verdiğini kendine itiraf edersen, daha az önem verdiklerin, daha çok istediklerin olduğunda bile, kendine bir şeyleri kabul ettirmenin seni kanırtmayan yollarını açık seçik görebiliyorsun. doğru ve seni ifade eden bir önem sıralaması her şeyi bir kenara bırak, sana kendini güvende hissettiriyor. kendini ne kadar boka batırırsan batır, duygular seni ne kadar baskılarsa baskılasın, ne kadar hunharca davranırsan davran kendine, önünde sonunda senin için önemliye yöneleceğini bilme konforu çok büyük bir avantaj sağlıyor. hayatın en gerçek ve en kaçınılmaz gündeminin kamçısı tepene inmişken dahi, diyebiliyorsun ki kendine bunun sayesinde, benim için hangisi daha önemli? gerçekliği yadsıyan bir insan olmak mı, acımla yüzleşmek mi? kimim ben?
diyorsun ki sonra kendine; her zaman istediğim olmuyor. 4.5 yaşındaki yeğenim, 6 yaşındaki öbür yeğenime, çikolata yemeye izin vermedi annesi ve teyzesi ortak kararla diye, bunu bir teselli cümlesi olarak kurdu ben onları, onlara çaktırmadan izlerken. bu kodla doğuyoruz aslında. bunu bilerek, bu kabullenişle. sonra şımarıyoruz, sonra unutuyoruz kendimizi. doğruya doğru. bununla da yüzleşmek gerek.
demem o ki, önem sıralamanızı, herkese olduğunuzdan daha dürüst olarak kendinize, yapın. sonra bırakın eylemlerinizi o sıralama yönetsin. daha mutlu biri olur musunuz bilmem. ama kendinizi daha güvende hissedeceğiniz kesin.
devamını gör...
thk kayyımına zimmet davası
adnan zengin beyfendiye, zimmetine para geçirdiği iddiasıyla 2019 yılında açılan dava.
valla bravo, diyecek bir şey bulamadım. yaptıysa da hayırlı işler, bol kazançlar dileyeyim bari.
thk kayyum heyeti üyeliğinin yanı sıra içişleri bakanlığı’na bağlı sivil toplumla ilişkiler genel müdürlüğü’nde işlemler ve mevzuat daire başkanlığı görevini de yürüten adnan zengin hakkında 2019 yılında değeri 5 milyon tl olan 2,5 dönüm büyüklüğündeki araziyi zimmetine geçirdiği iddiasıyla dava açıldı.
buradan
valla bravo, diyecek bir şey bulamadım. yaptıysa da hayırlı işler, bol kazançlar dileyeyim bari.
thk kayyum heyeti üyeliğinin yanı sıra içişleri bakanlığı’na bağlı sivil toplumla ilişkiler genel müdürlüğü’nde işlemler ve mevzuat daire başkanlığı görevini de yürüten adnan zengin hakkında 2019 yılında değeri 5 milyon tl olan 2,5 dönüm büyüklüğündeki araziyi zimmetine geçirdiği iddiasıyla dava açıldı.
buradan
devamını gör...
adem'den önce
rüyalar...
jock london'ın ilkel benliğini deneyimleyen iç güdüleri arasında sıkışan kahramanın dilinden anlattığı, taş devri edebiyatı olarak yorumlayabileceğimiz etkileyici hikayesidir.
karakter rüyaların ırksal bir aktarım olduğundan bahsediyor. hiç görmediğimiz bir yeri daha önceden atalarımız görmüş olabilirmiş. kitap, gen aktarımıyla atalarımızın yaşadığı yerleri görmüş olmamız hikayesinden başlıyor. şehir hayatı yaşamış birinin rüyasında sürekli kendini ormanda görmesi gibi. modern insan olarak nitelendirilen baş kahraman her gece ilkel benliğine geri dönüyor.
london, üç farklı insan türüne değinmiş.
ateş insanları
ağaç insanları
halk insanları
hikaye de ateş insanları, ateşi bulduğu ve araç gereç kullanabildiği için diğer türlerden daha gelişmiş insan türü olarak ele alınıyor. kahramanımız halk insanlarından biri. bu fantastik serüvende ismi kocadiş. isimler bir hayli değişik. çok hareketliye tezcanlı, tehlikeliye kızılgöz, gereksiz homurdanana çeneçalan isimleri verilmiş.
kitap için kısaca insanın insan olma serüveni ni anlatıyor diyebiliriz. evrim kuramına ilgi duyanlara tavsiye ederim. sıradışı kurgu. sade, samimi bir anlatım. hareketli bir hikaye olduğu için merak ederek okuyorsunuz. belki ilkel hayattaki sert ve korkutucu yaşama ayak uydurmakta biraz zorluk çekebilirsiniz. ben kitabı ilk kocadiş'in hapsolduğu mağarada kızılgöz'e gözlerini kaçırarak baktığı yerden baktım. sonra bir cesaret giriverdim dünyalarına.
bu insanların kendilerini anlattıkları bir yer var. orası kitabı anlamak adına önemli.
rastgele ve gamsız bir hayatımız vardı. çok az plan yapar, bunların da çok azını uygulardık. acıktığımızda karnımızı doyurur, susadığımızda su içer, yırtıcı düşmanlarımızdan kaçar, geceleri mağaramıza sığınır, kalan zamanımızı da
oyunla geçirirdik.
çok meraklıydık, kolayca neşelenir, bin bir türlü muziplik ve kaba şaka yapardık. tehlike hissettiğimiz veya kızgın
olduğumuz zamanlar dışında ciddiyet nedir bilmezdik.
insanoğlunun kendini geliştiremediği bir tarafı hep var. mesela, belli nedenlerden belli sonuçlara varamamış olmamız. tam anlayamamak, tamamlanamamak bir eksiklik olarak görülebilinir. benlik ile savaş bundan geliyor olabilir. iç güdülere teslimiyet ne kadar geç olursa o kadar iyi.
jock london'ın ilkel benliğini deneyimleyen iç güdüleri arasında sıkışan kahramanın dilinden anlattığı, taş devri edebiyatı olarak yorumlayabileceğimiz etkileyici hikayesidir.
karakter rüyaların ırksal bir aktarım olduğundan bahsediyor. hiç görmediğimiz bir yeri daha önceden atalarımız görmüş olabilirmiş. kitap, gen aktarımıyla atalarımızın yaşadığı yerleri görmüş olmamız hikayesinden başlıyor. şehir hayatı yaşamış birinin rüyasında sürekli kendini ormanda görmesi gibi. modern insan olarak nitelendirilen baş kahraman her gece ilkel benliğine geri dönüyor.
london, üç farklı insan türüne değinmiş.
ateş insanları
ağaç insanları
halk insanları
hikaye de ateş insanları, ateşi bulduğu ve araç gereç kullanabildiği için diğer türlerden daha gelişmiş insan türü olarak ele alınıyor. kahramanımız halk insanlarından biri. bu fantastik serüvende ismi kocadiş. isimler bir hayli değişik. çok hareketliye tezcanlı, tehlikeliye kızılgöz, gereksiz homurdanana çeneçalan isimleri verilmiş.
kitap için kısaca insanın insan olma serüveni ni anlatıyor diyebiliriz. evrim kuramına ilgi duyanlara tavsiye ederim. sıradışı kurgu. sade, samimi bir anlatım. hareketli bir hikaye olduğu için merak ederek okuyorsunuz. belki ilkel hayattaki sert ve korkutucu yaşama ayak uydurmakta biraz zorluk çekebilirsiniz. ben kitabı ilk kocadiş'in hapsolduğu mağarada kızılgöz'e gözlerini kaçırarak baktığı yerden baktım. sonra bir cesaret giriverdim dünyalarına.
bu insanların kendilerini anlattıkları bir yer var. orası kitabı anlamak adına önemli.
rastgele ve gamsız bir hayatımız vardı. çok az plan yapar, bunların da çok azını uygulardık. acıktığımızda karnımızı doyurur, susadığımızda su içer, yırtıcı düşmanlarımızdan kaçar, geceleri mağaramıza sığınır, kalan zamanımızı da
oyunla geçirirdik.
çok meraklıydık, kolayca neşelenir, bin bir türlü muziplik ve kaba şaka yapardık. tehlike hissettiğimiz veya kızgın
olduğumuz zamanlar dışında ciddiyet nedir bilmezdik.
insanoğlunun kendini geliştiremediği bir tarafı hep var. mesela, belli nedenlerden belli sonuçlara varamamış olmamız. tam anlayamamak, tamamlanamamak bir eksiklik olarak görülebilinir. benlik ile savaş bundan geliyor olabilir. iç güdülere teslimiyet ne kadar geç olursa o kadar iyi.
devamını gör...
ikili ilişkilerde sık yapılan hatalar
hayatınıza biri girdiğinde ailenizi, arkadaşlarınızı ihmal etmek bu listede en başı çeker. akabin de bireysel hobi ve sosyalliğin ortadan kalkması, siyam ikizi gibi yapışık yaşama gelir. çiftler birbirine yaşam alanı bırakmalı, birey olduklarını unutup her şeyi birlikte yapma güdüsünden sıyrılmalı ancak o zaman monotonluktan uzak ve daha kalıcı bir beraberlik sağlanabilir.
devamını gör...
9 kere leyla
oyuncusuna, kadrosuna, yönetmenine, fragmanına bakmadan sadece adından dolayı izledim, sonuna kadar. bir çırpı da bitirmedim, güne yaydım.
--! spoiler !--
müzikal sevenlere hitap eder ama bana değil ben zaten hint filmlerini de izleyemem.
dekor ve kostüme deli paralar dökülmüş. absürtlük hat safhada.
çocukluğumuzdan beri kedilerin 9 canlı olduğu söylenir bize. filmdeki 9 sayısının nedeni buymuş. neden 3, 5, 8 değil onu anlıyorsun.
ilgimi çeken diğer şeyde aile ambulansını ararken faruk'un 911'i adem'in 112'yi aramasıydı.
haris ve nergis gibi tipler her yerde var. karakterlerin isimleri anlamları ile uyumlu.
lilith efsanesi, basit bir mesaja indirgenmiş.
--! spoiler !--
--! spoiler !--
müzikal sevenlere hitap eder ama bana değil ben zaten hint filmlerini de izleyemem.
dekor ve kostüme deli paralar dökülmüş. absürtlük hat safhada.
çocukluğumuzdan beri kedilerin 9 canlı olduğu söylenir bize. filmdeki 9 sayısının nedeni buymuş. neden 3, 5, 8 değil onu anlıyorsun.
ilgimi çeken diğer şeyde aile ambulansını ararken faruk'un 911'i adem'in 112'yi aramasıydı.
haris ve nergis gibi tipler her yerde var. karakterlerin isimleri anlamları ile uyumlu.
lilith efsanesi, basit bir mesaja indirgenmiş.
--! spoiler !--
devamını gör...
milletler ve özellikleri
evet neden böyle bir başlık, sanırım içimden geldi denen dürtülerden dolayı. tamamen subjektif yorumlarım bunlar herkes kendi subjektifini ortaya koymakta özgür.
türkler, en belirgin özelliği bana kalırsa savaşçı bir toplum olmalarıdır, belki bir araştırma yapılsa en çok savaşa hangi millet girmiştir dense savaşmadığı millet kalmayan ülke türklerdir araplarla çinlilerle ingilizlerle kuzey korelilerle ruslarla bizanslılarla perslerle ermenilerle kürtlerle anzaklarla moğollarla yunanlarla vs tüm kavgaları biz çıkardık demiyorum ama palazlanan herkese kafa tuttuk bir şekilde. başka bir millet yoktur ki tarihi bu kadar farklı gruplarla kavga ederek geçsin.
almanlar, disiplin ve kaliteden başka bir özellikleri olduğunu düşünemiyorum.
japonlar, bu adamların teknolojide ileride olmaları en belirgin ayırt edici özelliklerinin bu olduğunu göstermez. bana kalırsa japonların en belirgin özelliği kurgulamak hayal güçleri sınırsız bu adamların. saygı olayı japonlara has bir şey değil malesef.
çinliler, bu milletin üreme ve üretme olayında rakibi yok üretmek dışında pek bir numaralarıda yok.
persler, işte bunlar garip bir millet ideoloji ve strateji konusunda dünyada kimse bunlara kafa tutamaz.
amerikalılar, dünya daki milletleri bir sınıfa toplasak sınıfın tembel ebleh ve şişko çocuğu gibidir bu millet. amerikayı amerika yapan diğer milletlerin mensupları. peki kime amerikalı diyoruz öyleyse? amerikan rüyasına yürekten bağlı herkes amerikalıdır. öz kültürünü amerikan rüyasından koruyabilen ise amerikalı değildir. amerikan rüyası sizi ebleh ve obez bir vergi kuyusuna çevirir.
ingilizler, bu milletin özelliği çökmektir malınıza çökerler sizin sırtınızdan geçinirler bütün tarihleri sömürmekten ibarettir. sahip oldukları bütün varlıklar dünyanın geri kalanından çaldıklarından oluşur.
yahudiler, bu milletin parayı kontrol etmek ve çalıştırmak dışında bir özelliği yoktur. kutsal yasanın koruyuculuğu veya kutsal soy olayları hepsi paradan çok çok sonra gelir.
araplar, bu millet sadece zevkine düşkündür.
hindular, bu millet muhafazakarlığın nirvanasıdır. bunları bir şeye inandır aradan bin yıl geçsin gel bak hiç bir şey değişmemiştir.
moğollar, bozkırda at binmek uzaklara at sürmek daha daha uzaklara at sürmek için bütün toprakları işgal edip oralara at sürmek.
fransızlar, gösteriş ve kokoşluk. başka bi numaraları var mı? aklıma gelmiyor.
italyanlar, bendeki italyan imajı daha çok aile bağlarıyla ilgilidir. aile kurumuna demeyelim de aile bağlarını önemseyen bir millet.
ispanyollar, bu adamların olayı eğlence ve eğlence.
göçebe topluluklar, işte bunların olayı felsefedir. felsefenin özü doğayla iç içe olmaktan geçer.
kürtler, kürtler hakkında söyleyebileceğim tek şey baş kaldırmak. zulme haksızlığa baş kaldırmaktan çekinmezler. tarihleri isyanlarla doludur.
ruslar, özenti bir millettir ruslar ideolojide özenirler toplumsal yaşamda özenirler hep başka milletlerden öğrenmişlerdir yaşamı köle tüccarı bir toplumdur bunlar. slav diye anılmalarının sebebi köle tüccarlığıdır.
afrikalılar, bu milletin özelliği itaat etmeleridir. isyan edemezler doğalarına aykırıdır.
yunanlar, egeli şirin bir halktır.
boşnaklar, sarışın mavi gözlü olmaları dışında bi numaraları yoktur.
çerkezler, osetler ve abhazlar, nart destanının sahipleri bunlar bence asalet ve zerafet hangi millette sorusunun cevabı bunlar.
güney amerikalılar, bunların belirgin bir özelliği yoktur latinlerden ispanyollardan almanlardan ve eski güney amerika yerlilerinden oluşurlar. almanlar ne alaka demeyin brezilyada ciddi bir alman nüfusu mevcut portekizlileri unutmadım tabi.
güney koreliler, popülist bir millettir bunlar trend neyse onu kovalarlar.
ve dünyadaki en kafasına göre ve özgür topluluğu romanlar, bunlar lüksü eğlenceyi ve sükseyi çok severler kafaları inanılmaz kıyaktır.
türkler, en belirgin özelliği bana kalırsa savaşçı bir toplum olmalarıdır, belki bir araştırma yapılsa en çok savaşa hangi millet girmiştir dense savaşmadığı millet kalmayan ülke türklerdir araplarla çinlilerle ingilizlerle kuzey korelilerle ruslarla bizanslılarla perslerle ermenilerle kürtlerle anzaklarla moğollarla yunanlarla vs tüm kavgaları biz çıkardık demiyorum ama palazlanan herkese kafa tuttuk bir şekilde. başka bir millet yoktur ki tarihi bu kadar farklı gruplarla kavga ederek geçsin.
almanlar, disiplin ve kaliteden başka bir özellikleri olduğunu düşünemiyorum.
japonlar, bu adamların teknolojide ileride olmaları en belirgin ayırt edici özelliklerinin bu olduğunu göstermez. bana kalırsa japonların en belirgin özelliği kurgulamak hayal güçleri sınırsız bu adamların. saygı olayı japonlara has bir şey değil malesef.
çinliler, bu milletin üreme ve üretme olayında rakibi yok üretmek dışında pek bir numaralarıda yok.
persler, işte bunlar garip bir millet ideoloji ve strateji konusunda dünyada kimse bunlara kafa tutamaz.
amerikalılar, dünya daki milletleri bir sınıfa toplasak sınıfın tembel ebleh ve şişko çocuğu gibidir bu millet. amerikayı amerika yapan diğer milletlerin mensupları. peki kime amerikalı diyoruz öyleyse? amerikan rüyasına yürekten bağlı herkes amerikalıdır. öz kültürünü amerikan rüyasından koruyabilen ise amerikalı değildir. amerikan rüyası sizi ebleh ve obez bir vergi kuyusuna çevirir.
ingilizler, bu milletin özelliği çökmektir malınıza çökerler sizin sırtınızdan geçinirler bütün tarihleri sömürmekten ibarettir. sahip oldukları bütün varlıklar dünyanın geri kalanından çaldıklarından oluşur.
yahudiler, bu milletin parayı kontrol etmek ve çalıştırmak dışında bir özelliği yoktur. kutsal yasanın koruyuculuğu veya kutsal soy olayları hepsi paradan çok çok sonra gelir.
araplar, bu millet sadece zevkine düşkündür.
hindular, bu millet muhafazakarlığın nirvanasıdır. bunları bir şeye inandır aradan bin yıl geçsin gel bak hiç bir şey değişmemiştir.
moğollar, bozkırda at binmek uzaklara at sürmek daha daha uzaklara at sürmek için bütün toprakları işgal edip oralara at sürmek.
fransızlar, gösteriş ve kokoşluk. başka bi numaraları var mı? aklıma gelmiyor.
italyanlar, bendeki italyan imajı daha çok aile bağlarıyla ilgilidir. aile kurumuna demeyelim de aile bağlarını önemseyen bir millet.
ispanyollar, bu adamların olayı eğlence ve eğlence.
göçebe topluluklar, işte bunların olayı felsefedir. felsefenin özü doğayla iç içe olmaktan geçer.
kürtler, kürtler hakkında söyleyebileceğim tek şey baş kaldırmak. zulme haksızlığa baş kaldırmaktan çekinmezler. tarihleri isyanlarla doludur.
ruslar, özenti bir millettir ruslar ideolojide özenirler toplumsal yaşamda özenirler hep başka milletlerden öğrenmişlerdir yaşamı köle tüccarı bir toplumdur bunlar. slav diye anılmalarının sebebi köle tüccarlığıdır.
afrikalılar, bu milletin özelliği itaat etmeleridir. isyan edemezler doğalarına aykırıdır.
yunanlar, egeli şirin bir halktır.
boşnaklar, sarışın mavi gözlü olmaları dışında bi numaraları yoktur.
çerkezler, osetler ve abhazlar, nart destanının sahipleri bunlar bence asalet ve zerafet hangi millette sorusunun cevabı bunlar.
güney amerikalılar, bunların belirgin bir özelliği yoktur latinlerden ispanyollardan almanlardan ve eski güney amerika yerlilerinden oluşurlar. almanlar ne alaka demeyin brezilyada ciddi bir alman nüfusu mevcut portekizlileri unutmadım tabi.
güney koreliler, popülist bir millettir bunlar trend neyse onu kovalarlar.
ve dünyadaki en kafasına göre ve özgür topluluğu romanlar, bunlar lüksü eğlenceyi ve sükseyi çok severler kafaları inanılmaz kıyaktır.
devamını gör...
deniz gezmiş
deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan hakkındaki idam kararlarının infazı
“1972’nin 5 mayıs’ını 6 mayıs’a bağlayan gece, deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan hakkında verilen idam hükmü infaz edildi. deniz gezmiş 11 eylül 1971 günü mamak askeri hapishanesinde, erdal öz’e şu sözleri söylüyordu:
‘asacaklar herhalde. bu, o günkü politik ortama bağlı. faşizm güçlüyse asar. politik mücadele veriyoruz. sınıf mücadelelerinin arttığı dönemlerde yasa masa kalmaz. hukuk ancak dengi durumlarında vardır ve işlerlik kazanır. siyasal iktidar için pek tehlikeli değilsindir, onun da pek gücü yoktur, işte o zaman hukuk vardır…’ (deniz gezmiş anlatıyor, erdal öz, s. 7.)
5 mayıs 1972 gecesi, mamak’tan sessizce çıkarılan üç devrimci, idam hükümleri infaz edilmek üzere ankara merkez kapalı hapishanesine götürülüyorlardı. ankara kapalı hapishanesinde onları son kez görenlerden burhan dodanlı’nın gördükleri: ‘anlaşıldığı kadarıyla cezaevindeki tüm hazırlıklar tamam, açık avlunun sol köşesine darağacı kurulmuş. bazı görevliler son kontrolleri yapmakla meşgulken, saat yarıma doğru, cezaevinin önünde duran vasıtalarla hükümlüler getiriliyor.
önce deniz gezmiş’i görüyoruz. arabadan indikten sonra, elleri arkasından bağlı vaziyette etrafına bakıyor. sanki birilerini görmek ister gibi bir hali var. fakat karanlıkta bir şey görmediği gibi, vakit de olmalığından onu hemen içeri alıyorlar. gezmiş’i, yusuf aslan ve hüseyin inan izliyor. onlar da demir kapının öte yüzüne alınıyorlar. böyleci üç hükümlünün bu dünyayla ilişkileri ebediyen bitmiş oluyor…’ (darağacı, burhan dodanlı, s. 340-341.)
üç devrimcinin idam edilmelerine avukatlarından ikisi tanıklık etmiştir: halit çelenk ve mükerrem erdoğan. onların tanıklıkları, o gece ankara merkez kapalı hapishanesinde yaşananların öğrenilmesinde önemli bir kaynak olmuştur.
üçü de geleneksel devrimci tavra uygun olarak sehpaya çıkmışlar, inançlarına bağlılıklarını ve amaçlarını ifade eden sözler haykırarak son nefeslerini vermişlerdir. türkiye sosyalist hareketinin ilk idam edilenleri bu üç devrimcidir...
“1972’nin 5 mayıs’ını 6 mayıs’a bağlayan gece, deniz gezmiş, yusuf aslan ve hüseyin inan hakkında verilen idam hükmü infaz edildi. deniz gezmiş 11 eylül 1971 günü mamak askeri hapishanesinde, erdal öz’e şu sözleri söylüyordu:
‘asacaklar herhalde. bu, o günkü politik ortama bağlı. faşizm güçlüyse asar. politik mücadele veriyoruz. sınıf mücadelelerinin arttığı dönemlerde yasa masa kalmaz. hukuk ancak dengi durumlarında vardır ve işlerlik kazanır. siyasal iktidar için pek tehlikeli değilsindir, onun da pek gücü yoktur, işte o zaman hukuk vardır…’ (deniz gezmiş anlatıyor, erdal öz, s. 7.)
5 mayıs 1972 gecesi, mamak’tan sessizce çıkarılan üç devrimci, idam hükümleri infaz edilmek üzere ankara merkez kapalı hapishanesine götürülüyorlardı. ankara kapalı hapishanesinde onları son kez görenlerden burhan dodanlı’nın gördükleri: ‘anlaşıldığı kadarıyla cezaevindeki tüm hazırlıklar tamam, açık avlunun sol köşesine darağacı kurulmuş. bazı görevliler son kontrolleri yapmakla meşgulken, saat yarıma doğru, cezaevinin önünde duran vasıtalarla hükümlüler getiriliyor.
önce deniz gezmiş’i görüyoruz. arabadan indikten sonra, elleri arkasından bağlı vaziyette etrafına bakıyor. sanki birilerini görmek ister gibi bir hali var. fakat karanlıkta bir şey görmediği gibi, vakit de olmalığından onu hemen içeri alıyorlar. gezmiş’i, yusuf aslan ve hüseyin inan izliyor. onlar da demir kapının öte yüzüne alınıyorlar. böyleci üç hükümlünün bu dünyayla ilişkileri ebediyen bitmiş oluyor…’ (darağacı, burhan dodanlı, s. 340-341.)
üç devrimcinin idam edilmelerine avukatlarından ikisi tanıklık etmiştir: halit çelenk ve mükerrem erdoğan. onların tanıklıkları, o gece ankara merkez kapalı hapishanesinde yaşananların öğrenilmesinde önemli bir kaynak olmuştur.
üçü de geleneksel devrimci tavra uygun olarak sehpaya çıkmışlar, inançlarına bağlılıklarını ve amaçlarını ifade eden sözler haykırarak son nefeslerini vermişlerdir. türkiye sosyalist hareketinin ilk idam edilenleri bu üç devrimcidir...
devamını gör...
fermuar tekniği
ikiden fazla şeritli ve emniyet şeridi olmayan yollarda sağdaki araçların yolun sağına, soldakilerin ise yolun soluna yanaşarak orta kısımdan ambulansın geçişine yol vermesi şeklinde uygulanan sistem.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
saçlarımdan tuttun, çamurumdan çıkardın, nefes alıyorum şimdi biraz.
bu çamur ikimize aitti di mi?
bıraktım seni di mi?
ama ben dedim sana "ya makaraya alırım ya da saldırır kaçarım" diye?
ve seni bir an bile makaraya almadım, alamazdım, kocaman yalanlar dolu bir hayatı önüne attım, bak dedim, "bunlar yok" artık.
anlamadım seni, anlayamadım ve korktum, zaten başın yeteri kadar balonlarla dolu iken seni de bulaştırmak istemedim kendimle.
kaçtım.
bilmiyorum be kadın, konuşuruz bunları, boyoz yumurta ve su bardağında çay * benden, mekan pasaport, zaman sabah.
sonra da elinden kahve içelim, olur mu?*
şunu da ortaya bırakayım, hangimiz yerinden bir milim kıpırdarsa öbürü üstüne atsın, aklı başına gelsin, bir daha olmasın, burnun çok güzel, ben salağım, teşekkür ederim......
aha da şuraya bıraktım.
bu çamur ikimize aitti di mi?
bıraktım seni di mi?
ama ben dedim sana "ya makaraya alırım ya da saldırır kaçarım" diye?
ve seni bir an bile makaraya almadım, alamazdım, kocaman yalanlar dolu bir hayatı önüne attım, bak dedim, "bunlar yok" artık.
anlamadım seni, anlayamadım ve korktum, zaten başın yeteri kadar balonlarla dolu iken seni de bulaştırmak istemedim kendimle.
kaçtım.
bilmiyorum be kadın, konuşuruz bunları, boyoz yumurta ve su bardağında çay * benden, mekan pasaport, zaman sabah.
sonra da elinden kahve içelim, olur mu?*
şunu da ortaya bırakayım, hangimiz yerinden bir milim kıpırdarsa öbürü üstüne atsın, aklı başına gelsin, bir daha olmasın, burnun çok güzel, ben salağım, teşekkür ederim......
aha da şuraya bıraktım.
devamını gör...
no land
çok çok severek dinlediğim beirut grubunun azeri versiyonu gibi grup.
grubun hiç bir uyesi kendisini yalnız ve dislanmis hissetmesin diye şarkılarinda muazzam sözlerin arasına bolca enstrman soloları eklemiş grup.
bu kaliteyi bozmadiklari takdirde bir ezginin günlüğü neden olmasınlar ki dediğim grup.
güneş gozluklerim arkasından yanımdan gelip geçen insanları izleyip hayatın hay huyu arasında boğazımda düğümlenen o melankoliyi yutmam için elinden geleni yapacak grup.
grubun hiç bir uyesi kendisini yalnız ve dislanmis hissetmesin diye şarkılarinda muazzam sözlerin arasına bolca enstrman soloları eklemiş grup.
bu kaliteyi bozmadiklari takdirde bir ezginin günlüğü neden olmasınlar ki dediğim grup.
güneş gozluklerim arkasından yanımdan gelip geçen insanları izleyip hayatın hay huyu arasında boğazımda düğümlenen o melankoliyi yutmam için elinden geleni yapacak grup.
devamını gör...
ferdinand de saussure
modern dilbilimin en büyük babalarındandır saussure. dil incelemelerinde dizgesel yapıyı temel alan adamdır. öncelike, kendisinin hayattayken pek az eser yayımlamıştır. daha sonra türkçeye de çevrilen 'cours de linguistique generale' verdiği derslerden tutulan muhtelif notlardan olup, ölümünden yıllar sonra yayımlanmış*.
dil, göstergeler dizgisidir sösyo'ya göre.. göstergenin mahiyetine dair söyledikleriyle mevzusuyu temellendirir. dilsel gönderge nedensizdir der. ne demek bu, gösteren(significant) ile gösterilen(signifie) arasında hiçbir zaruri bağ yoktur. yani ben belli bir çiçek için manolya diyorum, ancak buna manolya demem, tacettin dememden daha uygun, daha geçerli anlamına gelmez, böyle bir zaruri bağ yoktur der. kısaca dil, toplumsal uzlaşıdır diyo amca. bazılarına yarı nedenli olur da demiş. mesela çok oturgaçlı götürgeç*. yaptığı işin özüne dair bi isim taşıyan nesneler için bu tanımı yapmış. yapmasa daha iyiymiş.
ek olarak, dilsel ögelerin ancak bir bütün içinde anlamı olacağını söyler. hiçbir kelime münferit olarak anlam içermez. onun bi 'riviere' örneği vardı bununla ilgili. yani ben 'nehir'den bahsedeceksem, derenin, çayın ve türevlerinin ne olduklarını ve aralarındaki farkları bilmem gerekir, demek istiyo.
dizgeler üzerinde daha bir sürü ayrımı var.* modern bilim ve felsefeyi en çok etkileyen analitik düşüncenin temellerini bu ayrımlarla atmış kendisi. meşhur neo-kantçı ernst cassirer şöyle demiş bu konu hakkında: bütün bilim tarihinde, dilbilimin doğuşundan daha büyüleyici bir dönem olmadı.
dil, göstergeler dizgisidir sösyo'ya göre.. göstergenin mahiyetine dair söyledikleriyle mevzusuyu temellendirir. dilsel gönderge nedensizdir der. ne demek bu, gösteren(significant) ile gösterilen(signifie) arasında hiçbir zaruri bağ yoktur. yani ben belli bir çiçek için manolya diyorum, ancak buna manolya demem, tacettin dememden daha uygun, daha geçerli anlamına gelmez, böyle bir zaruri bağ yoktur der. kısaca dil, toplumsal uzlaşıdır diyo amca. bazılarına yarı nedenli olur da demiş. mesela çok oturgaçlı götürgeç*. yaptığı işin özüne dair bi isim taşıyan nesneler için bu tanımı yapmış. yapmasa daha iyiymiş.
ek olarak, dilsel ögelerin ancak bir bütün içinde anlamı olacağını söyler. hiçbir kelime münferit olarak anlam içermez. onun bi 'riviere' örneği vardı bununla ilgili. yani ben 'nehir'den bahsedeceksem, derenin, çayın ve türevlerinin ne olduklarını ve aralarındaki farkları bilmem gerekir, demek istiyo.
dizgeler üzerinde daha bir sürü ayrımı var.* modern bilim ve felsefeyi en çok etkileyen analitik düşüncenin temellerini bu ayrımlarla atmış kendisi. meşhur neo-kantçı ernst cassirer şöyle demiş bu konu hakkında: bütün bilim tarihinde, dilbilimin doğuşundan daha büyüleyici bir dönem olmadı.
devamını gör...


