varlığına sevindiğim başlık. benzeri bir şey açacaktım, hazır buldum.

ben tahminden ziyade daha çok bilimsel olarak değinmeye çalışacağım konuya.

yıllarca filmlerde izlediğimiz yapay zekâ temelli bazı konulardan sonra gündeme sık sık gelen bir soru var: robotlar dünyayı ele geçirip insanlığın sonunu getirebilir mi? teorik olarak belki mümkün görünüyor ama pratikte bu iş o kadar basit mi?

tersine mühendislik denilen bir olay var. bu daha çok parçaları birleştirip bir motoru yapabilmekten ziyade, var olanı alıp parçalarına ayırıp onun üzerinden bazı şeyleri simüle etmek olarak özetlenebilir. yapay zekâ çalışmaları da tersine beyin mühendisliği üzerinden yürütülüyor genellikle. yani?

yani şöyle; basit bir canlının beyni "dilimlenerek" canlının beyninin sahip olduğu en basit parçalarına, yani nöron bağlantılarına kadar ayrılıyor. sonra bu bağlantılar arasındaki ilişkiler, bunların çalışma şekilleri inceleniyor ve bunu bilgisayarlar ile simüle ederek o canlının beynini sanal ortamda "yaratmaya" çalışıyorlar.

***

tek bir meyve sineği için bu çalışma yapıldığında, bunun için 1.000.000.000.000.000 baytlık bir depolama alanı gerekiyor. bu veriyi işlemek de yaklaşık 5 yıl sürüyor. üstelik bunca emeğe ve zamana rağmen, bu hayvanın beyninin tam olarak nasıl çalıştığını tek bir örnek üzerinden anlayamıyorsunuz. dolayısıyla 1'den fazla meyve sineği için bu çalışmanın yapılması gerekiyor.

eğer bir fare için denemeler yaparsanız daha uzun zaman ve daha fazla depolama alanı ihtiyacınız oluyor. bir de insan beynini simüle etmeye kalkışırsanız...

şöyle anlatmaya çalışayım;

lawrence livermore ulusal laboratuvarı'nda dawn adlı bir süper bilgisayar var. bu bilgisayar insan beynindeki korteksin* sadece %1'ini simüle edebildi, ancak insan beyninin hızının 600'de 1'i kadarlık bir hızla!

dawn, yaklaşık 1 milyon watt'lık güç harcıyor. yaklaşık 7000 tonluk bir klima ekipmanıyla çalışıyor ve yaklaşık 80.000 metreküp soğutulmuş havayla ancak soğutulabiliyor. buna rağmen insan beynindeki bir bölümün sadece %1'ini 1/600'lük bir hız oranı ile ancak simüle edebiliyor. eğer tüm beyni bununla modellemeye çalışırsanız, en iyimser tahminle bu sayıları 1000 ile çarpmanız gerekebilir. zira insan beyni çalışırken sadece 20 watt'lık güç kullanır, çok daha hızlı çalışır ve ısındığını da kolay kolay algılayamazsınız.

***

tüm bunlardan yola çıkarak düşündüğünüzde, bu işin imkânsız olmadığını ama çok büyük/güçlü bilgisayarlar gerektirdiğini görebilirsiniz. bu da büyük miktarda para ve zaman anlamına geliyor.

bahsi geçen dawn böyle bir büyüklükte:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı
devamını gör...

bir han kang kitabıdır.

daha önce vejeteryan ve çocuk geliyor kitapları ile aklımı başımdan alan, beni edebi zevkin doruklarına çıkaran ve bol ödül kazanan yazar bu sefer “daha iyisini yapabilirim” demiş olacak ki harika bir kitap daha yazmış.

kitapta her şey beyaz, bembeyaz bir kitap, okurken göz alacak kadar beyaz.

beyaz kundak.
beyaz zıbın.
beyaz tuz.
beyaz kar.
beyaz buz.
beyaz ay.
beyaz pirinç.
beyaz dalga.
beyaz manolya.
beyaz kuş.
beyaz gülümseme.
beyaz kapı.
beyaz kağıt.
beyaz köpek.
beyaz saçlar.
beyaz kapı.
beyaz sis.
beyaz örtü.
beyaz ışık.
beyaz ışıltı.
beyaz umut.
beyaz hayat.
beyaz ölüm.
beyaz anılar.
beyaz kefen.

hızla kirlenen renkler arasında birinciliği kimseye kaptırmayan bir beyaz renk. öyle bir renk ki siz neyi simgelemesini isterseniz onu simgeler. doğum anında göz kamaştıran renk de odur, öldükten sonra bizi kendine çeken renk de. beyaz bir renkten ötesidir hatta, bir ömrün özetidir, bir ölüm üzerine inşa edilmiş bir başka ömrün muhasebesi. beyaz bir kitaba yazılmış bembeyaz bir roman.
devamını gör...

vatanın kurtuluşunu sağlayan emirdir. o emri veren komutan ne güzel komutan, uygulayan asker ne güzel askerdir.

ha birde içimizde keşke yunan kazansaydı diyen kadir mısıroğlu gibi orman çocukları da çok. alayınıza mustafa kemal ulan!
devamını gör...

iyi güldüm yine eline koluna sağlık

ama filmde alt yazı hatası olmuş gibi geldi bana. beyazlara bürünmüş amca için mellisho yazmışsın. portakal reçeli olasın emi * o sahne hariç muazzam iş çıkarmışsın. *

gandalf'a baktıkça hala gülüyorum yahu. tut portagalları! and the oscar goes to mellisho...
devamını gör...

tasavvufta, hemen ölecekmiş gibi ahiret için çalışmaktır.
kanaat ve tok gözlülüktür.
tul-i emel'in tersi olan durumdur.
devamını gör...

çok güzel hapşırır bunlar tıpsi tıpsi diye iki üç kere arka arkaya
devamını gör...

umberto eco (d. 5 ocak 1932, alessandria - ö. 19 şubat 2016, milano) italyan bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür. gülün adı ve foucault sarkacı gibi inanılmaz güzellikte ve etkileyici başyapıtların yazarıdır. kendisi ortaçağ konusunda oldukça uzmanlaşmış bir yazardı.
kasım 2005 ve haziran 2008 tarihlerinde abd'den foreign policy ve ingiltere'den prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu dünya'nın ilk 100 entelektüeli listelerinde, 2005 yılında 2'nci, 2008 yılında 14'üncü sırada yer almıştır. takma ismi dedalus'tur.
zamanında kendisine sorulan;
''tanışmak, konuşmak isteyebileceğiniz bir tarihi figür, yazar, devlet adamı, filozof var mı? böyle bir şans verilse kimi tercih ederdiniz?"
sorusuna
"hayran olduğum insanlarla bir araya gelmeyi hiç denemedim. onlarla tanışmayı reddediyorum. onlar hakkında kafamda oluşturduğum resmi tahrif etmelerini, yıkmalarını istemem. dolayısıyla görmeyi isteyebileceğim bir tarihi figür de yok. kitaplarında, tablolarında, bestelerinde söylediklerinden fazlasını söyleyebileceklerini de sanmıyorum. söz gelimi bach’la tanışmak için hiçbir gerekçe bulamıyorum. bana bıraktığı eserler benim için kafi. sonuçta bir pop kültür değil bach. ''
gibi güzel bir cevap vermişliği vardır.
romanları;
prag mezarlığı (ıl cimitero di praga), doğan kitap, 2011.
gülün adı,(ıl nome della rosa) can, 48. baskı : kasım
sıfır sayı (numero zero) doğan kitap, ekim 2015
foucault sarkacı ( ıl pendolo di foucault), can, 26. baskı: aralık 2019
önceki günün adası (l'isola del giorno prima) can, 9. baskı: mart 2018
kraliçe loana'nın gizemli alevi (la misteriosa fiamma della regina loana), doğan kitap,
baudolino, doğan kitap, 2003
devamını gör...

divan şiirinde güneş," aynı zamanda parlaklığından ve yüzüne bakılmaz oluşundan dolayı sevgili ile ilişkilidir. aşığı başka hiçbir şeyi göremez hale getiren, aşığın gözlerini kamaştıran bir varlıktır. ( bkz göz kamaştıran sevgili) sevgilinin yüzü, yanağı, kendisi güneşe benzetilir." ne güzel bir hitaptır.
devamını gör...

almanya-polonya sınırında yer alan yukarı silesia yakınında, krakow'un batısında, 3 yerleşke şeklinde kurulmuş kamptır.

auschwitz 1-2-3 şeklinde kurulan kompleks biçimdeki kamp 1943’te bağımsız kamplar haline geldi. auschwitz 1, kampların bağımsızlığından sonra bir süre idari merkez binası şeklinde kullanıldı. auschwitz 2 yani auschwitz-birkenau, polonya’nın oswiecim şehrinin birkenau kasabasında kurulan kamp, 1944’te auschwitz 1 ile tekrar birleştirildi.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

auschwitz 3 ise bağımsızlığını koruyarak kurulduğu kasabanın adıyla monowitz toplama kampı adını aldı.

aslında ölümler daha kamplara dağıtılmadan trenler ile ulaşım sırasında başlıyordu. oturamayacak kadar istif şeklinde vagonlara bindirilen esirler çoğu zaman henüz kampa varamadan havasızlıktan hayatını kaybediyordu.

kampa ulaşabilenler 1. yerleşkede, çalıştırılmak üzere ayrılıyordu. çalışamayacak kadar yaşlı, zayıf, hasta olanlar sıranın soluna ayrılıp doğrudan gaz odalarına gönderilirken çalışabilecek durumda olanlar sol kollarına dövme ile yapılan bir kimlik numarasıyla kalacakları ve çalışacakları kamplara sevk ediliyordu.

soykırım sürecinde 6 milyon insanın, auschwitz’de ise 1.1’i yahudi olmak üzere 1.3’ın katledildiği söyleniyor. bu verilere göre auschwitz dönemin en büyük toplama kampı.
çok çarpıcı bulduğum detaylardan biri ise kampların bazı binalarının kamptaki mahkumlara yaptırılmış olmasıdır.

kamplardaki doğrudan idamlar: zyklon b gazı ile gaz odalarında, insanlık dışı deneylerde gerçekleştirilirken, bunun dışındaki dolaylı idamlar ise çok ağır şartlarda çalıştırılma, yetersiz beslenme, bakımsızlık ve olumsuz koşullar ile gerçekleştiriliyordu.

gaz odalarındaki katliam veya çeşitli ölümler sonrası cesetler krematoryum denen, bedenleri yakmak için kullanılan dev fırınlarda yakılıyordu. yoğunluk yaşandığı zamanlarda fırınlarda tıkanıklık/arıza görülebiliyor ve bu gibi durumlarda bazen cesetler toplu mezarlar şeklinde gömülebiliyordu.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


1941 yazı ve sonbaharında, zyklon b gazı cinayet aracı olarak alman toplama kamplarında kullanılmaya başlandı. auschwitz ı'de, eylül ayında, ss subayları zyklon b gazını ilk kez toplu katliam aracı olarak test etti. bu deneylerin “başarısı” zyklon b'nin auschwitz kompleksindeki bütün gaz odalarında kullanılmasına yol açtı. ss subayları öncelikle, birkenau yakınında iki tane çiftliği gaz odası hâline getirdi. “geçici” gaz odası ı 1942'de çalıştırılmaya başlandı ve daha sonra kaldırıldı. geçici gaz odası ıı haziran 1942'den 1944 sonbaharına kadar kullanıldı. ss subayları auschwitz-birkenau kampında gaz odalarında öldürmeyi planladıkları kişi oranına göre, kamptaki tesislerin yetersiz olduğuna kanaat getirdi. 1943 yılının mart ve haziran ayları arasında dört büyük krematoryum binası inşa edildi. hepsinde şu üç bölme vardı: bir adet soyunma odası, büyük bir gaz odası ve krematoryum fırınları. ss subayları, auschwitz-birkenau kampındaki gaz odalarında öldürme işlemine kasım 1944'e kadar devam etti.


1928 romanya doğumlu bir yahudi olan helena hirsch, iki kez şans eseri gaz odasından kurtuluşunu anlatıyor:



1945’te sovyetler auschwitz’e yaklaşırken naziler belgeleri yok etmeye ve binaların bazı kısımlarını yıkmaya başlamışlardı. ana ve yan kampları tahliye etmeye başlayan ss subayları birçok esiri idam ederken binlercesini de yaya şekilde şehrin batısına tahliye etti. sovyetler auschwitz’e girdiklerinde çoğu ölmek üzere olan 6.000 civarında esiri kurtardı.

1979’da nato tarafından kültür mirası listesine eklenen kamp bugün müze olarak kullanılmaktadır.
devamını gör...

üsluba uygun olursa keyifli bile olabilir dediğim, merakla beklediğimiz hadise.
devamını gör...

en az "boş yapmak" kadar çiğ, avam, havada/temelsiz ve hem çevreye hem bünyeye zararlı bir çeşit plastik hissiyatı uyandıran söz öbeğimsigillerden acaip bir "şey", deyiş.
devamını gör...


rüya, bütün çektigimiz.
rüya kahrım, rüya zindan.
nasıl da yılları buldu,
bir mısra boyu maceram...
bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
iki yitik hasret,
iki parça can.
çatladı yüreği çakmaktaşının,
ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
çağlardır boğulmuş bir su...
ağıyor yeşil.
devamını gör...

bir jose saramago kitabıdır.

bu bir roman değildir, adı üstünde bir anı kitabıdır. bilmiyorum siz okuyunca nasıl hissedeceksiniz ama benim için çok hüzünlü bir yolculuk oldu bu kitapla birlikte yaptığım.

keşke hangisi daha iyi olurdu size söyleyebilseydin? önce jose saramago’nun bütün kitaplarını okumak mı, yoksa önce bu kitabı okuyup sonra romanlarına başlamak mı? ben ilkini yaptın.

nobel edebiyat ödülü sahibi jose saramago ile 20 yıl önce tanıştım. o zamandan beri de her kitabını, hakkında çıkan çoğu yazıyı ve yabancı yayınlarda adı geçen, ulaşabildiğim her şeyi okudum. ve saramago için söylenecek iki şey var: vicdan ve merhamet.

bu kitap jose saramago ile ilgili değil. yani bizim bildiğimiz, tanıdığımız, okuduğumuz ve sevdiğimiz o dev isimle ilgili değil. bu kitap saramago’nun küçüklüğünü, ne kadar zor zamanlardan geçip bugünlere geldiğini, kendi yaşadığı ve halkının yaşadığı fakirliği anlattığı bir kitap.

bu kitabı okuyunca saramago’nun neden bu kadar vicdanlı ve merhametli olduğunu ve neden 80 yaşında kiliseden aforoz edilmiş bir komünistken filistin halkına destek vermek için filistin’e gittiğini anlayacaksınız.
devamını gör...

şu sivas’ın elinde, sazım çalınmaz
güllerim yandı, yüreğim dayanmaz.
devamını gör...

rahminin iç duvarı parçalanarak parça parça dökülüyor ve bazen acısından bayılma durumuna gelebiliyorsun. bazı kadınlar her ay çocuk doğuruyor zaten.
tek acısı serçe parmağını sehpaya vurmak olan yazar da gelir burada abartma der.
devamını gör...

deborah levy kitabıdır.

bilmek istemediğimiz şeyler var hepimizin: mesela artık sizi sevmediğini bildiğiniz insanların şu anda ne yapıyor olduğunu bilmek istemeyebilirsiniz. bir savaşta kaç kişinin öldüğü merakınızı uyandırabilirken nasıl öldüklerini, ölürken çektikleri acıları bilmek istemez kimse. heyecanla sorduğunuz bir sorunun yanıtının olumsuz olacağını hissettiğinizde o cevabı bilmek istemezsiniz artık. bir kadının güzelliğini izlemek herkese keyif verir ama onun size baktığında ne gördüğünü bilmek istemezsiniz. bir insanın hele de ünlüyse intiharı herkes için merak konusu olabilir ama intihara kadar giden o bunalım anlarını kimse bilmek istemez. ve bunlar gibi bir sürü şey. hepsi sizin bilme isteğiniz ya da isteksizliğiniz ile ilgili.

deborah levy bir kadın yazarak olarak kendi deneyimini bize denemelerle anlatmış. sanki virginia woolf yeniden bizim aramızda. kendine ait bir odada yazmış sanki anlatmak istediklerini. neden yazdığını, nasıl yazdığını anlamamız için ipuçları vermiş bize yazar.

bilmek istemediğiniz şeyleri öğrenmek için ideal bir motivasyon kaynağı ve yol gösterici bir kitap olacak sizin için. bilmek istemediklerinizi bilmek için mutlaka okuyun.
devamını gör...

(bkz: gözlük)
devamını gör...

dostlar öncelikle şunu kabul edelim. hiç kimse dünyaya gelmeyi istemez, ailelerimiz ebeveyn olmayı seçer. eğer gelecekte kendinize bakacak ya da yatırım aracı olarak birilerini arıyorsanız hiiiçç boşuna dünyaya çocuk getirmeyin. o çocuğa harcayacağınız parayı, emeği ve zamanı çok farklı yerlere yatırabilirsiniz. inanın daha verimli olacaktır.

bir çocuk dünyaya getirmek pratikte kolay gibi görünse de daha en başından çok meşakkatli bir yoldur. bir kadın olarak söylüyorum; hamilelik süreci,doğumu, lohusalığı, hormonları derken zaten o çocuk doğuncaya kadar yeterince çile çekiyorsunuz dostlar. e doğurunca iş bitiyor mu? aslaaa! tam tersine daha yeni başlıyoruz.

o çocuğu dünyaya getirmeden şunları düşünmeli her insan:
-ben bu çocuğa yeterince iyi bir ekonomik gelir sağlayabilir miyim?
- ben bu çocuğa yeterince sevgi ve ilgi verebilir miyim?
- iyi bir ebeveyn olabilir miyim?
- bu çocuğun sorumluluğunu üstlenebilir miyim?
- hayatımdaki bazı alışkanlıklarım ve isteklerimden fedakarlıklar yapabilir miyim?
- eşimle aramız nasıl? sağlıklı bir ilişkimiz var mı?
- ben böyle bir dünyaya çocuk getirmek istiyor muyum?
bunların hepsi büyük birer soru işaretidir ve hiçbirinin cevabında bir gram şüphe olmamalıdır. yeni bir candan bahsediyoruz dostlar. öyle kolay değil, çoğumuzun dediği gibi doğurmakla ana baba olunmuyor. şahsen kendi adıma konuşacağım ve sizinle bir analiz yapacağım.


ekonomik olarak yeterli olmadan asla böyle bir işe girilmez dostlar. özellikle “her doğan kendi rızkıyla doğar” sözüne de inanmam. ben daha kendim zar zor geçinirken küçücük çocuğa bir çikolatayı neden alamadığımla ilgili hesap vermemem.

ben bu çocuğa yeterli sevgi ve ilgiyi verebilir miyim?
dostlar ben zaten evde 7 aylık bir bücürle yaşıyorum. onun tepkilerinden de yeterli ilgiyi verebildiğimi düşünüyorum fakat kendi çocuğunuz çok ayrı bir durum. o sabrı besleyebilecek misiniz? ben çabuk sinirlenen ve hemen parlayan biriyimdir. çocuğuma karşı sabırlı, anlayışlı ve sakin olabilecek miyim? bilmiyorum. büyükkk bir soru işareti daha!

bir çocuğun sorumluluğunu üstlenebilir miyim?
küçücük bir bebeği düşünün. tamamen size muhtaç. konuşamıyor, yürüyemiyor, ne istediğini anlatamıyor… ve bu varlığın her şeyi sizsiniz. hastalandığı zamanki o çaresizlik çok zordur dostlar ya da ciyak ciyak ağlarken neyinin olduğunu bilmeyip sakin kalmaya çalıştığınız dakikalar… oturup kendim de ağladığım çok zaman oldu. o dakikalar hiç geçmez mesela. ya da gece gazının olduğunu bile bile acaba başka bir şeyi mi var diye uykusuzluktan kafayı yiyecek raddeye geldiğiniz anlar… tüm bunları göze alabilecek misiniz? şahsen ben bu yükün altına giremem dostlar. girememeyi geçtim girmek de istemem.

bazı alışkanlıklarım ve isteklerimden fedakarlıklar yapabilir miyim?
dostlar şu dünyada okunacak onlarca kitap, gezilecek yüzlerce yer ve yaşanacak binlerce anı var. lakin bir çocuğunuz olduğu vakit önce kendinizi değil onu düşünmeniz gerekiyor. mesela: kış ayında bir yere gideceğiniz zaman öncelikle çocuğunuzu düşünmelisiniz. aman üşütür mü? hasta olur mu? sıkılır mı? vb.
kendi sosyalliğinizden ve isteklerinizden feragat etmeniz gerekir bazı konularda. hamilelik sürecinde sigarayı bırakmanız ya da azaltmanız gerekir. kötü örnek teşkil eden şeyler yapmamanız… ve onlarca örnek sayabilirim. ben bunları yapabilecek kadar fedakar olsaydım kariyer hayatımda çok daha farklı yerlere gelebilirdim. lakin bunları yapamayacak kadar bencil ve tembelim. üzgünüm, gerçekler…

eşimle aram iyi mi? sağlıklı bir ilişkimiz var mı? ya da eşim nasıl biri?
eşler bu konuda birbirine destek olmalıdır dostlar. birçok ailede rastladığımız bir durum vardır ki, o da babaların ilgisizliği. hiççç bana “aman tüm gün işte çalışıyorlar, mecalleri olmuyor” mavalları okumayın. tam da bunun için sordum yukarıdaki soruları. eğer işten yorgun gelip çocuğunla oyun oynayamayacak, ilgi gösteremeyeceksen çocuk yapmayacaksın kardeşim. aynı şekilde anneler de tüm gün evde boş duruyor sanıyorsanız yanılıyorsunuz. evin işi de bitmiyor çünkü. neyse daha fazla lafı uzatmayacağım. her iki ebeveyn için de söylüyorum ki birbirlerine yardımcı ve destek olmalılar. öbür türlüsü olmuyor çünkü.

dostlar üstte sorduğum sorular ve çeşitlerini sorup, cevaplarından emin olduktan sonra bir çocuğu dünyaya getirin. bakamayacağınız, sırf boşanmamak adına ya da aman yaşım geçiyor diye düşünerek çocuk yapmayın. ne kendi başınızı yakın ne de küçücük çocuğun hakkına girin.

he benim sonucum ne peki? benden ömür billah anne olmaz!!!!
devamını gör...

felsefe

felsefe denilince ilk akla gelen akla, mantığa uygun düşünmek gelir. her insan, doğası gereği zaten düşünür. burada farklı bir durum olmalıdır. felsefe merak ile başlar. merak eden soru sorar. cevabı bulmak için araştırır, sorgular ve cevabı arar.

aynı durum bilim içinde geçerlidir. ancak bilimin aradığı cevap deney ile kanıtlanabilen, nesnel ve kesin doğrulardır. ancak bilimsel olmayan konularda cevap kesin değildir. doğru birden fazladır. bu alan felsefenin alanıdır.

örneğin; iyi, güzel, hoş, ahlak nedir? gibi soruların cevabı çoktur.

felsefe bu ve benzeri soruların cevaplarını, eleştirilerini, yorumlarını akla ve mantığa uygun bir şekilde arayan düşünme etkinliğidir.

felsefenin doğuşu

felsefe milattan önce 6.yüzyılda antik yunanda ortaya çıkmıştır.

* neden antik yunanda ortaya çıktı?

1- ticaret merkezi olduğu için farklı kültürler bir aradadır.
2- zengin bir toplumdur.
3- demokrasi ile yönetildiği için farklı görüşlere ve fikirlere saygı duyulur.
4- demokrasinin uygulanması için aristokratlar* eğitime çok önem vermiştir.
5- tüm işleri köleler yaptığı için boş vakitleri oldukça fazladır.

* neden milattan önce 6.yüzyılda ortaya çıktı?

bu döneme kadar insanlık yerleşik hayata geçip temel ihtiyaçları olan beslenme - barınma - güvenliği sağlamaya çalışmışlardır.

merak ve ihtiyaçları için bilgi öğrenmeye başlamışlardır.

soruların cevabını hep din bakış açısı ile yanıtlamışlardır.

milattan önce 6.yüzyılda temel ihtiyaçlarını karşılayan insanlar merak ettikleri soruların cevabını akıl ile aramaları, felsefenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

felsefenin kelime anlamı: bilgiyi sevmektir. filozof ise - bilgiyi seven, arayan kişidir. yani kısacası bilgi ihtiyaçtan ziyade merak edildiği ve sevildiği için aranıyor.

bilgi: insanın aklını ve duyularını kullanarak kendini ve çevresini tanımasını sağlayan araçtır.

bilinç: insanın hem kendisi hem de çevresinin farkında olma durumudur.

öz bilinç: insanın kendisi hakkındaki farkındalığıdır. ben kimim, özelliklerim, duygularım, yeteneklerim, zayıflıklarım, hedeflerim nelerdir? gibi sorulara cevap vermektir.

düşünce: bilgi edinmeye yönelik tüm zihinsel faaliyetlerdir. algılama - kavrama - tasarlama - hayal etme - hatırlama - analiz etme gibi zihinsel etkinliklerin hepsi düşünmedir.

her insan, doğuştan düşünme yetisi ile doğar. doğru, akla mantığa uygun ve kendi içinde tutarlı düşünme felsefe için zorunludur.

düşünme biçimimiz, dünyayı anlama şeklimize neden olur. bu nedenle hayattaki en önemli şey düşünmek ve algılamaktır.
devamını gör...

bir şeyin kesin olarak haram olduğunu belirten ingilizce söz dizisi.
-can i eat bacon?
+no, absolutely haram.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim