90'lı yıllara dair akılda kalanlar
kayahan, sibel alaş, burak kut, mirkelam, mustafa sandal, sertab erener, tarkan, tayfun ve adını sayamadığım daha nice şarkıcımız...
lou bega, the cranberries, no doubt, ace of base ve ismini sayamadığım niceleri...
karum ve hafta sonlarında iğne atsan yere düşmeyecek kalabalığı ve çook şeker'in ilk açıldığı günler, torba dolusu şeker almalarımız...
atakule'deki dreamland adlı oyun salonu ve kafkas'tan çikolatalı kestane şekeri almalarımız...
tunalı'daki ertuğ pasajı'nda bulunan tadım pizza'nın harika domates çorbası ve açık büfe salataları... yine tunalı'daki golden cue adlı bilardo salonu ve kıtır'da kumpir yemek... daha aşağıdaki tivoli'de pizza yemek ve saatlerce oturmak... şimdi kapanmış olan kavaklıdere sineması...
atatürk bulvarı üzerinde, yine kapanmış olan akün sineması...
kızılay meydanı'da "saat 2'de gima'nın önünde" buluşmalarımız, gima'nın karşısındaki yeni kara mürsel binası...
o zamanlar, bahriye üçok ve uğur mumcu suikastlerinde patlayan bombaların sesini duyacak bir yerde yaşıyor olmak...
öğrenciler, hatta bazen okullar arası yumurta savaşı...
seğmenler parkı'nda ünlü sanatçıların gece konserleri ve her ne kadar artık zararını öğrenip karşı çıkıyor olsak da, o çocuk hallerimizle keyif aldığımız havai fişek gösterileri... bu 80'lerin sonlarından kalma da olabilir, net hatırlamıyorum.
özellikle şampiyonlar ligi'nde kazandığımız maçlardan sonra sokaklarda saatlerce kutlama yapıp, ertesi sabah ses kısık halde okula gitmeler...
***
daha çok şey sayarım 90'larla ilgili çünkü beni hayatımın en güzel dönemleriydi onlar. bir gün bir zaman makinesi yapabilecek olsaydım, kesinlikle gideceğim zaman 1990-1997 arası olurdu ve sürekli başa dönerek loop'a alırdım zamanı kendim için. gerçekten özlüyorum o yılları...
lou bega, the cranberries, no doubt, ace of base ve ismini sayamadığım niceleri...
karum ve hafta sonlarında iğne atsan yere düşmeyecek kalabalığı ve çook şeker'in ilk açıldığı günler, torba dolusu şeker almalarımız...
atakule'deki dreamland adlı oyun salonu ve kafkas'tan çikolatalı kestane şekeri almalarımız...
tunalı'daki ertuğ pasajı'nda bulunan tadım pizza'nın harika domates çorbası ve açık büfe salataları... yine tunalı'daki golden cue adlı bilardo salonu ve kıtır'da kumpir yemek... daha aşağıdaki tivoli'de pizza yemek ve saatlerce oturmak... şimdi kapanmış olan kavaklıdere sineması...
atatürk bulvarı üzerinde, yine kapanmış olan akün sineması...
kızılay meydanı'da "saat 2'de gima'nın önünde" buluşmalarımız, gima'nın karşısındaki yeni kara mürsel binası...
o zamanlar, bahriye üçok ve uğur mumcu suikastlerinde patlayan bombaların sesini duyacak bir yerde yaşıyor olmak...
öğrenciler, hatta bazen okullar arası yumurta savaşı...
seğmenler parkı'nda ünlü sanatçıların gece konserleri ve her ne kadar artık zararını öğrenip karşı çıkıyor olsak da, o çocuk hallerimizle keyif aldığımız havai fişek gösterileri... bu 80'lerin sonlarından kalma da olabilir, net hatırlamıyorum.
özellikle şampiyonlar ligi'nde kazandığımız maçlardan sonra sokaklarda saatlerce kutlama yapıp, ertesi sabah ses kısık halde okula gitmeler...
***
daha çok şey sayarım 90'larla ilgili çünkü beni hayatımın en güzel dönemleriydi onlar. bir gün bir zaman makinesi yapabilecek olsaydım, kesinlikle gideceğim zaman 1990-1997 arası olurdu ve sürekli başa dönerek loop'a alırdım zamanı kendim için. gerçekten özlüyorum o yılları...
devamını gör...
psikiyatrik problemlerin insanlara karizmatik gelmesi
ne yazık ki doğru olan tespit, günümüz gençlerinde bilhassa pek popüler, psikiyatrik rahatsızlık edinmeyen kalmadı gibi bir durum var, teşhis konması önemli değil, kendileri de bulabiliyor bir şeyler. kendisini bipolar sanan mı dersin, biosuna obsesif kompulsif bozukluk yazanlar mı dersin, en ufak bir olumsuz düşüncede aklına kendisinde anksiyete olduğunu düşünen mi dersin bıktık vallahi.
devamını gör...
sözlük radyosu
an itibariyle "gönlüm ataşlara yandı" çalan radyodur. gomercan beni bul yiğidim.
devamını gör...
rte'nin bayram mesajında uyuması
halkın rte nin bayram mesajında uyuması gibidir. normaldir.
hep bizi mi uyutacak.
hep bizi mi uyutacak.
devamını gör...
sevgilisi devrimci diye adını deniz olarak değiştiren erkek
devamını gör...
bir ömer hayyam rubaisi bırak
kim demiş haram nedir bilmez hayyam
ben helali haramı karıştırmam
seninle içilen şarap helaldir
sensiz içtiğimiz su bile haram.
ben helali haramı karıştırmam
seninle içilen şarap helaldir
sensiz içtiğimiz su bile haram.
devamını gör...
oy verin tanımlara can verin
eski tanımlarının kıymetinin bilinmesini isteyen yazar söylemi. siz eski tanımlara oy verdikçe bize bildirim geliyor biz de o eski tanımları yâd etmiş oluyoruz.*
devamını gör...
geceye bir sanat eseri bırak
capucines bulvarı- claude monet

fransa'da bulunan bu bulvar, pek çok izlenimci ressam tarafından resmedilmiştir fakat monet'in tablosu en meşhurlarındandır. monet, bu tabloyu 1874'te ilk izlenimciler sergisi'ni açtığı nadar stüdyosu'nun pencerelerinden bakarak resmetmiştir.
sanat eleştirmeni ernest chesneau tarafından şöyle yorumlanmıştır:
"uzaktan bakınca kişiyi akışında bir yaşam selamlıyor... ancak eğer yakına gelecek olursak tümü kayboluyor. geriye yalnızca tam olarak anlaşılamayan kaotik boya kazıntıları kalıyor. açıkçası, bu tür de dahil olmak üzere eser, sanatın son noktası değil. devam edip eskizi tamamlanmış bir çalışmaya dönüştürmek gerekiyor. fakat dikkatle dinleyenler için bu bir borazan sesidir, gelecekte yankılanan!"
kaynak: dailyart

fransa'da bulunan bu bulvar, pek çok izlenimci ressam tarafından resmedilmiştir fakat monet'in tablosu en meşhurlarındandır. monet, bu tabloyu 1874'te ilk izlenimciler sergisi'ni açtığı nadar stüdyosu'nun pencerelerinden bakarak resmetmiştir.
sanat eleştirmeni ernest chesneau tarafından şöyle yorumlanmıştır:
"uzaktan bakınca kişiyi akışında bir yaşam selamlıyor... ancak eğer yakına gelecek olursak tümü kayboluyor. geriye yalnızca tam olarak anlaşılamayan kaotik boya kazıntıları kalıyor. açıkçası, bu tür de dahil olmak üzere eser, sanatın son noktası değil. devam edip eskizi tamamlanmış bir çalışmaya dönüştürmek gerekiyor. fakat dikkatle dinleyenler için bu bir borazan sesidir, gelecekte yankılanan!"
kaynak: dailyart
devamını gör...
kendine ait bir oda
öncelikle buranın bu kadar boş olmasına şaşırdığımı söylemeden geçemeyeceğim. kitabı okuyan değerli yazarlarımız buraları yeşillendirebilir.
tanım: virginia woolf'un tarihte neden kadınlar erkekler kadar yazar çıkaramadı sorusunu irdelediği eserdir. woolf bunun nedenini edebiyat tarihinden somut örneklerle gayet iyi açıklamaktadır. kadınlar arasında da bir çok yazar çıktığını hatta bazılarının takma erkek isimleri kullanmak zorunda kaldığı gibi örnekler yer almaktadır*. bence herkesin mutlaka okuması gereken bir eserdir.
tanım: virginia woolf'un tarihte neden kadınlar erkekler kadar yazar çıkaramadı sorusunu irdelediği eserdir. woolf bunun nedenini edebiyat tarihinden somut örneklerle gayet iyi açıklamaktadır. kadınlar arasında da bir çok yazar çıktığını hatta bazılarının takma erkek isimleri kullanmak zorunda kaldığı gibi örnekler yer almaktadır*. bence herkesin mutlaka okuması gereken bir eserdir.
devamını gör...
kalbinizi en çok kıran cümle
söylememem gerekendir. aksi halde 'buradan kırınız' diye minval vermiş olurum.
devamını gör...
gece mezarlıktan korkmak
korkmayın arkadaşlar, gece de gündüz de korkmayın. zira ben daha hiç bir ölünün insana zarar verdiğini görmedim. diriden korkun ölüden değil.
devamını gör...
aşık veysel şatıroğlu
çok büyük adammış rahmetli.
aşık veysel'in torunu çiğdem özer, üç yıl önce bir röportajda dedesinin ilk evliliğiyle ilgili pek bilinmeyen bir olayı böyle anlatmıştı:
köyün en güzel kızıyla evlendirilmiş dedem... yol arkadaşlıkları aileleri tarafından tayin edilmiş iki insan. hayat sürprizlerle dolu, gel zaman git zaman evdeki hizmetli hüseyin'e kayıyor gönlü güzeller güzeli esma'nın. aşk bu, insanın gözünü karartır.
aşıklar bir gün kaçmaya karar veriyor ve esma çocuğunu ve dedemi bırakıp kaçıyor. ama veysel de aşık ve kaçacakları gece görmeyen gözlerine rağmen her şeyi hissediyor.
neyse, bizim kaçaklar samsun'a vardıklarında bafra civarında soluklanmak için bir çeşmenin başında duruyorlar. bitkinler, açlar, ceplerinde bir kuruş para yok. esma çoraplarını çıkarıyor ve bir bakıyor ki içinde bir tomar para...
evet yaban ellerde kurda kuşa yem olmasınlar diye... işte bazılarımızın gönlü zengin... hikaye burada bitmiyor aslında. hüseyin'le esma günün birinde perişan vaziyette köye dönüyor. bu arada dedem ve esma annenin çocuğu da ölüyor.
dedem o zaman çok meşhur, "esma'ların bir ihtiyaçları var mı?" diye sorduruyormuş devamlı akrabalarına. o kadar içi acımış ki, bir şiir yazmış "zalim, kafir, yetim koydun kuzumu/ çocuğunu geride bırakıyor, zalim kafiri hüseyin" diye.
dedem ölüm döşeğindeyken helallik almak için kapıya kadar geliyor esma anne, ama "içeri girmeye yüzüm yok" deyip vazgeçiyor...
kaynak:
aşık veysel'in torunu çiğdem özer, üç yıl önce bir röportajda dedesinin ilk evliliğiyle ilgili pek bilinmeyen bir olayı böyle anlatmıştı:
köyün en güzel kızıyla evlendirilmiş dedem... yol arkadaşlıkları aileleri tarafından tayin edilmiş iki insan. hayat sürprizlerle dolu, gel zaman git zaman evdeki hizmetli hüseyin'e kayıyor gönlü güzeller güzeli esma'nın. aşk bu, insanın gözünü karartır.
aşıklar bir gün kaçmaya karar veriyor ve esma çocuğunu ve dedemi bırakıp kaçıyor. ama veysel de aşık ve kaçacakları gece görmeyen gözlerine rağmen her şeyi hissediyor.
neyse, bizim kaçaklar samsun'a vardıklarında bafra civarında soluklanmak için bir çeşmenin başında duruyorlar. bitkinler, açlar, ceplerinde bir kuruş para yok. esma çoraplarını çıkarıyor ve bir bakıyor ki içinde bir tomar para...
evet yaban ellerde kurda kuşa yem olmasınlar diye... işte bazılarımızın gönlü zengin... hikaye burada bitmiyor aslında. hüseyin'le esma günün birinde perişan vaziyette köye dönüyor. bu arada dedem ve esma annenin çocuğu da ölüyor.
dedem o zaman çok meşhur, "esma'ların bir ihtiyaçları var mı?" diye sorduruyormuş devamlı akrabalarına. o kadar içi acımış ki, bir şiir yazmış "zalim, kafir, yetim koydun kuzumu/ çocuğunu geride bırakıyor, zalim kafiri hüseyin" diye.
dedem ölüm döşeğindeyken helallik almak için kapıya kadar geliyor esma anne, ama "içeri girmeye yüzüm yok" deyip vazgeçiyor...
kaynak:
devamını gör...
cehennemi yaratıp merhametten bahsetme komikliği
cehennem sebep değil, sonuçtur.
"ihtiyar" (irade kavramının genel manası) dediğimiz kavram insanları diğer canlılardan ayıran en büyük ve en asil özelliktir. bu özellik melekuti bir özellik te olabilir, şeytani bir özellik te olabilir.
zulmün yada merhametin değerlendirilmesi, "adalet" mekanizmasının işidir. cennet yada cehennem kavramı adalet mekanizmasının sonucudur. merhamet mekanizmasının işlevi dışındadır.
islam zulmü üçe ayırmıştır;
1) kişinin kendine ettiği zulüm.
bu zulüm teraziye konan zulümdür. merhamet mekanizması bu zulümde işler.
2)kişinin başkasına ettiği zulüm.
bu zulüm, zulme uğrayanın affedip afetmemesi ile bağışlanır yada cezalandırılır. adalet mekanizması bu zulümde işler.
3)kişinin allah a ettiği zulüm(haşa).
bu zulüm şirk koşmak, yaradanı reddetmek gibi suçların sonucudur. eğer kişi tövbe ederse allah çok bağışlayandır. eğer kişi tövbe etmez ise allah çok adildir. (hem adalet, hem merhamet mekanizması çalışır.)
"ihtiyar" (irade kavramının genel manası) dediğimiz kavram insanları diğer canlılardan ayıran en büyük ve en asil özelliktir. bu özellik melekuti bir özellik te olabilir, şeytani bir özellik te olabilir.
zulmün yada merhametin değerlendirilmesi, "adalet" mekanizmasının işidir. cennet yada cehennem kavramı adalet mekanizmasının sonucudur. merhamet mekanizmasının işlevi dışındadır.
islam zulmü üçe ayırmıştır;
1) kişinin kendine ettiği zulüm.
bu zulüm teraziye konan zulümdür. merhamet mekanizması bu zulümde işler.
2)kişinin başkasına ettiği zulüm.
bu zulüm, zulme uğrayanın affedip afetmemesi ile bağışlanır yada cezalandırılır. adalet mekanizması bu zulümde işler.
3)kişinin allah a ettiği zulüm(haşa).
bu zulüm şirk koşmak, yaradanı reddetmek gibi suçların sonucudur. eğer kişi tövbe ederse allah çok bağışlayandır. eğer kişi tövbe etmez ise allah çok adildir. (hem adalet, hem merhamet mekanizması çalışır.)
devamını gör...
eve kahve makinesi almak
french press'le kahve demlemekten bıkan ben için büyük bir hayal olan mutfak aleti.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
denizin damarları
ruhuna giden bir yol
imgelerim kadar yakın
düşüncelerin kadar
ruhuma giden bir yol
incitanemi aradığım
bir uyku kadar tatlı
hiç uyanamadığım
nefesin gibi
ruhuma üflediğin
her an
yanımda hissettiğim
sihirli sözcüklerin
içimi ısıtan
imgelerimi tüketen
susuşlarım olan
şiirimin her zerresi...
ruhuna giden bir yol
imgelerim kadar yakın
düşüncelerin kadar
ruhuma giden bir yol
incitanemi aradığım
bir uyku kadar tatlı
hiç uyanamadığım
nefesin gibi
ruhuma üflediğin
her an
yanımda hissettiğim
sihirli sözcüklerin
içimi ısıtan
imgelerimi tüketen
susuşlarım olan
şiirimin her zerresi...
devamını gör...
bugs bunny
looney tunes demirbaslarindan; en tatli, en ukala, en sevimli ve en sevdigim karakteri.
bayilarak izlerdim, bir elimde havuc ile; hala izliyorum gerci*. trolluk kavraminin oncusu, aklini inanilmaz kullanabilen, her durumdan burnu bile kanamadan siyrilabilen ve surekli dalga gecen bir tip; insanin arayip da bulamadigi butun ozelliklerin yuklu oldugu cınım tavsan.
buralarin en buyugu o bir baska, bugs bunny bugs bunny cok yasa!
ps: yorgun ve bitkin hali bile asiri mincirilasi oldugu icin profilimi susluyor kendisi, full enerjiyle gorevimin basindayim; duyurayim istedim*.
bayilarak izlerdim, bir elimde havuc ile; hala izliyorum gerci*. trolluk kavraminin oncusu, aklini inanilmaz kullanabilen, her durumdan burnu bile kanamadan siyrilabilen ve surekli dalga gecen bir tip; insanin arayip da bulamadigi butun ozelliklerin yuklu oldugu cınım tavsan.
buralarin en buyugu o bir baska, bugs bunny bugs bunny cok yasa!
ps: yorgun ve bitkin hali bile asiri mincirilasi oldugu icin profilimi susluyor kendisi, full enerjiyle gorevimin basindayim; duyurayim istedim*.
devamını gör...
atın ölümüne neden olan arpa
alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız ve takıntılarımızın birinin ya da hepsinin bize verebileceği zararlardan ötürü hak ettikleri unvandır.
tüketim toplumu için söyleyebileceğim çok şey var ama özetle şunu söylemem yeterli olacaktır: consume obey die.
bu üçlemeye göre consume bize tüketmeye bağımlı olduğumuzu, obey bu bağımlılıkları sessiz bir itaatle kabullenişimizi, die ise bu bağımlılığın bizi yavaş yavaş yok etmesini anlatıyor.
bu noktada kendimden örnek vermem gerekecek. oldukça büyük bir kütüphanem ve kütüphanemde henüz okunmamış 600’e yakın kitap olmasına rağmen hala kitap almaya devam ediyorum. evet, çok okuyorum ama bu çok dediğim şey asla satın alma miktarıma yetişemiyor. dolayısıyla kitaplar biriktikçe birikip ürkütücü bir yığın haline geliyor.
benim ölümüme neden olacak ve öyle olmasından memnun olduğumu düşünsem de tuhaf bir takıntı olduğu fikrinden kurtulamadığım arpa kitaplar olmalı.
bu tanımla birlikte hastalığın kabullenme aşamasını geçmiş olduğumu düşünüyorum ancak bir arpa boyu yol almamış da olabilirim.
tüketim toplumu için söyleyebileceğim çok şey var ama özetle şunu söylemem yeterli olacaktır: consume obey die.
bu üçlemeye göre consume bize tüketmeye bağımlı olduğumuzu, obey bu bağımlılıkları sessiz bir itaatle kabullenişimizi, die ise bu bağımlılığın bizi yavaş yavaş yok etmesini anlatıyor.
bu noktada kendimden örnek vermem gerekecek. oldukça büyük bir kütüphanem ve kütüphanemde henüz okunmamış 600’e yakın kitap olmasına rağmen hala kitap almaya devam ediyorum. evet, çok okuyorum ama bu çok dediğim şey asla satın alma miktarıma yetişemiyor. dolayısıyla kitaplar biriktikçe birikip ürkütücü bir yığın haline geliyor.
benim ölümüme neden olacak ve öyle olmasından memnun olduğumu düşünsem de tuhaf bir takıntı olduğu fikrinden kurtulamadığım arpa kitaplar olmalı.
bu tanımla birlikte hastalığın kabullenme aşamasını geçmiş olduğumu düşünüyorum ancak bir arpa boyu yol almamış da olabilirim.
devamını gör...