t: hâlâ yaşamak için bir neden.
beklenmedik anlarda kendi kendime mutlu olmam bu hayatı güzel kılan detaylardan.
devamını gör...

canımı sıkan başlık.
buraya bolca haset, fesat, kıskançlık bırakıyorum. *
şaka şaka afiyet olsun efem.
biz yalnızız canımız bir şey istemiyor yatakta salınıyoruz diye siz de mi aç kalacaksınız değil mi ya?
yine başlığa tanım girme esnasında 'ana kalkıp bari canım vitaminimi yudumlayayım' dedim ve canım balkonuma konumlandım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
çiçek ne iş diyenlere. yazılarımı takip edenler bilir çok yakın zamanda sevdiğim bir abimi kaybettim. ailesi kliniğini boşaltırken yanlarına uğrayıp bir tane çiçek istedim. istediğini alabilirsin dediler. gözü gibi bakardı çiçeklerine canım abim. işte bu hasan çiçeği. ara ara dertleşiyoruz kendisiyle eskiden hasan abiyle olduğu gibi. *
devamını gör...

i reel olmayan bir sayı olmasına rağmen i^i sayısının reel sayı olması güzellik katar bu sayı sistemine. temel olarak yaklaşık değeri de 0,2 gibi bir şeydi.
sevdiğim konulardan birisi.
devamını gör...

hepsini denemiş mi diye hep merak ettiğim kızdır.
devamını gör...

-sohbet etmekten keyif aldığın biriyle evlenmek.
-ortak hedef, ideal ve hayallere sahip olmak
-anne baba zoruyla evlenmemek.
-sırf evlenmek için evlenmemek.
-baştan gördüğün kötü huylarını "ben onu değiştiririm nasılsa" diyerek evlenmemek.
-1-2 ay gibi kısa sürede evlenmeye karar vermemek, en az 2 sene flört etmek.
-evlenmeden önce ailesiyle, etrafıyla ilişkisini gözlemleyerek başkalarına kaba, kötü davranır ama bana davranmaz diye düşünerek evlenmemek.
-başka bir ilişkiden yeni çıkmışken hemen ona inat, komşulara nispet olsun diye evlenmemek.
-olduğu gibi kabul edebileceğin biriyle evlenmek.
- en önemlisi gerçekten sevdiğin biriyle evlenmek. çünkü bu dünyadaki en büyük azap, birbirini sevmeyenlerin mecburen yürüttüğü evliliktir.
edit: aslında evlenmeden önce dikkat edilmesi gerekenleri yazdığım bir tanım olmuş sanki ama zaten bunlara dikkat edilmeden yapılan bir evlilikte mutlu olmak pek mümkün değil bence..
devamını gör...

tanım: bazıları xx, bazıları da* xy kromozomlu olan insan.

doğarken ağladı kadın. erkek çocuk bekliyorlardı. ailesi memnun kalmadı. annesi babasına nasıl açıklardı bunu. doğan ilk çocuklarının erkek olması gerekiyordu. geçen ay komşuları bu yüzden dayak yemişti. annesi zaten bıkmıştı dayaktan, şiddetten. kadınların kaderiydi ama bu. dayak cennetten çıkmıştı, hele hele kocasıyken dayağı atan. kocam en doğrusunu bilir diye düşündü. bazılarını şaşırtırdı bu "y kromozomu" bu kadar mı fark eder vay anasını. tek bir harf yüzünden daha güçlü, daha zeki oluyorlar. her şeyde ama her şeyde daha iyi oluyorlar. çünkü kızlar aptal. ama bu onların istediği.

doğumdan hemen sonra dayak yedi annesi. bu beklenmedik değildi. ama bu sefer hastaneye kaldırdılar. hastane de küçük bir yer. doktorlar, hemşireler tanıyordu artık onları. of, nasıl özenirdi oradaki çalışan kadınlara. kıskanırdı, ayıplardı ama. kocalarını da. nasıl başka erkeklerle çalışmalarına izin veriyorlardı. kocaları yoksa daha ayıp allah bilir kimlerle yatıp kalkıyorlar, evde kalmışlar, gencecik kadınlar bir başlarına duruyorlar ne kadar ayıp. güler yüzle karşıladılar onları ama bu güler yüzlerinin altında gözlerinde bir acıma duygusu saklıydı. aman bana niye acıyorlar dedi. kendilerine acısınlar bu yaşta, kadın başlarına... kocası ne kadar iyi bir adamdı. hem döver hem severdi işte. ne kadar iyi koskoca hastaneye getirmişti onu. her sefer hastaneye gelmezlerdi, sadece çok ciddi zamanlarda. bu dayak hikayesi de böyle bitti.

bebeği büyüdü artık okul çağına gelmişti. kocası pek hevesli değildi ama kız kıza işte hocaya gitsinler diyordu. hoca erkekti ama bir şey olmazdı hocadan. nasıl olsa koskoca hoca. kız gitmeye başladı köyün kızları ile. gittiler geldiler bir süre böyle devam etti. ah ama 10 yaşında sıcak bir yaz gününde sona kalmıştı. ve sona kalan dona kalır. hoca başındaki kocaman sarığı çıkarmıştı. yavaş yavaş yaklaştı ona. ne olduğunu anlamadı ki açıklasın. ama canı çok acımıştı. hem de çok. kanamasından belli değil miydi zaten? işte bu da kızın "namusunu" kaybetme hikayesi. artık kadın mı desek?

ailesi ses etmedi nasıl olsa hocaydı o. hem zaten laf etmesinler adları çıkmasın. hocanın karısı, onun yaşında çocukları vardı. 3 adet kuması bile vardı. 5 karıyla olmazdı allah ona kızardı. evlendiremediler. kuzeniyle evlendirdiler onlar da. belli bir yaşa kadar kardeş gibi büyüdüğü kuzeni artık kocası olmuştu. babamın bir bildiği vardır dedi, kocasıydı artık onun. o ne derse doğruydu, ondan izin almadan yemek bile yapamazdı.

o gün evlendiler. belinde yapmacık bir kırmızı kurdele vardı. hediye paketi gibi. her şey bir yalandan ibaret değil miydi? aman elalem ne der kurdelesiydi o. ona tecavüz eden adam kıydı nikahlarını. gözlerinin içine baka baka. acısını bir daha hissetti. düğün bitti. herkes oynadı, yemek dağıtıldı. çok eğlendiler. cenazede böyle bir şey yaparlar mıydı ki acaba?

gerdeğe girdiler. kan yoktu. kocası çok kızdı ölesiye dövdü, belki öldürdü. bilinci kapalıydı. adı şimdi "orospuya" çıktı. o ölürken ailesi, akrabaları onu ayıplıyordu. kim inanırdı tecavüze. tecavüz diye bir kavram bile yoktu.

bir gün kurban bıçağıyla geldi eve kocası. ama kurban yoktu ortalıkta. ya da vardı. o görememişti. mantıken insan dışarıya bakarsa kendini göremez. önce karnına sapladı. gözündeki öfke... ah çok büyüktü. sonra boğazını kesti. ölmüştü zaten. karnındaki bebek de onunla ölmüştü. ama daha iyiydi böyle bir dünyaya gelmemek. ne kadar şanslı bir bebekmiş o. tecavüz bebeği. ölüsüne bile tecavüz etti kocası. rahat rahat ölemedi bile.

işte bu kadardı kadının hikayesi gayet basit ve sade. tabi bize ne ki...
devamını gör...

ülkemizin yönetilme şekli. a'dan z'ye tüm kurumlarında yaşanan bir hadise.
devamını gör...

pedro almodovar'ın yönetmenliğini yaptığı kısa film.

jean cocteau'nun aynı isimdeki oyunundan serbest uyarlanan filmin başrolünde tilda swinton bulunuyor.* filmde terkedilen bir kadının bu durumu kabullenemeyerek evinde geçirdiği zamanı seyrediyoruz. tilda swinton'un duygu geçişlerindeki harika oyunculuğunu izlemek gerçekten ayrı bir deneyim.

filmde yönetmenden alışık olduğumuz renk seçimlerini görüyoruz. her yer ışıl ışıl. kıyafetlerden tutun da haplara kadar bolca sarı, kırmızı ve mavi renkler kullanılmış. aynı zamanda film içinde edebiyat, resim gibi birçok alandaki esere atıf yapıldığını görebilmek de mümkün. hepsi var mı bilemiyorum ama filmin sonundaki jenerikte isimlerine yer verilmiş. telefon konuşması yapıldığı sırada masada gözümüze çarpan birkaç kitap, evdeki tablolar ve natürmort havası veren ünite. filmi izlerken hepsini yakalamak tabi ki mümkün değil, bence zaten yönetmen de bunlar arasından yine birkaçını seçerek özellikle gözümüze sokuyor. bunlardan şüphesiz en belirgin olanı artemisia gentileschi'nin uyuyan venüs adlı tablosu. filmin konusu ve karakterin duygusal durumu düşünülünce bunun ne kadar uygun bir seçim olduğu tartışılamaz hale geliyor.

benim için etkileyici olan unsurlardan biri de evin, büyük bir stüdyo alanı içine kurulu olması. filmin içerisinde birkaç defa yönetmen bunu bize gösteriyor. belki jean cocteau'ya bir saygı duruşu düşüncesiyle tiyatro sahnesi havası vermek için de yapılmış olabilir, bilemiyorum. ama etkileyici tarafı, bunu görüyor olmamıza rağmen, yani izlerken bir anlığa "şuan bir kurmaca izliyorsun" diye bir mesaj verilse dahi filmin atmosferine girmek ve ona inanmak çok kolay. başarılı buldum.

filmde anlamadığım ya da yanıldığım tek kısım "balta". hem film posterinde balta kullanılmış hem de filmin açılış sekansında karakterimiz bir balta satın alıyor. bu yüzden çehov'un tüfeği ile ilişkilendirip filmin daha 5. dakikasından itibaren filmin sonunda karakterin baltayla kendini öldüreceğini düşünerek izlemeye devam ettim. ama olmadı tabi, çözemedim.
devamını gör...

dün gece uyku öncesi kitap okudum, emmanuel diye bir karakter vardı, emmanuel ismini söylemek ne kadar ahenkli diye düşündüm bir de. sabah daha ayılmadan, maillere bakayım dedim, bir mail, gönderen: emmanuel. bir an kafam gitti, resmen nöronlarım iletişimi kesti, hatta elektrik sinyallerini karşıya değil kendilerine yöneltip intihar etme girişiminde bulunmuş olabilirler, öyle bir boşluk hissi. bir yandan da maili okuyorum call for papers diyor deadline diyor, kitap türkçe değil miydi ne diyor bu diye ekrana bakıyorum. neyse 3-5 saniye sonra kendime geldim. emmanuel dergi reklamı yapıyormuş. derginin ismi ile yollasana şu maili allahın emmanueli, aklımı aldın.
devamını gör...

tam 00:00'da havaya ateş ettikten sonra yapacak daha iyi bir aktivitem olmadığı için dinleyeceğim yayın. belki katılır size şarkı söyler, şiir okur, duyar kasarım.
devamını gör...

ölmek için başka seçenek talep ederdim...
idam sehpası çok itici.
devamını gör...

okurken nefesim kesildi, cümleler yetersiz. 2 yaşına keşke daha güzel anılar sığdırabilseydin. şu an için tek dileyebildiğim adalet yerini bulması ve bu küçük canın gerek psikolojik destek açıdan ihmal edilmeden huzurlu ve sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi.
devamını gör...

yanlız, herkez, dinazor, kürt böreği, yalnış
devamını gör...

hayatını anlatan erkek karşısındakini değerli gören erkektir. kendinden, olduğu gibi, yalansız bir şekilde bahseden erkek tanıştığı kadınla bir şeyleri paylaşmak istediğini belli ediyordur. samimi davranmak, içinden geldiği gibi konuşmak yanlış olmamalı.
tabi kişi kendisinde bu değeri görmek istemiyorsa başka tabi.
devamını gör...

vücuttaki ince ve sarı tüylerdir.

divan şiirinde sevgilinin güzellik unsurlarından sayılır. divan şairleri; yazı, satır, güzel yazı, sıra, tüy sınır gibi çeşitli manalara gelen arapça hat kelimesini bu anlam genişliğinden yararlanarak çeşitli sanatlarla kullanmışlardır.

divan şiirinde ayva tüyü dendiğinde; dudak üzeri ve kenarında, yanaklarda ve benlerin olduğu yerde çıkan tüyler anlaşılmalıdır. şairler bunu bazen doğrudan güzellik unsuru olarak bazen de sevgilinin yüzünü gizleyen bir perde ya da fitne alameti olarak kullanır.

şairlere göre sevgilinin yüzünde çıkan bu tüyler güzel kokar bu yüzden şiirlerde; misk, amber, nilüfer, sünbül gibi çiçeklerle birlikte kullanılır.

hat dendiğinde dudakların etrafındaki tüyler kastediliyorsa; dudaklar, bal veya gül suyu olarak, tüyler ise bu bala veya gül suyuna üşüşmüş karıncalar yahut arılar olarak tasavvur edilir.

eğer benin etrafındaki tüyler kastediliyorsa o zaman burada güzellik unsuru bendir ve ayva tüyleri bu kez fitne alâmeti olarak kullanılır. sevgili bene ulaşmak ister ancak güzellik ülkesinin* askerleri olan tüyler âşığın bene ulaşmasına engel olan fitne unsuru olur.

hat bazen de yazı ile ilişkilendirilerek de kullanılır. sevgilinin yüzü, güzelliğiyle kur’an’a ve sevgilinin ayva tüyleri kur’an’ın yazılarına benzetilir.


bâkî, senin kırmızı dudağının kenarında bulunan misk kokulu hattına, kevser ırmağı’ndan beslenen sümbül bile kıyaslanamaz diyerek hem sevgiliyi hem de dilber vasıflarını övmüştür:

hat-ı müşgîn-i leb-i la’lüne mânend olmaz
bulsa ger perveriş-i çeşme-i kevser sünbül

bâkî
devamını gör...

dorian gray’in portresi adlı tek romanıyla döneminin en çok tartışılan isimlerinden biridir wilde. (19. yüzyılın sonları )james joyce’un bu romanla ilgili şöyle bir lafı var efenim: “insanlar, dorian gray’in portresi’ni okuduklarında kendi günahlarını görüyor. ancak kitapta dorian gray’in günahının ne olduğunu kimse bilmiyor. bu günahı, yalnızca günahı işleyenler fark ediyor.” her okuyan tanıdığıma ısrarla soruyorum ama hala bulamadım. belki de buldum ama farkında değilim, ya da söylemek istemiyorlar. velhasıl kelam tüm sanatlar oldukça beyhudedir, lord henry’ye selamlar...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

var mı daha ağır yük zamanı çekmek kadar?
yaşama sebebimsin; su kadar, ekmek kadar.
ayrılığın özlemin her şeyin bir hazzı var.
seni anmakta güzel seni beklemek kadar.*
devamını gör...

"kanada'da herşey süper, bütün millet çok şahane" diyen, kanadalıdan daha kanadalı türkleri üzecek haber.
devamını gör...

(bkz: rüyalar)
bugün rüyamda maske takmayı unutarak evden çıkıyordum ve nedense bu aklıma bir markete girerken geliyordu.
elimle ağzımı mı kapatsam, eve dönüp maske mi taksam yoksa acaba içeridekilere işaret edip para versem ve bana maske almalarını rica mı etsem diye kıvranıp durdum rüyamda.
tabi bu sırada insanlar dik dik bana bakıyor inanılmaz bir psikolojik baskı var üzerimde hiç sormayın.
hayır sen rüyasın yahu ne işin var maskeyle! ben önceden gezip tozduğumu ya da başıma bir iş geldiğini falan görürdüm rüyamda. şimdiyse maskesiz sokağa çıkınca başıma gelenleri görüyorum. rüyalarımı bile götürdün pandemi alacağın olsun!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim