sezai karakoç
--- alıntı ---
mona roza, siyah güller, ak güller
geyvenin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
ah, senin yüzünden kana batacak
mona roza siyah güller, ak güller
ulur aya karşı kirli çakallar
ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
mona roza, bugün bende bir hal var
yağmur iğri iğri düşer toprağa
ulur aya karşı kirli çakallar
açma pencereni perdeleri çek
mona roza seni görmemeliyim
bir bakışın ölmem için yetecek
anla mona roza, ben bir deliyim
açma pencereni perdeleri çek...
zeytin ağaçları söğüt gölgesi
bende çıkar güneş aydınlığa
bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
seni hatırlatıyor her zaman bana
zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ve vardır her vahşi çiçekte gurur
bir mumun ardında bekleyen rüzgar
ışıksız ruhumu sallar da durur
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ellerin, ellerin ve parmakların
bir nar çiçeğini eziyor gibi
ellerinden belli oluyor bir kadın
denizin dibinde geziyor gibi
ellerin, ellerin ve parmakların
zaman ne de çabuk geçiyor mona
saat onikidir söndü lambalar
uyu da turnalar girsin rüyana
bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
zaman ne de çabuk geçiyor mona
akşamları gelir incir kuşları
konar bahçenin incirlerine
kiminin rengi ak, kimisi sarı
ahh! beni vursalar bir kuş yerine
akşamları gelir incir kuşları
ki ben mona roza bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında
hayatla doldurur bu boş yelkeni
o masum bakışlar su kenarında
ki ben mona roza bulurum seni
kırgın kırgın bakma yüzüme roza
henüz dinlemedin benden türküler
benim aşkım uymaz öyle her saza
en güzel şarkıyı bir kurşun söyler
kırgın kırgın bakma yüzüme roza
artık inan bana muhacir kızı
dinle ve kabul et itirafımı
bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
alev alev sardı her tarafımı
artık inan bana muhacir kızı
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
meyvalar sabırla olgunlaşırmış
bir gün gözlerimin ta içine bak
anlarsın ölüler niçin yaşarmış
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
altın bilezikler o kokulu ten
cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
bir tüy ki can verir bir gülümsesen
bir tüy ki kapalı gece ve güne
altın bilezikler o kokulu ten
mona roza siyah güller, ak güller
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
mona roza siyah güller, ak güller
--- alıntı ---
mona roza, siyah güller, ak güller
geyvenin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
ah, senin yüzünden kana batacak
mona roza siyah güller, ak güller
ulur aya karşı kirli çakallar
ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
mona roza, bugün bende bir hal var
yağmur iğri iğri düşer toprağa
ulur aya karşı kirli çakallar
açma pencereni perdeleri çek
mona roza seni görmemeliyim
bir bakışın ölmem için yetecek
anla mona roza, ben bir deliyim
açma pencereni perdeleri çek...
zeytin ağaçları söğüt gölgesi
bende çıkar güneş aydınlığa
bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
seni hatırlatıyor her zaman bana
zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ve vardır her vahşi çiçekte gurur
bir mumun ardında bekleyen rüzgar
ışıksız ruhumu sallar da durur
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ellerin, ellerin ve parmakların
bir nar çiçeğini eziyor gibi
ellerinden belli oluyor bir kadın
denizin dibinde geziyor gibi
ellerin, ellerin ve parmakların
zaman ne de çabuk geçiyor mona
saat onikidir söndü lambalar
uyu da turnalar girsin rüyana
bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
zaman ne de çabuk geçiyor mona
akşamları gelir incir kuşları
konar bahçenin incirlerine
kiminin rengi ak, kimisi sarı
ahh! beni vursalar bir kuş yerine
akşamları gelir incir kuşları
ki ben mona roza bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında
hayatla doldurur bu boş yelkeni
o masum bakışlar su kenarında
ki ben mona roza bulurum seni
kırgın kırgın bakma yüzüme roza
henüz dinlemedin benden türküler
benim aşkım uymaz öyle her saza
en güzel şarkıyı bir kurşun söyler
kırgın kırgın bakma yüzüme roza
artık inan bana muhacir kızı
dinle ve kabul et itirafımı
bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
alev alev sardı her tarafımı
artık inan bana muhacir kızı
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
meyvalar sabırla olgunlaşırmış
bir gün gözlerimin ta içine bak
anlarsın ölüler niçin yaşarmış
yağmurlardan sonra büyürmüş başak
altın bilezikler o kokulu ten
cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
bir tüy ki can verir bir gülümsesen
bir tüy ki kapalı gece ve güne
altın bilezikler o kokulu ten
mona roza siyah güller, ak güller
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
kanadı kırık kuş merhamet ister
aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
mona roza siyah güller, ak güller
--- alıntı ---
devamını gör...
en iyi arkadaşa aşık olmak
aşık olduğum insanın, en iyi arkadaşıma dönüşmesi tercihimdir.
devamını gör...
annenin eve gidince sen görürsün bakışı
misafirliğe gidilen evde kudurmanın limitlerini zorladıysak o bakış mutlaka gelir. özellikle 90'ların çocukları iyi bilir.
devamını gör...
sözlükçülerin yaz tatili planları
covit servisinde florasanlar altında bronzlaşmak canım yaa
devamını gör...
anı yaşamak
gelecek kaygısı yüzünden yapamadığım şey. gelecek diye bir şey yok aslında, gelip geçiyor ben farkedemeden. bu konuda dertliyim. çok fazla hayal kurmamlada alakalı.
devamını gör...
normal sözlük'ün ekşi sözlük'ü geçecek olması
ekşi sözlüğün içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurduğumuz zaman 5-10 sene gibi bir zaman zarfında gerçekleşecek hadisedir. buna neden olarak şunlar söylenebilir:
ekşi sözlük trollerin, dhkp-c'lilerin, pkk'lıların, sapıkların doluştuğu yer oldu.
ekşi sözlük küfrün, cinsiyetçiliğin merkezi olmuştur.
üyeye doyan ekşi sözlük yönetimi yazar alım sistemini rastgele yapmakta ve hiçbir kriter gözetmemektedirler. öyle ki kimi bir ayda yazar olurken diğeri yedi yıl kapıda bekletilmektedir.
ekşi moderatörleri yakınlarına torpil yapmaktadır. adalet gözetilmemektedir. başlangıçta savundukları değerlerden hızla uzaklaşmaktadır.
ekşi sözlük, türkiye'nin milli ve dini değerlerine kıyasıya saldıranların kampı olmuştır. fikir özgürlüğünü saygısızlık yapma imkanı olarak kullanmaktadırlar.
sonuç olarak ekşi sözlük başlangıçtaki ilkelerinden hızla uzaklaşmış, kokuşmuş bir platform haline gelmiştir.
bütün bunların karşısında kafa sözlük durumdan şikayetçi olan ve belli bir düzeyi olan yazarların yeni yuvası olmuştur.
edit: gelen tepkilerden biri olan "ayrıştırıcı/kutuplaştırıcı dil kullanma" konusuna hak verdiğimi belirterek yazarların ilgili bölümleri yazılmamış saymalarını rica ediyorum.
ekşi sözlük trollerin, dhkp-c'lilerin, pkk'lıların, sapıkların doluştuğu yer oldu.
ekşi sözlük küfrün, cinsiyetçiliğin merkezi olmuştur.
üyeye doyan ekşi sözlük yönetimi yazar alım sistemini rastgele yapmakta ve hiçbir kriter gözetmemektedirler. öyle ki kimi bir ayda yazar olurken diğeri yedi yıl kapıda bekletilmektedir.
ekşi moderatörleri yakınlarına torpil yapmaktadır. adalet gözetilmemektedir. başlangıçta savundukları değerlerden hızla uzaklaşmaktadır.
ekşi sözlük, türkiye'nin milli ve dini değerlerine kıyasıya saldıranların kampı olmuştır. fikir özgürlüğünü saygısızlık yapma imkanı olarak kullanmaktadırlar.
sonuç olarak ekşi sözlük başlangıçtaki ilkelerinden hızla uzaklaşmış, kokuşmuş bir platform haline gelmiştir.
bütün bunların karşısında kafa sözlük durumdan şikayetçi olan ve belli bir düzeyi olan yazarların yeni yuvası olmuştur.
edit: gelen tepkilerden biri olan "ayrıştırıcı/kutuplaştırıcı dil kullanma" konusuna hak verdiğimi belirterek yazarların ilgili bölümleri yazılmamış saymalarını rica ediyorum.
devamını gör...
nizanim (yazar)
ne zengin bir coğrafyayız. ne çok kültür ile doluyuz. ne güzel kelimelerimiz var.
nizanim kelimeside ne güzel bir kelime.*
yazarımın, çok kıvamlı tanımları var, takip ediyorum, okuyorum, beğeniyorum.
oda sağolsun beğenileri ile turunculandırıyor. mis valla.
o vakit, yağmurlu bir ankara sabahında da nick altı gelsin. bereketli olsun cemi cümlemize. *
nizanim kelimeside ne güzel bir kelime.*
yazarımın, çok kıvamlı tanımları var, takip ediyorum, okuyorum, beğeniyorum.
oda sağolsun beğenileri ile turunculandırıyor. mis valla.
o vakit, yağmurlu bir ankara sabahında da nick altı gelsin. bereketli olsun cemi cümlemize. *
devamını gör...
birinden vazgeçme eşiği
biriyle birlikte olmak, hayatına dahil etmek ya da onun hayatına dahil olmaktır. ya da olmak istemektir. gerçekten dahil etme süreci de "bir eşikten atlamak gibi" dir. eğer karşıdakinin o eşikten hiç atlamadığını ya da hep bir ayağının eşiğin, çıkışa yakın olan tarafında durduğunu anladığı zaman vazgeçiyordu, insan.
anlıyordu, onun orada durduğunu ve içeri girmediğini. o noktada her şey fazla geliyordu. kendini, daha fazla hayal kırıklığından korumak için yapılması gerekeni yapıyordu. unutmuyordu, acı tatlı ne varsa pılı pırtını toplayıp gidiyordu.
doğru zamanda vazgeçenin tekrar kazanma şansı vardı ; geç kalana o şans tanınmıyordu
anlıyordu, onun orada durduğunu ve içeri girmediğini. o noktada her şey fazla geliyordu. kendini, daha fazla hayal kırıklığından korumak için yapılması gerekeni yapıyordu. unutmuyordu, acı tatlı ne varsa pılı pırtını toplayıp gidiyordu.
doğru zamanda vazgeçenin tekrar kazanma şansı vardı ; geç kalana o şans tanınmıyordu
devamını gör...
satıcı
orjinal dilinde forushande, türkçe çevirisiyle satıcı
iranlı ünlü yönetmen asghar farhadi'ye yabancı dilde en iyi film oscar'ını getiren 2016 yapımı bir başyapıt.
[ilk oscar'ı; a separation (film)]
farhadi sineması özgünlüğünü; aktardığı sade hikâyeleri, etkileyici bir şekilde yansıtmasıyla alıyor.
yaşadıkları topluma nazaranla daha entelektüel sayılabilen evli çift rana ve emad'ın başlarına gelen bir olayla, hayatlarının nasıl değiştiğini konu ediniyor.
iyinin ve kötünün birbirine karıştığı, ahlâki sorgulamaların ince ince işlendiği bu yapımı izlerken zamanı unutup, üçüncü bir göz olarak filmde hissedeceksiniz kendinizi.
iranlı ünlü yönetmen asghar farhadi'ye yabancı dilde en iyi film oscar'ını getiren 2016 yapımı bir başyapıt.
[ilk oscar'ı; a separation (film)]
farhadi sineması özgünlüğünü; aktardığı sade hikâyeleri, etkileyici bir şekilde yansıtmasıyla alıyor.
yaşadıkları topluma nazaranla daha entelektüel sayılabilen evli çift rana ve emad'ın başlarına gelen bir olayla, hayatlarının nasıl değiştiğini konu ediniyor.
iyinin ve kötünün birbirine karıştığı, ahlâki sorgulamaların ince ince işlendiği bu yapımı izlerken zamanı unutup, üçüncü bir göz olarak filmde hissedeceksiniz kendinizi.
devamını gör...
aile tarafından üzülmek
evde sığıntıymışsın gibi hissetmeni sağladıktan sonra oluşan kendi ailem de bunu yapacaksa ben yaşamayayım artık diyeceğim olaydır.
devamını gör...
komik ad soyad kombinasyonları
oya bilir'in eşi kaya bilir demişti edebiyat öğretmenim 10 sene önce.
devamını gör...
şimdiki aklım olsa
''yaptıklarımdan pişman değilim ha aklım hala yapamadıklarımda'' derdim bence.
yaptığım hatalar tabii ki oldu ama hata yapmamın sebebi bazı şeyleri yap(a)mamamdı bence.
yaptığım hatalar tabii ki oldu ama hata yapmamın sebebi bazı şeyleri yap(a)mamamdı bence.
devamını gör...
misogyny
eski yunancada nefret etmek anlamındaki ''misein'' ve kadın anlamındaki ''gyne'' kelimelerinin birleşimiyle ortaya çıkmış kadın nefreti/kadın düşmanlığı anlamına gelen kavram. kadınlardan abartılı bir şekilde nefret etmektir. çoğunlukla erkeklerde görülür.* genelde altında yatan sebepler erkeğin küçük yaşlarda annesi, ablası gibi güvendiği karşı cins tarafından beklentilerinin boşa çıkarılması* gibi sebeplerdir. cinsiyet ayrımcılığı, şiddet, kadınların cinsel obje olarak görülmesi gibi şeylerin ortaya çıkmasından sorumludur.
devamını gör...
şofbeni bulan adamın ömrünü su sıcaklığını ayarlamaya adaması
kesinlikle gerçektir.
çözüm bulamamış olacak ki suyu ayarlayamadan ölmüş.
çözüm bulamamış olacak ki suyu ayarlayamadan ölmüş.
devamını gör...
kürk mantolu madonna
instagram kitabı.
bahsedenlerin çoğunluğunun kitap kafeler veya arkadaşında görüp yanına çay, sigara veya kahve koyarak instagram postu hazırladığı kitap.
içerik olarak bu ve uçurtma avcısı beni çok etkilememişti açıkcası şahsen içimizdeki şeytan'ı daha çok öneririm.
bahsedenlerin çoğunluğunun kitap kafeler veya arkadaşında görüp yanına çay, sigara veya kahve koyarak instagram postu hazırladığı kitap.
içerik olarak bu ve uçurtma avcısı beni çok etkilememişti açıkcası şahsen içimizdeki şeytan'ı daha çok öneririm.
devamını gör...
anadol
türkiye' de 54 sene önce bugün seri olarak üretilmeye başlanan otomobildir. ülkemizde seri olarak üretilen ilk otomobil olarak bilinir ama 1958-61 arası nobel 200 adıyla küçük arabalar üretilmiştir.
ilk yerli araba diye de bilinir ama bu da yanlıştır çünkü şasi, motor ve şanzımanı ingiltere'den gelmekteydi.
gerçek anlamda yerli olarak tasarlanan ve üretilen ilk otomobilimiz devrim dir. ancak onda da seri üretime geçilememiştir.
anadol'un üretimine koç holding tarafından 19 aralık 1966'da başlamış, ilk kez 1 ocak 1967'de teşhir edilmiş ve 28 şubat 1967'de satışına başlanmıştır.
arabanın kaportası figerglas tır. arabanın niye saçtan değil de fiberglastan yapıldığının hikayesi ise tamamen para ile ilgilidir:
yerli otomobil üretilmesi için yapılan araştırmalarda sac karoser kalıpların üretilmesi için 50 milyon dolara yakın harcama yapmak gerektiği, her bir otomobilin kalıp maliyetinin de de 4 bin dolar civarında olduğu anlaşılır. bu da neredeyse otomobilin satılabileceği fiyatla aynı olduğu için daha önce vehbi koç' un yurtdışında bir fuarda gördüğü düşük maliyetli fiberglas malzeme de karar kılınır.
halk arasında anadolun kaportasının samandan olduğu ve eşeklerin yediği konusunda efsanelerde vardır. saçtan yapılmadığı için hasar gördüğündd tamiri kolaydır ve anadolunun en ücra köşelerinde bile tamir edilebilir.
üniversitedeyken şuanda istanbul'da akasya avm nin olduğu arazide olan eski otosan fabrikasında staj yapıyordum. o zamanlar anadol üretimi kamyonet olarak devam etmekteydi. şuanda adını tam olarak hatırlayamıyorum herhalde crf atölyesi denen bir yerde de fiberglasın hamuru yapılırdı. ne zaman o atölyenin önünden geçsek bally gibi keskin bir koku gelirdi. o zamanlar bize bu atölyede çalışanlar kanser oluyor dedikleri için bir süre sonra atölyenin önünden dahi geçmemeye başlamıştık.
ilk yerli araba diye de bilinir ama bu da yanlıştır çünkü şasi, motor ve şanzımanı ingiltere'den gelmekteydi.
gerçek anlamda yerli olarak tasarlanan ve üretilen ilk otomobilimiz devrim dir. ancak onda da seri üretime geçilememiştir.
anadol'un üretimine koç holding tarafından 19 aralık 1966'da başlamış, ilk kez 1 ocak 1967'de teşhir edilmiş ve 28 şubat 1967'de satışına başlanmıştır.
arabanın kaportası figerglas tır. arabanın niye saçtan değil de fiberglastan yapıldığının hikayesi ise tamamen para ile ilgilidir:
yerli otomobil üretilmesi için yapılan araştırmalarda sac karoser kalıpların üretilmesi için 50 milyon dolara yakın harcama yapmak gerektiği, her bir otomobilin kalıp maliyetinin de de 4 bin dolar civarında olduğu anlaşılır. bu da neredeyse otomobilin satılabileceği fiyatla aynı olduğu için daha önce vehbi koç' un yurtdışında bir fuarda gördüğü düşük maliyetli fiberglas malzeme de karar kılınır.
halk arasında anadolun kaportasının samandan olduğu ve eşeklerin yediği konusunda efsanelerde vardır. saçtan yapılmadığı için hasar gördüğündd tamiri kolaydır ve anadolunun en ücra köşelerinde bile tamir edilebilir.
üniversitedeyken şuanda istanbul'da akasya avm nin olduğu arazide olan eski otosan fabrikasında staj yapıyordum. o zamanlar anadol üretimi kamyonet olarak devam etmekteydi. şuanda adını tam olarak hatırlayamıyorum herhalde crf atölyesi denen bir yerde de fiberglasın hamuru yapılırdı. ne zaman o atölyenin önünden geçsek bally gibi keskin bir koku gelirdi. o zamanlar bize bu atölyede çalışanlar kanser oluyor dedikleri için bir süre sonra atölyenin önünden dahi geçmemeye başlamıştık.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
akışta edip cansever de görünce aklıma gelen, bir mendilin niye kanadığını soran o uzun, o muazzam, o güzelim şiir. sahi neden kanar bir mendil?
mendilimde kan sesleri
her yere yetişilir
hiçbir şeye geç kalınmaz ama
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bağışla
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden öyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
toprağını iten çiçeğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konyanın beyaz
antebin kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denize benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
öylesine benzer ki
ve avlularına
(bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
ve sözlerine
(yani bir cep aynası alım-satımına belki)
ve bir gün birinin adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı işsizliktir
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi.
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cıgara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskidenberi
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun çabuk
bakıyorum da simdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
çocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzluğu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şişeleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli değil
bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar.
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
mendilimde kan sesleri.
edip cansever
mendilimde kan sesleri
her yere yetişilir
hiçbir şeye geç kalınmaz ama
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bağışla
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden öyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
toprağını iten çiçeğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konyanın beyaz
antebin kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denize benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
öylesine benzer ki
ve avlularına
(bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
ve sözlerine
(yani bir cep aynası alım-satımına belki)
ve bir gün birinin adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı işsizliktir
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi.
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cıgara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskidenberi
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun çabuk
bakıyorum da simdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
çocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzluğu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şişeleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli değil
bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar.
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
mendilimde kan sesleri.
edip cansever
devamını gör...
bütün dandik üniversiteler kapatılmalıdır
katıldığım fikirdir. sözde lisans mezunu oranımız yüksek diyebilmek için siyasi çevrelerce gençlerin emekleri zayi olup gidiyor (bkz: işsizliğin artması). onca emeğe rağmen atanamayan bir dünya gencimiz birikiyor. yazık bu gençlere... istihdam olmayacaksa neden okuyor bunca genç?
belki o çocuk hiç üniversiteyi okuyamayacak, ama en azından hayata 4 sene önce hazırlanmaya başlayacak. belki çırak olur, belki haylaz... ama en azından ne olacağını görebilmek için 4 sene boşuna beklemiş olmaz.
belki o çocuk hiç üniversiteyi okuyamayacak, ama en azından hayata 4 sene önce hazırlanmaya başlayacak. belki çırak olur, belki haylaz... ama en azından ne olacağını görebilmek için 4 sene boşuna beklemiş olmaz.
devamını gör...

