kahvaltıda sarma yemek
yanında çay içilebilen her şey kahvaltı kategorisine dahil edilebilir. örneğin zeytinyağlı patlıcan, fasülye, biraz zorlasak bezelye.. bunlar eğer çayla iyi gidiyorsa ve aynı anda peynir de yenilebiliyorsa daha ne olsun? illa pancake yiyeceksiniz..
mesela size sarsıcı bir örnek daha vereyim. lahmacun kahvaltıda yenilebilir gibi dursa da yenmez. neden? çünkü acı. acı bir yiyecek çayla gider mi? asla. o yüzden lahmacunu kahvaltıda yiyebilmenin tek şartı kahvaltıda portakal suyu içen bir ailede olmaktır. peki o aileler lahmacun yer mi? sanmam.
mesela size sarsıcı bir örnek daha vereyim. lahmacun kahvaltıda yenilebilir gibi dursa da yenmez. neden? çünkü acı. acı bir yiyecek çayla gider mi? asla. o yüzden lahmacunu kahvaltıda yiyebilmenin tek şartı kahvaltıda portakal suyu içen bir ailede olmaktır. peki o aileler lahmacun yer mi? sanmam.
devamını gör...
ivanmilinski
kutsal apple music kardeşliğimizin kurucu başkan albay yarbay cumhur reisi olan, tanımlarıyla kah güldüren ama hep bilgilendiren, sözlüğün değerli bir yazarıdır. zaten bunu da herkes bilir.
devamını gör...
geceye bir nihal atsız şiiri bırak
sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
bak emrediyor:daldığın alemden uyan ki,
mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
bak emrediyor:daldığın alemden uyan ki,
mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...
devamını gör...
sözlükte gündem yaratmak
az önce marketten tereyağı, patates, domates, salatalık, yumurta, yoğurt, 2 kilo da tavuk but aldım, 260 tl verdim.
gündem yaratacak başlık bu mu ?
tabiki hayır.
nickaltlarına girip yazmak, karma puan, rozet, moderatörler falan. bunlarla alâkalı başlık açarsanız gündem olursunuz.
keyifli gündemler...
gündem yaratacak başlık bu mu ?
tabiki hayır.
nickaltlarına girip yazmak, karma puan, rozet, moderatörler falan. bunlarla alâkalı başlık açarsanız gündem olursunuz.
keyifli gündemler...
devamını gör...
büfecilerin tosta koyduğu sucuğu kestiği incelik
(bkz: transparan)
devamını gör...
6 kelimelik hikayeler
hikayeye göre bir toplantıda, ernest hemingway’den hiç hazzetmeyen ve de kıskanan edebiyatçılar hemingway’e ne derece yetenekli olduğunu sorar. hemingway '’senin hayal bile edemeyeceğin kadar.’' diye yanıtlar. akabinde muhatabı ise, 10 kelimeyi geçmeyen, etkili bir hikaye yazıp yazamayacağını sorar ve ekler '’eğer bunu yazmayı becerebilirsen, ve buradaki herkesi derinden etkilersen yeteneklerin önünde saygıyla eğileceğim.’' 10 kelimeye bile ihtiyaç duymayan hemingway bir dram öyküsü yazar. orada bulunan herkesi etkileyen bu hikaye aynen şöyledir;
sales baby shoes. never worn.
satılık bebek patikleri. hiç giyilmedi.
sales baby shoes. never worn.
satılık bebek patikleri. hiç giyilmedi.
devamını gör...
herkesin ağladığı şeye gülmek
bir kaç seferden sonra sağlam linç yemek kaçınılmaz olacaktır. ölüye deli güler diye boşa dememişler.
devamını gör...
en berbat öpüşme sahnesi
kulaklarımı çınlatan başlık.*
efendim görsellerden sorumlu sözlük bakanı olarak sayın necatiemre isimli yazarımızın davetine #660240 icabet ediyor, bahsettiği görselin aşağıdaki görsel olmasını diliyorum.
ps: görsele şaşı bakarsanız daha az rahatsız olursunuz.*
efendim görsellerden sorumlu sözlük bakanı olarak sayın necatiemre isimli yazarımızın davetine #660240 icabet ediyor, bahsettiği görselin aşağıdaki görsel olmasını diliyorum.
ps: görsele şaşı bakarsanız daha az rahatsız olursunuz.*
devamını gör...
işaret dili
bilinmesi gereken birkaç bilgi
1. tüm dünya sağırları için geçerli tek bir işaret dili yoktur. çünkü her ülkenin örf adet ve yaşayışı farklıdır. her dil gibi işaret dili de canlıdır hergün gelişmektedir. konuşulmaz ise unutulur. nasıl diğer dillerde şive ve eş anlamlı kelimeler varsa işaret dilindede şehirler arası farklılıklar olabilir. mesela izmir de çiğdem istanbul da çekirdek deriz işaret dilinde de iller arası farklı bir işaret yapılabilir ama korkmayın anlayamayacak kadar büyük farklar değil.
2.ışaret dili sadece parmak hareketlerinden oluşmaz jest mimik ve dudak hareketleriyle desteklemek gereklidir. bizler sağır kültürünün içinde yaşamayan sonradan bu dili öğrenen insanlar asla bir sağır kadar iyi işaret dili konuşamayabiliriz veya o kadar kıvrak olmayabiliriz ama denemeye ve kendimizi geliştirmeye devam etmeliyiz.
3. sağırlar kendilerine sağır derler işitme engelli değil engel kelimesini kabul etmezler. sağır bireylerin çocuklarına (işitme sorunu olmayan) coda denir. en iyi tercümanlar her zaman codalardan çıkar çünkü bu kültürün için de yaşarlar.
4. tid (türk işaret dili) öğrenen bireylere sesleniyorum sağırlar için faydalı işler yapın lütfen. asla şarkı çevirmeyin hoşlanmıyorlar zaten şarkı çevirileri genelde hatalı oluyor çünkü çok fazla mecazi anlam ve soyut kelime var tid kalıp olarak türkçe ile çok farklıdır şarkı çevirileri videoda çok tatlış ve havalı görünür ama sağırlar hoşlanmazlar çünkü kültürlerini prim malzemesi yaptığınızı düşünürler. tamamını okuyabildiyseniz çok teşekkür ederim.
1. tüm dünya sağırları için geçerli tek bir işaret dili yoktur. çünkü her ülkenin örf adet ve yaşayışı farklıdır. her dil gibi işaret dili de canlıdır hergün gelişmektedir. konuşulmaz ise unutulur. nasıl diğer dillerde şive ve eş anlamlı kelimeler varsa işaret dilindede şehirler arası farklılıklar olabilir. mesela izmir de çiğdem istanbul da çekirdek deriz işaret dilinde de iller arası farklı bir işaret yapılabilir ama korkmayın anlayamayacak kadar büyük farklar değil.
2.ışaret dili sadece parmak hareketlerinden oluşmaz jest mimik ve dudak hareketleriyle desteklemek gereklidir. bizler sağır kültürünün içinde yaşamayan sonradan bu dili öğrenen insanlar asla bir sağır kadar iyi işaret dili konuşamayabiliriz veya o kadar kıvrak olmayabiliriz ama denemeye ve kendimizi geliştirmeye devam etmeliyiz.
3. sağırlar kendilerine sağır derler işitme engelli değil engel kelimesini kabul etmezler. sağır bireylerin çocuklarına (işitme sorunu olmayan) coda denir. en iyi tercümanlar her zaman codalardan çıkar çünkü bu kültürün için de yaşarlar.
4. tid (türk işaret dili) öğrenen bireylere sesleniyorum sağırlar için faydalı işler yapın lütfen. asla şarkı çevirmeyin hoşlanmıyorlar zaten şarkı çevirileri genelde hatalı oluyor çünkü çok fazla mecazi anlam ve soyut kelime var tid kalıp olarak türkçe ile çok farklıdır şarkı çevirileri videoda çok tatlış ve havalı görünür ama sağırlar hoşlanmazlar çünkü kültürlerini prim malzemesi yaptığınızı düşünürler. tamamını okuyabildiyseniz çok teşekkür ederim.
devamını gör...
şizofren
john katzenbach’a ait roman.
john katzenbach’ın şu ana kadar 2 kitabını okudum. farklı bir tür deneme maksatlı , kitapçımın tavsiyesi üzerine alıp okuduğum kitaplardan biri. öncelikle , bu türden kitapları çok sevmiyorum. yazarın aynı türden psiko analist kitabı daha başarılı olsa da bu kitabı da okunur kitaplardan. daha önce bu türe yakın okuduğum kitaplardan , bu yazarın bu iki kitabını bir üste koyabilirim.
adı üstünde kitabımızda bir şizofren var. ismi de francis petrel. konuya girmeden, şizofren karakteri yaratmanın gerçekten zor olduğunu ve özellikle kitaplarda bunun bir misli zor olduğunu belirteyim. filmlerde, şizofrenin o anlık düşüncelerine çok odaklanmadığı ve direkt hayal dünyası yansıtıldığı için daha kolay karakter oluşturulabiliyor. ama romanlarda,hikayelerde bu gerçekten zor. daha önce gogol’un şizofren karakterinde de bu zorluk anlaşılıyor. karakteri sırf şizofren diye saçma sapan komik düşüncelerin içine atabiliyorlar. bu kitapta da biraz öyle ama gogol’dan daha iyi bir karakter oluşturduğunu söylemeliyim. tabi sayfa sayısı , gogol’un kısa öyküsüne göre daha fazla; bu nedenle katzenbach daha avantajlı oluyor. yine de yazar, gerçek-hayal geçişlerini iyi yapmış. hatta francis’i neredeyse normalleştirmiş.
konusu ise, kafasında seslerle mücadele etmekte ve kimi zaman da saldırganlık göstermektedir. ailesinin zoruyla akıl hastanesine yatırılır. buradaki alışma süreci sonrası hastaneye yeni bir hasta gelir: itfaiyeci peter. aslında peter hasta değildir, sadece hasta numarası yapmaktadır. o da mantıksız geldi, hasta olmadığı alenen ortada. doktorlar hasta olmadığını biliyorlar ve neden görüş bildirmiyorlar ilgili birimlere o da anlaşılmıyor. neyse efendim, bizim peter aslında iyi bir adam, bakmayın böyle yazdığıma. kilisede çıkardığı yangından ve bir rahibin ölümüne neden olmaktan orada. ama yangını neden çıkardığını okuyacaklara bırakıyorum.
neyse efendim, hastanede bir cinayet işleniyor. katilin seçtiği kurbanlar da sarışın kısa saçlı. bir hemşire öldürülünce hastaneye bir dedektif gönderiliyor. bu dedektif de bu katilin kurtulan kurbanlarından. sonra melek adını verdikleri katili bulmaya çalışıyorlar.
kitap aslında beni ters köşe yaptı. katili hep tanıdık biri diye düşünmüştüm. ama sonu sürpriz oldu. belki yazar da şaşırtmak, tahmin edilebilirlikten sıyrılmak istemiştir.
bu türü sevenler bu kitabı da severler diye düşünüyorum. dediğim gibi beni çok etkileyen bir kitap değildi ama merak uyandırıyor ve okutuyor kendini.
katzenbach’ın bir kaç kitabı sinemaya uyarlandı. bu da uyarlanır mı bilemem.
john katzenbach’ın şu ana kadar 2 kitabını okudum. farklı bir tür deneme maksatlı , kitapçımın tavsiyesi üzerine alıp okuduğum kitaplardan biri. öncelikle , bu türden kitapları çok sevmiyorum. yazarın aynı türden psiko analist kitabı daha başarılı olsa da bu kitabı da okunur kitaplardan. daha önce bu türe yakın okuduğum kitaplardan , bu yazarın bu iki kitabını bir üste koyabilirim.
adı üstünde kitabımızda bir şizofren var. ismi de francis petrel. konuya girmeden, şizofren karakteri yaratmanın gerçekten zor olduğunu ve özellikle kitaplarda bunun bir misli zor olduğunu belirteyim. filmlerde, şizofrenin o anlık düşüncelerine çok odaklanmadığı ve direkt hayal dünyası yansıtıldığı için daha kolay karakter oluşturulabiliyor. ama romanlarda,hikayelerde bu gerçekten zor. daha önce gogol’un şizofren karakterinde de bu zorluk anlaşılıyor. karakteri sırf şizofren diye saçma sapan komik düşüncelerin içine atabiliyorlar. bu kitapta da biraz öyle ama gogol’dan daha iyi bir karakter oluşturduğunu söylemeliyim. tabi sayfa sayısı , gogol’un kısa öyküsüne göre daha fazla; bu nedenle katzenbach daha avantajlı oluyor. yine de yazar, gerçek-hayal geçişlerini iyi yapmış. hatta francis’i neredeyse normalleştirmiş.
konusu ise, kafasında seslerle mücadele etmekte ve kimi zaman da saldırganlık göstermektedir. ailesinin zoruyla akıl hastanesine yatırılır. buradaki alışma süreci sonrası hastaneye yeni bir hasta gelir: itfaiyeci peter. aslında peter hasta değildir, sadece hasta numarası yapmaktadır. o da mantıksız geldi, hasta olmadığı alenen ortada. doktorlar hasta olmadığını biliyorlar ve neden görüş bildirmiyorlar ilgili birimlere o da anlaşılmıyor. neyse efendim, bizim peter aslında iyi bir adam, bakmayın böyle yazdığıma. kilisede çıkardığı yangından ve bir rahibin ölümüne neden olmaktan orada. ama yangını neden çıkardığını okuyacaklara bırakıyorum.
neyse efendim, hastanede bir cinayet işleniyor. katilin seçtiği kurbanlar da sarışın kısa saçlı. bir hemşire öldürülünce hastaneye bir dedektif gönderiliyor. bu dedektif de bu katilin kurtulan kurbanlarından. sonra melek adını verdikleri katili bulmaya çalışıyorlar.
kitap aslında beni ters köşe yaptı. katili hep tanıdık biri diye düşünmüştüm. ama sonu sürpriz oldu. belki yazar da şaşırtmak, tahmin edilebilirlikten sıyrılmak istemiştir.
bu türü sevenler bu kitabı da severler diye düşünüyorum. dediğim gibi beni çok etkileyen bir kitap değildi ama merak uyandırıyor ve okutuyor kendini.
katzenbach’ın bir kaç kitabı sinemaya uyarlandı. bu da uyarlanır mı bilemem.
devamını gör...
yazarların şu an dinledikleri şarkı
devamını gör...
diyalektik
doğumun felsefedeki süslü adı. doğurulmadan önce ölü olmamız, ölü olmamız için de etkileşim gereklidir.
devamını gör...
vesvese
vesvese ; kaygı bozukluğunun psikolojideki adıdır.
okb olduğunu kendi adıma kesinlikle redd ediyorum çünkü vesvese kişiye şeytanın yaptığı bir soyut baskıdır.dini çok fazla tanımayan kişilerin tıpta ‘’vesveye’’ extra uydurduğu bir addır “okb ve kaygı bozukluğu.”
okb hastalığı daha cok fiziksel davranışı temel alır bana sorarsanız , zihinsel baskılamayı ve illüzyonu değil.
kişi takıntılı hareketler eder.
bir yeri bir kaç defa yürümek, elleri sayı ile sabunlamak, evin kapısını bir kaç kez döndürüp kilitlemek, tabanda bulunan çizgileri aşmadan yürümeye çalışmak, kıyafetleri belirli sayı ile yıkamak vb.
temelde fiziksellik var işin içerisiinde.
psikolojinin alan olarak çok abartıldığını düşünüyorum.bana sorarsanız, dini eksikliği olan herkes yaşadığı semptomları tibbi bir alana yönlendirmiş ve adı psikoloji olmuş.
bunu deneyimleme şansım olduğu için böyle söylüyorum.psikolojik problemi olduğu düşünülen kişi çokta rahat kendisini iyileştirebilir zihinsel bir problem olmadığı sürece( şizofreni/ çoklu kişilik bozukluğu).zihinsel olarak güçlü bir kadınım.kişisel her depresyonun , her kaygının üstesinden kendim geldim hala geliyorum. hayat zor bir yarış alanı.hiç bir şey tam anlamıyla pozitif değil.insan her düştüğünde kalkmak için birine ihtiyaç duyarsa, çok kolay yönetilir/ yok edilir hatta yanlışa sürüklenebilir.dolayısıyla yapan biri olarak söylüyorum psikoloji bence gereksiz abartılan bir alan. senin kendi üstünde kullanamadığın mekanizmayı, başkaları kullanamaz.sadece farklı öğütler verir, başka açıdan bakmanı sağlar ki onu sende çevrenden destek alarak yapabilirsin.bu aradakaygı bozukluğu olan birine psikolojik olarak verilen öğüt ile dini kitaplarda vesvese ile alakalı verilen öğüt aynı.
arada tek fark var ; modern dünya insan zihnini aşırı şişirip, onu fazla abartıyor.tanrısal bir yapı değildir zihin arkadaşlar.pozitif düşünce diye bir yapı cıkartıldı, zihnin gücü gökyüzünde.ne alakası var arkadaşım? zihin dediğin 5 gr bir organ.
kafanda mr ile 5 boyutlu hali çekilen organın neyi yaratabilme gücü olabilir? zihin kendi kendine üretemez, sadece kişinin yaşadıkları ve deneyimledikleri ile illüzyonlar yaratır.vesvese kişiye dışarıdan dokunan bir yapıdır.aslında zihin üretmez, kişinin kalbine şüphe sokulur ve zihinsel olarak onu döndürmeye başlarsınız.
eğer farkındalığı güçlü biri iseniz, bunu kısa zamanda yenersiniz.vesvese herkeste her durumda ortaya çıkar.bazı durumlarda çok yoğun hale gelebilir ama baskılamanın yolu basittir.
‘’takmayın, duymayın.’’
“duyduğunuzda büyür, duymadığınızda küçülür.”
konu basit.
ilaçlara hiç gerek yok.düzgünce bir araştırma ve bunu hayatınıza uygulama ile çözebilirsiniz durumu.çok çok ileri bir psikiyatrlık durumunuz olmadığı sürece kendinizi uyuşturmayı tercih etmeyin çünkü ilacın etkisi bittiğinde, zihin aynı zihin.yine başa çıkmayı öğrenmeniz gerekecek. sürekli çözmektense, kendinizi uyuşturmayı tercih ederseniz böyle böyle bağımlı olabilirsiniz.
bu arada psikolojik destek alma fikrine karşı kesinlikle değilim fakat insanların kendilerini kontrol edebilecekleri fikrinin yok edilmesini ve umudun diploması olan birilerine bağlandırılmasını sevmiyorum.oda insan sonuçta. senin yapabildiğinin üzerinde yapabileceği ne var?
o yüzden kendinize fayda sizde dostlar.ilaçları içip, ayık gezdiğiniz zamanları minimum’a indirmeyin.
yazık günah.her önüne gelen anti depresan alıyor günümüzde.sorunlarınızdan kaçmayın.bugünün ağacı , yarın çam olur başınıza.yarının çam’ı öbür gün ağaç ev.kısacası kaçtıkça büyür.yüzleşin ve takmayın.
bağımlılığınız çikolataya, süte olsun.
kendinizi sevin, inanın ve unutmayın ; söylenen / düşündüğünüz her şey illüzyon.
okb olduğunu kendi adıma kesinlikle redd ediyorum çünkü vesvese kişiye şeytanın yaptığı bir soyut baskıdır.dini çok fazla tanımayan kişilerin tıpta ‘’vesveye’’ extra uydurduğu bir addır “okb ve kaygı bozukluğu.”
okb hastalığı daha cok fiziksel davranışı temel alır bana sorarsanız , zihinsel baskılamayı ve illüzyonu değil.
kişi takıntılı hareketler eder.
bir yeri bir kaç defa yürümek, elleri sayı ile sabunlamak, evin kapısını bir kaç kez döndürüp kilitlemek, tabanda bulunan çizgileri aşmadan yürümeye çalışmak, kıyafetleri belirli sayı ile yıkamak vb.
temelde fiziksellik var işin içerisiinde.
psikolojinin alan olarak çok abartıldığını düşünüyorum.bana sorarsanız, dini eksikliği olan herkes yaşadığı semptomları tibbi bir alana yönlendirmiş ve adı psikoloji olmuş.
bunu deneyimleme şansım olduğu için böyle söylüyorum.psikolojik problemi olduğu düşünülen kişi çokta rahat kendisini iyileştirebilir zihinsel bir problem olmadığı sürece( şizofreni/ çoklu kişilik bozukluğu).zihinsel olarak güçlü bir kadınım.kişisel her depresyonun , her kaygının üstesinden kendim geldim hala geliyorum. hayat zor bir yarış alanı.hiç bir şey tam anlamıyla pozitif değil.insan her düştüğünde kalkmak için birine ihtiyaç duyarsa, çok kolay yönetilir/ yok edilir hatta yanlışa sürüklenebilir.dolayısıyla yapan biri olarak söylüyorum psikoloji bence gereksiz abartılan bir alan. senin kendi üstünde kullanamadığın mekanizmayı, başkaları kullanamaz.sadece farklı öğütler verir, başka açıdan bakmanı sağlar ki onu sende çevrenden destek alarak yapabilirsin.bu aradakaygı bozukluğu olan birine psikolojik olarak verilen öğüt ile dini kitaplarda vesvese ile alakalı verilen öğüt aynı.
arada tek fark var ; modern dünya insan zihnini aşırı şişirip, onu fazla abartıyor.tanrısal bir yapı değildir zihin arkadaşlar.pozitif düşünce diye bir yapı cıkartıldı, zihnin gücü gökyüzünde.ne alakası var arkadaşım? zihin dediğin 5 gr bir organ.
kafanda mr ile 5 boyutlu hali çekilen organın neyi yaratabilme gücü olabilir? zihin kendi kendine üretemez, sadece kişinin yaşadıkları ve deneyimledikleri ile illüzyonlar yaratır.vesvese kişiye dışarıdan dokunan bir yapıdır.aslında zihin üretmez, kişinin kalbine şüphe sokulur ve zihinsel olarak onu döndürmeye başlarsınız.
eğer farkındalığı güçlü biri iseniz, bunu kısa zamanda yenersiniz.vesvese herkeste her durumda ortaya çıkar.bazı durumlarda çok yoğun hale gelebilir ama baskılamanın yolu basittir.
‘’takmayın, duymayın.’’
“duyduğunuzda büyür, duymadığınızda küçülür.”
konu basit.
ilaçlara hiç gerek yok.düzgünce bir araştırma ve bunu hayatınıza uygulama ile çözebilirsiniz durumu.çok çok ileri bir psikiyatrlık durumunuz olmadığı sürece kendinizi uyuşturmayı tercih etmeyin çünkü ilacın etkisi bittiğinde, zihin aynı zihin.yine başa çıkmayı öğrenmeniz gerekecek. sürekli çözmektense, kendinizi uyuşturmayı tercih ederseniz böyle böyle bağımlı olabilirsiniz.
bu arada psikolojik destek alma fikrine karşı kesinlikle değilim fakat insanların kendilerini kontrol edebilecekleri fikrinin yok edilmesini ve umudun diploması olan birilerine bağlandırılmasını sevmiyorum.oda insan sonuçta. senin yapabildiğinin üzerinde yapabileceği ne var?
o yüzden kendinize fayda sizde dostlar.ilaçları içip, ayık gezdiğiniz zamanları minimum’a indirmeyin.
yazık günah.her önüne gelen anti depresan alıyor günümüzde.sorunlarınızdan kaçmayın.bugünün ağacı , yarın çam olur başınıza.yarının çam’ı öbür gün ağaç ev.kısacası kaçtıkça büyür.yüzleşin ve takmayın.
bağımlılığınız çikolataya, süte olsun.
kendinizi sevin, inanın ve unutmayın ; söylenen / düşündüğünüz her şey illüzyon.
devamını gör...
hazall
gecenin 1.14’ünde büyük hadron çarpıştırıcısı başlığında ne yaptığını merak ettiğim moderatör/yazar.*
ne yapcan sevgili hazall, kedilerimizi mi kaçırcan o aletlen? yetmedi mi kaçırdıkların, hı? karayel’in genetikleri mi değiştircen hım?
ne yapcan sevgili hazall, kedilerimizi mi kaçırcan o aletlen? yetmedi mi kaçırdıkların, hı? karayel’in genetikleri mi değiştircen hım?
devamını gör...
istisnasız herkesin sevdiği şey
değerli hissetmek. herkes birileri tarafından değer görmeyi sever. sevmeyenler de çok küçük bir azınlıktır.*
devamını gör...
sözlük erkeklerine iltifat ediyoruz kampanyası
iltifatı da erkekler etmiş allah belanızı versin.
devamını gör...
bir özlem atağıyla olduğun yerde kalakalmak
bazen bi’ koku , bi söz ,bi yol ne olacağını bilemediğin, seni bir anda yakalayan ,yüreğini sıkan sımsıkı tutan içini anılarla özlemle doldurduran yaşadığın his sonucu senin için kaçınılmaz olan durumdur.
devamını gör...
aynı evde yaşıyormuş gibi entryler
heeeeyt. kalkın millet. alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak bu evi üstüme yapıyorum. hepiniz kiracisiniz. karma peşin.
devamını gör...



