büyük can baba’nın yalçın küçük için söylediği sözü adına uyarlayabileceğimiz gazeteci taklidi yapan garip bir adamdır.

cem küçük’tür ama mide bulandırır.

kendisi amerikan kültürü mezunu olan bu arkadaşımız aslında kötü bir çevirmen değildir, hatta carpe diem yayınları tarafından piyasaya sürülen ne demiş kafka kitabını yayına hazırlayan de kendisidir. bu anlamda büyük bir kafka hayranı olduğum için benden bir artı puan alır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ancak medyada güçlü olanın yanında bulunmak için sürekli bir yarış içinde olan bu kardeşimiz ani manevralar yaparak yer ve yön değiştirebilir. belli konularda ise korkutucu bir hıza ulaşıp en iyi tur zamanını elde ettiği olmuştur.

adnan oktar’ın medyadaki has adamlarından biri olduğunu bildiğimiz cem küçük sonradan her zamanki hızını kullanmak bu konuda da kendini sağlama almayı başarmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

boş konuşma konusunda birçok meslektaşından üstün olan gazeteci nagehan alçı ile yarışının burun farkıyla kaybetmiştir.

sürekli birilerinin hedef göstermeye çalışmanın yanı sıra muktedirlerin hoşuna gitmek için yapmayacağı şey, söylemeyeceği söz, yazamayacağı yazı yoktur.

can baba her zaman haklıdır.
devamını gör...

bugün itibariyle, 2. sezonu netflix'te yayınlanmış olan norveç yapımı dizi.
devamını gör...

hicbir sey yapmak istememek nereye kadar ki? diri diri toprağa giremeyecegin için istemeye istemeyede olsa çarkı döndürmen gerekir.
devamını gör...

10 yıldır kavurma esprisi yapanların kalitesizlikten ziyade zekalarının düşük olduğu kanaatindeyim. başlık trollse bile veganlara laf ettirmem arkadaş, ben burada biftek gömerken onlar canları çektiği halde yemiyor, her biri boktan çöpten insanların torunlarına fazladan su bırakıyor.*
devamını gör...

çanakkale savaşı'na giden bir askerin ağzından yazılmış olan kastamonu yöresine ait türkü.
devamını gör...

etimolojik köken itibariyle bir şeyin üstünü, yarasını gizleme eylemi anlamına gelir.

islamiyet öncesi dönemde, hasta ve yaralı hayvanların* üzerine zift gibi bir madde dökülerek yarası gizlenirdi. bu maddenin etkisiyle hayvan daha parlak ve canlı görünürdü. işte bu göz aldatmasının eyleme dönüştürülmesine küfür denirdi. eylemi icra edene ise kafir denirdi.

dini literatürde ise; gerçeğin üstünü örtmek, gerçeği gizlemek gibi anlamlara gelir.
devamını gör...

çoğu insanın hayatının özeti. planlar yapılır, şunu yapıcam bunu yapıcam diye kafada kurulur, kurulur, kurulur... sonuç: mümkün olduğunca az şey yaparak günü geçirmek. o planlar kafanın bir köşesinde durmaya devam eder, biraz daha ertelenir ama yapacak moda girdiğinizde zamana bağlı planlar için çok geç olabilir. bir söz vardı, "yarın bir şeyleri ertelediği için bugünkü kendine kızıyor olacaksın" gibi, eğer sözü doğru hatırlasam etkili bir yazı olacaktı ama neyse, fikir buydu. işte "yarın başlarım", "haftaya hallederim", "okul bitsin bakarız" gibi bahanelerle erteleyip durmaktansa o an tam olarak karar verip başlamak lazım bir şeyler yapmaya, yoksa arkası hiç gelmiyor ve sürekli keşke diyerek bomboş yaşayıp gidiyoruz.

bir de şöyle bir sorun var, yeni bir şeye el attığımızda kimimiz herkesle paylaşmak istiyoruz, kimimiz bir sonuca ulaşana, kesinleşene kadar kendine saklamayı tercih ediyor**. ikinci gruptaysanız ve birilerine anlatmak isteyip de zorlanıyorsanız boş verin, bir word dosyasına kısa notlar almak şeklinde bile olsa bir günlük tutun ve ara ara geri dönüp kontrol edin birkaç hafta önceki kendinizi. işe yarayabilir kendini iyi hissetmek, minik değişimleri görmek açısından. ya da her önemli gelişmede kendinizi ödüllendirebilirsiniz. yemek olur, kıyafet olur, yeni bir kitap vs. birçok şey olabilir. ki zaten kendi başına küçücük de olsa adımlar atmaya başladığını fark edince bunlara gerek kalmıyor bile. mutlu olup içinizden takla atıyorsunuz.

tek gereklilik; şimdi başlamak lazım, iki dakika sonra değil. yani belki bi beş dakika sonra. yoksa birkaç saat uzanıp akşama mı bıraksam?* aslında sömestrda evde bol bol vakit olacak, o zaman rahat rahat yapılır...* şaka bir yana cidden bir "dur!" deyip o popoyu kaldırmak lazım, nereye kadar böyle di mi... evet. bu entry iki paragraf önce biterdi ama sonunu getiremedim.*
devamını gör...

bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!
devamını gör...

aşk.*

edit: yıldız güncellenmiştir.
devamını gör...

marx dedeyi bir kenara bırakırsak, toplumbilimlik açıdan yabancılaşma iki şekilde oluyor gibi. biri tamamen kendine yaklaşıp toplumdan uzaklaşma, diğeri de toplumdan da kendinden de uzaklaşma. özünde, bir nevi kopuş. hepimiz bir yerlere bağlı doğuyoruz az çok, sonra o görünmez ipler kopmaya başlıyor. birileri bu kopuş anadan fırladığımız anda başlıyor diyor, birileri kendini aramaya başladığın anda diyor. kendini aramak da sıkıntı hocam, kendini bulup da toplumla uyuşan görmedim ben. gören varsa berü gele. uyuşur bir şekilde fakat kendisi de bilir ki tırışkadan bir uyuşmadır bu, en ufak bir arızada tekrar kopar; sonra tekrar inşa tekrar kopuş, tekrar inşa tekrar kopuş. tam sınırlarımı geçtim derken bir de bakarsın ki az ötede demoklesin kılıcı sırıtıyor.

iki durumun farkı nedir?* ilki içe kapanıklığı getirir, ruhen pek bir arıza yoktur, hayati belirtilerin sürer, toplumdan sıtkı sıyrılmaktır yalnızca. ikincisi tam bir yıkımdır. bir nevi boşluk içinde kalmaktır, boşluğun altındaki boşluğu düşünmektir. öz: yokluğa varmaktır.

peki yabancılaşma tercihen mi olur yoksa toplumun sizi itmesinden kaynaklanır, hangisidir sebep? benim bakış açıma göre bireyi topluma bağlayan şeylerin bireye yararı yoktur, dolayısıyla yararı olan bir şey de toplumdan kaynaklanamaz. yabancılaşmayı da bireye yararlı bir olgu olarak gördüğüm için bunun sebebi toplum olamaz. yani demek istediğim, kimse sizi "yabancılaş ulan" diye dürtmez, siz zaten bilinçli yahut bilinçsiz yabancılaşmaya başlarsınız. eğer yaşadığınız -laşma süreci bilinçsizceyse, doğal olarak onu topluma bağlayabilirsiniz. zihin "neden" arıyor haldır huldur sonuçta, illa bir yere bağlayacak p*şt. sizin elinizde olmayabilir.

yabancılaşma boş vermişliği getirir mi ya da yabancılaştık diye gamsız mı olmalıyız? bence yabancılaşma ve gamsızlık iç içedir. öbür türlüsü -hem yabancıyım hem toplumum- riyakarlıktır. yabancılaşan birey artık toplumla ilişiğini kesmedilir. toplumla aranızdak ilişki her ne kadar metazori devam etse de tutarlılık açısından biraz önce dediğim gibi olmalıdır, diye düşünüyorum.
sürpriz son: tam anlamıyla bir yabancılaşma çok çok zordur, diyorum. tamdan kastım gidip dağ evine kapanmak, kendini doğaya atmak, evsiz olmak, bohemlik, berduşluk, dandylik, ne derseniz deyin, yine de bir şekilde topluma mecbur kalacaksınız gibi.

ee, diyelim ki hani oldu ya, topluma muhtaç değilsiniz artık yabancılaştınız bir şekilde, sonuç? en fazla dünyanız küçülür. ee, yukarıda yararlı bir olgu demiştik, ona ne oldu hocam, dünyanın küçülmesinin bireye ne yararı var ki? dostum, yabancılaşmak yoluna gönül veren kişi tam olarak bundan kaçıyor işte.

bu kavramdan bahsetmişken camus'süz olmaz:
"bugün annem öldü, belki de dün, bilmiyorum."* işte iki paragraf önce demek istediğimi adam tek cümlede anlatmış.
bir de dostoyevski'den çay edebiyatı:
"önümde, ya dünya yok olacak ya da sen çaysız kalacaksın diye iki seçenek olsa, ben çay içmeyi tercih ederim."* bravo kral.

bir de makale: yabancılaşma: kavramsal ve kuramsal bir değerlendirme tavsiye edilir.
bir de kitap: rus düşüncesi bağlamında f. m. dostoyevski’de yabancılaşma olgusu - nazan coşkun karataş
bir de alakasız bir şarkı: kino - zakroy za mnoy dver
devamını gör...

herkesin elinde internet var. ilk olarak yaşadığınız bölgeyi geniş çaplı ele alarak gezilebilecek tarihi, doğal güzelliği vb. olan yerleri listeliyorsunuz. sonra bunları size en yakın olandan en uzak olana doğru sıralıyorsunuz. ufak bir sırt çantası alıyorsunuz. içerisine, çay ya da kahve dolu bir termos, bir adet kitap, atıştırmalık bir şeyler koyuyorsunuz. yolculuğa hazırsınız arkadaşlar. önceliğimiz bizi zorlayacak mesafeye gelene kadar yürümek arkadaşlar. yürüyüş çok faydalı bir aktivite. gittiğiniz yerde oturup, içeceğinizi yudumlayıp tercihe göre kitabınızı okuyarak aktif dinlenmenizi yapıyorsunuz. herkesin elinde telefon da var. gittiğiniz yeri ön plana çıkaran fotoğraflar çekiyorsunuz (selfie değil). hatıra kalması açısından bir tane selfie çekebilirsiniz ama abartmayın lütfen. bu çektiğiniz fotoğrafları düzgün bir şekilde arşivleyerek kendinize minik bir fotoğraf koleksiyonu yapmaya başlıyorsunuz. gidilecek yerlerin mesafesi arttıkça, eğer imkanınız varsa bir bisiklet edinip bisikletle gitmeye başladınız mı, a'dan z'ye ucuz, kaliteli ve sağlıklı bir hobi edinmiş oluyorsunuz. arz ederim.
devamını gör...

bacakların kokması.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tadı çok iyi olmasa da karikatürleri için alınan sakız.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

başlıkla direkt olarak ilişiği olmayan başlığı tanimlamayan yukarıdaki arkadaşın dediği gibi watsapta arkadaşıyla mesajlasir gibi tanımların da format kurallarına aykırı olması gerekir. sözlüğün saçma sapan yazılarla doldurulmaması konusunda daha hassas davranılmalı.
devamını gör...

menemeni soğanlı seven, soğansız seven.
devamını gör...

şekilleri algılamadaki değişmezliği ortaya çıkarmak adına james jerome gibson'un yaptığı deneydir. deneyde kullandığı malzemeler günümüzde birçok evde bulunan kurabiye/pasta kalıpları gibi maddelerdi.

gibson'un yaptığı bu deneye kadar, psikolojik deneyler pasif duyuları ele alıyordu. rivayetlere göre pasta kalıbı deneyi; müller yasası'na ve algıların duyumlardan ibaret olduğuna dayanan bir taktiktir.

birey kafasını sağa sola hareket ettirdiğinde dünya kendisine sabit olarak görünür fakat retinaya düşen görüntülerin değişmesi gerekir. görüntü değişmese bile duyumlarca dünya sabittir. eğer kafanın üzerinden hareket halindeki bir madde geçerse ve göz maddeye odaklanırsa bu kez dünyadaki her şey hareket halindeymiş gibi görünür. diğer deneyler algılardaki bu değişimleri retinaya düşen görüntülere dayandırırken, pasta kalıbı deneyi bunun yanlış olduğunu vurgular. algının değişmediğini, salt görüntülerin değiştiğini söyler.
devamını gör...

ilk aşkım ilk heyecan, kovaladıkça kaçan ateş böceğim misin? diye devam ettirilecek olan başlık.
devamını gör...

daima yaptığımdır. yaparken hiç gocunmuyorum üstelik. kendi kendimi eğlendirdiğim için daha çok mutlu oluyorum daha bir neşeli kahkaha atıyorum.
devamını gör...

konaklı ağalı paşalı dizilerin tanıtımını yaptığını zannettiği şehir.
tarihi dokusunun korunması için yürütülen restorasyon projeleri ile tarihi yapısı git gide daha iyi hale geliyor. yazın aşırı kalabalık ve sıcaklardan dolayı gezmesi zordur. ilkabahar ve sonbahar mevsimleri gezmek için daha uygun hem havalardan ötürü hem de otellerde yer bulmak daha kolay.

mardine gideceklerin mutlaka görmesi gereken yerler listesi:
mardin müzesi
sabancı müzesi
kasımıye medresesi
zinciriye medresesi
kırklar kilisesi
deyrulzafaran manastırı
dara antik kenti
kafro pizza köyü
yardere köyü
midyat ve savur ilçeleri ayrı gezi programlarına dahil edilmeli bunlar mardin merkez için söylediğim yerler.
dağ kiliselerini görmek isteyenler veya kamp kurmak isteyenler için mardin dağcılık derneği düzenli etkinlikler yapıyor.
buradan ulaşabilirsiniz. aklıma bir şeyler geldikçe editlerim.

mardin'deki bazı sosyal etkinlikler ve aşağı yukarı düzenlenme tarihleri:
1. sinemardin film festivali: kasım ayı içerisinde yapılan bu festival tam 15 yıldır düzenleniyor. festivalin internet sitesine buradan ulaşılabilir.
2. mardin uluslararası uçurtma festivali: 2019'da 3. düzenlenen bu festival korona virüsten dolayı son iki yıldır yapılamıyor. nisan ayı içerisinde yapılan bu festivalin duyuruları belediyenin internet sitesinden yapılıyor.
3. mardin bienali: ilki 2010 yılında düzenlenen bienal 2021 yılında mayıs haziran aylarında düzenlendi. bienalin internet sayfasına buradan ulaşılabilir.
sadece düzenli yapılanların bir kaçını yazdım. bunların dışında özellikle fotoğraf sergileri çok fazla yapılıyor.

mardin'de ne yenir ne içilir dize soracak olanların muhakkak uğraması gereken bazı mekanları şöyle sıralayabilirim:
1. marangozlar kahvesi: hem tarihi dokusu hem de manzarası ile içilen çayın kahvenin tadı daha bir güzel oluyor.
2. mezopotamya çay bahçesi: özellikle bir tarafı ovaya bakan diğer tarafı kaleye ve tarihi dokuya bakan manzarası ile muhakkak uğranması gereken bir dinlenme noktasıdır. orada çektiğim bir fotoğraf için #1052140 numaralı girdiye bakabilirsiniz.
3. cercis murat konağı: mardin mutfağını tanıtan yerlerden biri. bu restoranın kurucusu olan kadının restoranın serüvenini anlattığı tedx konuşması buradan izlenebilir.
4. yasemin pide fırını: bu mekanın manzarası yok ancak hem uygun fiyatlı hem de kolay ulaşılabiliyor bir noktada duruyor. lahmacunu güzeldir.
5. leylan kitap cafe: mardin'in en eski cafelerinden birisidir. özellikle içerisinin tarihi dokusu eşliğinde hem kitap okuyabilir hem kahvenizi içebilirsiniz. akşamları içki servisi de var.
6. sinek cafe: hem müzikli hem içkili bir mekan. bahçesi çok güzeldir.
devamını gör...

büyük bir vicdan azabı meselesi bu dostlar. anlat anlat bitmez.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim