şebnem ferah'ın en güzel şarkısı
herkes gibi sil baştan şarkısını çok sevsem de sigara isimli şarkısı en güzellerindendir bence .
devamını gör...
güne bir şiir bırak
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
ağlasam sesimi duyar mısınız,
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
göz yaşlarıma, ellerinizle?
(bkz: orhan veli)
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
göz yaşlarıma, ellerinizle?
(bkz: orhan veli)
devamını gör...
asla mutlu olamayacak insanlar
geçmişte takılı kalıp kalan,
hep olumsuz anıları kafalarında tekrar tekrar canlandırırken anı kaçırıp bugününü de yarınını da kısır döngü içinde yaşayan insanlardır.
elindeki artıları görmezden gelen eksikliklere odaklanıp, evrenine daha da negatiflik çekenlerdir.
hayatının hakimiyeti elinde olmayan çevre faktörlü kendini şekillendiren insanlardır.
ruhsal açıdan aç ve acı dolu aslaa kendini iyileştirmeyi mod etmemiş kişilerdir.
mutluluğu kendinde, kalbinde aramayan insanlardır.
hep olumsuz anıları kafalarında tekrar tekrar canlandırırken anı kaçırıp bugününü de yarınını da kısır döngü içinde yaşayan insanlardır.
elindeki artıları görmezden gelen eksikliklere odaklanıp, evrenine daha da negatiflik çekenlerdir.
hayatının hakimiyeti elinde olmayan çevre faktörlü kendini şekillendiren insanlardır.
ruhsal açıdan aç ve acı dolu aslaa kendini iyileştirmeyi mod etmemiş kişilerdir.
mutluluğu kendinde, kalbinde aramayan insanlardır.
devamını gör...
nymph
19. yüzyıl heykeltıraşlarından giovanni battista lombardi'nin muhteşem eserlerinden biri.
(görsel sothebys. com'dan alıntıdır.)
detaylar inanılmaz başarılı. "su"yun ayak üzerinden geçişi, "kumaş"ın arkasından vuran ışık...
(görseller, pbs.twimg. com ve artedepensar. com'dan alıntıdır.)
(görsel sothebys. com'dan alıntıdır.)
detaylar inanılmaz başarılı. "su"yun ayak üzerinden geçişi, "kumaş"ın arkasından vuran ışık...
(görseller, pbs.twimg. com ve artedepensar. com'dan alıntıdır.)
devamını gör...
anneliğin kutsallaştırılması
bu başlığı zamanında açmıştım. bu süreçte birçok girdi yapıldı. girdilerin bir kısmı ise yazdığım entrye cevap niteliğinde oldu. cevap niteliğinde entrylerin bazıları da anne olmuş kişiler tarafından yazıldı.
üzülerek gözlemliyorum ki, bu toplumun en büyük problemlerinden biri okumaya üşenmek veya okuduğunu anlamlandıramamaktır. yazdığım entryde anneliğin büyük bir emek olduğunu düşündüğümü açıkça belirtmene rağmen, karşıt görüş olarak anneliğin cefakar bir eylem olduğunu yazan birçok sözlük yazarı oldu. kutsallaştırma eyleminin , erkek egemen toplumun kadın üzerindeki hegemonyasının bir baskı aracı olduğunu anlatmama rağmen, rahatsızlığın büyük kısmı annelerden geldi.
okuyup, anlayıp, karşıt fikirler üretenleri seviyorum. okumadan veya okuduğunu anlayamadan cevap yazmaya çalışan romantik insanlara ise artık şaşmıyorum.
üzülerek gözlemliyorum ki, bu toplumun en büyük problemlerinden biri okumaya üşenmek veya okuduğunu anlamlandıramamaktır. yazdığım entryde anneliğin büyük bir emek olduğunu düşündüğümü açıkça belirtmene rağmen, karşıt görüş olarak anneliğin cefakar bir eylem olduğunu yazan birçok sözlük yazarı oldu. kutsallaştırma eyleminin , erkek egemen toplumun kadın üzerindeki hegemonyasının bir baskı aracı olduğunu anlatmama rağmen, rahatsızlığın büyük kısmı annelerden geldi.
okuyup, anlayıp, karşıt fikirler üretenleri seviyorum. okumadan veya okuduğunu anlayamadan cevap yazmaya çalışan romantik insanlara ise artık şaşmıyorum.
devamını gör...
insana mutluluk veren sıradan olaylar
rasgele bir radyo istasyonunda sevdiğin parçanın çalması.
devamını gör...
four weddings and a funeral
richard curtis ve hugh grant ayrılmaz ikilisini hayatımıza kazandıran, 1994 yapımı, içinden gerçekten de 4 düğün ve 1 cenaze geçen, kült bir ingiliz romantik komedisi.
kimi eleştirmenlerce sinema tarihinin yapı taşlarından biri olduğu söylenen* film, çeşitli yaş aralıklarından bir grup ingiliz arkadaşın -ve özellikle içlerinden biri olan iflah olmaz romantik bir adamın- hayatından bir kesiti, farklı dönemlerde hep birlikte katıldıkları bu 5 önemli sosyal hadise üzerinden anlatır. biz fonda eğlenir gülerken charles ve diğerleri bir düğünden başka bir düğüne, düğünden cenazeye koşturup gerçek aşkı, romantizmi, yaşamı, birlikteliği, anı paylaşmayı hem arayıp hem de sorgulamaya devam ederler.
dünya sinema tarihine tüm zamanların en iyi gişe yapan ingiliz filmi olarak geçen yapımın yönetmen koltuğundaysa mike newell var. bütçesi hatrı sayılır düzeyde düşük olan filmin çekimleriyse sadece 35 gün sürmüş.
ilk izlediğimde -ki ne zamandı gerçekten hatırlamıyorum, ama çocuktum diyelim-, ve sonraki her izlediğimde de -ki sayısını hatırlamıyorum ama iki basamaklı sayılardan bahsettiğimiz aşikar- kamera arkasında sanki kazara bir araya gelmiş, eğlenirken zamanın nasıl geçtiğini anlamayan bir arkadaş grubu varmışcasına samimi bir diyalog içinde hissetmiştim kendimi. ingiliz kültürü ve hugh grant seviciliğimin bu hissiyat üstünde etkisi büyük olsa da filmin, uyuya kaldıkları için 13 kez f*ck diyen karakterlerle açılıyor olması da önemli bir yere sahip bu hayranlığımda. her izlediğimde yeniden kahkaha atarak giriyorum filme.
hugh grant'i o zamana kadar yine richard curtis'le birlikte çalıştığı notting hill ve love actually'de izlemiş sevmişliğim de vardı. her nedense ikilinin en kült ve ilk filmi -ve bence en iyisi- olan four weddings and a funeral hayatıma girmekte gecikmiş.
pek çokları hugh grant'in sonraki filmlerinde de hep aynı adamı oynadığını söyler.* fakat "o adam"a olan sevgim bu konuda objektif davranmamı ve hugh grant'a kötü oyuncu dememi engelliyor okur ne yalan söyliyeyim. notting hill'in yönetmeni roger michell'de verdiği bir röportajında bu tuhaf sinematografik ilişkiden bahsederken "richard'ın yazdıklarını en iyi oynayan hugh, hugh'u da en iyi yazan richard" diye bahsetmiş. adam haklı! göz var izan var.
kimi eleştirmenlerce sinema tarihinin yapı taşlarından biri olduğu söylenen* film, çeşitli yaş aralıklarından bir grup ingiliz arkadaşın -ve özellikle içlerinden biri olan iflah olmaz romantik bir adamın- hayatından bir kesiti, farklı dönemlerde hep birlikte katıldıkları bu 5 önemli sosyal hadise üzerinden anlatır. biz fonda eğlenir gülerken charles ve diğerleri bir düğünden başka bir düğüne, düğünden cenazeye koşturup gerçek aşkı, romantizmi, yaşamı, birlikteliği, anı paylaşmayı hem arayıp hem de sorgulamaya devam ederler.
dünya sinema tarihine tüm zamanların en iyi gişe yapan ingiliz filmi olarak geçen yapımın yönetmen koltuğundaysa mike newell var. bütçesi hatrı sayılır düzeyde düşük olan filmin çekimleriyse sadece 35 gün sürmüş.
ilk izlediğimde -ki ne zamandı gerçekten hatırlamıyorum, ama çocuktum diyelim-, ve sonraki her izlediğimde de -ki sayısını hatırlamıyorum ama iki basamaklı sayılardan bahsettiğimiz aşikar- kamera arkasında sanki kazara bir araya gelmiş, eğlenirken zamanın nasıl geçtiğini anlamayan bir arkadaş grubu varmışcasına samimi bir diyalog içinde hissetmiştim kendimi. ingiliz kültürü ve hugh grant seviciliğimin bu hissiyat üstünde etkisi büyük olsa da filmin, uyuya kaldıkları için 13 kez f*ck diyen karakterlerle açılıyor olması da önemli bir yere sahip bu hayranlığımda. her izlediğimde yeniden kahkaha atarak giriyorum filme.
hugh grant'i o zamana kadar yine richard curtis'le birlikte çalıştığı notting hill ve love actually'de izlemiş sevmişliğim de vardı. her nedense ikilinin en kült ve ilk filmi -ve bence en iyisi- olan four weddings and a funeral hayatıma girmekte gecikmiş.
pek çokları hugh grant'in sonraki filmlerinde de hep aynı adamı oynadığını söyler.* fakat "o adam"a olan sevgim bu konuda objektif davranmamı ve hugh grant'a kötü oyuncu dememi engelliyor okur ne yalan söyliyeyim. notting hill'in yönetmeni roger michell'de verdiği bir röportajında bu tuhaf sinematografik ilişkiden bahsederken "richard'ın yazdıklarını en iyi oynayan hugh, hugh'u da en iyi yazan richard" diye bahsetmiş. adam haklı! göz var izan var.
devamını gör...
en yakın arkadaşın en yakın arkadaşı olmamak
okurken üzüldüm. senin hep önceliğin olan, çok değer verdiğin, çok sevdiğin, çok da belli ettiğin bir insanın önceliği olmadığını öğrenmektir. sonrasında o da senin önceliğin olmamaya başlar. çünkü fazla verilen değer her zaman vereni üzer. kartlar yeniden dağıtılır. hala iyi, sevdiğin bir arkadaşındır ancak artık başına en getiremezsin. bir süre sonra da bunu üzülmeyi bırakırsın.
devamını gör...
sürekli linç yiyen yazar
her körpe yazarın başına gelebilecek absürt durumlar bunlar,* ileriye bak ve devam et. tünelin ucunda ışık var sayın yazar.*
devamını gör...
nickaltı kilitleme hakkı
nickaltı nedir , ne işe yarar gençler ?
böyle dilaltı gibibir şey mi ?
böyle dilaltı gibibir şey mi ?
devamını gör...
sigmund freud
kitapları naziler tarafından yakılıp yok edildiğinde arkadaşı ernest jones'a," şu ilerlemeye bak! orta çağda olsak direkt beni yakarlardı. şimdi en azından kitaplarımla yetiniyorlar," diyen, bardağın dolu tarafını gören bilim insanı.
devamını gör...
yazarların aynı gün doğduğu ünlü
devamını gör...
günün mottosu
#705122 barış akarsu bir şarkısında çok güzel anlatmış bu durumu.
'aklını kullan, adını çıkar deliye
her gün bayram, eğlenmek kalır geriye.'
'aklını kullan, adını çıkar deliye
her gün bayram, eğlenmek kalır geriye.'
devamını gör...
her kızın 25 tane flörtü olduğu gerçeği
son bug bügücü başlıklardan birisidir.
devamını gör...
sözlükte birbirini tanıdığını düşündüğünüz yazarlar
bazen gerçekten şaşırıyorum neyi kaçırıyorum diye. bir grup var, birlikte hareket ederek sanki her gün birilerini gündeme taşıyor gibiler. o zaman diyorum ki herhalde bunların hepsi aynı apartmanda oturuyor ve tüm sözlüğü kendilerince evirip çeviriyorlar. (bkz: sözlüğü bir apartmandan yönetiyorlarmış) gibi bir durum var da bizden mi saklıyorsunuz?
devamını gör...
kimsenin aslında seni gerçekten anlamaması
her insan ilk doğduğu andan itibaren kendi dünyasını inşa ediyor. ben kendi dünyamda otururken ne kadar görebilir ne kadar işitebilirsem karşımdakini o kadar anlayabilirim.
karşımdakini tam olarak anlayabilmem için onun dünyasını inşa ederken yaşadığı her anı bilmem gerekir ki yine de bunu kendi öğrendiklerimle yorumlayabilirim.
ve bunu gördüğüm tanıdığım her insan için her an yapmam mümkün değil zira her anı yoğun emek isteyen bir süreç.
fakat sevilen, değer verilen insanlar için bu emeğin karşılıklı olarak verilmesi gerekir. herkes kendi dünyasında oturup anlamayı değil de sadece anlaşılmayı istediğinde sonuç ne yazık ki kimsenin birbirini hiç bir zaman anlamadigi kopuk, yalnız bir yaşama dönüşüyor.
sonuç olarak diğerlerinin dünyasını anlamaya çalıştığımızda dahi sezgisel bir anlayış söz konusu olduğundan aslında hepimiz yalnızız.
bu kimseyi boşluğa itmemeli... halil cibran'ın bir sözü var.
güzelliğin şarkısını söylersen, çölün ortasında tek başına olsan bile bir dinleyicin olacaktır.
karşımdakini tam olarak anlayabilmem için onun dünyasını inşa ederken yaşadığı her anı bilmem gerekir ki yine de bunu kendi öğrendiklerimle yorumlayabilirim.
ve bunu gördüğüm tanıdığım her insan için her an yapmam mümkün değil zira her anı yoğun emek isteyen bir süreç.
fakat sevilen, değer verilen insanlar için bu emeğin karşılıklı olarak verilmesi gerekir. herkes kendi dünyasında oturup anlamayı değil de sadece anlaşılmayı istediğinde sonuç ne yazık ki kimsenin birbirini hiç bir zaman anlamadigi kopuk, yalnız bir yaşama dönüşüyor.
sonuç olarak diğerlerinin dünyasını anlamaya çalıştığımızda dahi sezgisel bir anlayış söz konusu olduğundan aslında hepimiz yalnızız.
bu kimseyi boşluğa itmemeli... halil cibran'ın bir sözü var.
güzelliğin şarkısını söylersen, çölün ortasında tek başına olsan bile bir dinleyicin olacaktır.
devamını gör...
tanrı ile ilgili ateistlerin müslümanlardan daha çok başlık açmasının nedeni
araştırıyorlar, öğreniyorlar bilmeyenler de öğreniyor. aşağılama ve hakaret olmadığı sürece isteyen istediği başlığı açabilir.
devamını gör...
öğretmenler odası
kaideyi bozmayan istisnaları olmakla birlikte çocukken düşündüğümüz gibi önemli ve saygın bir yer değildir.
birkaç öğretmen tipini içinde barındırır:
1. elinde telefon sürekli borsayı takip edip yanındaki grubuyla gümüş mü yoksa altın mı alınması gerekeceğimi tartışan, mutlaka çok önemli bir yerde adını veremeyeceği biri tarafından kendisine tüyo verilmiş olan tip.
2. bir yandan sınıf defteri doldurup bir yandan öğrencileri ve sistemi eleştirirken ders saatinin geçtiğini fark etmeyi* derse geç girerek eğitime bir darbe de kendisi indiren tip.
3. öğretmenler odasındaki panoya asılan ek ders, nöbet ve ders programı gibi çizelgeleri durmadan inceleyip kimin kime haksızlık yaptığını görüp sürekli sıkıntı çıkaran tip.
4. evden haşlanmış brokoli getirip bunu tüketirken maranki’den bahseden ve herkes sağlıksız yemek yemekle suçlayan tip.
5. her öğle vakti abdestini aldıktan sonra kol düğmelerini öğretmenler odasında iliklerken sadece allah’ın değil cümle alemin takdirini kazanmaya çalışan tip.
bunun dışında kalan yani işi layıkıyla yapanlar öğretmenler odasında olmaz. ya sınıfta soru çözüyordur, ya bahçede çocuklarla top oynuyordur, ya da sigara odasındadır.
birkaç öğretmen tipini içinde barındırır:
1. elinde telefon sürekli borsayı takip edip yanındaki grubuyla gümüş mü yoksa altın mı alınması gerekeceğimi tartışan, mutlaka çok önemli bir yerde adını veremeyeceği biri tarafından kendisine tüyo verilmiş olan tip.
2. bir yandan sınıf defteri doldurup bir yandan öğrencileri ve sistemi eleştirirken ders saatinin geçtiğini fark etmeyi* derse geç girerek eğitime bir darbe de kendisi indiren tip.
3. öğretmenler odasındaki panoya asılan ek ders, nöbet ve ders programı gibi çizelgeleri durmadan inceleyip kimin kime haksızlık yaptığını görüp sürekli sıkıntı çıkaran tip.
4. evden haşlanmış brokoli getirip bunu tüketirken maranki’den bahseden ve herkes sağlıksız yemek yemekle suçlayan tip.
5. her öğle vakti abdestini aldıktan sonra kol düğmelerini öğretmenler odasında iliklerken sadece allah’ın değil cümle alemin takdirini kazanmaya çalışan tip.
bunun dışında kalan yani işi layıkıyla yapanlar öğretmenler odasında olmaz. ya sınıfta soru çözüyordur, ya bahçede çocuklarla top oynuyordur, ya da sigara odasındadır.
devamını gör...