1.
2.
henüz hayatta iken bile ünü iran sınırlarını aşmış şairdir. goethe doğu batı divanını hafız'dan etkilenerek yazmıştır.
"ey aşk! ateştir senin nesebin
niteliğin dumandır kaynağın ise rüzgar
su tufana dönüştü toprak da küle
senin kokunla ateş rüzgara karıştı
şirin'siz her saray bisütûn gibi viranedir
ferhat'sız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda
yedi nesil öteye tüm atalarımız gâmdı
bize miras kalan hep sonsuz keder oldu
rüzgar esince toprağımızdan
senin kokun geliyor
sadece sen kalacaksın;
biz hepimiz gidince ."
"ey aşk! ateştir senin nesebin
niteliğin dumandır kaynağın ise rüzgar
su tufana dönüştü toprak da küle
senin kokunla ateş rüzgara karıştı
şirin'siz her saray bisütûn gibi viranedir
ferhat'sız her dağ bir saman çöpüdür rüzgarda
yedi nesil öteye tüm atalarımız gâmdı
bize miras kalan hep sonsuz keder oldu
rüzgar esince toprağımızdan
senin kokun geliyor
sadece sen kalacaksın;
biz hepimiz gidince ."
devamını gör...
3.
biz gamsız sarhoşlarız, aydın karanlıklarız
hem kadehle solukdaş, hem ayrılıklarız!
sevgilinin kaşları eğdi kaderimizi
o günden bugüne dek düşmüş yaratıklarız.
ey gülüm, sen daha dün parçaladın göğsünü
ama biz ta doğuştan kızıl şakayıklarız!
lale gibi ortada yalnız kadehi görme
şu yaramıza da bak, gör nasıl aşıklarız.
şiirdeki renge, hayale bakma hafız,
sadece boş levhayız, dokundukça çınlarız.
şiir defterimin ilk sayfasının sahibi iranlı şair, düşünür
hem kadehle solukdaş, hem ayrılıklarız!
sevgilinin kaşları eğdi kaderimizi
o günden bugüne dek düşmüş yaratıklarız.
ey gülüm, sen daha dün parçaladın göğsünü
ama biz ta doğuştan kızıl şakayıklarız!
lale gibi ortada yalnız kadehi görme
şu yaramıza da bak, gör nasıl aşıklarız.
şiirdeki renge, hayale bakma hafız,
sadece boş levhayız, dokundukça çınlarız.
şiir defterimin ilk sayfasının sahibi iranlı şair, düşünür
devamını gör...
4.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2021/12/01/woshtmjfvr5ap4ax-t.jpg)
1315 tarihinde iran'ın şiraz kentinde doğmuş ve 1390 tarihinde yine şiraz'da vefât etmiş şâirdir. hâfız-ı şirâzî adıyla edebiyat âleminde bilinmektedir. şiirlerini farsça yazmıştır. şiirlerinde sevgi, özlem, sevinç, keder hâkim olan duygulardır. aşk, ayrılık gibi konularla birlikte tasavvufi konuları şiirlerinde işlemiştir. arapça'yı iyi bilmektedir. şiirlerinde arapça kelimeleri yer yer kullansa da farsça'nın fasih üslûbu her zaman seçilebilir. alman şâir ve yazar goethe, hâfız-ı şirâzi'den etkilenerek gazeller yazmaya özenmiş ve şiirlerini ''divân-i şarkî'' (west-östlicher divan) isimli kitapta toplamıştır. hâfız-ı şirâzî'nin gazelleri mazmunlarla örülüdür. ''mazmun'', gizli bir mânâdır. bu mânâyı, ele verebilecek başka kavram ve varlıkların niteliklerini belirterek çağrışımlar oluşturmak suretiyle saklamak ''mazmun''dan beklenendir. abdülbâki gölpınarlı'nın ''hâfız'' isimli eserinde bu mazmunlara örnekler verilmiştir. meselâ; zerdüştlük inancında temizlik, sâfiyet ateş ve güneş'te görülür. ateş yakılan yer, ''ateş yurdu'' anlamına ''ateşgede'' , bu inanışın ulularına ''muğ'' denilir. ''muğ''ların büyüklerine ise ''pîr-i mugân'' denmektedir. tasavvufi edebiyat dalında örneğin ''şarap'', temizlik kaynağı olarak bilinen ''ateşe ve güneş'e'' nispet ediliyor; ''meyhâne'' ise ''ateş yurdu'' anlamında ''ateşgede''dir. meyhâne'ye girenin yanıp pişerek arınması söz konusudur. ''pîr-i mugân'' ise burada ''meyhânecidir''. ''meyhâneci'', insân-ı kâmil'dir, mürşittir. dîvân şiiri beyitlerinden farklı olarak hâfız'ın beyitleri tek tek birbirinden kopuk ve müstakil anlam içermeyip, beyitler diğer beyitlerle konu bütünlüğü içinde bağlıdır. hâfız, şiirlerinde mazmunlar kullanarak bizi hayâl âlemine çektiği gibi edebiyatımızda merhum yahya kemal beyatlı, ''rindlerin ölümü'' isimli şiirinde hâfız'ı anmış, ''serin serviler altında bulunan hâfız'ın mezârında her seher vakti bir gül açtığını ve her gece bir bülbülün öttüğünü'' hayâl etmek istemiştir. şâir'in çeşitli nazım türlerini içinde barındıran bir divân'ı vardır. hâfız-ı şirâzî, iran'da ''şiirin efendisi'' olarak bilinmektedir. şâir'e rahmet diliyorum ve prof. dr. mehmet kanar'ın çevirisini yapmış olduğu ''ayrıntı yayınları''ndan çıkmış olan iki ciltten ibâret hâfız dîvânı'ndan beğendiğim örnek beyitleri şiir meraklılarının dikkatine sunuyorum:
''ez behr-i bûseî zî lebeş cân hemîdihem
înem hemîsitâned u ânem nemîdihed''
anlamı:
''dudağından bir bûse alayım diye can veriyorum
canımı alıyor da bir bûsecik vermiyor.''
''mordem derin firâk u deran perde râh nîst
yâ hest u perdedâr nişânem nemîdihed''
anlamı:
''öldüm ayrılıktan, evine girmeme müsâade yok
belki var da kapıcı bir işâret vermiyor''
''zulfeş keşîd bâd-i sabâ çerh-i sîflebîn
konca mecâl-i bâd-i vezânem nemîdihed''
anlamı:
''seher yeli zülüflerini çekiyor. bak alçak feleğe !
seher yeli gibi bana da bir fırsat vermiyor''
''çendan ki ber kinâr çu pergâr mîşodem
dovrân çu nokte reh be miyânem nemîdihed''
anlamı:
''etrafında dönmekten pergel oldum da
felek ortadaki noktaya gitmeme yol vermiyor.''
''şekker be sabr dest dihed âkıbet velî
bed'ahdî-i zemâne zemânem nemîdihed''
anlamı:
''şeker sabırla elde edilirmiş ama
vefâsız felek bana sabır hakkı vermiyor''
''goftem: revem be hâb u bebînem cemâl-i dûst
hâfiz zi âh u nâle emânem nemîdihed''
anlamı:
''gidip yatayım dedim, belki görürüm dost yüzünü
ama hâfız'ın dertli inleyişi bana aman vermiyor.''
devamını gör...
5.
divan şiirini dolayısıyla türk edebiyatını doğrudan ve dolaylı olarak büyük ölçüde etkilemiş iranlı şairdir (ö. 792/1390 [?]). şeyhî, ahmed paşa, necâtî gibi şairlerin divanlarında çeviriye varan hâfız etkisi açıkça görülür.
bugün fars edebiyatı dendiğinde akla gelen diğer büyük şairler gibi -nizâmî-i gencevî, sadî-yi şîrâzî, molla câmî, ferîdüddin attâr vb.- o da sebk-i ırâkî üslubunun temsilcilerindendir.
hâfız hem yaşadığı dönemde hem de öldükten sonra şiirleriyle büyük bir şöhret yakalamıştır. geleneğin diğer şairleri gibi o da kaside, rubai ve kıtalar yazmış ama asıl şöhretine gazelleriyle ulaşmıştır. bugün gazeli tanımlarken kullanılan aşk ve şarap onun gazellerinde yeniden şekillenmiş ve kendinden sonraki şairlerin yol göstericisi hâline gelmiştir.
onun divanı bir fal kitabı olarak da kullanılmış,
“ey hâfız-ı şîrâzî / ber mâ nazar endâzî / men tâlib-i yek fâlem / tû kâşif-i her râzî”
(ey şîrâzlı hâfız! bize bakmaktasın. ben bir sır istiyorum, sen ise bütün sırları açıklıyorsun.)
dendikten sonra açılan divanın sağ veya sol sayfasındaki bir şiirden kişi kendi hayatına dair sonuçlar çıkarmıştır.
birçok güzel beytinin arasında beni en çok etkileyen beyit şu olmuştur:
در نمازم خم ابروی تو با یاد آمد
حالتی رفت که محراب به فریاد آمد
"der-nemâzem hem-i ebrû-yı tu bâ-yâd-âmed/ hâletî reft ki mihrâb be-feryâd âmed" yani "namazdayken sevgilinin yay gibi olan kaşlarının eğriliği aklıma düştü, öyle bir hâl yaşandı ki (sanki) mihrap feryat etmeye başladı."
yahya kemal'in rindlerin ölümü'nde bahsettiği hâfız'ın kabri:
hâfız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
bugün fars edebiyatı dendiğinde akla gelen diğer büyük şairler gibi -nizâmî-i gencevî, sadî-yi şîrâzî, molla câmî, ferîdüddin attâr vb.- o da sebk-i ırâkî üslubunun temsilcilerindendir.
hâfız hem yaşadığı dönemde hem de öldükten sonra şiirleriyle büyük bir şöhret yakalamıştır. geleneğin diğer şairleri gibi o da kaside, rubai ve kıtalar yazmış ama asıl şöhretine gazelleriyle ulaşmıştır. bugün gazeli tanımlarken kullanılan aşk ve şarap onun gazellerinde yeniden şekillenmiş ve kendinden sonraki şairlerin yol göstericisi hâline gelmiştir.
onun divanı bir fal kitabı olarak da kullanılmış,
“ey hâfız-ı şîrâzî / ber mâ nazar endâzî / men tâlib-i yek fâlem / tû kâşif-i her râzî”
(ey şîrâzlı hâfız! bize bakmaktasın. ben bir sır istiyorum, sen ise bütün sırları açıklıyorsun.)
birçok güzel beytinin arasında beni en çok etkileyen beyit şu olmuştur:
در نمازم خم ابروی تو با یاد آمد
حالتی رفت که محراب به فریاد آمد
yahya kemal'in rindlerin ölümü'nde bahsettiği hâfız'ın kabri:
hâfız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/07/13/uvoa4j0lmkfqc1ge-t.jpg)
devamını gör...
6.
"bütün tasvirlerini kışa dair
görüyorum senin gökyüzünde
yaralarını anlıyorum
kapanmamış, senin içinde
onlar oradalar, çünkü tanrı ve sevgi
gerçek değil yeterince.
rüyayı bağışlamana izin vermeye
sen hala eski bir dar bir sokağın şarkısını dinliyorsun
beden acılarını sana getiren.
şimdi kulağını ver
onun davul ve flüt ritmine
dik gözlerini
kainatın genişlemesine izin veren
onun muhteşem kaşının çizgisine
senin ellerin, ayakların ve kalbin bilgedir.
mükemmel bir'in çemberinin sıcaklığını bilmek isteyen.
gerçek bir evliya
sonsuz bahardaki bir dünyadır.
çiçeklenen bir erguvanın
taçyaprağının damarlarında.
saklı sözlerdir
hafız bazen yaşar orada.
nur ile dokunmuş bir acem halısı sereceğim
şarap içebileceğimiz,
kendi oyduğum bir su kabağından
ve kuruttuğum evimin çatısında.
kendi yoğurduğum ekmeği getireceğim
kendi ilahi genlerimi içeren.
ve peynir, kendi yetiştirdiğim bir buzağıdan.
senin mevlan için sevgim öyle sağlam ki
sadece geriye yaslan
seni doyurayım şu gerçekle
iyileşebilecek aşk yaraların sadece
sen bu rüyayı bağışlayabildiğinde. "
the gift, s125.
ingilizce çeviri daniel ladinsky, türkçe çeviri sanyasi.
görüyorum senin gökyüzünde
yaralarını anlıyorum
kapanmamış, senin içinde
onlar oradalar, çünkü tanrı ve sevgi
gerçek değil yeterince.
rüyayı bağışlamana izin vermeye
sen hala eski bir dar bir sokağın şarkısını dinliyorsun
beden acılarını sana getiren.
şimdi kulağını ver
onun davul ve flüt ritmine
dik gözlerini
kainatın genişlemesine izin veren
onun muhteşem kaşının çizgisine
senin ellerin, ayakların ve kalbin bilgedir.
mükemmel bir'in çemberinin sıcaklığını bilmek isteyen.
gerçek bir evliya
sonsuz bahardaki bir dünyadır.
çiçeklenen bir erguvanın
taçyaprağının damarlarında.
saklı sözlerdir
hafız bazen yaşar orada.
nur ile dokunmuş bir acem halısı sereceğim
şarap içebileceğimiz,
kendi oyduğum bir su kabağından
ve kuruttuğum evimin çatısında.
kendi yoğurduğum ekmeği getireceğim
kendi ilahi genlerimi içeren.
ve peynir, kendi yetiştirdiğim bir buzağıdan.
senin mevlan için sevgim öyle sağlam ki
sadece geriye yaslan
seni doyurayım şu gerçekle
iyileşebilecek aşk yaraların sadece
sen bu rüyayı bağışlayabildiğinde. "
the gift, s125.
ingilizce çeviri daniel ladinsky, türkçe çeviri sanyasi.
devamını gör...
7.
duramam artık,
zincirler içindeki bu sıradan kasabalıyla
sessiz kalamam,
duyup da yalnızlığını tüm dünyanın,
sevgilinin yanıbaşında ağlayan
tanrı'ya sevgim öylesine ki
bu gece onunla raks edebilirim sensiz,
senin de orda olmanı istesem...
kervanını mı yitirdin?
öyledir,
sevinçten ya da neşeden ağlamıyorsan ne zamandır,
ya da koptuysan en yalın hareketin, en bilindik nesneden yükselen o muhteşem güzelliğin farkındalığından
kervanını mı yitirdin iki gözüm?
öyledir,
kendine nazik olamıyorsan ne zamandır,
ve bazen zul geliyorsa seni sevenleri sevmek.
haberin olsun;
biri dün gece kervanının bağlarını çözdü.
yumuşak sesiyle çölde mevla'ya seslenen
e' bil madem
hafız daima içinde galaksilerin parıldadığı bir fener tutacak ruhuna yol gösteren
sevgilimizin sıcacık, neşeyle sarhoş, ilahi çadırına giden.
"the gift" - p62 'someone untied your camel' daniel ladinsky. ingilizce türkçe çeviri - densiz.
zincirler içindeki bu sıradan kasabalıyla
sessiz kalamam,
duyup da yalnızlığını tüm dünyanın,
sevgilinin yanıbaşında ağlayan
tanrı'ya sevgim öylesine ki
bu gece onunla raks edebilirim sensiz,
senin de orda olmanı istesem...
kervanını mı yitirdin?
öyledir,
sevinçten ya da neşeden ağlamıyorsan ne zamandır,
ya da koptuysan en yalın hareketin, en bilindik nesneden yükselen o muhteşem güzelliğin farkındalığından
kervanını mı yitirdin iki gözüm?
öyledir,
kendine nazik olamıyorsan ne zamandır,
ve bazen zul geliyorsa seni sevenleri sevmek.
haberin olsun;
biri dün gece kervanının bağlarını çözdü.
yumuşak sesiyle çölde mevla'ya seslenen
e' bil madem
hafız daima içinde galaksilerin parıldadığı bir fener tutacak ruhuna yol gösteren
sevgilimizin sıcacık, neşeyle sarhoş, ilahi çadırına giden.
"the gift" - p62 'someone untied your camel' daniel ladinsky. ingilizce türkçe çeviri - densiz.
devamını gör...
8.
"alim bir adamla bir insan-ı kâmil çok güzel bir şehrin dış kısımlarında birbirlerinden bir kaç kilometre uzaklıkta yaşarlardı.
günlerden bir gün bir şehzadenin bu kimseleri ziyaret etmek istediği, gerçek pir'e niyaz edip hayır duası almayı niyet ettiği ve kendisine küçük bir hediye sunmak istediği haberi geldi.
o vilayetin halkı arasında hangi zatın hakiki pir hangisinin sahte olduğu yıllarca tartışma konusu olmuştu, bunu çözebilmek için şehzadenin kafasında bir plan vardı. ulaklarıyla o vilayete bir ferman gönderdi "üç gün içinde sarayımda bu iki şöhretli zatın en güvendiği dervişlerini ağırlamak ve ona çetin sorular sorduktan sonra vezirlerimle birlikte hangisinin hakka en yakın olduğuna karar verip hediyemi o zat'a sunmak isterim"
alim zat kendisine en yakın olan kimselerle durumu en ince detayı ile gelecek altınların kendileri için ne kadar önemli olduğunu saatlerce tartıştı. ve kesin bir çoğunluğun oylamasıyla şehzadenin huzuruna gidecek dervişin ramjo olmasına karar kılındı.
ramjo çarpıcı bir şekilde yakışıklı, eşsiz bir avcı, kahraman bir dövüşçü, ünlü bir şairdi. çok keskin bir zekası kusursuz bir tavrı vardı. yirmi farklı lisanı konuşabiliyordu dahası büyük teyzesinin bir sultan olması hasebiyle soylu bir ailenin kanını taşıyordu. alim'in hanesinden birisi bu şehzadeyi onun kadınlarla olduğu kadar erkeklerle de samimi arkadaşlık etmesiyle tanıyordu. ramjo'da aranan tüm özellikler eksiksiz bir şekilde vardı, çok doğru bir karardı.
insan-ı kamil haberi alır almaz hiç kimsenin onayına gerek duymaksızın hemen yasemin'i çağırdı. yasemin pir'in evinde bir hizmetçiydi, seksenine yaklaşmıştı, cadalozluğu ile meşhurdu ve tüm yaşamı boyunca pir'e hizmet etmişti. şehirdeki hiç kimse yasemin'i kafadan çatlak olması sebebiyle hizmetçi olarak tutmak istemezdi (belki de hakk'la delirmişti) çn [meczup] bununla birlikte onun özellikleri bu hassas diplomasiyi yürütebilmek için tam olarak şöyleydi:
saçları aylar boyu ne taramış ne de yıkanmış değildi, sıklıkla kendi gizli dilinde anlaşılması güç sesler çıkarırdı, kendi özel bölgesini gösterirken müstehcen hareketler yapardı. dürtüsel bir şekilde burnunu çekip şoke eden isabet hassasiyetiyle balgam fırlatırdı. onu tanıyan hiç kimse beş dakika sakin durmadan en az dört kez sesli osurmadığına şahit olmamıştı. biraz psikopattı da, muhtemelen şehzadeyi eğer devesine karşı fazla romantik davranmaya yeltendiğini görürse dövmeye bile kalkardı.
pir'in bildiği yasemin elçi olmak için doğru seçimdi. özellikle o büyülü özgür benliğinin derin aydınlanmış kahkahasıyla.
yasemin gururlu bir şekilde başını üç canlı tavuktan oluşan tacıyla örtüp belirlenmiş olan yere tam zamanında geldi.
iki elçi şehzade'nin sarayında ayrı ayrı odalarda birbirlerini göremeyecek şekilde ağırlandılar. şehzade'nin huzuruna ilk çıkan ramjo oldu. kapının arkasından yaseminin şarkı söylediği duyuluyordu ve ramjo ile şehzadenin akıcı neşeli konuşması iki saat boyunca sürdü.
yasemin olan bitenin farkındaydı: şehzade bu yeni misafirine aşık oluyordu.
ve sonra yasemin içeri buyur edildi. şehzade gözlerine inanamadı kendisini son derece aşağılanmış hissetti üstelik yasemin şehzadenin geçmişini görüp o çöldeki acınacak gece hakkında sadece onun anlayabildiği şekilde bağırmaya başlayınca biraz paniğe kapılıp korkmuştu da. o genç, görkemli deveyle olan gece... yasemin şehzadeyi yirmi adım öte mesafeden iki büyük balgamla vurdu. balgamlar şehzadenin anlından sekip elindeki çayın içine düştü, akabinde dövülüp dışarı atılması için emir verildi. yasemin pir'ine kendinden geçmiş bir şekilde hiç olmadığı kadar mutlu bir biçimde döndü.
şehzade o gece boyunca hiç uyuyamadı ancak şafak sökmeden bir kaç dakika önce içi geçercesine uykuya daldı ve bu kısa uykuda bir rüya gördü.
hazreti muhammed muhteşem beyaz bir atın üzerine kurulmuştu ve atın terkisinde oturan bir adam kendisine bir anlık muhteşem gülümsemeyle bakıp henüz bir şey söylemeden "benim canım yaseminimi sana sadece doğruyu söylediğinde neden dövdürdün?" dedi.
şehzade şok geçirircesine uyanıp yatakta doğruldu, terler içinde titriyordu. atının hazırlanması için emir verdi ve on askeriyle birlikte alim zatın evine onu görmek için yola koyuldu. alimi gördü ve onun rüyasındaki zat olmadığın anladı bunun üzerine askerlerini geri yolladı, ayakkabılarını çıkardı, ağlıyordu, pir'in evine doğru yürümeye başladı...
ey bunu okuyan can; kendi hayal gücünü kullan ve bu hikayeyi sen bitir. kalbine en uygun gelen şekilde. "
hafız-ı şirazi / the gift by dainel ladinsky / çeviren sanyasi.
günlerden bir gün bir şehzadenin bu kimseleri ziyaret etmek istediği, gerçek pir'e niyaz edip hayır duası almayı niyet ettiği ve kendisine küçük bir hediye sunmak istediği haberi geldi.
o vilayetin halkı arasında hangi zatın hakiki pir hangisinin sahte olduğu yıllarca tartışma konusu olmuştu, bunu çözebilmek için şehzadenin kafasında bir plan vardı. ulaklarıyla o vilayete bir ferman gönderdi "üç gün içinde sarayımda bu iki şöhretli zatın en güvendiği dervişlerini ağırlamak ve ona çetin sorular sorduktan sonra vezirlerimle birlikte hangisinin hakka en yakın olduğuna karar verip hediyemi o zat'a sunmak isterim"
alim zat kendisine en yakın olan kimselerle durumu en ince detayı ile gelecek altınların kendileri için ne kadar önemli olduğunu saatlerce tartıştı. ve kesin bir çoğunluğun oylamasıyla şehzadenin huzuruna gidecek dervişin ramjo olmasına karar kılındı.
ramjo çarpıcı bir şekilde yakışıklı, eşsiz bir avcı, kahraman bir dövüşçü, ünlü bir şairdi. çok keskin bir zekası kusursuz bir tavrı vardı. yirmi farklı lisanı konuşabiliyordu dahası büyük teyzesinin bir sultan olması hasebiyle soylu bir ailenin kanını taşıyordu. alim'in hanesinden birisi bu şehzadeyi onun kadınlarla olduğu kadar erkeklerle de samimi arkadaşlık etmesiyle tanıyordu. ramjo'da aranan tüm özellikler eksiksiz bir şekilde vardı, çok doğru bir karardı.
insan-ı kamil haberi alır almaz hiç kimsenin onayına gerek duymaksızın hemen yasemin'i çağırdı. yasemin pir'in evinde bir hizmetçiydi, seksenine yaklaşmıştı, cadalozluğu ile meşhurdu ve tüm yaşamı boyunca pir'e hizmet etmişti. şehirdeki hiç kimse yasemin'i kafadan çatlak olması sebebiyle hizmetçi olarak tutmak istemezdi (belki de hakk'la delirmişti) çn [meczup] bununla birlikte onun özellikleri bu hassas diplomasiyi yürütebilmek için tam olarak şöyleydi:
saçları aylar boyu ne taramış ne de yıkanmış değildi, sıklıkla kendi gizli dilinde anlaşılması güç sesler çıkarırdı, kendi özel bölgesini gösterirken müstehcen hareketler yapardı. dürtüsel bir şekilde burnunu çekip şoke eden isabet hassasiyetiyle balgam fırlatırdı. onu tanıyan hiç kimse beş dakika sakin durmadan en az dört kez sesli osurmadığına şahit olmamıştı. biraz psikopattı da, muhtemelen şehzadeyi eğer devesine karşı fazla romantik davranmaya yeltendiğini görürse dövmeye bile kalkardı.
pir'in bildiği yasemin elçi olmak için doğru seçimdi. özellikle o büyülü özgür benliğinin derin aydınlanmış kahkahasıyla.
yasemin gururlu bir şekilde başını üç canlı tavuktan oluşan tacıyla örtüp belirlenmiş olan yere tam zamanında geldi.
iki elçi şehzade'nin sarayında ayrı ayrı odalarda birbirlerini göremeyecek şekilde ağırlandılar. şehzade'nin huzuruna ilk çıkan ramjo oldu. kapının arkasından yaseminin şarkı söylediği duyuluyordu ve ramjo ile şehzadenin akıcı neşeli konuşması iki saat boyunca sürdü.
yasemin olan bitenin farkındaydı: şehzade bu yeni misafirine aşık oluyordu.
ve sonra yasemin içeri buyur edildi. şehzade gözlerine inanamadı kendisini son derece aşağılanmış hissetti üstelik yasemin şehzadenin geçmişini görüp o çöldeki acınacak gece hakkında sadece onun anlayabildiği şekilde bağırmaya başlayınca biraz paniğe kapılıp korkmuştu da. o genç, görkemli deveyle olan gece... yasemin şehzadeyi yirmi adım öte mesafeden iki büyük balgamla vurdu. balgamlar şehzadenin anlından sekip elindeki çayın içine düştü, akabinde dövülüp dışarı atılması için emir verildi. yasemin pir'ine kendinden geçmiş bir şekilde hiç olmadığı kadar mutlu bir biçimde döndü.
şehzade o gece boyunca hiç uyuyamadı ancak şafak sökmeden bir kaç dakika önce içi geçercesine uykuya daldı ve bu kısa uykuda bir rüya gördü.
hazreti muhammed muhteşem beyaz bir atın üzerine kurulmuştu ve atın terkisinde oturan bir adam kendisine bir anlık muhteşem gülümsemeyle bakıp henüz bir şey söylemeden "benim canım yaseminimi sana sadece doğruyu söylediğinde neden dövdürdün?" dedi.
şehzade şok geçirircesine uyanıp yatakta doğruldu, terler içinde titriyordu. atının hazırlanması için emir verdi ve on askeriyle birlikte alim zatın evine onu görmek için yola koyuldu. alimi gördü ve onun rüyasındaki zat olmadığın anladı bunun üzerine askerlerini geri yolladı, ayakkabılarını çıkardı, ağlıyordu, pir'in evine doğru yürümeye başladı...
ey bunu okuyan can; kendi hayal gücünü kullan ve bu hikayeyi sen bitir. kalbine en uygun gelen şekilde. "
hafız-ı şirazi / the gift by dainel ladinsky / çeviren sanyasi.
devamını gör...