orijinal adı: der einzige und sein eigentum
yazar: max stirner
yayım yılı: 1844
insan yaşamını kısıtlayıcı, özgür düşünceye ve harekete engel niteliğinde olan otorite kavramına karşıt görüş bildiren felsefi eserdir. stirner eserinde egoizm felsefesine karşı olanların aslında egoist kişiler olduğunu ispat etmeye çalışır.
yazar: max stirner
yayım yılı: 1844
insan yaşamını kısıtlayıcı, özgür düşünceye ve harekete engel niteliğinde olan otorite kavramına karşıt görüş bildiren felsefi eserdir. stirner eserinde egoizm felsefesine karşı olanların aslında egoist kişiler olduğunu ispat etmeye çalışır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ışıkhüzmesindegezendoga" tarafından 20.11.2020 13:49 tarihinde açılmıştır.
1.
biricik ve mülkiyeti max stirnerin yazdığı eser. 1806-1856 yılları arasında yaşamıştır. bireyci anarşist görüşü savunur. görüşleri nietzscheyi de etkilemiştir. kendi de bu eserinde "üst insan" prototipine benzerlik gösteren " biricik ben" felsefesini anlatır. stirner’a göre tanrı da devlet de sadece kendi çıkarları için çalışmaktadırlar. öyleyse insanın da sadece kendi çıkarlarını gözeterek ve hiç kimseye bağlı olmaksızın kendi için çalışması, kendi benini oluşturması gerekmektedir. insanın oluşturması gereken ve bireyselliğini bu sayede yapılandıracağı şey, işte bu “biricik ben”idir.
"neymiş benim üstlenmem gereken o bir sürü mesele? öncelikle iyi meseleleri benimsemeliymişim, sonra tanrı meselesini, insanlık, hakikat, özgürlük, insaniyet, adalet meselelerini, dahası halkımın, hükümdarımın, vatanımın meselelerini, ayrıca tin meselesini ve daha binlerce başka meseleyi... bir tek benim kendi meselem hiçbir zaman benim meselem olmamalıymış! tüh o egoiste! yazıklar olsun, yalnızca kendini düşünene!"
tanrısal şeyler tanrının meselesidir. insanı şeyler ise insanın... benim meselem ne tanrısaldır ne insani; hakikat, iyilik, adalet, özgürlük vs. de değildir, sadece ve sadece benim olandır ve genel olmayıp tıpkı benim gibi biricik olduğum gibi o da biriciktir.
benim için benden daha önemlisi yoktur!
- yetişkin adamın yeniyetme gençten farkı; dünyaya kötülükler vehmetmek, onu düzeltmeyi, yani kafasındaki ideale göre tasarlamayı istemek yerine, onu olduğu gibi kabul etmesidir; insanın dünyayı idealleri değil, çıkarları doğrultusunda işletmesi gerektiği düşüncesi yetişkin adamda pekişir. sy 25
-burjuva çağının temel düsturu " dünyayı para yönetir" sözüdür. malı mülkü olmayan bir soylu da, malı mülkü olmayan bir işçi de politik ölçüte göre hiçbir değer taşımaz, bunlara" açlıktan nefesi kokanlar" gibi isimler takılır. doğuştan gelen soyluluk ve çalışma hiçbir şey ifade etmez, insana değer katanın sadece para olduğu görüşü geçerlidir. mal mülk sahipleri egemendir, devlet ise mal mülk sahibi olmayanları, kendi " hizmetkarları" olacak biçimde yetiştirir ve onlara devlet adına hükmetme görevi yükler. bu görevi yerine getirdikleri oranda onlara para (maaş) verir.
ben her şeyi devletten alıyorum. devletin rızası olmaksızın bir şeye sahip olabilir miyim? devletin rızası olmadan sahip olduğum şeylerin "hukuki dayanağı" yoksa, devlet bu eksikliğin farkına varır varmaz bunları elimden alır. o halde neyim varsa devletin lütfu, onun izni sayesinde benim sayılıyor demektir, öyle değil mi ?
burjuvazinin yaslandığı tek şey bu yasal dayanaktır. bir burjuva, devletin himayesi altında ve devletin rızasıyla neyse odur. devlet iktidarının kırılması halinde, ister istemez her şeyini kaybetmekten korkar.
ama kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kişinin, yani proleterin durumu nedir? onun kaybedecek bir şeyi olmadığından, yani kendine ait bir hiç için devletin korumasına ihtiyacı yoktur. tam tersine, başlarındaki koruyucu devlet giderse, bundan daha da kazançlı çıkar.
demek ki mülksüzün gözünde devlet mülk sahibinin koruyucusudur, mülk sahibine bir imtiyaz tanır, mülksüzü ise sömürür. devlet bir burjuva devletidir; burjuvaziyi temsil eder, burjuvazinin simgesidir. insanlara sunduğu korumanın ölçüsü , yaptıkları işe göre değil, devlete itaatlerine (sadakatlerine) göre belirlenir. vatandaş, devletin kendisine emanet ettiği hakları, devletin iradesine yani yasalara uygun biçimde kullanması ve yönetmesi koşuluyla, devletin himayesinden faydalanır. sy 145
"neymiş benim üstlenmem gereken o bir sürü mesele? öncelikle iyi meseleleri benimsemeliymişim, sonra tanrı meselesini, insanlık, hakikat, özgürlük, insaniyet, adalet meselelerini, dahası halkımın, hükümdarımın, vatanımın meselelerini, ayrıca tin meselesini ve daha binlerce başka meseleyi... bir tek benim kendi meselem hiçbir zaman benim meselem olmamalıymış! tüh o egoiste! yazıklar olsun, yalnızca kendini düşünene!"
tanrısal şeyler tanrının meselesidir. insanı şeyler ise insanın... benim meselem ne tanrısaldır ne insani; hakikat, iyilik, adalet, özgürlük vs. de değildir, sadece ve sadece benim olandır ve genel olmayıp tıpkı benim gibi biricik olduğum gibi o da biriciktir.
benim için benden daha önemlisi yoktur!
- yetişkin adamın yeniyetme gençten farkı; dünyaya kötülükler vehmetmek, onu düzeltmeyi, yani kafasındaki ideale göre tasarlamayı istemek yerine, onu olduğu gibi kabul etmesidir; insanın dünyayı idealleri değil, çıkarları doğrultusunda işletmesi gerektiği düşüncesi yetişkin adamda pekişir. sy 25
-burjuva çağının temel düsturu " dünyayı para yönetir" sözüdür. malı mülkü olmayan bir soylu da, malı mülkü olmayan bir işçi de politik ölçüte göre hiçbir değer taşımaz, bunlara" açlıktan nefesi kokanlar" gibi isimler takılır. doğuştan gelen soyluluk ve çalışma hiçbir şey ifade etmez, insana değer katanın sadece para olduğu görüşü geçerlidir. mal mülk sahipleri egemendir, devlet ise mal mülk sahibi olmayanları, kendi " hizmetkarları" olacak biçimde yetiştirir ve onlara devlet adına hükmetme görevi yükler. bu görevi yerine getirdikleri oranda onlara para (maaş) verir.
ben her şeyi devletten alıyorum. devletin rızası olmaksızın bir şeye sahip olabilir miyim? devletin rızası olmadan sahip olduğum şeylerin "hukuki dayanağı" yoksa, devlet bu eksikliğin farkına varır varmaz bunları elimden alır. o halde neyim varsa devletin lütfu, onun izni sayesinde benim sayılıyor demektir, öyle değil mi ?
burjuvazinin yaslandığı tek şey bu yasal dayanaktır. bir burjuva, devletin himayesi altında ve devletin rızasıyla neyse odur. devlet iktidarının kırılması halinde, ister istemez her şeyini kaybetmekten korkar.
ama kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kişinin, yani proleterin durumu nedir? onun kaybedecek bir şeyi olmadığından, yani kendine ait bir hiç için devletin korumasına ihtiyacı yoktur. tam tersine, başlarındaki koruyucu devlet giderse, bundan daha da kazançlı çıkar.
demek ki mülksüzün gözünde devlet mülk sahibinin koruyucusudur, mülk sahibine bir imtiyaz tanır, mülksüzü ise sömürür. devlet bir burjuva devletidir; burjuvaziyi temsil eder, burjuvazinin simgesidir. insanlara sunduğu korumanın ölçüsü , yaptıkları işe göre değil, devlete itaatlerine (sadakatlerine) göre belirlenir. vatandaş, devletin kendisine emanet ettiği hakları, devletin iradesine yani yasalara uygun biçimde kullanması ve yönetmesi koşuluyla, devletin himayesinden faydalanır. sy 145
devamını gör...