orijinal adı: la chute
yazar: albert camus
yayım yılı: 1956
gözlemin bolca yer aldığı eser, parisli avukat baptiste clamence'in geçmişini anımsamasını ve kendisiyle yüzleşmesini konu alıyor.
yazar: albert camus
yayım yılı: 1956
gözlemin bolca yer aldığı eser, parisli avukat baptiste clamence'in geçmişini anımsamasını ve kendisiyle yüzleşmesini konu alıyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "pavlov'un göbeği" tarafından 02.03.2021 08:39 tarihinde açılmıştır.
1.
özgün adı la chute olup 1956 yılında yayınlanan albert camus'nün yazmış olduğu 102 sayfalık eser; kitabımı can yayınları ve hüseyin demirhan çevirisinden okudum.
jean-baptiste clamence adlı bir ceza yargıcının duygu ve düşüncelerine, hayat ve hayata dair bazı konularda eleştirilerine yer veriliyor.
aslında kendisi dâhil olmak üzere hayatların düşüşünü acımasızca ele alıyor.
kitabımızdaki anlatıcı karakter edebiyat çevresi tarafından yazarın kendisi olmakla itham edilmiş, kendi fikrimi belirtmem gerekirse ben de öyle düşünüyorum, karakter de kibirli ve nihilist izlenimi uyandırıyor, kendini yetiştirmiş, kendini yakışıklı bulan, her an intihar edecek izlenimi veren bir iç dünyası olan, okumuş ve aydın bir insan, bana albert camus acaba kendini mi anlatıyor dedim.
karakterin insanlara yaklaşımı, hayattaki olayları ve kavramları kavrayış aynı zamanda ele alış biçimi, karakterin vâroluşu, düşünme stili, felsefik zekâsı ve hayata bakış açısı iyiydi.
adamın nihilist olması, anlam araması ve aradığı şeyi yitirme ihtimâli sarsıcıydı.
ancak kurgu hatası belki de, ceza yargıcı bir avukatın iç dünyasının bu kadar felsefik oluşu, albert camus kendini burada ele veriyor. hahahahahahah, çünkü o aslında kendisi :) (bence)
kitaptan sevdiğim birkaç alıntı bırakıp bitiriyorum.

neyi seçmek ya da seçmemek gerekliydi? kuşkusuz kendisini.
hiçbir zaman yaşamayı öğrenme gereksinimi duymadım.
her şeyi unutuyordum, ilk önce de kararlarımı...
jean-baptiste clamence adlı bir ceza yargıcının duygu ve düşüncelerine, hayat ve hayata dair bazı konularda eleştirilerine yer veriliyor.
aslında kendisi dâhil olmak üzere hayatların düşüşünü acımasızca ele alıyor.
kitabımızdaki anlatıcı karakter edebiyat çevresi tarafından yazarın kendisi olmakla itham edilmiş, kendi fikrimi belirtmem gerekirse ben de öyle düşünüyorum, karakter de kibirli ve nihilist izlenimi uyandırıyor, kendini yetiştirmiş, kendini yakışıklı bulan, her an intihar edecek izlenimi veren bir iç dünyası olan, okumuş ve aydın bir insan, bana albert camus acaba kendini mi anlatıyor dedim.
karakterin insanlara yaklaşımı, hayattaki olayları ve kavramları kavrayış aynı zamanda ele alış biçimi, karakterin vâroluşu, düşünme stili, felsefik zekâsı ve hayata bakış açısı iyiydi.
adamın nihilist olması, anlam araması ve aradığı şeyi yitirme ihtimâli sarsıcıydı.
ancak kurgu hatası belki de, ceza yargıcı bir avukatın iç dünyasının bu kadar felsefik oluşu, albert camus kendini burada ele veriyor. hahahahahahah, çünkü o aslında kendisi :) (bence)
kitaptan sevdiğim birkaç alıntı bırakıp bitiriyorum.

neyi seçmek ya da seçmemek gerekliydi? kuşkusuz kendisini.
hiçbir zaman yaşamayı öğrenme gereksinimi duymadım.
her şeyi unutuyordum, ilk önce de kararlarımı...
devamını gör...
2.
varoluşçu felsefenin öncülerinden olan albert camus'un 1957 yılında nobel ödülüne de lâyık görülen kitabı düşüş'ten aşağıda paylaştığım alıntı kitabı okuyana kadar farkında olmadan yaptığım, okuduktan sonra bilinçli bir şekilde yapmaya devam edeceğim hayata karşı duruşumu belirleyen eylemler bütünüdür. clemence amsterdam sokaklarında bir barda olmasa da biz de hesaplaşıyoruz kendimizle, bil isterim.
dönüp dolaşıp gelme editi: ışığı yitiriyor insan cümlesi yankılanınca zihnimde o bölümü paylaşmam gerekiyordu.
... kendi üzerimdeki uzun araştırmalardan sonra insanın yaratılışındaki o derin çift yönlülüğü gün ışığına çıkardım. o zaman, belleğimi kaza kaza, alçakgönüllülüğün parlamama, küçülmenin yenmeme ve erdemin ezmeme yardım ettiğini anladım. barışçı yollarla savaş açıyordum ve en sonunda, çıkar gütmezlik yoluyla, göz diktiğim her şeyi elde ediyordum.
dönüp dolaşıp gelme editi: ışığı yitiriyor insan cümlesi yankılanınca zihnimde o bölümü paylaşmam gerekiyordu.
insan bazen sapıtıyor, apaçık gerçeklerden kuşkuya düşüyor, hatta iyi bir yaşamın sırlarını keşfettiği zaman bile. benim çözümüm kuşkusuz en iyisi değil. ama insan yaşamını sevmediği zaman, onu değiştirmek gerektiğini bildiği zaman, elinde başka seçeneği yoktur, öyle değil mi? bir başkası olmamak herhangi biri uğruna kendini unutmak gerekirdi, hiç değilse bir kez. ama nasıl? bunaltmayın beni. ben, bir gün bir kahvenin terasında elimi bırakmak isteyen o ihtiyar dilenci gibiyim 'ah, bayım' diyordu adam, 'mesele kötü insan olmak değil, ama ışığı yitiriyor insan.' evet, ışığı, sabahları, kendini bağışlayan kişinin o kutsal masumluğunu yitirdik biz.
devamını gör...