orijinal adı: maudit soit dostoievski
yazar: atiq rahimi
yıl: 2011
kitap ana karakterin işlediği cinayeti ve ardından yaşadığı içsel hesaplaşmaları konu edinir. afganistan'ın suç ve cezası niteliğini taşıyan bu kitap bir yandan da rus işgali altındaki afganistan halkının içler acısı durumunu da anlatır.
yazar: atiq rahimi
yıl: 2011
kitap ana karakterin işlediği cinayeti ve ardından yaşadığı içsel hesaplaşmaları konu edinir. afganistan'ın suç ve cezası niteliğini taşıyan bu kitap bir yandan da rus işgali altındaki afganistan halkının içler acısı durumunu da anlatır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 19.09.2021 16:03 tarihinde açılmıştır.
1.
bir atiq rahimi kitabıdır.
afganistan dünyanın gözündeki çapak olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor insanların gözünde. sanki sokakları yokmuş gibi, sanki içinde binalar yokmuş, o binaların içinde insanlar yaşamıyormuş, sanki afganistan büyük hedef oyununda kırmızı bir izmiş gibi.
daha önce nadja anjuman’a ithaf ettiği sabırtaşı romanını okuyup çok etkilendiğim yazarın bu romanı üzerimde aynı etkiyi bırakmadı ama afganistan üzerine düşünmeme neden olduğu için okuduğuma hiç pişman olmadım.
hepimizin kalp kapakçıklarından birinde kendini aklamak için uğraşan bir raskolnikov var, bunu biliyorum. atiq rahimi’nin raskolnikov’u ise afganistan’da yaşayan resul. resul ortadoğu’da yaşayan raskolnikov. aynı cinayetleri aynı şekilde işleyen ve sonunda dostoyevski’ye lanetler yağdıran.
inanç kendi boyutunu aşmaya başladığında bir lanete dönüşür, lanet büyüdükçe bir işkence haline gelir ve işkencenin dozu arttıkça da inançsızlık kaçınılmaz olur. belki de ortadoğu’nun laneti budur. ve biz de romanda bunu okuyacağız.
ben de lanet okurum bazen dostoyevski’ye, bana insan denen zavallıyı kılcal damarlarına kadar tanıttığı için. eğer siz de aynı fikirdeyseniz haydi buyrun hep bir ağızdan:
kahrolsun dostoyevski!
afganistan dünyanın gözündeki çapak olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor insanların gözünde. sanki sokakları yokmuş gibi, sanki içinde binalar yokmuş, o binaların içinde insanlar yaşamıyormuş, sanki afganistan büyük hedef oyununda kırmızı bir izmiş gibi.
daha önce nadja anjuman’a ithaf ettiği sabırtaşı romanını okuyup çok etkilendiğim yazarın bu romanı üzerimde aynı etkiyi bırakmadı ama afganistan üzerine düşünmeme neden olduğu için okuduğuma hiç pişman olmadım.
hepimizin kalp kapakçıklarından birinde kendini aklamak için uğraşan bir raskolnikov var, bunu biliyorum. atiq rahimi’nin raskolnikov’u ise afganistan’da yaşayan resul. resul ortadoğu’da yaşayan raskolnikov. aynı cinayetleri aynı şekilde işleyen ve sonunda dostoyevski’ye lanetler yağdıran.
inanç kendi boyutunu aşmaya başladığında bir lanete dönüşür, lanet büyüdükçe bir işkence haline gelir ve işkencenin dozu arttıkça da inançsızlık kaçınılmaz olur. belki de ortadoğu’nun laneti budur. ve biz de romanda bunu okuyacağız.
ben de lanet okurum bazen dostoyevski’ye, bana insan denen zavallıyı kılcal damarlarına kadar tanıttığı için. eğer siz de aynı fikirdeyseniz haydi buyrun hep bir ağızdan:
kahrolsun dostoyevski!
devamını gör...