öne çıkanlar | diğer yorumlar

iki kez man booker ve 2003te de nobel edebiyat ödülü alan j m coetzee'nin 1983'te yayınlanan kitabıdır.

ben bu kitabı bir okuma etkinliği vesilesiyle okudum. çokça övülen bir yazar coetzee. benim de uzun süredir merak ettiğim bir yazardı ancak okumak için gözüme kestirdiğim ilk kitabı bu değildi. barbarları beklerken idi. nitekim kitap elimde tam 35 gün süründü arkadaşlar, 35 gün. elim gitmedi bir türlü, olamadı yani. şimdi çik lit tabir ettiğimiz sefil bir aşk romanı (bkz: under one roof) okuyarak kendime gelmeye çalışıyorum. ancak bu kabızlığın şahsımdan kaynaklandığına da yürekten inanıyorum.


tavşan dudaklı michael k'nın doğumu ile başlıyor kitap. ki ben gerek zeka gerek görünüş bakımından marazlı karakterleri çok severim (bkz: quasimodo). babası yok michael'ın. sevimsiz annesiyle birlikte yaşıyor. ilerleyen sayfalarda zekasının da düşük olduğu gerekçesiyle özel bir okulda "kendi gibilerle" bir süre eğitim aldığını öğreniyoruz.

hastalanan annesini hastaneye götürme çabasıyla ilerliyoruz. tabi güney afrika tarihini çok bilmediğimden anlayamadım savaş mı var artık ihtilal mi var ama sonradan öğrendim ki iç savaş varmış, ulaşım mümkün değil. sokağa çıkma yasağı var. el arabasında taşıyor anacığını hastaneye. kadın da ölüyor zaten.

sonrası michael'ın sağa sola sürüklenmesi, sefalet içinde yaşaması şeklinde cereyan ediyor. 45 liraya düşmüşken bir çalışma kampının hastanesinde bir doktor el atıyor michael'ın yaşamına. bunca zaman savaştan uzakta, kabak kemirerek ve etliye sütlüye bulaşmadan yaşamayı başarmış olması herkese akıl almaz geliyor. ancak michael bu süre boyunca ekip biçip, toprakla haşır neşir olmuş ve sefil de olsa aynı zamanda özgür de olmuş. öyle hissetmiş yani. yemek yemeyişi en başta nedendi? kendisini beslenme zorunluluğundan / bağımlılığından da azat etmesi mi? bunu bilemiyorum. ancak çalışma kampına kapatıldıktan sonra benim nezdimde bir tür pasif direnişe dönüşüyor. her türlü özgürlüğünüz elinizden alındığında, bedeninizin kontrolü yine de sizdedir ve bunu sağlamanın en kolay yolu istemiyorsanız beslenmemektir.

bu bölümde doktorun ağzından dinliyoruz michael'ı. ona ulaşma ve "yardım etme" çabasını görüyoruz. ama orada doktorun da kurtarmak istediği kendisi aslında. buradan da kaçmayı başarıyor michael.

insanlardan kaçarken ve gelişigüzel yaşarken, son bölümde, ilk kez michael'ın kendisi hakkında ne düşündüğünü öğrenme fırsatı buluyoruz.


ben de tam bu noktada aydınlandım neden 35 gün boyunca bu kitabı bitiremediğim konusunda. kitap boyunca ana karakteri öyle uzaktan izliyoruz, ona öyle yabancıyız ki, beni sıkan bu oldu galiba. aslında bu küçük oyun için de yazarı kutlamak gerek çünkü michael tam olarak öyle biri, yanına yaklaşmak, ne düşündüğünü anlamak mümkün değil. velhasılı zengin bir kitap. bende dolayısıyla barbarları beklerken de var. hemen olmaz ama bir müsait zamanda onu da okuyacağım. coetzee benim kalemim mi değil mi kararımı öyle vereceğim.

okuma grubumuzda kitabı çok kafkaesk bulanlar oldu. çok bunaltıyor beni öyle kitaplar. bizzat franz kafka'nın kitapları da bunaltıyor. bilemiyorum öteki kitapları da öyle mi.

son olarak, düsseldorf'ta bunun tiyatro oyununu yapmışlar. bir videosu var. o kadar güzel görünüyor ki izlemek için serçe parmağımın tamamını olmasa da bir kısmını verirdim. onu da şuraya iliştiriyorum.
devamını gör...
güney afrikalı j.m. coetzee'nin bir romanı.

güney afrika edebiyatını çok seviyorum. şu ana kadar bu edebiyattan okuduğum hiçbir kitap beni üzmedi. buna michael k. yaşamı ve yaşadığı dönem de dahil.

yazardan okuduğum ilk kitap oldu. dilini ve üslubunu beğendim. zorlayıcı bir yanı yok ve akıcı bir kitaptı.

micheal k, yarık dudaklı ve çok büyük ihtimalle zihinsel engelli bir adam. hizmetçilik yapan annesiyle beraber yaşıyor-du. annesi çok hasta olduğu için doğup büyüdüğü köye dönmek istiyor. michael da anneciğini kırmıyor ve bu yolculuğa çıkıyorlar fakat ülkede iç savaş var ve bir yerlere gidebilmek için izin almanız gerekiyor. michael bu gerekli izinleri almayı saçma sapan bürokrasiler yüzünden başaramıyor maalesef. yayan gitmek zorundalar gitmeye çalıştıkları yere ve romandaki olaylar da bu yolculukla beraber başlıyor esasen.

dediğim gibi, kitabı genel olarak akıcı buldum ama zaman zaman durgunluk da yok değildi. bu durgunluk da michael'ın durgun zekasından kaynaklanıyor bence.

kitap, okuduğum tüm güney afrika romanlarında olduğu gibi çok büyük bir sistem eleştirisi aslında. en temel insani hakların bile bir lütuf gibi sunulduğu sistemde hayatta kalmaya çalışan birini anlatıyor. bu adam sadece bahçesini ekip, kimseyle muhatap olmadan varlığını sürdürmek istiyor. böyle bir toplumda ne mümkün?

her şeyi olmasa da bir şeyleri sorgulatacak güzel bir romandı. tavsiye ederim.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"michael k yaşamı ve yaşadığı dönem" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim