yazar: edgar allan poe
yayım yılı: 1846
büyük edebiyat ustası dostoyevski'nin de övgüyle bahsettiği öykü yazarı poe, kısacık yaşamına günümüzde hala etkisini koruyan eserler bırakıyor. can yayınlarının lacivert klasikler adıyla yayımladığı eser, aslında beş poe öyküsü içeriyor.
sfenks bunlardan biri. şehir değiştiren bir adamın gördüğü küçük bir hayvanı devleştirip, çevresine anlatmasıyla şekillenen öykü, akıcı bir üslupla kaleme alınmıştır.
yayım yılı: 1846
büyük edebiyat ustası dostoyevski'nin de övgüyle bahsettiği öykü yazarı poe, kısacık yaşamına günümüzde hala etkisini koruyan eserler bırakıyor. can yayınlarının lacivert klasikler adıyla yayımladığı eser, aslında beş poe öyküsü içeriyor.
sfenks bunlardan biri. şehir değiştiren bir adamın gördüğü küçük bir hayvanı devleştirip, çevresine anlatmasıyla şekillenen öykü, akıcı bir üslupla kaleme alınmıştır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "sissy hankshaw" tarafından 18.08.2022 10:14 tarihinde açılmıştır.
1.
can yayınları'nın lacivert klasikler diye adlandırdığı dizinin 40-50 sayfalık kitaplarından biri sfenks. edgar allan poe'nun 5 öyküsünü barındırıyor. çeviri nazire ersöz'e ait.
lise yıllarımdan beri (yani en az 10 senedir) poe okumak istiyordum fakat okuyamıyordum. doğru okudunuz, bir öyküsünü dahi okumuşluğum yoktu. öykü okuru değilim ben. ancak son 1 aydır bu arzum katlanarak arttı. can yayınları amazon ile bir kampanya yapmıştı, 4 al 1 öde kampanyası. o vesileyle edindim bu kitabı, içinde sadece 5 öykü olması da beni cezbetti. çünkü nedir, öykü okuru değilim.
oval portre, kızıl ölümün maskesi, kara kedi, kuyu ve sarkaç ve sfenks isimli öyküler yer alıyor kitapta. kuyu ve sarkaç zaten çok bilindik bir öyküsü galiba, kızıl ölümün maskesi de öyle. ancak içlerinde beni en çok çarpan, en beğendiğim öykü kara kedi oldu.
oval portre: sanataına saplantı derecesinde tutkun bir ressam ile, ressama saplantı derecesinde aşık eşinin öyküsü. ressam, işine öyle aşıktır, öyle tutkuludur ki, gözü başka hiçbir şeyi görmez. onda duygu uyandıran tek şey güzel resimler üretmektir. bir gün eşini resmetmeye karar verir. loş bir odada (yani kitapta da loş veya karanlık diye belirtilmiş miydi bilemiyorum ama benim zihnimde hep öyle canlandı) kendisine modellik yapan eşinin portresini yapmaya başlar. bir noktadan sonra kendisini öyle kaptırır ki resme, eşine göz ucuyla bile bakmadan tabloya gömülür. günler bu şekilde geçerken çaresiz kadın eriyip bitmektedir. ressam en sonunda başını kaldırıp baktığında, eşinin cansız bedeniyle karşılaşır.
kızıl ölümün maskesi: ülkede kızıl ölüm adında bir hastalık kol gezmektedir. insanları sefil perişan ederek öldürmektedir bu hastalık. bilinen bir çaresi de yoktur. kentin soylularından biri kendisini ve eşrafını bir alana kapatır, bu şekilde bir müddet hastalıktan saklanırlar. bir gün maskeli bir balo tertip etmeye karar verir ancak baloda sürpriz bir konuk olacaktır.
kara kedi: eskiden kedilerin biçin değiştirmiş veya ölmüş cadılar olduğuna inanılırmış. her şeyden önce bu bilgiyi alıyoruz. yine bir çift ekseninde ilerliyor öykü. hayvanları çok seven bir çift, öyle ki pek çok canlı besliyorlar evlerinde. bir de kara kedileri var. ne var ki adamın alkol problemi var. gel zaman git zaman alkolizmin dozu arttıkça adamın tahammül seviyesi, öfke kontrol mekanizması düşüyor. bir gün kara kediye öfkeleniyor ve yakaladığı gibi bir gözünü çakıyla oyuyor. (biliyorsunuz benim de kapkara bir kedim var, dolayısıyla bu noktada kalp krizi geçiriyordum zaten neredeyse.) tabii adam kendisine gelince pişmanlık ve üzüntü duyuyor ancak ayık kaldığı süre sınırlı olduğu için bu hisleri de içerek gömmekte zorlanmıyor. eskiden kendisini seven, yanından ayrılmayan kedinin kendisinden kaçmaya başlaması günden güne hayvana bilenmesine neden oluyor. en sonunda da kediyi bir ağaca asarak öldürüyor.
bir müddet sonra yine bir yerlerde içerken tıpkı öldürdüğü kedisine benzer bir kedi görüyor, gidip sevmeye kalkışınca kendisine sıcaklık gösteren ve peşine takılan bu hayvanı (ne akla hizmetse) evine götürüyor ve beslemeye karar veriyor. bu kedinin de öldürdüğü kedisininki gibi bir gözü kör. bu sefer de bu zavallı hayvancığın kendisine sevgi gösteriyor olmasına kuruluyor. kedinin boynuna baltayı indirecekken yanlışlıkla araya giren karısının kafasına geçiriyor. hemen cesetten kurtulmak için plan yapmaya koyuluyor. (ulan cibiliyetsiz kedinin gözünü çıkardın, boğarak öldürdün, öteki kediyi doğramaya kalktın, karının kafasını karpuz gibi yardın, nasıl soğukkanlılıkla cesedi yok etmeye çalışırsın? nası bi psikopatsın sen?!)
sinirlendim sonunu yazmiycam öykünün.
kuyu ve sarkaç: bence sönük bir öyküydü. gerçekten. ama bu öykü stefan zweig'ın aklına gelseydi de o yazsaydı dehşet bi' şey olurdu. engizisyon mahkemeleri tarafından ölüme mahkum edilen ve idam günü gelene dek zindana atılan bir adamın öyküsü. adam burada türlü çeşitli fizikselden çok psikolojik işkenceye maruz kalıyor, ne zaman öleceğini asla bilemiyor, bu belirsizlik onu o kadar geriyor ki artık ölümü ister hale geliyor ama sonuçta da ölmüyor. böyle bi öykü.
sfenks: burada yayınevine sitemlerim var. kapaktaki sfenks ile öyküdeki sfenksin alakası yok. tamam, öyküdeki sfenksi kapağa koysaydınız öykünün anlamı kalmazdı, spoilerı yemiş olurduk ama kitaba başka bi' isim seçip öteki öykülerden birine uygun bi kapak da ayarlayamadınız mı? sitemim bu kadar.
kitapta tebessüm etmeme neden olan tek öykü. adamın amacı tebessüm ettirmek değil zaten de bi tane de insanları altlarına s*çırtmayan öykü yazayım demiş herhalde. küçük bir böceği gecenin karanlığında gölgesi nedeniyle devasa bi' yaratık zanneden bir genci anlatıyor. belki de var öyle bi devasa böcek, kim bilir?
siz de benim gibi hiç poe okumadıysanız ve hem taşıması hem bitirmesi kolay kitapları seviyorsanız, ya da yazarla tanışayım ama gidip bütün öykülerinin yer aldığı koca bi kitap almadan önce fikir edineyim bakalım diyorsanız tavsiye ederim.
baktım da galiba kampanya bitmiş ama kitap da pahalı değil zaten.
lise yıllarımdan beri (yani en az 10 senedir) poe okumak istiyordum fakat okuyamıyordum. doğru okudunuz, bir öyküsünü dahi okumuşluğum yoktu. öykü okuru değilim ben. ancak son 1 aydır bu arzum katlanarak arttı. can yayınları amazon ile bir kampanya yapmıştı, 4 al 1 öde kampanyası. o vesileyle edindim bu kitabı, içinde sadece 5 öykü olması da beni cezbetti. çünkü nedir, öykü okuru değilim.
oval portre, kızıl ölümün maskesi, kara kedi, kuyu ve sarkaç ve sfenks isimli öyküler yer alıyor kitapta. kuyu ve sarkaç zaten çok bilindik bir öyküsü galiba, kızıl ölümün maskesi de öyle. ancak içlerinde beni en çok çarpan, en beğendiğim öykü kara kedi oldu.
oval portre: sanataına saplantı derecesinde tutkun bir ressam ile, ressama saplantı derecesinde aşık eşinin öyküsü. ressam, işine öyle aşıktır, öyle tutkuludur ki, gözü başka hiçbir şeyi görmez. onda duygu uyandıran tek şey güzel resimler üretmektir. bir gün eşini resmetmeye karar verir. loş bir odada (yani kitapta da loş veya karanlık diye belirtilmiş miydi bilemiyorum ama benim zihnimde hep öyle canlandı) kendisine modellik yapan eşinin portresini yapmaya başlar. bir noktadan sonra kendisini öyle kaptırır ki resme, eşine göz ucuyla bile bakmadan tabloya gömülür. günler bu şekilde geçerken çaresiz kadın eriyip bitmektedir. ressam en sonunda başını kaldırıp baktığında, eşinin cansız bedeniyle karşılaşır.
kızıl ölümün maskesi: ülkede kızıl ölüm adında bir hastalık kol gezmektedir. insanları sefil perişan ederek öldürmektedir bu hastalık. bilinen bir çaresi de yoktur. kentin soylularından biri kendisini ve eşrafını bir alana kapatır, bu şekilde bir müddet hastalıktan saklanırlar. bir gün maskeli bir balo tertip etmeye karar verir ancak baloda sürpriz bir konuk olacaktır.
kara kedi: eskiden kedilerin biçin değiştirmiş veya ölmüş cadılar olduğuna inanılırmış. her şeyden önce bu bilgiyi alıyoruz. yine bir çift ekseninde ilerliyor öykü. hayvanları çok seven bir çift, öyle ki pek çok canlı besliyorlar evlerinde. bir de kara kedileri var. ne var ki adamın alkol problemi var. gel zaman git zaman alkolizmin dozu arttıkça adamın tahammül seviyesi, öfke kontrol mekanizması düşüyor. bir gün kara kediye öfkeleniyor ve yakaladığı gibi bir gözünü çakıyla oyuyor. (biliyorsunuz benim de kapkara bir kedim var, dolayısıyla bu noktada kalp krizi geçiriyordum zaten neredeyse.) tabii adam kendisine gelince pişmanlık ve üzüntü duyuyor ancak ayık kaldığı süre sınırlı olduğu için bu hisleri de içerek gömmekte zorlanmıyor. eskiden kendisini seven, yanından ayrılmayan kedinin kendisinden kaçmaya başlaması günden güne hayvana bilenmesine neden oluyor. en sonunda da kediyi bir ağaca asarak öldürüyor.
bir müddet sonra yine bir yerlerde içerken tıpkı öldürdüğü kedisine benzer bir kedi görüyor, gidip sevmeye kalkışınca kendisine sıcaklık gösteren ve peşine takılan bu hayvanı (ne akla hizmetse) evine götürüyor ve beslemeye karar veriyor. bu kedinin de öldürdüğü kedisininki gibi bir gözü kör. bu sefer de bu zavallı hayvancığın kendisine sevgi gösteriyor olmasına kuruluyor. kedinin boynuna baltayı indirecekken yanlışlıkla araya giren karısının kafasına geçiriyor. hemen cesetten kurtulmak için plan yapmaya koyuluyor. (ulan cibiliyetsiz kedinin gözünü çıkardın, boğarak öldürdün, öteki kediyi doğramaya kalktın, karının kafasını karpuz gibi yardın, nasıl soğukkanlılıkla cesedi yok etmeye çalışırsın? nası bi psikopatsın sen?!)
sinirlendim sonunu yazmiycam öykünün.
kuyu ve sarkaç: bence sönük bir öyküydü. gerçekten. ama bu öykü stefan zweig'ın aklına gelseydi de o yazsaydı dehşet bi' şey olurdu. engizisyon mahkemeleri tarafından ölüme mahkum edilen ve idam günü gelene dek zindana atılan bir adamın öyküsü. adam burada türlü çeşitli fizikselden çok psikolojik işkenceye maruz kalıyor, ne zaman öleceğini asla bilemiyor, bu belirsizlik onu o kadar geriyor ki artık ölümü ister hale geliyor ama sonuçta da ölmüyor. böyle bi öykü.
sfenks: burada yayınevine sitemlerim var. kapaktaki sfenks ile öyküdeki sfenksin alakası yok. tamam, öyküdeki sfenksi kapağa koysaydınız öykünün anlamı kalmazdı, spoilerı yemiş olurduk ama kitaba başka bi' isim seçip öteki öykülerden birine uygun bi kapak da ayarlayamadınız mı? sitemim bu kadar.
kitapta tebessüm etmeme neden olan tek öykü. adamın amacı tebessüm ettirmek değil zaten de bi tane de insanları altlarına s*çırtmayan öykü yazayım demiş herhalde. küçük bir böceği gecenin karanlığında gölgesi nedeniyle devasa bi' yaratık zanneden bir genci anlatıyor. belki de var öyle bi devasa böcek, kim bilir?
siz de benim gibi hiç poe okumadıysanız ve hem taşıması hem bitirmesi kolay kitapları seviyorsanız, ya da yazarla tanışayım ama gidip bütün öykülerinin yer aldığı koca bi kitap almadan önce fikir edineyim bakalım diyorsanız tavsiye ederim.
baktım da galiba kampanya bitmiş ama kitap da pahalı değil zaten.
devamını gör...
2.
can yayınları lacivert klasikler serisinden çıkmış edgar allan poe kitabı. kitapta beş farklı hikaye mevcut. bunlardan üç tanesini daha önce okumuştum. tekrar okumak da keyifli oldu ama ilk kez okuduklarım hakkında yazacağım.
oval portre
yolda dinlenmek için girdikleri şatodaki tablolar hakkında bir kitap okuyan adamın yatağının karşısındaki genç ve güzel kadın portresi ile ilgili okudukları aktarılıyor hikayede. klasik poe hikayelerinden farklı bir hissi vardı sanki aynı korku ögeleri olmasına rağmen böyle hissettim. güzel bir hikayeydi.
sfenks
çok beğendiğim bir hikaye oldu. edgar allan poe, okuduğum kadarıyla hikayelerinde korku ögesi olarak genellikle doğaüstü olayları seçiyor. bu kitapta yine ufak bir doğaüstü ayrıntı olsa da asıl olayın tamamen bilimsel olarak açıklanabilecek bir şey çıkması çok hoşuma gitti.
hikayede bir canavar gördüğünü sanan adamın aslında çok basit açıklaması olan bir şekilde bir böcek gördüğünü okuyoruz. o ana kadar ne kadar ürpertici olsa da aslında hem komik hem de ilginç bir şekilde çözümleniyor olay.
kitaptaki diğer hikayeler: kara kedi (kitap), kuyu ve sarkaç, kızıl ölümün maskesi. bu üç hikaye zaten en bilinen hikayeleri ve dediğim gibi daha önce okumuştum. hiç edgar allan poe okumadıysanız başlangıç olarak bu kitabı seçebilirsiniz. tavsiye ederim.
oval portre
yolda dinlenmek için girdikleri şatodaki tablolar hakkında bir kitap okuyan adamın yatağının karşısındaki genç ve güzel kadın portresi ile ilgili okudukları aktarılıyor hikayede. klasik poe hikayelerinden farklı bir hissi vardı sanki aynı korku ögeleri olmasına rağmen böyle hissettim. güzel bir hikayeydi.
sfenks
çok beğendiğim bir hikaye oldu. edgar allan poe, okuduğum kadarıyla hikayelerinde korku ögesi olarak genellikle doğaüstü olayları seçiyor. bu kitapta yine ufak bir doğaüstü ayrıntı olsa da asıl olayın tamamen bilimsel olarak açıklanabilecek bir şey çıkması çok hoşuma gitti.
hikayede bir canavar gördüğünü sanan adamın aslında çok basit açıklaması olan bir şekilde bir böcek gördüğünü okuyoruz. o ana kadar ne kadar ürpertici olsa da aslında hem komik hem de ilginç bir şekilde çözümleniyor olay.
kitaptaki diğer hikayeler: kara kedi (kitap), kuyu ve sarkaç, kızıl ölümün maskesi. bu üç hikaye zaten en bilinen hikayeleri ve dediğim gibi daha önce okumuştum. hiç edgar allan poe okumadıysanız başlangıç olarak bu kitabı seçebilirsiniz. tavsiye ederim.
devamını gör...
"sfenks (kitap)" ile benzer başlıklar
sfenks
6