1.
baktım ki herkes dertli başlıklar altına şarkılar yazmış. ben de neden dert başlığı-m olmasın ki dedim. hayatta görüp görebileceğiniz en bahtsız, şanssız insanım. witcher oyununda bahtsız piyade kartı var ya, onun gibi. nasıl olsa kafa sözlük hesabımı bilen yok. anlatayım her şeyi dedim ama bir yandan da, anlatsam ne değişecek? dedim. sildim yazdıklarımı. neyse işte, bıktım, usandım, bunaldım. ölmek cazip geliyor, sonra diyorum, ya sonrası? karanlık bir boşluk mu yoksa yeniden doğuş mu?
devamını gör...
2.
kısa bir özet, bir deli gibi kendi kendime söyleyeyim.
güzel bir hayatım vardı beş sene öncesine kadar. fetö olaylarında önce babam polislikten atıldı, sonra abim askerlikten atıldı, 15 ay ceza evinde yattı. babam işsiz kalınca üzerimize bir anda yüklü bir borç olduğunu öğrendik. annemle babam ayrılma noktasına geldi. o ara ben 11. sınıftım. abim ceza evine girene kadar en büyük dert babamın işsiz kalmasıydı ama abim tutuklanınca dedik ki, keşke işsiz kalsa ama dışarıda olsa. 15 ay sonunda ilk mahkeme ile çıktı çok şükür. ama işsizdi. evimiz yoktu, bir tanıdığımızın evinde kaldık 1 sene. o süreçte 12. sınıfa geçtim. bu arada evimizi boşaltıp, her şeyi kutulayıp babannemin tavan arasına yerleştirdik. sınava hazırlandım. meslek lisesiydim. üç gün staja gidiyordum diyanete. mobbinge uğradım bol bol. iki gün okula gidiyordum. okuldan arta kalan vakitlerde çalışıp, hafta sonları sınav için kursa gidiyordum. birkaç kere uykusuzluktan bayıldığımı hatırlıyorum. çok kez otobüste uyurken sağa sola devrildim mesela. çok stresliydim. 15 ay boyunca abimi ceza evine ziyarete gitmeye çalıştık. ilk kaldığı ceza evi çok kötüydü. şartlar, gardiyanlar. bize olan tavırlar, hepsi. adam öldürmüş insanların ailelerine melek gibi olan insanlar bize gelince kaba insanlara dönüşüyordu.
okulda sevilen biri değildim ve sık sık okulda tartışmalara, dışlanmalara ve bir takım sözlü tacizlere uğruyordum. ailem elinde olanı sattı borç ödemek için. en son otobüs paras bile çıkmadı babamın cebinden. benim üniversite hazırlık kursum bitince köye gittik babannemin yanına. orada kaldık birkaç ay. benim üniversite sonucumu bekledik. üniversiteler açıklandı da, nerede kalacağım derdi sardı bu sefer. dediler böyle olmaz. eşyaların bir kısmını aldık, gittik kazandığım şehre. köye yakın, arabayla 2 saat. orada bir akrabamız ev ve iş verdi. ev epey kötü, eşyalarımızın çoğu köye. odamda bir yer döşeği, bir sebzelik, bir yer masası ve bir halı vardı sadece. annemlerin odasında bir yer yatağı, bir dolap, bir de vestiyer vardı. salonumzu da iki çekyat, bir televizyon sehpası, bir televizyon ve halı. bu kadar. mutfakta üç tence, iki tava, 8 9 tabak çanak. tezgah iki karış. ev böcek kaynıyor. ne ısınıyor, ne toparlanıyor. yatakları her gün kaldırmazsak yatakalr küfleniyordu. sürekli bir şeyler küf oluyordu. bir sene kaldık o şekilde. ben okula gittim, geldim. evi bir ara böcek bastı. epey zor süreçti. bir şekilde atlattık. annem sürekli köye gidip geliyordu. orada bir şeyler satmaya başladı. o yüzden haftanın iki günü evdeyse, 20 gün köyde kalıyordu. ben ve abim evin işlerini idare etmeye çalışıyorduk. babama kızgındık. abim işten atılana kadar cezaevinde geçirdiği süreçte abimin tüm maaşını harcamıştı. kenara hiçbir şey koymadan, hepsini harcamıştı. bunu öğrenince ailedeki herkes babama cephe aldı haklı olarak. neyse. evde durumlar böyle. bende üç pantolon, dört tişört var. her gün sıra sıra giyiyorum ve her allahın günü üniversitem var. bu ara kyk bursu kazandım, yaşasın falan. ilk yatan 900 lira burs ile eve gıda aldım. et aldım, yağ aldım, un, şeker aldım. okulda bir gün birisinin arkamdan "bu kız da hep aynı şeyleri giyiyor." dediğini duyunca eve gidip ağlamıştım içimi çeke çeke. çok zoruma gitmişti. param yoktu ki almaya. nasıl alayım. babamla abim çalışıyor ama ikisinin maaşı iki asgari ücret etmiyordu. zaten gelirin çoğu borca gidiyordu. arabamız yoktu. şehirde son otobüs 11,30. bir gece hastalandım. çok kötüyüm, ateşim yüksek, bilincim yok. araba yok, iş veren kişiyle aramız bozuk. otobüs yok, şehirde kimseyi tanımıyoruz. taksi çağırdık gelmedi. sabah ilk otobüsle gittik hastaneye. hiç unutmam, sabaha kadar başımda oturdu annem. haziranda okulum kapandı. babam iş veren akraba ile tartışı ve bir gecede işi bıraktılar. taşındık köye yine. emekli olmasına az kaldığı için sorun yok dedik. emekliliğine 5 ay var. e ne kemireceğiz 5 ay? babannemin maaşı vardı çok şükür. onun emekli maaşı ile köyde onunla yaşadık tüm yaz. ev de ahşap, tahta ev. ev kapalı bir tip ahşap ev de değil bu arada. evin üç odası var, üç oda bir balkona bağlı. bu balkona mutfak ve tuvalet de bağlı. evde banyo yok. banyo için teyzemlere gidiyordum iki günde bir. onlar 50 70 metre ileride. ya oraya gidiyordum, ya mutfak tarafında kovaya su doldurup orada yıkanıyordum. yazın bizimkilere tarla işlerinde yardım ettim. okul için bir şeyler lazımdı, onları aldım bursumla. ikinci sınıfa başladıktan bir ay sonra babam emekli oldu ama işsiz kaldığı süreçte borçlar katlandı ikiye. sonunda babannemlerden başka yere taşındık. yine taşındığımız yere tüm eşyalar gitmedi. çünkü ev çok küçüktü. hala o evdeyiz. bu ara ben yurda yerleşemedim, mecbur eve çıkan birileriyle çıktım. o ara biraz birikmiş param vardı. onu kullandım ama o da bitti. sonra ailemle aram bozuldu. ailem beni hiç arayıp sormamaya başladı. ara ara köye gidip geliyordum. babam garaja almaya geliyordu ama yüzüme bile bakmıyordu. sonra fark ettim ki, ailem evinde kaldığımız kişileri sürekli arayıp soruyor. beni hiç aramıyorlar. bu vesile ile aramız epey bozuldu. beni hiç aramıyorlar, srmuyorlar. onlardan hiç para almıyorum ve kimse bunu garipsemiyor. bu kız nereden para buluyor demediler hiç, sormadılar. ben de soğudum onlardan. sonra ev arkadaşlarımla sorunlar yaşandı ve ben bir aparta geçtim. geçtiğim apartta o kadar kötüydü ki. yıkık, dökük. tezgah iki karış. oda iki karış. odada çamaşır asacak yer yoktu. o yüzden dolap kapaklarına asıyordum yıkadıklarımı. epey problemliydi. ne kadar temizlersem temizleyeyim asla temiz hissettirmiyordu. orada çok kalmadım, birkaç ay sonra pandemi başladı zaten. pandemi ile köye gittim. ailemle kalıyordum. başta güzeldi. soğuktuk ama iyiydi. sonra o evinde kaldığımız kadın gelip bizimle tam 7 ay kaldı. 7 ay. ev küçük, kadının iki çocuğu var. aynı odada kalıyoruz. kadından hiç haz etmedim bu süreçte. çok dindar birisiydi ve her şeyime karışıyordu. bu konuda sık sık tartıştık ailemle. beni asla dinlemediler ve hala o kadını eve getirmek için beni karşılarına alıyorlar. umurlarında değil çocukları. bu ara abim yurt dışına gitti. orada uzun zamandır. ne onu arayıp soruyorlar, ne evlendiği eşini. beni de aramıyorlardı ama o kadını günde on kere arayıp, bin kere ses atıp, yüz kere fotoğraf gönderiyorlar. verdikleri değer ve değer anlayışı bambaşka bir şeye dönüştü. artık onların yanında kendimi evimde değil, misafirlikte hissediyorum. insanlar diyor ki "yapamazsam ailemin yanına dönerim." ama ben dönebileceğim bir aile kalmış gibi hissetmiyorum. aynı sofraya oturmak bile yoruyor artık. sürekli gerginler, sürekli huzursuz, memnuniyetsiz, yorucu. babam özellikle. her daim kızar. dışarıya melek gibi insan ama evde çok huzursuz, memnuniyetsiz. ailemin yanında kendimi anne baba evinde hissetmiyorum, buraya evim diyemiyorum, burayı sevemiyorum. zaten arkadaşım da yok. bu arada, emekli olunca maddi durumumuz toparladı ama hala borç ödüyoruz. hala bitmedi. bu süreçte abim ile aram çok iyi oldu, bağlarımız güçlendi. her hafta rahat 5 6 saat görüntülü konuşuyoruz. onun için yurt dışına gitmek istiyorum. onun için bu ülkeden gitmek istiyorum. onun için, onu tekrar görebilmek için savaşıyorum yaşamak için. bu ceza evi sürecinde çok kilo aldım stresten. ağlamaktan gözlerimde sorunlar oldu. hayatım alt üst oldu. her gece ceza evinin kabusunu görüyorum ve çoğu gece o göz altı sabahını tekrar tekrar yaşıyorum. 15 aydan sonra bir kere daha göz altına alındı. onda köydeydik ve jandarmalar gelmişti. gözlerimi açınca bize doğrutulmuş 10 tüfek görünce korkudan altıma yapmadığım için şükretmem lazımdı. ben her stresli günümde evi arayan polisleri, bize cezaevinde aşağılayarak bakan gardiyanları, bizi asla dinlemeyen mahkemeleri, o jandarmayı tekrar tekrar yaşıyorum. her kabusumda varlar. her iyi günün sonunda bu kabusları yine yaşıyorum. stresten saçlarım döküldü. hastalandım sürekli. psikolojik olarak iyi değilim. yalnızım, kimsesizim, arkadaşım, bir ilişkim yok. yaşam gayem değişti, hedeflerim ve hayallerim vardı. doktor olmak istiyordum. güzel bir üniversite düşlüyordum. mutlu bir aile istiyordum. ama şu an elde olan konuşasımın bile gelmediği anne ve baba, evim gibi hissettirmeyen bir ev, akli dengesi o jandarmalar ile bozulmuş bir babanne, hayatının en büyük travmasını yaşamış bir abi, mahvolmuş ve mimlenmiş bir gelecek, kendim, rahatsızlıklarım, dertlerim ile doldu ve taşıyor. 20 yaşındayım. ben hiçbir zaman başıma adaletin bizi ezip geçeceği şeylerin geleceğini sanmazdım. bunları hep dizilerden sanırdım ama değilmiş. bu oluyormuş. senin sesin kısık geliyormuş. sen hiç oluyormuşsun. gelecekte olacak mesleğimi de seveceğim ama o mesleği bırakmak zorunda kalma ihtimalim söz konusu şu an. gözlerim görme yetisini her geçen gün kaybediyor ve ekranlar buna ön ayak. uzun zamandır kilo vermeye çabalıyorum ama ilerleyişim sıfır. diyetisyene gidiyorum, sürekli çabalıyorum ama sıfır. okulum zaten kapalı. hayalini kurduğum yaşamın yanından geçmeyi bırak, yüzde birkaç benzerlikten öte değil. herkes şükret diyor. şükret. neye şükretmeliyim tam olarak? ya da ne yapmalıyım? muhtemelen ileride bana hiçbir yerde iş olmayacak. çünkü mimliyiz. tüm dost dediğimiz insanlar sırt çevirdi, hepimiz bir yere dağıldık. herkes derdine çözümü başka yerde buldu. şimdi soruyorum, şükretmek, bir şeyleri çözmek tam olarak hangi olayı düzeltecek? kim babannemin o jandarmaları karşısında 10 tüfekle görüp, korkudan bayılmasını, ayılınca aylarca konuşamadığını açıklayabilir, düzeltebilir? kim, görüşe gittiğinde pedine kadar kontrol edilen beni açıklayabilir, kim bacağında protez olan ve protezini çıkartmak zorunda bıraktıkları dedeyi açıklayabilir? hangi insan yani? bunlar oluyor, kimse bize inanmıyor bile. abartıyorsunuz diyorlar. 20 yaşında bunları nasıl abartabilirim? bu anlattıklarım daha bi' hiçken. yarın bir gün ölsem herkes arkamdan sçama sapan şeyler söyleyecek. iyi kızdı, iyi çocuktu, iyi öğrenciydi. ama lütfen, arkamdan hiçbir şey demeyin. kimse gelmesin cenazeme. kimseyi görmek istemiyorum ben. çünkü ölürsem ve bu kendi ellerimdense bilin ki sizin payınız çok yüksek.
güzel bir hayatım vardı beş sene öncesine kadar. fetö olaylarında önce babam polislikten atıldı, sonra abim askerlikten atıldı, 15 ay ceza evinde yattı. babam işsiz kalınca üzerimize bir anda yüklü bir borç olduğunu öğrendik. annemle babam ayrılma noktasına geldi. o ara ben 11. sınıftım. abim ceza evine girene kadar en büyük dert babamın işsiz kalmasıydı ama abim tutuklanınca dedik ki, keşke işsiz kalsa ama dışarıda olsa. 15 ay sonunda ilk mahkeme ile çıktı çok şükür. ama işsizdi. evimiz yoktu, bir tanıdığımızın evinde kaldık 1 sene. o süreçte 12. sınıfa geçtim. bu arada evimizi boşaltıp, her şeyi kutulayıp babannemin tavan arasına yerleştirdik. sınava hazırlandım. meslek lisesiydim. üç gün staja gidiyordum diyanete. mobbinge uğradım bol bol. iki gün okula gidiyordum. okuldan arta kalan vakitlerde çalışıp, hafta sonları sınav için kursa gidiyordum. birkaç kere uykusuzluktan bayıldığımı hatırlıyorum. çok kez otobüste uyurken sağa sola devrildim mesela. çok stresliydim. 15 ay boyunca abimi ceza evine ziyarete gitmeye çalıştık. ilk kaldığı ceza evi çok kötüydü. şartlar, gardiyanlar. bize olan tavırlar, hepsi. adam öldürmüş insanların ailelerine melek gibi olan insanlar bize gelince kaba insanlara dönüşüyordu.
okulda sevilen biri değildim ve sık sık okulda tartışmalara, dışlanmalara ve bir takım sözlü tacizlere uğruyordum. ailem elinde olanı sattı borç ödemek için. en son otobüs paras bile çıkmadı babamın cebinden. benim üniversite hazırlık kursum bitince köye gittik babannemin yanına. orada kaldık birkaç ay. benim üniversite sonucumu bekledik. üniversiteler açıklandı da, nerede kalacağım derdi sardı bu sefer. dediler böyle olmaz. eşyaların bir kısmını aldık, gittik kazandığım şehre. köye yakın, arabayla 2 saat. orada bir akrabamız ev ve iş verdi. ev epey kötü, eşyalarımızın çoğu köye. odamda bir yer döşeği, bir sebzelik, bir yer masası ve bir halı vardı sadece. annemlerin odasında bir yer yatağı, bir dolap, bir de vestiyer vardı. salonumzu da iki çekyat, bir televizyon sehpası, bir televizyon ve halı. bu kadar. mutfakta üç tence, iki tava, 8 9 tabak çanak. tezgah iki karış. ev böcek kaynıyor. ne ısınıyor, ne toparlanıyor. yatakları her gün kaldırmazsak yatakalr küfleniyordu. sürekli bir şeyler küf oluyordu. bir sene kaldık o şekilde. ben okula gittim, geldim. evi bir ara böcek bastı. epey zor süreçti. bir şekilde atlattık. annem sürekli köye gidip geliyordu. orada bir şeyler satmaya başladı. o yüzden haftanın iki günü evdeyse, 20 gün köyde kalıyordu. ben ve abim evin işlerini idare etmeye çalışıyorduk. babama kızgındık. abim işten atılana kadar cezaevinde geçirdiği süreçte abimin tüm maaşını harcamıştı. kenara hiçbir şey koymadan, hepsini harcamıştı. bunu öğrenince ailedeki herkes babama cephe aldı haklı olarak. neyse. evde durumlar böyle. bende üç pantolon, dört tişört var. her gün sıra sıra giyiyorum ve her allahın günü üniversitem var. bu ara kyk bursu kazandım, yaşasın falan. ilk yatan 900 lira burs ile eve gıda aldım. et aldım, yağ aldım, un, şeker aldım. okulda bir gün birisinin arkamdan "bu kız da hep aynı şeyleri giyiyor." dediğini duyunca eve gidip ağlamıştım içimi çeke çeke. çok zoruma gitmişti. param yoktu ki almaya. nasıl alayım. babamla abim çalışıyor ama ikisinin maaşı iki asgari ücret etmiyordu. zaten gelirin çoğu borca gidiyordu. arabamız yoktu. şehirde son otobüs 11,30. bir gece hastalandım. çok kötüyüm, ateşim yüksek, bilincim yok. araba yok, iş veren kişiyle aramız bozuk. otobüs yok, şehirde kimseyi tanımıyoruz. taksi çağırdık gelmedi. sabah ilk otobüsle gittik hastaneye. hiç unutmam, sabaha kadar başımda oturdu annem. haziranda okulum kapandı. babam iş veren akraba ile tartışı ve bir gecede işi bıraktılar. taşındık köye yine. emekli olmasına az kaldığı için sorun yok dedik. emekliliğine 5 ay var. e ne kemireceğiz 5 ay? babannemin maaşı vardı çok şükür. onun emekli maaşı ile köyde onunla yaşadık tüm yaz. ev de ahşap, tahta ev. ev kapalı bir tip ahşap ev de değil bu arada. evin üç odası var, üç oda bir balkona bağlı. bu balkona mutfak ve tuvalet de bağlı. evde banyo yok. banyo için teyzemlere gidiyordum iki günde bir. onlar 50 70 metre ileride. ya oraya gidiyordum, ya mutfak tarafında kovaya su doldurup orada yıkanıyordum. yazın bizimkilere tarla işlerinde yardım ettim. okul için bir şeyler lazımdı, onları aldım bursumla. ikinci sınıfa başladıktan bir ay sonra babam emekli oldu ama işsiz kaldığı süreçte borçlar katlandı ikiye. sonunda babannemlerden başka yere taşındık. yine taşındığımız yere tüm eşyalar gitmedi. çünkü ev çok küçüktü. hala o evdeyiz. bu ara ben yurda yerleşemedim, mecbur eve çıkan birileriyle çıktım. o ara biraz birikmiş param vardı. onu kullandım ama o da bitti. sonra ailemle aram bozuldu. ailem beni hiç arayıp sormamaya başladı. ara ara köye gidip geliyordum. babam garaja almaya geliyordu ama yüzüme bile bakmıyordu. sonra fark ettim ki, ailem evinde kaldığımız kişileri sürekli arayıp soruyor. beni hiç aramıyorlar. bu vesile ile aramız epey bozuldu. beni hiç aramıyorlar, srmuyorlar. onlardan hiç para almıyorum ve kimse bunu garipsemiyor. bu kız nereden para buluyor demediler hiç, sormadılar. ben de soğudum onlardan. sonra ev arkadaşlarımla sorunlar yaşandı ve ben bir aparta geçtim. geçtiğim apartta o kadar kötüydü ki. yıkık, dökük. tezgah iki karış. oda iki karış. odada çamaşır asacak yer yoktu. o yüzden dolap kapaklarına asıyordum yıkadıklarımı. epey problemliydi. ne kadar temizlersem temizleyeyim asla temiz hissettirmiyordu. orada çok kalmadım, birkaç ay sonra pandemi başladı zaten. pandemi ile köye gittim. ailemle kalıyordum. başta güzeldi. soğuktuk ama iyiydi. sonra o evinde kaldığımız kadın gelip bizimle tam 7 ay kaldı. 7 ay. ev küçük, kadının iki çocuğu var. aynı odada kalıyoruz. kadından hiç haz etmedim bu süreçte. çok dindar birisiydi ve her şeyime karışıyordu. bu konuda sık sık tartıştık ailemle. beni asla dinlemediler ve hala o kadını eve getirmek için beni karşılarına alıyorlar. umurlarında değil çocukları. bu ara abim yurt dışına gitti. orada uzun zamandır. ne onu arayıp soruyorlar, ne evlendiği eşini. beni de aramıyorlardı ama o kadını günde on kere arayıp, bin kere ses atıp, yüz kere fotoğraf gönderiyorlar. verdikleri değer ve değer anlayışı bambaşka bir şeye dönüştü. artık onların yanında kendimi evimde değil, misafirlikte hissediyorum. insanlar diyor ki "yapamazsam ailemin yanına dönerim." ama ben dönebileceğim bir aile kalmış gibi hissetmiyorum. aynı sofraya oturmak bile yoruyor artık. sürekli gerginler, sürekli huzursuz, memnuniyetsiz, yorucu. babam özellikle. her daim kızar. dışarıya melek gibi insan ama evde çok huzursuz, memnuniyetsiz. ailemin yanında kendimi anne baba evinde hissetmiyorum, buraya evim diyemiyorum, burayı sevemiyorum. zaten arkadaşım da yok. bu arada, emekli olunca maddi durumumuz toparladı ama hala borç ödüyoruz. hala bitmedi. bu süreçte abim ile aram çok iyi oldu, bağlarımız güçlendi. her hafta rahat 5 6 saat görüntülü konuşuyoruz. onun için yurt dışına gitmek istiyorum. onun için bu ülkeden gitmek istiyorum. onun için, onu tekrar görebilmek için savaşıyorum yaşamak için. bu ceza evi sürecinde çok kilo aldım stresten. ağlamaktan gözlerimde sorunlar oldu. hayatım alt üst oldu. her gece ceza evinin kabusunu görüyorum ve çoğu gece o göz altı sabahını tekrar tekrar yaşıyorum. 15 aydan sonra bir kere daha göz altına alındı. onda köydeydik ve jandarmalar gelmişti. gözlerimi açınca bize doğrutulmuş 10 tüfek görünce korkudan altıma yapmadığım için şükretmem lazımdı. ben her stresli günümde evi arayan polisleri, bize cezaevinde aşağılayarak bakan gardiyanları, bizi asla dinlemeyen mahkemeleri, o jandarmayı tekrar tekrar yaşıyorum. her kabusumda varlar. her iyi günün sonunda bu kabusları yine yaşıyorum. stresten saçlarım döküldü. hastalandım sürekli. psikolojik olarak iyi değilim. yalnızım, kimsesizim, arkadaşım, bir ilişkim yok. yaşam gayem değişti, hedeflerim ve hayallerim vardı. doktor olmak istiyordum. güzel bir üniversite düşlüyordum. mutlu bir aile istiyordum. ama şu an elde olan konuşasımın bile gelmediği anne ve baba, evim gibi hissettirmeyen bir ev, akli dengesi o jandarmalar ile bozulmuş bir babanne, hayatının en büyük travmasını yaşamış bir abi, mahvolmuş ve mimlenmiş bir gelecek, kendim, rahatsızlıklarım, dertlerim ile doldu ve taşıyor. 20 yaşındayım. ben hiçbir zaman başıma adaletin bizi ezip geçeceği şeylerin geleceğini sanmazdım. bunları hep dizilerden sanırdım ama değilmiş. bu oluyormuş. senin sesin kısık geliyormuş. sen hiç oluyormuşsun. gelecekte olacak mesleğimi de seveceğim ama o mesleği bırakmak zorunda kalma ihtimalim söz konusu şu an. gözlerim görme yetisini her geçen gün kaybediyor ve ekranlar buna ön ayak. uzun zamandır kilo vermeye çabalıyorum ama ilerleyişim sıfır. diyetisyene gidiyorum, sürekli çabalıyorum ama sıfır. okulum zaten kapalı. hayalini kurduğum yaşamın yanından geçmeyi bırak, yüzde birkaç benzerlikten öte değil. herkes şükret diyor. şükret. neye şükretmeliyim tam olarak? ya da ne yapmalıyım? muhtemelen ileride bana hiçbir yerde iş olmayacak. çünkü mimliyiz. tüm dost dediğimiz insanlar sırt çevirdi, hepimiz bir yere dağıldık. herkes derdine çözümü başka yerde buldu. şimdi soruyorum, şükretmek, bir şeyleri çözmek tam olarak hangi olayı düzeltecek? kim babannemin o jandarmaları karşısında 10 tüfekle görüp, korkudan bayılmasını, ayılınca aylarca konuşamadığını açıklayabilir, düzeltebilir? kim, görüşe gittiğinde pedine kadar kontrol edilen beni açıklayabilir, kim bacağında protez olan ve protezini çıkartmak zorunda bıraktıkları dedeyi açıklayabilir? hangi insan yani? bunlar oluyor, kimse bize inanmıyor bile. abartıyorsunuz diyorlar. 20 yaşında bunları nasıl abartabilirim? bu anlattıklarım daha bi' hiçken. yarın bir gün ölsem herkes arkamdan sçama sapan şeyler söyleyecek. iyi kızdı, iyi çocuktu, iyi öğrenciydi. ama lütfen, arkamdan hiçbir şey demeyin. kimse gelmesin cenazeme. kimseyi görmek istemiyorum ben. çünkü ölürsem ve bu kendi ellerimdense bilin ki sizin payınız çok yüksek.
devamını gör...
3.
insanlar zaman ilaçtır diyorlar ama kim için? ben en kaliteli ülkede en zengin insan olsam, gecenin bir yarısı yine bu kabus ile uyanacağım. ben her mutlu olduğum gecede bunun kabusu ile defalarca uyanıyorum. insanlara bunları anlatınca şaşırıyor, abartıyorsun, daha neler. ya benim çocukluğumu, gençliğimi çaldılar. çaldılar. benim 17 ve 18 yaşım cezaevi yolunda geçti. abimin 24 ve 25. yaşı cezaevinde geçti. bana açık görüşte çikolata hediye etti doğum günüm için. kim bunun hesabını verebilecek? kim bunun acısını anlatabilecek? kim her görüş öncesi kurbanlık koyun gibi damgalanışını açıklayabilir, hangi zaman unutturur? hangi yıl geçse üstünden alışırım? ben ne zaman bunları anımsayınca ağlamayı bırakabilirim ki. herkes zaman ilaç diyor. değil. zaman sadece zehir.
devamını gör...
4.
sinirden elim ayağım titriyor.
dinlerin kandırmaca, politikanın yalan, yaşlı başlı insanların "yaşayamadığı" hayatları görünce görünce ataklar şeklinde gelen his.
desteğe muhtaç olduğun anda destek verecek ailenin olmaması da atağı kuvvetlendirir.
sinirden kendimi boğazlayacakmışım gibiyim.
dinlerin kandırmaca, politikanın yalan, yaşlı başlı insanların "yaşayamadığı" hayatları görünce görünce ataklar şeklinde gelen his.
desteğe muhtaç olduğun anda destek verecek ailenin olmaması da atağı kuvvetlendirir.
sinirden kendimi boğazlayacakmışım gibiyim.
devamını gör...
5.
şimdiye kadar sabreden kişinin içinde bulunduğu durum.
devamını gör...
6.
nasıl bir sabır verdin lan bana, bitmiyor. yakamı parçalayıp dayanamıyorum diye bağıracağım olayları sürekli sineye çekiyorum. dayanamamak istiyorum artık, sabrım tükensin istiyorum.
devamını gör...
7.
#3241704
saatli bombanın patlayacağı anı kestirememeye dayalı sessizlik hali.
başkaları giderken dönme,
ararken bulma,
darlarken isyana gelme durumu biraz.
tamam of, kesiyorum kırmızıyı.
saatli bombanın patlayacağı anı kestirememeye dayalı sessizlik hali.
başkaları giderken dönme,
ararken bulma,
darlarken isyana gelme durumu biraz.
tamam of, kesiyorum kırmızıyı.
devamını gör...
"artık dayanamamak" ile benzer başlıklar
yok artık
15