1661.

insan doğar. on-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgah olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. bu aslında bir histir, bilgi değil. ve ilk tepkisini verir. avazı çıktığı kadar bağırarak.
devamını gör...
1662.

hani bazı anlar olur ya, insana kendi bile fazla gelir. kimseyi görmek, konuşmak istemez. kimseye tahammül edemez. oysaki tüm canlıları, insanlar da dahil seviyordur. fakat hayat öyle şeyler yaşatır, öyle boşluklarda bırakır ki insanı, an gelir o çok sevdiğimiz insanlara bile tahammül edemez oluruz.
devamını gör...
1663.

çünkü ben bir geri zekâlıysam sen de bir geri kalplisin! bu bir hastalık, baba. bu yüzden ölen insanlar var. sen de onlardan biri olacaksın.
devamını gör...
1664.


“haydisana!” diye bağırdı, “ne pekleyisun? paran pul oldu diye seni ha burda pirakacağumu mu sandın?”

motoru çalıştırdı. “atla.”

eğer “trabzonlu” denecek bir tip varsa -ki vardı-, onun, burnu kopup yere düşse gururundan eğilip almayan ama kendisine emanet edilen bir avuç samanı korumak uğruna kendi samanlığının yanmasını da göze alan insanların en saf temsilcisini settarhan ilk defa bu kaptanla tanıdı. içten içe “her şeyin en iyisini ben bilirim” deseler de gerçek bilgiyle karşılaştığına kanaat getirdiğinde tereddütsüzce itaat eden bu insanların katıksız bir örneğini settarhan'ın karşısına kader çıkarmıştı.



(bkz: nar ağacı)
devamını gör...
1665.

şunu öğrendim ki balıkların çoğu yaşlanınca ömürlerini boşuna geçirdiklerini söyleyip yakınırlar. sürekli sızlanıp herkesten şikayet ederler. ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?
devamını gör...
1666.
sık sık aklıma gelen bir alıntı:


çocuklar boyama kitabı değildir, onları en sevdiğin renge boyayamazsın.


uçurtma avcısı - khaled hosseini
devamını gör...
1667.

ölüler için üzülme harry, yaşayanlar için üzül. en çok da sevgisiz yaşayanlar için.

-albus dumbledore
devamını gör...
1668.
''cumhuriyette hukuku devlet üretir, devleti memurlar yönetir. demokraside hukuku halk üretir, devleti hukuk yönetir. cumhuriyet, çocukta insanı arar. çocuk gördüğü herkesi insan yapmaya durur. demokrasi ise insanda çocuğu görür, çocuklara ve kocaman çocuklara çocuk muamelesi yapmadan özgürlük tanır.

cumhuriyet eğitir, toplumu okula benzetmeye çabalar. demokrasi öğretir, okulu topluma benzetmeye çalışır. cumhuriyet eşitliği sever ve savunur ama eşitlikçi değildir, yoksulluk onu sarsar. demokraside herkes yasa önünde eşittir. yoksulluk onu üzer, ama sarsmaz.

cumhuriyetin ülküsü ''hukuk devleti''dir. demokrasinin ülküsü ''hukukun üstünlüğü''dür. çünkü orada devlet hukuk karşısında yurttaşla eşit düzeydedir.

cumhuriyetin son sığınağı ''devlet'', devletin son sığınağı ''hikmet-i hükûmet''tir. demokrasinin son sığınağı halk, halkın son sığınağı ise hukuktur. bu ayrılığı 18 kasım 1783'te komünler meclisinde yaptığı konuşmada başbakan william pitt şöyle vurguluyordu: ''zorunluluk, insan özgürlüğünü çiğnemenin özrüdür. zorunluluk, zorbaların bahanesi, kölelerin inancıdır.'' bu sözlerden 206 yıl sonra 6 ocak 1989'da başkan mitterand yargıtayda yargıçlara şöyle sesleniyordu: ''hukuk/adalet hiçbir dönemde hikmet-i hükûmet denilen nesne adına kurban edilmemelidir. uzun yıllar taşıdığım siyasal sorumluluğum döneminde hikmet-i hükûmet denilen bir nesneye hiç rastlamadım. ne zaman ondan söz edilmişse, bilmelisiniz ki bu bir başka şeyi gizlemek için uydurulmuş bir bahanedir.'' ister ''zorunluluk'' densin, ister ''hikmet-i hükûmet'', son çözümlemede, içeriği ve sınırları belirsiz bu iki kavram çakışmakta, hukuk dışı ''baskı''ların bahaneleri olmaktadır.'' (zorba devletten hukukun üstünlüğüne - sf: 561 - prof. dr. sami selçuk - yeni türkiye yayınları)
devamını gör...
1669.
"karanlığa bir bak,

güneşi doğuruyor."

bir gözyaşı bir tebessüm, halil cibran.
devamını gör...
1670.

eğer yeterince insan size bakarsa, bir daha asla başka birinin dikkatini çekmek zorunda kalmazdınız.
eğer bir gün yakalanıp yeterince teşhir ve ifşa edilirseniz, bir daha asla saklanmazdınız. sosyal hayatınızda özel hayatınız arasında bir fark kalmazdı.
yeterince kazanıp başarılı olursanız, başka hiçbir şey kazanmak veya yapmak istemezdiniz.
yeterince yiyip uyursanız, daha fazlasını ihtiyacınız olmazdı. yeteri kadar insan sizi severse, artık sevgi ihtiyacınız olmazdı.

biri hayatımızı kurtardığında sizi sonsuza dek sevecektir.
şu eski çin geleneğini bilirsiniz. hayatınızı kurtaran kişi, sonsuza kadar hayatınızdan sorumlu olur. artık onların çocuğu gibi olursunuz.
zayıfmış gibi yaparak, güç kazanırsınız.
kendinizi güçsüz göstererek diğer insanların kendilerini güçlü hissetmesini sağlayabilirsiniz.
insanların sizi kurtarmasını izin vererek aslında siz onları kurtarırsınız. tek yapmanız gereken nazik ve minnettar davranmaktır.
bu yüzden ezilen taraf olmaya devam edin. insanların üstünlük taslayabilecekleri birine ihtiyaçları vardır. bu yüzden mazlum olmaya devam edin.
siz onların cesaretinin kanıtısınız, bir zamanlar kahraman olduklarının kanıtı. başarılarının kanıtı.


umudun insanın büyüdükçe terk ettiği bir başka evre olduğunu bilemeyecek kadar aptal yetiştirilmiş birini gözünüzün önüne getirin. kim herhangi bir şeyi sonsuza dek sürdürebileceğini düşünür ki?


(bkz: tıkanma)
devamını gör...
1671.
"ne yaparsan yap,nereye gidersen git gördüğün hiç birşeyin önemi yok. yaptığın herşey boşuna, aradığın her şey sahte. var olan tek şey yalnızlık ve biliyorsun ki yalnızlığın büyülü çemberini kırmayacaksın"
uyuyan adam
devamını gör...
1672.
"kayıtsızlık,dili geçersiz kılıyor, işaretleri anlaşılmaz hale getiriyor.sabırlısın ama beklemiyorsun,özgürsün ama seçmiyorsun,müsaitsin ama hiçbir şey seni harekete geçirmiyor. hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey talep etmiyor, hiçbir şeyi dayatmıyorsun.canlısın ama kıpırdamıyorsun."
georges perec
devamını gör...
1673.

çaba tükenir. zaman bayrak gibi direkte sallanır. orada dururuz; oraya mıhlanırız. insan bedenini ayakta tutan iskelet alışkanlıklarıdır. – mrs. dolloway
devamını gör...
1674.
"insan bir ad,bir sözcük istiyor.haykırmak istiyor: çözümü bulduğunu,bunalımının kaynağına indiğini haykırmak istiyor.bu abuk sabuk laf yığınından sıçrayıp uzaklaşmak , sözcük bulamaçından kurtulmak istiyor insan. ama artık bir sıçrama taşı da yok,tutunacak bir dal da.hayal gücünün dibini boylamaktan başka yol yok."
devamını gör...
1675.
"çok güçlü bir akıntıya karşı yüzmeye çalışırken birden vazgeçip kendini akıntıya bırakırsın ya,öyle bir şeydi işte..sonunda ; sadece sürüp gitmek istiyorsun, sadece bekleyişi ve unutuşu istiyorsun. ne diye yaşar gibi görünesin ki? neden sürdüresin? "
devamını gör...
1676.
"sabırlısın ama beklemiyorsun, özgürsün ama seçmiyorsun, müsaitsin ama hiçbir şey seni harekete geçirmiyor. hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey talep etmiyor, hiçbir şeyi dayatmıyorsun.hiç dinlemeden duyuyor, hiç bakmadan görüyorsun.bütün noktalar ya çok uzaklarda ya da çok bulanık"
devamını gör...
1677.
"yoksun artık : saatlerin ardından, günlerin ardından , mevsimler geçerken , zaman akarken ,neşelenmeden , hüzünlenmeden geleceksiz ve geçmişsiz, öylece, düpedüz , apaçık yaşayaduruyorsun ,tıpkı sahanlıktaki musluktan damlayan bir su damlası gibi, bir sinek bir istiridye , bir ihtiyar gibi "
devamını gör...
1678.

insanın konuşacak kadar zekaya ya da susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir.


stefan zweig - satranç
çok sevdiğim bir kitaptır.
devamını gör...
1679.
ne kadar yakın ve aynı zamanda ne kadar uzaktı yarın.
devamını gör...
1680.
isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi mesulünü bulmuştum: buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın bir uydurması… içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… içimizde şeytan yok… içimizde aciz var… tembellik var… iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var… hiçbir şey üzerinde düşünmeye hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.

sabahattin ali, içimizdeki şeytan
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kitap alıntıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim