kitap alıntıları
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
başlık "mesteral" tarafından 08.11.2020 11:05 tarihinde açılmıştır.
1621.
ölürken hayıflanacağım şey şu olacak:
geride hiçbir şey bırakmadım.
hayıflanmamın nedeni bir şey bırakmamış olmak değil bırakabilecekken, bir şeyler bırakmamış olmak...
ferit edgü/ leş/
geride hiçbir şey bırakmadım.
hayıflanmamın nedeni bir şey bırakmamış olmak değil bırakabilecekken, bir şeyler bırakmamış olmak...
ferit edgü/ leş/
devamını gör...
1622.
1623.
"birbirlerine benzedikçe benden farklılaşıyorlar."
ahlak karşıtı - gide
ahlak karşıtı - gide
devamını gör...
1624.
ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden.
antoine de saint exupery – küçük prens
antoine de saint exupery – küçük prens
devamını gör...
1625.
“ne yapman gerekiyorsa tüm gücünle yap. çünkü her nereye gidiyorsan, mezarında beraberinde götürebileceğin hiçbir iş, alet, bilgi, bilgelik yoktur.“
john fasman, gizemli cinayet.
john fasman, gizemli cinayet.
devamını gör...
1626.
“insanoğlu böyle geçicidir. kendi varlığına en çok inandığı, sevdiklerinin anılarında ve kalplerinde derin izler bıraktığını sandığı yerlerde bile hızla silinip gider.”
(bkz: genç werther in acıları)
devamını gör...
1627.
mutlu prens'in gözleri yaşlarla doluydu ve altın yanaklarından yaşlar süzülüyordu. yüzü ay ışığında o kadar güzeldi ki kırlangıç'ın içi acımayla doldu.
"kimsin sen?" dedi.
"ben mutlu prens'im."
"o zaman neden ağlıyorsun?" diye sordu kırlangıç.
"sırılsıklam ettin beni."
devamını gör...
1628.
çocukluktan beri yapmak istediğimiz bir sürü şeyi yapmaktan, sadece etrafımızdakiler “bu işi yapamaz” dediği için, kim bilir kaç kere vazgeçmişizdir...
pastoral senfoni/ andre gide
devamını gör...
1629.
" çok düşündüm zeze. ister yakın ister uzak, nerede olursam olayım seni hep özleyeceğim. "
devamını gör...
1630.
siz ahmaklar okuyun diye mi yazıyorum zannediyorsunuz? eğer ben bu kelimelere kalemlerin vücut vermesini engellersem benim bedenimi ele geçireceklerinden korktuğum için yazıyorum.
devamını gör...
1631.
insanın tutkularının esiri olması, aşkı için her şeyi yıkmayı göze alması zayıflık mı, yoksa gücün ta kendisi mi bilemiyorum. çoğumuz bunları göze alamadığımız için, yaşamak istediklerimizi değil, hayatın bize sunduklarını yaşamakla yetiniyoruz. yeniden dünyaya gelsek, yapmak istediklerimiz, şu anda yaşadıklarımızdan çok farklı olmaz mıydı? hangisi daha doğru, hangisi daha güzel olurdu acaba?
-gülseren budayıcıoğlu-
-gülseren budayıcıoğlu-
devamını gör...
1632.
- ne güzel gülümsüyor. başkalarından üstün olan ama bunun farkında olmayan insanların böyle gülümsediklerini görmüştüm.
- öyle insanlar var mı?
- az, ama var.
turgenyev, duman.
- öyle insanlar var mı?
- az, ama var.
turgenyev, duman.
devamını gör...
1633.
...
aslında daha acıklı bir ses bulmalıyım, daha loş bir ışık, hasan'la pervin'in hikayesi için. ama "anlatmak, anlatılan her ne olursa olsun, neşeli, aydınlık bir eylemdir," dememiş miydi sulhi? bir başkası, urfa'dan arayan bir hediyelik eşya satıcısı, "anlatmak ateşe bakmak gibidir, gamı kederi alır." buyurmamış mıydı? ama ben yine de soruyorum: alaycı mı olmam gerekiyor? ille de alaycı mı olmalıyım? ağlaya ağlaya yazamaz mıyım? çünkü şimdi ağlamanın tam sırası.
hasan, pervin için tam bir çeşit gönül eğlendirmeydi. tamam pervin ondan etkilenmiş, beğenilmekten de hoşlanmıştı. ama uzun süren, güvenli ilişkisinin(evet böyle bir ilişkisi vardı ve hasan bunu başından beri biliyordu) düzlüğünde karşısına çıkan bu küçük çukurdan(içbükeydi hasan) hafif bir ayak burkulmasının heyecanını duymuştu, hepsi bu. üzülerek, ağlayarak söylüyorum, hepsi bu. bir kere hasan'ı hiç mi hiç anlamıyordu. hasan'ı anlamak için, hadi size bir genelleme daha, bir insanı anlamak için onu sevmek gerekir. peki ama sevmek için ne gerekir? işte tam bu noktada nedensizliğin arsız kuşları üzerinize pisler. ciddiyim, bir de bakmışsınız, seviyorsunuz. biri çıkar karşınıza, balkon yıkamanın çok güzel bir şey olduğunu söyler, seversiniz. bir başkası çıkar, çocukluğundan beri bir gülümsemenin dudaklardan, yüzden nasıl silindiğini takip ettiğini söyler, seversiniz. bütün çocukların okuldan koşarak çıktığını fark edip etmediğini sorduğunuzda, "evet, üstelik kışın, paltolarını giymeden yalnızca kapşonlarını başlarına geçirip öyle koşarlar." yanıtını veren bir kadını, güzel domates kesen orta yaşlı bir adamı, oktay rifat'ın bir uykuda şiirini çok seven birini, ispirto ocağını cezvesini ve fincanını yanından ayırmayan bir kahve tiryakisini, kızının saçlarını tarayan bir babayı, "bal kavanozu" diyemeyip "bal kavanözü" diyen bir anneyi, herkesi, herkesi sevebilirsiniz. insan sevilecek bir canlıdır. gezegenimizdeki en güzel şeydir. yattığım yerden biliyorum bunu. ama pervin bilmiyordu.
...
(bkz: veciz sözler)
aslında daha acıklı bir ses bulmalıyım, daha loş bir ışık, hasan'la pervin'in hikayesi için. ama "anlatmak, anlatılan her ne olursa olsun, neşeli, aydınlık bir eylemdir," dememiş miydi sulhi? bir başkası, urfa'dan arayan bir hediyelik eşya satıcısı, "anlatmak ateşe bakmak gibidir, gamı kederi alır." buyurmamış mıydı? ama ben yine de soruyorum: alaycı mı olmam gerekiyor? ille de alaycı mı olmalıyım? ağlaya ağlaya yazamaz mıyım? çünkü şimdi ağlamanın tam sırası.
hasan, pervin için tam bir çeşit gönül eğlendirmeydi. tamam pervin ondan etkilenmiş, beğenilmekten de hoşlanmıştı. ama uzun süren, güvenli ilişkisinin(evet böyle bir ilişkisi vardı ve hasan bunu başından beri biliyordu) düzlüğünde karşısına çıkan bu küçük çukurdan(içbükeydi hasan) hafif bir ayak burkulmasının heyecanını duymuştu, hepsi bu. üzülerek, ağlayarak söylüyorum, hepsi bu. bir kere hasan'ı hiç mi hiç anlamıyordu. hasan'ı anlamak için, hadi size bir genelleme daha, bir insanı anlamak için onu sevmek gerekir. peki ama sevmek için ne gerekir? işte tam bu noktada nedensizliğin arsız kuşları üzerinize pisler. ciddiyim, bir de bakmışsınız, seviyorsunuz. biri çıkar karşınıza, balkon yıkamanın çok güzel bir şey olduğunu söyler, seversiniz. bir başkası çıkar, çocukluğundan beri bir gülümsemenin dudaklardan, yüzden nasıl silindiğini takip ettiğini söyler, seversiniz. bütün çocukların okuldan koşarak çıktığını fark edip etmediğini sorduğunuzda, "evet, üstelik kışın, paltolarını giymeden yalnızca kapşonlarını başlarına geçirip öyle koşarlar." yanıtını veren bir kadını, güzel domates kesen orta yaşlı bir adamı, oktay rifat'ın bir uykuda şiirini çok seven birini, ispirto ocağını cezvesini ve fincanını yanından ayırmayan bir kahve tiryakisini, kızının saçlarını tarayan bir babayı, "bal kavanozu" diyemeyip "bal kavanözü" diyen bir anneyi, herkesi, herkesi sevebilirsiniz. insan sevilecek bir canlıdır. gezegenimizdeki en güzel şeydir. yattığım yerden biliyorum bunu. ama pervin bilmiyordu.
...
(bkz: veciz sözler)
devamını gör...
1634.
...
güneş öğleden sonra ortalığı kavurduğunda, kışın alev rengi meyvelerini yemek için ateşdikenlerinin dallarına konan ve dallarla birlikte havada sarhoş gibi sallanan güvercinler, saçakların gölgesine çekilip uyuklayacak. orta yaşlı kadınlar balkonlarda ellerinde yelpazeler, saçlarından söz edecekler: “bana yapışık fön yakışmıyor. yüzüm geniş ya benim, kuaföre kabarık fön yapmasını söylüyorum.” yazlıklarına gidemeyen apartman yöneticilerinin canları sıkılacak, yine bir duyuru yazıp apartman girişine asacaklar: “siz saygıdeğer apartman sakinlerimiz olarak sizlere daha rahat ve huzurlu bir ortam yaratmak istiyoruz.”
ikindi ezanı okunurken elektrik kesilecek. birden sessizlik. balkon kapıları gıcırdayacak, rüzgarla havalanan, uçuşan tüllerin halkalarının kornişlerde çıkardığı tıkırtılar duyulacak o sessizlikte.
elektrik gelince buzdolaplarının motorları yeniden uğuldamaya başlayacak.
akşam olacak, gece yine eşikte durup yalandan birkaç kez öksürecek. anneler, güzel bir şeyi, olmasını istedikleri bir şeyi sabırsızlıkla bekleyen çocuklarını, “yatacağız, kalkacağız, yatacağız, kalkacağız...” diye avuturken çıplak gerçeği söylemiş olacaklar.
ve ben bir adım atarak korkuluğa yaklaşacağım, saçlarımı balkondan aşağı sarkıtacağım, kendimi boşluğa bırakacağım. yolda karşıma iyi niyetli bir çocuk çıkacak ve soracak olursa, aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlayamayacakları şeyler anlattım, diyeceğim. öyle olsun.
...
(bkz: bir süre yere paralel gittikten sonra)
güneş öğleden sonra ortalığı kavurduğunda, kışın alev rengi meyvelerini yemek için ateşdikenlerinin dallarına konan ve dallarla birlikte havada sarhoş gibi sallanan güvercinler, saçakların gölgesine çekilip uyuklayacak. orta yaşlı kadınlar balkonlarda ellerinde yelpazeler, saçlarından söz edecekler: “bana yapışık fön yakışmıyor. yüzüm geniş ya benim, kuaföre kabarık fön yapmasını söylüyorum.” yazlıklarına gidemeyen apartman yöneticilerinin canları sıkılacak, yine bir duyuru yazıp apartman girişine asacaklar: “siz saygıdeğer apartman sakinlerimiz olarak sizlere daha rahat ve huzurlu bir ortam yaratmak istiyoruz.”
ikindi ezanı okunurken elektrik kesilecek. birden sessizlik. balkon kapıları gıcırdayacak, rüzgarla havalanan, uçuşan tüllerin halkalarının kornişlerde çıkardığı tıkırtılar duyulacak o sessizlikte.
elektrik gelince buzdolaplarının motorları yeniden uğuldamaya başlayacak.
akşam olacak, gece yine eşikte durup yalandan birkaç kez öksürecek. anneler, güzel bir şeyi, olmasını istedikleri bir şeyi sabırsızlıkla bekleyen çocuklarını, “yatacağız, kalkacağız, yatacağız, kalkacağız...” diye avuturken çıplak gerçeği söylemiş olacaklar.
ve ben bir adım atarak korkuluğa yaklaşacağım, saçlarımı balkondan aşağı sarkıtacağım, kendimi boşluğa bırakacağım. yolda karşıma iyi niyetli bir çocuk çıkacak ve soracak olursa, aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlayamayacakları şeyler anlattım, diyeceğim. öyle olsun.
...
(bkz: bir süre yere paralel gittikten sonra)
devamını gör...
1635.
insan niçin yaşadığını bilmezse günü gününe yaşamakla kalıyor; günün geçmesini, gecenin gelmesini beklemekten başka zevki olmuyor. bugün nasıl yaşadım sorusuna cevap vermeden uykuya dalıyor, ertesi gün yine aynı hayat.
ivan gonçarov, oblomov.
ivan gonçarov, oblomov.
devamını gör...
1636.
"dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştir."
satranç - stefan zweig
satranç - stefan zweig
devamını gör...
1637.
ah hafıza, huzurumun baş düşmanı!
don quijote
devamını gör...
1638.
jüpiter akıldan çok tutku bahşetmiştir. bunun oranı hesaplandığında 24'e 1 olduğu görülür. aklın mutlak gücüne karşı koyması gerektiği içinde iki hiddetli asi yaratmıştır; bunlar öfke ve şehvettir. insan hayatında ki yeri kolayca farkedilebilen bu iki gücün birlikteliğine akıl ne kadar karşı koyabilir ki! diğer ikisi gittikçe seslerini yükseltir, karşı koyar, aklı yok etmeye çabalar. aklın tek yapabildiği ise bağıra çağıra erdemli olmanın yollarını tekrarlamaktır, ta ki tükenene, vazgeçene ve boyun eğene kadar.
daniel goleman - duygusal zeka
daniel goleman - duygusal zeka
devamını gör...
1639.
"gecelerden de gündüzlerden de bir beklediği yoktu. oysa şimdi gece de gündüz de, sabah ve akşamın her saati de, olga'nın varlığıyla dolu olup olmadığına göre ya neşeli ışıklı geçiyordu ya da renksiz ve kasvetli"
ivan aleksandrovich goncharov - oblomov
ivan aleksandrovich goncharov - oblomov
devamını gör...
1640.
ben üzgündüm ama onlara "yorgunum" dedim.
küçük prens, antoine de saint-exupéry
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104