901.
kendimden bir şeyler buluyorum yaşantısında bu yüzden bütün kitaplarını okudum. fakat benim için en güzel kitabı '' pis moruğun notları''
charles bukowski

biliyor musun sebastian, bazen tanrıyı hiç anlamıyorum.
- tanrı mı efendim? hangi tanrı?
- o ne demek öyle sebastian? kaç tane tanrı var ki?
- bilmiyorum efendim. sizce kaç tane var?
- elbette bir tane var sebastian. o da bildiğimiz tanrı. hani şu adaleti sağlayan.
- adalet mi efendim? hangi adalet?
- yeryüzündeki ve öteki dünyadaki adalet elbette sebastian.
- efendim, beni affedin ama ben yeryüzünde adalet göremiyorum.
- saçmalama sebastian. elbette yeryüzünde adalet var.
- bence yok efendim.
- neden böyle düşünüyorsun sebastian?
- çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü.
- saçmalama sebastian! o fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi.
- o zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim.
- neden böyle söyledin sebastian?
- çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim.
- seni anlamıyorum sebastian. ne söylemeye çalışıyorsun?
- sadece gerçekleri efendim.
- sen delirmişsin olmalısın sebastian. tanrı sana akıl versin.
- hangi tanrı efendim? adalet dağıtan mı? yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
- ne saçmalıyorsun sen? sadece bir tane tanrı var. tanımıyor musun onu?
- ne yazık ki, tanıdıklarımın içinde hiç tanrı yok efendim. zaten fazla bir tanıdığım da yok. yan köşkün uşağı olan meslektaşım filip, bizim köyün nalburu moris ve bir de savaşta tek oğlu ölen şu zavallı köylüyü tanıyorum efendim. ama hiç tanrı tanımıyorum. siz tanıyor musunuz?
devamını gör...
902.
ömrünüzün mezurasına sahip çıksaydınız eğer, içinizi kamaştıran,ruhunuzu parlatan onca kelime arasından kendi mağaranızın ağzını açacak büyülü kelimeyi hatırlardınız belki de. mağaranın kapısı lal. onun için açılmıyor.hicbiriniz akıl etmediniz bunu,değil mi? kaç kelime var dağarcığınızda? şimdi hangi kelimelerden medet umuyorsunuz bu mağara ağzında? hangi kelimelerle yıkanıyorsunuz tabiatta bir tek size armağan edilmiş dilin ırmağında?..
devamını gör...
903.
odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım onca yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.

tutunamayanlar - oğuz atay
devamını gör...
904.
yaşam, enstrümanları akortlu da olsa, akortsuz da olsa, devamlı çalan bir orkestradır.

ölüm bir varmış bir yokmuş
devamını gör...
905.
"çünkü acı, gidenin değil kalanın hikayesidir. ve hikayeler kalanlara aittir.."
bilinmeyen bir kadının mektubu, stefan zweig.
devamını gör...
906.
açlık , zorluk ve hayal kırıklığı yaşamın değişmez yasasıdır.

hayvan çiftliği / orwell
devamını gör...
907.
24 yaşında olmama rağmen çocukluğumun saflığından kurtulamamıştır. kürk mantolu madonna
devamını gör...
908.
"in omnibus requiem quaesivi, et nusquam inveni nisi in angulo cum libro";
"her şeyde huzur aradım, ama hiçbir yerde bulamadım; bir kitapla çekildiğim köşeden başka"
thomas a kempis

gülün adı - umberto eco
devamını gör...
909.
avrupa, hayallerini, gerçekleştirmek için kuran
insanların ülkesidir. orada gerçekleşemeyen
hayal bir acı kaynağı, bir tragedya konusudur.
doğu'da ise hayal bir keyif, bir gerçekten kaçma vesilesidir. doğulu, geviş getirir gibi, kendi
içinde başlayıp kendi içinde biten, hedefsiz,
başıboş hayaller kurar.

oblomov - ivan gonçarov
devamını gör...
910.
neden bir kuş değilim, keşke bir yırtıcı kuş olsam!*
|fyodor dostoyevski- insancıklar|
devamını gör...
911.
insan kendisini temizlemeyi başaramadan herhalde doğayı temizlemeyi başaramayacak. çünkü başta dediğimiz gibi , önce insan kirlendi.

yaşanmış esrarengiz olaylar / berrin türkoğlu
devamını gör...
912.
''güzel ve renkli kır çiçeklerinden toplayarak büyük bir demet yapmıştım. yoluma devam ederken, bir çukurun kenarında yükselmiş ahududu renginde (biz rusların ''tatar dikeni'' dediğimiz) bir devedikeni gördüm. tatar dikeninden küçük bir dal kopararak çiçek demetine almak istedim. ancak bu iş o kadar kolay değildi. dikenin dallarını koparabilmek için önce mendilimi elime sardım. sonra sapından tutarak bütün dallarını kopardım. beş dakikadan fazla uğraştıktan sonra dikeni kopardığımda zedelenmiş çiçeklerin eski güzelliği kalmamıştı. demeti oluşturan çiçekler arasında tatar dikeninin bu haliyle bulunması güzelliği bozuyordu. dalında o kadar güzel ve göz alıcı görünen çiçeği kopardığım için pişman oldum ve onu demetten çıkarıp attım. bir tatar dikeninde bile ne kadar güçlü bir yaşama isteği vardı. ''hayatını ne kadar pahalıya satmak istiyor. kendini ne kadar ümitsiz bir şekilde savunuyor'' diye düşündüm.'' tolstoy - hacı murat
devamını gör...
913.
“gramer konuları ne türlü bir sınıflamadan geçirilirse geçirilsin, bunların hepsinde de fiilin yer aldığı görülür. demek ki fiil, dilin vazgeçilmez bir temel birimidir.”

türkiye türkçesi grameri, zeynep korkmaz

hayat eylemlerden oluşuyor. onlarla anlamlandırılıyoruz. onlarla fikir sahibi oluyoruz. onlarla ahkam kesiyoruz. ilginç. düşünmek için güzel bir husus…
devamını gör...
914.
ah maria niçin seninle bir pencere kenarında oturup konuşamıyoruz? niçin rüzgârlı sonbahar akşamlarında sessizce yan yana yürüyerek ruhlarımızın konuştuğunu dinliyemiyoruz? niçin yanımda değilsin?
devamını gör...
915.
"kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım." yalnızız peyami safa. meral'in yalnızlığı
devamını gör...
916.
...hafız nuri efendi, buna kızar gibi oldu. "benim sana ne ziyanım var" diyecekti, demedi. kalktı, kahve kapısına gitti, durdu. "eve dönsem" diye düşündü. artık ikindi vakti. akşam oluyor. köşeden geçerken bakkaldan ekmeğini aldı, eve gitti. annesi kapının ipini çekti. mangalda pişen yemeğin kokusu bütün evi bürümüştü. odasına çıktı, gecelik entarisini, şam hırkasını giydi, pencerenin önünde oturdu. akşam satıcıları geçiyor. mahalleye akşam rengi çöküyordu. sokağın köşesinden bir çocuk:

-hayriii, gel; annem seni çağırıyor! diye kardeşine sesleniyor. bir kız çocuk, elinde bir deste maydanoz, takunyalarını tıkırdatarak geçiyor. komşu gaffar'ın oğlu, iki boş küfeyi bostan kapısından sokmaya uğraşıyor. iki hanım, belli ki uzakça bir yere gitmiş ve geç kalmışlardı, hızlı hızlı eve dönüyorlar. mutfakta annesinin takunyalarla dolaştığı duyuluyor... "hayat, ne tatlı şey" diye düşündü. insanın ömrü olmalı da yaşamalı.

hayat ne tatlı - memduh şevket esendal
devamını gör...
917.
“korkuyorum yaşamaktan ki çok güzel”

ayfer tunç / yeşil peri gecesi
devamını gör...
918.
"ona ceketimi verme önerimi reddetti. belki de onun dünyasında mevsim yazdı."

paulo coelho - veronika ölmek istiyor
devamını gör...
919.
"bundan yirmi yıl sonra, yaptığınız şeylerden çok yapmadığınız şeyler için hayal kırıklığı yaşayacaksınız. o yüzden düğümlerinizi çözüp halatlarınızdan kurtulun ve sığındığınız güvenli limandan uzaklara yelken açın. yelkenlerinizle rüzgarı yakalayın. araştırın. düşleyin. keşfedin."
(bkz: sarah jio) gündüz sefası
devamını gör...
920.
hiçbir zaman tamamen yaşamaya cesaret edemeden yaşamıştım , kendimi engellemiş ve kendimden saklanmıştım.

olağanüstü bir gece / zweig
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kitap alıntıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim