261.
''kendimi anlatmak artık ilginç gelmiyordu. hem daha kaç kez anlatacaktım ki kendimi? daha kaç kez aynı şeyleri söylemek üzere, dudaklarımı aralayacaktım?''

daha (kitap).
devamını gör...
262.
"est sularus oth mithas" diyor, ejderha mızrağı serisinden sturm.

"onurum hayatımdır"
devamını gör...
263.
hayat, büyük aşklar, büyük zaferler ve büyük acılar değildir zaten. hayat tuhaf ve ışık hızında çakıp giden ayrıntılarda sakladığımız hasret ve kırgınlıklarımızla yüklü bir bohça, bir sırt çantasıdır. içinde rüyalarımıza senaryo olacağını bilmediğimiz hayallerimiz ve arzularımız...*

buket uzuner - uyumsuz defne kaman'ın maceraları toprak
devamını gör...
264.
zamanın iki yüzü var, dedi kendi kendine hayyam, iki boyutu; uzunluğunu güneşin seyri belirliyor, kalınlığını ise tutkular.
amin maalouf - semerkant
devamını gör...
265.
gladyo adeta canlı ve çocukluğumuzun meşhur çizgi filmi voltran gibi farklı farklı gövdelerin ortak hedef için birleşerek hareket ettiği bir organizma gibi. bu organizmanın etkili kollarını tekrar anlatmakta fayda var : güvenlik bürokrasisinin içindeki ayak... siyasi ayak... ekonomi ayağı... medya ayağı... psikolojik harp açısından etkili olan sivil toplum ayağı...

gladyo operasyon türkiye
ceyhun bozkurt.
devamını gör...
266.

sevgi, eşitlik ve özgürlük temeline dayanır. eğer taraflardan birinin boyun eğmesi ve bütünselliğini yitirmesi temeline dayanıyorsa, ilişki nasıl ussallaştırılırsa ussallaştırılsın, hangi kılıf altında gösterilirse göste­rilsin , mazoşist bir bağımlılıktır.


özgürlükten kaçış-eric fromm
devamını gör...
267.
ilk günü böyle geçecektir. sonrakiler de böyle geçecektir. başta anlamayacaktır. biraz daha eski acemiler ona anlatmaya çalışacak, ne olduğunu, nasıl olduğunu, ne yapılması gerektiğini ve ne yapılmaması gerektiğini bazen ona açıklamaya çabalayacaklardır. ama çoğu zaman, bunu başaramayacaklardır. keşfettiği şeyin korkutucu bir şey olmadığı, bir kâbus olmadığı, birden uyanacağı bir şey olmadığı,
zihninden kovacağı bir şey olmadığı nasıl açıklanır, her gün bunun olacağı, var olan şeyin bu olduğu ve başka bir şey olmadığı, başka bir şeyin var olduğuna inanmanın, başka bir şeye inanır gibi yapmanın lüzumsuz olduğu, bunu gizlemeye çalışmaya bile değmediği, bunun arkasında ya da altında, ya da üstünde olacağı varsayılan başka bir şeye inanır gibi yapmaya değmediği nasıl açıklanır. bu vardır, hepsi o kadar.
her gün yarışmalar, zaferler ve hezimetler vardır. yaşamak için dövüşmek gerekmektedir. başka tercih yoktur.
ama en eski atletler bile, iki müsabaka arasında pistlerde soytarılık yapmaya gelen ve neşeli kalabalığın çürük meyve çöpleriyle beslediği bunak emekliler bile, onlar bile başka bir şey olduğuna inanırlar, gökyüzünün daha mavi olabileceğine, çorbanın daha iyi olabileceğine, yasanın daha az katı olabileceğine; yeteneğin ödüllendirileceğine inanırlar, zaferin onlara güleceğine inanırlar.
daha hızlı,daha yüksek, daha güçlü çok azı intihar etmeye kalkışır, çok azı gerçekten delirir.
bir kaçı haykırmayı sürdürür, ama çoğu susar, inatla.

georges perec - “ w ou le souvenir d’enfance ”
devamını gör...
268.
önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. aşağılık insanoğlu her şeye alışır!

suç ve ceza, fyodor mihayloviç dostoyevski
devamını gör...
269.
"insanlar birbirlerine kızdıklarında aşağılamak için 'hayvan' derler. oysa hayvan kelimesinin aşağılama amaçlı kullanılması haksızlıktır. insanlar hayvanların sergilemedikleri nice ahlak dışı, insana yakışmayan davranış sergilerler de, yine de her zaman, her konuda hayvanlardan üstün olduklarını düşünürler. hiçbir köpek, sahibini evden uzaklara, mesela belgrat ormanları'na götürüp, tek başına bırakıp arabasına atlayıp kaçmaz. hiçbir kedi, sahibini çuvala koyup eve uzak bir yerde salıvermez. pek çok köpek, sahibi yere uzandığında telaşlanır, onu yerden kaldırmadan rahat etmez; uzaklara bırakılan kediler ve köpekler, kilometrelerce yol kat edip -aslında kendilerine ait olmayan- evlerine dönerler. yani hayvanlar insanlara oranla daha sadıktırlar, dostlarına haksızlık etmezler; bu arada adlarının hakaret amaçlı kullanılmasını da hak etmezler."
miyase'nin kuzuları - üstün dökmen.
devamını gör...
270.
elimde enjektör, öylece kalakaldım. çok klasikti; ama ben de arkamda bir şeyler bırakmalıyım diye düşündüm. en azından ölümü tercih ettiğimi bilmeliler diye düşündüm. aslında hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilim, alışverişi keseli çok oldu. ama son kez bir iletişim denemesi yapabilirim. uzaya gönderilen, hedefi yüz yıllarca ışık yılı uzakta olan sinyaller gibi.
ne yazacağımı düşünürken yaşlanıp ecelimle ölmek istemiyorum ama nasıl başlayacağımı da bilmiyorum. şöyle başlasam mı mesela: "hey millet, ben ölmeye karar verdim! niye biliyor musunuz, çünkü yaşım yirmi yediye geldi dayandı, benim gibiler daha fazla yaşamamalı. allah korusun, ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim! neyse ki aklım başımda, sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum. kendinize iyi bakın, kötü alışkanlıklardan uzak durun. "

(bkz: kanat güner)
devamını gör...
271.
"biz şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz? aklı başında insanlardan duymuştum:
'bakılamıyor efendim' diyorlardı. 'imkânı yok gözlerine bakılamıyor. çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.' ben bunu duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. bütün görebildiğim: saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin ucu... hepsi bu kadar. ama çocukluk işte, şeytan dürttü.* ya herrû ya merrû deyip birden daha yukarı bakıverdim. a, ne kamaşma ne çarpışma, işte pekâlâ bakılabiliyordu. hatta müdür de, hoca da bakabiliyordu.
gerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama şunu söylemeli ki, bu bakış pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. bu gözler bir yere bakıyor ama baktığı şeyden çok daha gerileri, çok daha derinleri görüyor gibi idiler."
(bkz: haldun taner) (bkz: şişhaneye yağmur yağıyordu) hikâye kitabındaki "atatürk galatasaray'da"dan.
devamını gör...
272.
"düşman gibi sevişiyoruz, acıtarak. sevişmek kendi canımızı acıtmak anlamına geliyor."

-evvelotel, ayfer tunç
devamını gör...
273.
gideceksin. kocaman bir yol açacaksın sesine. sıçrayacaksın taş evlerin üstünden. kralları, prensleri ve tanrıları kıskandıracaksın. kollarını açmışsın, kavuşuyorsun mırıltılarla doğan kendine. ne yoran ne de yanıltan bir düş bu…
umay umay - rüya duvarları
devamını gör...
274.
"ne yazık! dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!"

- bir idam mahkumunun son günü, victor hugo
devamını gör...
275.
''türk neslinden bir güzel kız beni kendi isteğimle ölüme doğru götürmektedir. o kızın kendi fettan, gözleri de öldürücüdür. zaten türk'ün öldürücülüğü meşhur değil midir? bu kızın kardeşinin kılıcı ne kadar keskin ve öldürücü ise de bu hususta onun gözü erkek kardeşinin kılıcından daha keskindir. kardeşi aldığı esirleri azad ederse de bunun esirleri azad kabul etmez. kardeşi bazı insanların kanını dökerse de, bu, herkesin kanını dökmektedir...''

ural altay mitolojisinde arketipler ve semboller
devamını gör...
276.
günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz.
son kuşlar, sait faik abasıyanık.
devamını gör...
277.
sana beni asla tanımamış olan sana
devamını gör...
278.
mezar taşları sanki teslimiyetle kaldırılmış elleri andırıyor, her ne kadar artık kimse onları tehdit etmese de. başarıyla başarısızlığın, katille kurbanın bir araya geldiği, hırsızla polisin ilk ve son olarak huzur içinde yan yana yattığı bir sessizlik ve hakikat kenti.
hırsız ve köpekler
necip mahfuz
devamını gör...
279.
'herkes, seni göründüğün gibi algılar, sadece bazıları gerçekte ne olduğunu tecrübe ederler.''niccolo machiavelli / prens
devamını gör...
280.
bu kentin insanları, yağmura tutulma korkusu nedir bilmez, havanın açmasını beklemezlerdi ya, içlerinden yalnız bir tanesi onlara benzemezdi.
(bkz: bilge karasu)
(bkz: göçmüş kediler bahçesi)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kitap alıntıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim