2001.
insanlar dahil evrendeki her şeyin fiziksel sistemler olduğunu, fiziksel sistemlerin makro düzeydeki davranışlarının onları oluşturan parçacıkların basit yasalarca yönetilen mikro düzeydeki davranışlarına bağlı olduğunu, bu mikro alemin yasalarının da hesaplanabilir şeyler olduğunu kabul ettiğinizde, bir hesap makinesi çok ulvi bir nitelik kazanıyor.


50 soruda yapay zeka - cem say
devamını gör...
2002.
demek ki ölüm mutlak bir susma hali değildi, hatta ölüm bir yaşamama hali bile değildi.
"ölümden sonra bir hayat olması gerekmiyor ki, ölüm kendince bir hayatmış zaten. ölüm hayatın tersi değil, mezuniyet merasimi" diye mırıldandı. mırıltısı bir buğu gibi, buzun üzerinden yukarı, lacivert derinliğe doğru nazlı nazlı süzülürken
faruk ferzan ürperdi. gerçekten öldüyse ve yok olmadıysa büyük bir sınavın eşiğindeydi. hiç dua bilmiyordu. gerçi kimsenin canını yakmamıştı ama ilahi ve beşeri düzeni reddetmişti. cennete gidemezdi. aslında buna gerek de yoktu. ölüm cennetin ta kendisiydi galiba, tasalanmaya gerek yoktu. aklını susturmalıydı artık. hayattaki alışkanlıklarından kurtulmalıydı. çok işi vardı. önce ölü olmayı öğrenmek zorundaydı. insan doğduktan hemen sonra kalkıp işine gidemiyor, evlenip çocuk yapmıyor, emekli olamıyordu. hepsi uzun bir yolculuğun duraklarıydı. zaman hayatın sayfalarıydı. okunduğu anda silinip giden satırlardı ömür. ölüm de öyle olmalıydı. "öldükten sonra" diye özetlediğimiz o muammalı eşiği geçince başlayacaktı asıl hikâye. o da ömür kadar çalkantılı ve görünüşe göre eğlenceli bir yolculuk olacaktı. önce adabıyla ölü gibi durmayı öğrenmeliydi. kıpırtısız ve sessiz...

değmez/ismail güzelsoy
devamını gör...
2003.
"ben" diyor deli, senin söylemek isteyipte söyleyemediğin sözleri söyledim.
yapmak isteyipte, kendini tuttuğun şeyleri yaptım.
sen akıllı olduğun için yavaş yavaş kendini öldürürken, ben hayatı dolu dolu yaşadım. sence ben deliyim..!
ama bence de sen bir ölüsün."

dostoyevski
devamını gör...
2004.


boş, insanın kafası boş olmalı. kafan boş oldu mu rahat uyursun, rahat uyanırsın ve bu ikisi arasında da rahat şeyler olur. tahrik... tahrik fena şey. bizi uyutmayacak şeyleri bile merak ederiz. bakmak, görmek isteriz. izleriz, dikizleriz, tanık olmak isteriz.
sayfa 19

kuklacı
emre timur



devamını gör...
2005.
masalda da, gerçekte de kalbi olmayan bütün kızların adı gökçen'dir...

(bkz: nihal atsız)(bkz: deli kurt)
devamını gör...
2006.
"her şeyi birden görmeye kalkarsak hiçbir şey göremeyiz."

aylak adam ~ yusuf atılgan
devamını gör...
2007.

adil ortam ben değil, biz diyebilen bir ortamdır. biz ortamında mevki, makam, cinsiyet, yaş ne olursa olsun her insan bir can olarak değerlendirilir ve yaşamın bir ekip işi olduğu anlaşılmıştır.
devamını gör...
2008.
yanılıyorsun. "siz" anlanamaz, "sen" anlanır. bazı kitaplarda "sizi seviyorum"u okuyunca gülerim. sanki "siz" sevilirmiş! "sen" sevilir, değil mi?


aylak adam ~ yusuf atılgan
devamını gör...
2009.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
alo harika hanım nasılsınız
devamını gör...
2010.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
2011.
bugün annem öldü, belki de dün bilmiyorum.

albert camus- yabancı

bu kitap nihilizmin ta kendisidir. hatta kitabın orijinalinde annem yerine "anne" ibaresi kullanılır aradaki mesafeyi daha iyi hissettirmek için
devamını gör...
2012.
okunmayası bir eserdir
devamını gör...
2013.
anne babayla ilişkiler hiç adil değil. onlar en iyi durumlarında, en enerjik hallerinde, en yaşam ve sevgi dolu zamanlarındayken tanıyamıyoruz. ya da o kadar ufağız ki onların farkına varamıyoruz. sonra büyümeye ve bazı şeyleri anlamaya başlıyoruz ama onlar yaşlanmış, önceden sahip oldukları enerjiyi yitirmiş oluyorlar. gençken oldukları kadar yaşam tutkusuyla dolup taşmıyorlar. birçok yönden hayal kırıklığına uğramış, başarısızlığı tatmış oluyorlar. yeterince acı çekmiş oluyorlar.

- kieslowski kieslowski'yi anlatıyor
devamını gör...
2014.
"her şeyde senin hayaline tesadüf ediyorum.

sana bir de üç dört sene evvel aydın'da iken çektirdiğim resmimi yolluyorum.
o zaman daha zayıftım.
"

canım aliye ruhum filiz
syf 35
devamını gör...
2015.

unuttum diyemem, fakat üzerimde bir tesiri kalmamış


(bkz: içimizdeki şeytan) (bkz: sabahattin ali)
syf 166
devamını gör...
2016.


arada sırada kumru'ya bakıyordu. sırt çantasını çıkarmadığından biraz öne eğik oturuyor, bacaklarının arasında tuttuğu poşeti hafifçe sallıyordu. poşetin içine bakıyordu sanki. hoş görünüyordu, kederli görünüyordu. bir an, sussam da ağlamaya mı başlasam, diye düşündü sulhi. ama bir kez konuşmaya başladı mı, duramazdı. aklı daldan dala sıçrar, hatıralar tarlasına dalar, bütün çiçektozlarını toplar sonra bir güzel...

"efendim!" dedi sulhi, kulaklarına inanamıyordu. gözlerini poşetten ayırmadan tekrarladı kumru: "ben de aşık oldum."
"aman tanrım! ne olmuş, ne olmuş!" sulhi'nin kalbi deli gibi çarpıyordu. hemen bir şey yapması, söylemesi gerekiyordu ama ne!
"aman tanrım, aman tanrım, ne yapacağım şimdi, nasıl bir şey bu! daha kaç yaşında? kalbi küçücüktür daha. üstelik, bütün süt dişlerini döktü mü bakalım! diğer şeyleri söylemiyorum bile, değil mi, onları saymıyorum bile, ne olacak şimdi, ne yapacağım ben şimdi?"

sonunda bir filmden ya da televizyonda izlediği uyduruk bir diziden aklında kalan bir cümlede durdu:
"kimmiş bakalım bu yakışıklı?"
"yakışıklı değil... yürüyelim mi sulhi?" dedi kumru, kim inanır, daha on iki yaşında! sınıflarındaki bir çocukmuş. adı can. kumru'nun kalemlerini, defterlerini, teneffüslerde çöp kutusuna atıyormuş. kumru teneffüsten dönünce bir bakıyormuş ki sırasının üstü boş, her şeyi çöp kutusunda. yapma, demiş birkaç kez. o zaman da can, tebeşir tozuna bulanmış silgiyi alıp yüzüne doğru üflemeye, formasının kuşağını koparmaya, tokasını saçından alıp kaçırmaya başlamış. böyle bir sürü şey. düpedüz vahşi bu çocuk.
"bu yaramaza mı aşık oldun?"
"bir tek bana yapıyor bunları ama. yaramaz filan değil aslında. bir tek bana..."
sulhi yanakları kıpkırmızı, kumru'yu omzundan tutup kendine doğru çekti. söyleyecek bir şeyi yoktu. karanfil sokağı'ndan aşağı, kızılay'a doğru yürüdüler. meşrutiyet caddesi'ne gelince konur sokağı'na girdiler. sulhi bir kitapçının önünde durdu, "sana ne zamandır almak istediğim bir kitap var. artık okumanın zamanı geldi sanırım," diyerek bir "gönülçelen" aldı kumru'ya. kitabı alınca küçük kızımız sarılıp öptü sulhi'yi. hediye almaya alışık biriydi. "senden istediğim bir şey var ama," dedi sulhi, "söz ver bana, otuz yaşına gelince bu kitabı bir kez daha okuyacaksın." nedenini sormadan kabul etti kumru. artık kızılay'ın kalabalığı içindeydiler. otobüse binene dek konuşmadılar. sonra sulhi sordu: "aşık olduğunu ona söyledin mi?" "söylemedim," dedi kumru, sustu...
"bütün o saçmalıkları yapmaktan vazgeçer diye korkuyorum."

ama bu kadarı da fazla! on iki yaşında bir çocuğun ağzından aşkın tarifi. kalbin içinde olan bitenin yakın plan görüntüsü...



(bkz: veciz sözler)
devamını gör...
2017.
hayat böyle bir şeydi işte, bazen en karanlık ve en aydınlık zamanları aynı anda yaşatıyordu. bir yandan alırken, öbür yandan veriyordu.
devamını gör...
2018.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
2019.
dün annem ölmüş, belki de bugün bilmiyorum.

camus- yabancı
devamını gör...
2020.
"pencereleri yalnızlığa açılıyordu." - yerdeniz büyücüsü.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kitap alıntıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim