1701.
'yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar. biri çıkar da bunları söyler ya da yazarsa, insanlar, yürürlükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem saygılı hem de alaycı bir gülüşle dinlerler bunları. çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin.'**
devamını gör...
1702.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

son adım, ayhan geçgin.
devamını gör...
1703.
"evinden çıkman gerekmez. masandan kalkma ve dinle. hatta dinleme, yalnızca bekle. hatta bekleme bile, kesinlikle sessiz ve yalnız ol. dünya, maskesini düşüresin diye, gelip kendini sunacaktır sana, başka türlü olamaz; kendinden geçmiş bir halde eğilecektir önünde. "
franz kafka
devamını gör...
1704.
notlarım arasında şöyle bir şey gördüm.

"nesnenin özünde mi bir şey var? yoksa duygudaşlık, avuntu hatıralarını aktarabilmek için bir aracı, elle tutulur bir çare mi?"

baş karakter harker, tıraş olduktan sonra yüzünü kestiği için boynundan akan kanları gören dracula'nın ısırığından, boynundaki haç sayesinde kurtulur. sonrasında yukarıdaki cümleyi kurar. bir batıl inanç ya da putperestlik olarak gördüğü, yolculuğa, dracula'nın evine gitmeden önce boynuna yaşlı bir teyzenin taktığı ve dudak büktüğü o haça muhtaç olmasını sorgular.

ben(biz) de hayatımızda ummadığımız insanlardan ummadığımız iyilikler gördük. belki de harker'a haçı veren yaşlı teyzenin elindeki haç gibi, bize de o insanlar haç görevi gördü. yüz ekşittiğimiz insanların en güvendiklerimizden daha güvenilir olduklarını anladığımızda harker'ın yaşadığını yaşadık.

harker "bir ara vaktim olursa bunu daha ayrıntılı şekilde irdeleyeceğim" der. bizim ise bunu irdeleyecek yeterince vaktimiz var. boynunuza takılan haçları hor görmemeniz dileğiyle. iyi geceler.
devamını gör...
1705.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1706.
düşlerdeki insanlar, gerçek kişilere göre daha kişilikli, daha hakikidir. düş evrenim baştan beri benim biricik gerçek dünyam oldu. tepeden tırnağa uyduruk kişilerle yaşadığım aşklar kadar gerçek, onlar kader ateş, kan ve hayat dolu başka aşk yaşamadım. ne delilik! üstelik özlemi bile kaldı içimde, ne de olsa tıpkı ötekiler gibi bu aşklar da gelip geçici…
devamını gör...
1707.
''eski konya lisesi'nin üst katında küçük bir odada yatardım. binanın yanıbaşındaki hapishâneden bazen de öbür yanındaki kötü evlerden günün her saatinde bahçedeki çocuk seslerine ve kendi çalışmalarıma mahpusların söyledikleri türkülerin hüznü karışırdı. fakat ben onları asıl takye dağları'nı akşamın kızarttığı saatlerde dinlemeyi severdim. bir de sabaha doğru şehre sebze ve meyva getiren arabaların sökünü beni uyandırdıkları zaman kurşun rengi soğuk sonbahar sabahlarında henüz ayrıldığım rüyaların arasına onlar, çok beğenilmiş, çok sevilmiş, böyle olduğu için çok eziyet ve cefâ görmüş kadın yüzleri ve vücutları gibi ezik, biçare ve imkansız denecek çekici girerlerdi.

bu iç anadolu türküleriyle ben ilk defa yine konya'da seferberlik içinde karşılaşmıştım. 1916 yaz sonu idi. hükûmet meydanının arkasında o küçük, kerpiç duvarları beyaz kireçle badanalanmış , genişçe eyvanı bütün sonbahar güneşini alan evlerden birinde oturuyorduk. şehirde genç ve orta yaşta pek az erkek kalmıştı. bir akşam bilmem niçin gittiğim - bilhassa niçin geciktiğim - istasyonda, kim bilir hangi cepheden öbürüne asker nakleden katarlardan birine rastladım. yük vagonlarında isli lâmbaların altında bir yığın soluk ve yorgun benizli çocuklar birbirine yaslanmışlar, bu ezik, eritilmiş kurşun gibi yakıcı ve yaktığı yerde öyle külçelenen türkülerden birini söylüyorlardı. hiçbir şikâyet bu kadar korkunç olamazdı. vâkıa kerkük'ten konya'ya kadar gelişimizde o harbe ait, on dört, on beş yaşlarındaki bir çocuğun cephe gerisinden görebileceği bir yığın fâciayı görmüştüm. fakat gördüklerimin hiçbiri ölüme ve her türlü acıya ve bakımsızlığa bile bile giden ve yaşanmamış, hiç yaşanmayacak bir yığın arzu ve sevgiyi kanlı bir köpük gibi bu istasyonun gecesine fırlatan bu biçarelere rastlayana kadar etrafımda olup biten şeylerin mânâsını anlayamamıştım. ancak onları dinledikten sonra komşu evlerin sessizliğini , adım başında karşılaştığım çocukların ve kadınların, yalnızlıkları içinde daha güzel kadınların yüzlerindeki çizgilerin mânâsını anladım. evet ancak onlara rastladıktan sonra her akşam gezinti yerim olan alâaddin tepesi'nden inerken alacakaranlıkta acı acı uluyan köpeklerin bütün şehri bir anda niçin susturduğunu hissettim.

konya hapishanesinin kadınlar kısmında yüzünü görmediğim, fakat sesini çok iyi tanıdığım bir kadın vardı. akşam saatlerinde onun türkü söylemesini âdeta beklerdim. ve bilhassa isterdim ki ''gesi bağlarında bir top gülüm var.'' türküsünü söylesin. bu acayib türkü hiç fark edilmeden yutulan bir avuç zehire benzer.

bazen de ''odasına varılmıyor köpekten'' mısrâıyla başlayan çok hayâsız oyun havasını söylerdi. bu sonuncusunun havası ve ritmi kadar ten hazlarını zâlimce tefsir eden başka eserimizi tanımadım. sanki bütün ömrünü en temiz ve saf dualarla hep başı secdede geçirdikten sonra nasılsa bir kere günah işleyen ve artık bir daha onu unutup hidâyet yolunu bulamayan ve en keskin pişmanlıklar içinde hep onu düşünen ve hatırlayan bir lânetli veli tarafından uydurulmuştur. o kadar ten kokar ve yakıcı günahın arasından o kadar büsbütün başka şeylere, artık hiç erişemeyeceği şeylere kanat açar.

konya'da dinlediğim türkülerin hepsi şüphesiz oranın değildi. meram'daki bağ evlerinde veya şehir içinde topluluklarda seyrettiğim oyunların hepsinin de konya'nın olmadığı gibi. kaldı ki garbî anadolu halk musıkîsinin asıl merkezi olmasına rağmen konya ağzını ayırmak bugünkü vaziyette epeyce güçtür. benim gibi bir amatör içinse imkânsızdır. fakat ben onları alâaddin tepesi'nde, meram yollarında ve konya akşamlarında duydum. ince minareli'nin kapısı önünde kur'an'ın iki sûresini o kadar sanatlı bir gerdanlık yapan taş işçiliğine şaşırırken, yanı başımdan geçen çıplak ayaklı çocuklar, onları ıslıkla çaldılar. onun içindir ki şimdi bu türküleri radyoda dinlerken veya vakit vakit hâfızanın sırrına erilmez dönüşüyle hiç farkında olmadan kendi kendime mırıldanırken içimde konya birdenbire canlanır, kendimi o yollarda, o alçak tavanlı bağ evlerinde, o câmi veya medreselerin kapısı önünde veya içinde bulurum, gece ise başımın üstündeki yıldızlı gökyüzü birdenbire değişir. ı. alâaddin'in altın kakmalı, sırma işlemeli, siyah saltanat çadırı olur ve ben selçuk destânının ve selçuk dramının sahnesi olan mesnevî ve dîvân-ı kebîr'in doğmasını, ince, kibar, musıkî ve raksa düşkün hayatının kolaylaştırdığı şehirde geçen günlerime, bu şehrin insanlarının saatleriyle, bu saatleri dolduran sevinç ve acılarla beraber kavuşurum.'' (beş şehir - ahmet hamdi tanpınar)
devamını gör...
1708.
dert çok.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1709.

kötü resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
devamını gör...
1710.
--alıntı--

bu saatte uyanacak ne vardı?

--alıntı--

lu-ci-fer
devamını gör...
1711.

“çünkü siz egemenlik hırsıyla davranmak ve egemenliği elde tutmak için yaratılmadınız, tersine marifetiniz, özgürlüğü bütün insanlar için korumak olmalı.”
[s. 103] söylevler / demosthenes
devamını gör...
1712.

"ne kuvvetli adam" diye bağırdı reis. "bir sürü toprak kazandı" pahom' un adamı koşarak geldi ve onu yerden kaldırdı ama ağzından kan geldiğini gördü . pahom ölmüştü! pahom' un adamı kazmayı aldı ve pahom' un içine sığabileceği bir mezar kazıp onu içine gömdü. pahom' un ihtiyacı olan toprak parçası sadece bir metre seksen santimetreye.

lev tolstoy - insan neyle yaşar.
devamını gör...
1713.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1714.
aşk, gönlümüzde yaşayan müthiş bir galeyandır. en tehlikeli hastalıklar gibi üç devresi vardır: başlangıç, orta, son. birincisinde kavuşmak arzusuyla yanarsınız, ikincisinde hayal kırıklığına, üçüncüsünde tiksintiye uğrarsınız.

- kesik baş, hüseyin rahmi gürpınar.
devamını gör...
1715.
kayra, bir gün bana "mutsuzluğuna bir çare aramıyorsun" demişti.
devamını gör...
1716.
lavinia

sana gitme demeyeceğim
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.

sana gitme demeyeceğim
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim.
incinirsin.

sana gitme demeyeceğim.
ama gitme, lavinia
sen de bilme, lavinia.
devamını gör...
1717.
"tarihin en kesin yasalarından biri de şudur; lüksler zamanla ihtiyaç haline gelir ve yeni zorunluluklar ortaya çıkarır. insanlar belli bir lükse alıştıklarında bir süre sonra onu kanıksarlar. onu yaşamlarında hep bulundururlar ve bir süre sonra onsuz yaşayamaz hale gelirler."
hayvanlardan tanrılara : sapiens - yuval noah harari
devamını gör...
1718.
kalbimde o kadar kırık varken, dudaklarımın arasından yalnızca iyiyim çıktı ve herkes buna inandı…

elmalı turta
devamını gör...
1719.
"bizzat okuyup yazanların kendi yazdıklarından başkasına tenezzül etmedikleri, takdirin de tenkidin de kayırma ve yerme arzusundan başka bir saikle yapılmadığı bir ülkede başka türlü olması beklenemezdi elbette." immanuel kant - eğitim üzerine
devamını gör...
1720.
eski rusya ve tarihine ilişkin bir mini özet niteliğinde şöyle bir tanesi,


" eskı rusva'da

çok eski bir çam ormanı - yolu olmayan, ilkel.
ayılar, mantarların ve çam reçinesinin keskin soluğu, beyazlaşmış saçaklı yosunlar. bu orman demir miğferler içindeki çok eski savaşçı birliklerine, yaşlı münzevi keşişlerin kukuletalı cüppelerine, gerçek inanca, stenka'nın(17) özgür adamlarının yırtık pırtık şapkalarına ve titreyen fransızların donmuş madalyalarına tanık oldu. bunların hepsi sanki hiç olmamış gibi geçip gitti. ve bir kez daha mavi kış
günleri, büyük kar tabakaları dallardan hışırtıyla
aşağıya indi, kuru, ince donmuş dallar çatırtadı,
ağaçkakanlar tıkırdadı; sonra sarı yaz günleri, eğri
büğrü yeşil ellerde mumlar, sert gövdelerden süzülen şeffaf bal sarısı gözyaşları ve yılları sayan guguk kuşu.
ancak bulutlar boğucu sıcağın içinde şiştiler,
gökyüzü koyu kırmızı yarıldı, ateş kustu ve ka-
dim orman tütmeye başladı. sabahleyin her taraf-
ta korkunç bir gümbürtü, alev dilleri, tıslamalar,
çarpmalar ve uğultular vardı, gökyüzünün yarısı
dumanla kararmıştı ve kanla kaplı güneş zorlukla
görünüyordu. ve küçük insanlar kürekleriyle, sula-
ma kanallarıyla ve kovalarıyla ne yapabilirlerdi ki?
o artık bir orman değil, ateş tarafından yutuldu, kütükler ve kül.

(17) stepan (stenka) timofeyevich razin. kazak lider. güney rusya'da soylulara
ve çarlık bürokrasisine karşı çıkmış ve büyük bir ayaklanma başlatmıştır. (çn)

belki bir gün burada, ucu bucağı
olmayan tarlalar ekilecek; belki yeni, duyulmamış
buğdaylar olgunlaşacak ve yüzleri tıraşlı arkansaslı erkekler avuçlarında ağır, altın rengi tanecikleri tartacaklar. ya da belki bir şehir büyüyecek çan
sesleri ve hareketliliğiyle canlı, tümüyle taş, kris-
tal ve demir ve dünyanın her tarafından kanatlı
adamlar deniz aşırı yerlerden ve dağlardan uçarak
buraya gelecekler. ama bir daha asla orman olmayacak, bir daha asla kışın mavi sessizliği ve yazın altın sessizliği olmayacak. ve sadece öykü anlatanlar, renkli süslü sözcükleriyle burada vaktiyle neler olduğunu, kurtları, ayıları ve yeşil ceketli yüzyıllık yüce atalarını, eski rusya'yı anlatacaklar; bjzim gözümüzle on yıl, yüz yıl önce gördükleri şeyleri bize ve diğerlerine, yüz yıl içinde dinlemeye gelecek olan ve sanki bir peri masalıymış gibi bunların hepsine hayret edecek olan o kanatlı adamlara anlatacaklar.
bunlar petro'nun ölçü çubuğuyla düzenlediği
caddeler değil; hayır, burası petersburg, rusya.
burada çok eski bir ülkedeyiz - rus.(18) -
inişli çıkışlı dar küçük sokaklar, böylece çocuklar
kışın düz buz tabakalarının üstünde bağıra çağıra
kayabilirler. ara sokaklar, çıkmaz sokaklar, ön
bahcelerdekj kütük çitler, çitler ve çitler.

(1 8) rus (ros - rhos): iskandinavlar tarafından (bazı tarihçilere göre normanlar tarafından) orta çağ'da bu günkü rusya'da kurulan ilk devletin adı. başlangıçta, başkentinin adıyla novograd rus diye bilinen bu devlete, kiev'in alınmasından sonra kiev rus denmiştir.

kadim meşe ağacına kazınmış isimleriyle, zamoskvorechye: zatsepa, ordynka, balchug, shabalovka, babyegorod; moskova'nin eteklerinde, prens dimitri'nin haç çıkararak kulikovo meydanı'ndaki savaşa gitmek için çıktığı demir kapılarıyla, kolomna kalesi; vladimir'in eski şehri olan ve hala prens dmitry
ve prens fyodor bölgelerine ayrılmış olan ve
bildiğimiz kadarıyla orada yaşayanların hala ünlü
yumruk kavgalarını yaparak birbirlerinin burnunu kanattıkları, rzhev; ayna gibi düz volga'nın
üstünde geniş makarievskaya botanik bahçeleri,
buharlı tekne yarışları, çuka balığı ve tavernalarıyla, nizhny; volga nehri boyunca her biri şehir bahçeleri, tahta kaldırımları, geniş kalçalı, bodur,
komünyon ekmeği kadar tatlı, beş başlı kiliseleriy-
le, yaroslavl, romanovo, kineshma, puchezh; ve at fuarlarıyla, çingeneleriyle, atlarıyla, simsarlarıyla, pansiyonlarıyla, hacıları ve falcılarıyla siyah toprak
kuşağındaki yelets, lebedyan gibi şehirler.
bu, çok eski rusyadır - rus.- daha düne kadar
bunlarla kaynıyordu ve bunların hepsini hala bu-
rada bulabilirsiniz, belovezh bakir ormanındaki duvarlarla çevrili sığınağın içindeymiş gibi; kocaman bir ayı gibi "her şeyi ezen" tüccarlar, canlı semaverler gibi hancılar, hilekar yaroslavllı seyyar satıcılar,
mal satan kazanlı kurnaz sözde "tüccarlar". ve bütün bunların ortasında güzelliği, gerçek rus güzelliğini bulacaksınız. petersburg'un kuyruksallayan
yaban arılarından biri değil; volga gibi: görkemli,
sakin, geniş, koca memeli ve tam da volga'da!olduğu gibi - ortadaki kanaldan kıyıya dön, gölgeye ve dikkat et - derin siyah girdap ... "


1923 ~ ejderja ~ yevgeny zamyatin
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kitap alıntıları" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim