1986 yılı olan film, jean m. auel'in aynı adlı kitabından uyarlanmıştır. tarih öncesi devirde geçen filmde , ailesini kaybetmiş ve yapayalnız kalmış olan cro-magnon kızının, neandertallerle karşılaşması anlatılıyor. imdb: 5,4/10.
yönetmeni: michael chapman
oyuncular:
daryl hannah
pamela reed
james remar
thomas g. waites
john doolittle
oyuncular:
daryl hannah
pamela reed
james remar
thomas g. waites
john doolittle
filmin bir dalda oscar adaylığı bulunmaktadır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "nicholai rosicky" tarafından 22.04.2022 03:08 tarihinde açılmıştır.
1.
the clan of the cave bear aslında jean marie auel'in yazdığı earth's children serisinin ilk kitabının adıdır. aynı isimle 1986 yılında, michael chapman yönetmenliğinde sinemaya uyarlanıyor. 18 milyon dolarlık bütçeyle çekiliyor ve 2 milyon dolar gişe hasılatıyla zarar eden yapımlar arasında yerini alıyor. nedense sevdiğim çoğu film gişede hüsrana uğramış. *
genelde kitapların sinema uyarlamaları çok başarılı olmuyor. kitaplar okuyucuyu daha çok düşünmeye ve hayal kurmaya sürüklediği için daha çok akılda kalıcı ve size ait oluyor. sinemada ise başkasının kurduğu hayali benimsemek zorunda kalıyorsunuz. tabi ben kitap serisini okumadığım için filmi değerlendireceğim.
filmimiz 35 bin yıl öncesi bir zamanda geçiyor. tarih öncesi devirlere ayrı bir ilgim olduğu için bu tarz yapımları çok seviyorum. genelde tarih öncesi zamanlarda geçen filmler dönemini çok iyi yansıtmazlar. hatta bu tarz çoğu filmde 65 milyon yıl önce soyu tükenen dinozorları insanlarla aynı devirde işlerler. amaç dinozorlar üzerinden ilgi çekmekse bunu jurassic park gibi kılıfına uydurun, biz de baş tacı yapalım. *
bu filmin geçtiği tarihi çok iyi yansıttığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. kitabın yazarının da dönemi çok iyi işlediğine inancım tam çünkü, jean marie kitabı yazmadan önce buz devri'yle ilgili çok geniş ve kapsamlı bir araştırma yapıyor. pek çok bilim insanıyla da irtibata geçip fikir alışverişinde bulunuyor. hatta yetmiyor kurslara katılıp, ilkel yöntemlerle ateş yakmayı, deri tabaklamayı, taş yontmayı, doğada kendi başına hayatta kalmayı öğreniyor. bu kadının yazdığı ve yazacağı kitaptan ben razıyım. * o zaman filmimize geçelim.
başrolde baş tacımız daryl hannah oynuyor. ayla adında, cro-magnon insanı * küçük bir kız, şiddetli bir deprem sırasında annesini kaybeder. daha sonra bir mağara aslanının saldırısına uğrar ve bacağından yaralanır. ölmek üzereyken, kışı geçirmek için kendilerine mağara arayan bir neanderthal kabilesi tarafından bulunur. kendi ırkından olmadığı için uğursuzluk getireceği düşünülse de, kabilenin şamanı creb ve kabile şifacısı iza tarafından sahiplenilir fakat, kabile şefi brun'un oğlu broud tarafından hep hor görülecektir.
ayla neanderthaller tarafından büyütülse de hiçbir zaman onlardan biri olamayacaktır. neanderthallerin kendi spiritüel kültürleri ve öğretileri, geçmişin ruhları ve sesleri vardır. kabilede herkes zamanı gelince kendi koruyucu, yol gösterici, ruhani hayvanını bulmaktadır. buna da kabile şamanı creb aracı olmaktadır. ayla onlardan birisi olmasa da, creb'e bir gün trans halindeyken, ayla'nın ruhani yaratığının mağara aslanı olduğu imgelenir. işte bunlar hep magic mushroom. * broud mağara aslanının avcı erkeklerin ruhani hayvanı olabileceği düşüncesiyle buna karşı çıkar ve ayla'ya daha da diş biler. ileride ona şiddet uygulayacak, hatta tecavüz de edecektir.
filmde araya sıkıştırılmış çok güzel bir gönderme de bulunmaktadır. ayla'yı kendi kızı gibi seven şifacı iza ona bir gün, ayla'nın çok çirkin olduğu için kimsenin onu eş olarak seçmeyeceği, bu yüzden de asla çocuk sahibi olamayacağı için çok üzüldüğünü söyler. evet bunu daryl hannah'ya söylediler. * dış görünüş olarak alışılmışımızın dışındakilere uyguladığımız bilinçli veya içgüdüsel dışlama ve ayrımcılık çok güzel işlenmiş. popülist güzellik anlayışı da inceden iğnelenmiş. broud'un tecavüzü sonucu hamile kalan ayla'nın hamile olduğunu öğrenince çocuk gibi sevinmesi de ayrı bir ironi.
neanderthal kültüründe bir kadının herhangi bir av silahına dokunması ve kullanması kesinlikle yasaktır, cezası da ölümdür. erkeklerin ilkel sapanla hedefe atış yaptıklarını gören ayla, bu yasağı bilse de, içindeki meraka yenik düşer. erkekler gittikten sonra sapanla atış yapmayı dener ve her gün gizli gizli atış çalışır ve ustalaşır. kurt sürüsünün saldırısına uğrayan bir çocuk, ayla'nın sapanla nokta atışı sayesinde kurtulur ve herkes ayla'ya "naptın sen yeğen" bakışı atar. hayat kurtardığı için ölümle cezalandırılmaz ama, 1 ay kabileden uzaklaştırılır. bu da zaten o iklim koşullarında ölüm demektir. bu cezadan sağ çıkıp da dönen henüz olmamıştır. hele bir de hamile olan ayla'nın şimdiden ruhlara karıştığı fikrine kapılır herkes.
ayla sürgünde tek başına çok zor koşullar altında çocuğunu doğurur, avlanır, onu besler ve yaşatır. sürgünde her gün için bir çentik atar. bunu yapabilen, saymayı becerebilen tek kişi o ve şaman creb'dir. creb de her gün ayla için bir çentik atmaktadır. sonunda ayla şaşkın bakışlar altında, kucağında donmak üzere çocuğuyla çıkagelir. fakat, neanderthallerin katı kuralları bitmemektedir. eşi olmayan bir kadının çocuğu gayrimeşrudur ve gayrimeşru bir çocuk için başka bir erkeğin avlanması yasaktır. neyse ki ayla'ya avlanma ayrıcalığı tanınıyor da bu bürokratik problemin de üstesinden geliniyor.
her şey güllük gülistanlık giderken, * tüm neanderthal kabilelerinin toplanma zamanı geliyor. kabile şefi varislerinin mağara ayısına karşı mücadele ederek rüşdünü ispatladıkları, psikoaktif içeceklerin gırla gittiği, neanderthal danslarının yapıldığı acayip bir bahar festivali. * bu sefer creb ve ayla'ya aynı imgelem doğuyor. oğlu bir mağara ayısı ve mağara aslanıyla birliktedir. sonra oğlu ayıyı takip eder ve aslanla yolları ayrılır. ayla o an başına gelecekleri, daha doğrusu olması gerekeni anlar.
festivalden sonra kabileler dağılır ve kendi bölgelerine dönerler. şef brun yetkiyi oğlu broud'a, şaman creb de görevi başkasına devreder. broud ilk iş ayla'yı kendisine zevce yapar, onu çocuğundan ayırır ve başka bir çiftin sorumluluğuna bırakır. creb'i de kabilede artık yeri olmadığı için kabileden kovar. ayla buna karşı çıkar ve broud'un karşısına dikilir. ayla kendisine saldıran broud'u yılların judocusu gibi yerden yere çalar. broud'un babası brun, oğlunun düştüğü bu durumdan utanç duyar ve boynundan şeflik kolyesini söker yere atar. broud babasının ayaklarına kapansa da artık çok geçtir. ayla ise artık yaşayan ruh mertebesine ulaşmıştır. oğluyla vedalaşır ve kendisi gibi olanları, cro-magnon insanlarını bulmak için yollara düşer...
sanırım, "filmi izlemesem de olur" tadında bir spoiler bıraktım. * spoiler okumayanlar için de kısaca özet geçelim. 35 bin yıl önce, avrupa'da neanderthaller ve modern avrupa insanının karşılaştıkları bir dönemde, neanderthaller tarafından büyütülen bir cro-magnon kızın hikayesi ve yaşadığı zorluklar anlatılıyor. aslında filmde anlatılan ataerkil toplum düzeninde kadının yaşadığı zorluklar ve kadına biçilen toplumsal roldür.
ayla karakterinin kabilesinden sürüldüğü dönem içinde, kendi başına çocuğunu doğurması, avlanabilmesi ve hayatta kalması, modern kadının kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durabileceğinin, tüm zorluklara göğüs gerebileceğinin altını çizmektedir. ayla'nın av silahlarını kullanmanın kadınlara yasak olmasını bildiği halde, ilkel sapanı kullanmayı öğrenmesi ve çok başarılı kullanması, modern kadının "erkek işi" denilen pek çok işin altından kalkabileceği, hatta erkeklerden daha da iyi yapabileceği mesajını vermektedir.
ayla'nın tüm kabilenin önünde, kabile şefinin oğlunun canı çekti diye tecavüz ederken, herkesin kafasını çevirip ya da öne eğmesi, tecavüzün ve istismarın toplum tarafından görmezden gelindiği ve hafifletildiği mesajını vermektedir. tabi ki kitap 1980 yılında yazılıp, film de 1986 yılında çekildiği için bu mesajı o dönemin toplumsal anlayışına göre değerlendirmek gerekir. şu da bir gerçek ki; hala, "o saatte orada ne işi varmış?", "o da öyle giyinmeseymiş" düşüncesinde olan insanların varlığını bilmek, bir arpa boyu yol alamadığımızın da bir göstergesidir.
ayla'nın diğerlerinden farklı olduğu için dışlanması, çok çirkin olduğunun ve bu yüzden kimsenin onu eş olarak seçmeyeceği fikri her ne kadar güldürse de, ırkçılığa çok ağır gönderme yapmaktadır. görünüş olarak farklı olanı benimseyemeyişimiz, benimseyebilenlerimizin de çok masum gözüken "onlar da insan" yaklaşımının aslında çok ince ve de keskin bir ayrıştırma içermesi ve çoğumuzun bunun bile farkında olmayışımız, insanlığın düşünsel evrimde katetmesi gereken daha çok yol olduğunu hissettirmektedir.
mars'a insanlı uçuş planlarının yapıldığı şu dönemde, ülkemizde ve tüm dünyada şahit olduğumuz olaylar, toplumlar arasında kapanması imkansız derin uçurumların olduğunu, teknolojik evrimin, duygusal ve düşünsel insani evrimin çok önüne geçtiğini ortaya koymaktadır. avcı-toplayıcı topluma ait düşünce yapısı dürtüsel olarak zihinlerimizde yaşamaya devam etmektedir.
bakmayın bu kadar atıp tuttuğuma. yeri geldiğinde ayrıştırıcı olduğumu, bundan çok fazla rahatsızlık duymadığımı da dürüstçe itiraf edebilirim. "benzerlik yakınlaşması" diye adlandırdığım içgüdüye hepimiz sahibiz. aslında bunun hakkında da başka bir yazı yazabilirim ama, sözlüğümüzde dahi bunu gözlemlemek çok basit. ilgi alanıma göre takip ettiğim yazarlar ve ilgi alanımın çok dışında, görmezden geldiğim yazarlar da var. işte bu da benzerlik yakınlaşması sonucu ortaya çıkan, "pasif ayrımcılık".
neyse, izleyen herkes çok farklı düşüncelere ulaşabilir. 5.4 imdb puanına aldanmadan, herhangi bir çıkarım ve mesaj derdi taşımadan, en azından tarih öncesi devirlere merakı olanların belgesel tadında izleyebilecekleri bu filmin fragmanını bırakarak yazımızı tamamlayalım. iyi seyirler. *
fragman
genelde kitapların sinema uyarlamaları çok başarılı olmuyor. kitaplar okuyucuyu daha çok düşünmeye ve hayal kurmaya sürüklediği için daha çok akılda kalıcı ve size ait oluyor. sinemada ise başkasının kurduğu hayali benimsemek zorunda kalıyorsunuz. tabi ben kitap serisini okumadığım için filmi değerlendireceğim.
filmimiz 35 bin yıl öncesi bir zamanda geçiyor. tarih öncesi devirlere ayrı bir ilgim olduğu için bu tarz yapımları çok seviyorum. genelde tarih öncesi zamanlarda geçen filmler dönemini çok iyi yansıtmazlar. hatta bu tarz çoğu filmde 65 milyon yıl önce soyu tükenen dinozorları insanlarla aynı devirde işlerler. amaç dinozorlar üzerinden ilgi çekmekse bunu jurassic park gibi kılıfına uydurun, biz de baş tacı yapalım. *
bu filmin geçtiği tarihi çok iyi yansıttığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. kitabın yazarının da dönemi çok iyi işlediğine inancım tam çünkü, jean marie kitabı yazmadan önce buz devri'yle ilgili çok geniş ve kapsamlı bir araştırma yapıyor. pek çok bilim insanıyla da irtibata geçip fikir alışverişinde bulunuyor. hatta yetmiyor kurslara katılıp, ilkel yöntemlerle ateş yakmayı, deri tabaklamayı, taş yontmayı, doğada kendi başına hayatta kalmayı öğreniyor. bu kadının yazdığı ve yazacağı kitaptan ben razıyım. * o zaman filmimize geçelim.
başrolde baş tacımız daryl hannah oynuyor. ayla adında, cro-magnon insanı * küçük bir kız, şiddetli bir deprem sırasında annesini kaybeder. daha sonra bir mağara aslanının saldırısına uğrar ve bacağından yaralanır. ölmek üzereyken, kışı geçirmek için kendilerine mağara arayan bir neanderthal kabilesi tarafından bulunur. kendi ırkından olmadığı için uğursuzluk getireceği düşünülse de, kabilenin şamanı creb ve kabile şifacısı iza tarafından sahiplenilir fakat, kabile şefi brun'un oğlu broud tarafından hep hor görülecektir.
ayla neanderthaller tarafından büyütülse de hiçbir zaman onlardan biri olamayacaktır. neanderthallerin kendi spiritüel kültürleri ve öğretileri, geçmişin ruhları ve sesleri vardır. kabilede herkes zamanı gelince kendi koruyucu, yol gösterici, ruhani hayvanını bulmaktadır. buna da kabile şamanı creb aracı olmaktadır. ayla onlardan birisi olmasa da, creb'e bir gün trans halindeyken, ayla'nın ruhani yaratığının mağara aslanı olduğu imgelenir. işte bunlar hep magic mushroom. * broud mağara aslanının avcı erkeklerin ruhani hayvanı olabileceği düşüncesiyle buna karşı çıkar ve ayla'ya daha da diş biler. ileride ona şiddet uygulayacak, hatta tecavüz de edecektir.
filmde araya sıkıştırılmış çok güzel bir gönderme de bulunmaktadır. ayla'yı kendi kızı gibi seven şifacı iza ona bir gün, ayla'nın çok çirkin olduğu için kimsenin onu eş olarak seçmeyeceği, bu yüzden de asla çocuk sahibi olamayacağı için çok üzüldüğünü söyler. evet bunu daryl hannah'ya söylediler. * dış görünüş olarak alışılmışımızın dışındakilere uyguladığımız bilinçli veya içgüdüsel dışlama ve ayrımcılık çok güzel işlenmiş. popülist güzellik anlayışı da inceden iğnelenmiş. broud'un tecavüzü sonucu hamile kalan ayla'nın hamile olduğunu öğrenince çocuk gibi sevinmesi de ayrı bir ironi.
neanderthal kültüründe bir kadının herhangi bir av silahına dokunması ve kullanması kesinlikle yasaktır, cezası da ölümdür. erkeklerin ilkel sapanla hedefe atış yaptıklarını gören ayla, bu yasağı bilse de, içindeki meraka yenik düşer. erkekler gittikten sonra sapanla atış yapmayı dener ve her gün gizli gizli atış çalışır ve ustalaşır. kurt sürüsünün saldırısına uğrayan bir çocuk, ayla'nın sapanla nokta atışı sayesinde kurtulur ve herkes ayla'ya "naptın sen yeğen" bakışı atar. hayat kurtardığı için ölümle cezalandırılmaz ama, 1 ay kabileden uzaklaştırılır. bu da zaten o iklim koşullarında ölüm demektir. bu cezadan sağ çıkıp da dönen henüz olmamıştır. hele bir de hamile olan ayla'nın şimdiden ruhlara karıştığı fikrine kapılır herkes.
ayla sürgünde tek başına çok zor koşullar altında çocuğunu doğurur, avlanır, onu besler ve yaşatır. sürgünde her gün için bir çentik atar. bunu yapabilen, saymayı becerebilen tek kişi o ve şaman creb'dir. creb de her gün ayla için bir çentik atmaktadır. sonunda ayla şaşkın bakışlar altında, kucağında donmak üzere çocuğuyla çıkagelir. fakat, neanderthallerin katı kuralları bitmemektedir. eşi olmayan bir kadının çocuğu gayrimeşrudur ve gayrimeşru bir çocuk için başka bir erkeğin avlanması yasaktır. neyse ki ayla'ya avlanma ayrıcalığı tanınıyor da bu bürokratik problemin de üstesinden geliniyor.
her şey güllük gülistanlık giderken, * tüm neanderthal kabilelerinin toplanma zamanı geliyor. kabile şefi varislerinin mağara ayısına karşı mücadele ederek rüşdünü ispatladıkları, psikoaktif içeceklerin gırla gittiği, neanderthal danslarının yapıldığı acayip bir bahar festivali. * bu sefer creb ve ayla'ya aynı imgelem doğuyor. oğlu bir mağara ayısı ve mağara aslanıyla birliktedir. sonra oğlu ayıyı takip eder ve aslanla yolları ayrılır. ayla o an başına gelecekleri, daha doğrusu olması gerekeni anlar.
festivalden sonra kabileler dağılır ve kendi bölgelerine dönerler. şef brun yetkiyi oğlu broud'a, şaman creb de görevi başkasına devreder. broud ilk iş ayla'yı kendisine zevce yapar, onu çocuğundan ayırır ve başka bir çiftin sorumluluğuna bırakır. creb'i de kabilede artık yeri olmadığı için kabileden kovar. ayla buna karşı çıkar ve broud'un karşısına dikilir. ayla kendisine saldıran broud'u yılların judocusu gibi yerden yere çalar. broud'un babası brun, oğlunun düştüğü bu durumdan utanç duyar ve boynundan şeflik kolyesini söker yere atar. broud babasının ayaklarına kapansa da artık çok geçtir. ayla ise artık yaşayan ruh mertebesine ulaşmıştır. oğluyla vedalaşır ve kendisi gibi olanları, cro-magnon insanlarını bulmak için yollara düşer...
sanırım, "filmi izlemesem de olur" tadında bir spoiler bıraktım. * spoiler okumayanlar için de kısaca özet geçelim. 35 bin yıl önce, avrupa'da neanderthaller ve modern avrupa insanının karşılaştıkları bir dönemde, neanderthaller tarafından büyütülen bir cro-magnon kızın hikayesi ve yaşadığı zorluklar anlatılıyor. aslında filmde anlatılan ataerkil toplum düzeninde kadının yaşadığı zorluklar ve kadına biçilen toplumsal roldür.
ayla karakterinin kabilesinden sürüldüğü dönem içinde, kendi başına çocuğunu doğurması, avlanabilmesi ve hayatta kalması, modern kadının kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde durabileceğinin, tüm zorluklara göğüs gerebileceğinin altını çizmektedir. ayla'nın av silahlarını kullanmanın kadınlara yasak olmasını bildiği halde, ilkel sapanı kullanmayı öğrenmesi ve çok başarılı kullanması, modern kadının "erkek işi" denilen pek çok işin altından kalkabileceği, hatta erkeklerden daha da iyi yapabileceği mesajını vermektedir.
ayla'nın tüm kabilenin önünde, kabile şefinin oğlunun canı çekti diye tecavüz ederken, herkesin kafasını çevirip ya da öne eğmesi, tecavüzün ve istismarın toplum tarafından görmezden gelindiği ve hafifletildiği mesajını vermektedir. tabi ki kitap 1980 yılında yazılıp, film de 1986 yılında çekildiği için bu mesajı o dönemin toplumsal anlayışına göre değerlendirmek gerekir. şu da bir gerçek ki; hala, "o saatte orada ne işi varmış?", "o da öyle giyinmeseymiş" düşüncesinde olan insanların varlığını bilmek, bir arpa boyu yol alamadığımızın da bir göstergesidir.
ayla'nın diğerlerinden farklı olduğu için dışlanması, çok çirkin olduğunun ve bu yüzden kimsenin onu eş olarak seçmeyeceği fikri her ne kadar güldürse de, ırkçılığa çok ağır gönderme yapmaktadır. görünüş olarak farklı olanı benimseyemeyişimiz, benimseyebilenlerimizin de çok masum gözüken "onlar da insan" yaklaşımının aslında çok ince ve de keskin bir ayrıştırma içermesi ve çoğumuzun bunun bile farkında olmayışımız, insanlığın düşünsel evrimde katetmesi gereken daha çok yol olduğunu hissettirmektedir.
mars'a insanlı uçuş planlarının yapıldığı şu dönemde, ülkemizde ve tüm dünyada şahit olduğumuz olaylar, toplumlar arasında kapanması imkansız derin uçurumların olduğunu, teknolojik evrimin, duygusal ve düşünsel insani evrimin çok önüne geçtiğini ortaya koymaktadır. avcı-toplayıcı topluma ait düşünce yapısı dürtüsel olarak zihinlerimizde yaşamaya devam etmektedir.
bakmayın bu kadar atıp tuttuğuma. yeri geldiğinde ayrıştırıcı olduğumu, bundan çok fazla rahatsızlık duymadığımı da dürüstçe itiraf edebilirim. "benzerlik yakınlaşması" diye adlandırdığım içgüdüye hepimiz sahibiz. aslında bunun hakkında da başka bir yazı yazabilirim ama, sözlüğümüzde dahi bunu gözlemlemek çok basit. ilgi alanıma göre takip ettiğim yazarlar ve ilgi alanımın çok dışında, görmezden geldiğim yazarlar da var. işte bu da benzerlik yakınlaşması sonucu ortaya çıkan, "pasif ayrımcılık".
neyse, izleyen herkes çok farklı düşüncelere ulaşabilir. 5.4 imdb puanına aldanmadan, herhangi bir çıkarım ve mesaj derdi taşımadan, en azından tarih öncesi devirlere merakı olanların belgesel tadında izleyebilecekleri bu filmin fragmanını bırakarak yazımızı tamamlayalım. iyi seyirler. *
fragman
devamını gör...