orijinal ad: la fôret des mâne
yazar: jean-christophe grangé
basım yılı: 2009
takıntılı bir olduğu eski sevgilisinin terapistinin odasına böcek koyup dinleyen savcı, bu odada beklemediği birinin izine rastlar ve onun peşine düşer. kitap paris'ten dünyanın birçok yerine uzanır.
yazar: jean-christophe grangé
basım yılı: 2009
takıntılı bir olduğu eski sevgilisinin terapistinin odasına böcek koyup dinleyen savcı, bu odada beklemediği birinin izine rastlar ve onun peşine düşer. kitap paris'ten dünyanın birçok yerine uzanır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "tepelerin kocakarisi" tarafından 02.02.2022 17:27 tarihinde açılmıştır.
1.
jean-christophe grange'ın 2009 yılında yayımladığı, ülkemizde ölü ruhlar ormanı adıyla yayımlanmış polisiye-gerilim romanı.
spoiler vermeden romandan biraz bahsetmek istiyorum.
roman, bir hışımda başlayan klasik grange romanlarına sadık bir imajla başlıyor ve bir anda kendinizi parisin ortasında bulabiliyorsunuz, bildiğimiz üzere grange o kadar boş beleş kısımları bile o kadar hoş bir betimlemeyle anlatır ki, paris'in orta yerinde bulunan evinizin ahşap kitaplığını 3 sayfa okuyabilirsiniz ya, hah işte bu romanda o kısımları çıkarmış olsak roman yaklaşık 150 sayfa kadar kısalabilir, şaka yapmıyorum, çok ciddiyim kısalabilir.
roman hızlı bir tempoyla ilerlerken tarih öncesine ait insanlığın gelişme aşaması, bu aşamada "kötü?!" olarak nitelendirdiğimiz şeyin ortaya çıkışı, tabuların nasıl günümüzde şekillendiğine kadar uzanacak bir beyin fırtınası içerisinde bulabiliyorsunuz kendinizi, yetiyor mu? yoo, grange bu kadarıyla yetinmemize izin verir mi hiç...
roman paris'ten güney amerika ülkelerine kada sıçrıyor, nikaraga, arjantin gibi ülkelerin 70-80'lerde yaşadıkları korkunç olayları da bir anlatmaktan geri kalmayan grange hem kendi ülkesine *fransa*, hem de amerika birleşik devletleri'nin o dönemki politikası ve başka ülkelerin iç işlerine karıştıkları olayları çok hoş bir biçimde okuyucuya yediriyor.
bu romanın artı kısımları ciddi anlamda latin amerika ülkelerinin soğuk savaş sürecinde bugünün orta doğusunda geçen kanlı olayların en az yirmi katı leşliğe sahip olduklarını yüzümüze vurmamızla başlıyor ve insanlığın evrimi ve hatta güney amerika nehirlerinin sorunlarınlarına kadar ilerliyor.
eksi kısmı da katilin çok kolay tahmin edilebilir olması ve en son kısımda, klasik grange romanına uygun biçimde leş gibi bitirmesi olabiliyor, daha önce grange'ın okuduğum romanlarını sayacak olur isem, sisle gelen yolcu, taş meclisi, kızıl nehirler, siyah kan, şeytan yemini sisle gelen yolcu, son av. bakın bu okuduğum romanların hemen hepsinin sonu rezalet, leş gibi. bu adamın en büyük sorunu da bu, x files dizisi gibi harika başlıyor, inanılmaz iyi ilerliyor ama en son kısım o kadar oldu bittiye geliyor ve o kadar saçma?! bir biçimde bitiyor ki, ister istemez okuyucu, sevgili grange'ın yedi ceddine büyük küfürler edebiliyor.
an itibariyle okuduklarım arasına ölü ruhlar ormanını da ekledim ve uyumadan önce grange'ın yedi ceddine yine küfürler savuracağım.
aaah, ah
spoiler vermeden romandan biraz bahsetmek istiyorum.
roman, bir hışımda başlayan klasik grange romanlarına sadık bir imajla başlıyor ve bir anda kendinizi parisin ortasında bulabiliyorsunuz, bildiğimiz üzere grange o kadar boş beleş kısımları bile o kadar hoş bir betimlemeyle anlatır ki, paris'in orta yerinde bulunan evinizin ahşap kitaplığını 3 sayfa okuyabilirsiniz ya, hah işte bu romanda o kısımları çıkarmış olsak roman yaklaşık 150 sayfa kadar kısalabilir, şaka yapmıyorum, çok ciddiyim kısalabilir.
roman hızlı bir tempoyla ilerlerken tarih öncesine ait insanlığın gelişme aşaması, bu aşamada "kötü?!" olarak nitelendirdiğimiz şeyin ortaya çıkışı, tabuların nasıl günümüzde şekillendiğine kadar uzanacak bir beyin fırtınası içerisinde bulabiliyorsunuz kendinizi, yetiyor mu? yoo, grange bu kadarıyla yetinmemize izin verir mi hiç...
roman paris'ten güney amerika ülkelerine kada sıçrıyor, nikaraga, arjantin gibi ülkelerin 70-80'lerde yaşadıkları korkunç olayları da bir anlatmaktan geri kalmayan grange hem kendi ülkesine *fransa*, hem de amerika birleşik devletleri'nin o dönemki politikası ve başka ülkelerin iç işlerine karıştıkları olayları çok hoş bir biçimde okuyucuya yediriyor.
bu romanın artı kısımları ciddi anlamda latin amerika ülkelerinin soğuk savaş sürecinde bugünün orta doğusunda geçen kanlı olayların en az yirmi katı leşliğe sahip olduklarını yüzümüze vurmamızla başlıyor ve insanlığın evrimi ve hatta güney amerika nehirlerinin sorunlarınlarına kadar ilerliyor.
eksi kısmı da katilin çok kolay tahmin edilebilir olması ve en son kısımda, klasik grange romanına uygun biçimde leş gibi bitirmesi olabiliyor, daha önce grange'ın okuduğum romanlarını sayacak olur isem, sisle gelen yolcu, taş meclisi, kızıl nehirler, siyah kan, şeytan yemini sisle gelen yolcu, son av. bakın bu okuduğum romanların hemen hepsinin sonu rezalet, leş gibi. bu adamın en büyük sorunu da bu, x files dizisi gibi harika başlıyor, inanılmaz iyi ilerliyor ama en son kısım o kadar oldu bittiye geliyor ve o kadar saçma?! bir biçimde bitiyor ki, ister istemez okuyucu, sevgili grange'ın yedi ceddine büyük küfürler edebiliyor.
an itibariyle okuduklarım arasına ölü ruhlar ormanını da ekledim ve uyumadan önce grange'ın yedi ceddine yine küfürler savuracağım.
aaah, ah
devamını gör...
2.
polisiye/ gerilim türünde bir jean-christophe grange kitabı. kendisi bu türün ünlü isimlerinden olmasına ve çok daha bilindik kitapları olmasına karşın ölü ruhlar ormanı benim okuduğum ilk grange kitabıydı.
öncelikle yok ebesinin rastlantısı denilecek kadar saçma olayların denk gelmesi hikayenin çözümündeki kilit noktaları oluşturuyor. yargıç olan baş karakterimiz jeanne korowa'nın takıntılı olduğu eski sevgilisinin terapisti ile konuşmalarını dinleyebilmek için doktorun odasına illegal şekilde böcek taktırması, daha sonra bu seansları dinlerken terapistin sesine hasta olup tüm seanslarını dinlemeye başlaması, şu işe bakın ki savcı arkadaşının kendisine satmaya çalıştığı dosyadaki katilin de bu terapist ile seansları olması falan filan...
bu keşfin ardından jeanne ablamız seri katilin peşine tek başına düşer. böylece paris’ten guatemala, nikaragua ve arjantin'e uzanan bir kovalamaca başlar.
gerisi spoilera girecek ancak bana pek çok kısım fazla zorlama geldi (katilin peşine düşmesi, katil, katilin hikayesi v.s.). bir de grange eskiden bir gazeteci olduğu için bazı noktalarda hikayeden kopup gezi kitabına dönüşen bölümlerin fazlalığı ile resmen ölüm oldu bu kitabı bitirmek.
sonuç olarak gerçekten nefret ettim.
ama siz yine de bir şans verebilirsiniz çünkü yazarın seveni çok. tamam sorun sende değil bende sevgili grange.
öncelikle yok ebesinin rastlantısı denilecek kadar saçma olayların denk gelmesi hikayenin çözümündeki kilit noktaları oluşturuyor. yargıç olan baş karakterimiz jeanne korowa'nın takıntılı olduğu eski sevgilisinin terapisti ile konuşmalarını dinleyebilmek için doktorun odasına illegal şekilde böcek taktırması, daha sonra bu seansları dinlerken terapistin sesine hasta olup tüm seanslarını dinlemeye başlaması, şu işe bakın ki savcı arkadaşının kendisine satmaya çalıştığı dosyadaki katilin de bu terapist ile seansları olması falan filan...
bu keşfin ardından jeanne ablamız seri katilin peşine tek başına düşer. böylece paris’ten guatemala, nikaragua ve arjantin'e uzanan bir kovalamaca başlar.
gerisi spoilera girecek ancak bana pek çok kısım fazla zorlama geldi (katilin peşine düşmesi, katil, katilin hikayesi v.s.). bir de grange eskiden bir gazeteci olduğu için bazı noktalarda hikayeden kopup gezi kitabına dönüşen bölümlerin fazlalığı ile resmen ölüm oldu bu kitabı bitirmek.
sonuç olarak gerçekten nefret ettim.
ama siz yine de bir şans verebilirsiniz çünkü yazarın seveni çok. tamam sorun sende değil bende sevgili grange.
devamını gör...