yazar: osman balcıgil
yayım yılı: 2016
osman balcıgil'in, türk edebiyatında büyük yere sahip olan usta yazar ve şair sabahattin ali'nin hayatını kaleme aldığı biyografi türündeki romanıdır. eserde sabahattin ali'nin büyük bir ustalıkla yazdığı kitaplarına/şiirlerine ve nasıl yazdığına yer verilir. köy ve kasaba öykücüsü olarak tanıdığımız yazarın anadolu aşklarından bahseder. vatansever yazarımızın bulgaristan sınırında verdiği son nefesiyle okuyucuda derin bir hüzün bırakan roman, osman balcıgil'in akıcı üslubuyla biyografi türünün önemli bir örneğidir.
yayım yılı: 2016
osman balcıgil'in, türk edebiyatında büyük yere sahip olan usta yazar ve şair sabahattin ali'nin hayatını kaleme aldığı biyografi türündeki romanıdır. eserde sabahattin ali'nin büyük bir ustalıkla yazdığı kitaplarına/şiirlerine ve nasıl yazdığına yer verilir. köy ve kasaba öykücüsü olarak tanıdığımız yazarın anadolu aşklarından bahseder. vatansever yazarımızın bulgaristan sınırında verdiği son nefesiyle okuyucuda derin bir hüzün bırakan roman, osman balcıgil'in akıcı üslubuyla biyografi türünün önemli bir örneğidir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "evernevergreen" tarafından 03.07.2021 13:19 tarihinde açılmıştır.
1.
kitap akıcı bir kitap lakin okurken kafama takılan bazı şeyler var.
beni en çok rahatsız eden yazarın sürekli kendini tekrar etmesi, şu şekilde açıklayayım;
sabahattin ali bir bölümde hapis cezası aldı, yazar bu noktada "sayılı gün çabuk geçer" diyor.
lakin şöyle bir sıkıntı var; sabahattin ali evlenirken, 10.kez hapse girdiğinde, çocuğundan ayrılırken, almanya'ya giderken her seferinde bu terimi, "sayılı gün çabuk geçer" kalıbını kullanıyor. tempo olarak çok yanlış ayarlandığı görüşündeyim, kitabın ilk 150 sayfası sabahattin ali'nin aşk hayatını anlatırken son 30 sayfa ölümü ve ülkeden kaçması olmuş. bana sorarsanız son kısmın çok daha vurucu ve etkileyici olması gerekirdi, çok oldu da bittiye getirilmiş. bir diğer şikayetim ise şu şekilde; örneğin bir tartışma oluyor. yazar bu tartışmayı şu şekilde anlatıyor*:
-"bugün hava çok sıcak dedi", sabahattin.
-"evet öyle" dedi. melahat.
-sabahattin melahat'a bugün bir şey içmek ister misin? diye sordu.
-melahat hayır cevabını verdi.
ben bunu tamamen şu şekilde yorumladım, yazar karakterlere gerçekten bir kişilik verememiş.
örneğin usta bir yazarın kitabına bakalım, dostoyevski olsun bu.
dostoyevski hiçbir zaman 5 cümle üst üste raskolnikov demez.
raskolnikov'u öyle güzel bir şekilde anlatır ki ikili diyalog esnasında kimin raskolnikov, kimin karşıdaki yabancı olduğunu anlarız. ama bu kitapta o yok. sona eklenen isimler olmasa tüm karakterler aynı konuşmaları yapıyor. bunun sebebi olarak biraz kullandığı bakış açısı yüzünden diye düşünüyorum. eğer birinci kişi ağzından anlatılsa daha başarılı olabilirdi. anlatımda da bariz bir şekilde doğruluğu kesin olmayan olayları kesin gibi anlatmış. sabahattin ali'nin atatürk hakkında yazdığı bir şiir vardı, hakaret davası yiyor hatta. bu konuda üzerine iftira atıldığını yazmış, fakat öyle bir kaynak yok.
sonuç olarak okumasam hiçbir şey kaybetmeyeceğim vasat bir eser olarak kaldı benim için. yok arkadaşlar bizimkiler kitap yazmayı bilmiyor gerçekten. rusların, fransızların 300 yıl önce yazdıklarını şu an yazamıyorlar hala.
beni en çok rahatsız eden yazarın sürekli kendini tekrar etmesi, şu şekilde açıklayayım;
sabahattin ali bir bölümde hapis cezası aldı, yazar bu noktada "sayılı gün çabuk geçer" diyor.
lakin şöyle bir sıkıntı var; sabahattin ali evlenirken, 10.kez hapse girdiğinde, çocuğundan ayrılırken, almanya'ya giderken her seferinde bu terimi, "sayılı gün çabuk geçer" kalıbını kullanıyor. tempo olarak çok yanlış ayarlandığı görüşündeyim, kitabın ilk 150 sayfası sabahattin ali'nin aşk hayatını anlatırken son 30 sayfa ölümü ve ülkeden kaçması olmuş. bana sorarsanız son kısmın çok daha vurucu ve etkileyici olması gerekirdi, çok oldu da bittiye getirilmiş. bir diğer şikayetim ise şu şekilde; örneğin bir tartışma oluyor. yazar bu tartışmayı şu şekilde anlatıyor*:
-"bugün hava çok sıcak dedi", sabahattin.
-"evet öyle" dedi. melahat.
-sabahattin melahat'a bugün bir şey içmek ister misin? diye sordu.
-melahat hayır cevabını verdi.
ben bunu tamamen şu şekilde yorumladım, yazar karakterlere gerçekten bir kişilik verememiş.
örneğin usta bir yazarın kitabına bakalım, dostoyevski olsun bu.
dostoyevski hiçbir zaman 5 cümle üst üste raskolnikov demez.
raskolnikov'u öyle güzel bir şekilde anlatır ki ikili diyalog esnasında kimin raskolnikov, kimin karşıdaki yabancı olduğunu anlarız. ama bu kitapta o yok. sona eklenen isimler olmasa tüm karakterler aynı konuşmaları yapıyor. bunun sebebi olarak biraz kullandığı bakış açısı yüzünden diye düşünüyorum. eğer birinci kişi ağzından anlatılsa daha başarılı olabilirdi. anlatımda da bariz bir şekilde doğruluğu kesin olmayan olayları kesin gibi anlatmış. sabahattin ali'nin atatürk hakkında yazdığı bir şiir vardı, hakaret davası yiyor hatta. bu konuda üzerine iftira atıldığını yazmış, fakat öyle bir kaynak yok.
sonuç olarak okumasam hiçbir şey kaybetmeyeceğim vasat bir eser olarak kaldı benim için. yok arkadaşlar bizimkiler kitap yazmayı bilmiyor gerçekten. rusların, fransızların 300 yıl önce yazdıklarını şu an yazamıyorlar hala.
devamını gör...