1.
woody allen'ın yazıp yönettiği, mia farrow ile başrolünü paylaştığı 1983 yapımı mockumentary (sahte belgesel - melgesel ) tarzı film.
sahte belgesel tarzıyla film kendi gerçekliğini oluşturmuş. öyle ki, içinde barındırdığı absürtlüğe rağmen, filme televizyonda tesadüfen rast gelmiş bir kişi, izlediği şeyin bir film değil de, biyografik bir belgesel olduğu fikrine çok rahat kapılabilir. (tabii bir de woody allen'ı tanımıyor olması gerekirdi. ayrıca, belli bir süre sonra (gbkz: leonard zelig)'in bukalemun hastalığı izleyene hiç de absürt gelmez; olaylara kendinizi kaptırırsınız.)
hem bu sebepten hem de woody allen faktörü sayesinde film adeta kendi kendini tamamlayıp izleyiciye yorum hakkı bırakmaz. film kendi gerçekliğini yaratmıştır. bu farkındalığa, film hakkında bir şeyler yazmaya niyetlenip sonrasında yazacak bir şey bulamayınca anlayabildim ama olsun. benim tatlı canım sağ olsun. ne yalan söyleyeyim, izleyene sadece diyaloglara gülmek kalıyor; bir de neden bu kadar kısaydı diye hayıflanmak. (film süresi 70 küsur dakika)
film zaman olarak 1920'li ve 30'lu yıllarda geçer. detaylar üzerinde epey düşünülmüş olduğundan olsa gerek, izleyiciye bunu sonuna kadar hissettirir, filmin kendi gerçekliğini oluşturmasında ayrıca bir katkı sağlar. benim nazarımda, sırf bunun için bile takdir edilesi bir filmdir. * *) *)
sahte belgesel tarzıyla film kendi gerçekliğini oluşturmuş. öyle ki, içinde barındırdığı absürtlüğe rağmen, filme televizyonda tesadüfen rast gelmiş bir kişi, izlediği şeyin bir film değil de, biyografik bir belgesel olduğu fikrine çok rahat kapılabilir. (tabii bir de woody allen'ı tanımıyor olması gerekirdi. ayrıca, belli bir süre sonra (gbkz: leonard zelig)'in bukalemun hastalığı izleyene hiç de absürt gelmez; olaylara kendinizi kaptırırsınız.)
hem bu sebepten hem de woody allen faktörü sayesinde film adeta kendi kendini tamamlayıp izleyiciye yorum hakkı bırakmaz. film kendi gerçekliğini yaratmıştır. bu farkındalığa, film hakkında bir şeyler yazmaya niyetlenip sonrasında yazacak bir şey bulamayınca anlayabildim ama olsun. benim tatlı canım sağ olsun. ne yalan söyleyeyim, izleyene sadece diyaloglara gülmek kalıyor; bir de neden bu kadar kısaydı diye hayıflanmak. (film süresi 70 küsur dakika)
film zaman olarak 1920'li ve 30'lu yıllarda geçer. detaylar üzerinde epey düşünülmüş olduğundan olsa gerek, izleyiciye bunu sonuna kadar hissettirir, filmin kendi gerçekliğini oluşturmasında ayrıca bir katkı sağlar. benim nazarımda, sırf bunun için bile takdir edilesi bir filmdir. * *) *)
devamını gör...
2.
-spoiler içerir-
1983 yapımı bir woody allen filmidir. başrol olan leonard zelig'i kendisi oynar. belgesel tarzında bir filmdir, hatta ilk başta "ne saçma şey!" deyip sonradan inanmaya başlarsınız. bunun nedenini de yönetmene bağlıyorum.
zelig, ilk olarak bulunduğunda hastaneye götürülür ve doktor olan eudora (mia farrow) ile tanışır. eudora, bu adamı farklı bulur, onun için çabalamaya başlar. bunun sebebi ise, filmin tabiriyle zelig'in bir 'bukalemun' olmasıdır. yanına çinli biri yaklaştığında gözleri çekikleşir, sarışın biri yaklaştığında saçları sararmaya başlar vb. doktor eudora, bunun derinine indiğinde, zelig'in bu halini sevgi arama isteğine bağlar. sevilmek için her yolu deneyen, kendi benliğinden, kimliğinden ve görünüşünden vazgeçen bir adamdır zelig. kendi fikrini bile belirtemez. birisi güneşli bir günde, "hava da bozdu!" dese, buna hemen katılır. ütopik gelse de, biz insanlar da günlük hayatta bir yere yerleşmek için aynı şeyleri deniyoruz. aynı görünüşte olmak, birebir aynı fikri paylaşmak, karşı bir tez geliştirdiğimiz halde bile kendimizi susturmak. bir belgesel ancak bir gerçeği bu kadar güzel yansıtabilirdi.
kendi kimliğine sahip olmak elbette güzel şeydir, ancak nazi subaylarından kaçarken, bir uçağı uçurabilecek bilginiz yoksa bile zelig gibi olmak istediğinizden eminim. :)
-spoiler içerir-
1983 yapımı bir woody allen filmidir. başrol olan leonard zelig'i kendisi oynar. belgesel tarzında bir filmdir, hatta ilk başta "ne saçma şey!" deyip sonradan inanmaya başlarsınız. bunun nedenini de yönetmene bağlıyorum.
zelig, ilk olarak bulunduğunda hastaneye götürülür ve doktor olan eudora (mia farrow) ile tanışır. eudora, bu adamı farklı bulur, onun için çabalamaya başlar. bunun sebebi ise, filmin tabiriyle zelig'in bir 'bukalemun' olmasıdır. yanına çinli biri yaklaştığında gözleri çekikleşir, sarışın biri yaklaştığında saçları sararmaya başlar vb. doktor eudora, bunun derinine indiğinde, zelig'in bu halini sevgi arama isteğine bağlar. sevilmek için her yolu deneyen, kendi benliğinden, kimliğinden ve görünüşünden vazgeçen bir adamdır zelig. kendi fikrini bile belirtemez. birisi güneşli bir günde, "hava da bozdu!" dese, buna hemen katılır. ütopik gelse de, biz insanlar da günlük hayatta bir yere yerleşmek için aynı şeyleri deniyoruz. aynı görünüşte olmak, birebir aynı fikri paylaşmak, karşı bir tez geliştirdiğimiz halde bile kendimizi susturmak. bir belgesel ancak bir gerçeği bu kadar güzel yansıtabilirdi.
kendi kimliğine sahip olmak elbette güzel şeydir, ancak nazi subaylarından kaçarken, bir uçağı uçurabilecek bilginiz yoksa bile zelig gibi olmak istediğinizden eminim. :)
-spoiler içerir-
devamını gör...