nerede yapılmış bu anket? hangi okullara mensup insanlara yapılmış? anket yapılan insanların ailelerinin sosyoekonomik durumu nasılmış? bir şeyler belirtilmiş ancak 647 kişiye dayanarak “z kuşağı” adına konuşmak kadar aptalca bir şey yok.
daha geçen sene anket çalışması yapmış bir insan olarak söylüyorum, spesifik sonuçlar almak için 81 şehirden, her yaştan, her okul grubundan, her cinsiyetten eşit sayıda anket sonucu almaları gerek. anketlerle güvenilir sonuçlara ulaşmak gerçekten çok zor. ya derinlemesine bir araştırma yapılacak ve böylece hata payı en düşük seviyeye ulaştırılacak, ya da belirtilecek, şu şehrin, şu grubun tercihleri bunlar diye. şimdi ben bu çalışmanın neyine güveneyim allah aşkına?
devamını gör...

2021 yapımı alman filmi. tür: gerilim.

önce ilgililere fragmanını bırakıyorum.

son zamanlarda alman filmlerini ayrı bir ilgiyle izliyorum. filmlerin genel olarak kasvetli havasını seviyorum. eskiden sevmediğim dil unsuru vardı, o da şimdiler de kulağıma hoş gelmeye başladı. hal böyle olunca gözüme netflix için çekilmiş bir buçuk saatlik kısa filmi kestirdim. çabuk biter hesabı.

film tam çıtır çerezlik. öyle aham şaham bir tarafı yok. çok film izlemişseniz bu zamana kadar, muhakkak daha iyi çekilmiş, benzer senoryalar bulacaksınız. çok beğenilmemiş gibi görünüyor ama benim için yeterli. çünkü yorucu değil anlatım yalın. klişe ve basit gibi görünen senaryoyu hiç takılmadan izleyebilmek tercihim oluyor bazen. film mesajların ve diyologların pek ağır olmadığı bir modda ilerliyor.

soru: en son kim kalacak?
spoiler vermeden anlatmaya çalışayım. beş kafadar bir ormanda tüfek sesi duyuyor. gizemli bir tetikçi var ortada başla ormanda koşuşturmaya. başka bir konu yok. sonunda şaşırmak, ters köşe gibi bir durumda yok. baştan belli hikaye.
ama oyunculuklar iyi. *karakterlerin hepsi ayrı bir hava. the reader filminden tanıyacağınız, david kross oyuncular arasında. bir de benim freud'um robert var. *
puanı falan düşük ama kısa bir senoryada anca bu kadar olur. * gönül ister ki dark gibi bir proje gelsin. haydi almanlar yapabilirsiniz..
her seferinde yeni bir iş yaptıklarında heyecanlanıyorum sonra hayal kırıklığına uğruyorum.
devamını gör...

eğer düşünce biçiminizin bir meyvesi yoksa yani maddi manevi anlamda bir işlevselliği yoksa muhtemelen felsefeniz boştur. bir başka deyişle bu nihilizmdir zaten. olur mu öyle şey felsefenin bir şey vaadetmesi gerekmiyor, diye düşünüyorsanız yazının devamınıda okumayın lütfen.

felsefe yaşamı anlama arayışıdır gibi hikayeleri bir kenara koyalım. inanç dediğimiz şey bir felsefe biçimidir. doğru olduğuna peşinen inanılan felsefeye inanç denir, sorgulanarak elde edilen düşünce biçimine ise erişilmiş felsefe yada erişilmiş inanç denir. felsefede önemli olan ne düşündüğünüz değil nasıl düşündüğünüzdür. piyasada satılan yunan felsefesi, uzak doğu felsefesi, alman felsefesi gibi argümanlar, felsefe yada inanç değil düşünce kalıplarıdır. felsefe kafanıza takılan şeyleri sorgulamak çözümlemeye çalışmak demektir. nietzsche okuyup nihilist olunca, felsefe yapmış olmuyorsunuz, bir felsefeniz olmuş olmuyor.

felsefe yapmak için probleminiz olması ve bunu yine kendinizin çözmesi lazım. problem çözme yöntemleriniz oturuncada olayları değerlendirme biçiminizde felsefeniz olacaktır. dışardan hazır kalıp bir düşünce biçimini edinmek sizi doğru yola iletemez. nietzsche nin platonun yöntemleri sende işe yaramaz her birey şahsına münhasırdır. bireysel anlamda kendini geliştirmek kişisel çaba gerektirir. konjüktüre uygun bir düşünme biçimi geliştirmek gerekir. inanç ise, problem çözmede işlevsel olsa bile bireysel çaba ile doldurulması gereken bir çok boşluk barındırır.

fikirlerinizden çok yöntemleriniz önemlidir. herkes düşünebiliyor bunda sıkıntı yok ama veriyi nasıl analiz ettiğiniz ve nasıl işlediğiniz her şeyi değiştiriyor. sağlıklı yöntemler keşfedillip uygulamaya geçildikçe felsefeniz meyve vermeye başlar.
devamını gör...

kişinin konuşmaktan hoşlanmadığı şeylerdir.
daha atanmadınmı sen?
devamını gör...

flörtle sözlükte mesajlaşacağimıza whatsapp'a geçeriz. böylelikle numarasını almış olurum.
ıko çek salterleri,yoldaş kapat kepenkleri, pavlov sen istatistikler de kal.
devamını gör...

(bkz: z raporu)

gece uykuya dalmadan önce günlük ne kadar ciro karma puan yaptığını deftere işleyen yazardır.işini ciddiyetle yapar.vergisini verir.

bugün 500'e yakin karma puan.allah bereket versin. iyi iş yaptik. bu kankacılık lobisinin kaymağını yiyorum çok şükür. hadi iyi geceler.

böyle böyle 2 haftaya oğlanın nişanını yaparız.
devamını gör...

ben hasta bir adamım.

yeraltından notlar. dostoyevski .
devamını gör...

rasim özdenören, 1940 yılında maraş'ta dünyaya geldi. istanbul üniversitesi hukuk fakültesini ve istanbul üniversitesi gazetecilik enstitüsü'nü bitirdi. devlet planlama teşkilatı'nda uzman olarak çalıştı. 2 yıl gibi kısa bir süre için de olsa araştırma amacıyla abd'nin farklı farklı eyaletlerinde bulundu. ardından kültür bakanlığı'nda bakanlık müşavirliği yaptı. aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı.

özdenören hikayelerinde toplumdaki değişme ve çözülmenin sebep - sonuç ilişkisiyle açıklamasını yapmaya çalışmıştır. kültürel yozlaşma, ailelerdeki çözülmeler ve bunalımlar eserlerinde sıklıkla başvurduğu kavramlardandır. hikayelerinin merkezine insan ve insan ruhunu almaktan kaçınmamıştır. aynı zamanda yeri geldiğinde islami motifleri kullanmaktan kaçınmayan özdenören denize açılan kapı adlı hikayesinden itibaren tasavvufi duyarlılığını okurlara yansıtmayı başarmıştır. hikayelerinde objektif olmaya çalışarak gerçeklere asla ama asla müdahele etmemiş, toplum tarafından benimsenen ideal tipleri anlattığı kadar çok fazla eleştirilen olumsuz tipleri de anlatmıştır. sayıp dökmelere ağırlık veren bir hikayeci olarak özgün, şairane ve sembolik bir anlatım biçimi vardır. kültürel yozlaşmaya karşı da kişinin tassavufa yönelmesini istediğini söylemekte de fayda var.
özdenören hala yazın hayatına devam ediyor.

1984 yılında denize açılan kapı adlı eseriyle türkiye yazarlar birliği yılın hikayecisi ödülüne layık görülmüş,
1978 yılında ise türk milli kültür vakfı tarafından fikir dalında jüri özel ödülünü kazanmıştır.

aynı zamanda çok sesli bir ölüm ve çözülme adlı hikayeleri televizyona uyarlanmış hatta 1977'de çok sesli bir ölüm adlı eseri uluslararası altın prag tv filmleri festivali'nde jüri özel ödülünü aldı.
ve yakın zamanda hala ödül almaya devam ettiği söylenebilir mesela 2015 yılında t.c. cumhurbaşkanlığı kültür ve sanat büyük ödülü 2016 yılında ise necip fazıl kısakürek saygı ödülünü almıştır.
devamını gör...

ortaokul dönemlerimdi sanırım. kendim gibi, kitap okumayı çok seven bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine; bu kitap aracılığıyla tanışmıştım dan brown ile...

üstünden o kadar zaman geçti, hala daha benzer konseptte okuduğum tüm romancılar arasında kurgusunu bu kadar sevdiğim, kitabın sayfalarına karıştığım, kitabın kahramanı ile sokakları beraber arşınladığım iki yazardan biri dan brown. ikincisi de harlan coben'dir.

spoiler olarak sayılmazsa şayet; louvre müzesi'nde işlenen bir cinayet - louvre müze müdürü öldürülmüştür- ve cinayet mahallinde bulunan bir takım mesajlardan ötürü, harvard'ta dini ikonoloji ve semboloji profesörü olan robert langdon'a fransız polisinin danışması üzerine gelişen ve ucu dünya tarihindeki büyük gizemlerden birine, tapınak şövalyeleri ve kutsal kase arayışçılarına uzanan bir olaylar örgüsüne tanıklık ediyoruz bu kitapta...

kurgu, merak uyandırması, okurken bulmaca çözüyor hissi yaratması ve okuyucuyu yatırdığı ters köşeler bakımından oldukça zengin bir kitap olan da vinci şifresi'ni hala okumamış olanlarınız varsa - kült bir kitap gözüyle bakıyorum- ve şayet; macera ve polisiye türlerini okumaktan keyif alıyorsanız, hatta ve hatta kitap okuma alışkanlığı kazanmak istiyor, fakat başlayacak iyi bir kitap bulamıyorsanız. şiddetle tavsiyemdir...

ayrıca serinin devamı niteliğinde olan ve aşağıda sıraladığım kitapları da aşağıdaki sırayla okumanızı tavsiye ederim.

(bkz: melekler ve şeytanlar)
(bkz: da vinci şifresi)
(bkz: kayıp sembol)
(bkz: cehennem)
(bkz: başlangıç)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

izlediğim anime dizileri ve yorumlarım:

erased: izlediğim ilk anime dizisi. yanlış anlaşılma durumuna düşen polisler tarafından aranan esasoğlanımız her bir şey olduğunda geçmişe gider. çocukluğunda bir kız arkadaşını öldüren ve devamlı hale getiren çocuk katilini bulma peşine düşer.

monster: psikolojili, gerilimli ve biraz da aksiyonlu anime serisi. ana tema ana karakter harici diğer karakterlere de etki ettiği ve onların da hikayesini ele aldığı için tek yönlü diyemeyeceğim, kısa masal kitapları bile tasarlanmış anime dizisi.
holywood filmlerine taş çıkarır, öyle diyeyim.

fullmetal alchemist brotherhood: dünyanın enerjisini kullandıkları bir simya konusu geçiyor. eşit takas prensibi animede sıkça geçen bir deyim. bir hata sonucu vücudunu kaybeden alphonse ve sol kolunu ve sağ bacağını kaybeden abisi edward bir arayış içinde maceraya atılırlar. açılış ve kapanış şarkıları bayağı güzel ve ortaya karışık anime yapmışlar. hayat dersleri veriyor, aksiyon da var, o aile sıcaklığı hissiyatını da veriyor.

death note: adaleti sorgulatan bir anime. animelerin klasiğidir ve başyapıtlarından üste oynar. animeye yeni başlayanlar için psikoloji ve zeka seviyorsanız kesinlikle öneririm. kalbime işlemiş ilk animedir kendileri.*
sırf canı sıkıldığından animeyi başlatan troll ryuk için dahi izlenir.

death parade: death note'dan sonra boşluğa düşüp ona yakın bir anime arayışına girdiğimde izlediğim mini dizidir. hayat dersleri veren bir anime dizisi. spoiler yemeyin, izleyince bölümün sonunda nerde geçtiğini anlarsınız.

terror in resonance: kesinlikle başyapıt ama hızlı bitmesiyle tadı damağımda kaldı(az ve öz). çizimleri harika ve yunan mitolojisini esas alan psikolojik eser. sonunda ağlatabilir.

another: korku filmi tadında bir tür. bir kasabada her sene lise 3-3 sınıfında kendisinin ölü olduğunu bilmeyen bir öğrenci yerleşir. kimse ölmesin diye öğrenciler her 3-3'e geldiğinde bir kişiyi ölü olarak oylayıp görmezden gelirler. bana göre opening şarkısı bayağı güzel, telefonuma indirdim.

mirai nikki: 12 günlük kullanıcısının birbirleriyle mücadelesini anlatan içerisinde bir tane yandere kızımızı bulunduran anime. içerisinde çıplaklık ve çokça kan var, 18 yaş altı iseniz tavsiye etmem.

hellsing ultimate: mirai nikki'ye kan ve aksiyonda fark atan dracula'lı animemiz. vampir ve zombi avcısı olan hellsing yanındaki alucard ile ve onun vampir yaptığı kızımızla işbirliği içinde nazi zombilerle mücadele ediyor. çok kan ve dehşet istiyorsanız izlediğim tüm animeleri sollayan bir dizi. animenin ayrıntıları için bayağı süre harcamışlar. yine kan görmeyi kaldıramıyorsanız önermem.

guilty crown: ne yalan söyliyim başlarda beni sarmadı. sonlara doğru biraz odaklanabildim diyebileceğim bir anime. en çok canımı sıkan hala saf karakterle takılan esasoğlanımızın teee son bölümlere doğru aklı başına gelmesidir. esasoğlanımız kralın gücü diye adlandırılan bir gücü yanlışlıkla elde ederek insanların kalbinden onların karakterlerine göre alet alabiliyor ve salgın bahanesiyle ülkenin içine edenlere karşı bir grubuyla mücadele içine giriyorlar. (tabi aşık olduğu bir kızımız da var, yanında savaşıyor.)

one punch man: komedi ve ironi sevenler için kesinlikle önerebileceğim bir anime. tüm sezonlarını izleyebilirsiniz. diğer animelerdeki dağları, taşları aşarak olağanüstü güç elde eden karakterlerle baya dalga geçmiş. çok güçlü olması tek yumruğuyla rakiplerini indirebilmesi karakterimizi sıkıyor ve daha güçlü rakipler aramaya başlıyor. genellikle son zamanlarda gelmesiyle ünlüdür.

mob psycho 100: one punch man havası olan psişik güçleri konu alan anime serisi, one punch man'deki aynı mangaka tarafından çıkan ürün. siz de farklı bir konu arıyorsanız size göre, ben sevdim.

arakawa under the bridge: komedinin ve deliliğin dibine vurmuş bir anime dizisi.
ailecek borçlanmama prensibiyle yaşayan esasoğlanımız şirketin başına geçecek veliahtken kendini köprüaltında buluverir. çünkü hayatını bir kız kurtarır ve borcunu ödemek ister. o günden sonra iyice onlardan olmaya başlar. ki kendisi de öyle diye oraya çekilme ihtimali var. başlarda sarmasa da ortalarda beni içine çekmeye başardı. sonlara doğru iyice gülmekten ağzım kulaklarıma gelmişti. tabi borçlandığı kızımıza aşıktır.
arakawa under the bridgexbridge de serinin 2. sezonudur. efektli olmasıyla ve yeni karakterlerin eklenmesiyle biraz farklı bir hava vermişler.
"gezo"ya arakawa under the bridge anime önerisi için teşekkür ederim.*

izlediğim anime filmleri ve yorumlarım:

spirited away: hayao miyazaki şaheseri. küçük kızın ruhlar bölgesine girmesiyle başlayan macerasına tanık olacak ve o harikulade sanattan, manzaralardan gözlerinizi alamayacaksınız.
eğer vaktiniz yoksa animeye spirited away'den başlayabilirsiniz. kendileri de benim ilk anime filmim olur.

prenses mononoke: hayao miyazaki'nin yine harikulade manzaralı bir anime filmidir. doğa ve insanların savaşını anlatan filmde kızımız doğadan yanadır.

a whisker away: bir netflix anime filmidir. arada bir maske takmasıyla kediye dönüşür ve
sevdiği oğlanın bir kedisi olur. sonraları insanlığını kaybeden kız bir maceraya atılır.

your name: bir sanat eseri daha. çok güzel manzaraları olan japon kültürü ve inanışı ile ilgili bağlantılı olayları olan bir anime filmi.
mutlaka izlemeniz gerekiyor. iki kişi hem beden değiştiriyor hem de spoiler olacağı için söylemiyorum. izleyince anlarsınız.
devamını gör...

yaparım evet.ben bu işi biliyorum diyorum sonunda da(gülücük)(gülücük)
devamını gör...

kayıp zamanın izinde ya da orijinal ismi ile à la recherche du temps perdu, marcel proust tarafından ömrünün büyük bir kısmını ayırarak yazdığı bir eserdir. kendisi bu işe koyulduğunda sayfalara aktardığı cümlelerin, edebiyatın kilometre taşlarından birine dönüşeceğini biliyor muydu emin değilim fakat bu yedi ciltlik devasa eser her kelimesine kadar incelenmeyi hak ediyor. bir eseri incelemeden önce yazıldığı şartları ve yazarın iç dünyasını bilmekte fayda var . proust, çalkantılı bir zamanda doğdu ve hastalığından ötürü sıkıntılı bir hayat sürdü; bu hastalıktan ötürü zamanını geçirdiği yerlerin izlerini à la recherche du temps perdu'da sıkça görüyoruz. yüzbaşı dreyfus'un haksız yere suçlanması sürecinde , dreyfus davasının haklı tarafında yer aldı ve bu süreç onun karakterinin oturmasında büyük önem oynadı. dreyfus olayının izlerini 3.cilt olan le côté de guermantes'ta uzun uzun anlatmaktan kaçınmamıştır zaten.

kendisinin eşcinsel olduğunu ve eserlerine de bunu uzun uzadıya yansıttığını bilmekte fayda var , çünkü onu anlamazsak eserlerini anlamak mümkün olmayacaktır. 4.cilt olan sodome et gomorrhe'de eşcinsellik üzerine uzun ve derin incelemeler mevcut. ailesinde üst üste yaşadığı kayıpların etkilerini ise son ana kadar görmemiz mümkün olmuyor.

proust'u bir nebze anladığımızı düşünürsek eğer, gelelim edebiyatın yapı taşlarından biri haline gelmiş olan eseri à la recherche du temps perdu'ya . eser uzun ve yorucu cümlelerden oluşsa bile üstün betimlemeleri ile insanı kolundan tutarak kitabın içine çekmiş proust. aşk, hatırlamak,roman ve romancı ilişkisi, felsefe ve daha bir çok konuda altı dolu çıkarımların , aforizmaların ve derin anlamların olduğu uzun bir şiir okumak gibi hissettiriyor eser. adını koyamadığınız düşüncelerinizin bir şekilde burada betimlendiğini görüp keyiflenmemek elde değil. balzac ve bergson'un parmak izleri eserin her yanında görünüyor. taraflı bir bakış açısı olsa bile proust her açıdan dönemine ayna tutmuş. eseri orijinal dilinde okuyabilmek için fransızcaya hakim olmak gerek ama roza hakmen üstün bir iş çıkarmış. okumayı planlıyorsanız roza hakmen çevirsinden şaşmayın.yedi ciltten oluşan eserin her bölümü için bir kaç alıntı bırakma niyetindeyim.

--- alıntı ---

du côté de chez swann ( swann'ların tarafı)
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacak duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.
s.44

comme les hommes primitifs dont les sens étaient plus puissants que les nôtres, elle discernait immédiatement, à des signes insaisissables pour nous, toute vérité que nous voulions lui cacher.
p.17

à l'ombre des jeunes filles en fleurs (çiçek açmış genç kızların gölgesinde)

hayat, seven insanların daima bekleyebileceği mucizelerle doludur. (...) zaten hayatta ve hayatın çelişen durumlarındaki bütün aşka ilişkin olaylarda, en iyisi anlamaya çalışmamaktır; çünkü nasılsa acımasız ve beklenmedik olduklarından, mantık kurallarından çok sihirli kurallara göre belirlenir gibidirler.
s.67

la nature que nous faisons paraître dans la seconde partie de notre vie n'est pas toujours, si elle l'est souvent, notre nature première développée ou flétrie, grossie ou atténuée ; elle est quelquefois une nature inverse, un véritable vêtement retourné
p.42

le côté de guermantes (guermantes tarafı)

bir savaş alanı, yüz yıllar boyunca tek bir savaşın alanı olmamıştır, olmayacaktır. savaş alanı olmuşsa demek ki iyi bir savaş alanı olmasını sağlayan belirli coğrafi, jeolojik koşulları, hatta düşmanı engelleyecek kusurları ( mesela araziyi ikiye bölen bir nehir) içinde barındırmaktadır. bu yüzden savaş alanı olmuştur ve olacaktır da. herhangi bir oda resim atolyesi olmaz; herhangi bir yerde savaş alanı olmaz. bazı yerlerin kaderi savaş alanı olmaktır.
s.104

la vraie beauté est si particulière, si nouvelle, qu'on ne la reconnaît pas pour la beauté.
p.110

sodome et gomorrhe (sodom ve gomorra)

her gece yatağına külçe gibi yığılıp uyanıncaya, yataktan kalkıncaya kadar yaşamayan bir adam, uykuya ilişkin, büyük keşifler değilse de, en azından küçük yorumlar yapmayı aklından geçirebilir mi? uyuduğunun farkında bile değildir. uykuyu takdir edebilmek, bu karanlığı biraz aydınlatabilmek için, biraz uykusuzluk yararlıdır.
s.53

c'est de là que vient tout le mal: dieu est un homme.

la prisonnière ( mahpus)

...ama sevdiğimiz insanın uydurduğu öyküler bize acı çektirir ve bu yüzden de, yüzeysel bilgilerle oyalanacağımıza, insan doğasının derinine inmemize imkân verir. keder içimize işler ve sancılı bir merakla daha derinlere nüfuz etmeye zorlar bizi. buradan çıkan gerçekleri gizleme hakkını bulamayız kendimizde; bu yüzden de bu gerçekleri keşfetmiş, hiçliğe inanmış bir ateist, can çekişmekteyken, şanı şöhreti umursamadığı halde, son saatlerini, bu gerçekleri duyurmaya çalışarak harcar.

l'amour, dans l'anxiété douloureuse comme dans le désir heureux, est l'exigence d'un tout. ıl ne naît, il ne subsiste que si une partie reste à conquérir. on n'aime que ce qu'on ne possède pas tout entier.
p.67

albertine disparue (albertine kayıp)

ama zekamız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
s.10

on n'est que par ce qu'on possède, on ne possède que ce qui vous est réellement présent, et tant de nos souvenirs, de nos humeurs, de nos idées partent faire des voyages loin de nous-même, où nous les perdons de vue!
p.29

le temps retrouvé ( yakalanan zaman )

insanların anlattıklarını duymazdım, çünkü beni ilgilendiren, ne demek istedikleri değil, bunu nasıl söyledikleri, söyleyiş biçimlerinin ortaya koyduğu kişilikleri veya gülünçlükleriydi; daha doğrusu, beni asıl ilgilendiren şey, özel bir haz aldığım için daima araştırmalarımın özel hedefi olan, birden fazla kişiye özgü ortak özelliklerdi.
s.27

l'écrivain ne dit que par une habitude prise dans le langage insincère des préfaces et des dédicaces : " mon lecteur ". en réalité, chaque lecteur est, quand il lit, le propre lecteur de soi-même. l'ouvrage de l'écrivain n'est qu'une espèce d'instrument optique qu'il offre au lecteur afin de lui permettre de discerner ce que, sans ce livre, il n'eût peut-être pas vu en soi-même. la reconnaissance en soi-même, par le lecteur, de ce que dit le livre, est la preuve de la vérité de celui-ci, et vice versa, au moins dans une certaine mesure, la différence entre les deux textes pouvant souvent être imputée non à l'auteur mais au lecteur. l'auteur n'a pas à s'en offenser, mais au contraire à laisser la plus grande liberté au lecteur en lui disant : " regardez vous-même si vous voyez mieux avec ce verre-ci, avec celui-là, avec cet autre. "

--- alıntı ---
devamını gör...

bazen söylenecek sözlere gerek kalmaz...

mou lipis
devamını gör...

bu kitaptaki yaşlı adam bana yaşamak kitabında okuduğum o adamı hatırlattı. insanlar yaşlanınca ölümden korkuları mı azalıyor? onlara bir cesaret geliyor sanki. en fazla ne olabilir, hepimizin sonu ölüm düşüncesiyle hayatlarını tehlikeye atma konusunda daha az düşünür oluyorlar. ilk defa ernest hemingwey okudum. çok beğendim. çok akıcı olduğunu da belirteyim, her seviyede okur rahatlıkla okuyabilir. elime almamla bitirmem çok hızlı oldu. en çok hoşuma giden de doğayla olan mücadele ve bu mücadeleye rağmen ona duyulan sevgi temasıydı.

yaşlı adam geçimini denizcilikle sağlıyor. balık tutup onları satıyor. ama şanssızlığı yüzünden yanına verilen çırağı bile ailesi alıp başka bir tekneye veriyor. çocukla olan ilişkileri hiç bozulmayıp büyük bir samimiyetle devam etse de yaşlı adam bir gün kalktığında yalnız ve bu sefer balık yakalayacağından emin bir şekilde denize açılıyor ve olaylar gelişiyor.


adam tuttuğu balığın çok büyük olduğunu anladığında herhalde oltayı kesip başka bir balık yakalar diye düşündüm. ben olsam öyle yapardım. çünkü yaşlıyım ve o balığı zapt etmem kolay olmaz diye düşünürdüm. ama yaşlı adam karaya çıkana kadar balıktan ufak da olsa parçalar kurtarabileceğinin umudunu kaybetmedi. helal olsun sana yaşlı adam.

devamını gör...

yüzüklerin efendisi ve hobbit serisinin hayranı olarak her dinlediğimde gözümün önüne elfleri, hobbitleri, cüceleri getiren efsane şarkı.
son bölümü de şöyledir: "these songs of hobbit, dwarves and men and elves / come close your eyes you can see them too"
bu arada şarkıya ismini veren bard, hobbit kitabında ejderha smaug'u öldüren karakterdir.
devamını gör...

(bkz: eivor)

(bkz: assassin's creed valhalla)
devamını gör...

aşırı derecede umursamaz biriyim. üzerimde büyük bir bosvermişlik var. adeta yarın ölecekmişim gibi her şeyden elimi eteğimi çekmiş, 1 gün sonrasını bile düşünmeden yaşıyorum ve yaşamaya devam ettikçe çıkmaz sokaklardan çıkamıyorum.
devamını gör...

evet yaşadığım durumdur. eskisi gibi akıcı ve kelimeleri yutmadan konuşamıyorum. geçen yüzyüze görüştüğüm bir arkadaşla iki çift laf edelim dedik konuşurken kelimeleri yutmam ve düşünerek konuşmamdan kendim rahatsız olup doya doya konuşamadığım durum. tabi pandeminin etkisi de büyük. öncesinde iki üç kişi görür konuşurduk.
devamını gör...

sergilemek
her şeyi.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim