anormal sözlük haber ajansı
değerli okuryazarlar 14 eylül sözlüğün saldırıya uğraması kumpanyası ile ilgili mahrem bilgilere ulaştık. benjamin nedenyahu yeni ekibi ile mossad operasyonlarına hız vermiş gözüküyor. muhabirimizin yönetimdeki kaynaklarından aldığı bilgileri noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz;
dün akşam bugün bunların olacağı bilgisini bize vermişti. zaten sürekli milletle uğraşıyorsunuz. iş yükü arttı. artık çoğu moderatör bu iş yükü yüzünden mahlasını online listesine asıp gidiyor. yazarlar gevşedi. bir toparlanmamız lazım. bu hali gören müesseseler bize reklam vermiyor. bu da ziyadesiyle canımı sıkan bir durum. safları sıklaştırmak lazım. düşman yaratmak lazım. herkesi bir araya toplayıp, mangırları şıngırdatmak lazım. bakın ben zaten doğu'nun ayısının oyunlarına gelip reklamsız sözlük yüzünden az kalsın tüm birikimimi kaybediyordum. şimdi bizim mavi çocuklar benim gözümü açtı. bu işi halledelim sizi de maaşa bağlayacağım diyerek hepimizi şaşırttı. sonra cılız bir alkış sesi duyduk. kim olsun beğenirsiniz? bizim göbekli, göbekli tepenin en tepesinde dikiliyormuş edası ile avuçları patlayana kadar benji'yi alkışlıyordu. zaten ayrıntıyı da o anda fark ettik. göbekli göbeğini maviye boyamıştı. değişimin ve dönüşümün rengi artık onun koca göbeğinde kendini gösteriyordu.
bir diğer yönetici ise benjamin nedenyahu'nun şu söylediklerini bizlerle paylaştı;
zaten yazarların rahatsız olduğu durumlar var. sürekli bizi sıkıştırıyorlar. sözlük saldırıya uğradı algısı yaratırsak bunları sustururuz. göç dalgası ve genel af mevzuları kapanır gider. 14 aralık bu sözlüğün bekasına karşı yapılmış bir girişimdir düşüncesini yazarların beynine kazımamız lazım. dış düşmanlara dikkat çektiğimiz kadar içimizdeki irlandalıları da ön plana çıkarmalıyız. bu yüzden saldırı esnasında iko bilgisayar başında değildi diyeceğiz. bizi tanıyan bizi bilen birilerinin bunu yaptığı düşünülsün ki, benim bu noktadaki direnişim ve mücadelem ön plana çıksın.

evet değerli dostlar; lütfen yaşanan kumpanyanın gazına gelip sözlüğün demokratikleştirilmesi mücadelesinden vazgeçmeyiniz. bu kumpanya hisseli harikalar kumpanyasıdır. hissenin büyüğünü de nedenyahu'nun mavi dostları şirinler(!) almaktadır.
benjamin nedenyahu'nun bu haberi okurken bürüneceği hali ahvali de sizlerle paylaşalım tam olsun!

özgür basın susturulamaz! herkes susar biz neden yahu diye sorarız!
açık mert korkusuz anormal sözlük haber ajansı özel haberini okudunuz.
sürç-i lisan ettiysek af ola!
dün akşam bugün bunların olacağı bilgisini bize vermişti. zaten sürekli milletle uğraşıyorsunuz. iş yükü arttı. artık çoğu moderatör bu iş yükü yüzünden mahlasını online listesine asıp gidiyor. yazarlar gevşedi. bir toparlanmamız lazım. bu hali gören müesseseler bize reklam vermiyor. bu da ziyadesiyle canımı sıkan bir durum. safları sıklaştırmak lazım. düşman yaratmak lazım. herkesi bir araya toplayıp, mangırları şıngırdatmak lazım. bakın ben zaten doğu'nun ayısının oyunlarına gelip reklamsız sözlük yüzünden az kalsın tüm birikimimi kaybediyordum. şimdi bizim mavi çocuklar benim gözümü açtı. bu işi halledelim sizi de maaşa bağlayacağım diyerek hepimizi şaşırttı. sonra cılız bir alkış sesi duyduk. kim olsun beğenirsiniz? bizim göbekli, göbekli tepenin en tepesinde dikiliyormuş edası ile avuçları patlayana kadar benji'yi alkışlıyordu. zaten ayrıntıyı da o anda fark ettik. göbekli göbeğini maviye boyamıştı. değişimin ve dönüşümün rengi artık onun koca göbeğinde kendini gösteriyordu.
bir diğer yönetici ise benjamin nedenyahu'nun şu söylediklerini bizlerle paylaştı;
zaten yazarların rahatsız olduğu durumlar var. sürekli bizi sıkıştırıyorlar. sözlük saldırıya uğradı algısı yaratırsak bunları sustururuz. göç dalgası ve genel af mevzuları kapanır gider. 14 aralık bu sözlüğün bekasına karşı yapılmış bir girişimdir düşüncesini yazarların beynine kazımamız lazım. dış düşmanlara dikkat çektiğimiz kadar içimizdeki irlandalıları da ön plana çıkarmalıyız. bu yüzden saldırı esnasında iko bilgisayar başında değildi diyeceğiz. bizi tanıyan bizi bilen birilerinin bunu yaptığı düşünülsün ki, benim bu noktadaki direnişim ve mücadelem ön plana çıksın.

evet değerli dostlar; lütfen yaşanan kumpanyanın gazına gelip sözlüğün demokratikleştirilmesi mücadelesinden vazgeçmeyiniz. bu kumpanya hisseli harikalar kumpanyasıdır. hissenin büyüğünü de nedenyahu'nun mavi dostları şirinler(!) almaktadır.
benjamin nedenyahu'nun bu haberi okurken bürüneceği hali ahvali de sizlerle paylaşalım tam olsun!

özgür basın susturulamaz! herkes susar biz neden yahu diye sorarız!
açık mert korkusuz anormal sözlük haber ajansı özel haberini okudunuz.
sürç-i lisan ettiysek af ola!
devamını gör...
winston churchill
bir siyasetçinin görevi nedir sorusuna “yarın, önümüzdeki ay, önümüzdeki yıl neler olacağını şimdiden söyleyip, zamanı gelince de neden gerçekleşmediklerini açıklamak" diyebilen vecizelerin adamıdır.
devamını gör...
karantina
bir komplo teorisi olsun diye değil ama aklıma takıldığı için beni farklı düşüncelere sevk eden sözcüktür.
sanki üzerimizde kapitalist bir baskı kurmak için uygulanan planların başlığı b olanıdır.
a planında alışveriş merkezleri, üniversiteler, okullar ve stadyumlar gibi toplu halde bulunacağımız yerlere tıkıştırdılar bizi. denetim altında tutmak daha kolay olacaktı böylelikle ve dahası tüketim konusunda da elimizi korkak alıştırmayacaktık. takibi kolay yapılan bu toplulukların yönlendirilmesi de kolay olacaktı elbette.
ama burda ters giden bir şeyler oldu. insanların iç içe olması, sürekli etkileşim ve iletişim içinde bulunması muktedirlerin işine gelmedi. toplu halde verilen tepkiler iktidar sahiplerini rahatsız etmeye başladı, belki alışveriş merkezlerinde değil ama toplu halde bulunan diğer mekanlarda insanlar toplu halde tepki verip tek elin çıkaramadığı sesi çıkarmaya başlayınca işler değişti.
insan evrimini sekteye uğratan internetle birlikte bu sefer b planı uygulanmaya başlandı sanki. internet sayesinde tüketim kültürü zarar görmek şöyle dursun şaha bile kalktı. böylelikle muktedirler insanları daha küçük gruplar halinde toplamanın daha iyi sonuçlar verebileceğini fark etti. tepkiler aile arasında yen içinde kalırken bir yandan da sosyal medya aracılığıyla sabun köpüğü gibi ortaya çıkıp kaybolmaya başladı. bir laboratuvar virüsü insanlığı kapalı hücreler halinde yaşama alışkanlığına ısındırmak için muktedirlere bir prova şansı sunmuş oldu böylelikle.
bunu yazarken kendimi komplo teorisi filmindeki taksici jerry fletcher gibi hissettim ama gerçek düşüncelerim bunlardır.
sanki üzerimizde kapitalist bir baskı kurmak için uygulanan planların başlığı b olanıdır.
a planında alışveriş merkezleri, üniversiteler, okullar ve stadyumlar gibi toplu halde bulunacağımız yerlere tıkıştırdılar bizi. denetim altında tutmak daha kolay olacaktı böylelikle ve dahası tüketim konusunda da elimizi korkak alıştırmayacaktık. takibi kolay yapılan bu toplulukların yönlendirilmesi de kolay olacaktı elbette.
ama burda ters giden bir şeyler oldu. insanların iç içe olması, sürekli etkileşim ve iletişim içinde bulunması muktedirlerin işine gelmedi. toplu halde verilen tepkiler iktidar sahiplerini rahatsız etmeye başladı, belki alışveriş merkezlerinde değil ama toplu halde bulunan diğer mekanlarda insanlar toplu halde tepki verip tek elin çıkaramadığı sesi çıkarmaya başlayınca işler değişti.
insan evrimini sekteye uğratan internetle birlikte bu sefer b planı uygulanmaya başlandı sanki. internet sayesinde tüketim kültürü zarar görmek şöyle dursun şaha bile kalktı. böylelikle muktedirler insanları daha küçük gruplar halinde toplamanın daha iyi sonuçlar verebileceğini fark etti. tepkiler aile arasında yen içinde kalırken bir yandan da sosyal medya aracılığıyla sabun köpüğü gibi ortaya çıkıp kaybolmaya başladı. bir laboratuvar virüsü insanlığı kapalı hücreler halinde yaşama alışkanlığına ısındırmak için muktedirlere bir prova şansı sunmuş oldu böylelikle.
bunu yazarken kendimi komplo teorisi filmindeki taksici jerry fletcher gibi hissettim ama gerçek düşüncelerim bunlardır.
devamını gör...
zamanla sevmek vs ilk görüşte aşk
sevgi, kanımızdaki mutluluk hormonu gibidir, hep bizle olma ihtimali yüksektir. sevgi, kibirli değildir, mütevazıdır.
aşk ise ağza bir parmak bal çalmak gibidir. geçicidir, dolandırıcıdır, ızdırap çektirir.
aşk ise ağza bir parmak bal çalmak gibidir. geçicidir, dolandırıcıdır, ızdırap çektirir.
devamını gör...
karanlık alan mikroskopisi
spiroketler, campylobacter ve vibrio türü bakterilerin tanısında sıklıkla kullanılan özel mikroskobik yöntemdir.
devamını gör...
para her şeydir
para hem her şeydir hem de hiçbir şey değildir.
her şey olmasının nedeni, manevi şeyler hariç her şeyin para ile satılması ve zor kazanılmasıdır.
hiçbir şey olmamasının nedeni ise manevi şeyleri satın alamaması ve mezara götürülememesidir.
her şey olmasının nedeni, manevi şeyler hariç her şeyin para ile satılması ve zor kazanılmasıdır.
hiçbir şey olmamasının nedeni ise manevi şeyleri satın alamaması ve mezara götürülememesidir.
devamını gör...
hemdert
öncelikle buyrunuz
farsça hem (-deş -daş) ekinin derde eklenmesiyle oluşmuş birleşik kelime. yani derde ortak olan kişilerden ziyade dertleri aynı olan kişilere hemdert denir.
her insanın dünyayı algılayışı farklıdır. bu farklılık kişinin karakteri ve doğumundan beri yaşadıklarıyla ilgilidir. çocukken izlediğimiz çizgifilmden tutun test kitabında okuduğumuz paragrafa kadar her şey karakterimizde eser miktarda da olsa bir değişme meydana getirir. bizi bugünkü biz haline getiren milyonlarca değişken var. haliyle yolda gördüğümüz bir ağaç dahi bizim için yanımızdakilerle birebir aynı şeyi ifade etmiyor. aynı şekilde herkesin dert algısı da farklı. bizim için mühim sayılabilecek bir dert başkası için bahsi geçmesi bile lüzumsuz olabilir. yani dertlerin dert olmasının sebebi bilfiil biziz. şöyle ki dertlerin tohumu ne kadar dışarıdan atılsa da bittiği yer yine bizim derunumuz. tanpınar da saatleri ayarlama enstitüsü kitabında bu konuyla alakalı olabilecek şunları diyor:
"çünkü her insanın hayatında hiçbir muhayyillenin icat edemeyeceği kadar aksaklık vardır, ve bu aksaklıklar o insanla beraber yetişmiş, büyümüş şahsi, nevi kendine mahsus şeylerdir."
şahsi ve nevi kendine mahsus; dertlerimiz için de denilebilecek en doğru betimlemelerden sanırım. bu perspektifte bakınca insanların anlaşılma çabası ne kadar da beyhude geliyor.
yazmaya başlayınca gayriihtiyari konuyu çok dağıttım, ana konuya dönüp toparlamaya çalışayım. tekrar kısa bir tanım yapmak gerekirse dert ortağı bizim derdimizle dertlenene, hemdert ise bizden bağımsız olarak bizimle aynı derdi çekenlere denir. derdimize ortak bulmak nispeten kolaydır. arkadaşlarımız, sevdiklerimiz, dostlarımız derdimize ortak olabilirler. ama bu derdi ne kadar anlayıp içselleştirebilirler. dert ortağı dinler, konuşur, teselli vermeye çalışır. hemdert ise bizimle aynı dertten muzdarip olana denir. aynı sıkıntıyı çeken değil, görülen sıkıntının içimizde aynı derdi meydana getirdiği kişi hemderdimiz olur. birazcık somutlastırmak için örnek veriyorum; sıkıntı parasızlık olsun birinin derdi açlığı birinin derdi muhtaçlığı ise onlar hemdert değillerdir. hatta her ikiside muhtaciyetten dert çekseler dahi hemdert olmayabilirler ki nitekim muhtaçlık algıları farklı olabilir. insanların belki de en büyük ihtiyaçlarından biri anlaşılmak, anlayabilecek tek kişi ise hemdertleri. hemderdimiz var mıdır varsa karşılaşmak mümkün müdür işte orası bilinmez.
farsça hem (-deş -daş) ekinin derde eklenmesiyle oluşmuş birleşik kelime. yani derde ortak olan kişilerden ziyade dertleri aynı olan kişilere hemdert denir.
her insanın dünyayı algılayışı farklıdır. bu farklılık kişinin karakteri ve doğumundan beri yaşadıklarıyla ilgilidir. çocukken izlediğimiz çizgifilmden tutun test kitabında okuduğumuz paragrafa kadar her şey karakterimizde eser miktarda da olsa bir değişme meydana getirir. bizi bugünkü biz haline getiren milyonlarca değişken var. haliyle yolda gördüğümüz bir ağaç dahi bizim için yanımızdakilerle birebir aynı şeyi ifade etmiyor. aynı şekilde herkesin dert algısı da farklı. bizim için mühim sayılabilecek bir dert başkası için bahsi geçmesi bile lüzumsuz olabilir. yani dertlerin dert olmasının sebebi bilfiil biziz. şöyle ki dertlerin tohumu ne kadar dışarıdan atılsa da bittiği yer yine bizim derunumuz. tanpınar da saatleri ayarlama enstitüsü kitabında bu konuyla alakalı olabilecek şunları diyor:
"çünkü her insanın hayatında hiçbir muhayyillenin icat edemeyeceği kadar aksaklık vardır, ve bu aksaklıklar o insanla beraber yetişmiş, büyümüş şahsi, nevi kendine mahsus şeylerdir."
şahsi ve nevi kendine mahsus; dertlerimiz için de denilebilecek en doğru betimlemelerden sanırım. bu perspektifte bakınca insanların anlaşılma çabası ne kadar da beyhude geliyor.
yazmaya başlayınca gayriihtiyari konuyu çok dağıttım, ana konuya dönüp toparlamaya çalışayım. tekrar kısa bir tanım yapmak gerekirse dert ortağı bizim derdimizle dertlenene, hemdert ise bizden bağımsız olarak bizimle aynı derdi çekenlere denir. derdimize ortak bulmak nispeten kolaydır. arkadaşlarımız, sevdiklerimiz, dostlarımız derdimize ortak olabilirler. ama bu derdi ne kadar anlayıp içselleştirebilirler. dert ortağı dinler, konuşur, teselli vermeye çalışır. hemdert ise bizimle aynı dertten muzdarip olana denir. aynı sıkıntıyı çeken değil, görülen sıkıntının içimizde aynı derdi meydana getirdiği kişi hemderdimiz olur. birazcık somutlastırmak için örnek veriyorum; sıkıntı parasızlık olsun birinin derdi açlığı birinin derdi muhtaçlığı ise onlar hemdert değillerdir. hatta her ikiside muhtaciyetten dert çekseler dahi hemdert olmayabilirler ki nitekim muhtaçlık algıları farklı olabilir. insanların belki de en büyük ihtiyaçlarından biri anlaşılmak, anlayabilecek tek kişi ise hemdertleri. hemderdimiz var mıdır varsa karşılaşmak mümkün müdür işte orası bilinmez.
devamını gör...
21'inci yüzyılda istanbul'da gerçekleşecek büyük istanbul depremi
artık ne yapılırsa yapılsın önlemeyecek şey binlerce ölüm. artık enkazın altında ne yaparım diye düşünüyorum
devamını gör...
gereksiz edebiyatı yapılan şeyler
z kuşağı edebiyatı. bıktırdı efendim.
devamını gör...
seni seviyorum
duyulması bir lütuf da olabilir söyleyen kişiye bağlı olarak, zulüm de.
ama söyleyebilmek güzel şeydir her şeyden bağımsız olarak.
yalandan olsa bile.
ama söyleyebilmek güzel şeydir her şeyden bağımsız olarak.
yalandan olsa bile.
devamını gör...
hafızada yer kaplayan gereksiz bilgiler
sihirli annem cem’in mustafa sandal kılığında dans ettiği bölümde cem’e tayt giydirmişler, cem ağlamış, yönetmen de ağladığı belli olmasın diye güneş gözlüğü taktırmış.
devamını gör...
sözlükte siyaset istemiyoruz
küfür yok siyaset yok seks yok ülkü ocakları mı burası kardeşim ?
devamını gör...
bernard lewis
rahmetlinin hata neredeydi? isimli bir kitabı var. kitap yayinevinin editörleri sağolsunlar, burada da daha evvel dile getirdim, kronik kitap'tan çıktığı için yazım/baskı hataları ile dolu. bu sebeple daha başlarken bir şevkimi kırmıştı. neyse... bahsi geçen kitaba elli sayfa anca dayanabildim.
kitap hakkında diyeceğim tek şey: çöp.
şimdi aranızda hööö koca profesöre ne dedi diyecek olanlar olabilir. diyeceğim şu, ikiyüz sayfalık kitap yazmaya gerek yoktu, ne yazık ki, osmanlı imparatorluğu bir dönem oldu teknolojik gelişmeleri takip edemedi. kitabin özeti bu. aslında edemedi de değil ihtiyacı yoktu. misal coğrafi keşifler. osmanlı'nın buna ihtiyacı yok ki? o zamanki dünya adamın avucunun içinde. matbaa... hakeza okuyan insan yok. yok çünkü herkes çiftçi. okuyanda allame-i cihan oluyor maşallah. türkler yazmıyormuş, arşiv yokmuş. e yazmıyor kardeşim, adam ihtiyaç duymuyor, yani ne yapalım şimdi, attila'yı mezarından çıkarıp asalım mı kardeş sen bu kadar fetihler yaptın niye iki satır yazmadın diye? adam eğlencesine çıktığı seferde papa'ya diz çöktürmüş daha bizimkisi hebele hübele... osmanlıdaki şu katipler işsiz kalacak şeyini geçiniz efendim, kaç tane katip var ki? mesela barutlu silahları yeniçeriler elimiz yüzümüz kir oluyor diye kullanmak istemiyor. vs. osmanlidaki bu "takipsizliği" dini sebeplere bağlamak tam bir cahillik olur ki ortada gün gibi abbasiler dönemi var. şarlman'a gönderilen saate aval aval herkesin nasıl baktığını araştırmanız bu hususta ufkunuzu açacaktır. ve daha nicesi... bu hususta aklıma gelmişken yukarıda bahsi geçen yayıevimsinin bastığı tek düzgün kitap olan bu kitabı tavsiye ederim.
neyse konu çok dağıldı, çenem düştü, okuyan okusun.
kitap hakkında diyeceğim tek şey: çöp.
şimdi aranızda hööö koca profesöre ne dedi diyecek olanlar olabilir. diyeceğim şu, ikiyüz sayfalık kitap yazmaya gerek yoktu, ne yazık ki, osmanlı imparatorluğu bir dönem oldu teknolojik gelişmeleri takip edemedi. kitabin özeti bu. aslında edemedi de değil ihtiyacı yoktu. misal coğrafi keşifler. osmanlı'nın buna ihtiyacı yok ki? o zamanki dünya adamın avucunun içinde. matbaa... hakeza okuyan insan yok. yok çünkü herkes çiftçi. okuyanda allame-i cihan oluyor maşallah. türkler yazmıyormuş, arşiv yokmuş. e yazmıyor kardeşim, adam ihtiyaç duymuyor, yani ne yapalım şimdi, attila'yı mezarından çıkarıp asalım mı kardeş sen bu kadar fetihler yaptın niye iki satır yazmadın diye? adam eğlencesine çıktığı seferde papa'ya diz çöktürmüş daha bizimkisi hebele hübele... osmanlıdaki şu katipler işsiz kalacak şeyini geçiniz efendim, kaç tane katip var ki? mesela barutlu silahları yeniçeriler elimiz yüzümüz kir oluyor diye kullanmak istemiyor. vs. osmanlidaki bu "takipsizliği" dini sebeplere bağlamak tam bir cahillik olur ki ortada gün gibi abbasiler dönemi var. şarlman'a gönderilen saate aval aval herkesin nasıl baktığını araştırmanız bu hususta ufkunuzu açacaktır. ve daha nicesi... bu hususta aklıma gelmişken yukarıda bahsi geçen yayıevimsinin bastığı tek düzgün kitap olan bu kitabı tavsiye ederim.
neyse konu çok dağıldı, çenem düştü, okuyan okusun.
devamını gör...
yazmak için en huzurlu yer
evinin balkonu. sigara ve çay eşliğinde .
devamını gör...
genç karl marx
dönem filmlerini her zaman sevmişimdir. hele hele ve hele hele konu karl marx ise, izlememek ak sakallı, nur yüzlü filozofa “ayıp etmek” demektir.

almanya, fransa ve belçika ortak yapımı filmdir. 2016 yılında çekilen film, almanca “der junge karl marx” ingilizce “the young karl marx” ve türkçe’ye aynı isim ile “genç karl marx” olarak çevrilmiştir. bizleri 1844-1848 yıllarına götüren film, marx’ın 4 yıllık gençlik dönemini anlatır. ama ne 4 yıl? almanya’da başlayan, fransa ve ingiltere’de devam eden, genç ve idealist bir gazetecinin, özellikle fransa’da içinde bulunduğu işçi hareketleri ile siyasal anlamda nasıl değiştiği konu edilir. sürgünler, polis baskısı, siyasi örgütlenmeler ve tabii ki en yakın arkadaşı friedrich engels ile tanışması.

spoiler vermeyeceğim ama filmin sonuna dikkat edelim. o ünlü kitabın ilk sayfaları olabilir mi? filmin imdb puanı 6.4, yönetmeni raoul pech ve marx rolünde august diehl’i izleriz.
filmi eksiklerine rağmen beğendim. ancak başka bir devrimci olan ve che guevaranın gençliğini anlatan the motorcycle diaries kadar başarılı bir film değildir “bana” göre.
fragmanı güzeldir;
iyi seyirler.

almanya, fransa ve belçika ortak yapımı filmdir. 2016 yılında çekilen film, almanca “der junge karl marx” ingilizce “the young karl marx” ve türkçe’ye aynı isim ile “genç karl marx” olarak çevrilmiştir. bizleri 1844-1848 yıllarına götüren film, marx’ın 4 yıllık gençlik dönemini anlatır. ama ne 4 yıl? almanya’da başlayan, fransa ve ingiltere’de devam eden, genç ve idealist bir gazetecinin, özellikle fransa’da içinde bulunduğu işçi hareketleri ile siyasal anlamda nasıl değiştiği konu edilir. sürgünler, polis baskısı, siyasi örgütlenmeler ve tabii ki en yakın arkadaşı friedrich engels ile tanışması.

spoiler vermeyeceğim ama filmin sonuna dikkat edelim. o ünlü kitabın ilk sayfaları olabilir mi? filmin imdb puanı 6.4, yönetmeni raoul pech ve marx rolünde august diehl’i izleriz.
filmi eksiklerine rağmen beğendim. ancak başka bir devrimci olan ve che guevaranın gençliğini anlatan the motorcycle diaries kadar başarılı bir film değildir “bana” göre.
fragmanı güzeldir;
iyi seyirler.
devamını gör...
pku
ebeveynden genetik yollarla geçen ve diğer ismi de fenilketonüri olan kalıtsal bir amino asit metabolizma bozukluğudur. hastalık, karaciğerdeki bir enzimin eksik çalışması veya hiç çalışmamasından ileri geliyor. bu hastalıkla doğan çocuklar fenialalin asidini başka bir amino asit olan tirozine dönüştüremiyorlar. bu dönüşümü sağlayacak olan enzim bu hastalarda eksiktir. bu hastalıkta proteinler vücutta dönüşemediği için, kanda ve vücudun çeşitli dokularında birikiyor. bu da kalıcı ve ilerleyici beyin hasarına sebep olabiliyor. bu hastalığın yenidoğan tarama testi ile erken teşhis ve tedavisi mümkündür.
pku hastası genç ve çocuklar, bu yüzden hayat boyu et, süt, yumurta, kuru yemiş, kuru baklagiller gibi yüksek protein içerikli gıdaların tüketilmediği özel ve düşük proteinli diyet tedavisi uygulamak zorunda kalıyorlar. her besini tüketemeyen pku hastalarının, ciddi bir beslenme giderleri ortaya çıkıyor.
ülkemiz, bu hastalığın en fazla görüldüğü ülkeler arasında yer alıyor. türkiye halk sağlığı kurumu tarafından 2016 yılında paylaşılan veriye göre, türkiye'de her 6 bin 228 çocuktan biri pku hastası olarak dünyaya geliyor. türkiye'de bu hastalıkla ilgili en büyük sorun da, hastalık hakkında geç tanı koyulması.
pku hastası genç ve çocuklar, bu yüzden hayat boyu et, süt, yumurta, kuru yemiş, kuru baklagiller gibi yüksek protein içerikli gıdaların tüketilmediği özel ve düşük proteinli diyet tedavisi uygulamak zorunda kalıyorlar. her besini tüketemeyen pku hastalarının, ciddi bir beslenme giderleri ortaya çıkıyor.
ülkemiz, bu hastalığın en fazla görüldüğü ülkeler arasında yer alıyor. türkiye halk sağlığı kurumu tarafından 2016 yılında paylaşılan veriye göre, türkiye'de her 6 bin 228 çocuktan biri pku hastası olarak dünyaya geliyor. türkiye'de bu hastalıkla ilgili en büyük sorun da, hastalık hakkında geç tanı koyulması.
devamını gör...
pinky ve android ile pembe robotik sakız radyo yayını
benim gibi aklı karışanlar için ilk iki tanımın mealini yazayım :)
1. kısaltması "pink" olan arkadaş ressam artemisia gentileschi 'yi anlatacak,
2. kısaltması "robotik" olan arkadaş ise heykeltraş camille claudel' ı anlatacak.
3. arada şarkılar olacak ( istek ve/veya playlistte ne tür şarkılar olacağı belli değil ama kahtalı mıçı veya ankaralı namık beklemek nafile olur gibi, haberiniz ola)
4. bilgi seviyesi yukarda olacak gibi, en azından bize yansıtılan o.
5. pink denilen arkadaş robotik denilen arkadaşı 14 şubatta selam yollamış (bizden de selam olsun) o da hem sözlüğe gelmiş, hem de pink'in yayın ortağı olacak.
6. güzel bir yayın olsun, şimdiden başarılar :) bekliyoruz efendim.
1. kısaltması "pink" olan arkadaş ressam artemisia gentileschi 'yi anlatacak,
2. kısaltması "robotik" olan arkadaş ise heykeltraş camille claudel' ı anlatacak.
3. arada şarkılar olacak ( istek ve/veya playlistte ne tür şarkılar olacağı belli değil ama kahtalı mıçı veya ankaralı namık beklemek nafile olur gibi, haberiniz ola)
4. bilgi seviyesi yukarda olacak gibi, en azından bize yansıtılan o.
5. pink denilen arkadaş robotik denilen arkadaşı 14 şubatta selam yollamış (bizden de selam olsun) o da hem sözlüğe gelmiş, hem de pink'in yayın ortağı olacak.
6. güzel bir yayın olsun, şimdiden başarılar :) bekliyoruz efendim.
devamını gör...



