i am melting lannn melting
biraz geç olsa da kendisini tanıma şerefine nail olmama izin vermiş yazar. *
iyidir, güzeldir, pozitiftir, sevgiyle dolmama sebep olmaktadır. çokça özlem bırakayım buraya.
keyifli sözlükleri olsun.
iyidir, güzeldir, pozitiftir, sevgiyle dolmama sebep olmaktadır. çokça özlem bırakayım buraya.
keyifli sözlükleri olsun.
devamını gör...
her hastalığa sarımsak önerenler terör örgütü
her sabah çiğ şekilde yutulan sarımsağın antibiyotik görevi göreceğini, saç dökülmelerine ve saç kıran hastalığı dönemlerinde saça sürülüp iyi geleceğine, kaşlarınız çıkmıyorsa sürülünce kaş çıkardığı rivayet edilmektedir. vardır bir bildikleri muhtemelen.
devamını gör...
zeki olmanın dezavantajları
her şeyin farkında olmak.
devamını gör...
birinden vazgeçme eşiği
zamanında o birinden hakaretlere maruz kalarak yaşadığım eşiktir.
devamını gör...
kayıp zamanın izinde
kayıp zamanın izinde ya da orijinal ismi ile à la recherche du temps perdu, marcel proust tarafından ömrünün büyük bir kısmını ayırarak yazdığı bir eserdir. kendisi bu işe koyulduğunda sayfalara aktardığı cümlelerin, edebiyatın kilometre taşlarından birine dönüşeceğini biliyor muydu emin değilim fakat bu yedi ciltlik devasa eser her kelimesine kadar incelenmeyi hak ediyor. bir eseri incelemeden önce yazıldığı şartları ve yazarın iç dünyasını bilmekte fayda var . proust, çalkantılı bir zamanda doğdu ve hastalığından ötürü sıkıntılı bir hayat sürdü; bu hastalıktan ötürü zamanını geçirdiği yerlerin izlerini à la recherche du temps perdu'da sıkça görüyoruz. yüzbaşı dreyfus'un haksız yere suçlanması sürecinde , dreyfus davasının haklı tarafında yer aldı ve bu süreç onun karakterinin oturmasında büyük önem oynadı. dreyfus olayının izlerini 3.cilt olan le côté de guermantes'ta uzun uzun anlatmaktan kaçınmamıştır zaten.
kendisinin eşcinsel olduğunu ve eserlerine de bunu uzun uzadıya yansıttığını bilmekte fayda var , çünkü onu anlamazsak eserlerini anlamak mümkün olmayacaktır. 4.cilt olan sodome et gomorrhe'de eşcinsellik üzerine uzun ve derin incelemeler mevcut. ailesinde üst üste yaşadığı kayıpların etkilerini ise son ana kadar görmemiz mümkün olmuyor.
proust'u bir nebze anladığımızı düşünürsek eğer, gelelim edebiyatın yapı taşlarından biri haline gelmiş olan eseri à la recherche du temps perdu'ya . eser uzun ve yorucu cümlelerden oluşsa bile üstün betimlemeleri ile insanı kolundan tutarak kitabın içine çekmiş proust. aşk, hatırlamak,roman ve romancı ilişkisi, felsefe ve daha bir çok konuda altı dolu çıkarımların , aforizmaların ve derin anlamların olduğu uzun bir şiir okumak gibi hissettiriyor eser. adını koyamadığınız düşüncelerinizin bir şekilde burada betimlendiğini görüp keyiflenmemek elde değil. balzac ve bergson'un parmak izleri eserin her yanında görünüyor. taraflı bir bakış açısı olsa bile proust her açıdan dönemine ayna tutmuş. eseri orijinal dilinde okuyabilmek için fransızcaya hakim olmak gerek ama roza hakmen üstün bir iş çıkarmış. okumayı planlıyorsanız roza hakmen çevirsinden şaşmayın.yedi ciltten oluşan eserin her bölümü için bir kaç alıntı bırakma niyetindeyim.
--- alıntı ---
du côté de chez swann ( swann'ların tarafı)
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacak duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.
s.44
comme les hommes primitifs dont les sens étaient plus puissants que les nôtres, elle discernait immédiatement, à des signes insaisissables pour nous, toute vérité que nous voulions lui cacher.
p.17
à l'ombre des jeunes filles en fleurs (çiçek açmış genç kızların gölgesinde)
hayat, seven insanların daima bekleyebileceği mucizelerle doludur. (...) zaten hayatta ve hayatın çelişen durumlarındaki bütün aşka ilişkin olaylarda, en iyisi anlamaya çalışmamaktır; çünkü nasılsa acımasız ve beklenmedik olduklarından, mantık kurallarından çok sihirli kurallara göre belirlenir gibidirler.
s.67
la nature que nous faisons paraître dans la seconde partie de notre vie n'est pas toujours, si elle l'est souvent, notre nature première développée ou flétrie, grossie ou atténuée ; elle est quelquefois une nature inverse, un véritable vêtement retourné
p.42
le côté de guermantes (guermantes tarafı)
bir savaş alanı, yüz yıllar boyunca tek bir savaşın alanı olmamıştır, olmayacaktır. savaş alanı olmuşsa demek ki iyi bir savaş alanı olmasını sağlayan belirli coğrafi, jeolojik koşulları, hatta düşmanı engelleyecek kusurları ( mesela araziyi ikiye bölen bir nehir) içinde barındırmaktadır. bu yüzden savaş alanı olmuştur ve olacaktır da. herhangi bir oda resim atolyesi olmaz; herhangi bir yerde savaş alanı olmaz. bazı yerlerin kaderi savaş alanı olmaktır.
s.104
la vraie beauté est si particulière, si nouvelle, qu'on ne la reconnaît pas pour la beauté.
p.110
sodome et gomorrhe (sodom ve gomorra)
her gece yatağına külçe gibi yığılıp uyanıncaya, yataktan kalkıncaya kadar yaşamayan bir adam, uykuya ilişkin, büyük keşifler değilse de, en azından küçük yorumlar yapmayı aklından geçirebilir mi? uyuduğunun farkında bile değildir. uykuyu takdir edebilmek, bu karanlığı biraz aydınlatabilmek için, biraz uykusuzluk yararlıdır.
s.53
c'est de là que vient tout le mal: dieu est un homme.
la prisonnière ( mahpus)
...ama sevdiğimiz insanın uydurduğu öyküler bize acı çektirir ve bu yüzden de, yüzeysel bilgilerle oyalanacağımıza, insan doğasının derinine inmemize imkân verir. keder içimize işler ve sancılı bir merakla daha derinlere nüfuz etmeye zorlar bizi. buradan çıkan gerçekleri gizleme hakkını bulamayız kendimizde; bu yüzden de bu gerçekleri keşfetmiş, hiçliğe inanmış bir ateist, can çekişmekteyken, şanı şöhreti umursamadığı halde, son saatlerini, bu gerçekleri duyurmaya çalışarak harcar.
l'amour, dans l'anxiété douloureuse comme dans le désir heureux, est l'exigence d'un tout. ıl ne naît, il ne subsiste que si une partie reste à conquérir. on n'aime que ce qu'on ne possède pas tout entier.
p.67
albertine disparue (albertine kayıp)
ama zekamız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
s.10
on n'est que par ce qu'on possède, on ne possède que ce qui vous est réellement présent, et tant de nos souvenirs, de nos humeurs, de nos idées partent faire des voyages loin de nous-même, où nous les perdons de vue!
p.29
le temps retrouvé ( yakalanan zaman )
insanların anlattıklarını duymazdım, çünkü beni ilgilendiren, ne demek istedikleri değil, bunu nasıl söyledikleri, söyleyiş biçimlerinin ortaya koyduğu kişilikleri veya gülünçlükleriydi; daha doğrusu, beni asıl ilgilendiren şey, özel bir haz aldığım için daima araştırmalarımın özel hedefi olan, birden fazla kişiye özgü ortak özelliklerdi.
s.27
l'écrivain ne dit que par une habitude prise dans le langage insincère des préfaces et des dédicaces : " mon lecteur ". en réalité, chaque lecteur est, quand il lit, le propre lecteur de soi-même. l'ouvrage de l'écrivain n'est qu'une espèce d'instrument optique qu'il offre au lecteur afin de lui permettre de discerner ce que, sans ce livre, il n'eût peut-être pas vu en soi-même. la reconnaissance en soi-même, par le lecteur, de ce que dit le livre, est la preuve de la vérité de celui-ci, et vice versa, au moins dans une certaine mesure, la différence entre les deux textes pouvant souvent être imputée non à l'auteur mais au lecteur. l'auteur n'a pas à s'en offenser, mais au contraire à laisser la plus grande liberté au lecteur en lui disant : " regardez vous-même si vous voyez mieux avec ce verre-ci, avec celui-là, avec cet autre. "
--- alıntı ---
kendisinin eşcinsel olduğunu ve eserlerine de bunu uzun uzadıya yansıttığını bilmekte fayda var , çünkü onu anlamazsak eserlerini anlamak mümkün olmayacaktır. 4.cilt olan sodome et gomorrhe'de eşcinsellik üzerine uzun ve derin incelemeler mevcut. ailesinde üst üste yaşadığı kayıpların etkilerini ise son ana kadar görmemiz mümkün olmuyor.
proust'u bir nebze anladığımızı düşünürsek eğer, gelelim edebiyatın yapı taşlarından biri haline gelmiş olan eseri à la recherche du temps perdu'ya . eser uzun ve yorucu cümlelerden oluşsa bile üstün betimlemeleri ile insanı kolundan tutarak kitabın içine çekmiş proust. aşk, hatırlamak,roman ve romancı ilişkisi, felsefe ve daha bir çok konuda altı dolu çıkarımların , aforizmaların ve derin anlamların olduğu uzun bir şiir okumak gibi hissettiriyor eser. adını koyamadığınız düşüncelerinizin bir şekilde burada betimlendiğini görüp keyiflenmemek elde değil. balzac ve bergson'un parmak izleri eserin her yanında görünüyor. taraflı bir bakış açısı olsa bile proust her açıdan dönemine ayna tutmuş. eseri orijinal dilinde okuyabilmek için fransızcaya hakim olmak gerek ama roza hakmen üstün bir iş çıkarmış. okumayı planlıyorsanız roza hakmen çevirsinden şaşmayın.yedi ciltten oluşan eserin her bölümü için bir kaç alıntı bırakma niyetindeyim.
--- alıntı ---
du côté de chez swann ( swann'ların tarafı)
geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacak duygunun) içinde gizlidir. bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamız ise tesadüfe bağlıdır.
s.44
comme les hommes primitifs dont les sens étaient plus puissants que les nôtres, elle discernait immédiatement, à des signes insaisissables pour nous, toute vérité que nous voulions lui cacher.
p.17
à l'ombre des jeunes filles en fleurs (çiçek açmış genç kızların gölgesinde)
hayat, seven insanların daima bekleyebileceği mucizelerle doludur. (...) zaten hayatta ve hayatın çelişen durumlarındaki bütün aşka ilişkin olaylarda, en iyisi anlamaya çalışmamaktır; çünkü nasılsa acımasız ve beklenmedik olduklarından, mantık kurallarından çok sihirli kurallara göre belirlenir gibidirler.
s.67
la nature que nous faisons paraître dans la seconde partie de notre vie n'est pas toujours, si elle l'est souvent, notre nature première développée ou flétrie, grossie ou atténuée ; elle est quelquefois une nature inverse, un véritable vêtement retourné
p.42
le côté de guermantes (guermantes tarafı)
bir savaş alanı, yüz yıllar boyunca tek bir savaşın alanı olmamıştır, olmayacaktır. savaş alanı olmuşsa demek ki iyi bir savaş alanı olmasını sağlayan belirli coğrafi, jeolojik koşulları, hatta düşmanı engelleyecek kusurları ( mesela araziyi ikiye bölen bir nehir) içinde barındırmaktadır. bu yüzden savaş alanı olmuştur ve olacaktır da. herhangi bir oda resim atolyesi olmaz; herhangi bir yerde savaş alanı olmaz. bazı yerlerin kaderi savaş alanı olmaktır.
s.104
la vraie beauté est si particulière, si nouvelle, qu'on ne la reconnaît pas pour la beauté.
p.110
sodome et gomorrhe (sodom ve gomorra)
her gece yatağına külçe gibi yığılıp uyanıncaya, yataktan kalkıncaya kadar yaşamayan bir adam, uykuya ilişkin, büyük keşifler değilse de, en azından küçük yorumlar yapmayı aklından geçirebilir mi? uyuduğunun farkında bile değildir. uykuyu takdir edebilmek, bu karanlığı biraz aydınlatabilmek için, biraz uykusuzluk yararlıdır.
s.53
c'est de là que vient tout le mal: dieu est un homme.
la prisonnière ( mahpus)
...ama sevdiğimiz insanın uydurduğu öyküler bize acı çektirir ve bu yüzden de, yüzeysel bilgilerle oyalanacağımıza, insan doğasının derinine inmemize imkân verir. keder içimize işler ve sancılı bir merakla daha derinlere nüfuz etmeye zorlar bizi. buradan çıkan gerçekleri gizleme hakkını bulamayız kendimizde; bu yüzden de bu gerçekleri keşfetmiş, hiçliğe inanmış bir ateist, can çekişmekteyken, şanı şöhreti umursamadığı halde, son saatlerini, bu gerçekleri duyurmaya çalışarak harcar.
l'amour, dans l'anxiété douloureuse comme dans le désir heureux, est l'exigence d'un tout. ıl ne naît, il ne subsiste que si une partie reste à conquérir. on n'aime que ce qu'on ne possède pas tout entier.
p.67
albertine disparue (albertine kayıp)
ama zekamız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
s.10
on n'est que par ce qu'on possède, on ne possède que ce qui vous est réellement présent, et tant de nos souvenirs, de nos humeurs, de nos idées partent faire des voyages loin de nous-même, où nous les perdons de vue!
p.29
le temps retrouvé ( yakalanan zaman )
insanların anlattıklarını duymazdım, çünkü beni ilgilendiren, ne demek istedikleri değil, bunu nasıl söyledikleri, söyleyiş biçimlerinin ortaya koyduğu kişilikleri veya gülünçlükleriydi; daha doğrusu, beni asıl ilgilendiren şey, özel bir haz aldığım için daima araştırmalarımın özel hedefi olan, birden fazla kişiye özgü ortak özelliklerdi.
s.27
l'écrivain ne dit que par une habitude prise dans le langage insincère des préfaces et des dédicaces : " mon lecteur ". en réalité, chaque lecteur est, quand il lit, le propre lecteur de soi-même. l'ouvrage de l'écrivain n'est qu'une espèce d'instrument optique qu'il offre au lecteur afin de lui permettre de discerner ce que, sans ce livre, il n'eût peut-être pas vu en soi-même. la reconnaissance en soi-même, par le lecteur, de ce que dit le livre, est la preuve de la vérité de celui-ci, et vice versa, au moins dans une certaine mesure, la différence entre les deux textes pouvant souvent être imputée non à l'auteur mais au lecteur. l'auteur n'a pas à s'en offenser, mais au contraire à laisser la plus grande liberté au lecteur en lui disant : " regardez vous-même si vous voyez mieux avec ce verre-ci, avec celui-là, avec cet autre. "
--- alıntı ---
devamını gör...
fight club
yönetmenliğini , david fincher'in yaptığı 1999 yapımı film. oyuncuları ise brad pitt, edward norton, helena bonham carter.
bundan sonrasını spoi takıntısı olanlar okumasın lütfen .
film amerika'da çokça bulunan terapi gruplarının eleştirisini jack ve tylar üzerinden yapmaktadır. bu arada kapitalizm eleştirisini de çat çat yapmaktan da geri kalmaz.
jack temiz titiz, düzenli, eşyaları kendisi için önemli, toplumsal normlardan şaşmayan bir heriftir. burada jack düzenli terapi gruplarının temsilidir. aynı zamanda kapitalist düzenin temsilidir.
tylar, jackın olmadığı; dolayısı ile düzenli terapi gruplarının olmadığı her şeydir. o ''dövüş kulübü'' terapi grubudur. düzenin ise eleştirisidir.
filmin başlama noktası, jackin uykusuzluğundan bahsetmesidir. jack'ın 6 aydır acı çektiği uykusuzluğunu doktoruna danışıyor. doktoru onu küçümsüyor ve testis kanseri hastalarına git de gör acı neymiş diye başından savıyor.
o da terapi gruplarına gidiyor. üstelikte bir sene boyunca, ve nihayetinde tyların kurduğu döğüş kulübüne de katılıyor. ve bu katıldığı terapi grupları uykusuzluğuna çözüm oluyor efem .
bir terapi grubunda meme kanseri olan bir kadının, ''sonunun geldiğini'' ''ölmekten korkmadığını'' söylemesi, peşine de ''ölmeden önce son defa sevişmek istiyorum'' demesi ve çevredekilerin bu olayı tuhaf karşıladığını görmemiz ile aslında düzenli terapi gruplarında seks ve saldırganlığın bir tabu olduğunu anlıyoruz. zaten kadın susturuluyor. ölümden acıdan bahsetmek normal, ancak seksten bahsetmek yasak.
döğüş kılübünde tabu yoktur. saldırganlık ve seks olmazsa olmazdır. zaten tylar ve marla'nın sabaha kadar sevişmesi buna itirazdır. çünkü sevişmek doğaldır.
filmde tyların yaptığı bir konuşmada güçlü ve zeki erkeklerin kapitalizmin pençeleri altında ezildiğini; ömürlerinin benzin pompalayarak, garsonluk yaparak, nefret edilen işlerde çalışarak erkek olmaya çalışmanınzor olduğu söyleniyor. . bu anlamda erkekliği kaybetme korkusu da işlenmiş filmde . kapitalizm erkekleri hadım ediyor. bir zamanların erkek vücut güzeli bob gibi... kapitalizm size ''güzel'' görünmenizi söyler. bunun için ihtiyaçlarınız olmayan doping ilaçları alırsınız. ama ilaç yan etki gösterir memeleriniz çıkar ve testisiniz alınır.
yani bu film o kadar güzel ki; her bir anından bir film çıkar. anlatmakla bitmez.
filmin sonunda jack'te ki bozukluk nasıl tyları yaratıyorsa, yani tylar jackin alternatifi ise; düzen de düzensizliğin alternatifi haline geliyor. kapitalizm'in alternatifi olan kaos projesini yaratıyor. ama proje, ortada kapitalizm var olduğu için var. kapitalizmin alternatifinin kaos projesi olduğunu tokat gibi suratımıza yiyoruz.
süprüz sonlarıyla beni benden alan, yazanın, yönetenin, oynayanın eline yüreğine sağlık diyeceğimiz harika bir filmdir. izlemeyeni olduğunu sanmıyorum ama izlemeyen varsa hemen izlesin.
fight club soundtrack çalışmasını da şuraya bırakalım.
bundan sonrasını spoi takıntısı olanlar okumasın lütfen .
film amerika'da çokça bulunan terapi gruplarının eleştirisini jack ve tylar üzerinden yapmaktadır. bu arada kapitalizm eleştirisini de çat çat yapmaktan da geri kalmaz.
jack temiz titiz, düzenli, eşyaları kendisi için önemli, toplumsal normlardan şaşmayan bir heriftir. burada jack düzenli terapi gruplarının temsilidir. aynı zamanda kapitalist düzenin temsilidir.
tylar, jackın olmadığı; dolayısı ile düzenli terapi gruplarının olmadığı her şeydir. o ''dövüş kulübü'' terapi grubudur. düzenin ise eleştirisidir.
filmin başlama noktası, jackin uykusuzluğundan bahsetmesidir. jack'ın 6 aydır acı çektiği uykusuzluğunu doktoruna danışıyor. doktoru onu küçümsüyor ve testis kanseri hastalarına git de gör acı neymiş diye başından savıyor.
o da terapi gruplarına gidiyor. üstelikte bir sene boyunca, ve nihayetinde tyların kurduğu döğüş kulübüne de katılıyor. ve bu katıldığı terapi grupları uykusuzluğuna çözüm oluyor efem .
bir terapi grubunda meme kanseri olan bir kadının, ''sonunun geldiğini'' ''ölmekten korkmadığını'' söylemesi, peşine de ''ölmeden önce son defa sevişmek istiyorum'' demesi ve çevredekilerin bu olayı tuhaf karşıladığını görmemiz ile aslında düzenli terapi gruplarında seks ve saldırganlığın bir tabu olduğunu anlıyoruz. zaten kadın susturuluyor. ölümden acıdan bahsetmek normal, ancak seksten bahsetmek yasak.
döğüş kılübünde tabu yoktur. saldırganlık ve seks olmazsa olmazdır. zaten tylar ve marla'nın sabaha kadar sevişmesi buna itirazdır. çünkü sevişmek doğaldır.
filmde tyların yaptığı bir konuşmada güçlü ve zeki erkeklerin kapitalizmin pençeleri altında ezildiğini; ömürlerinin benzin pompalayarak, garsonluk yaparak, nefret edilen işlerde çalışarak erkek olmaya çalışmanınzor olduğu söyleniyor. . bu anlamda erkekliği kaybetme korkusu da işlenmiş filmde . kapitalizm erkekleri hadım ediyor. bir zamanların erkek vücut güzeli bob gibi... kapitalizm size ''güzel'' görünmenizi söyler. bunun için ihtiyaçlarınız olmayan doping ilaçları alırsınız. ama ilaç yan etki gösterir memeleriniz çıkar ve testisiniz alınır.
yani bu film o kadar güzel ki; her bir anından bir film çıkar. anlatmakla bitmez.
filmin sonunda jack'te ki bozukluk nasıl tyları yaratıyorsa, yani tylar jackin alternatifi ise; düzen de düzensizliğin alternatifi haline geliyor. kapitalizm'in alternatifi olan kaos projesini yaratıyor. ama proje, ortada kapitalizm var olduğu için var. kapitalizmin alternatifinin kaos projesi olduğunu tokat gibi suratımıza yiyoruz.
süprüz sonlarıyla beni benden alan, yazanın, yönetenin, oynayanın eline yüreğine sağlık diyeceğimiz harika bir filmdir. izlemeyeni olduğunu sanmıyorum ama izlemeyen varsa hemen izlesin.
fight club soundtrack çalışmasını da şuraya bırakalım.
devamını gör...
şekerrenk
araya soğukluk girmiş, bozulmuş dostluğa verilen isimdir.
devamını gör...
aile tarafından üzülmek
sanki içimde deprem olmuşta bende o göçüğün altında kalmış gibi hissederim çoğu zaman.
devamını gör...
erkeklerin dert görünce koşarak uzaklaşması
cinsiyetçi açılan başka bir başlıktır. dert görünce kaçmak cinsiyetsel bir olgu değildir, karakterle alakalıdır. ki kimse kimsenin derdini de dinlemek zorunda değildir.
devamını gör...
pedofili
etiğe inanmayan benim bile nefret ettiğim,evrimsel sürecini tamamlamamış canlıların sözde "hastalık" olarak nitelendirdiği çocukları çekici bulma sapıklığı. çocukların daha zihinsel kişiliği oturmadığı için onlar için cinsellik sadece eğitim namına kalmalıdır.
devamını gör...
erol taş
şimdi hatırlayamadığım bir filminde isminin, şirket adı gibi, "eroltaş" şeklinde yazılmış olduğu akla gelmiş ve aynı kulvarlardaki diğer gönüllü meslektaşları gibi oldukça underrated olduğunu düşündüğüm değerli bir yeşilçam oyuncusu, sanatçı.
devamını gör...
iç anadolu denince yazarların aklına gelen şeyler
uçsuz bucaksız bozkırlar.
devamını gör...
en güzel sesli sözlük kızı
en güzel sesli sözlük erkeğini de seçeceksek neden olmasın dediğim yarışma. *
erkek yarışmacılar için benim adayım cenk'in arka bahçesi * böyle de açık sözlüyüm.
erkek yarışmacılar için benim adayım cenk'in arka bahçesi * böyle de açık sözlüyüm.
devamını gör...
bir öz eleştiri yap
kolay alışıp zor vazgeçiyorum. *
devamını gör...
cinnet geçirten yazım yanlışları
çokta, hiçte; çok ta, hiç te.
devamını gör...
yıldızı düşük bir insan olmak
eşittir ben olmak. ne param var ne dostum ne sevgilim ne de bir başarım... ot gibi yaşamak böyle bir şey.
3 sene sonra gelen edit: artık param da var dostum da var işim de var ama hala bir sevgilim yok:)
3 sene sonra gelen edit: artık param da var dostum da var işim de var ama hala bir sevgilim yok:)
devamını gör...
7 mayıs 2021 bazı marketlerin ped satışını durdurması
29 nisan'dan bu yana ülkemizin tamamında devam eden sosyal deneyde yeni bir seviyeye geçildiğinin işareti.
tamam da niye yasak geldi? ped satışının yasaklanmasi için mantıklı tek bir neden sunun ok diyeceğim.
tamam da niye yasak geldi? ped satışının yasaklanmasi için mantıklı tek bir neden sunun ok diyeceğim.
devamını gör...
rüyada görülen kişiye aşık olmak
20 sene önce yaşadığım durumdur. uyandığımda kalkıp resmini çizmeye başladım ki kızı unutmayayım. birkaç gün etkisinde kaldım sonra uçtu gitti her şey.
devamını gör...
eskortluk yapan kızın tecavüze uğrayıp ağlamasının bir anlamı yok
katılmadığım bir önerme. tecavüz ne olursa olsun çok kötü bir şey, hatta eskorta bile tecavüz edilse, bence yine kötü bir şey. bir insanı bir köşeye sıkıştırıp, ona zorla sahip olmaya çalışmak korkunç bir şey. * bu yüzden, müge anlı'ya katılamayacağım.
devamını gör...
