yaban
dikkatlice okunması gereken, çok sağlam sosyolojik gözlemler içeren, kıymetli bir yakup kadri karaosmanoğlu eseri.
tanımadığı insanların canı ve namusu için gazi olmuş bir subayın,
yine o insanlar tarafından ucube muamelesi görmesini anlatır.
insanlar ne nankör, ne cahil, ne kötü niyetlidir.
vatanı için çolak kalmış bir askeri bile ötekileştirecek kadar dar görüşlüdür.
o "candan anadolu insanı" güzellemeleri ne boştur.
tanımadığı insanların canı ve namusu için gazi olmuş bir subayın,
yine o insanlar tarafından ucube muamelesi görmesini anlatır.
insanlar ne nankör, ne cahil, ne kötü niyetlidir.
vatanı için çolak kalmış bir askeri bile ötekileştirecek kadar dar görüşlüdür.
o "candan anadolu insanı" güzellemeleri ne boştur.
devamını gör...
yetişkinler nasıl arkadaş ediniyor sorunsalı
tükürüp kaçıyorum ben. en yetişkin arkadaşlıklar nefretle başlar...
devamını gör...
ekşi sözlük'ten gelen yazarlar
bakın lütfen herşeyin eni siz değilsiniz. burayı şişirilmiş kültür balonundan, aylık maaşı minimum 10 bin dolar olanlardan koruyalım tamam mı annem.
devamını gör...
libidosu yüksek kadın
ülkemizde yanlış anlaşılacak kadındır. küfür veya hakarete maruz kalması da ihtimal dahilindedir.
devamını gör...
yolpalas cinayeti
halide edip adıvar'ın, metin erksan tarafından sinemaya da uyarlanan romanının ismi.
devamını gör...
karsu dönmez
insanlara bir şarkının nasıl farklı yorumlanabileceğini gösteren sanatçı.
sayesinde jest oldu dinleyebilir hale geldik.
bu benzerliği açısından bir diğer sanatçı için (bkz: lin pesto)
sayesinde jest oldu dinleyebilir hale geldik.
bu benzerliği açısından bir diğer sanatçı için (bkz: lin pesto)
devamını gör...
30 yaş her şey için geç midir sorunsalı
her şey için değil ama birçok şey için geçtir.
yirmilerin başındaki o kayıtsızlık neymiş öyle, nefismiş a* koyim. ne yaptık? amerikan gençlik filmlerindeki gibi havuzlu villalarda parti verip akşamında çılgınlar gibi seviştik mi? hayır. yaptığımız şey belliydi, ya ders çalıştık ya oyun oynadık ya da beşiktaş'ta, kadıköy'de iki üç bira çakıp eğlendik. yani anlatacak müthiş hikayelerimiz yoktu ama bir kayıtsızlık vardı işte. yaşam canımıza okuyamamış, o gençliğin ve tazeliğin tadını çıkarabilecek boşluklar yaratabiliyorduk kendimize. hiç iş hayatındaki o saçmalıklarla yüzleşmemiş, mecburiyetlerin ve sorumlulukların altında ezilmeye başlamamıştık.
"ilk mert evlenir"
"yok lan ben son evlenirim. ilk ali evlenir. kaç yıllık ilişkisi de var"
"siktir lan, en son ben evlenirim görürsünüz"
muhabbetinin döndüğü ortamdaki mert de ali de mehmet de evlenmiştir mesela. istediğin kadar kaç, yaş ilerledikçe bir kalıba oturuyorsun, oturmak zorunda kalıyorsun. işte dün dört tane gerizekalı sabaha kadar içip kızlarla şişe çevirmece hikayelerini anlatıp eğlenirken, bugün düğün masraflarının muhasebesini tutuyor olurlar. daha birkaç yıl önce melisa'nın müthiş memelerinin betimlemesini yapan adamlar "kasım-aralık ayı arasındaki salon takımı fiyat farkı" konuşuyor olurlar. daha önce "busenin de muhteşem kalçaları" ile çeşitlenen konu bu sefer "düğün salonu fiyatlarının da dramatik artışı" ile çeşitlenmeye başlamıştır. yani ne diyelim, büyümek bu işte a* koyim. resmen damarlarımıza kodlanmış, "oku, iş bul, evlen" resmen kodlanmış yani. zaman zaman güzeldir, özenirim, saygı duyarım ama otuzlarına gelirken insanın karşılaştığı şeyler bunlar işte.
işte mesela bunun için geç artık. yani sabaha kadar 5-6 kişi oturup yarının ya da ay sonunun, ne bileyim mutfak takımının enza home'daki fiyatlarının düşünülmediği, sadece ve sadece melisa'nın muhteşem memelerinin konuşulduğu o kayıtsız ortam için geç kalınmıştır. yani yaşadın yaşadın bunu. o kimyayı bir daha tutturmak zordur. otuzlar gelir, her yerinden sorumluluk döke döke, hayal kırıklıklarıyla, öyle ya da böyle saçmalamaya başlamış psikolojilerle beraber gelir.
sırf iş hayatıyla, bu sıkışmışlıkla karşılaşmamış olmak; artık yıllardır üstüne tezlerin yazıldığı, sürekli birilerinin lanetlediği sistemin içerisinde olduğunu fark etmemiş olmak bile büyük iştir be. sırf bundan habersiz olduğumuz günlere dönememek bile çok şey kaybetmektir. yani bir zamanlar idealisttik öyle değil mi? şunu ya da bunu yapacaktık. şimdi ise sırf iş tanımınız gereği bir sürü angarya işle uğraşırsınız. mesela bir mühendisin en önemli yeteneği literatür taramaktır. öyle mühendislere teknik destek verirsiniz ki basit bir google araması yapmaktan acizdir. adam parayı basmıştır ve s.ke s.ke onun aslında kendisinin arayıp bulması gereken şeyle siz saatlerinizi yok edersiniz. sırf para verdiği için sizi arar "şunu yap" der ve yaparsınız, ekmeğinizi kazanıyorsunuzdur. bir sürü çöplükle dolar kafanız. sırf şu idealistliğin yavaş yavaş yok olmaya başlaması bile büyük kayıptır. çok şeydir a* koyim.
eskisi gibi gelişime zaman ayıramayız mesela. gerçekten ekstra çalışmalar yapmaktan yorulmuşuzdur. yani denemişsin denemişsin olmamış. bir dönem aylarca bir konuyu öğrenmiş, sonra vazgeçip diğerine geçmişsindir. zaman çoktur, bilinç de hayvan gibi uyanıktır. şimdiyse zihin biraz daha yorgundur ve seçicidir. hobilere mi zaman ayıracaksındır yoksa ekstra çalışmalara mı? birini yapsan diğeri olmuyor. birini yapsan, yaşadığını unutuyorsun; diğerini yapsan yarınının da aynı boktanlığa saplanıp kalacağın kaygısıyla yaşıyorsun. tam bir keşmekeş, ruhsal bir bulantı, tam bir iç sıkıntısı.
kişiliksizliğe, şu iğrenç hasetliğe falan artık tahammül edememeye başlarız. gerçekten öyledir. yani daha önce insanların kalbindeki o çirkinliği bir şekilde enerjimizle, neşemizle örtüp atıyordur bir tarafa. yavaş yavaş gözümüze batmaya başlar, midemizi bulandırır. yıllarca beraber vakit geçirdiğin insandan tut da yeni tanıştığın insanlara kadar, gerçekten tahammül edemez olursun. kocaman adam olmuş, yani, şöyle baksan adam zannedersin, insanların çocuk gibi zırvaladıklarını görürsün. birbirlerinin saçma sapan davranışlarına takılır, kıyıda köşede seni yakalayıp anlatırlar. işte, "grupta şunu yazdı" ya da "falancaya kahve getirdi de bize bir çayı çok gördü" gibi zırvalar. koca koca insanlar sağda solda ağlaşırlar. sonra bir iş hırsı, bir samimiyetsiz tebrik füryası. neresinden bakarsan bak toyca, nereden bakarsan bak gerzeklikle dolu ortamlar.
söylenecek çok şey var.
yirmilerin başındaki o kayıtsızlık neymiş öyle, nefismiş a* koyim. ne yaptık? amerikan gençlik filmlerindeki gibi havuzlu villalarda parti verip akşamında çılgınlar gibi seviştik mi? hayır. yaptığımız şey belliydi, ya ders çalıştık ya oyun oynadık ya da beşiktaş'ta, kadıköy'de iki üç bira çakıp eğlendik. yani anlatacak müthiş hikayelerimiz yoktu ama bir kayıtsızlık vardı işte. yaşam canımıza okuyamamış, o gençliğin ve tazeliğin tadını çıkarabilecek boşluklar yaratabiliyorduk kendimize. hiç iş hayatındaki o saçmalıklarla yüzleşmemiş, mecburiyetlerin ve sorumlulukların altında ezilmeye başlamamıştık.
"ilk mert evlenir"
"yok lan ben son evlenirim. ilk ali evlenir. kaç yıllık ilişkisi de var"
"siktir lan, en son ben evlenirim görürsünüz"
muhabbetinin döndüğü ortamdaki mert de ali de mehmet de evlenmiştir mesela. istediğin kadar kaç, yaş ilerledikçe bir kalıba oturuyorsun, oturmak zorunda kalıyorsun. işte dün dört tane gerizekalı sabaha kadar içip kızlarla şişe çevirmece hikayelerini anlatıp eğlenirken, bugün düğün masraflarının muhasebesini tutuyor olurlar. daha birkaç yıl önce melisa'nın müthiş memelerinin betimlemesini yapan adamlar "kasım-aralık ayı arasındaki salon takımı fiyat farkı" konuşuyor olurlar. daha önce "busenin de muhteşem kalçaları" ile çeşitlenen konu bu sefer "düğün salonu fiyatlarının da dramatik artışı" ile çeşitlenmeye başlamıştır. yani ne diyelim, büyümek bu işte a* koyim. resmen damarlarımıza kodlanmış, "oku, iş bul, evlen" resmen kodlanmış yani. zaman zaman güzeldir, özenirim, saygı duyarım ama otuzlarına gelirken insanın karşılaştığı şeyler bunlar işte.
işte mesela bunun için geç artık. yani sabaha kadar 5-6 kişi oturup yarının ya da ay sonunun, ne bileyim mutfak takımının enza home'daki fiyatlarının düşünülmediği, sadece ve sadece melisa'nın muhteşem memelerinin konuşulduğu o kayıtsız ortam için geç kalınmıştır. yani yaşadın yaşadın bunu. o kimyayı bir daha tutturmak zordur. otuzlar gelir, her yerinden sorumluluk döke döke, hayal kırıklıklarıyla, öyle ya da böyle saçmalamaya başlamış psikolojilerle beraber gelir.
sırf iş hayatıyla, bu sıkışmışlıkla karşılaşmamış olmak; artık yıllardır üstüne tezlerin yazıldığı, sürekli birilerinin lanetlediği sistemin içerisinde olduğunu fark etmemiş olmak bile büyük iştir be. sırf bundan habersiz olduğumuz günlere dönememek bile çok şey kaybetmektir. yani bir zamanlar idealisttik öyle değil mi? şunu ya da bunu yapacaktık. şimdi ise sırf iş tanımınız gereği bir sürü angarya işle uğraşırsınız. mesela bir mühendisin en önemli yeteneği literatür taramaktır. öyle mühendislere teknik destek verirsiniz ki basit bir google araması yapmaktan acizdir. adam parayı basmıştır ve s.ke s.ke onun aslında kendisinin arayıp bulması gereken şeyle siz saatlerinizi yok edersiniz. sırf para verdiği için sizi arar "şunu yap" der ve yaparsınız, ekmeğinizi kazanıyorsunuzdur. bir sürü çöplükle dolar kafanız. sırf şu idealistliğin yavaş yavaş yok olmaya başlaması bile büyük kayıptır. çok şeydir a* koyim.
eskisi gibi gelişime zaman ayıramayız mesela. gerçekten ekstra çalışmalar yapmaktan yorulmuşuzdur. yani denemişsin denemişsin olmamış. bir dönem aylarca bir konuyu öğrenmiş, sonra vazgeçip diğerine geçmişsindir. zaman çoktur, bilinç de hayvan gibi uyanıktır. şimdiyse zihin biraz daha yorgundur ve seçicidir. hobilere mi zaman ayıracaksındır yoksa ekstra çalışmalara mı? birini yapsan diğeri olmuyor. birini yapsan, yaşadığını unutuyorsun; diğerini yapsan yarınının da aynı boktanlığa saplanıp kalacağın kaygısıyla yaşıyorsun. tam bir keşmekeş, ruhsal bir bulantı, tam bir iç sıkıntısı.
kişiliksizliğe, şu iğrenç hasetliğe falan artık tahammül edememeye başlarız. gerçekten öyledir. yani daha önce insanların kalbindeki o çirkinliği bir şekilde enerjimizle, neşemizle örtüp atıyordur bir tarafa. yavaş yavaş gözümüze batmaya başlar, midemizi bulandırır. yıllarca beraber vakit geçirdiğin insandan tut da yeni tanıştığın insanlara kadar, gerçekten tahammül edemez olursun. kocaman adam olmuş, yani, şöyle baksan adam zannedersin, insanların çocuk gibi zırvaladıklarını görürsün. birbirlerinin saçma sapan davranışlarına takılır, kıyıda köşede seni yakalayıp anlatırlar. işte, "grupta şunu yazdı" ya da "falancaya kahve getirdi de bize bir çayı çok gördü" gibi zırvalar. koca koca insanlar sağda solda ağlaşırlar. sonra bir iş hırsı, bir samimiyetsiz tebrik füryası. neresinden bakarsan bak toyca, nereden bakarsan bak gerzeklikle dolu ortamlar.
söylenecek çok şey var.
devamını gör...
hundertwasser
friedensreich hundertwasser ( friedrich stowasser). 1928 doğumlu viyanalı ressam, mimar, çevreci. on bir yaşındaki annesi tarafından hitler’in gençlik kollarına yazdırılan ikinci dünya savaşı'ndan kıl payı kurtulmuş bir yarı yahudi.
“insanlar bana, bir ressam olarak, mimari konulara neden burnumu soktuğumu sorup duruyorlar. ancak, ressamdan önce, ben bir insanım. bir sandalyeye oturmadan önce, eğer kirliyse mendilinizi çıkarıp temizlersiniz. kirli mimarinin olduğu bir yere gidersem de önce onu temizlemem gerekir. üstelik, mimarlık ne kadar kokuşmuşsa, onunla o kadar savaşmak, uğraşmak gerekir.”
"simetri bizi tanrıdan uzaklaştırır."
“düz çizgi yaratıcılıktan uzak ve tanrısızdır. düz köşeli cetvellerle vicdan azabı çeken kişiler tarafından yaratılmıştır”
"renk dolu bir dünya cennet ile eşanlamlıdır."
“eğer mimarlar insanı yüceltmek istiyorlarsa, eşit olmayan zeminler tasarlamalılar ki insanoğlu dengesini tekrar bulabilsin”.
“cennet yanlızca kendi ellerimizle yapılabilir, doğanın özgün yaratıcılığı ve kendi yaratıcılığımızın ahenkli çalışmasıyla”
tüm yaklaşımı cümlelerinde gizli hunderwasser'in; rengarenk, asimetrik, farklı cepheler ve onlara yerleştirilmiş birbirinden farklı pencerelerle bezenmiş, doğanın içinde kamufle olmuş yapılar.


“insanlar bana, bir ressam olarak, mimari konulara neden burnumu soktuğumu sorup duruyorlar. ancak, ressamdan önce, ben bir insanım. bir sandalyeye oturmadan önce, eğer kirliyse mendilinizi çıkarıp temizlersiniz. kirli mimarinin olduğu bir yere gidersem de önce onu temizlemem gerekir. üstelik, mimarlık ne kadar kokuşmuşsa, onunla o kadar savaşmak, uğraşmak gerekir.”
"simetri bizi tanrıdan uzaklaştırır."
“düz çizgi yaratıcılıktan uzak ve tanrısızdır. düz köşeli cetvellerle vicdan azabı çeken kişiler tarafından yaratılmıştır”
"renk dolu bir dünya cennet ile eşanlamlıdır."
“eğer mimarlar insanı yüceltmek istiyorlarsa, eşit olmayan zeminler tasarlamalılar ki insanoğlu dengesini tekrar bulabilsin”.
“cennet yanlızca kendi ellerimizle yapılabilir, doğanın özgün yaratıcılığı ve kendi yaratıcılığımızın ahenkli çalışmasıyla”
tüm yaklaşımı cümlelerinde gizli hunderwasser'in; rengarenk, asimetrik, farklı cepheler ve onlara yerleştirilmiş birbirinden farklı pencerelerle bezenmiş, doğanın içinde kamufle olmuş yapılar.


devamını gör...
söylenecek çok şey varken susmayı tercih etmek
anlatsam anlamazlar diye yorulmamaktır.
devamını gör...
siddhartha
nobel ödüllü yazar (bkz: hermann hesse) nin kadim doğu felsefesi, budizm üzerine yazdığı bence baş yapıt diyebileceğimiz mükemmel kitap. başkahramanımız siddhartha bir samana'dır. yolculuktadır. ve yolculuğu kendini yani ben'i bulmak üzeredir. kendi ben'inin aradığı bu yolculukta aslında hakikatı, yaşamın anlamını, varoluşu, aşkı, bilgiyi, mutluluğu aramaktadır. bu yolda karşısına her ne çıkıyorsa siddhartha her şeye öğretici olarak bakar. sürekli öğrenme çabası içindedir. bu yolculukta hiçliği de buluyor varlığı da. ve kitabın sonunda huzuru bir nehirde buluyor. meditasyon, budha, budizm, doğu felsefeleri hakkında bilgi edinmek ve kendi yolculuğuna çıkmak isteyenler için mükemmel bir kitap. hangi dinden olduğunuzun bir önemi yok, hatta hiç bir dine inanmayadabilirsiniz. bu kitabı ya da budizmle ilgili kitapları okuduğunuzda budist de olmuyorsunuz. varoluş kaygısı çekenlerin mutlaka bilmesi gereken bilgilerdir.
kaygıyı azaltan, depresif duyguları düşünceleri yok eden, takıntılı düşünceleri gönderen memnuniyeti arttıram ve günde bir kez alınan bir ilaç var diyelim siz bu ilacı alır mısınız? aynı zamanda bu almanızı istediğim ilacın bir çok olumlı yan etkisi olduğunu iddia ediyorum. nedir bunlar: mesela özsaygıda artış, mesela empati geliştirme , mesele özgüvende artış hatta ve hatta belleğin gelişmesini sağlıyor desem?ve bu ilaç tamamen doğal ve maliyeti de sıfır. heralde hiç kimse bu ilacı kaçırmaz. böyle bir ilaç mümkün mü? tabi ki mümkün. evet bu ilkacın adı: meditasyon
meditasyon yaşamın zorluklarına karşı duyarlı olmayı engellemek için atmanız gereken bence ilk adımdır. meditasyon sayesinde zihni terbiye etmeyi öğreniyorsunuz. hırslarınızdan arınıyorsunuz. kazanmanın hazzından vazgeçmek kaybetmenin yoğun acısı ve korklusundan kurtulmanıza yarıyor. işte bu kitap bize bunu öğretiyor.
ben kitabı ilk okumam üzerinden 5 yıl geçtikten sonra tekrar okudum. gerçekten farklı bir tad alıyorum.
kaygıyı azaltan, depresif duyguları düşünceleri yok eden, takıntılı düşünceleri gönderen memnuniyeti arttıram ve günde bir kez alınan bir ilaç var diyelim siz bu ilacı alır mısınız? aynı zamanda bu almanızı istediğim ilacın bir çok olumlı yan etkisi olduğunu iddia ediyorum. nedir bunlar: mesela özsaygıda artış, mesela empati geliştirme , mesele özgüvende artış hatta ve hatta belleğin gelişmesini sağlıyor desem?ve bu ilaç tamamen doğal ve maliyeti de sıfır. heralde hiç kimse bu ilacı kaçırmaz. böyle bir ilaç mümkün mü? tabi ki mümkün. evet bu ilkacın adı: meditasyon
meditasyon yaşamın zorluklarına karşı duyarlı olmayı engellemek için atmanız gereken bence ilk adımdır. meditasyon sayesinde zihni terbiye etmeyi öğreniyorsunuz. hırslarınızdan arınıyorsunuz. kazanmanın hazzından vazgeçmek kaybetmenin yoğun acısı ve korklusundan kurtulmanıza yarıyor. işte bu kitap bize bunu öğretiyor.
ben kitabı ilk okumam üzerinden 5 yıl geçtikten sonra tekrar okudum. gerçekten farklı bir tad alıyorum.
devamını gör...
şaka maka normal sözlük’ün keyifli olması
gerçekten keyifli birkaç yorum yapıp çıkıvam dedim ama 1 saattir cıkamıyorum.
devamını gör...
alttaki yazar hakkında varsayım yap
kendisi çok okuyan bir insan, tam anlamıyla kitap kurdu.
canı şu aralar sıkkın gibi, bazı olaylar üstüne üstüne geliyor ama umudu var.
olaya pozitif yanından bakmayı da biliyor kanımca.
canı şu aralar sıkkın gibi, bazı olaylar üstüne üstüne geliyor ama umudu var.
olaya pozitif yanından bakmayı da biliyor kanımca.
devamını gör...
baldız baldan tatlıdır
aklıma şu efso olayı getiren başlık.
devamını gör...
erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular
tolgame en akıllıca soruyu sormuş bence, kadın doğası gereği ilk adımı/mesajı atmamalı doğru, nasıl yaklaşmak gerektiği ise önemli bir konu, mesaj sözlükte gerçekleşiyorsa işiniz daha kolay, yazdıklarını okuyup, önce nasıl bir karakteri olduğunu anlayıp, önceliklerini, hassas olduğu konuları öğrenebilirsiniz, kendine ait bir fikri, savunduğu bir düşüncesi vardır, sizin de söyleyecek birşeyiniz varsa, böyle bir konuda sohbet edebilirsiniz, mesaj gönderebiliyorsanız, sözlükte yada herhangi bir mecrada, bu tip tanışmalara da açıktır. doğru yaklaşırsanız, görüşebilirsinizde.
popo konusu gerçekten şehir efsanesi..
ben şahsen ilk önce derli toplu temiz birisimi ona bakarım, eli yüzü, üstü başı, sonra, düşündüğünü nasıl cümlelerle anlatıyor, üslubu, kelime hazinesi, fikirleri zenginmi, birşey konuşuyorsak farklı bir bakış açısı varmı ve bunu anlaşılır bir şekilde söyleyebiliyormu, kendinden emin huzurlu bir görüntü veriyormu, mesela gergin, söyleneni anlamadan, hemen bir açık, bir kelime bulup üste çıkmaya çalışan tipler çok itici oluyor.
kendi aramızda kritik yapıyoruz.
benim öncelikli konum, karşılıklı ilgi/sevgi alışverişi, bunlar ilişkiyi sürdürecek şekilde beni tatmin etmiyorsa, trip işine hiç girmem, ihtiyaç duymam, benim içimden geliyor, onun gelmiyorsa, içinde yoktur diye düşünür, ilişkiyi bitiririm, tahminler, imalar, trip, kapris gereksiz şeylerdir.. istekler beklentiler baştan konuşulmadıysa bile, kırmızı çizgiler belli olur zaten, tepkiler zamanında ve nezaket çerçevesinde hissettirilmelidir.
siz bir kadına değer verip mutlu ediyorsanız, bunun üstünede trip görüyorsanız, mecbur değilsiniz sonuçta. ayrılabilirsiniz yani, böylede bir hakkınız var. insanlar birbirini sevmek, mutlu olmak için birbirlerine eşlik etmelidir, başka şeyler peşindeyse egosunu beslemek istiyordur bence.
popo konusu gerçekten şehir efsanesi..
ben şahsen ilk önce derli toplu temiz birisimi ona bakarım, eli yüzü, üstü başı, sonra, düşündüğünü nasıl cümlelerle anlatıyor, üslubu, kelime hazinesi, fikirleri zenginmi, birşey konuşuyorsak farklı bir bakış açısı varmı ve bunu anlaşılır bir şekilde söyleyebiliyormu, kendinden emin huzurlu bir görüntü veriyormu, mesela gergin, söyleneni anlamadan, hemen bir açık, bir kelime bulup üste çıkmaya çalışan tipler çok itici oluyor.
kendi aramızda kritik yapıyoruz.
benim öncelikli konum, karşılıklı ilgi/sevgi alışverişi, bunlar ilişkiyi sürdürecek şekilde beni tatmin etmiyorsa, trip işine hiç girmem, ihtiyaç duymam, benim içimden geliyor, onun gelmiyorsa, içinde yoktur diye düşünür, ilişkiyi bitiririm, tahminler, imalar, trip, kapris gereksiz şeylerdir.. istekler beklentiler baştan konuşulmadıysa bile, kırmızı çizgiler belli olur zaten, tepkiler zamanında ve nezaket çerçevesinde hissettirilmelidir.
siz bir kadına değer verip mutlu ediyorsanız, bunun üstünede trip görüyorsanız, mecbur değilsiniz sonuçta. ayrılabilirsiniz yani, böylede bir hakkınız var. insanlar birbirini sevmek, mutlu olmak için birbirlerine eşlik etmelidir, başka şeyler peşindeyse egosunu beslemek istiyordur bence.
devamını gör...
kültürel hegemonya
giacomo papi’nin radikal şıklarını sayımı isimli kitabında geçen bir kavramdır. ama gramsci’nin kuramlaştırdığı gibi ekonomik aygıtları da elinde bulunduran egemen sınıfın bireyleri kendi dünya görüşüne uygun doğrultuda yönlendirmesi anlamında kullanılan bir kavram değildir kültürel hegemonya bu kitapta. çok daha farklı bir şey anlatır.
burda kavramın sahip olduğu anlam ona entelektüel olduğu için bir grup insan tarafından dövülerek öldürülen giovanni prospero yorumu ile aktarılır bize. yazara göre kültürel hegemonya kelimeler, akıl ve diyalog yoluyla ahmaklığın önüne geçmektir.
bu kavram prospero’ya göre bir siyasi görüşün diğeri üzerinde kurmaya çalıştığı üstünlüğü ifade etmez. aslında anlatmaya çalıştığı şey aklın aptallık karşısındaki üstünlüğüdür.
bilgi insanları uygar bir kalıba sokmak için gerekli olan şeydir ve bunun içinde akıl ve mantığa ihtiyaç duyarız. ama günümüzde bilgi gücünü ve işlevini kaybettiği için artık akla ve mantığa da ihtiyaç duymuyoruz.
ve kültürel hegemonyanın bitişini müjdeleyen her türlü olayı saygıyla karşılayarak yeni bir çağa hoş geldin diyoruz. selamlar olsun sana aptalın egemenliği.
burda kavramın sahip olduğu anlam ona entelektüel olduğu için bir grup insan tarafından dövülerek öldürülen giovanni prospero yorumu ile aktarılır bize. yazara göre kültürel hegemonya kelimeler, akıl ve diyalog yoluyla ahmaklığın önüne geçmektir.
bu kavram prospero’ya göre bir siyasi görüşün diğeri üzerinde kurmaya çalıştığı üstünlüğü ifade etmez. aslında anlatmaya çalıştığı şey aklın aptallık karşısındaki üstünlüğüdür.
bilgi insanları uygar bir kalıba sokmak için gerekli olan şeydir ve bunun içinde akıl ve mantığa ihtiyaç duyarız. ama günümüzde bilgi gücünü ve işlevini kaybettiği için artık akla ve mantığa da ihtiyaç duymuyoruz.
ve kültürel hegemonyanın bitişini müjdeleyen her türlü olayı saygıyla karşılayarak yeni bir çağa hoş geldin diyoruz. selamlar olsun sana aptalın egemenliği.
devamını gör...
anormal sözlük haber ajansı
evet değerli dostlar; ilkeli ve tarafsız haberciliğin adresi kafa sözlük haber ajansı'na karşı yapılan baskılar ve izlenen yıldırma politikaları her geçen gün artıyor. son dönemlerde yaptığımız haberler ve bazı yazarlarımızın kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmamız sonrasında hedef tahtasına oturtulup, dart misali üzerimizde oyun oynamak isteyenler var. lakin bize atılan bu kirli oklar bizi yıldırmayacak. gerçekleri ve sadece doğru bildiklerimizi yayınlamaktan geri durmayacağız.
tarafımıza karşı tertiplenen çıtalı uçurtma tadındaki haber gerçekleri yansıtmamaktadır. bu haberin niye yapıldığını ise sizlere şöyle izah etmek isteriz; malumunuz olduğu üzere evernevergreen ve kanal tıkanıklığı üzerine yaptığımız haber sarsıcı gerçeklerin ortaya çıkmasına vesile olmuştu. bu gerçeklere bir yenisini daha eklemek üzere çalışmalara başladığımızın istihbaratını alan ve olayı sümen altı etmek isteyen kara gözlüklü kedi ve yandaşları düzmece bir haber ortaya atarak hedef çarpıtmaya çalışıyorlar.
buyurun efendim; evernevergreen'den gelen ikinci skandalın fotoğrafı...

kendileri bu seferde çin'deki bir otoyolu tıkamışlar. bu tıkanışlar bir tükenişin habercisi değildir de nedir?
kaldı ki; tosbağa haberindeki algı yönetiminin de altını çizmek isteriz; söz konusu yavrular su tosbağasıdır. biz ezelden ebede kara tosbağası olduğumuzu göğsümüzü gere gere dile getirmişiz. su tosbağaları ile olan sancılı münasebetimiz ise ortadadır. düşman kardeşler sayılırız ve kendilerinden pek haz etmeyiz.
kaynaklarımızdan aldığımız bilgilere göre; kızıl öfke benjamin bu tarz haberler yaptırarak kurumumuzu hedef almakta ve muhalif duruşumuzu örselemek istemektedir. bu uğurda ne yazık ki daha önce haberlerini yaptığımız yazarları kullanarak, kabuğumuza kazık çakmak istemektedir. biz bu kazıkları ne kabuğumuza ne de sözlüğe çaktırmayacağız!
özgür basın susturulamaz! bunu da böyle bilesiniz!
açık mert korkusuz kafa sözlük haber ajansı basın bültenini okudunuz.
sürç-i lisan ettiysek af ola!
tarafımıza karşı tertiplenen çıtalı uçurtma tadındaki haber gerçekleri yansıtmamaktadır. bu haberin niye yapıldığını ise sizlere şöyle izah etmek isteriz; malumunuz olduğu üzere evernevergreen ve kanal tıkanıklığı üzerine yaptığımız haber sarsıcı gerçeklerin ortaya çıkmasına vesile olmuştu. bu gerçeklere bir yenisini daha eklemek üzere çalışmalara başladığımızın istihbaratını alan ve olayı sümen altı etmek isteyen kara gözlüklü kedi ve yandaşları düzmece bir haber ortaya atarak hedef çarpıtmaya çalışıyorlar.
buyurun efendim; evernevergreen'den gelen ikinci skandalın fotoğrafı...

kendileri bu seferde çin'deki bir otoyolu tıkamışlar. bu tıkanışlar bir tükenişin habercisi değildir de nedir?
kaldı ki; tosbağa haberindeki algı yönetiminin de altını çizmek isteriz; söz konusu yavrular su tosbağasıdır. biz ezelden ebede kara tosbağası olduğumuzu göğsümüzü gere gere dile getirmişiz. su tosbağaları ile olan sancılı münasebetimiz ise ortadadır. düşman kardeşler sayılırız ve kendilerinden pek haz etmeyiz.
kaynaklarımızdan aldığımız bilgilere göre; kızıl öfke benjamin bu tarz haberler yaptırarak kurumumuzu hedef almakta ve muhalif duruşumuzu örselemek istemektedir. bu uğurda ne yazık ki daha önce haberlerini yaptığımız yazarları kullanarak, kabuğumuza kazık çakmak istemektedir. biz bu kazıkları ne kabuğumuza ne de sözlüğe çaktırmayacağız!
özgür basın susturulamaz! bunu da böyle bilesiniz!
açık mert korkusuz kafa sözlük haber ajansı basın bültenini okudunuz.
sürç-i lisan ettiysek af ola!
devamını gör...
şeriat
"ve herkim allah'ın indirdiği hükümler(şeriat) ile hükmetmez ise kafirlerin ta kendisidir" (maide 44)
her kim olursa olsun, ben şeriat'ı reddediyorum ve çağdaş demokrasi(!)'yi seçiyorum derse, bu kişi de kafirdir, çünkü kuranın şeriat ayetlerini reddedip, demokrasi'yi seçer.
her kim olursa olsun, ben şeriat'ı reddediyorum ve çağdaş demokrasi(!)'yi seçiyorum derse, bu kişi de kafirdir, çünkü kuranın şeriat ayetlerini reddedip, demokrasi'yi seçer.
devamını gör...
beyaz geceler
edit: öyküymüş loo
dostoyevski 'nin, kimine göre sıradan bir romanı, kimine göre de tam bir sanat eseri olan romanıdır efendim.
(bkz: fyodor mihayloviç dostoyevski)
dostoyevski 'nin, kimine göre sıradan bir romanı, kimine göre de tam bir sanat eseri olan romanıdır efendim.
(bkz: fyodor mihayloviç dostoyevski)
devamını gör...
erkeklerin birbirlerini görünce koç gibi kafa tokuşturmaları
garip bir selamlaşma biçimi. boynuzlu hayvan misali güç gösterisi mi yapılıyor acaba merak etmiyor deģilim hani 2 kadın birbirini görünce öpüşür falan ki sevgi ve özlem göstergesidir anlarımda kafaları tokuşturmayı asla bir yere koyamıyorum.
devamını gör...
öpüşme esnasında düşünülen şeyler
öpüşürken düşünüyorsanız, o ilişkide bir cacık yok demektir. tutkunun, cinsel çekimin olmadığı durumlarda öpüşmek ancak beta sürümü ergen denemesi olabilir. öpüşürken aklınız gitmiyor, bilinciniz kaybolmuyorsa boşuna öpüşmeyin derim. çabanıza yazık zira. hisler yoğunlaşabilir, anlık farklı hisler hissedilbilir ve buna bir ad koyulabilir ama öpüşürken bir şey düşünülmez muhasebe yapar gibi. yine de aksi düşüncede güzel bir entry görürsem fav veririm.
devamını gör...