#ödüllü filmler
2004 yılı türk-alman ortak yapımı fatih akın filmidir. cahit kendini öldürmek için araba kazası yapmış ancak sağ kurtulmuştur. hastanede sibel'le tanışır ve ailesinin baskılarından kaçmak isteyen sibel, tamamen farklı bir hayatları olacak bir evliliğe cahit'i ikna eder. ancak bu anlaşmalı evlilik ikilinin duygusal yakınlaşmasıyla değişecektir.
yönetmen:
fatih akın
oyuncular:
birol ünel
sibel kekilli
catrin striebeck
meltem cumbul
güven kıraç
cem akın
fatih akın
oyuncular:
birol ünel
sibel kekilli
catrin striebeck
meltem cumbul
güven kıraç
cem akın
*berlin enternasyonal film festivali (2004) - altın berlin ayısı [fatih akın]
*avrupa film ödülleri (2004) - en iyi avrupalı yönetmen [fatih akın]
*avrupa film ödülleri (2004) - en iyi yönetmenlik [fatih akın]
*ourense bağımsız film festivali (2004) - büyük ödül [fatih akın]
*goya ödülleri (2005) - en iyi avrupa filmi
film toplam 25 ödüle sahiptir.
*avrupa film ödülleri (2004) - en iyi avrupalı yönetmen [fatih akın]
*avrupa film ödülleri (2004) - en iyi yönetmenlik [fatih akın]
*ourense bağımsız film festivali (2004) - büyük ödül [fatih akın]
*goya ödülleri (2005) - en iyi avrupa filmi
film toplam 25 ödüle sahiptir.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "miko" tarafından 09.03.2021 10:25 tarihinde açılmıştır.
1.
fatih akın'ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği 2004 yapımı film.
her izlediğimde içimi paramparça eden ağır bir film. ölmek istiyorum, yaşamak anlamsız diyen cahit ile istediğim gibi yaşamak istiyorum diyen sibel'in hikayesi.
ne yaşarsak yaşayalım aşkın peşinden gitmenin bir sınırı vardır, eğer başkalarının canının yakmaya başlarsanız aşkınız zalimlikten başka bir şey olmaz. en doğru karar bazen fedakarlık ve yalnızlık gerektirir.
aldığı nice ödülün hakkını fazlasıyla veren, izledikten sonra herkesin için yeri apayrı olan film.
(bkz: https://www.youtube.com/wat...)
(bkz: https://www.youtube.com/cha...) sayesinde keşfettiğim ve her bir sahnesine kefil olduğum başyapıt.
her izlediğimde içimi paramparça eden ağır bir film. ölmek istiyorum, yaşamak anlamsız diyen cahit ile istediğim gibi yaşamak istiyorum diyen sibel'in hikayesi.
ne yaşarsak yaşayalım aşkın peşinden gitmenin bir sınırı vardır, eğer başkalarının canının yakmaya başlarsanız aşkınız zalimlikten başka bir şey olmaz. en doğru karar bazen fedakarlık ve yalnızlık gerektirir.
aldığı nice ödülün hakkını fazlasıyla veren, izledikten sonra herkesin için yeri apayrı olan film.
(bkz: https://www.youtube.com/wat...)
(bkz: https://www.youtube.com/cha...) sayesinde keşfettiğim ve her bir sahnesine kefil olduğum başyapıt.
devamını gör...
2.
fatih akın'a berlin film festivali’nde altın ayı ödülü kazandırdığı; hayatları savrulmuş iki insanın birbirlerini iyileştirmelerini konu aldığı filmidir. bizi fatih akın gibi güzide bir yönetmenle buluşturmuştur. tabii bu başarıda büyük payı olan, cahit rolünün hakkını fazlasıyla veren, yakın zamanda kaybettigimiz birol ünel'i de unutmamak gerekir.
devamını gör...
3.
hatırlıyorum da ilk izlediğimde küçük yaşlardaydım ve galiba da bu yüzden filmi çok sıradışı ve mantığa ters bulmuştum.şimdi düşününce tam olarak olmasa da ;aklımdaki evlilik ilişkisine yakın bir ilişkinin konu edildiğini fark ediyorum.sonu da güzel bitseydi iyi olurdu tabi.
devamını gör...
4.
hayatın sınırında duran iki insanı anlatan fatih akın filmi. izleyeli yıllar olsa da cahit ve psikiyatristin konuşma sahnesi aklımdan çıkmıyor. hatta son zamanlarda sık sık zihnimde dolanıyor. buradan
devamını gör...
5.
cahit'i canlandıran birol ünel'in vefatı ardından eylül ayında beyoğlu sinemasında tekrar izleme fırsatı bulduğum filmdir. sanırım bir süre benim için yeri ayrı olacak bu filmin, dünyayı değiştiremeyeceğim için dünyamı değiştirene kadar. buradan
devamını gör...
6.
orijinal adı gegen die wand olan türk asıllı alman yönetmen fatih akın'ın cannes hariç alınabilecek neredeyse bütün büyük prestijli ödülleri toplamış, türkiye'de de çok ses getiren filmi.
devamını gör...
7.
birol ünel'i , sibel kekilli'yi ve muhteşem vücudunu ilk kez gördüğüm, fatih akın filmi. alelade bir sevişmeden sonra, tavla oynama fikrini aklıma sokmuştur . sibel'i barda taciz eden herifi ve kuaför'ün cahit'e , direkt "s**işiyor musunuz?"
diye sormasını beğendim . cahit'inn "sibel" deyişini, sibel'in "annesinin öğrettiği" biber dolmasını yaparken çalan parçayı , türlü filmlerden hatırladığım cahit'in "amcasının" rezalet aşk tanımını aklımdan çıkaramıyorum. keşke cahit'in yarım gülüşü, yan bakışı , ağzındaki sigarası olsaydım.
diye sormasını beğendim . cahit'inn "sibel" deyişini, sibel'in "annesinin öğrettiği" biber dolmasını yaparken çalan parçayı , türlü filmlerden hatırladığım cahit'in "amcasının" rezalet aşk tanımını aklımdan çıkaramıyorum. keşke cahit'in yarım gülüşü, yan bakışı , ağzındaki sigarası olsaydım.
devamını gör...
8.
fatih akının birçok ödül aldığı 2004 yapımı bazılarına göre aşk ama bana göre sosyolojik bir film. biraz geç oldu izlemem ama vizyon tarihinde izleseydim filmin güzelliğini anlamayabilirdim. filme yorumum biraz kadın gözüyle olacak baştan söyleyeyim. herkes cahitin oyunculuğu ve karakteri üzerinde yoğunlaşsa da ben filmde daha çok sibeli gördüm. onun isyanını, çırpınışlarını, kendini ailesine anlatamamasının çaresizliğini. bir tek görmek isteyen cahitti ama o da bir süre sonra aşka düştüğü için gerçek sibelin nasıl bir hayat istediğini göremedi. yozlaşmış ve iki yüzlü ahlak anlayışının dünyanın her yerinde karşımıza çıkabileceğini, sadece türklere has bir olgu olmadığını, sibelin bir kere yattığı adama sadece nasıl seviştiğini merak ettim olay bu demesi ama alman karakterimizin bunu nedense kendine yedirememesinde ve akabinde gelişen olaylarda görüyoruz. aynısını bir erkek yapınca çok normal diyip geçerken bir kadın yapınca kabul edemiyoruz. cahitin film boyunca en sevdiğim lafı “karılarınızı neden +*kmiyorsunuz” dır. dedim ya çok kadın bakış açısıyla izledim, o namus kavramının iğrençliği, evlat sevgisinin bile önüne geçebiliyor. abinin ise sibel istedikleri şekilde yaşayınca arkasında durması ama en ufak bir kendi doğrularına uymayan şey gördüğünde onu yok sayması hiçbir şeyin değişmeyeceğinin göstergesi. 10 sene geçti ama değişen bir şey olmamış maalesef.küfürlere bayıldım, öyle güzel yerlerde kullanıldı ki, filmin dramasına rağmen çok güldüm o sahnelerde. müziklerin sahnelere uyumu çok iyiydi. en beğendiğim sahne de cahit ile sibelin evde delicesine dans ettiği sahne. sibelin yargılanmandığı, sevildiği bir ortamda ne kadar mutlu olabileceğini görüyoruz. ama sibelin sorunu bambaşka ve derinlerde, bu sorunun da cahitin aşkıyla iyileşebilmesi gibi bir durum imkansız ki bunu da istanbula gittiğinde görüyoruz. birbirilerine dokunuyorlar ama birbirlerini iyileştiremiyorlar. sibel bunun farkında ama cahit değil. filmin samimiyeti, yalınlığı ve güzelliği işte tam burada. tek anlamadığım, sahne araları istanbul manzarası eşliğinde araya giren şarkı, yerde halılar serili falan bu ne dedim. istanbul tanıtım filmi gibi.
son olarak göbek piercingi yaptırma fikri çık aklımdan.
son olarak göbek piercingi yaptırma fikri çık aklımdan.
devamını gör...
9.
fatih akın filmi olduğunu bilmeden izlediğim 2004 yapımı fatih akın filmi.
yani biraz ilerledikten sonra "aaa ne kadar da fatih akın havası" var diye düşündüm filmde, meğer çok normalmiş adam çekmiş filmi. sibel kekilli, birol ünel, meltem cumbul, güven kıraç gibi isimler var oyuncu kadrosunda. berlin film festivali başta olmak üzere pek çok festivalde ödül almış.
sibel (esas kız) bağnaz ve baskıcı bir ailede yaşıyor. bileklerini keserek intihar etmeye kalkışmış, klinikte kalmakta. aynı günlerde hayattan umudunu kesmiş olan cahit (esas oğlan) arabasını duvara tosluyor, o da intihara meylettiği için klinikte. sibel cahit'in türk olduğunu görünce tutturuyor evlen benimle diye. bu gerçek bir evlilik olmayacak tabii. artık evli bir kadın olduğu için ailesinden kurtulacak ve kocası da gerçek kocası olmadığı için ona karşı da bir sorumluluğu olmayacak, istediği gibi yaşayacak. cahit bu işe başta yanaşmasa da kız gözünün önünde kolunu kesmeye kalkınca "tamam" diyor. aile de bu adam kimdir, necidir, nerede yaşar, ne yapar diye pek sorgulamıyor, başlarına bela olan kızlarını bir an önce evermek işlerine geliyor. zira sadece cahit'in çöp evini görmek bile makul bir ailenin kızlarının bu evliliğe müsaade etmemesi için yeterli.
sonra sex, drugs, rock'n roll dolu bir hayat sürmeye başlıyorlar. sibel partiliyor, eğleniyor ve gözüne kimi kestirdiyse sevişiyor onunla. cahit'e de meyli olan bir kuaför kadın var, o da onunla takılıyor. ancak bu olan bitenin arkasında ikili birbirlerine karşı bir şeyler hissetmeye başlıyorlar. ne var ki geri zekalı oldukları için (yok aslında o kadar basit değil) "yav ben sahte evlilik yapalım, herkes yoluna baksın diyordum ama sana aşık oldum" falan demiyorlar tabii. yani kız zaten birilerine sorumlu olmaktan kaçmış, özgürlük peşinde. adam da bunu çok iyi bildiği için açılamıyor muhtemelen kıza.
sibel tam cahit'e karşı yoğun hisler içinde olduğunu kabullenmeye başlamışken, yattığı adamlardan biri musallat oluyor. reddedilince bu sefer gidip cahit'e çatıyor. e cahit de koca kül tablasını adamın kafasına geçirmek suretiyle cinayet işleyince son pişmanlık bir şeye yaramıyor tabii... cahit kodese giriyor, sibel de "namusumuzu temizlememiz lazım" diye peşine düşen ailesinden kaçmak için istanbul'a gidiyor. burada sibel tabii iş bulayım, oturayım kocamı bekleyeyim dese de içindeki isyan ve öfke fırsat vermiyor. tecavüze uğruyor, dayak yiyor, bıçaklanıyor. en sonunda duruluyor, evleniyor ve çocuk yapıyor. ben sibel'in borderline kişilik bozukluğu olduğuna inanıyorum bu arada. neyse. işte böyle, burnumuzun direğini sızlatan bir aşk hikayesi izlemiş oluyoruz.
lise yıllarımdan beri bir türlü izleyemediğim bu film gerçekten içime öküz oturmasına neden oldu arkadaşlar. çok başarılı bir dram.
yani biraz ilerledikten sonra "aaa ne kadar da fatih akın havası" var diye düşündüm filmde, meğer çok normalmiş adam çekmiş filmi. sibel kekilli, birol ünel, meltem cumbul, güven kıraç gibi isimler var oyuncu kadrosunda. berlin film festivali başta olmak üzere pek çok festivalde ödül almış.
sibel (esas kız) bağnaz ve baskıcı bir ailede yaşıyor. bileklerini keserek intihar etmeye kalkışmış, klinikte kalmakta. aynı günlerde hayattan umudunu kesmiş olan cahit (esas oğlan) arabasını duvara tosluyor, o da intihara meylettiği için klinikte. sibel cahit'in türk olduğunu görünce tutturuyor evlen benimle diye. bu gerçek bir evlilik olmayacak tabii. artık evli bir kadın olduğu için ailesinden kurtulacak ve kocası da gerçek kocası olmadığı için ona karşı da bir sorumluluğu olmayacak, istediği gibi yaşayacak. cahit bu işe başta yanaşmasa da kız gözünün önünde kolunu kesmeye kalkınca "tamam" diyor. aile de bu adam kimdir, necidir, nerede yaşar, ne yapar diye pek sorgulamıyor, başlarına bela olan kızlarını bir an önce evermek işlerine geliyor. zira sadece cahit'in çöp evini görmek bile makul bir ailenin kızlarının bu evliliğe müsaade etmemesi için yeterli.
sonra sex, drugs, rock'n roll dolu bir hayat sürmeye başlıyorlar. sibel partiliyor, eğleniyor ve gözüne kimi kestirdiyse sevişiyor onunla. cahit'e de meyli olan bir kuaför kadın var, o da onunla takılıyor. ancak bu olan bitenin arkasında ikili birbirlerine karşı bir şeyler hissetmeye başlıyorlar. ne var ki geri zekalı oldukları için (yok aslında o kadar basit değil) "yav ben sahte evlilik yapalım, herkes yoluna baksın diyordum ama sana aşık oldum" falan demiyorlar tabii. yani kız zaten birilerine sorumlu olmaktan kaçmış, özgürlük peşinde. adam da bunu çok iyi bildiği için açılamıyor muhtemelen kıza.
sibel tam cahit'e karşı yoğun hisler içinde olduğunu kabullenmeye başlamışken, yattığı adamlardan biri musallat oluyor. reddedilince bu sefer gidip cahit'e çatıyor. e cahit de koca kül tablasını adamın kafasına geçirmek suretiyle cinayet işleyince son pişmanlık bir şeye yaramıyor tabii... cahit kodese giriyor, sibel de "namusumuzu temizlememiz lazım" diye peşine düşen ailesinden kaçmak için istanbul'a gidiyor. burada sibel tabii iş bulayım, oturayım kocamı bekleyeyim dese de içindeki isyan ve öfke fırsat vermiyor. tecavüze uğruyor, dayak yiyor, bıçaklanıyor. en sonunda duruluyor, evleniyor ve çocuk yapıyor. ben sibel'in borderline kişilik bozukluğu olduğuna inanıyorum bu arada. neyse. işte böyle, burnumuzun direğini sızlatan bir aşk hikayesi izlemiş oluyoruz.
lise yıllarımdan beri bir türlü izleyemediğim bu film gerçekten içime öküz oturmasına neden oldu arkadaşlar. çok başarılı bir dram.
devamını gör...
10.
fatih akın' ın 2004 çıkışlı postmodern filmidir.
türkler için, kendi de türk olmasına rağmen alman' ların kullandığı ırkçı söylemleri kullanan, türkçesi kırık punk' çı bir adam,
ailesinin baskıcılığı ve gelenekçiliğine karşın ''...ich möchte leben, f...en und nicht nur mit einem typ...'' diyen türkçesi daha az kırık bir kızcağız,
almanya' da yaşamasna karşın almancası 'ich möchte zwei köfte'den ibaret olan, ''s..icem aşkını. sen aşk ne demek biliyor musun? aşk bu, lunaparktaki tahta ata benzer. üzerinde hani bir ileri bir geri gidiyorsun, sanki bir yere gidiyorsun gibi ayağın yerden kesilir. bir coşku olur. ama aslında bir s..ime gittiğin yok.'' diyen bir ''amca'',
''evden işe, işten eve'', iki farklı konumdaki iki dört duvar arasına sıkışmış işkolik bir teyze,
birbirinden çok farklı iki kültürün birbirinden çok farklı iki büyük şehri arasında yuvarlanıp giden bir hikâyedir duvara karşı.
punk' çı adamımız, hayatını yaşamak isteyen deli kızımızı içinde bulunduğu ''coy tzor duruym''dan kurtarmak için onunla evlenir. bu, yarı formalite bir evliliktir. ikisi evlenecekler, kız aile evinden ''kurtul''acak ve hayatını yaşayacaktır.
film bir safari turu değil aslında daha çok bir hayvanat bahçesi turu gibi olmuş bence. yani biraz yapmacık. nbc filmlerindeki kadarlık bir gerçeklik tam yok. sentetik bir koku geliyor gözünüze filmi izlerken ama yine de o kadar da zararlı değil sağlığa bu sentetik koku...
tuhaf bir şekilde, filmin tüm planlarında cahit' in buruk surat ifadesi vardı sanki o olmasa bile kadrajda.
kültür çatışmalarında kara mizahın ve eleştirinin dibine vurulmuştu. mesela bir sahnede:
+sibel nerede?
-yok artık o, benim onun gibi bir kardeşim yok artık, bir yerde namusumuzu temizlememiz gerekiyordu!
+nasıl oluyor bu? ikinizin de annesi hâlâ aynı, sibel' in bundan haberi var mı?
şeklinde bir şeyler geçiyor eniştesi ile arasında, sibel' in abisinin.
gerçekten çok çok güzel, fevkalbeşer, harika ve ötesi bir filmdi fakat diyaloglar tını olarak kulağa bazen yapmacık geliyordu ve tam olarak bir gerçeklik yakalanamamıştı bu yüzden 9/10.
türkler için, kendi de türk olmasına rağmen alman' ların kullandığı ırkçı söylemleri kullanan, türkçesi kırık punk' çı bir adam,
ailesinin baskıcılığı ve gelenekçiliğine karşın ''...ich möchte leben, f...en und nicht nur mit einem typ...'' diyen türkçesi daha az kırık bir kızcağız,
almanya' da yaşamasna karşın almancası 'ich möchte zwei köfte'den ibaret olan, ''s..icem aşkını. sen aşk ne demek biliyor musun? aşk bu, lunaparktaki tahta ata benzer. üzerinde hani bir ileri bir geri gidiyorsun, sanki bir yere gidiyorsun gibi ayağın yerden kesilir. bir coşku olur. ama aslında bir s..ime gittiğin yok.'' diyen bir ''amca'',
''evden işe, işten eve'', iki farklı konumdaki iki dört duvar arasına sıkışmış işkolik bir teyze,
birbirinden çok farklı iki kültürün birbirinden çok farklı iki büyük şehri arasında yuvarlanıp giden bir hikâyedir duvara karşı.
punk' çı adamımız, hayatını yaşamak isteyen deli kızımızı içinde bulunduğu ''coy tzor duruym''dan kurtarmak için onunla evlenir. bu, yarı formalite bir evliliktir. ikisi evlenecekler, kız aile evinden ''kurtul''acak ve hayatını yaşayacaktır.
film bir safari turu değil aslında daha çok bir hayvanat bahçesi turu gibi olmuş bence. yani biraz yapmacık. nbc filmlerindeki kadarlık bir gerçeklik tam yok. sentetik bir koku geliyor gözünüze filmi izlerken ama yine de o kadar da zararlı değil sağlığa bu sentetik koku...
tuhaf bir şekilde, filmin tüm planlarında cahit' in buruk surat ifadesi vardı sanki o olmasa bile kadrajda.
kültür çatışmalarında kara mizahın ve eleştirinin dibine vurulmuştu. mesela bir sahnede:
+sibel nerede?
-yok artık o, benim onun gibi bir kardeşim yok artık, bir yerde namusumuzu temizlememiz gerekiyordu!
+nasıl oluyor bu? ikinizin de annesi hâlâ aynı, sibel' in bundan haberi var mı?
şeklinde bir şeyler geçiyor eniştesi ile arasında, sibel' in abisinin.
gerçekten çok çok güzel, fevkalbeşer, harika ve ötesi bir filmdi fakat diyaloglar tını olarak kulağa bazen yapmacık geliyordu ve tam olarak bir gerçeklik yakalanamamıştı bu yüzden 9/10.
devamını gör...
11.
bana duygusal olarak en çok dokunan sahnesi
cahit'le sibel'in sevişmeyi kestikleri sahne. şimdi sevişirsek karı-koca oluruz. ve bu sibel'in en çok korktuğu durum olurdu o an için. zaten ailesi çok baskıcıydı amacı öyle bir ortamdan kurtulmaktı. şimdi cahit'le sevişirse yine aynı duruma düşücekti.
bunu anlayabilmek bana kendimi çok tuhaf hissettirmişti aslında. bakacak olursam benim için fazla ahlaksız bir durum ayrıca adamı da seviyorsun ama olmuyor işte. isteklerin ve özgürlüğün tadına bir kez baktıysan onu böyle bırakmak istemiyorsun. sibel'i haklı bulmuyorum kendi hayat görüşlerim açısından ama onu çok iyi anlayabiliyorum.
ayrıca o tecavüz sahnesi. gerçekten beni susturuyor sadece.
bir de söylemeden geçemeyeceğim sibel kekilli'nin vücudu...
cahit'le sibel'in sevişmeyi kestikleri sahne. şimdi sevişirsek karı-koca oluruz. ve bu sibel'in en çok korktuğu durum olurdu o an için. zaten ailesi çok baskıcıydı amacı öyle bir ortamdan kurtulmaktı. şimdi cahit'le sevişirse yine aynı duruma düşücekti.
ayrıca o tecavüz sahnesi. gerçekten beni susturuyor sadece.
bir de söylemeden geçemeyeceğim sibel kekilli'nin vücudu...
devamını gör...
12.
başrollerini birol ünel ve sibel kekillinin oynadığı 2004 yapım bir filmdir.
film almanyada yaşayan 40 lı yaşlarında cahit adlı karakterin arabasını duvara çarpmasının ardından psikiyatri kliniğine gittiğinde sibelle karşılaşması ile başlar. sibel ise ailesinin baskılarından dolayı intihar etmeye çalışan bir genç kadındır. türk olduğunu duyunca ailesinden kaçmak için cahitle evlenmek ister ve ardından evlenirler. bir süre git gelli yaşanan ilişki dönemecinde sibeli kıskanan cahit bir adamı öldürür ve hapse girer. onun aşkından ve acısından kendisine gelemeyen sibel istanbula giderek kendini farklı ortamlara bırakır. aradan geçen birkaç yılın ardından ise cahit hapisten çıkar ve sibelin yanına gitmek ister ancak sibel bambaşka bir hayat kurmuştur bile. yine de bir şekilde bir araya gelirler ve birkaç gecelik sevişmenin ardından otogarda buluşmak üzere sözleşirler. saat 12 olur ve cahit yalnız bir şekilde mersine döner.
filmin yarısını izlemekten yarısını ise ağlamaktan dolayı bitirmekte zorlandığım, o müthiş dolma sahnesinin olduğu şahane bir film. belki çok doğru bir sevme şekilleri yoktu birbirlerine karşı. ikisi de hayatta hırçın ve aslında yalnız kişilerdi. ancak herkes bir şekilde yarasını sarmak ister. sevgiyle özen göstermeyle bir şekilde sarmak ister. bu film de birbirinden yorgun iki insanın acısıyla harmanlandı. çok düz mantıkla baksanız ya konusu basitmiş be falan diyebilirsiniz belki ancak o zaman filmi gerçekten izlememiş olursunuz. o müzikler kullanılan renkler ruhunuza el atmıyorsa o zaman bir şeyler eksik demektir. izleyecek olanlara şimdiden keyifli seyirler dilerim. son olarak yine mi güzeliz yine mi çiçek be !
film almanyada yaşayan 40 lı yaşlarında cahit adlı karakterin arabasını duvara çarpmasının ardından psikiyatri kliniğine gittiğinde sibelle karşılaşması ile başlar. sibel ise ailesinin baskılarından dolayı intihar etmeye çalışan bir genç kadındır. türk olduğunu duyunca ailesinden kaçmak için cahitle evlenmek ister ve ardından evlenirler. bir süre git gelli yaşanan ilişki dönemecinde sibeli kıskanan cahit bir adamı öldürür ve hapse girer. onun aşkından ve acısından kendisine gelemeyen sibel istanbula giderek kendini farklı ortamlara bırakır. aradan geçen birkaç yılın ardından ise cahit hapisten çıkar ve sibelin yanına gitmek ister ancak sibel bambaşka bir hayat kurmuştur bile. yine de bir şekilde bir araya gelirler ve birkaç gecelik sevişmenin ardından otogarda buluşmak üzere sözleşirler. saat 12 olur ve cahit yalnız bir şekilde mersine döner.
filmin yarısını izlemekten yarısını ise ağlamaktan dolayı bitirmekte zorlandığım, o müthiş dolma sahnesinin olduğu şahane bir film. belki çok doğru bir sevme şekilleri yoktu birbirlerine karşı. ikisi de hayatta hırçın ve aslında yalnız kişilerdi. ancak herkes bir şekilde yarasını sarmak ister. sevgiyle özen göstermeyle bir şekilde sarmak ister. bu film de birbirinden yorgun iki insanın acısıyla harmanlandı. çok düz mantıkla baksanız ya konusu basitmiş be falan diyebilirsiniz belki ancak o zaman filmi gerçekten izlememiş olursunuz. o müzikler kullanılan renkler ruhunuza el atmıyorsa o zaman bir şeyler eksik demektir. izleyecek olanlara şimdiden keyifli seyirler dilerim. son olarak yine mi güzeliz yine mi çiçek be !
devamını gör...
13.
ikisi de intihara kalkışan sibel ve cahit tomruk karakterlerinin hastanede tanışması ile başlayan aşklarını ve türlü entrikaları konu edinen fatih akın filmi.
despot ailesinden kurtulmak için kendinden yaşça büyük bir adamla evlenen bir genç kızı ve hayatı sırlarla dolu cahit'i anlatır.
biber dolması yapıp beraber çilingir sofrası kurdukları sahne gayet duygu yüklüdür.
birol ünel
sibel kekilli
güven kıraç
meltem cumbul başrollerdendir.
despot ailesinden kurtulmak için kendinden yaşça büyük bir adamla evlenen bir genç kızı ve hayatı sırlarla dolu cahit'i anlatır.
biber dolması yapıp beraber çilingir sofrası kurdukları sahne gayet duygu yüklüdür.
birol ünel
sibel kekilli
güven kıraç
meltem cumbul başrollerdendir.
devamını gör...
14.
meğsin
bana sevgi verdi.
fatih akın'ın yazıp yönettiği 2004 yapımlı türk/ alman filmi olup iki insanın duvara karşı gelmelerini anlatır.
cahit ellili yaşlarında gibi gözüken oldukça bakımsız ve nihilist bir adam imajı çizer, filmin başında sert bir şeyler hissetmek ve hayatında hiç yaşamadığı bir şeyi, yani ölümü yaşamak için son sürat araba sürer ve duvara karşı kaza yapar. sonrasında ise klinikte doktor; dünyayı değiştiremiyorsan dünyanı değiştir der ve orada despot ve muhafazakâr sayılabilecek ama yaşam tarzları yine de modern sayılabilecek sibel ile tanışır.
sibel bileklerini kesmiştir ve cahit'e benimle evlenir misin der, cahit ise ondan bira ister.
aralarındaki yaş farkı uçurumdur, adam işsiz güçsüz ve nihilisttir, ona kızlarını emanet etmek istemezler ama cahit ve sibel birbirlerinden etkilenirler, cinsellik yaşamak ve birbirlerinin ruhlarına yakından bakmak onları birleştirir.
evlenirler ama adam daha önce evlendiğini bile söylemez, punk müzik dinlerler, birbirlerini severler, yemek yaparlar, yemek yerler, ölmemek için birbirlerine sığınırlar ama cahit galiba sibel yüzünden hapse düşer.
cahit sibel'i herkesten kıskanır, sibel ise birden fazla erkekle birlikte olmayı ister, evlendiği halde barmenle sevişmeye gider.
cahit ise alman kadınla birlikte olur.
ikisi de birbirini aldatır ama birbirlerini çok severler, birbirlerinin canını yakmayı da.
sibel kekilli'nin çilingir sofrası kurup biber dolması yaptığı sahne ve müzikler iyidir.
oyunculuklar zaten çok iyi.
birol ünel oyunculuk konusunda bu filmde adeta master yapıyor.
dolmuşta küfür ettikleri, sibel'in şişeyle bileğini kestiği sahne çok iyiydi.
bana sevgi verdi.
fatih akın'ın yazıp yönettiği 2004 yapımlı türk/ alman filmi olup iki insanın duvara karşı gelmelerini anlatır.
cahit ellili yaşlarında gibi gözüken oldukça bakımsız ve nihilist bir adam imajı çizer, filmin başında sert bir şeyler hissetmek ve hayatında hiç yaşamadığı bir şeyi, yani ölümü yaşamak için son sürat araba sürer ve duvara karşı kaza yapar. sonrasında ise klinikte doktor; dünyayı değiştiremiyorsan dünyanı değiştir der ve orada despot ve muhafazakâr sayılabilecek ama yaşam tarzları yine de modern sayılabilecek sibel ile tanışır.
sibel bileklerini kesmiştir ve cahit'e benimle evlenir misin der, cahit ise ondan bira ister.
aralarındaki yaş farkı uçurumdur, adam işsiz güçsüz ve nihilisttir, ona kızlarını emanet etmek istemezler ama cahit ve sibel birbirlerinden etkilenirler, cinsellik yaşamak ve birbirlerinin ruhlarına yakından bakmak onları birleştirir.
evlenirler ama adam daha önce evlendiğini bile söylemez, punk müzik dinlerler, birbirlerini severler, yemek yaparlar, yemek yerler, ölmemek için birbirlerine sığınırlar ama cahit galiba sibel yüzünden hapse düşer.
cahit sibel'i herkesten kıskanır, sibel ise birden fazla erkekle birlikte olmayı ister, evlendiği halde barmenle sevişmeye gider.
cahit ise alman kadınla birlikte olur.
ikisi de birbirini aldatır ama birbirlerini çok severler, birbirlerinin canını yakmayı da.
sibel kekilli'nin çilingir sofrası kurup biber dolması yaptığı sahne ve müzikler iyidir.
oyunculuklar zaten çok iyi.
birol ünel oyunculuk konusunda bu filmde adeta master yapıyor.
dolmuşta küfür ettikleri, sibel'in şişeyle bileğini kestiği sahne çok iyiydi.
devamını gör...
15.
birçok yazar film hakkında yeterince bilgi vermiş zaten. ben o yüzden filmin bendeki etkisini ve dikkatimi çeken kısımları yazacağım.
sibel kendi hayatı ve özel alanı olmayan bir kız. aile baskısının yarattığı isyankar bir tutumu var çünkü istediği yaşamı elde etme imkanı yok. ölmek isteyecek kadar yorgun ama ölemeyecek kadar da hayata tutkun. cahit’le konuştukları bir sahnede cahit bileklerini yanlış kestiğini, bu şekilde ölemeyeceğini söylediğinde sibel bunu umursamayıp konuyu değiştiriyor. sibel zaten istese nasıl ölebileceğini biliyor ama ölüm arzusunun altında yatan çaresizliğe de boyun eğme gibi bir niyeti yok. bulunduğu intihar girişimleri onun bir nevi ses çıkartma yolu. ailesiyle olan iletişimini filmde çok net görebiliyoruz zaten. ne yaparsa yapsın kendini anlatamayacağını ve ailesinden kurtulamayacağını biliyor. o yüzden yolu hep kaçmakta arıyor. intihar girişimleri de, cahit’le olan evliliği de onun için sadece kendi hayatına çıkan birer yoldu onun için.
cahit’e gelecek olursak onun durumu da sibel’den çok farklı değildi. farklı hayatlar, farklı durumlar ama benzer çıkış yolları. geçmişte yaşadıklarının ağır yükünü ara ara hissediyoruz. geçmişteki evliliğinden hiç bahsetmemesi, yaşadıkları konusunda sibel’e hiçbir şey anlatamaması ve bu konular açıldığında aşırı agresif tavırlar sergilemesinin sebebi bu. cahit genel olarak mutsuz ve umutsuz. hayatı çalışmak, içmek ve sevişmek döngüsünde ilerleyen; hayatından ümidini kesmiş ama yaşamaktan da kendini alıkoyamayan bi tip. zaten psikologla aralarındaki konuşmadan da bunu anlıyoruz. cahit arabayı son hızla duvara vurduğunda ölmeyeceğini biliyordu. ölmek için de yapmadı bunu. bir yandan yaşadığı boktan hayatın farkında olmasına rağmen yaşamayı isterken diğer yanda ölüm arzusu hep yokluyordu onu. sürekli alkol alıp kendisini uyuşturmaya çalışması, en çok kendinden kaçma çabaları da hep bundandı.
sibel cahit’i gördüğü anda kaçış için aradığı kişiyi bulduğunu biliyordu. istediğini de aldı, en azından bir süre bunu düşündü. iki özgürlüğüne düşkün, hayattan ümidini kesmiş ama yaşamayı da bırakamayacak kadar bağımlı kişi birbirini buldu.
sibel istediğiyle sevişmek istiyor. amacı o kişilerle herhangi bir bağ kurmak değil. tam tersine kaçtığı şey de tam olarak bu. istediği kişiyi elde etmek, sevişmek ve bırakmak. ben bunun tamamen sibel’in isteği olduğunu düşünmüyorum. daha çok ailesinden aldığı bir intikam gibi onun için. “bana istediklerimi yaşatmadınız ama bakın şimdi sizin biricik kızınız neler yapıyor” der gibi. yaşadığı baskının aşırı bir dışavurumu. evet artık özgür, istediğiyle sevişiyor, istediğini yapıyor ama hala tam olarak mutlu değil çünkü elde ettiği mutluluklar hep kısa ve geçici zevk alma yöntemleri.
cahit ise zamanla sibel’e bağlandığının farkında. o da sibel’in başkalarıyla sevişmesini zamanla kendisine yedirememeye başlıyor. daha doğrusu kıskanıyor diyelim. bunun hıncını da diğer seviştiği kadından alıyor. kadının (adını unuttum) cahit’e “son zamanlarda daha iyi sevişiyorsun” demesi de bu yüzden.
ikisi de birbirinin yarasının farkında. cahit ilk başta sibel’e yaralarını göstermese de sibel zamanla cahit’i anlamıştı. cahit ise ilk başta sibel’i anlamış ve o yüzden onunla evlenmişti. ama zamanla ona duyduğu aşk bunun önüne geçti. sibel karşısında yine bir engel hissetti. çünkü o zaten hislerden kaçıyordu. cahit’le o yüzden sevişemedi. tüm bu olanların farkındaydı. birbirlerinin yaralarına dokunurlarsa birbirlerinden kopamayacaklarını… cahit’i o da seviyordu ama tekrar özgürlüğüne perde düşürecek bir şey istemiyordu. tüm hayatı öyle geçmişti zaten.
yine de sevgisine karşı koyamadı bir süre sonra. cahit hapse girdikten sonra istanbul’a kaçmasının tek sebebi ailesi değildi. kendinden de kaçmaya çalıştı. cahit’i orada bekleyecekti. ama hiçbir şey planlandığı gibi olmuyor hayatta. cahit hapisten çıktıktan sonra sibel’in hayatında çok şey değişmişti.
ilk başta sibel’e cahit’le gitmediği için kızsam da sonra kendimi onun yerine koyduğumda hak verdim. küçük bir çocukla cahit gibi bir adamın peşinden (ne kadar değişmiş olursa olsun cahit elinde hiçbir şeyi olmayan bir adam) gidemezdi. çocuğu için yapamazdı bunu.
bu film hakkında bi bu kadar daha şey yazabilirim ama yoruldum. her karakter, her olay çok güzel işlenmiş. filmde gördüğüm bir bakışa ağlayacağımı hiç düşünmezdim ama biber dolması sahnesinde cahit’in sibel’e olan bakışına yarım saat ağladım sanırım. ara ara o sahneyi açıp hala izlerim.
sibel kendi hayatı ve özel alanı olmayan bir kız. aile baskısının yarattığı isyankar bir tutumu var çünkü istediği yaşamı elde etme imkanı yok. ölmek isteyecek kadar yorgun ama ölemeyecek kadar da hayata tutkun. cahit’le konuştukları bir sahnede cahit bileklerini yanlış kestiğini, bu şekilde ölemeyeceğini söylediğinde sibel bunu umursamayıp konuyu değiştiriyor. sibel zaten istese nasıl ölebileceğini biliyor ama ölüm arzusunun altında yatan çaresizliğe de boyun eğme gibi bir niyeti yok. bulunduğu intihar girişimleri onun bir nevi ses çıkartma yolu. ailesiyle olan iletişimini filmde çok net görebiliyoruz zaten. ne yaparsa yapsın kendini anlatamayacağını ve ailesinden kurtulamayacağını biliyor. o yüzden yolu hep kaçmakta arıyor. intihar girişimleri de, cahit’le olan evliliği de onun için sadece kendi hayatına çıkan birer yoldu onun için.
cahit’e gelecek olursak onun durumu da sibel’den çok farklı değildi. farklı hayatlar, farklı durumlar ama benzer çıkış yolları. geçmişte yaşadıklarının ağır yükünü ara ara hissediyoruz. geçmişteki evliliğinden hiç bahsetmemesi, yaşadıkları konusunda sibel’e hiçbir şey anlatamaması ve bu konular açıldığında aşırı agresif tavırlar sergilemesinin sebebi bu. cahit genel olarak mutsuz ve umutsuz. hayatı çalışmak, içmek ve sevişmek döngüsünde ilerleyen; hayatından ümidini kesmiş ama yaşamaktan da kendini alıkoyamayan bi tip. zaten psikologla aralarındaki konuşmadan da bunu anlıyoruz. cahit arabayı son hızla duvara vurduğunda ölmeyeceğini biliyordu. ölmek için de yapmadı bunu. bir yandan yaşadığı boktan hayatın farkında olmasına rağmen yaşamayı isterken diğer yanda ölüm arzusu hep yokluyordu onu. sürekli alkol alıp kendisini uyuşturmaya çalışması, en çok kendinden kaçma çabaları da hep bundandı.
sibel cahit’i gördüğü anda kaçış için aradığı kişiyi bulduğunu biliyordu. istediğini de aldı, en azından bir süre bunu düşündü. iki özgürlüğüne düşkün, hayattan ümidini kesmiş ama yaşamayı da bırakamayacak kadar bağımlı kişi birbirini buldu.
sibel istediğiyle sevişmek istiyor. amacı o kişilerle herhangi bir bağ kurmak değil. tam tersine kaçtığı şey de tam olarak bu. istediği kişiyi elde etmek, sevişmek ve bırakmak. ben bunun tamamen sibel’in isteği olduğunu düşünmüyorum. daha çok ailesinden aldığı bir intikam gibi onun için. “bana istediklerimi yaşatmadınız ama bakın şimdi sizin biricik kızınız neler yapıyor” der gibi. yaşadığı baskının aşırı bir dışavurumu. evet artık özgür, istediğiyle sevişiyor, istediğini yapıyor ama hala tam olarak mutlu değil çünkü elde ettiği mutluluklar hep kısa ve geçici zevk alma yöntemleri.
cahit ise zamanla sibel’e bağlandığının farkında. o da sibel’in başkalarıyla sevişmesini zamanla kendisine yedirememeye başlıyor. daha doğrusu kıskanıyor diyelim. bunun hıncını da diğer seviştiği kadından alıyor. kadının (adını unuttum) cahit’e “son zamanlarda daha iyi sevişiyorsun” demesi de bu yüzden.
ikisi de birbirinin yarasının farkında. cahit ilk başta sibel’e yaralarını göstermese de sibel zamanla cahit’i anlamıştı. cahit ise ilk başta sibel’i anlamış ve o yüzden onunla evlenmişti. ama zamanla ona duyduğu aşk bunun önüne geçti. sibel karşısında yine bir engel hissetti. çünkü o zaten hislerden kaçıyordu. cahit’le o yüzden sevişemedi. tüm bu olanların farkındaydı. birbirlerinin yaralarına dokunurlarsa birbirlerinden kopamayacaklarını… cahit’i o da seviyordu ama tekrar özgürlüğüne perde düşürecek bir şey istemiyordu. tüm hayatı öyle geçmişti zaten.
yine de sevgisine karşı koyamadı bir süre sonra. cahit hapse girdikten sonra istanbul’a kaçmasının tek sebebi ailesi değildi. kendinden de kaçmaya çalıştı. cahit’i orada bekleyecekti. ama hiçbir şey planlandığı gibi olmuyor hayatta. cahit hapisten çıktıktan sonra sibel’in hayatında çok şey değişmişti.
ilk başta sibel’e cahit’le gitmediği için kızsam da sonra kendimi onun yerine koyduğumda hak verdim. küçük bir çocukla cahit gibi bir adamın peşinden (ne kadar değişmiş olursa olsun cahit elinde hiçbir şeyi olmayan bir adam) gidemezdi. çocuğu için yapamazdı bunu.
bu film hakkında bi bu kadar daha şey yazabilirim ama yoruldum. her karakter, her olay çok güzel işlenmiş. filmde gördüğüm bir bakışa ağlayacağımı hiç düşünmezdim ama biber dolması sahnesinde cahit’in sibel’e olan bakışına yarım saat ağladım sanırım. ara ara o sahneyi açıp hala izlerim.
devamını gör...
16.
birçok sahnesiyle aklımda kalacak olan bir film.
sahnesiyle, diyaloglarıyla, hissettirdikleriyle, karakterleriyle ve her şeyiyle aklımda kalacak olan bir film.
en sevdiğim yer ise bu kısmı sanırım. oradaymışım gibi hissettirmişti.
daha doğrusu filmdeki her şeyi ben yaşıyormuşum gibi hissettim.
o dolmaları yaparken ben de sibel'e yardım ediyordum, tecavüze uğrarken ben de onun yanındaymışım gibi.
ama filmin bu etkisini bilseydim eğer daha uygun bir zamanda izlerdim.
*
sahnesiyle, diyaloglarıyla, hissettirdikleriyle, karakterleriyle ve her şeyiyle aklımda kalacak olan bir film.
en sevdiğim yer ise bu kısmı sanırım. oradaymışım gibi hissettirmişti.
daha doğrusu filmdeki her şeyi ben yaşıyormuşum gibi hissettim.
o dolmaları yaparken ben de sibel'e yardım ediyordum, tecavüze uğrarken ben de onun yanındaymışım gibi.
ama filmin bu etkisini bilseydim eğer daha uygun bir zamanda izlerdim.
*
devamını gör...
17.
istiklal'de gittiği tostçuda "burada uyuşturucu bulabileceğim bir yer var mı?" sorusuyla gençlerden birinden "manyak mısın?" cevabıyla bitirmiş filmdir. malum almanya'da en düz yerde bile kolayca bulunduğu belli olup mal var mı demek yerine direkt ne olduğunu söylenmesi de alamancıların nasıl dobra olduğunun güzel göstergesi olmaktadır. bir de sokak serserilerine küfredip dayak yiyip sonra tekrar küfredip tekrar dayak yemek sonra tekrar küfredip dayak yeme olayı sanki bir oyunda player vs npc havası yaratmaktadır ki aynısını ben bile yaşamışımdır evde okulda.
devamını gör...
18.
filmde bunlar otobüste almanca birbirlerinin rezilliklerini yüzlerine vururken, frene basıp da inin ulan otobüsten diyerek ikisini de kovan türk şoför akp'den önceki akp'li dayı prototipin bir örneğidir. bir de karısının akrabaları hovardalıklarını anlatırken ''neden kendi karılarınızı sikmiyorsunuz'' diyen cahit'in, sen o kelimeyi karılarımızla aynı cümlede nasıl kullanırsın diye tepki görmesi, almanlaşmış ve etnik reflekslerini korumuş türklerin farkını ortaya koyması açısından iyi bir gözlemdi.
film çok yönüyle aslında geleneksel kadın erkek ilişkilerinin, çelişkili ve ikircikli taraflarını ortaya koyma çabasında olsa da neticede klasik değerlerin insanoğlunun ilişkilerinde mutluluğu elde etmesi açısından daha güvenilir olduğunu izleyiciye istemeden de olsa gösteriyor. zira cahit'in sibel'e kadar sevdiği tek kadın hayatını kaybetmiş alman eşidir. cemil, açık ilişkiyi kabullenemiyor çünkü erkekler bir kadınla beraber kalıp, onda belli vasıfların olduğunu görürlerse daha da bağlanırlar. yani aşk yalan değil. evlilik de her aşkı öldürmüyor. üstelik sibel de aynı şeyi hissediyor ama gelenekselliğe ve taassup olarak gördüğü şeylere dair öyle tepkisel ki istediği şeyi yapabilmenin gerçek özgürlük olduğunu sanıyor. cahit tüm almanlaşmışlığına rağmen sevdiği kadına duyduğu kıskançlıktan ötürü elini kana buluyor ila ahir.
neticede bir şeyler tamir edilemez şeklinde yara aldığı için ilişki eski seyrinde devam edemiyor. tabuları yıkan kişilerin özelinde tüm geleneksel değerlerin doğruluğu tersinden ispatlanmış.
film çok yönüyle aslında geleneksel kadın erkek ilişkilerinin, çelişkili ve ikircikli taraflarını ortaya koyma çabasında olsa da neticede klasik değerlerin insanoğlunun ilişkilerinde mutluluğu elde etmesi açısından daha güvenilir olduğunu izleyiciye istemeden de olsa gösteriyor. zira cahit'in sibel'e kadar sevdiği tek kadın hayatını kaybetmiş alman eşidir. cemil, açık ilişkiyi kabullenemiyor çünkü erkekler bir kadınla beraber kalıp, onda belli vasıfların olduğunu görürlerse daha da bağlanırlar. yani aşk yalan değil. evlilik de her aşkı öldürmüyor. üstelik sibel de aynı şeyi hissediyor ama gelenekselliğe ve taassup olarak gördüğü şeylere dair öyle tepkisel ki istediği şeyi yapabilmenin gerçek özgürlük olduğunu sanıyor. cahit tüm almanlaşmışlığına rağmen sevdiği kadına duyduğu kıskançlıktan ötürü elini kana buluyor ila ahir.
neticede bir şeyler tamir edilemez şeklinde yara aldığı için ilişki eski seyrinde devam edemiyor. tabuları yıkan kişilerin özelinde tüm geleneksel değerlerin doğruluğu tersinden ispatlanmış.
devamını gör...
19.
birol ünel ve sibel kekilli ikilisinin çok uyumlu bir şekilde performans gösterdiği filmdir.
pembe popolu aşk filmlerine göre son derece gerçek bir aşk filmidir.
okey sahnesi, biber dolması sahnesi izlediğim günden beri aklımdan hiç çıkmadı, okey sahnesinin iyi bir gözlemle ortaya çıkması, biber dolması sahnesinin nefis bir müzikle beraberliği fatih akın zekasını gösteriyor.
yönetmenin bütün filmlerini izledim duvara karşı benim için başkadır.
pembe popolu aşk filmlerine göre son derece gerçek bir aşk filmidir.
okey sahnesi, biber dolması sahnesi izlediğim günden beri aklımdan hiç çıkmadı, okey sahnesinin iyi bir gözlemle ortaya çıkması, biber dolması sahnesinin nefis bir müzikle beraberliği fatih akın zekasını gösteriyor.
yönetmenin bütün filmlerini izledim duvara karşı benim için başkadır.
devamını gör...
20.
hamburg'daki taksim club'de, cahit'in kolunu sibel'in omzuna sarıp “biraz önce çekip gittiğim için üzgünüm” dediği sahnede fırtınalar şarkısının farklı bir versiyonunun çaldığı film. filmde şarkıyı alman kökenli türk grup orientation söylüyor.
devamını gör...