41.
maddi tanımları ve sayısal ölçümleri bir kenara bırakalım.
öncelikle, fakirler tarihsel bir sınıftır. en acı yanı budur. insanlık uzaya çıkmıştır ama fakirliği çöz(e)memiştir. bu çelişki cebimizde.
diğer yandan fakir bireyi en çok zorlayan çelişkilerden birine de değinmek isterim.
herkesten nefret ederler ama herkesle de iyi geçinmek zorundadırlar. bu durumun alışıldık ortasınıf çıkarcılığından farklı bir yanı vardır. ortasınıf kendisinin de idrakında olmadığı bir narsizm yaşar ve nefret gibi kuvvetli duyguları pek nadir hisseder. çıkarı doğrultusunda mesafeli ve nezihtir.
fakirler nezih falan değildir. nefret doludurlar. ama bunu kendi içlerinde yaşamaya da mahkumdurlar. fırsatını bulurlarsa, organize ol(a)madan ama aynı anda toplumsal patlamalar ya da ivmeler yaratırlar. bunun adı bazen milliyetçi/muhafazakar bir iktidar olur bazen de yazar kasa atmak olur... en çok nefret ettikleri şeylerden biri "sol"dur. sol, kuramsal boyutu ve mürekkep yalamışlık üzerine kuruluşu itibariyle ortasınıflılığa oldukça teşne iken, alt sınıf buradaki birikimin kokusunu hemen alır ve saniyesinde içgüdüsel nefretini kurgulamaya başlar. kitap okumak, uyanması beklenen garibanlarca lükstür, kendini ideolojik birikimle donatmak lükstür ve bu yemek bulamayan, 24 saatlik döngülerle yaşayanlar için kaçınılmaz bir gerçektir.
böylelikle fakirlik kısılmışlık demektir. ortasınıfın sınıfsal intiharı ile kendi seviyesine inip, sisteme olan bağımlılığından kurtulmadığı ve serbest piyasanın temelinde yatan her oportünist köşe taşı ile göbek bağını kesmediği tüm anlarda, altsınıf direnç noktası oluşturur. bu yolda geçmişteki feodal bağlılıklarını yeniden üreterek toplumsal dönüşümü tarihin tersine akacağı şekilde yeniden sıfırdan kurar.
fakirlik idealize edilebilir mi? asla. peki yokluğun zıt kutbundaki varsıllığı, içerdiği tüm kademelerce ve alt kümeleri ile birlikte idealize etmek mümkün müdür? sosyal demokratlara sorarsanız mümkündür. dünyanın seyri, elitlerle serflerin orta noktada kaçınılmaz olarak buluşacağı bir gidişat üzeredir. bunun sağlayıcısı da denetimli bir serbest piyasa olacaktır. peki bu gerçek midir?
tarihe içkin olan tüm krizlere baktığımızda öyle olmadığını görüyoruz.
aynı şekilde, yine kendi coğrafyasının ortasınıfının yönetici kadrolarını oluşturduğu tüm geçmişteki resmiyet kazanmış ve iktidarlaşmış sol devrimler için de aynı kategoriyi uygulamak ve sınıflılığın birebir devam ettiğini iddia etmek mümkündür.
ki fakirliğin şiddetli bir duygusal derinlik kazanarak pekişmesinde ve geleceğe dair inançsızlığının yerleşikleşmesinde, bu tarihsel deneyimlerin kalıtsal hatırası da oldukça etkilidir.
orwell, 1984'te proleteryayı betimlerken geleceği en bariz şekliyle görmüştür. proleterya işe yaramazdır. işe yarar potansiyeli taşıyan sınıf ise gözünü yukarı dikmiştir.
tüm bu çark içerisinde fakirlik; yalnızlık, kısılmışlık, nefret demektir.
öncelikle, fakirler tarihsel bir sınıftır. en acı yanı budur. insanlık uzaya çıkmıştır ama fakirliği çöz(e)memiştir. bu çelişki cebimizde.
diğer yandan fakir bireyi en çok zorlayan çelişkilerden birine de değinmek isterim.
herkesten nefret ederler ama herkesle de iyi geçinmek zorundadırlar. bu durumun alışıldık ortasınıf çıkarcılığından farklı bir yanı vardır. ortasınıf kendisinin de idrakında olmadığı bir narsizm yaşar ve nefret gibi kuvvetli duyguları pek nadir hisseder. çıkarı doğrultusunda mesafeli ve nezihtir.
fakirler nezih falan değildir. nefret doludurlar. ama bunu kendi içlerinde yaşamaya da mahkumdurlar. fırsatını bulurlarsa, organize ol(a)madan ama aynı anda toplumsal patlamalar ya da ivmeler yaratırlar. bunun adı bazen milliyetçi/muhafazakar bir iktidar olur bazen de yazar kasa atmak olur... en çok nefret ettikleri şeylerden biri "sol"dur. sol, kuramsal boyutu ve mürekkep yalamışlık üzerine kuruluşu itibariyle ortasınıflılığa oldukça teşne iken, alt sınıf buradaki birikimin kokusunu hemen alır ve saniyesinde içgüdüsel nefretini kurgulamaya başlar. kitap okumak, uyanması beklenen garibanlarca lükstür, kendini ideolojik birikimle donatmak lükstür ve bu yemek bulamayan, 24 saatlik döngülerle yaşayanlar için kaçınılmaz bir gerçektir.
böylelikle fakirlik kısılmışlık demektir. ortasınıfın sınıfsal intiharı ile kendi seviyesine inip, sisteme olan bağımlılığından kurtulmadığı ve serbest piyasanın temelinde yatan her oportünist köşe taşı ile göbek bağını kesmediği tüm anlarda, altsınıf direnç noktası oluşturur. bu yolda geçmişteki feodal bağlılıklarını yeniden üreterek toplumsal dönüşümü tarihin tersine akacağı şekilde yeniden sıfırdan kurar.
fakirlik idealize edilebilir mi? asla. peki yokluğun zıt kutbundaki varsıllığı, içerdiği tüm kademelerce ve alt kümeleri ile birlikte idealize etmek mümkün müdür? sosyal demokratlara sorarsanız mümkündür. dünyanın seyri, elitlerle serflerin orta noktada kaçınılmaz olarak buluşacağı bir gidişat üzeredir. bunun sağlayıcısı da denetimli bir serbest piyasa olacaktır. peki bu gerçek midir?
tarihe içkin olan tüm krizlere baktığımızda öyle olmadığını görüyoruz.
aynı şekilde, yine kendi coğrafyasının ortasınıfının yönetici kadrolarını oluşturduğu tüm geçmişteki resmiyet kazanmış ve iktidarlaşmış sol devrimler için de aynı kategoriyi uygulamak ve sınıflılığın birebir devam ettiğini iddia etmek mümkündür.
ki fakirliğin şiddetli bir duygusal derinlik kazanarak pekişmesinde ve geleceğe dair inançsızlığının yerleşikleşmesinde, bu tarihsel deneyimlerin kalıtsal hatırası da oldukça etkilidir.
orwell, 1984'te proleteryayı betimlerken geleceği en bariz şekliyle görmüştür. proleterya işe yaramazdır. işe yarar potansiyeli taşıyan sınıf ise gözünü yukarı dikmiştir.
tüm bu çark içerisinde fakirlik; yalnızlık, kısılmışlık, nefret demektir.
devamını gör...
42.
elini cebine attığında s**ine değiyorsa fakirsindir.
devamını gör...
43.
fakir olmak için illa maddi bir sebebe bağlanmasına gerek yok her şeyin. o'nun yanımda olmadığı her an kendimi fakir* hissediyorum.*
devamını gör...
44.
kanaat etmemektir.
dünyanın en zenginlerinden biri olsanız dahi, yetinmedikten sonra fakirsiniz.
en büyük zenginlik, arzuları terk etmektir.*
kanaat, en büyük zenginliktir.*
dünyanın en zenginlerinden biri olsanız dahi, yetinmedikten sonra fakirsiniz.
en büyük zenginlik, arzuları terk etmektir.*
kanaat, en büyük zenginliktir.*
devamını gör...
45.
yakın zamanda sosyal medyada gezinirken şöyle bir cümle okudum: " fakir evlerinde babalar hep unutkan, anneler hep toktur. " fakirliği bundan daha güzel tanımlayan bir cümle duymadım.
orta okuldayken sınıfımızda bir kız arkadaşımız vardı, saçları üç numara kesilirdi hep. kimseyle konuşamazdı utancından. herkes bitlendiğini zannederdi, meğer sık sık berbere para vermemek içinmiş. bunu çok sonraları tesadüfen öğrendiğimde dünyanın adaletine epey saydırmışlığım vardı. velhasılı kelam fukaralık çok büyük travma.
orta okuldayken sınıfımızda bir kız arkadaşımız vardı, saçları üç numara kesilirdi hep. kimseyle konuşamazdı utancından. herkes bitlendiğini zannederdi, meğer sık sık berbere para vermemek içinmiş. bunu çok sonraları tesadüfen öğrendiğimde dünyanın adaletine epey saydırmışlığım vardı. velhasılı kelam fukaralık çok büyük travma.
devamını gör...
46.
47.
abi ben çok fakir, o yüzden devlet para veriyor bana.
bizim 9 çocuk elinizden öper dilencilik yapıyor, mendil satıyor.
benim 3 hanım da temizlikte.
çok fakir vallahi ben.
günde en fazla 3 kez nargile içebiliyor ama türkiye cennet vatan abi allah razı olsun.
bizim 9 çocuk elinizden öper dilencilik yapıyor, mendil satıyor.
benim 3 hanım da temizlikte.
çok fakir vallahi ben.
günde en fazla 3 kez nargile içebiliyor ama türkiye cennet vatan abi allah razı olsun.
devamını gör...
48.
ev taşıdığım zaman eşyalarımı marketten koli alıp kendim paketliyorum.
devamını gör...
49.
yere 5 kuruşumu düşürsem acaba alsa mıydım diye düşünürüm ama almam ama düşünürüm.
devamını gör...
50.
51.
bir evde çocuklara pişirecek yemek olmadığında alyans bozduruluyorsa orada fakirlik vardır.
devamını gör...
52.
dondurma ve yoğurt kabı gibi bilumum gereçlerin koleksiyonunu yapmak.
devamını gör...