1.
!!uyarı!!
!bu bir tanım değildir!
filmi izlerken aklımdakilerin * döküldüğü satırları buraya kaydetmek istedim sadece.
bulaşmayın bana.!!
postallar, kirli postallar, kanlı postallar!?.
"demişlerdi modern, tüm olanaklara sahip bir cezaevi yapıyoruz. içinde sinema salonu var, banyosu var, kütüphanesi var, yemek salonları ayrı, yatacak yerleri ayrı...
(ufak bir duraksamanın ardından, nefes alıp söze başlıyor)
nedense bazıları da gerçekten inandılar. her şeyiyle mükemmel bir cezaevine gidecekleri zannına kapıldılar. gittik, gördük, geldik. bazıları gelemedi..."
"cezaevi süresince annemle tek bir kelime konuşmadım. yüzüme bakardı gelirdi, ondan sonra çekip giderdi. çünkü türkçe bilmiyordu. nasılsın diyordum, böyle gözlerinden yaş akıp gidiyordu. zaten görüş kabinlerinde şey yazıyordu.. türkçe konuş çok konuş.."
"benim sanıyorum bir dişim ağrıyordu. sekiz tane dişimi çektiler. şurada sekiz tane dişim yok. sekiz tane dişim yok. uyuşturmadan sekiz dişimi çektiler... ya sekiz dişimi niye çekiyorsun? doktorsun tamam diyelim uyuşturmadın onu da anladık, cezaevidir belki olanaklarınız yoktur. niye sekiz dişimi çekiyorsun? iki tane çek..."
ax!?.
"şöyle şu büyüklükte bir jardonun kuyruğunu tutmuştu, sallayaraktan içeri girdi. şimdi bakalım ne diyeceksin diye ali osman başladı. ama önce bunu yiyeceksin dedi. aniden sandalyenin üstünden sırtüstü yıkıldım... düşer düşmez o fareyi hem yüzüme vurarakdan hem bir kedinin fareyi parçalar gibi parçalayarak ağzımın içersine sokmaya başladılar ve o fareyi, o jardonu bana yedirdiler."
yaşananlar korkunç!
yaşananlar tanıdık!?
biz bunları yaşadık!?.
"beni dinleyin! burası bundan sonra bir cezaevi değildir. burası bir askeri okuldur. bu askeri okulun kuralları olacaktır ve bu askeri okulun bir tek amacı vardır, sizi türkleştirmektir."
çünkü siz eğitimsizsiniz. pis varoşlar. insan bile değilsiniz. sizi iyileştirmemiz lazım. sizleri g*tünüze soktuğumuz joplarla terbiye edeceğiz. ölü fareleri yedirerek iyileştireceğiz sizi...
"dedi ki: "ferüddin yazar, misafirhanemizi beğendin mi, ne düşünüyorsun?" esas duruşta bekliyoruz. yani insan düşünüyor, evet çok iyiydi komutanım allah razı olsun deyip çıkmak da var. ama o dediğim, işte o onur çizgisi, bunları hazmetmeyen yer. dedim ki, biz bu memlekette okuduk, bu memlekette yaşadık. ben bu cezaevine girerken de bu memleketi seviyordum. ülkemiz diyordum. ama kendi ülkemde böyle şeyler yaşayacağım hiç aklıma gelmemişti. siz misafirhane diyorsunuz, hayvanlara dahi yapılmayan, yapılmaması gereken uygulamalara bizi tabii tuttunuz, kimliğimizi bırakın, kişiliğimizi yok ettiniz. benliğimizi yok ettiniz. nasıl bana misafirhane diyorsunuz? ben bu devletin artık düşmanı olarak çıkıyorum!.."
tedavi sonuç vermiş. mutlu olun(!)
(yukarıda yazdıklarım diyarbakır 5 no'lu cezaevi'nde işkence gören mahkumların anlattıkları)
"reva mıdır bunlar?"
değildir anam. hangi kula reva görülür bunlar?
bir kitapta okumuştum: " hücrelerimizde haşere, böcek.. tek bir hayvan bile yoktu. bu koğuşlarda hayvalar bile yaşayamıyordu."
işte o pis koğuşlarda özgürlük ateşini harlandırmak için tazecik dört beden yaktı kendini.
ax!?.
filmde yaşananların hiçbiri hayal ürünü değil!
bu yaşananlarla ilgili bir çok kitap okudum. diyarbakır 5 no'lu cezaevi'nde, çevik kuvvet'de yaşadıklarını anlatan adamlar tanıdım. hiçbiri bu yaşananları hak etmedi.
bu yaşananları ancak bunları yaşatanlar hak edebilir sadece.
öyle bir yer, öyle bir hâl ki öldüm de cehenneme düştüm sanıyorsunuz. gardiyanlar da zebanileri oluyor o cehennemin. ve kimse bunun böyle olmadığını ispatlayamıyor. sizin için kıyamet koptu ve öldünüz.
öyle değil miydi sofu?
bunu en iyi sen bilebilirsin.
"+anlamıyorum burada olanları duyan hiç kimse yok mu? koskoca diyarbakır'da tek bir insan bile kalmadı mı? buradaki vahşeti duyan hiç kimse yok mu? allah kahretsin.
-bizi buraya getirirken bir yığın asker vardı. hiç insanlar yoktu. herkes kaybolmuş gibiydi, adım başı asker var gibiydi. ya rabbim... ya rabbim yoksa, yoksa hepsini öldürdüler mi?"
dışardaki herkesin öldürüleceğini düşündüren, buna ihtimal veren bir hâl...
oysa ki:
dışarıdakilerin aklı fikri hep sizdiniz.
"hiçbir insan bu kadar vicdansız olamaz. sence ne yapıyorlar? sence işkence ediyorlar mı? onu götürdüler fakat tek suçu insanları sevmesiydi. o zaman ben de bir suçluyum, insanları ben de seviyorum. beni de götürsünler oraya, hem babam da var, dayımın yanına giderim. ben de orada olurum ve beraber oradan çıkarız. kapıları aşar geçeriz. sence dayım özgürlüğüne kavuşacak mı?.."
müjdeler olsun sana çocuk, dayın her zaman özgürdür! prangalara vurulsa da...
unutma bunu.
toprağa gömülen kitapları gördüğüm sahnede,
çok yakın bir arkadaşımın babasının evdeki tüm kitapları çuvala koyup evin bahçesine gömdüğünü hatırladım. o bahçeden bir daha o kitaplar çıkmadı. toprağın altında yitip gittiler...
toprağın altında yitip giden sadece o kitaplar değildi. faili meçhul cinayete kurban giden bir çok yiğit de yitip gitti..
işkence yapa yapa öldürdükleri kişilerin cesetlerinden, cezaevinin rögarlarından aşağı atmak suretiyle kurtuldular(!)
onlardan geriye gözleri yaşlı anaları, eşleri, yer yer gezip babalarının cesedini arayan çocukları kaldı.
ve o çocuklardan biri geçen senelerde intihar etti. ölünceye değin babasının mezarını aramıştı...
ax!?.
"+ölüm orucuna girelim..
-arkadaşlar bir süryani cemaati olarak alacağınız her kararda sizinle beraberiz. bizi buraya kiliseden koparıp getirmelerine rağmen, islami örgüt kurmakla yadırgadılar. bu ülkede müslüman olmak kabahat, hristiyan olmak da..."
bu cümleler okuduğum başka bir kitaptaki şu sözleri gitirdi aklıma:
"devlet nezdinde bizim iki suçumuz var. birincisi kürt olmak, ikincisi müslüman olmak"
onurun kanlı postallar altında çiğnendiği bir yerde ancak sizin kadar onurlu olunabilirdi.
"+önemli olan işkenceler değil önemli olan bizim onurumuz. her şeyimizi alabilirler ama onurumuzu alamazlar. sonunda ölüm bile olsa onurumuzu alamayacaklar..."
"-kemal ölmedin değil mi hâlâ? eğer ölmezsen seni buradan alır koğuş koğuş dolaştırır herkese rezil ederim. eğer ölürsen sana söz ölürsen iki şişe şarap alıp mezarının başına geleceğim. birini orada içip diğerini de mezarına dökeceğim.
+esat, kemal'im ben kemal. ben burada öleceğim. ama sen, sen halkın nefretinden asla kurtulamayacaksın asla..."
kurtulamadın o nefretten esat. o lanet eline yüzüne bulaştı. ve sonunda bir halk otobüsünde, onurunu ölüm pahasına koruyan kemal'in selamı geldi sana.
"sana diyarbakır cezaevi'nden laz kemal'in selamını getirdim!"
tak!?.
23.12.20
!bu bir tanım değildir!
filmi izlerken aklımdakilerin * döküldüğü satırları buraya kaydetmek istedim sadece.
bulaşmayın bana.!!
postallar, kirli postallar, kanlı postallar!?.
"demişlerdi modern, tüm olanaklara sahip bir cezaevi yapıyoruz. içinde sinema salonu var, banyosu var, kütüphanesi var, yemek salonları ayrı, yatacak yerleri ayrı...
(ufak bir duraksamanın ardından, nefes alıp söze başlıyor)
nedense bazıları da gerçekten inandılar. her şeyiyle mükemmel bir cezaevine gidecekleri zannına kapıldılar. gittik, gördük, geldik. bazıları gelemedi..."
"cezaevi süresince annemle tek bir kelime konuşmadım. yüzüme bakardı gelirdi, ondan sonra çekip giderdi. çünkü türkçe bilmiyordu. nasılsın diyordum, böyle gözlerinden yaş akıp gidiyordu. zaten görüş kabinlerinde şey yazıyordu.. türkçe konuş çok konuş.."
"benim sanıyorum bir dişim ağrıyordu. sekiz tane dişimi çektiler. şurada sekiz tane dişim yok. sekiz tane dişim yok. uyuşturmadan sekiz dişimi çektiler... ya sekiz dişimi niye çekiyorsun? doktorsun tamam diyelim uyuşturmadın onu da anladık, cezaevidir belki olanaklarınız yoktur. niye sekiz dişimi çekiyorsun? iki tane çek..."
ax!?.
"şöyle şu büyüklükte bir jardonun kuyruğunu tutmuştu, sallayaraktan içeri girdi. şimdi bakalım ne diyeceksin diye ali osman başladı. ama önce bunu yiyeceksin dedi. aniden sandalyenin üstünden sırtüstü yıkıldım... düşer düşmez o fareyi hem yüzüme vurarakdan hem bir kedinin fareyi parçalar gibi parçalayarak ağzımın içersine sokmaya başladılar ve o fareyi, o jardonu bana yedirdiler."
yaşananlar korkunç!
yaşananlar tanıdık!?
biz bunları yaşadık!?.
"beni dinleyin! burası bundan sonra bir cezaevi değildir. burası bir askeri okuldur. bu askeri okulun kuralları olacaktır ve bu askeri okulun bir tek amacı vardır, sizi türkleştirmektir."
çünkü siz eğitimsizsiniz. pis varoşlar. insan bile değilsiniz. sizi iyileştirmemiz lazım. sizleri g*tünüze soktuğumuz joplarla terbiye edeceğiz. ölü fareleri yedirerek iyileştireceğiz sizi...
"dedi ki: "ferüddin yazar, misafirhanemizi beğendin mi, ne düşünüyorsun?" esas duruşta bekliyoruz. yani insan düşünüyor, evet çok iyiydi komutanım allah razı olsun deyip çıkmak da var. ama o dediğim, işte o onur çizgisi, bunları hazmetmeyen yer. dedim ki, biz bu memlekette okuduk, bu memlekette yaşadık. ben bu cezaevine girerken de bu memleketi seviyordum. ülkemiz diyordum. ama kendi ülkemde böyle şeyler yaşayacağım hiç aklıma gelmemişti. siz misafirhane diyorsunuz, hayvanlara dahi yapılmayan, yapılmaması gereken uygulamalara bizi tabii tuttunuz, kimliğimizi bırakın, kişiliğimizi yok ettiniz. benliğimizi yok ettiniz. nasıl bana misafirhane diyorsunuz? ben bu devletin artık düşmanı olarak çıkıyorum!.."
tedavi sonuç vermiş. mutlu olun(!)
(yukarıda yazdıklarım diyarbakır 5 no'lu cezaevi'nde işkence gören mahkumların anlattıkları)
"reva mıdır bunlar?"
değildir anam. hangi kula reva görülür bunlar?
bir kitapta okumuştum: " hücrelerimizde haşere, böcek.. tek bir hayvan bile yoktu. bu koğuşlarda hayvalar bile yaşayamıyordu."
işte o pis koğuşlarda özgürlük ateşini harlandırmak için tazecik dört beden yaktı kendini.
ax!?.
filmde yaşananların hiçbiri hayal ürünü değil!
bu yaşananlarla ilgili bir çok kitap okudum. diyarbakır 5 no'lu cezaevi'nde, çevik kuvvet'de yaşadıklarını anlatan adamlar tanıdım. hiçbiri bu yaşananları hak etmedi.
bu yaşananları ancak bunları yaşatanlar hak edebilir sadece.
öyle bir yer, öyle bir hâl ki öldüm de cehenneme düştüm sanıyorsunuz. gardiyanlar da zebanileri oluyor o cehennemin. ve kimse bunun böyle olmadığını ispatlayamıyor. sizin için kıyamet koptu ve öldünüz.
öyle değil miydi sofu?
bunu en iyi sen bilebilirsin.
"+anlamıyorum burada olanları duyan hiç kimse yok mu? koskoca diyarbakır'da tek bir insan bile kalmadı mı? buradaki vahşeti duyan hiç kimse yok mu? allah kahretsin.
-bizi buraya getirirken bir yığın asker vardı. hiç insanlar yoktu. herkes kaybolmuş gibiydi, adım başı asker var gibiydi. ya rabbim... ya rabbim yoksa, yoksa hepsini öldürdüler mi?"
dışardaki herkesin öldürüleceğini düşündüren, buna ihtimal veren bir hâl...
oysa ki:
dışarıdakilerin aklı fikri hep sizdiniz.
"hiçbir insan bu kadar vicdansız olamaz. sence ne yapıyorlar? sence işkence ediyorlar mı? onu götürdüler fakat tek suçu insanları sevmesiydi. o zaman ben de bir suçluyum, insanları ben de seviyorum. beni de götürsünler oraya, hem babam da var, dayımın yanına giderim. ben de orada olurum ve beraber oradan çıkarız. kapıları aşar geçeriz. sence dayım özgürlüğüne kavuşacak mı?.."
müjdeler olsun sana çocuk, dayın her zaman özgürdür! prangalara vurulsa da...
unutma bunu.
toprağa gömülen kitapları gördüğüm sahnede,
çok yakın bir arkadaşımın babasının evdeki tüm kitapları çuvala koyup evin bahçesine gömdüğünü hatırladım. o bahçeden bir daha o kitaplar çıkmadı. toprağın altında yitip gittiler...
toprağın altında yitip giden sadece o kitaplar değildi. faili meçhul cinayete kurban giden bir çok yiğit de yitip gitti..
işkence yapa yapa öldürdükleri kişilerin cesetlerinden, cezaevinin rögarlarından aşağı atmak suretiyle kurtuldular(!)
onlardan geriye gözleri yaşlı anaları, eşleri, yer yer gezip babalarının cesedini arayan çocukları kaldı.
ve o çocuklardan biri geçen senelerde intihar etti. ölünceye değin babasının mezarını aramıştı...
ax!?.
"+ölüm orucuna girelim..
-arkadaşlar bir süryani cemaati olarak alacağınız her kararda sizinle beraberiz. bizi buraya kiliseden koparıp getirmelerine rağmen, islami örgüt kurmakla yadırgadılar. bu ülkede müslüman olmak kabahat, hristiyan olmak da..."
bu cümleler okuduğum başka bir kitaptaki şu sözleri gitirdi aklıma:
"devlet nezdinde bizim iki suçumuz var. birincisi kürt olmak, ikincisi müslüman olmak"
onurun kanlı postallar altında çiğnendiği bir yerde ancak sizin kadar onurlu olunabilirdi.
"+önemli olan işkenceler değil önemli olan bizim onurumuz. her şeyimizi alabilirler ama onurumuzu alamazlar. sonunda ölüm bile olsa onurumuzu alamayacaklar..."
"-kemal ölmedin değil mi hâlâ? eğer ölmezsen seni buradan alır koğuş koğuş dolaştırır herkese rezil ederim. eğer ölürsen sana söz ölürsen iki şişe şarap alıp mezarının başına geleceğim. birini orada içip diğerini de mezarına dökeceğim.
+esat, kemal'im ben kemal. ben burada öleceğim. ama sen, sen halkın nefretinden asla kurtulamayacaksın asla..."
kurtulamadın o nefretten esat. o lanet eline yüzüne bulaştı. ve sonunda bir halk otobüsünde, onurunu ölüm pahasına koruyan kemal'in selamı geldi sana.
"sana diyarbakır cezaevi'nden laz kemal'in selamını getirdim!"
tak!?.
23.12.20
devamını gör...