normal sözlük yazarlarından yarım kalmış öyküler
başlık "zugra" tarafından 25.08.2021 00:51 tarihinde açılmıştır.
61.
adamın biri bir gün yolda giderken karşısına bir tane gey...
devamını gör...
62.
gecenin içinde bir masa lambası kadar ışığım vardı. masamda dağınık notlar, çizik atılmış cümleler, yarım bırakılmış karakterler… kalemim elimde, ama parmaklarım değil sanki, sadece alışkanlıklarım tutuyordu onu. yazıyordum. yazmaya çalışıyordum. ya da belki sadece yazıyor gibi yapıyordum.
baş kahramanımın bir adı bile yoktu. ona isim vermek, varlığını kabul etmek gibiydi. belki de bu yüzden erteledim hep. onun yerine huylarını anlattım, çocukluğuna indim, gülüşünü tarif ettim. ama adını koymadım.
geceler birbirini kovaladı. dışarıda hayat aktı. ben burada, kelimelerle cebelleştim. hikayemin ortasında bir çatışma vardı. kahraman bir karar vermeliydi ama ben yazamadım. belki de karar vermesi gereken o değil, bendim. ama ben de bilmiyordum neye karar vereceğimi.
bir gün, yazmaya başladım ve durmadım. sayfalar doldu, gözlerim yandı, zamanın farkına varmadım. ne yazdığımı bile anlamadan yazdım. hikayeyi bitirdim sanıyordum. ama sonra fark ettim: bitirdiğim hikaye o değildi.
bitirdiğim hikaye, benmişim.
bir gün bir cümleyle başladım.
sonra cümle beni bitirdi.
şimdi dosya kapağında tek bir şey yazıyor:
ben hangi hikayeyi yazarken bitirdim?
baş kahramanımın bir adı bile yoktu. ona isim vermek, varlığını kabul etmek gibiydi. belki de bu yüzden erteledim hep. onun yerine huylarını anlattım, çocukluğuna indim, gülüşünü tarif ettim. ama adını koymadım.
geceler birbirini kovaladı. dışarıda hayat aktı. ben burada, kelimelerle cebelleştim. hikayemin ortasında bir çatışma vardı. kahraman bir karar vermeliydi ama ben yazamadım. belki de karar vermesi gereken o değil, bendim. ama ben de bilmiyordum neye karar vereceğimi.
bir gün, yazmaya başladım ve durmadım. sayfalar doldu, gözlerim yandı, zamanın farkına varmadım. ne yazdığımı bile anlamadan yazdım. hikayeyi bitirdim sanıyordum. ama sonra fark ettim: bitirdiğim hikaye o değildi.
bitirdiğim hikaye, benmişim.
bir gün bir cümleyle başladım.
sonra cümle beni bitirdi.
şimdi dosya kapağında tek bir şey yazıyor:
ben hangi hikayeyi yazarken bitirdim?
devamını gör...
63.
adam hastaydı.
süzgün süzgün bakma dedi hülya, kaşlarını yeni almıştı ve ok gibi bakışlar fırlatıyordu adama, elinde fincanı bacak bacak üstüne atmış diğer elinde sigarası akşamüstü güneşinin perdelerinin arasından girip muntazam bacaklarını aydınlatmasını izliyordu bir yandan.
adam yattığı yerden doğruldu ne demek dedi süzgün süzgün bakma… bu durumda nasıl canlı bakabilirim ki dedi.
ama hadi hayatım bak bugün mezattan aldığım telefon oldukça eski ve tam da senin hoşuna gidecek antika bir parça, çok para verdim biliyorsun sırf sen mutlu olasın diye.
adam umursamadı çünkü kadın için çok para denilen şeyin bir mevhumu yoktu, yokluk görmemişti. adam ise telefonu komodinin üzerinden aldı, çocukluğunda mahalledeki tek telefonlu ev geldi aklına. annesi, babasını aramak için sürekli o eve giderdi.
tekrar uzandı yatağına adam ve ahizeyi eline aldı, eski yuvarlak numaraların üzerinde diğer elinin parmaklarını gezdirdi. ahizeyi kulağına dayadı ve şaka olsun diye alo alo kimse var mı orada dedi.
hülya karşısında gülümsüyor, sigarasını tüttürüyor ve bir bacağını sallıyordu.
adam bir kere daha alo alo alo dedi ve o zaman bağlı olmayan eski telefondan bir kadın sesini duydu.
melodik ses, sakin ol, birazdan kapı çalacak ve kadın kalkacak sen de benimle konuşmaya başlayacaksın dedi. adamın gözleri fal taşı gibi açıldı ve gerçekten de o sırada kapının zili çaldı.
hülya ayağa kalktı, geniş kalçalarını sallaya sallaya koridordan kayboldu.
şimdi sakin ol dedi telefondaki ses, gelenler polis, seni götürecekler, cinayetle suçlanacaksın sorguda, dediklerimi harfiyen yaparsan bu işten yırtabilirsin dedi.
iki dakika sonra hülya içeri girdiğinde adam yatağında tamamen doğrulmuş cin gibi bakıyor ve gülümsüyordu.
süzgün süzgün bakma dedi hülya, kaşlarını yeni almıştı ve ok gibi bakışlar fırlatıyordu adama, elinde fincanı bacak bacak üstüne atmış diğer elinde sigarası akşamüstü güneşinin perdelerinin arasından girip muntazam bacaklarını aydınlatmasını izliyordu bir yandan.
adam yattığı yerden doğruldu ne demek dedi süzgün süzgün bakma… bu durumda nasıl canlı bakabilirim ki dedi.
ama hadi hayatım bak bugün mezattan aldığım telefon oldukça eski ve tam da senin hoşuna gidecek antika bir parça, çok para verdim biliyorsun sırf sen mutlu olasın diye.
adam umursamadı çünkü kadın için çok para denilen şeyin bir mevhumu yoktu, yokluk görmemişti. adam ise telefonu komodinin üzerinden aldı, çocukluğunda mahalledeki tek telefonlu ev geldi aklına. annesi, babasını aramak için sürekli o eve giderdi.
tekrar uzandı yatağına adam ve ahizeyi eline aldı, eski yuvarlak numaraların üzerinde diğer elinin parmaklarını gezdirdi. ahizeyi kulağına dayadı ve şaka olsun diye alo alo kimse var mı orada dedi.
hülya karşısında gülümsüyor, sigarasını tüttürüyor ve bir bacağını sallıyordu.
adam bir kere daha alo alo alo dedi ve o zaman bağlı olmayan eski telefondan bir kadın sesini duydu.
melodik ses, sakin ol, birazdan kapı çalacak ve kadın kalkacak sen de benimle konuşmaya başlayacaksın dedi. adamın gözleri fal taşı gibi açıldı ve gerçekten de o sırada kapının zili çaldı.
hülya ayağa kalktı, geniş kalçalarını sallaya sallaya koridordan kayboldu.
şimdi sakin ol dedi telefondaki ses, gelenler polis, seni götürecekler, cinayetle suçlanacaksın sorguda, dediklerimi harfiyen yaparsan bu işten yırtabilirsin dedi.
iki dakika sonra hülya içeri girdiğinde adam yatağında tamamen doğrulmuş cin gibi bakıyor ve gülümsüyordu.
devamını gör...
64.
hastane odasının kapısını kapattıkları sırada yerde oturuyordu. bacaklarını iki yana ayırmış kırmızı ayakkabısını ortaya koymuştu. bir neşter olsaydı ayakkabının üzerindeki benzin lekelerini temizleyebilirdi ama hastalara neşter yasaktı. yağlı saçları gözlerinin önüne dökülüyordu da tam görünüşünü kapatmıyordu. tırnaklarını ayakkabının derisine geçirdi ve benzin lekelerini kazımaya başladı. ayakkabıyı örseledi. ayakkabıyı ezdi. sonra duvara fırlattı.
o sırada hastabakıcı içeri girdi. hadi bakalım yıkanma zamanı dedi ama önce şu ilaçları içelim.
adamın elinden ilaç bardağını aldı kadın ve kırmızı ayakkabıyı fırlattığı duvara fırlattı.
öfkeyi görmek hastabakıcıyı şaşırtmadı ve gülümsedi. anlaşıldı dedi biraz zorluk çıkaracağız.
o sırada doktor içeri girdi.
funda hanım neden burada olduğunuzu biliyor musunuz dedi kadını olduğu yerden kolundan tutup yatağa yatırmaya çalışırken.
hayır dedi kadın.
kendinizi benzinle yakmaya çalıştınız.
iyi yapmışım dedi funda gözü ayakkabıda.
doktor da ayakkabıya baktı. sevdiğiniz biri mi aldı dedi.
babam almıştı dedi kadın o sırada doktor ayakkabıyı yerden aldı kadına uzattı.
ne zaman almıştı? diye sordu doktor üzerindeki benzin lekelerine bakarak.
intihar etmeden bir gün önce dedi kadın.
o sırada hastabakıcı içeri girdi. hadi bakalım yıkanma zamanı dedi ama önce şu ilaçları içelim.
adamın elinden ilaç bardağını aldı kadın ve kırmızı ayakkabıyı fırlattığı duvara fırlattı.
öfkeyi görmek hastabakıcıyı şaşırtmadı ve gülümsedi. anlaşıldı dedi biraz zorluk çıkaracağız.
o sırada doktor içeri girdi.
funda hanım neden burada olduğunuzu biliyor musunuz dedi kadını olduğu yerden kolundan tutup yatağa yatırmaya çalışırken.
hayır dedi kadın.
kendinizi benzinle yakmaya çalıştınız.
iyi yapmışım dedi funda gözü ayakkabıda.
doktor da ayakkabıya baktı. sevdiğiniz biri mi aldı dedi.
babam almıştı dedi kadın o sırada doktor ayakkabıyı yerden aldı kadına uzattı.
ne zaman almıştı? diye sordu doktor üzerindeki benzin lekelerine bakarak.
intihar etmeden bir gün önce dedi kadın.
devamını gör...
65.
beni sevmedi.
devamını gör...
66.
"apar topar hastaneye gittik, usul usul geri döndüm."
edit:hikaye değildir, kendi hayatımdan alıntı.
edit:hikaye değildir, kendi hayatımdan alıntı.
devamını gör...
67.
devamını gör...
68.
sanki bana can bonomolar hikayem bitmedi falan..
devamını gör...
69.
kırılgan kırlangıcın kanadında
hiç demeyin öyle... kırılgan kırlangıç hem nasıl uçar? hadi uçtu diyelim kırılgan kırlangıcın kanadına yuva yapmış insana ne demeli? hareket ettikçe kanatlar, kendini iyice tüylerin arasına yumuşturup sıcak bir yuva derdinde olan bir insanın dramı mı daha büyük yoksa başlangıçta kırılgan olan kırlangıcın mı?
tesadüf eseri bir araya gelen bu kırlangıç ile insanı bir arada tutan rüzgarın kuvveti şüphesiz. ne zaman fark etse bizim kırlangıç insanın orada olmaması gerektiğini bir rüzgar esip aklını başından alıyor. rüzgarların böyle etkisi var tabi. olmadık zamanlarda estiklerinde en aklı başındaki kırlangıçları bile yoldan çıkarabiliyor.
ortak bir yaşam mı? birinin diğerinden faydalanması mı? bu garip durumu ancak zaman çözebilir gibi geliyor.
bilinen tek bir şey var ki o da şu an için insanın kırılgan kırlangıçın kırılganlığına iyi geldiği.
hiç demeyin öyle... kırılgan kırlangıç hem nasıl uçar? hadi uçtu diyelim kırılgan kırlangıcın kanadına yuva yapmış insana ne demeli? hareket ettikçe kanatlar, kendini iyice tüylerin arasına yumuşturup sıcak bir yuva derdinde olan bir insanın dramı mı daha büyük yoksa başlangıçta kırılgan olan kırlangıcın mı?
tesadüf eseri bir araya gelen bu kırlangıç ile insanı bir arada tutan rüzgarın kuvveti şüphesiz. ne zaman fark etse bizim kırlangıç insanın orada olmaması gerektiğini bir rüzgar esip aklını başından alıyor. rüzgarların böyle etkisi var tabi. olmadık zamanlarda estiklerinde en aklı başındaki kırlangıçları bile yoldan çıkarabiliyor.
ortak bir yaşam mı? birinin diğerinden faydalanması mı? bu garip durumu ancak zaman çözebilir gibi geliyor.
bilinen tek bir şey var ki o da şu an için insanın kırılgan kırlangıçın kırılganlığına iyi geldiği.
devamını gör...
70.
hiç unutmam bir gün tesadüfen normal sözlükle tanıştım..
(hayır yarım kalmadı. sürüyor.. okuyorsunuz ya işte..)
(hayır yarım kalmadı. sürüyor.. okuyorsunuz ya işte..)
devamını gör...
71.
hiçbir şeyin olmadığı gün
serin bir sonbahar akşamının huzur veren karanlığında, denizi gören tek odasının penceresini açmış, keşmekeş kokan şehrinin havasını soluyordu. aldığı nefesi içine hapsedip geceyi o nefesle geçirmek niyetindeydi. son zamanlarda sigarayı 2 pakete çıkarmıştı. artık hırıltılı nefes alıyordu ama sanki bir yandan akciğerlerini karartmaya kararlıydı…
arka fonda jefferson airplane’in surrealistic pillow albümü çalıyordu plaktan. ismini zor hatırladığı eskilerde kalan birinin hediyesiydi.
kedisi ayaklarına sürtünürken camın önünde duran kahvesinden bir yudum aldı. yalnızlığın dayanılmaz hafifliğinin keyfini sonuna kadar çıkarıyordu.
…
kapı çaldı. birini beklemiyordu. genelde bu saatlerde kimse tıklatmazdı. camı kapattı, kahvesini eline aldı, kendi yaptığı sehpanın üstüne bıraktı ve kapıya yöneldi. kapı deliğinden bakmayıp, günlük adrenalin dozunu almak isteyerek gergin bir şekilde kapıyı açtı. sürprizlerden hoşlanmadığını onu tanıyan herkes bilirdi. karşısındaki adam da pekala bu gerçeği onun ağzından duymuş biriydi zamanında. peki ne işi vardı orada ve onu nasıl bulmuştu?
sessizlik hakimdi, arkada white rabbit çalarken. susmayı tercih ediyorlardı çünkü söyleyecek hiçbir şey yoktu o an. özlemişlerdi birbirlerini. havaya sinmişti çoktan o hasret kokusu. kadın yere çivilenmiş hareket edemiyordu ama adam yarım adım atabildi. yüzünde buruk bir gülümseme vardı. kollarını çekingen bir şekilde kadına doğru uzatırken, kadının buzları çözüldü aniden ve adama sımsıkı sarıldı. adam da kollarını sıkıca kadının bedenine sardı, saçlarını sevdi, öptü, kokladı…
kestik.
serin bir sonbahar akşamının huzur veren karanlığında, denizi gören tek odasının penceresini açmış, keşmekeş kokan şehrinin havasını soluyordu. aldığı nefesi içine hapsedip geceyi o nefesle geçirmek niyetindeydi. son zamanlarda sigarayı 2 pakete çıkarmıştı. artık hırıltılı nefes alıyordu ama sanki bir yandan akciğerlerini karartmaya kararlıydı…
arka fonda jefferson airplane’in surrealistic pillow albümü çalıyordu plaktan. ismini zor hatırladığı eskilerde kalan birinin hediyesiydi.
kedisi ayaklarına sürtünürken camın önünde duran kahvesinden bir yudum aldı. yalnızlığın dayanılmaz hafifliğinin keyfini sonuna kadar çıkarıyordu.
…
kapı çaldı. birini beklemiyordu. genelde bu saatlerde kimse tıklatmazdı. camı kapattı, kahvesini eline aldı, kendi yaptığı sehpanın üstüne bıraktı ve kapıya yöneldi. kapı deliğinden bakmayıp, günlük adrenalin dozunu almak isteyerek gergin bir şekilde kapıyı açtı. sürprizlerden hoşlanmadığını onu tanıyan herkes bilirdi. karşısındaki adam da pekala bu gerçeği onun ağzından duymuş biriydi zamanında. peki ne işi vardı orada ve onu nasıl bulmuştu?
sessizlik hakimdi, arkada white rabbit çalarken. susmayı tercih ediyorlardı çünkü söyleyecek hiçbir şey yoktu o an. özlemişlerdi birbirlerini. havaya sinmişti çoktan o hasret kokusu. kadın yere çivilenmiş hareket edemiyordu ama adam yarım adım atabildi. yüzünde buruk bir gülümseme vardı. kollarını çekingen bir şekilde kadına doğru uzatırken, kadının buzları çözüldü aniden ve adama sımsıkı sarıldı. adam da kollarını sıkıca kadının bedenine sardı, saçlarını sevdi, öptü, kokladı…
kestik.
devamını gör...