2781.
biraz daha iyi olmak adına iyi olan ne varsa dibine kadar tüketmişim gibi bir şimdideyim. bunu da hallederim, geçmeyen ne var ki? sevgisizlik, bunalım, kaygı, yalnızlık... hiçbiri aşılamaz şeyler değil sonuçta. kendim, kendime sırt çevirmediğim sürece... içimdeki bir şeyleri, düşüncelerimde rezil etmedikçe... pekâlâ çok daha iyi olabilirim.
deniyorum, herkes kadar yaşamayı. bu da beni herkes kadar hayatta kılmaz mı?
devamını gör...
2782.
tekrardan sözlüğe dönmek güzel oldu , uzun zamandır yazmıyordum . ama boş boş dolanmadık tabikide kendimi ilgi duyduğum alanlarda geliştirdim hâlada geliştiriyorum bakalım bu yolun sonu nereye çıkacak belirsiz...
devamını gör...
2783.
hayat bazen zıttına aşık eder kendini ve yeri geldiğinde baharda kışı yaşatır...
rengarenk gören gözlere güneş gözlüğü takmış gibi siyah beyaz baktırır...
devamını gör...
2784.
kendimle aram hiç iyi değil sözlük. nedense sevemedim kendimi. hani bazı insanlar olur ya nolursa olsun severler kendini ben öyle değilim. kendime karşı bağışlayıcı değilim, merhametli değilim. hatta o kadar ki bir keresinde kuaföre gitmiştim saçlarımı artık nasıl tutup da gösterdiysem adam şaşkın bir şekilde yüzüme bakıp kendinize çok kötü davranıyorsunuz demişti. sanırım haklıymış.
devamını gör...
2785.
deniz,bira ve ben . keyfimin en güzel demi. bütün sorunlar okyanus kadar uzak, ben kendime nefes kadar yakın . aradığım huzur budur bitmemesi en büyük temennim .
devamını gör...
2786.
yaşıtlarımın bir çoğu yirmilerinin başını özlüyor. ama ben hatırlamak dahi istemiyorum o derin bunalımlı yılları. kim bilir belki de olması gereken budur.
devamını gör...
2787.
insanın en büyük düşmanı kendisi derlerdi de ya bi s***** git derdim içimden harbiden öyleymiş. kusura bakma sevgili defter, bu karalama eser miktarda küfür içeriyor hak verirsin ki bir yerde benim de nezaketim bitiyor. neyse ne diyordum, insanin düşmanı kendisidir falan. aslına bakarsan istediğin her şeyi kontrol edebilirsin. üzücü bir durum karşısında, yeterince çabalarsan ona üzülmemeyi başarabilirsin. aslında başaramam. ne kadar verdiğim sözleri tutsam da kendime verdiğim sözleri hiç tutamadım. bir duvar ördüm, bu duvar beni her şeyden koruyabilir sandım. ardında bir ben olurum, kimseler canımı sıkamaz, kendim için yaşarım, kendi istediğimi yaşarım dedim. iyi bok yedim. saat 4te uyuyorum. ki ben uykuyu çok severim normalde. ama insanlar ödün vermek meselerini çok iyi yaptığım için, beni uykuya ihtiyacım yok zannederler. inanır mısın nefes almaya bile ihtiyacım yok sananlar var. ya bu dünyanın ekmeğini gamsızlar mı yiyor sadece abi.. bi lokma da bize bırakın.
devamını gör...
2788.
bazen o kadar uzak ve imkansız. bazen elimi uzatsam tutabilecek kadar yakın ve gerçek. tanrı varsan ve beni duyuyorsan, bir kereliğine göster gücünü bana. zira yaşamak istiyorum.
devamını gör...
2789.
arkadaşlar orman yangınları kimselerin umrunda değil artık…
devamını gör...
2790.
dünyanın, tüm gündüz yorgunluklarını üzerinden attığı güzel bir gece. "her şey mümkün olsaydı, hiçbir şey mümkün olmazdı." der chomsky. hayatın bizi kırmadan, başını hafifçe sallayarak bizleri olumsuzladığı durumları, istemeden de olsa anlama ağırlıklarından biri daha duruyor bu gece masada. kıyısından köşesinden geçip ne kadar bakmamaya çalışsam da kadeh ağlatan bu katılığa gıcık olmuyor değilim ve ne kadar efendilikle de olsa bize yapılan bu ayıpların da bir sınırı olsun ha efendi! ne dersin? sonra tüy gibi hafif kumdan adamlardanız işte, bir tren geçse sarsıntıdan ufalanıyoruz, bir dalga vursa darmadağın... gürkan vardı bizim lisede. cuma günü okul bitimi törenlerinden kaçıp arkada sigara içerdik, mutlu adında bir kızı severdi. bir gün kızla yürürken top oynayan çocukların topu gelmiş önüne. nasıl bir testosteronla vurmuşsa topa bu ayarsız, ayakkabısı da gitmiş topla. kızın neşelenmekten çok bunu utandıran bir gülüşü olmuş, kızıp uzaklaşmış oradan. bir daha da gidememiş yanına. anlattığında kendisi de gülüyordu, yalnız onun güldüğü, bu talihsizliğin gülünçlüğüydü. tabii insan böyle durumlarda ne demesi gerektiğini bulup çıkarıp söyleyemiyor. boş ver oğlum, zaten mutlu adında kız mı sevilir? çıktı benden de. o gürkan buna bile sarıldı, kapandı o defter. bazı insanların, sebepsiz görünen, ama aslında içlerine sinmeyen asıl şeye, doğru ya da yanlış bir dayanak yaratan ve bu şekilde, kendilerini ikna becerileriyle doğan iç barışıklıkta buldukları mutluluğu, ben biraz geç fark ettim, ya da gerektiği kadar önemsemedim. herkes, bir şekilde kaybolup gidiyor. finalde biz, neyle baş başa kalıyoruz? burası sahiden de biraz şokomelli.
yanıp sönen aydınlık bir gece işte... daha güzel ne olabilir? birazdan uyuyacağım ve uykunun en güzel tarafı olan şey olacak. yitmek... bir süreliğine de olsa bizi kaygılandıran, sevindiren, düşündüren şeylerin hiçbiri olmayacak. bomboş bir bilinç ve en saf kendiliğimiz. ve uyanınca kavuştuğumuz, kaldığı yerden devam eden, dünyaya renk, hayata lezzet katan, ağız dolusu "yaşadım" dedirten, dünyadaki her şeye bir günaydın, şimdiden gelsin buraya, bir de mehmet güreli-kimse bilmez
devamını gör...
2791.
çok yoruldum sözlük. ama öyle duygusal anlamda değil, beyinsel bir yorgunluk. akşamdan beri daha önce hiç yapmadığım işlerle uğraşıyorum ofiste. sorunlar filan çıkıyor kendim halletmeye çalışıyorum. çok sıkıcı. şu an iki sepet ütüyü otuz derecede yapmaya bile razıyım.
ne çok şey var yoran. insanlar yoruyor, kendi kendimi yoruyorum. güzel şeyler de var yoran ama onlar tatlı sevimli yorgunluklar. edepli tanım olsun diye çok açık yazmıyorum.
bu karalama defteri denen şey aslında duygusallı, kalpli ponçikli şeyler yazmak için var ama banane. hem kim öyle olduğunu söylemiş ki.
neyse işte. yoruldum. bitti.
devamını gör...
2792.
çok düşünmeden peşi sıra yazdım bazı şeyleri beğenmedim ama düzeltmedim de.
bi anda geldiler sağ olsunlar..
yazdık yine bir şeyler, buyurunuuuğğzz efenim :

mezarlıkta yaşıyor gibiyim
her gün her saat..
yeni bir döngü hiç bitmeyen
oyalıyorum zihnimi hapsediyorum odaklandığım sadece izlenilen birkaç görsel
duyduğum onların hüznü, benim değil
onların sevinci içimde burukluk yaratmasın diye bir diğerine
hemen haberler..
haberler kötü. hep kötü. bu beni etkilerse hayır etkilenmeyeceğim diyorum
biraz daha televizyon izlemeliyim
ne umutlu hikayeler
ne büyük aşklar
kazanılan paralar
kazançlar
kayıplar
ve daha büyük kazançlar
ben yerimde sayıyorum
saymaya devam ediyorum
saydığım şey dakikalardan saniyeler arasında kayboluyor yine bir günüm
bazen hatırlıyorum
kim olduğumu
ne yapmak istediğimi
ve yaşanılanları
en çok yaşanılanları hatırlıyorum
unutmak istiyorum
yersiz bir çaba oluyor
bazen üzüyor bu beni
unutamadığım değil hatırladığım anlar
bunlar saniyeler arasında dolduruyor
insanı
ve
zihni
domatesle salatalık
nasıl üzebilir ki yan yana bir insanı
onlar yan yana
biz değil ama
bakıyorum yediğim içtiğim halen aynı
değişmiyor bazı şeyler
alışkanlıklar değişmiyor
kurtulması zor şeyler
zihin ve saatler
büyük adamlardan ve büyük saatlere
ben hiç vazgeçmedim küçük şeylerden
tarif edemediğim o küçük şeyler
huzur desen tam değil
umut desen o da net değil
arada bir yerde bir sevinç gibi
buruk ama tam değil
ben de tam değilim ki zaten
tam olan hiçbir şey yok bu dünyada.
çay suyu koydum kaynayana kadar yazdım
daha da yazardım belki ama bekleyen bir çayım var
kendimi de bekliyorum
kendimden hayrım yok
kendimin hayrı yok
özlüyorum yine bir şeyleri
o kırıntıları arıyorum hep
bulamadığımda yaratmaya çalışıyorum
bazen denk geliyor
denk gelenler hiç aynı değil
ben ve zihnim
bir de saatler
o sevdiğim büyük büyük konuşan büyük adamların
küçük saniyelerinde yok olduğum küçücük dünyamda
bir küçük fincanda bitki çayımla sakinleşmeyi umuyorum
ben değil.
zihnim.
ki domatesle salatalığı bir arada görünce
ağlamasın diye bu gözler.
ah zalim gözler.
ah şu gözler.
devamını gör...
2793.
kurt adamlarla yapılan mücadeleyi sevgi ve barış kazandı. sevgi, mücadelenin ardından kendini doğu mistizmine adadı ve anadolu üzerinden asya topraklarını gölgesiyle aldattı. barış ise son mücadelesini vermişti ve kayboldu.
kaybolan kadar gizemli değildi barış. insanoğlu diline dolamıştı onu. herkes ondan bahseder ama kimse neye benzediğini tam olarak bilmezdi. bir hayali kahraman olmuştu. savaşın zıttıydı. kardeştiler oysa savaş ve barış. savaş her yerdeydi. dünyada insanın olduğu her yerde varlığını sürdürüyor ve güç kazanmak için insanları kullanıyordu. insan köle olduğunu unutmak için savaşın adını değiştirmeye çalışsa da artık kabullenmenin zamanı gelmişti. mekanik sürecin hızı ve insanın yeniyi arama merakı savaşı her an güçlendirirken, barış, bir halk şairi kadar temiz ve romantik görünüyordu. köleler sıfatları yanlış kullanmaya alışmışlar ve efendilerini yerin dibine göndermek için çalıştıklarını düşünmeye başlamışlardı. egemen olan güce isyanın adını öyle bir koydular ki güç, denge ve makine devinimi kanın her çeşidini dökmeye başladı.
doğunun mistiği sevgi, günlerce kapı kapı dolaşarak savaşı lanetlese de, herkes içinde bulunduğu durumdan dolayı onu aldatmak zorundaydı. çünkü o da insanları aldatıyordu. insan yalan söyleyerek yaşayabilir ve yok edebilirdi. savaşı yoktan var eden insan değil miydi? kardeşi barışı da yoktan var edebilirdi. sevgi insanlara bunu anlatmayı denedi. ancak anlatımı o kadar bozuktu ki kimse anlattıklarından hiçbir şey anlamıyordu. verdiği her mesaj, eline yeni kalem almış bir yazarınki kadardı. birbirine benzeyen cümleleri çevirdikçe insanların zihinlerini bulandırdığını fark etmemişti. fark etmesi mümkün değildi. çünkü o kaybedendi.
kurt adamları yok eden gerçek kahraman barıştı. sevgi onun şahidiydi. şahit olduğu her şeyi anlatsa kimse onu yargılayamazdı. hatta birçok insan ona inanabilirdi. gölge ettiği yerlerde, var olduğunu düşünmezdi belki hiç kimse. ama sevgi barıştan çok savaşı seviyordu. lanet bir aşkın orta yerindeydi. savaşa âşıktı ancak bu karşılıksız bir aşktı ve takıntı boyutundaydı. barış, sevgiyi yanında hissetse bile, sevgi sahtekârdı. barış bunu görmeyecek kadar temizdi. yakası asla kirlenmeyecek beyaz bir gömlek gibiydi. onu yanında hissettiği için ayrılamıyordu.
savaş, adının anılmasını pek sevmezdi. birileri onun adını duyduğunda, başka birilerinin yok olması onun için bir şey ifade etmiyordu. kölelerin ölümü ya da yaşamı onun ilgi alanının dışındaydı çünkü. savaş, dünya düzlüğünün tek kahramanı olmayı hayal eder ve bunun gerçekleşmesi için–sadece köleleri için- anlamlı fikirler üretirdi. toplum, sınıf, düzen, para, kazanç, kayıp ve güç gibi gereksiz binlerce ayrıntıyı kölelerine sunar ve başka hiçbir şeye karışmazdı.
barış, sevgiyle birlikte dünyaya egemen olduğunu düşünüyordu. sevgi, savaşla barışı aldatıyordu. köleler, savaş için birbirlerini öldürmeye başladılar. savaş kazanandı. tüm bunları anlatması için cübeyr’i seçtiler. cübeyr sevgiyi hiç tatmamıştı, barışın ismini duymuştu. savaşı hayatla birlikte öğrendi. kurt adamlar asla geri gelmediler. dünya düzlüğünü kimse ele geçiremedi. cübeyr, köleler içinde kayboldu.
devamını gör...
2794.
05.08.2022 *
hayatımın en güzel günlerinden bir tanesi... hep başkasının doğum günlerini kutladim. evet mutlu oluyordum ama kendi doğum gününün kutlanmasi bambaşka imiş * bana bu ilki yaşattığın için teşekkür ederim gülüm. insanın böyle bir arkadaşı olunca kendini yalnız hissetmiyor. * çocukluk arkadaşı bir başkadır. birbirimize ne kadar kızsak da sonunda birbirimize geri dönüyoruz. *
eveet çok şanslıyım çünkü sen varsın *
devamını gör...
2795.
düşünmekten kaçmak ne zor şeymiş. her şey normal olsun artık diye uğraşırken kafamda çıkan çatışmaların sesini kısmakta zorlanıyorum bu sıra. gamsızlığa özeniyorum. vazgeçmeye özeniyorum. sabaha gözlerimi sıfır bir kafa ile açmak istiyorum. duygusal olmak insanı çok yaralıyor sogukkanlı olmak istiyorum.
artık bir şeyleri aşmış gibi yapmaktansa gerçekten aşmak istiyorum.
devamını gör...
2796.
çok mutsuzum eğer mutsuzluk somut bir şekilde görünebilseydi her hücremde bunu görebilirdiniz. herkesin ve her şeyin aq.
devamını gör...
2797.
körsek, topalsak, telaşlı, korkak, karmaşık görünüyorsak, kızgınsak... yani bunların hepsi kadar gerçeksek bu, hayatın en güzel mucizesidir.
belimiz bir türlü doğrulmadığı için görünmeyen insanlığımızın gözlerinden öpüyorum. hangi birimizi korkularımız yönetmiyor ki?
dün bir çay içip az soluklanmak için bir cafeteryaya oturur oturmaz, bir gürültünün içine düştüm. ben zaten hep gürültülerin ortasına düşüyorum. anladığım kadarıyla ben gitmeden biraz evvel, bir masada oturan evli çiftten erkek olanı, garsonu biraz azarlamış. yan masada oturan gençlerden oluşan topluluk da bu sevimsiz davranışından ötürü adamı paylıyorlar kendi aralarında. ya da garsonun "örselenmiş gururunu" onun işitebileceği bir tonda toparlamaya çalıştıklarını sanıyorlar.
keşke gururumuz gerçekten sadece böyle şeylerle kırılsa. insanlar, ücret karşılığı mal veya hizmet satın alır, doğal olarak bunu beğenme veya beğenmeme hakkına sahip olurlar. memnun kalmadığımız bir elektronik eşya üreticisine ağzımıza geleni söylediğimizde, bundan kimse rahatsız olmaz. uçak veya otel ücretlerinden dolayı firma ve işletme sahiplerine küfredilmesinden şikayetçi olan var mı? bu tepki, hizmet çalışanlarına yönelik olunca savunmasız hayvanlara yapılan kötülüğe ses çıkarır gibi tepki göstermek, bu insanları aşağılayan asıl yaklaşım değil mi? bu insanlar, hayatları boyunca bir arada göremeyecekleri parayı, bir dakikada harcayan yaşıtlarını görünce ya da hiçbir zaman yakınlarına gururla söyleyemedikleri meslekleri olduğu için, ya da çocuklarının istediği şeyleri doğru dürüst alamadıkları için gururları kırılmıyor da bunlarla mı kırılıyor? oralara gelinceye kadar çoğunun gururu çoktan haşat olmuştur. garsonluk, bir iştir ve küresel anlamda her işin hiyerarşik bir düzeni vardır. bu hiyerarşik silsile içinde; müşteri veya yönetici her türden geri dönüşler, her işin doğasında vardır. sorun belki genel anlamda tepkinin ölçütü, nezaket ve yaklaşım sorunudur ama bu türden ayarsızlıklarla da her gün hepimiz karşılaşıyoruz. bu gibi durumları, duygularımızı karıştırmadan biraz tolore edebilmek gerekiyor. ayrıca bu, ne karşı tarafı kötü, ne de bizleri iyi yapmaz.
önü sonu insanız... bugün evlerdeki huzursuzluk, kalplerdeki huzursuzluk, uğradığımız haksızlıklara çıkan seslerimiz... hangisi gerçek sahibini buluyor ki? yani sorumlusu olmadığımız süreçlerin de zılgıtını, hepimiz bir şekilde yiyoruz.
garson kardeş de orada diklense, akşam ekmek yoğurt almak için her gün uğradığı markete giremeyeceğini biliyor, evdeki eşi de bugünlük hoşnutsuz eve gelişin, bahane arar gibi kavga arayan çemkirmelerin asli nedenini biliyor ve aldırmıyor. aldırmıyoruz, bizim akrabalığımız da bu, aldırmamak.
devamını gör...
2798.
bana arada sırada bir anda masayı, sandalyeyi devirip hepinizin a** deme isteği geliyor. çok tahammülsüz bir insan olmaya başladım. kimseye bir şey açıklayasım gelmiyor artık. mavi olan şeyi görüp ısrarla kırmızı diyene neden mavi olduğunu açıklayacak enerjim yok. kimseyle münakaşaya girecek gücüm de yok.
paltoyu geçirdiğim gibi fırtınalı bir deniz kıyısında ayakta saatlerce denize bakmak istiyorum. güneş de sinirimi bozuyor. zaten oldum olası sıcak ve aydınlık havaları sevmem. bazen kendimi denize atasım geliyor. soğuk suyun içinde süzüleyim, suyun altından kırılan güneş ışınlarına bakayım istiyorum, köpük olayım.denizde doğmalıymışım ben. kalamar falan olsaydım keşke insan olacağıma.
devamını gör...
2799.
dinle beni biraz da, duymanla aynı şey değil. baktığında göremediğin bir çok neden gibi silinip gitmesin söylenmemiş gibi. biraz da anla, bilmekle aynı şey değil. öğrendiğin her şey yaşanmışlık değil. unutma biraz da, hissetmek en yakın empati şekliyken, unutma ki yaşamakla eş değer değil. ve bilmen gereken bir şey daha var. az daha kalmış olsaydın, tanıştığıma memnun olacaktım.
devamını gör...
2800.
insan kendinin celladı gerçekten.

bana şiir alıntısı yaptıran hayat sana neler yaptırır? gerçi yaptırmazları konuşmak gerek. günün de hayatın da sonunda asıl mesele onlar değil mi? siyahlar hep ağır basar. her şeyin, hepimizin üzerine çöker. kaçınılmaz. bu hikayenin kaçanı bendim masala göre. gerçekse bambaşka. kaç bakalım kaçabiliyor musun görelim. gör. görsünler ya da.

benden sıyrılmam o kadar zor ki. yemin etmiştim doğru. ama bak, bir diğer iddianla daha düşürüyorum seni kendinle çelişkiye. ben tek bir kırıntıya, tek bir kişisel ileti değişimden bile umuda sarılacak kadar açken senden gelecek herhangi bir şeye, yeminime rağmen kendimden taşmayı engelleyemeyecek kadar dışavurumcuyum senin ketumluğun karşısında. benden sıyrılmam o kadar zor ki... geride bırakılmış, vazgeçilmiş, ötelenmişliğimin yanında senin herhangi bir mücbirliğini düşünebileceğimi mi sanmıştın? tek gördüğüm, gördüğüm de değil, tahmin ettiğim basit, sıradan bir mod düşüklüğü. gerçeği neyse de umrumda değil. sen benim bildiğim, anladığım kadarsın.

seni artık sevmiyorum demeyecek olsam da sana bunu hissedeceğim günün gelmesini iple çekiyorum.
koşulların da zamanın da geçerliliğin de ağzına sıçayım!
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim