islamda akılcılığı, akıl ile yorumlamayı, inanç ile akılı bağdaştırarak yorumlamayı esas alan mesheptir.

islam tarihinde pozitif bilimlerde olan tüm gelişmeler mutezileci idareci ve kanat önderleri devrinde olmuş islama altın çağını yaşatmıştır.
devamını gör...
islam felsefesindeki akılcılık akımıdır. akıl ile vahiy aracılığıyla doğruyu ve güzeli bulmak amaçlanır.
devamını gör...
islamî bir mezhep. diğer mezheplerden çok daha farklıdır, ki zaten isimlerinin anlamı da ayrılanlar/bir tarafa çekilenler demek. ama sünnilik'te yine de müslüman olarak kabul edilirler. bu mezhep akla önem verir, evrim fikrini ilk onaylamış müslüman olan el cahiz de mutezile mezhebindendi.
devamını gör...
itikadi meselelerin yorumunda akla ve iradeye önem veren kelâm mezhebi.

mu‘tezile mezhebinin hicrî ıı. (miladi vııı.) yüzyılın başlarında, büyük günah işleyenler hakkında hâricîler’le mürcie’nin ileri sürdüğü görüşlere vâsıl b. atâ ve amr b. ubeyd’in karşı görüş ortaya koymalarıyla basra’da zuhur ettiğini söylemek mümkündür.

mutezile beş ilke üzerinde ittifak etmiştir. buna usuli hamse denir.

1-) tevhid: allah’ın zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde tek olduğu inancı bütün islâm mensuplarınca benimsenen bir ilkedir. ancak tevhidi temsil eden yegâne mezhebin kendi mezhepleri olduğunu iddia eden mu‘tezile mensupları ehl-i sünnet’in ilâhî zâta nisbet ettiği hayat, ilim, kudret gibi sıfatları kadîmlerin çoğalmasını gerektireceği için kabul etmemiştir. insanların iradi fiilerinin ilahi müdahale olmadan sadece kendileri tarafından meydana getirileceğini savundukları için kulu yaratıcı konumuna getirmek ve kaderi inkâr etmekle suçlanmışlardır. (bkz: kul fiilinin halikidir).
mu‘tezile kelâmcıları, kemal mertebesinde bir tevhid inancı ortaya koyma bağlamında allah’ın selbî/tenzihî sıfatlarına önem vermiş, sübûtî sıfatlardan sadece kelime bakımından sıfat olan kavramları (mânevî sıfatlar) zât-ı ilâhiyyeye nisbet etmiş, fiilî sıfatların hâdis olup allah’ın zâtıyla kāim olmadığını ileri sürmüştür.

2.) adl: allah'ın güzel olmayan herşeyden (kâbih) münezzeh olması ve yaptığı her fiilde bir hikmet, adalet ve isabet bulunması inancıdır. bunun sonucu olarak kulun iradî fiillerini meydana getirebilmesi için bu fiillere ait kudreti fiilden önce tam mânasıyla taşıması gerektiğini, ayrıca kul için en iyi ve en faydalı şeyi (aslah) cenâb-ı hakk’ın yaratmasının kendisine vâcip olduğunu ileri sürmüşlerdir

3.) va'd ve vaid: dünya hayatında edilen imanın ve işlenen salih amellerin ve de inkarın ve yapılan kötülüklerin muhakka olarak ahirette karşılığının verileceğine dair olan ilkedir. gelecekte başkasına fayda vermesini veya ondan bir zararın giderilmesini bildiren habere va‘d, gelecekte başkasına zarar ulaşacağını veya ona yönelik faydanın ortadan kalkacağını ifade eden habere de vaîd denir. mu‘tezile va‘d ve vaîd başlığı altında küfür, tövbe, şefaat, âhiret ahvali, büyük günah işleyenlerin cehenneme girdikten sonra oradan bir daha çıkamayacakları gibi konuları ele almaktadır.

4.) menzile vel menzileteyn: iki konum arasında üçüncü bir konum anlamına gelir. bu ilkeye göre büyük günah işleyen biri imandan çıkmıştır ancak küfre girmemiştir. iki arasında bir yerdedir. bu kişilere fasık denir. fasıklar tövbe etmeden ölürlerse ebedi cehennemliklerdir. bu görüşüyle mu‘tezile, büyük günah işleyeni kâfir kabul eden hâricîler’le onu kâmil mümin sayarak âhirette günahlarının zarar vermeyeceğini iddia eden mürcie arasında orta bir yerde durmaktadır.

5.) emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker. “iyiliği emredip kötülükten sakındırmak” demektir. aslında bu prensip bütün müslümanlar tarafından farz-ı kifâye kabul edilmektedir. mu‘tezile kelâmcıları ile hâricîler bu görevin farz-ı ayın olduğunu belirtmişlerdir. ancak onlar bu prensibi başlangıçta müslümanlar içinde itikadî ve ahlâkî bozuklukları önlemek, toplumu ıslah etmek, hürriyet ve adaleti fiilen uygulamak amacıyla kullanmışken (kādî abdülcebbâr, şerḥu’l-uṣûli’l-ḫamse, s. 141, 741; el-muḫtaṣar, s. 248; âişe yûsuf el-mennâî, s. 375-379) daha sonra mihne olaylarında ve halku’l-kur’ân meselesinde görüldüğü gibi muhaliflerini yola getirme ve hasımlarını susturma aracına dönüştürmüşlerdir.

edit: kaynak: islâm ansiklopedisi
devamını gör...
islam'ın içini oymayı amaç edinmiş topluluk. kuran'ın mahluk oluşu, bu uğurda iktidarları ele geçirip, sünnet ehli alimleri hapsettirmeyi kendine şiar edinmiş, kuran ve sünnetle sabit olmuş, özellikle de sünnetle gelmiş haberlerin tamamına yakınını veya tamamını reddederek bir islam oluşturmak amacıyla yapılanmış, günümüzde isim isim bariz bir şekilde fikriyatının devam ettiğini görebildiğimiz oluşum. sünnet ve ehline yönelik işleriyle kötü anılmaya devam edecekler, kıyamete kadar.
devamını gör...
islam dünyasının kırılma noktasıdır. müslümanların bugünkü temel sorunlarının dahi kaynağı zamanında bu görüşün ve sahiplerinin katledilmesidir dense abartılmış olmayacaktır.

sünni görüş mutezile mezhebini katletmiş ve fakat birçok görüşünden faydalanmış ve hatta kendi içinde eritmiştir.

içtihadın kapanışı genelde gazali’ye dayandırılır ancak bu büyük bir yanılgıdır. bu durum daha çok mutezilenin yok edilmesi ile ilgilidir. çünkü düşünmemin hakkını vermeye en yakın müslümanlar mutezile denilen kesimdi, felasife (felsefe) ile karşılaşan müslümanların adeta kurtarıcısı olmuşlardı.

mutezile sonrası, arada çıkan orijinal tipler hariç, kitlesel olarak düşünmeyi ön plana alan islami kitle/kesim kalmamıştır.
devamını gör...
bu mezheple ilgili bir paradoks var islam dünyasında. lafa geldi mi bizim bilim adamlarımız var. farabi ibni sina ibn rüşd gibi. ama onlar mutezile mezhebi. sonra çık onları kötü imansız felsefeyle yunan felsefesiyle alakalı diye neler neler ilan et. akla önem veren bir mezhep efendim. özellikle kur'an i akılla yorumlamislar. ve kader konusunda diğer mezheplerden ayrılmışlar.
sonradan bozulmuş bir mezhep.
devamını gör...
(bkz: endülüs)
devamını gör...
islam'da akıcılığı savunan bir görüş. abbasiler döneminde ortaya çıkmıştır.
devamını gör...
aklı nakilden önde tutan bir mezheptir. günümüzde mezhep olarak mensubu kalmasada bazı fikirlerini benimseyenler hala vardır.
devamını gör...
nasların açıklanmasında aklı yanılmaz bir kavram olarak görmesi, insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olmasını söylemesi , insan iradesi , özgürlük ve bireye önem vermesi ile sırf islam dünyasında değil rönesans sonrası avrupa'da bile dikkat çekmiştir.
devamını gör...
me'mun 20 yıl tek abbasi halifesi olarak hüküm sürdü. bilime fazlasıyla önem verdi. mutezile mezhebi de işte bu dönemde ortaya çıktı. bu mezhep savunucuları bütün dini soru ve sorunları akıl ve mantık yoluyla çözmeye çalışmışlardır. islam felsefesindeki "akılcılık akımıdır."
devamını gör...
bu mezhep mensupları insanlar iyidir , hoştur ama müslüman değildirler maalesef.

çünkü islam , akıl değil nakil dinidir.
bu gerçeği kabul etmeyen insanlar kendini kandırmaktan öteye gidemez .
devamını gör...
aklı ve doğruyu din içinde aramak bir paradoks zaten.. muhtemelen mutezilenin göremediği de buydu. çünkü şimdi, hem allah kelamı olduğuna inanılan kuran var, ki kendisinin varlığının tek ve temel referansı.. hem de "şimdilerde kuran müslümanları türedi, her şey kuranda olmaz, aranmaz, islam akıl değil nakil dinidir." diyen "yeni!" müslümanlar var. birbirlerini din dışı ilan ediyorlar.. islam, kendi temel referansını "tartışır" halde topuğuna sıkıyor.. hangi din, hangi akıl..! hangi islam.??
devamını gör...
mutezile ekolü islam dünyasında önemli bir yere sahiptir. çünkü muteziliğin ortaya çıktığı zaman islam dünyasında farklı ekoller ve derin fikir ayrılıkları ortaya çıkıyordu. ayrıca mutezile ekolü çok önemli ve tartışmalı bazı konularda yeni bakış açıları ortaya koymuştur. bu yazıda öncelikle mutezile ekolünün oluşumunu ve ardından bu ekolün bazı önemli temsilcilerinin görüşlerini inceleyeceğim.
muteziliğin ortaya çıkışı ile ilgili farklı rivayetler vardır. al-nawbakhtî’ye göre hz ali ve hasımları arasındaki çatışmada tarafsız kalan kişilere verilen genel ad mutezile’dir. çünkü bu dönemde çok ciddi politik sıkıntılar vardı. hz ali ve ardından hz hasan taraftarları muaviye ile siyasi çatışma içerisindeydi. bu sıkıntılı süreçte hiçbir tarafı desteklemeyenlere mutezile denmiştir. böylece mutezile ismi sonradan gelen kimselerin de genel adı olmuştur. ancak al-nawbakhtî’nin bu görüşü çeşitli yönlerden zayıf bulunmaktadır. öncelikle, eğer mutezile adı verilen böyle tarafsız bir grup olsaydı bu dönemi anlatan çeşitli kaynaklarda yer alırdı. ancak kaynaklarda mutezile diye bahsedilen tarafsız bir grup yok. bir diğer eleştiri ise böyle tarafsız bir grup olsa bile bu grubun sonradan mutezili kişilerin atalarının olması mümkün değildir. çünkü böyle bir bağlantının olduğunu idda etmek için isim benzerliği dışında çeşitli bağlantıların da olması gerekir. ancak kaynaklarda böyle bir bağlantı bulunmamaktadır.
muteziliğin ortaya çıkışı ile ilgili en meşhur rivayet ise büyük günah (mürtekibi kebire) ile ilgilidir. cemel vakasında hz ali ve hz ayşe savaşmış ve pek çok sahabi bu savaşta şehid olmuştur. bu savaş ile birlikte büyük günah işleyen kimselerin durumu derin bir tartışma konusu haline gelmiştir.
vâsıl b. atâ. basra okulunun kurucusu olan hasan al basri’nin öğrencisidir. ancak vâsıl b. atâ büyük günah konusunda hocasından ve diğer çeşitli ekollerden farklı bir görüşü savunduğu için kendisine ayrıldı veya uzaklaştı manasına gelen mutezile denilmiştir. müslümanlar büyük günah işleyen kimselerin fasık olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. ancak burada asıl tartışılan konu fasık kişinin konumudur. hariciler bu fasık kimselerin doğrudan kafir olduğunu idda etmektedir.. ancak mürcie bu fasık kimselerin hala müslüman olduğunu savunmaktadır. vâsıl b. atâ’nın hocası hasan al basri ise bu fasıkları münafık olarak değerlendirmektedir. vâsıl b. atâ’ya göre bu kimseler kafir değillerdir. ayrıca bu kişiler tam olarak münafık veya müslüman olarak da değerlendirilemez. bu nedenle bu kişilerin durumu ‘manzila bayn al-manzilatayn’ yani iki konum arasında bir yerdedir.
mutezile’nin ortaya çıkışını inceledikten sonra bu okulun önemli temsilcilerinin görüşlerine geçebiliriz. mutezile ekolünün kurucularından olan vâsıl b. atâ’nın görüşüne değindik. ancak kısaca tekrarlayacak olursak vâsıl b. atâ bayna manzilatayn yani (intermediary position - ikisinin arasında bir yerde ) adı verilen görüşü savunmaktadır. ayrıca vâsıl b. atâ tanrının insanları özgür bıraktığını yani insanların iyilik ve kötülük yapmayı tercih edebileceğini savunmuştur. burada fail allah değil insandır. bashshâr ibn burd ise iran etkisinde kalarak zerdüşt inancına benzeyen ve ateş doktrini adı verilen bir görüş ortaya koymuştur. amr ibn ‘ubayd ise genel olarak vâsıl b. atâ gibi düşünmektedir. amr ibn ‘ubayd insanın amellerinde özgür olduğunu, büyük günah işleyen kişinin mümin veya kafir olmak yerine bu ikisinin arasında olduğunu savunmuştur. dirâr ibn ‘amr da insanın eylemlerinde özgür olduğunu ve eylemlerin failinin insan olduğunu savunmuştur. bununla birlikte cevher doktrinini reddederek evrenin tamamen arazlardan oluştuğunu savunmuştur.
devamını gör...
çok önem arz eden bir ekol imiş.
bir an düşündüm de biz müminler bu bilgiler ışığında niye mars2a gidememiş arşa çıkamamışız .
biraz araştırdım baktım minareler var bize şifre vermişler evliyalar bin minareye yani rokete git mars'a ve de arşa.

nelerle uğraşıyoruz arkadaş, aloooo 21. yüzyıldayız.
devamını gör...
islamın bilime en yakın yorumlandığı dönem olarak bilinir. ( dönem sonrası bir çoğu katledikleri halde, bugün isimleriyle övündükleri tüm aydınlar mutezillerce korunmuştur.)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim