normal sözlük yazarlarının şiirleri
başlık "martinneder" tarafından 08.01.2021 18:06 tarihinde açılmıştır.
981.
saat gecenin bir vakti
uçsuz bucaksız okyanusta gibiyim
aklımda tarifsiz bir boşluk
ve birden çıkan fırtınalarda
yıkılır senle dolu düşüncelerim...
ormanci
uçsuz bucaksız okyanusta gibiyim
aklımda tarifsiz bir boşluk
ve birden çıkan fırtınalarda
yıkılır senle dolu düşüncelerim...
ormanci
devamını gör...
982.
üç büyük yalan
bütün klişelere inat,
gözleri.
kış güneşi kadar yalancı.
gerçek kadar acı.
bir yalan söyle,
bütün klişelere inat,
gözlerin inkar etmesin.
yüreğim ağzımda çarpsın.
ne olur bir yalan daha söyle
yine bütün klişelere inat
dudakların inkar etmesin.
rüzgar parmaklarımın ucunu yakmasın.
son bir yalan söyle.
bütün doğrulara inat,
söyle ki,
hep aynı durakta indiğim otobüsün,
doğan her günün ve aldığım her nefesin,
bir anlamı olsun.
(bkz: vasıfsız)
üç büyük yalan üçü de seni seviyorum.
tvit atabilirsiniz telif filan istemem. yalnız nickimi paylaşırsanız sevinirim.*)
bütün klişelere inat,
gözleri.
kış güneşi kadar yalancı.
gerçek kadar acı.
bir yalan söyle,
bütün klişelere inat,
gözlerin inkar etmesin.
yüreğim ağzımda çarpsın.
ne olur bir yalan daha söyle
yine bütün klişelere inat
dudakların inkar etmesin.
rüzgar parmaklarımın ucunu yakmasın.
son bir yalan söyle.
bütün doğrulara inat,
söyle ki,
hep aynı durakta indiğim otobüsün,
doğan her günün ve aldığım her nefesin,
bir anlamı olsun.
(bkz: vasıfsız)
üç büyük yalan üçü de seni seviyorum.
tvit atabilirsiniz telif filan istemem. yalnız nickimi paylaşırsanız sevinirim.*)
devamını gör...
983.
ters’ten yakamoz
paslı ikindilerin ertesinde
ay yükselir merdivenlerden
gece ip gibi dolaşır ayaklarıma
ışıkla lekelenmek için, biraz
heceleri toplasan
şahittir yenilgiye
şeytan minareleri
tut ki ay
tepetaklak
düşüyor yeryüzüne
beyaz,
ürkek,
tut ki aşk
sürülmemiş bakir toprak
göz çukurlarımda
bir avuç düş birikintisi
koku terk ediyor tenimi
tut,
ışık yoksa gölge de yok!
nereye bu göç
bu ürkek beyaz
ve düştüğünde tortusu az
bir kentin uyku provasıdır ölüm ve cömerttir de
cam kırığı bir ses parmak uçlarımda
kime dokunsam
cam gibi sert
gözyaşı melekleri
bağışlıyorum sizi
ağlayın
ağlayın ki uzasın artık saçlarım
ve düşmesin tellerimden kızıl tavrı cambazın
paslı ikindilerin ertesinde
ay yükselir merdivenlerden
gece ip gibi dolaşır ayaklarıma
ışıkla lekelenmek için, biraz
heceleri toplasan
şahittir yenilgiye
şeytan minareleri
tut ki ay
tepetaklak
düşüyor yeryüzüne
beyaz,
ürkek,
tut ki aşk
sürülmemiş bakir toprak
göz çukurlarımda
bir avuç düş birikintisi
koku terk ediyor tenimi
tut,
ışık yoksa gölge de yok!
nereye bu göç
bu ürkek beyaz
ve düştüğünde tortusu az
bir kentin uyku provasıdır ölüm ve cömerttir de
cam kırığı bir ses parmak uçlarımda
kime dokunsam
cam gibi sert
gözyaşı melekleri
bağışlıyorum sizi
ağlayın
ağlayın ki uzasın artık saçlarım
ve düşmesin tellerimden kızıl tavrı cambazın
devamını gör...
984.
tuhaf zaman
sanrılar içindeyim
sayıklıyorum
hepsi bu
dertlerim devleşir
herkes sessiz
sen herkesleşirsin
gözümde bir damla yaş kalmaz
ıskalamamak için hayattan
alacaklıyım
hepsi bu
geceye bırakırım
yıllanmış hüzünlerimi
dert etmeler başlar
can çekişir cümlelerim
çığlık çığlığa
fakat dinleyenler duymaz
kaç zamanı öldürdüm bilmem
hecelerimde gizli saklı vurgular
ruhsuz tutkularla kaplanmış her yanım
bir boşluk açar
ne yana saklasam yaralarımı
günyüzündeler
sere serpe hezeyanlarım
sayıklamaya başlar...
sanrılar içindeyim
sayıklıyorum
hepsi bu
dertlerim devleşir
herkes sessiz
sen herkesleşirsin
gözümde bir damla yaş kalmaz
ıskalamamak için hayattan
alacaklıyım
hepsi bu
geceye bırakırım
yıllanmış hüzünlerimi
dert etmeler başlar
can çekişir cümlelerim
çığlık çığlığa
fakat dinleyenler duymaz
kaç zamanı öldürdüm bilmem
hecelerimde gizli saklı vurgular
ruhsuz tutkularla kaplanmış her yanım
bir boşluk açar
ne yana saklasam yaralarımı
günyüzündeler
sere serpe hezeyanlarım
sayıklamaya başlar...
devamını gör...
985.
lâyemut
türünü bilmem bir ağaç,
ellerin ellerimde,
oturmuş dibine,
diz dize,
hayaller kurmaktayız.
zaman denen meret yok olmuş.
dünya ha varmış ha yokmuş.
kimin umrunda?
yol almaktayız sevgilim,
ufuksuz okyanuslara.
(bkz: vasıfsız)
türünü bilmem bir ağaç,
ellerin ellerimde,
oturmuş dibine,
diz dize,
hayaller kurmaktayız.
zaman denen meret yok olmuş.
dünya ha varmış ha yokmuş.
kimin umrunda?
yol almaktayız sevgilim,
ufuksuz okyanuslara.
(bkz: vasıfsız)
devamını gör...
986.
geceleyin egeye uzanacaksın
göğe bak sonra gözünü kapat
bulut kara su kara
teninde ıslak bi serinlik
usanırsan yüzünü çevirirsen
aşağı bak ve gözünü aç
sürekli akış sesi duyacaksın
bilinmeyene gidecek bilinmeyenden
geceleyin egeye uzanacaksın
sen bütün denizi alacaksın
tüm balıklar bütün deniz senin
ve sen aşkı eylülde tanıyacaksın
göğe bak sonra gözünü kapat
bulut kara su kara
teninde ıslak bi serinlik
usanırsan yüzünü çevirirsen
aşağı bak ve gözünü aç
sürekli akış sesi duyacaksın
bilinmeyene gidecek bilinmeyenden
geceleyin egeye uzanacaksın
sen bütün denizi alacaksın
tüm balıklar bütün deniz senin
ve sen aşkı eylülde tanıyacaksın
devamını gör...
987.
içimde bir sonbahar
geçen yazdan kalma,
yaşlı bir efkarın çocukluk fotoğrafı gibi içimde en az.
vazgeçilmiş bir tebessüm soluklarında.
üşümüş bir güneş gibi dışımda.
hangi zalimin elinden hangi ölümü beğendim bilmem.
içimde bir şiir unuttum bu akşam.
şiir de şiir ama,
meselesi kafiyesinden şiir.
yaşamaktan dem vuruyor
ölümün zalim avuçlarında...
bana bahşettiğin hayat hangi ölümden çalıntı?
hangi hayalin hüznü içimdeki sonbahar?
hangi şiirden geliyorsun uykularıma?
şimdi bu mısrayı al.
"büyüyünce şiir olacak"
ama daha kötüsü ne biliyor musun?
büyümeyecek... biliyorum çocukluğumdan.
geçen yazdan kalma,
yaşlı bir efkarın çocukluk fotoğrafı gibi içimde en az.
vazgeçilmiş bir tebessüm soluklarında.
üşümüş bir güneş gibi dışımda.
hangi zalimin elinden hangi ölümü beğendim bilmem.
içimde bir şiir unuttum bu akşam.
şiir de şiir ama,
meselesi kafiyesinden şiir.
yaşamaktan dem vuruyor
ölümün zalim avuçlarında...
bana bahşettiğin hayat hangi ölümden çalıntı?
hangi hayalin hüznü içimdeki sonbahar?
hangi şiirden geliyorsun uykularıma?
şimdi bu mısrayı al.
"büyüyünce şiir olacak"
ama daha kötüsü ne biliyor musun?
büyümeyecek... biliyorum çocukluğumdan.
devamını gör...
988.
gidelim buradan
insanları iyi değil artık buranın
canımızı yakamayacakları bir yere gidelim
anlattıkları şeye inanmamızı bekliyorlar hep
inancımızı kıramıyacakları bir yere gidelim
ya sen gel bana yada ben geleyim sana
yağmuru bile temizlemiyor artık sokaklarını
el ele ıslanacağımız bir yerlere gidelim
gidelim buralardan
kurduğumuz şeye hayat diyebileceğimiz bir yerlere gidelim
insanları iyi değil artık buranın
canımızı yakamayacakları bir yere gidelim
anlattıkları şeye inanmamızı bekliyorlar hep
inancımızı kıramıyacakları bir yere gidelim
ya sen gel bana yada ben geleyim sana
yağmuru bile temizlemiyor artık sokaklarını
el ele ıslanacağımız bir yerlere gidelim
gidelim buralardan
kurduğumuz şeye hayat diyebileceğimiz bir yerlere gidelim
devamını gör...
989.
aşka bahane lazımdı
tuttum sana yazdım
içemeye bahane lazımdı
tuttum sana içtim.
tuttum sana yazdım
içemeye bahane lazımdı
tuttum sana içtim.
devamını gör...
990.
başka bir hayat
göğün geniş bahçesinde
in cin top oynarken geceleri
güneşten aşırırmış ışığını yıldızlar
alnımda renkli ölümler
maket bıçağıyla ayıramıyor insan geçmişi
ağzı cehennem kokuyor dünyanın
yürüdüğümüz yollar dar fakat
göründüğü kadar
küçük
değil
gökyüzü
döndüm yüzümü
sokağa, evlere, göğe... çok zor değil.
hem yüzü mü düşecekmiş insanın
düşsün
daha iyi
sığdım mı hiç
uyanmadan
bir rüyaya
cebimde üç d e v harf
zamanın kapıları açılacak
taş değilim
yosun da tutmayacağım
duvarlarım var mavi yeşil
yıkılmaz değil
“ben” sözden ibaret
değilim
bir damla ateşle yıkayıp yüzümü
gölgemi de kendimden bilerek
açılsın kalbimdeki mezarlar
aynı güneşe el sallamak mümkün
aynı yıldızın kuyruğundan düşmek
neden olmasın
yaşamak
kurşuna dizerek kara bulutları
tüm duvarların ötesinde bir yerde
yaşamak
ağartarak bir yudum aşkla düşleri.
yüzebilirim artık çırılçıplak
zamanın olmadığı yerde …
göğün geniş bahçesinde
in cin top oynarken geceleri
güneşten aşırırmış ışığını yıldızlar
alnımda renkli ölümler
maket bıçağıyla ayıramıyor insan geçmişi
ağzı cehennem kokuyor dünyanın
yürüdüğümüz yollar dar fakat
göründüğü kadar
küçük
değil
gökyüzü
döndüm yüzümü
sokağa, evlere, göğe... çok zor değil.
hem yüzü mü düşecekmiş insanın
düşsün
daha iyi
sığdım mı hiç
uyanmadan
bir rüyaya
cebimde üç d e v harf
zamanın kapıları açılacak
taş değilim
yosun da tutmayacağım
duvarlarım var mavi yeşil
yıkılmaz değil
“ben” sözden ibaret
değilim
bir damla ateşle yıkayıp yüzümü
gölgemi de kendimden bilerek
açılsın kalbimdeki mezarlar
aynı güneşe el sallamak mümkün
aynı yıldızın kuyruğundan düşmek
neden olmasın
yaşamak
kurşuna dizerek kara bulutları
tüm duvarların ötesinde bir yerde
yaşamak
ağartarak bir yudum aşkla düşleri.
yüzebilirim artık çırılçıplak
zamanın olmadığı yerde …
devamını gör...
991.
bizim yunus
ey koca yunus erenlerin sultanı
manevi iklimlerde canların canı
ey yüreği zengin aşık , gönlü ince
ey aşıkların piri , makamı yüce
senden öğrendik alim , ilim sevmeyi
senden öğrendik karşılıksız vermeyi
büyüğe hürmeti , küçüğe sevgiyi
senden öğrendik yaradandan ötürü
yaradılanı hor , hakir görmemeyi
sevgin umman oldu asırları aştı
bütün çocuklar sevginle kaynaştı
örnek oldu engin hoşgörün cihana
gönül saraylarında sultansın hala
asırlar geçti üzerinden parladın
yaldızlı harflerle yazılmakta adın
ey gözleri yaşlı , gönlü yanık aşık
dertlere derman oldun körlere ışık
zifiri karanlık gecelerde kandil
gündüzlerde yol oldun dolaştın il il
büyükle büyük çocukla çocuk oldun
gönlümüze taht kurdun geçtin oturdun
nesilden nesile sevginle büyüdük
sevindin sevindik üzüldün üzüldük
...
çok uzunmuş üşendim devamını yazmaya.
ey koca yunus erenlerin sultanı
manevi iklimlerde canların canı
ey yüreği zengin aşık , gönlü ince
ey aşıkların piri , makamı yüce
senden öğrendik alim , ilim sevmeyi
senden öğrendik karşılıksız vermeyi
büyüğe hürmeti , küçüğe sevgiyi
senden öğrendik yaradandan ötürü
yaradılanı hor , hakir görmemeyi
sevgin umman oldu asırları aştı
bütün çocuklar sevginle kaynaştı
örnek oldu engin hoşgörün cihana
gönül saraylarında sultansın hala
asırlar geçti üzerinden parladın
yaldızlı harflerle yazılmakta adın
ey gözleri yaşlı , gönlü yanık aşık
dertlere derman oldun körlere ışık
zifiri karanlık gecelerde kandil
gündüzlerde yol oldun dolaştın il il
büyükle büyük çocukla çocuk oldun
gönlümüze taht kurdun geçtin oturdun
nesilden nesile sevginle büyüdük
sevindin sevindik üzüldün üzüldük
...
çok uzunmuş üşendim devamını yazmaya.
devamını gör...
992.
.
.
.
yorgunum ve bu çok eski
ağrıma gider farklı yenilgi
yargılamayı sever insanlar
hiçbir şeyden habersiz
.
.
yorgunum ve bu çok eski
ağrıma gider farklı yenilgi
yargılamayı sever insanlar
hiçbir şeyden habersiz
devamını gör...
993.
kışın tadını sen anlat,
baharı ben,
gülen yüzün gibi
dört mevsim sen.
baharı ben,
gülen yüzün gibi
dört mevsim sen.
devamını gör...
994.
ya şair yapacak biri gerek
ya da şiir olacak biri gerek
bana bir sen gerek
işte o zaman
bendeki seni rafta herkes görecek.
ya da şiir olacak biri gerek
bana bir sen gerek
işte o zaman
bendeki seni rafta herkes görecek.
devamını gör...
995.
tarafımı tarafsızlık olarak belirledim
ne sağcı ne solcu
ne yağcı ne yolcu
partiler üstü biriyim ben
dönmedim şimdiye dek sözümden.
aylar 28, 29, 30, 31 çeker
bendeki şans ondan seker
yine bana geri döner
içimdeki alev birden söner
mum mu ki bu sönsün
asıl amaç kaderim dönsün.
ne sağcı ne solcu
ne yağcı ne yolcu
partiler üstü biriyim ben
dönmedim şimdiye dek sözümden.
aylar 28, 29, 30, 31 çeker
bendeki şans ondan seker
yine bana geri döner
içimdeki alev birden söner
mum mu ki bu sönsün
asıl amaç kaderim dönsün.
devamını gör...
996.
o şaşılacak şey, o mucize, bu duyguların belki de tanrısı
yarattım sana o güzel çehreni asma diye tüm alttan alışları
seninle tanıdığımı sandım yolumu aydınlatan doğrulukları
ben herhangi bir gecede bu acıyla ölmemeliyim, hayır
dans ettiğin karanlık sokaklar gibi, bazen sarılırdın ruhuma
bir kadını sevdiğimden daha fazla sevebilir miyim seni?
bir varoluşu sevmek bu, bir bedeni veya kişiyi değil
aşk adına yaşattıklarının hepsi birer acıyla beslenir
ne makbulüm ne de makul, bunun hep bilincindeyim
bir rüzgarın yakasına yapışmışım, hep onun peşindeyim
alacakaranlıkta birer birer göğe çıkarıyorum sevgilerimi
bunu ne sen anlayabilirsin, ne de kalbimi gören başka biri
hissedebilen her yerimi bir bir siyaha boyuyorum
asıl şimdi yollarını çizdiğim tüm oyunları bozuyorum
bu hilebaz kartları ben dağıttım, kurallarımı dayatamıyorum
kendime yarattığım bu çukurdan bir çıkış bulamıyorum
2021
yarattım sana o güzel çehreni asma diye tüm alttan alışları
seninle tanıdığımı sandım yolumu aydınlatan doğrulukları
ben herhangi bir gecede bu acıyla ölmemeliyim, hayır
dans ettiğin karanlık sokaklar gibi, bazen sarılırdın ruhuma
bir kadını sevdiğimden daha fazla sevebilir miyim seni?
bir varoluşu sevmek bu, bir bedeni veya kişiyi değil
aşk adına yaşattıklarının hepsi birer acıyla beslenir
ne makbulüm ne de makul, bunun hep bilincindeyim
bir rüzgarın yakasına yapışmışım, hep onun peşindeyim
alacakaranlıkta birer birer göğe çıkarıyorum sevgilerimi
bunu ne sen anlayabilirsin, ne de kalbimi gören başka biri
hissedebilen her yerimi bir bir siyaha boyuyorum
asıl şimdi yollarını çizdiğim tüm oyunları bozuyorum
bu hilebaz kartları ben dağıttım, kurallarımı dayatamıyorum
kendime yarattığım bu çukurdan bir çıkış bulamıyorum
2021
devamını gör...
997.
çünkü gerçekten!
evet… gerçekten
hepsi-- içimde
ve hepsini… yaşamak istiyorum
puslu bir mercekten
kısıtlı, tek taraflı bi’ mercekten
bakmalar, gerçekten acz tutuyor
ben her şeyi… içerlemek istiyorum
ben, gelecekten
ya da, geçmişten
firar eden yapısal bir karakter değilim
ve hepsini… şu ana, bir anda sığdırmak istiyorum
yanlışları yüze vurmak kolaydı hep
alıp başını gitmeler kolaydı
en kolayıydı
kırıntı minvali saylara da muhtaç değildi
çabaları yabana atan eşekleri susturmak
sükûneti bozmak değildi
aldırmamak
umursamamak
yok saymak
insanlara gelince basitti
insanlar da bazen…
bazen insanlar
susmak değildi sükût etmek
ayırdına varamayanlar yorgun düşüp gölgeleri takındılar yüzlerine
her sözlerine bir kaftan biçip durmadan yürüdüler kızgın çöllerde
aldırmamak dedim
boş vermek
dâhil olmamak
etliye karışmamak
sütlüye karışmamak sonra
bir köşede meçhul cinayete yine fail olmamak
mef’uller biz değilsek sorun teşkil etmezdi yılanlar
yılanlar insanlardan basit değillerdi
sorular sorup asite kimya katıp anti-kor üretmeyenlerdi
ekmek bedir’in
su hıdır’ın…
beslenmek
beslenmek aslını da kafalarına kodlamak istiyorum
sistemi alıp baştan aşağı baş aşağı sisli bi’ yorum
yiyin yiyin!
için için!
içim içimi yemezken de yağmurlar başka yağıyor
alacalı topraklara açılan penceremi kapatabilirler sananlar
yanılgıdalar
içine binbir türlü harfler katılmış gıdalar beslemeye yetmiyor
gözünü doyurmaya ağzına tıkılan toprakların yetmediği kargalara
gak gak sesleri kulağımı tırmalarsa
çığlıkları, bağırışları, sanrıları
şurama kadar geldiğinde kafamı kesip kağıt parçalarından
süslü boya kalemleriyle sulu sulu renklendirip
çarpacağım yüzlerine!*
vocaroo.com/11HErgCA970Y
dün sözlükten uzun süreler uzak kalınca nefretimi mefretimi kahıtlara duvarlara anlattım. huh.
protest şiir şeysi.
*
evet… gerçekten
hepsi-- içimde
ve hepsini… yaşamak istiyorum
puslu bir mercekten
kısıtlı, tek taraflı bi’ mercekten
bakmalar, gerçekten acz tutuyor
ben her şeyi… içerlemek istiyorum
ben, gelecekten
ya da, geçmişten
firar eden yapısal bir karakter değilim
ve hepsini… şu ana, bir anda sığdırmak istiyorum
yanlışları yüze vurmak kolaydı hep
alıp başını gitmeler kolaydı
en kolayıydı
kırıntı minvali saylara da muhtaç değildi
çabaları yabana atan eşekleri susturmak
sükûneti bozmak değildi
aldırmamak
umursamamak
yok saymak
insanlara gelince basitti
insanlar da bazen…
bazen insanlar
susmak değildi sükût etmek
ayırdına varamayanlar yorgun düşüp gölgeleri takındılar yüzlerine
her sözlerine bir kaftan biçip durmadan yürüdüler kızgın çöllerde
aldırmamak dedim
boş vermek
dâhil olmamak
etliye karışmamak
sütlüye karışmamak sonra
bir köşede meçhul cinayete yine fail olmamak
mef’uller biz değilsek sorun teşkil etmezdi yılanlar
yılanlar insanlardan basit değillerdi
sorular sorup asite kimya katıp anti-kor üretmeyenlerdi
ekmek bedir’in
su hıdır’ın…
beslenmek
beslenmek aslını da kafalarına kodlamak istiyorum
sistemi alıp baştan aşağı baş aşağı sisli bi’ yorum
yiyin yiyin!
için için!
içim içimi yemezken de yağmurlar başka yağıyor
alacalı topraklara açılan penceremi kapatabilirler sananlar
yanılgıdalar
içine binbir türlü harfler katılmış gıdalar beslemeye yetmiyor
gözünü doyurmaya ağzına tıkılan toprakların yetmediği kargalara
gak gak sesleri kulağımı tırmalarsa
çığlıkları, bağırışları, sanrıları
şurama kadar geldiğinde kafamı kesip kağıt parçalarından
süslü boya kalemleriyle sulu sulu renklendirip
çarpacağım yüzlerine!*
vocaroo.com/11HErgCA970Y
dün sözlükten uzun süreler uzak kalınca nefretimi mefretimi kahıtlara duvarlara anlattım. huh.
protest şiir şeysi.
*
devamını gör...
998.
#1584548 bazen bu anlamsız hayatın en anlamlı sorguları kılığında karşımıza çıkan şiirlerdir. şiire güzel denmez abicim! şiirin çünkü güzel olmak gibi bir kaygısı yoktur. şiir şiirdir yazılmayı bekler. şair yazmak istemez kimi zaman. kimi zaman nefreti şairden önce yazar. nefret şiire dönüşür, şaire dönüşür. sonra sen kalkıp şiire güzel dersin, hadi ordan! hangi nefret güzel olmayı ister ki? ama sen şairsin kendine gel! bütün bu çirkinlikleri estetik kalıplara sığdırmayı becerebilen olağanüstü bir adamsın. yazılır mı böyle? yazılmışsa yazılırmış. yüreğine sağlık mı denir? densin o zaman.
devamını gör...
999.
istanbul'a biraz erken gibi geliyordu son bahar,
bitsin dedikçe başıma üşüşüyordu yokluğun
ve kimselere inat gitmek gelmiyordu içimden.
yere çakılmayı bekleyen kavruk yaprakları okşuyordu rüzgar.
bir güzel, ahu, afet, gözler derya ve bir ok bakışlar is bir hasmımda,
ne aşk ,ne nefret. bir değer biçmeyede gerek yok aslında..
istanbul'a biraz garip gibi geliyordu son bahar,
bir günü dört mevsim her mevsimi ayrı bir güzel geçiyordu.
rüzgarın okşamaktan vazgeçtiği yapraklara ayaklar altındaydı artık.
güzelliğin, bir siren gibi saygı duruşuna çağırıyordu aşkımı
ve yüreğim önünü ilikliyordu istemsizce seni düşününce..
sömürgemizdeki köşe
başlarına ara ara ahmak ıslatan saldırıyordu,
yağan her damla sokak lambalarının ışığıyla dans ediyordu
ve sırf beni bir şubat beklettin diye...
istanbul'a biraz eksik gibi geliyordu son bahar.
derme çatma kurduğum düşler kasırganda yerle bir oluyordu seni görünce
ve ruhuma işlemiş bir bakışını hatırlıyorum sadece..
koca bir mevsim batıyordu..!
artık yokuşun tepesinden gözümü almıyordu parlayan asfalt.
ayaklar altındaki yapraklar küllerinden yeniden doğmak için toprak oluyordu..!
istanbul'a biraz kasvetli gibi geliyordu sonbahar.
kara bulutlar felaket tellalı gibi bir açığımızı bekliyordu gökyüzünde.
konuştukça batar battıkça acıyasın gelir bir allahın belası,
senle gelen her son bahar mutlu bir aşk selası
ve bir kadehle parlatırım gökyüzümü mutluluk, aşkın cilası.
adını koyamadığım bir şey içimi ürpertiyordu çünkü..
istanbul'a biraz serin gibi geliyordu sonbahar.
akşam vaktine müteakip hırkalar ısıtıyordu üşüyen hayalleri
ve eşik altından yüz gösteriyordu, kışın kasıp kavuran zemherileri.
oysa ben seni ılık bir istanbul akşamında öpmeyi hayal ediyordum.
birde ruhuma işlemiş bir gülüşünü hatırlıyordum
ve senin için sonbahar olmaya mütemadiyen hazırdı yüreğim.
istanbul'a biraz yorgun gibi geliyordu sonbahar.
yaz sıcağından içi geçmiş rüzgarın gözleri kapanıyordu..
sonra birden esiveriyordu yorgun düşüren sıcaklara inat...
her yarın bu gün oldukça her yarın bir bilinmezdi...
oysa istanbul her ne kadar vazgeçilmez olsada ben sana alenen aşık oluyordum...
ve özlüyordum;
çünkü artık hayal meyal hatırlıyordum
saçını savurmanı,
gözünü kaçırmanı,
gülüşünü, sen gülünce mutluluğun bana dönüşünü özlüyordum.
istanbul'a biraz ağlamaklı gibi geliyordu son bahar.
rüzgardan dayak yiyen ağaçların dudakları titriyordu korkudan,
bir dal çatırdasa ağlayacak gibi oluyordu her an
artık çıplak ve tüm çıplaklığıyla yalnızdı ağaçlar.
son baharın amansız vuslat düşmanlığına inat tutuyordu kalan yapraklarını!
ama ben seni bir ara gözü yaşlı hatırlıyordum!
nedense akan her katre yaş birbirine düşman,
unutma o göz pınarlarına kıyan itlerde pişman...
istanbul'a biraz aşk gibi geliyordu son bahar
ve bu mevsim aşkın başkalaşmış haline hazırlık yapmaktan tarumar.
sen uykudan uyanırsan diye bir gözü açık uyurdu bu şehir.
bu kalp seni sevmekten bıkmaz, nefret dahi etsen yolundan kat'a çıkmaz
yüreğin yüzüme güler ve bir şubat öyle bekler bu beden
ve öyle olsa gerek ki hayat seni sevmekten ibaret,
eğer sende bunaldıysan gökyüzünden bir ömür engin deryama firar et...
2011 yılına ait nostaljik bir şiirim kalınan ikilemlerin ardından sizlerle umarım beğenirsiniz...
bitsin dedikçe başıma üşüşüyordu yokluğun
ve kimselere inat gitmek gelmiyordu içimden.
yere çakılmayı bekleyen kavruk yaprakları okşuyordu rüzgar.
bir güzel, ahu, afet, gözler derya ve bir ok bakışlar is bir hasmımda,
ne aşk ,ne nefret. bir değer biçmeyede gerek yok aslında..
istanbul'a biraz garip gibi geliyordu son bahar,
bir günü dört mevsim her mevsimi ayrı bir güzel geçiyordu.
rüzgarın okşamaktan vazgeçtiği yapraklara ayaklar altındaydı artık.
güzelliğin, bir siren gibi saygı duruşuna çağırıyordu aşkımı
ve yüreğim önünü ilikliyordu istemsizce seni düşününce..
sömürgemizdeki köşe
başlarına ara ara ahmak ıslatan saldırıyordu,
yağan her damla sokak lambalarının ışığıyla dans ediyordu
ve sırf beni bir şubat beklettin diye...
istanbul'a biraz eksik gibi geliyordu son bahar.
derme çatma kurduğum düşler kasırganda yerle bir oluyordu seni görünce
ve ruhuma işlemiş bir bakışını hatırlıyorum sadece..
koca bir mevsim batıyordu..!
artık yokuşun tepesinden gözümü almıyordu parlayan asfalt.
ayaklar altındaki yapraklar küllerinden yeniden doğmak için toprak oluyordu..!
istanbul'a biraz kasvetli gibi geliyordu sonbahar.
kara bulutlar felaket tellalı gibi bir açığımızı bekliyordu gökyüzünde.
konuştukça batar battıkça acıyasın gelir bir allahın belası,
senle gelen her son bahar mutlu bir aşk selası
ve bir kadehle parlatırım gökyüzümü mutluluk, aşkın cilası.
adını koyamadığım bir şey içimi ürpertiyordu çünkü..
istanbul'a biraz serin gibi geliyordu sonbahar.
akşam vaktine müteakip hırkalar ısıtıyordu üşüyen hayalleri
ve eşik altından yüz gösteriyordu, kışın kasıp kavuran zemherileri.
oysa ben seni ılık bir istanbul akşamında öpmeyi hayal ediyordum.
birde ruhuma işlemiş bir gülüşünü hatırlıyordum
ve senin için sonbahar olmaya mütemadiyen hazırdı yüreğim.
istanbul'a biraz yorgun gibi geliyordu sonbahar.
yaz sıcağından içi geçmiş rüzgarın gözleri kapanıyordu..
sonra birden esiveriyordu yorgun düşüren sıcaklara inat...
her yarın bu gün oldukça her yarın bir bilinmezdi...
oysa istanbul her ne kadar vazgeçilmez olsada ben sana alenen aşık oluyordum...
ve özlüyordum;
çünkü artık hayal meyal hatırlıyordum
saçını savurmanı,
gözünü kaçırmanı,
gülüşünü, sen gülünce mutluluğun bana dönüşünü özlüyordum.
istanbul'a biraz ağlamaklı gibi geliyordu son bahar.
rüzgardan dayak yiyen ağaçların dudakları titriyordu korkudan,
bir dal çatırdasa ağlayacak gibi oluyordu her an
artık çıplak ve tüm çıplaklığıyla yalnızdı ağaçlar.
son baharın amansız vuslat düşmanlığına inat tutuyordu kalan yapraklarını!
ama ben seni bir ara gözü yaşlı hatırlıyordum!
nedense akan her katre yaş birbirine düşman,
unutma o göz pınarlarına kıyan itlerde pişman...
istanbul'a biraz aşk gibi geliyordu son bahar
ve bu mevsim aşkın başkalaşmış haline hazırlık yapmaktan tarumar.
sen uykudan uyanırsan diye bir gözü açık uyurdu bu şehir.
bu kalp seni sevmekten bıkmaz, nefret dahi etsen yolundan kat'a çıkmaz
yüreğin yüzüme güler ve bir şubat öyle bekler bu beden
ve öyle olsa gerek ki hayat seni sevmekten ibaret,
eğer sende bunaldıysan gökyüzünden bir ömür engin deryama firar et...
2011 yılına ait nostaljik bir şiirim kalınan ikilemlerin ardından sizlerle umarım beğenirsiniz...
devamını gör...
1000.
sensizliğin sonu yok,
sonsuzluğunsa seni.
uyku geceyi gündüze örterken
"yalnızlık" mı onca bekleyişin eseri?
sonsuzluğunsa seni.
uyku geceyi gündüze örterken
"yalnızlık" mı onca bekleyişin eseri?
devamını gör...