normal sözlük yazarlarının şiirleri
başlık "martinneder" tarafından 08.01.2021 18:06 tarihinde açılmıştır.
1481.
ben bu dünyaya geldiğimde ayaklarımın üzerinde duramıyordum
dünya büyüdü
ben büyüdüm
ayaklarım büyüdü
ama ben hala ayaklarımın üzerinde duramıyorum.
dünya büyüdü
ben büyüdüm
ayaklarım büyüdü
ama ben hala ayaklarımın üzerinde duramıyorum.
devamını gör...
1482.
solgun menekşe'nin hüznüne benzer
güzel bey'in yürüyüşü
savaş meydanında yürüyor gibidir
öylesine ürkek ve dikkatli
alaycı bakışlar ve kem gözler
hepsi ceset gibi görünür güzel bey'e
kimseyi tanımaz ve tanınmaz
yüz yıl var ki gökyüzüne bakmamıştır
memleketine yabancıdır
cinsine ve kutsal olan her şeye
kedileri sever sevmesine ama
geceye boyanmış olanları en çok
değil mi ki yeşil kedi yoktur
renklerden yeşili, en çok yeşili...
solgun menekşe'nin hüznüne benzer
güzel bey'in yürüyüşü
başkasının evinde geceleyin yürüyor gibidir
öylesine terli ve tedirgin
gülüşünde cinnet saklıdır
suç işlemiş gibi olur kahkaha atınca
bunu gören kimse kalmadığı için
mezarlıkta gezinir çoğu zaman
servi ağacıyla konuştuğundan olacak
kendisine meczup dendiği olmuştur
oysa bir efsanedir güzel bey
kimsenin bilmediği
yüz yıl var ki eli kadın eline değmemiştir
yalnızca anılar ve düşler
zihni çingene mahallesidir
kolsuz kadınları arzulamak ayıp değil...
güzel bey'in yürüyüşü
savaş meydanında yürüyor gibidir
öylesine ürkek ve dikkatli
alaycı bakışlar ve kem gözler
hepsi ceset gibi görünür güzel bey'e
kimseyi tanımaz ve tanınmaz
yüz yıl var ki gökyüzüne bakmamıştır
memleketine yabancıdır
cinsine ve kutsal olan her şeye
kedileri sever sevmesine ama
geceye boyanmış olanları en çok
değil mi ki yeşil kedi yoktur
renklerden yeşili, en çok yeşili...
solgun menekşe'nin hüznüne benzer
güzel bey'in yürüyüşü
başkasının evinde geceleyin yürüyor gibidir
öylesine terli ve tedirgin
gülüşünde cinnet saklıdır
suç işlemiş gibi olur kahkaha atınca
bunu gören kimse kalmadığı için
mezarlıkta gezinir çoğu zaman
servi ağacıyla konuştuğundan olacak
kendisine meczup dendiği olmuştur
oysa bir efsanedir güzel bey
kimsenin bilmediği
yüz yıl var ki eli kadın eline değmemiştir
yalnızca anılar ve düşler
zihni çingene mahallesidir
kolsuz kadınları arzulamak ayıp değil...
devamını gör...
1483.
yemin olsun özlüyorum
üşüyerek ürpererek titreyerek özlüyorum
ciğerimden tüylerimden hissederek özlüyorum
bağırma hissini içime ittirerek özlüyorum
üşüyerek ürpererek titreyerek özlüyorum
ciğerimden tüylerimden hissederek özlüyorum
bağırma hissini içime ittirerek özlüyorum
devamını gör...
1484.
içimde ortaçağdan kalma bir müzik
unutulmaya yüz tutmuş bir nota
olmasa da parmağımda bir yüzük
dalar giderim adın yazılı nota
unutulmaya yüz tutmuş bir nota
olmasa da parmağımda bir yüzük
dalar giderim adın yazılı nota
devamını gör...
1485.
1486.
biz seninle
viski taşı ve şarap gibiyiz
ben soğurum ve soğuturum
soğutunca
dışlarlar beni kadehler,
sense ısıtırsın yürekleri çoğu zaman
kahkahalı gülümsemelere.
ve biz sevgilim
asla kavuşamayız
aynı kadehte
aynı şerefede.
viski taşı ve şarap gibiyiz
ben soğurum ve soğuturum
soğutunca
dışlarlar beni kadehler,
sense ısıtırsın yürekleri çoğu zaman
kahkahalı gülümsemelere.
ve biz sevgilim
asla kavuşamayız
aynı kadehte
aynı şerefede.
devamını gör...
1487.
bana bir şans ver kendim
sözümü tutayım diye
bana bir şans ver kendim
kendim olayım diye
sözümü tutayım diye
bana bir şans ver kendim
kendim olayım diye
devamını gör...
1488.
geldiği yeri bilmez hep gitmeye odaklı
derinliği var sanıyor sıfır rakımlı aklı
inanması pek güçtür kaypaklıktan da farklı
yoruyor kelimeler yalnız boşluğun hakkı
derinliği var sanıyor sıfır rakımlı aklı
inanması pek güçtür kaypaklıktan da farklı
yoruyor kelimeler yalnız boşluğun hakkı
devamını gör...
1489.
1490.
kınından çekilen kılıcın sesi derimizi kesiyordu
gövdesinde parlayan ışıklar tepemizdeki güneşleri ikiye bölüyordu
bütün güneşler patlayana kadar direndik
ışıklar kaçışmaya başladı
ve çelik gibi bir karanlık boğdu bizi
gövdesinde parlayan ışıklar tepemizdeki güneşleri ikiye bölüyordu
bütün güneşler patlayana kadar direndik
ışıklar kaçışmaya başladı
ve çelik gibi bir karanlık boğdu bizi
devamını gör...
1491.
devamını gör...
1492.
osur osur ipe diz
zırvalık bu düpedüz
bebeler bilmez amma
ne basketçiydi sabonis
zırvalık bu düpedüz
bebeler bilmez amma
ne basketçiydi sabonis
devamını gör...
1493.
geldiğim gibi gitmek isterdim
sıkışan kaldırım taşı arasından
mücadelenin abidesi misali
göğe başını uzatan çiçekler gibi
geldiğim gibi gitmek isterdim
yeşilin her tonunu sergileyip
mevsimi geldiğinde kuruyup
hazânı bahane eden yaprak gibi
geldiğim gibi gitmek isterdim
dokunulmamış, kırılmamış
mezar taşım da yazsın isterdim
geldiğim gibi gitmek isterdim
geldiğim gibi geldiğim gibi
sıkışan kaldırım taşı arasından
mücadelenin abidesi misali
göğe başını uzatan çiçekler gibi
geldiğim gibi gitmek isterdim
yeşilin her tonunu sergileyip
mevsimi geldiğinde kuruyup
hazânı bahane eden yaprak gibi
geldiğim gibi gitmek isterdim
dokunulmamış, kırılmamış
mezar taşım da yazsın isterdim
geldiğim gibi gitmek isterdim
geldiğim gibi geldiğim gibi
devamını gör...
1494.
karanlık gecenin ufkunda
gitmek mi kolay yoksa kalmak mı
bir kez daha savurup ruzgarinda kaybolmak mi
zihnim prangalar içinde tutsak kaldı
gelde kurtar esaretinden
gelmek mi zor bulmak mi
es her yerden rüzgarın yeri göğü savursun
vur vurdukca dağ taş oyulsun
bu aşk herkesi yaksin kavursun...
(ne yazdim be hey maşallah )
gitmek mi kolay yoksa kalmak mı
bir kez daha savurup ruzgarinda kaybolmak mi
zihnim prangalar içinde tutsak kaldı
gelde kurtar esaretinden
gelmek mi zor bulmak mi
es her yerden rüzgarın yeri göğü savursun
vur vurdukca dağ taş oyulsun
bu aşk herkesi yaksin kavursun...
(ne yazdim be hey maşallah )
devamını gör...
1495.
bir sabah uyandığımda
sen yoksan
ben yaraların baş şehrinde çocuk olup
yenilmeye başlarım bütün duygulara
sen yoksan
göçmen kuşları
göç etmeyi bırakıp
esrik duygular içinde
yerleşik bir hayata geçerler
ve sonra gökyüzü
dolgun bulutların içinde kararıp
nefretini kusar yeryüzüne
ilkbaharlar biter
ve seller
topuklarımızın değdiği bütün kaldırımları
tutsak etmeye başlar
bir sabah uyandığımda
sen yoksan
bir şairin gözleri
terk edilmiş bir êzîdî köyünde
intihara kalkar
ve sana yazılmış bütün şiirler
merhametsiz bir kentin
parmak uçlarına terk edilir
karlar düşer
incir ağaçlarının darları kırılır
kurtlar iner kasabalara
ve mısralar
bir duvar dibinde
yavaş yavaş nefessiz kalır
aşk biter
tramvaylar tüneller kapanır
sloganlar yürüyüşler kesilir
insanlar renksiz montlarının içlerine gizlenip
evlerine çekilir
ve bu şehir
adresine ulaşmamış bir mektubun
umutsuzluğu içinde kanayıp
soğuk odalardan oluşan
bir yetimhaneye dönüşür
sen yoksan
ben yaraların baş şehrinde çocuk olup
yenilmeye başlarım bütün duygulara
sen yoksan
göçmen kuşları
göç etmeyi bırakıp
esrik duygular içinde
yerleşik bir hayata geçerler
ve sonra gökyüzü
dolgun bulutların içinde kararıp
nefretini kusar yeryüzüne
ilkbaharlar biter
ve seller
topuklarımızın değdiği bütün kaldırımları
tutsak etmeye başlar
bir sabah uyandığımda
sen yoksan
bir şairin gözleri
terk edilmiş bir êzîdî köyünde
intihara kalkar
ve sana yazılmış bütün şiirler
merhametsiz bir kentin
parmak uçlarına terk edilir
karlar düşer
incir ağaçlarının darları kırılır
kurtlar iner kasabalara
ve mısralar
bir duvar dibinde
yavaş yavaş nefessiz kalır
aşk biter
tramvaylar tüneller kapanır
sloganlar yürüyüşler kesilir
insanlar renksiz montlarının içlerine gizlenip
evlerine çekilir
ve bu şehir
adresine ulaşmamış bir mektubun
umutsuzluğu içinde kanayıp
soğuk odalardan oluşan
bir yetimhaneye dönüşür
devamını gör...
1496.
ben hangi duyguya sürüklensem
sana sanata büründüm
sana sanata büründüm
devamını gör...
1497.
affetme azizim kendine saygın sonsuzken
sana saygısızlık yapanı affetme
affetme azizim sen kendini tanırken
üstün çıkmaya çalışan kendini bilmezi affetme
affetme azizim sakın affetme
kararmış ruhuyla aydınlığını kısmaya çalışanı
affetme azizim asla affetme
bahaneler ardına sığınıp yine yapar her haltı
sana saygısızlık yapanı affetme
affetme azizim sen kendini tanırken
üstün çıkmaya çalışan kendini bilmezi affetme
affetme azizim sakın affetme
kararmış ruhuyla aydınlığını kısmaya çalışanı
affetme azizim asla affetme
bahaneler ardına sığınıp yine yapar her haltı
devamını gör...
1498.
ey çocuk hece veznini aştı bende bıraktığın iz
böyle sıcak böyle masum nereden gelir bu giz
kalbimin ritmi değişti mısralarım redifsiz
bu duyguya ne denir böyle belli belirisiz
ayna da yeni gördüm başı dönmüş şaşkını
yüzünde bir tebessüm hayal etmiş aşkını
bir sual de bulunmuş kaldırmıştı kaşını
yaşar mısın? benimle bu yüz yılın aşkını
böyle sıcak böyle masum nereden gelir bu giz
kalbimin ritmi değişti mısralarım redifsiz
bu duyguya ne denir böyle belli belirisiz
ayna da yeni gördüm başı dönmüş şaşkını
yüzünde bir tebessüm hayal etmiş aşkını
bir sual de bulunmuş kaldırmıştı kaşını
yaşar mısın? benimle bu yüz yılın aşkını
devamını gör...
1499.
biz çok düşünürdük,
hatta öyle çok düşünürdük ki,düşünce bizden kendini esirger,saklanırdı
,bizde düşerdik peşine,bir düşünce, bir düşünce daha,
en çok geceleri bazı ızdaraplarımız çekilmez olurdu,
bir sevgili düş’ünde,
bir kardeş özleminde,
bir yanlış anlaşılma tümcesinde,düşünüp dururduk!
sadece kalplerin gerçekten sağır olduğunu anlardık kulaklardan öte,
her şeyi görerek kavrarız sandık
bir hayat sahnesinde,hissederdik özlemi nakkaşede..,
yanılıyoruz deme şimdi,
biz hiç yanmazdık çocukken körebelerde,sobelenmedik ummadık viranelerde.
bomboş bir ruhun sahnesinde,
doyurulması güç bedenler bıraktık!
hep çok hissettiğin,
en çok hissettiğin,
adını bulamadığın,
başkalarının da hissedip hissetmediğini merak ettiğin,
belki biri bulmuştur dediğin
‘bir tanımsız’ olduk biz,ben,içim.
kapılar açılsın diye önünde yattığımız da çok oldu,
gün olup açılınca girmeden çekip gittiğimiz,
gurur değil hevesi kalmayan,
bahanesi olmayan aşk gibi gittik,
kapıdan,
kapılardan,yaralardan,
şimdi bir kez daha kapatıyorum,
aşk’a değil ruhun çıkmazına içiyorum düşünce şarabından,
düşüyorum,
bir uyku boyu uzanıyor,birileri uyuyor,ölüyor,doğuyor,saatler çalıyor…
ve bırakıyorum kendi ellerimi,
ya ben ölüyorum!
ya dünya öldürüyor…
gökyüzü hala var......
hatta öyle çok düşünürdük ki,düşünce bizden kendini esirger,saklanırdı
,bizde düşerdik peşine,bir düşünce, bir düşünce daha,
en çok geceleri bazı ızdaraplarımız çekilmez olurdu,
bir sevgili düş’ünde,
bir kardeş özleminde,
bir yanlış anlaşılma tümcesinde,düşünüp dururduk!
sadece kalplerin gerçekten sağır olduğunu anlardık kulaklardan öte,
her şeyi görerek kavrarız sandık
bir hayat sahnesinde,hissederdik özlemi nakkaşede..,
yanılıyoruz deme şimdi,
biz hiç yanmazdık çocukken körebelerde,sobelenmedik ummadık viranelerde.
bomboş bir ruhun sahnesinde,
doyurulması güç bedenler bıraktık!
hep çok hissettiğin,
en çok hissettiğin,
adını bulamadığın,
başkalarının da hissedip hissetmediğini merak ettiğin,
belki biri bulmuştur dediğin
‘bir tanımsız’ olduk biz,ben,içim.
kapılar açılsın diye önünde yattığımız da çok oldu,
gün olup açılınca girmeden çekip gittiğimiz,
gurur değil hevesi kalmayan,
bahanesi olmayan aşk gibi gittik,
kapıdan,
kapılardan,yaralardan,
şimdi bir kez daha kapatıyorum,
aşk’a değil ruhun çıkmazına içiyorum düşünce şarabından,
düşüyorum,
bir uyku boyu uzanıyor,birileri uyuyor,ölüyor,doğuyor,saatler çalıyor…
ve bırakıyorum kendi ellerimi,
ya ben ölüyorum!
ya dünya öldürüyor…
gökyüzü hala var......
devamını gör...
1500.
gri asfalt, ıslak banklar,
yeşil yaprak, ıslak otlar,
sokak, kapısını kapattı bize bu gece,
selam mutsuz hane,
selam tozlu çekyatlar.
yeşil yaprak, ıslak otlar,
sokak, kapısını kapattı bize bu gece,
selam mutsuz hane,
selam tozlu çekyatlar.
devamını gör...