1841.
bir sokak lambası yere eğilmiş, sanki bir şey fısıldıyor toprağa
yürüyorsun – ayak izlerin yok, çünkü gece seni saklıyor
bir vitrinin camında yüzün var, ama sana ait değil
sen, gecenin cebine konmuş bir eski fotoğrafsın sanki.
devamını gör...
1842.
çırılçıplak soyunmuş beyaz omuzlarımızdan akarken ahengimiz,
bitmeyecek mi bir tanem bu etkin basitliğiniz?
devamını gör...
1843.
bir sandal sarkıyor zamandan
kavak rüzgârı çenesini tutmuş
oturmuş bir kadın, sırtında unutulmuş günler
martı, gölgeyi değil
bir bakışı çalıyor gökyüzünden

gökyüzü suya eğilmiş, seni fısıldıyor
taşların dili çatlamış
adam kürekle geçmişini ölçüyor
şehir uzak, çok uzak
ama içinden hâlâ sen geçiyorsun

şimdi mavi bir suskunlukta bekliyor sandal
ipini rüzgâr değil, anılar çekiyor
beton çatlıyor
ve bir çocuk gibi ağlıyor
gözle görünmeyen geçmiş
devamını gör...
1844.
ey sözlük al beni
tüm entrylerim günah dolu olsa da
sen bakire değilsin...

ey sözlük al beni
tüm günlerim yalan olsa da
sen masum değilsin

ey sözlük al beni
almazsan eğer beni
formatını eşşekler zyksin.....
devamını gör...
1845.
son 54 yılın en sıcak yazı olarak kayıtlara geçen 2024 yazında, sıcaktan bunaldığım bir öğle vakti husule gelen bu şiirimi sizlerle paylaşmaktan memnuniyet duyarım kıymetli dostlarım.

bugün de kış gelmedi, naz ediyor sünepe
yar bana yanaşmıyor, yatıyor sere serpe
diğerleri iyi de, bu yaz mevsimi kahpe
damarlarımda gezen tedirgin bir trensin

bu sıcakta kim verir yarine yüreğini
werther bile tutamaz lotte’nin bileğini
sana ayırmıştım ben pastanın çileğini
damarlarımda gezen tedirgin bir trensin
devamını gör...
1846.
sözlüğe hoş geldin
burda küfür yok
ama hakaret tehdit
aşağlama ve
linç
bunların hepsi ok

sözlüğe hoş geldin
başlık açtın
bi baktın solda başlığın yok
çünkü bizim sansürümüz çok

sözlüğe hoş geldin
yazdın çizdin beğenen yok
bi baktın kadınların
beğeneni çok
yazdıklarının çoğu da
bok

sözlüğe hoş geldin
sıkıldın gitmek istedin
hesabı silmek istedin
üzgünüm müebbet yedin

sözlüğe hoş geldin
akış akmamakta
bi baktın herkes nickaltında
çünkü ya doğum günü
ya da kaos olmakta
devamını gör...
1847.
üşüyen bir şemsiye gibi kıvırır kendini gece,
köhne bir plak çalıyor: içimde
"sen hiç gitmedin" diyor,
yağmur, yüzüme düşen eski bir sen
ve rıhtım — sesini suya düşürmüş bir harf gibi.

gecenin orta yerinde kararan deniz,
midye kabuklarında saklı ağrılar var
sarı bir ceket giyiyor yalnızlık,
göz göze geliyoruz çay ocağında,
bir otobüsün arkasından el sallayan
henüz gitmemiş bir özlemim ben.

bir sokak lambası söndüğünde başlar
bu şehrin içimize attığı taş,
ben her seferinde
bir kuşun kalbinde yankılanan güney manzarasıyım
gecikmiş bir selam gibi sürünüyor sesim


ve sonra,
bir çöp poşetinin rüzgârla dansı kadar sahici
yokuş aşağı düşen bir yalnızlık
dizlerimde açıyor çocukluğumu
eylül değil bu — ama
cam kenarında unutulmuş bütün eylüller burada.
devamını gör...
1848.
yazmaya başladım bu şiiri
sanki var edebi değeri
okuyana akıl ihsan etsin inandığı rabbi
bak hala okuyor armut efendi

sen kaşındın madem okudun buraya kadar
çoğu son dönem şiirden iyi olması akıllara zarar

ne yazdığımı ben bile anlamadım
sen neden okudun ona takıldım
armut biraz ağır oldu galiba
aman kim takarsa olsun çürük mandalina.
devamını gör...
1849.
dilim varmaz, söyleyemem tek kelime
senin derdin sarar beni derin kedere
lâl olur susarım, gam çöker yüzüme
sitem inler gökte, yetişemem sesine

rahat vermez zihnim, kurutur dallarım;
arz edemem ahvalimi, sessizce ağlarım
medet ey sevgili, aşkınla erir, yanarım
bir canım var iste benden;
ne şüphe duyarım, ne ardıma bakarım.
devamını gör...
1850.
sen kime ne kadar taviz verirsen ne kadar hoş görü gösterirsen göster , elindeki imkanı değerlendirdiği zaman hepsini unutuyor .
başka bir kimliğe bürünüyor sanki .
o yoksun kişi o değil
yardım eden sen , sen değil
tamam imkan insana bazı şeyler katıyor .
fakat unutturmuyor.
beklenti içerisinde olduğumdan değil de
yanında olduğum zor günlerinde ki samimiyetinin yalan olması . .
devamını gör...
1851.
biliyorum sen zaten bana hep gitmek için geldin,
ben ise senin her gidişinde sana sessiz çığlıklarla isyan eden,
ve her dokunuşunda tüm can kırıklarıma rağmen,
hiç hesap sormadan seni kucaklayan bir liman oldum…
devamını gör...
1852.
hüzün hazanın arkasında gizlenmiş,
kalemimle çizdim çizgilerini.
karanlık içimden geçerken,
bir gölge gibi takip etti beni.
her hecesi keskin,
her sözcüğü canını sıkan bir bıçak.

gece,
bir yaraya daha dokunarak geçti,
ve ben—
sadece sessiz kaldım.
çünkü en keskin yaralar
hiçbir zaman ses çıkarmaz.
devamını gör...
1853.
bu sabah sensizliğe günaydın dedim
yatağın soğuk tarafında seni hissettim
gözlerim uzaklarda yine
bilirsin ben kendimi kaybettim

hükümsüz bedenlerde seni aradım
kimin neredeyim nasılım?
bu sorularım sensiz hep yalın
bilirsin ben kendimi kaybettim
devamını gör...
1854.
deniz yarılmasa da olur,
zalimler boğulmasa da.
tamam, atma asanı yere,
sihirleri yutmasın.
ama elini göğsüne koy be musam,
parıldamasa da olur.
mucizen adalet olsun.
bunca firavun, bunca büyücü...
neredesin musa?
ismin musa olmasa da olur.
biliyorum:
deniz yarılır,
zalimler boğulur,
bir asa tüm sihirleri yutar
ve elin parıldar.
ancak adaleti getirirsek;
gerek kalır mı denizi yarmaya?
boğulacak zalim olur mu dünyada?
sihirlere kanar mı insanlar?
belki o gün,
herkesin eli parıldar!

edit: noktalama işareti eklendi.
devamını gör...
1855.
gözümde bir çalar saat taşıyorum
akrep kendini ısırmış
yelpazeler kırılıyor sokak lambalarında
ve bir kadın
hiç doğmamış bir çocuk gibi
göğsünde pencere gezdiriyor

bir rüyanın içinde gül rengi daktilolar var
cümleleri dağılmış
çünkü sesle gölge yer değiştirdi
bir perde yırtıldı uykunun tam ortasından
ve kelimeler, kendi ayak sesinden ürktü

ben mi?
bir merdivenden iniyorum
basamaklar kendini inkar ediyor
ve tam ortada —
biri var, adımı unutmuş
yine de fısıldıyor:
duvarla gölge yer değiştirirken seni gördüm

dışarıda
bir gökyüzü, kâğıttan
üstünde kediler yürüyordu
ve biri düşseydi
belki gece biterdi.
devamını gör...
1856.
"(...)

deniz, yusuf, hüseyin,
mahir, hüseyin, ulaş.
diyor ki hüseyinler
6.filo yusufladığında
denizde doğru
mahirce
ulaş!"

(...)"

ve biz 68
devamını gör...
1857.
bir sessizliği giydim bu sabah
düğmeleri yoktu
üstümden çıkaramadım
ki zaman, fermuarı olmayan bir yalnızlık gibi duruyordu üstümde

bir sokak vardı içimde
adımları olmayan
ama hep yürünmüş
ama hiç varılmamış
orada bekliyordun sen
gözlerin bir haritanın kıvrımında
hiç açılmamış bir yol gibi

biri rüyama -kendini getir- dedi
getirdim
bir kısmım eksikti
belki çocukluğum, belki unuttuğum bir nisan

bir saat, kendini tekrar ediyordu
ama zamanı değil
bir pişmanlığı gösteriyordu her turunda
ve ben, dakikalar boyunca kendimi inkâr ettim
çünkü bazı anlar
kendine bile dokunmaz

şiir yazdım
bir aynanın suya baktığı yerden
harfler eğildi, kırıldı — sen olmadın
gecenin öksüren tarafında bekledim biraz
sonra uyandım
bir rüyanın unuttuğu uykuda
kendime bile yabancıydım
devamını gör...
1858.
biliyorum,
ne zaman çözülecek bu bilmece.
bekliyorum,
oyunun bitmesini.
şimdilik gelemiyorum,
ne taraflarda olduğunu bilsem de.
beklemiyorum,
kimsenin beni takip etmesini.
teşekkür ediyorum,
yalnız değilim sayende.
ve o kadar yalnızım ki...
göremiyorum,
gösteremiyorum seni kimseye.
saklambaç gibi...
görsem de demem sobe.
biliyordum derim,
elbet bitecekti bu oyun.
lütfen!
beni şahitlerin arasına koyun.
biliyorsun,
ben sadece erim.
etiyle kemiğiyle senin neferin.
böyle söyler miyim gerçekten?
bu kadarı bile gevezelik değil mi?
ne derim biliyor musun?
elbette biliyorsun.
şahit olan herkes bilir.
bilin bakalım nedir?
bu şiiri sana yazdım,
kulların anlasın:
ne tarafa baksam ufkumda yüzün,
yüzünün olmadığı her yerde hüzün.

edit: bir harf eklendi.
devamını gör...
1859.
#2694595

bir dönem modlarla hasımmışız.*gerçi sonra değişti hep yönetim kadrosu.
devamını gör...
1860.
ruhum sonbaharın kuru yapraklarıyla sevişirken,
kalbim; kurumuş toprakla dertleşiyor.
sabahın ilk ışıkları kesiyor önümü, gecenin haracını kesmek için.
kalemi kırık bir şair ağlıyor köşede, önünde dize dize şiir cesetleri…
teselli ediyor onu, notasından vurgun yemiş orkestra şefi.

geceyi sana veremem sabahın bekçisi!
eğer verirsem, kanları boşa akacak onca şiirin,
intihar edecek portresinde son birkaç notası kalmış orkestra şefi.
sana geceyi veremem!

ama gel;
sabahı yaşayalım beraber, aysın bütün günümüz.
mahallemizde yeni şiirler top oynasın, ip atlasın notalar.
şair, köşede salıncak kursun beş turu bir liradan…
şef, yırtılan kıyafetlerimizi diksin evin altındaki beş metrekare dükkânda…
gel, sabahı yaşayalım beraber!

-şa.

çok yazdık be sözlük. sevdik yazmayı, çok sevdik. birkaç yıl sonra da ilk entrym böyle olsun. özlemişiz buraları :)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının şiirleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim