1621.
sare’nin gülüşü


ı

ve güz geldi zemheriden sonra
cemreler düştü, suya tutku bulaştı
toprağa can, havaya yaşam karıştı
dağlar soyundu gelinliklerini
etekleri çiçeklerle bezendi
ulu bir peygamberin sözü bulaşmış gibi
yeryüzü rengarenk oluverdi.
uzaktan şarkılar söyleyerek gelen adam
muştu diye avuçları bayram doluydu.
birimizin ağzında sare’nin o kudretli gülüşü
-hani suskunluğun içindeki o isyankar kahkaha-
birimizin ağzı peltek oldu bayram denilince,
çünkü çocukluğunda bayram yoktu
birimizin kalp kırıklığından varlığı sızdı
cümleten düşmüştük peygamberin eteğinden
ayrık otları içinde renk veren çiçekler olduk.
gözlerden de düştük haliyle
gönül kapıları da bir bir kapandı
eşik yalnızlığına doyduk
sesleri aradık, kaybettiğimiz kimliğimizi de
tapınak avlusunda yitirdiğimiz inancımızı da
çalınan hayallerimizi, sömürülen emeğimizi
kanlanan ekmeğimizi,
zulüm ile bellenen bahçelerimizi.
yeryüzü bahar iklimine girdi de
boran bir hazan imdinde kaldık.

ıı

gregor samsa isimli böceğin
dört ayaklı yalnızlığı batıyor sol boşluğumuza
dünya dertleri akıyor damarlarımızda
rakamlara dönüşüyor,
istatistiksel veri oluyoruz
boşluklar içinde büyüyor,
tekerrür eden tarih içinde tekrardan ibaret sayılıyoruz.
bozuk nakarat gibi nutuk buluyoruz ağızlarda
doğu'nun o bitmez tükenmez şarkısında
papağan tekerlemesi gibi baskılar tazeliyoruz.

ııı

rıza kapısı kapandı,
fatima’nın cömert avucu yumruga dönüştü.
yolsuz kaldı dervişler,
kimi kendini dinara sattı,
kimi aklına sırtını döndü
kimi de pervane oldu bir dilberin ekseninde
dilber ki dilber,
bir düzine evden alevler doğurur
sırtlarda biriken sırlar açığa dökülür
savrulur dinarlar,
çınlar sesleri altından kaseler
yudum yudum içilir badeler
üzüm kasidesi kokar meclisler.

ıv

ana rahminde başlayan virgüller
toprağın rahminde noktalanacak.
çoğalacağız,
çoğaldıkça azalacağız!
binbir virgüle sığamadık da
bir nokta içinde kıvrılıp uyuyacağız.
devamını gör...
1622.
yara bandı,
yüreğe sarılmaz
fakat acılarını sarası geliyor insanın.
kaç yanlış kapıdan merhem niyetine
merhamet dileneceğiz daha?
ve kaç vakit geçecek üstünden
"artık geçti, acıtmıyor." diyebilmek için?
yaralar eskir mi bilmem,
ama kapılar yüzüne kapanır insanın.
ve hiç kimse de zengin değildir,
merhamet dağıtacak kadar.
kimseler de gönlü bol değildir,
birilerine merhamet duyacak kadar.
kimsenin de mecali kalmamıştır zaten,
yaralarını bir başına sarabilecek kadar.


tarih atılmamış şiirler
devamını gör...
1623.
bir gem takıldı, sonra gözlüğü
bir de hayat vurdu kamçısını
savurmak mı dört nala
yoksa savrulmakmı.
devamını gör...
1624.
bileğim ağrıyor hasta ve uykum yokken mırıldanış tezahürasyonları (şiirimin adı)

bileğim ağrıyor
hastayım öksürüyor
ve
gelmesini bekliyor(um
uykumun
çiğnenmeyen cikleti
uyku denen illeti
winniedeki pigleti
sevmedim sevemiyorum
reverb basılmış vocali
attığım her musikiyi
ise seviyorum
devamını gör...
1625.
kimsenin hevesini kırmayalım da çok göz kanatan şeyler okuyoruz be.
devamını gör...
1626.
kemanın tellerinden dökülen nağmeler,
yüreğimin en derin köşelerine dokunur.
kemanın melodisiyle yankılanır şehir,
sessiz sokaklar, hüzünlü ezgilere eşlik eder.
kemanın nağmeleriyle birleşir, gözlerimde biriken yaşlar
ve kaybolur ruhum, kemanın hüzünlü sesinde.
geçmişin hatıralarını canlandırır, kemanın melodisi.
kaybolmuş aşklar, unutulmuş anılar geri gelir.
her bir nota, bir zamanlar yaşanmış bir duyguyu yansıtır,
ve kemanın sesi, yüreğimdeki derin duyguları uyandırır.
kemanın eşliğinde dökülen sözler,
sevginin, ayrılığın ve özlemin şiiri olur.
ve her nağme, yüreğimin en derininden yükselen bir feryat,
kemanın hüzünlü melodisiyle dolar dudaklarım.
devamını gör...
1627.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1628.
işaret fişeğini ateşledim bugün
ey insanlar siz beni evlatlık mı alacaksınız?
size neydi anam babam ne işle meşguldür
ey insanlar siz beni oğlunuza mı alacaksınız?
ne okumuşum, nereliymişim hep boş iş
ey insanlar siz beni nüfusunuza mı alacaksınız?
neden öyle yapmışım aslında şöylesi iyiymiş
ey insanlar siz aklımı başımdan mı alacaksınız?

10-a sınıfından eppur si muove
devamını gör...
1629.
o
yüreğimde bir yara kanar durmadan
yiter günüm gecelerim uyumadan

geçer miydi acısı, zaman ilaç mıydı
yoksa insan biraz fazla mı unutkandı?

bir kurt misali içimi kemiren o'ydu
fakat o beni çoktan yüreğinden kovdu

çalınır mıydı kapısı kovulan yerin
yoksa durup ağlamalı mı için için?

28.12.2023
devamını gör...
1630.
sokak lambalarını hırsızlayan sapanla
geceden içine
karanlıktır çaldığın
etrafı karardıkça parlayacak
sandığın
hazineyle dolu değil sandığın.
devamını gör...
1631.
beyaz beyazdı bulutlar

beyaz beyazdı bulutlar,
yüzünü görüyordum,
tuzlu bir yağmur çiseliyordu,
kirpiklerin uzun, geniş,
altında beklerken yağmur değmiyordu.
toprağa çarptığında her damla,
avuçlarının kokusunu alıyordum.
bir hezeyandı bu.
olmayan şeyler görüyor, duyuyor, kokluyordum.
özlemek dediklerini şimdi anlıyordum.
beyaz beyazdı bulutlar,
baharı andırıyordu.
şakaklarıma çarpıyordu dev rüzgarlar,
başımdaki ağrıdan ağlıyordum,
nil’den getirdiğim bir tas su vardı elimde,
tohumlarına can suyu verecektim,
beyaz beyazdı bulutlar,
bulutlar beyaz beyazdı.
ben ölüyordum.
saç diplerimden başlayan bir ölümdü bu,
her gün, tekrar tekrar,
bulutlar beyaz beyazdı.
ölüm beyaz beyazdı.
gök, yer beyaz beyazdı.
sen beyaz beyazdın.
bulutlar beyaz beyazdı.
ben ölüyordum.
devamını gör...
1632.
kar gibiydi
şiirlerimi yazdığım sayfalar
bembeyaz
içimde ağustostan kalma bir güneş
kalemimde kıştan bir ayaz
eriyordu sayfalar mürekkebim damladıkça bağrına
umutlar yazılı yarına
hep yarına
kalkacak bu kar
açacak güneş
sana olan özlemim hiç bitmeyecek
kalkacak bu kar
bahar gelecek
ama sensizlik hep böyle soğuk geçecek
devamını gör...
1633.
ğ'ye övgü

kim birini basmak istese bağrına
ya da
ağlayarak bir günahı bağışlasa
ordayım

her doğum çığlığında
yalnızlığın yazıldığı camların buğusunda
bulutlarca yağmurun her damlasında
minicik bir tohumdan filizlenen ağaçta
ben varım

ben varım
sözün kadim konağı kağıdın ortasında
ağyara gizli aşığa ayan nice kalp ağrısında

burdayım

hiç bir başlangıcın ilk harfi değilim
ne zaman açsam ağzımı yok sayılırım
.
devamını gör...
1634.
kar beyaz içimiz siyah
gökyüzü mavi yeryüzü haki
sanma gördüğün hakiki
insanın içi derya
içinde yüzüyor deniz akrebi sinsi sinsi
devamını gör...
1635.
göbekler perçin olmuş
hava geçmez aradan
bozulmayacak kız mı var
sen haber ver paradan
devamını gör...
1636.
anadoludan romaya
romadan cermene
amansız akının
başkumandanına
ne kutsal ne barbar
ellerde mavzer
yürüyoruz kızılelmaya
o nazlı yarin
kirpikleri dökülürken
yaprak yaprak istanbula
tekrar ve tekrar
senatoya
devamını gör...
1637.
bir gün çok yağarsa şaşırmam
şu kurak gönlüme yağmur.
ve güneşe vurulursam şaşırma
puantiyesiz şemsiyemin altından.
ben yıllarda yıllanmışım
gülünce güneş, yağmurca ağlayan..

topuklarıma değmesin bir damla su
bir ayak izi belirmesin şu ıslak kaldırımdan
ben
yollarda yolcu
her mevsim bitap
bir gün bahar olsam şaşırmam
açınca gül, düşünce ağlayan.

bir gün güneş açarsa şaşırma
mevsim en soğuk günlerinde
şehir en ıssız ayazında
en yabancı mutluluğa kırk yılda bir gibiyim
ve sahiden kırk yılın başıysa mutluluk
ben otuz dokuzumda ölmüş gibiyim.
devamını gör...
1638.
"hayat akıntılı bir nehir gibi, dalgalı.

akan şey su değil, insan.

hayat bir tür insan nehri.

ben ise;

o nehrin ortasındaki taş misali, inatçı, vurdumduymaz,

bazıları için üzerine çıkıp nehri aşabilecekleri bir araç,

bazıları için de yollarını tıkayan aptal bir taş.

hem her şeyim hem de hiç bir şeyim.

benim değerimi belirleyen şey sadece bakış açıları.

fakat şunu biliyorum, zaman akıyor.

ve ben duvara çakılı bir tablo gibi duruyorum.

artık duracak zamanım kalmamaya başladı."
devamını gör...
1639.
özledim sevgili,
aradım her gece seni.
kalbimde uyuyan güzel sevgili,
hangi güneş doğduğunda uyanacaksın belli mi?
devamını gör...
1640.
benim değil ama lisedeyken çok sevdiğim bir arkadaşımın şiiri var. 6 yıldır duruyor bende. zamanında çok başarılı bulmuştum. notlarda arada denk gelince diğer şiirlerini de sıkılmadan okurdum.

bu
bir kan çanağı öyküsü,
yok oluşun baş harfinin doğduğu yer;
bir ayrıntı, üç katlı bir örtü
kıvrılmış bir ifadenin arasına, ne yer
bulur ne bir tamlayan. . .

ruhsuz bir gökyüzü misali,
nerede bu gökkuşağı nerede bu;
kim germedi seni bu göğe bu,
nereden güneşin, ne bu göğün hali?

bitap yüzün, yıllar işlemiş, çürütmüş. .
nasıl boyarım yüzünü, güneşi gören sensin?
bihaber hüzünden, sır dişlemiş, dürülmüş
bir dizi kahkahaya, kah önce kah sonrasın!

hep yukarıda, bir parıltı işgal eder gözünü. .
çeperinde onun yuvarlanır, hızlanır, kaybolur;
görüşün ayaklarına düşer, alt üst bu bir diremdir
ne bir bu doğar ne bir şu doğar.

oturursun bir taşın üstüne, kenetlenir gözlerine göğün yüzüne; bir bu bir şu. . .

bir yok oluş öyküsü bu, doğum sancısını görmediğim;
gök kara mavi, hırçın ayın gurur dolu
çehresine yansıttım
bir çift göz görecek, benim göremediğimi.

bir bu bir şu
. . .hepsi bir gizemin yegâne titrek özünden bir parça,
hüzün: parıltı doğmuş, zarafet isimli. .
çelişki, neden bu?
bir çentik kaburgalarında, zararsız.

bir bu bir bu. . .
direm alt üst edilmiş,
direnç yok, inanca mahkûm.. .
tesirsiz bir kıvılcım,
sirenler dinmez olur imiş. . .
ne idi bu bizim gördüğümüz,
şimdinin ördüğü ve bizim üstünü örttüğümüz?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının şiirleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim