normal sözlük yazarlarının şiirleri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
başlık "martinneder" tarafından 08.01.2021 18:06 tarihinde açılmıştır.
1941.
izzet, şeref ne ki
yenilir, içilir mi deyu sor?
anlayayım!.
taslayarak, pusulayarak
ve yılan gibi tıslayarak
gelme bana,
farz eyle ki, fes-leğenim!.
milli duruş, düşünce
gavurun emrine mucip
kotarılamaz!
-havatıra binaen-
bre soysuz katır!
-gel inat etma-
allayayım, pullayayım;
seni altun mıh ilen
nallayayım!.
yenilir, içilir mi deyu sor?
anlayayım!.
taslayarak, pusulayarak
ve yılan gibi tıslayarak
gelme bana,
farz eyle ki, fes-leğenim!.
milli duruş, düşünce
gavurun emrine mucip
kotarılamaz!
-havatıra binaen-
bre soysuz katır!
-gel inat etma-
allayayım, pullayayım;
seni altun mıh ilen
nallayayım!.
devamını gör...
1942.
sana şiir yazardım ama
lugatımdaki kelimeler yetmez
ne boş adamsın deme bana
iki boş bir dolu etmez
lugatımdaki kelimeler yetmez
ne boş adamsın deme bana
iki boş bir dolu etmez
devamını gör...
1943.
1944.
geçti mevsimler geldi yaz
kafa derim yandı biraz
350 lira olmuş kiraz
komik bir hayvandır kaz
makyaj altına sürülür baz
süppperdir en iyi şarkıların yaşattığı haz
uçağa bindi 3 yabancı 1 laz
nasip olursa önümüz ayaz
kafa derim yandı biraz
350 lira olmuş kiraz
komik bir hayvandır kaz
makyaj altına sürülür baz
süppperdir en iyi şarkıların yaşattığı haz
uçağa bindi 3 yabancı 1 laz
nasip olursa önümüz ayaz
devamını gör...
1945.
zincirimle , dizginimle
imdat dedim imdat bugün
etrafımda zifirimle
imdat dedim imdat bugün
feryadımla , iniltimle
imdat dedim imdat bugün
şu sinemde ta derinde
imdat dedim imdat bugün
her kelimem , kimliğimle
imdat dedim imdat bugün
yetti gayrı sitemimle
imdat dedim imdat bugün
bin kuyudan , dipliğimle
imdat dedim imdat bugün
çerh içinde gençliğimle
imdat dedim imdat bugün
imdat dedim imdat bugün
etrafımda zifirimle
imdat dedim imdat bugün
feryadımla , iniltimle
imdat dedim imdat bugün
şu sinemde ta derinde
imdat dedim imdat bugün
her kelimem , kimliğimle
imdat dedim imdat bugün
yetti gayrı sitemimle
imdat dedim imdat bugün
bin kuyudan , dipliğimle
imdat dedim imdat bugün
çerh içinde gençliğimle
imdat dedim imdat bugün
devamını gör...
1946.
fani, 31 yaşında, beyaz yakalı, iki yıldır sözlük sitesinde yazıyor. şiir yazmayı çok seviyor. 10 yaşından beri şiir yazıyor.
devamını gör...
1947.
güller kırmızıdır
menekşeler mor
en sevdiğim madendir bor
eğer benimle olmak istiyorsan
please open the door.
menekşeler mor
en sevdiğim madendir bor
eğer benimle olmak istiyorsan
please open the door.
devamını gör...
1948.
bir tütün kırıntısı gibi savruldum hatırandan
eski bir sandala yaslanmış suskunluk gibi —
şimdi kim bilir hangi semtte,
bir camın ardında, tabaklarda soğuyan akşam
mutfağın eşiğinde susmuş bir radyo çalıyor
ah istanbul,
kollarını kıyıya değdirmeden geçen tekneler gibi
bir uzaklık taşırsın hep
çocukların cebine saklanan eski sesler gibi
akşamüstü kızıllığına değmiş
her sokağın alnında bir sızı
taşları yosunla mühürlü cümleler gibi,
adımı bilmeyen yorgun semtler var
balkonlara asılmış çamaşırlar değil artık
annemin serdiği sabahlardır o beyazlıklar
ve her ipte bir kayboluş —
düşüyor içime, gözlerinin eski bir aralığı
küçük bir keder ısırıyor içten içe
paslanmış bir gerdanlık gibi asılı duruyor zaman —
sanki istanbul,
bir fotoğrafın kenarına düşmüş
unutulmuş bir şiirdi o akşam
eski bir sandala yaslanmış suskunluk gibi —
şimdi kim bilir hangi semtte,
bir camın ardında, tabaklarda soğuyan akşam
mutfağın eşiğinde susmuş bir radyo çalıyor
ah istanbul,
kollarını kıyıya değdirmeden geçen tekneler gibi
bir uzaklık taşırsın hep
çocukların cebine saklanan eski sesler gibi
akşamüstü kızıllığına değmiş
her sokağın alnında bir sızı
taşları yosunla mühürlü cümleler gibi,
adımı bilmeyen yorgun semtler var
balkonlara asılmış çamaşırlar değil artık
annemin serdiği sabahlardır o beyazlıklar
ve her ipte bir kayboluş —
düşüyor içime, gözlerinin eski bir aralığı
küçük bir keder ısırıyor içten içe
paslanmış bir gerdanlık gibi asılı duruyor zaman —
sanki istanbul,
bir fotoğrafın kenarına düşmüş
unutulmuş bir şiirdi o akşam
devamını gör...
1949.
ağustos yorgun bir gün batımı gibi,
gecikmiş bir öpücükle iner denize.
kumlarda izimiz, tenimizde rüzgâr,
ve sen, en güzel çiçeksin bu mevsimde.
sıcakta solan güller bile
bir başka açıyor gözlerinin önünde.
sanki zaman seninle durmuş,
sonsuz bir yaz uzanmış üzerimize.
çekirdek çıtırtısı gibi sessiz,
ama içli bir hikâye bu akşam.
ben seni dalında unutan
bir melisa kokusunda buldum yeniden.
gecenin kucağında yıldızlar titriyor,
karanlık bile romantik seninle.
ay bile kıskanır gülüşünü,
ağustos bile yanar içindeki sevdayla.
çiçekler sana eğilirken,
ben diz çökerim kalbinin önünde.
aşk, seninle bir güneş gibi
batar her akşam ama hiç ölmez aslında.
gecikmiş bir öpücükle iner denize.
kumlarda izimiz, tenimizde rüzgâr,
ve sen, en güzel çiçeksin bu mevsimde.
sıcakta solan güller bile
bir başka açıyor gözlerinin önünde.
sanki zaman seninle durmuş,
sonsuz bir yaz uzanmış üzerimize.
çekirdek çıtırtısı gibi sessiz,
ama içli bir hikâye bu akşam.
ben seni dalında unutan
bir melisa kokusunda buldum yeniden.
gecenin kucağında yıldızlar titriyor,
karanlık bile romantik seninle.
ay bile kıskanır gülüşünü,
ağustos bile yanar içindeki sevdayla.
çiçekler sana eğilirken,
ben diz çökerim kalbinin önünde.
aşk, seninle bir güneş gibi
batar her akşam ama hiç ölmez aslında.
devamını gör...
1950.
1951.
konuşmadım, çünkü her kelime
biraz daha eksiltiyordu beni..
kök saldım içime doğru,
ve rüzgârı bile sessizce dinledim..
sonra anladım.....
beni en çok susturanlar,
“seni dinliyorum” diyenlerdi.
biraz daha eksiltiyordu beni..
kök saldım içime doğru,
ve rüzgârı bile sessizce dinledim..
sonra anladım.....
beni en çok susturanlar,
“seni dinliyorum” diyenlerdi.
devamını gör...
1952.
kendimi tükettiğim an
duracak o zaman yelkovan
sessizleştim,kabul olmayınca duam
duracak o zaman yelkovan
sessizleştim,kabul olmayınca duam
devamını gör...
1953.
ilk kez bu akşam doldu
o eski yaz akşamlarının kokusu
çöllenmiş ciğerlerime
yine ilk kez bu akşam buldum
bütün bir sene aradığım huzuru
basit bir köy kahvehanesinde
ben ilk kez bu kadar durdum
sensiz bir yolculuğun içinde
ve ilk kez bu kadar uzun sustum
aklımda dolanan binlerce kelimenin içinde
o eski yaz akşamlarının kokusu
çöllenmiş ciğerlerime
yine ilk kez bu akşam buldum
bütün bir sene aradığım huzuru
basit bir köy kahvehanesinde
ben ilk kez bu kadar durdum
sensiz bir yolculuğun içinde
ve ilk kez bu kadar uzun sustum
aklımda dolanan binlerce kelimenin içinde
devamını gör...
1954.
1955.
bir anda eşek arıları gibi çakılıyor zihnime efkardan tekrarlar
cirit atıyorlar koridorlarında zihnimin hiç sevmediğim sözlerle
çıkacağım bu karanlığın
bu mükemmelciliğin zar kanatlarından
bir panayırda gibiyim ya
niye her halimden ayrı ıssızlık akıyor
"hep ileri bak" diyor bir ses, "ileri, ileri"
duysam mı, duymasam mı?
"unut olanları, anma solup giden o rüyaları"
duysam mı, duymasam mı?
cirit atıyorlar koridorlarında zihnimin hiç sevmediğim sözlerle
çıkacağım bu karanlığın
bu mükemmelciliğin zar kanatlarından
bir panayırda gibiyim ya
niye her halimden ayrı ıssızlık akıyor
"hep ileri bak" diyor bir ses, "ileri, ileri"
duysam mı, duymasam mı?
"unut olanları, anma solup giden o rüyaları"
duysam mı, duymasam mı?
devamını gör...
1956.
hayat yolunda
yolunu kaybedersen eğer
yakındır yanındakileri de kaybetmen
çalınacak kapı
sığınacak çatı
gölgelenecek bir ağaç altı
ararsan eğer
onları yıkanın sen olduğunu
hatırla yeter
yolunu kaybedersen eğer
yakındır yanındakileri de kaybetmen
çalınacak kapı
sığınacak çatı
gölgelenecek bir ağaç altı
ararsan eğer
onları yıkanın sen olduğunu
hatırla yeter
devamını gör...
1957.
upuzun, masmavi bir çarşafın üstündeyizdir
ve dört tarafımız da ufuktur bizim.
memlekete bin mil uzakta
türküsü dolanmıştır ağzımıza
özlemin ve huzurun.
kaybetmemişizdir arzumuzdan bir damla bile!
yapraklarımız diri ve renklidir hâlâ.
bir bebeğin anne sütünü içtiği gibi
içeriz kan kırmızısı şarabımızı.
kim bilir hangimiz oturmuştur en son
mağrur bir çınar gölgesinde,
sevgili yanında veya mühim olan
tüm şeylerin ötesinde?
adını korkunç bir karanlıktan alan ölüm,
kim bilir ne zaman bulur aramızdan birini?
ya da sarıldığında aramızdan biri ölüme
hatırlar mı adını, biz dışında biri?
oysa çoğumuz gençtir hala,
hasret, elinde hançer tutan
kalın enseli bir zebellah gibi çökmemiştir
bazılarımızın sırtına.
tüm duygulardan tüm güzelliklerden noksanızdır biz
hiçbiriniz bilmez adımızı ya da yaptıklarımızı
vahşi denizler üstünde elli beş gemiciyizdir ve
gemimiz asırlar önce kalkmıştır bildiğiniz tüm limanlardan
ve dört tarafımız da ufuktur bizim.
memlekete bin mil uzakta
türküsü dolanmıştır ağzımıza
özlemin ve huzurun.
kaybetmemişizdir arzumuzdan bir damla bile!
yapraklarımız diri ve renklidir hâlâ.
bir bebeğin anne sütünü içtiği gibi
içeriz kan kırmızısı şarabımızı.
kim bilir hangimiz oturmuştur en son
mağrur bir çınar gölgesinde,
sevgili yanında veya mühim olan
tüm şeylerin ötesinde?
adını korkunç bir karanlıktan alan ölüm,
kim bilir ne zaman bulur aramızdan birini?
ya da sarıldığında aramızdan biri ölüme
hatırlar mı adını, biz dışında biri?
oysa çoğumuz gençtir hala,
hasret, elinde hançer tutan
kalın enseli bir zebellah gibi çökmemiştir
bazılarımızın sırtına.
tüm duygulardan tüm güzelliklerden noksanızdır biz
hiçbiriniz bilmez adımızı ya da yaptıklarımızı
vahşi denizler üstünde elli beş gemiciyizdir ve
gemimiz asırlar önce kalkmıştır bildiğiniz tüm limanlardan
devamını gör...
1958.
sürekli düşünmek neye yarar
değiştirir mi olan biteni
göz pınarların kuruyuncaya kadar okumak
engeller mi hataların tekrarını
kim olduğunu bulana kadar yürümek
kazandırır mı kendine olan saygını
bunların hepsini bilmek
getirir mi eski güzel günleri
değiştirir mi olan biteni
göz pınarların kuruyuncaya kadar okumak
engeller mi hataların tekrarını
kim olduğunu bulana kadar yürümek
kazandırır mı kendine olan saygını
bunların hepsini bilmek
getirir mi eski güzel günleri
devamını gör...
1959.
"tren yolunda iki ray
kesişmedi ufka kadar yollarımız
bir oturuşta döksem içimi
yağan yağmura, taşan yollara
hayır diyemeden geçti ömür
sararıp soldu garip gönül
nemli gözler bakar, bekler yolunu
kim kurdu bilinmez, aşk denen oyunu
ısrarla çaldım kapını, ayrılmadım başından
ayaklarım bitaptır attığı arşından
bir gün geleceğine inandığımdan
ayrılmadım, ayrılamadım kapından."
kesişmedi ufka kadar yollarımız
bir oturuşta döksem içimi
yağan yağmura, taşan yollara
hayır diyemeden geçti ömür
sararıp soldu garip gönül
nemli gözler bakar, bekler yolunu
kim kurdu bilinmez, aşk denen oyunu
ısrarla çaldım kapını, ayrılmadım başından
ayaklarım bitaptır attığı arşından
bir gün geleceğine inandığımdan
ayrılmadım, ayrılamadım kapından."
devamını gör...
1960.
hızlıca gelir gider düşünceler
aklın karışır
arzunun boğazları
bir karışık türkü dinle
bir yapboz sürüşü
heyecan iyice alır seni içine
ve tıklandığında
söyleyecek birkaç kelime yoldaşın
torpido gözünde
ne var?
hayalet
pişmanlıklar yoldaşın
ay ışığı
durgun suyun mahmurluğu
fırlatılması mümkün bir cisim
çağırtısı
bir kuşun çırpınmadan uçması namümkün
tersine kuş çırpınır ki uçabilsin
tersine hepsi mümkündür
bir sokak lambası gibi
bir trampet sancısı gibi
gerçekten de sivil bir osturuk gibi
ve hışmına uğrayacaksın tüm sevgilerinin
hiçbir şey söylemediğinde
hiçbir şey eylemediğinde
hayat ne de kolaydır
ve gezinmek ne büyük mutluluktur insanlar arasında
evet, yarın, yeniden yeniden gideceksin
ve düşeceksin bu yollara
ve kaldırımlara
hayır, bu havayı teneffüs et biraz daha
ve etüt
sonelerin sonuncusunu yazdım karanlığa
kusuruma bakma
bu gerçekçi düşünceler sıralandı art arda
hayır, hayalim var benim gideceğim
hayır, bin bir türlü kilidini açacağım evlerimin
bir direktuvar yönetimi ele geçirecek bu kaygılarımı
bu karanlıklarımı
seni kimselere vermem, vermem diyecektir
hayır, onların bir bildiği vardır
bir bildiği vardır dinle
hayır, hepsi benim diyecek yüreğin
bir kazan gibi fokurdarken
aslolan sakinliktir
derin denizlerden de ötede
aslolan yalnızlıktır
hayır, bu beden senin değil, boşuna imrenme
hayır, bu hayaletler boş
ve odalar boş
içlerinde gezinen kertenkeleler
bir kadının dişi ne renk?
içi ve ümitleri ne renk?
bir kayıp rıhtımda
gezinirsin
kadının gözleri, saçları, bukleleri ne renk?
bir sayıltıyı saya saya bitiremezsin
koşarsın sabahleyin
ve fırsatlar belirir kapıda
aynı aya yorgi zamanlarında
olduğu kadar kapsamlı
aynı cetvel, aynı tutumlu sözcükler
ve daha iyiye gitmek için
rüzgârı kararsın önüne
kalbin güm pat pat patlar
bir travmadır bu evin içi
ve sözcükler başından aşağı yağar
ayrılık gereklidir
ayrılık acıklıdır
bu bedeni sizler için taşıyorum
bu bedeni kendimden aldım, sizlere taşıyorum
evet, evimin rengi bordo
evet, bir jaluzi düşlüyorum
çıldırmış düşün boğuyor beni aynı zamanda
bir kampana vuruyor ahir zamanda
artık ağlamayacağım
çünkü oyuncu değişikliği hakkım da doldu
bir krampon hediye edeceğim
sinerjimin doruklarına
ve fırtınayı ardıma alıp, evine geleceğim
zalim dünya
şu zalim dünya
hayret ettirdin kendine
yine sonunda
ve kırağı düştü toprağıma
ve haykırdım bu şarkıyı sonunda
uydurma hikâyelerin ötesinde
bir fırıncı yaşarmış
onun bildiği doğrular
henüz doğrulanmamış doğrularmış
oturmuş ay ışığının alnında
ve yollara vurmuş yüreğini
kuru bir türkü imiş söylediği
ve hınca hınç meydanlarda
uyku ile uyanıklık arasında
bir heyecan fırtınası dizginlemiş onu ellerinden
“affedemeyeceğin şey” demiş ona
“kendini affedemeyeceğin şey”
ruhundan ay ışığının altına doğru ağaran
sadece bir seddace getirin
biraz dua, biraz hüzün
bin kaygı ile çıkılmaz bu yollar
biraz keskin sirke, biraz üzüm
at bakalım kendini yollara
yine
aklın karışır
arzunun boğazları
bir karışık türkü dinle
bir yapboz sürüşü
heyecan iyice alır seni içine
ve tıklandığında
söyleyecek birkaç kelime yoldaşın
torpido gözünde
ne var?
hayalet
pişmanlıklar yoldaşın
ay ışığı
durgun suyun mahmurluğu
fırlatılması mümkün bir cisim
çağırtısı
bir kuşun çırpınmadan uçması namümkün
tersine kuş çırpınır ki uçabilsin
tersine hepsi mümkündür
bir sokak lambası gibi
bir trampet sancısı gibi
gerçekten de sivil bir osturuk gibi
ve hışmına uğrayacaksın tüm sevgilerinin
hiçbir şey söylemediğinde
hiçbir şey eylemediğinde
hayat ne de kolaydır
ve gezinmek ne büyük mutluluktur insanlar arasında
evet, yarın, yeniden yeniden gideceksin
ve düşeceksin bu yollara
ve kaldırımlara
hayır, bu havayı teneffüs et biraz daha
ve etüt
sonelerin sonuncusunu yazdım karanlığa
kusuruma bakma
bu gerçekçi düşünceler sıralandı art arda
hayır, hayalim var benim gideceğim
hayır, bin bir türlü kilidini açacağım evlerimin
bir direktuvar yönetimi ele geçirecek bu kaygılarımı
bu karanlıklarımı
seni kimselere vermem, vermem diyecektir
hayır, onların bir bildiği vardır
bir bildiği vardır dinle
hayır, hepsi benim diyecek yüreğin
bir kazan gibi fokurdarken
aslolan sakinliktir
derin denizlerden de ötede
aslolan yalnızlıktır
hayır, bu beden senin değil, boşuna imrenme
hayır, bu hayaletler boş
ve odalar boş
içlerinde gezinen kertenkeleler
bir kadının dişi ne renk?
içi ve ümitleri ne renk?
bir kayıp rıhtımda
gezinirsin
kadının gözleri, saçları, bukleleri ne renk?
bir sayıltıyı saya saya bitiremezsin
koşarsın sabahleyin
ve fırsatlar belirir kapıda
aynı aya yorgi zamanlarında
olduğu kadar kapsamlı
aynı cetvel, aynı tutumlu sözcükler
ve daha iyiye gitmek için
rüzgârı kararsın önüne
kalbin güm pat pat patlar
bir travmadır bu evin içi
ve sözcükler başından aşağı yağar
ayrılık gereklidir
ayrılık acıklıdır
bu bedeni sizler için taşıyorum
bu bedeni kendimden aldım, sizlere taşıyorum
evet, evimin rengi bordo
evet, bir jaluzi düşlüyorum
çıldırmış düşün boğuyor beni aynı zamanda
bir kampana vuruyor ahir zamanda
artık ağlamayacağım
çünkü oyuncu değişikliği hakkım da doldu
bir krampon hediye edeceğim
sinerjimin doruklarına
ve fırtınayı ardıma alıp, evine geleceğim
zalim dünya
şu zalim dünya
hayret ettirdin kendine
yine sonunda
ve kırağı düştü toprağıma
ve haykırdım bu şarkıyı sonunda
uydurma hikâyelerin ötesinde
bir fırıncı yaşarmış
onun bildiği doğrular
henüz doğrulanmamış doğrularmış
oturmuş ay ışığının alnında
ve yollara vurmuş yüreğini
kuru bir türkü imiş söylediği
ve hınca hınç meydanlarda
uyku ile uyanıklık arasında
bir heyecan fırtınası dizginlemiş onu ellerinden
“affedemeyeceğin şey” demiş ona
“kendini affedemeyeceğin şey”
ruhundan ay ışığının altına doğru ağaran
sadece bir seddace getirin
biraz dua, biraz hüzün
bin kaygı ile çıkılmaz bu yollar
biraz keskin sirke, biraz üzüm
at bakalım kendini yollara
yine
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103


