normal sözlük yazarlarının şiirleri
başlık "martinneder" tarafından 08.01.2021 18:06 tarihinde açılmıştır.
1941.
"geçerken"
bir gölge gibi geçtim kendimden,
rüzgâr sustu, kalbimden eserken.
bir düş müydüm, yoksa bir iz mi?
hiçliğe tutundum, sevmişken.
bir gölge gibi geçtim kendimden,
rüzgâr sustu, kalbimden eserken.
bir düş müydüm, yoksa bir iz mi?
hiçliğe tutundum, sevmişken.
devamını gör...
1942.
masrafı büyük harfler dükkanı...
tüm kırık dillerin acısıydı harflerimiz...
bir birleşme arzusuyla yanıp tutuşurken belki...
boylu boyunca bir duygu yüklenir sırtına
harf... harf olmaktan utanırdı...
hamallık ona göre değildi... duygular işletmişti
sadece kelime olmaya var olmuşken
neden duyguların çekiciliğini yapmalıydı ki?...
bir hevese kapılıp da kaçıverdi olduğu yerden harf
o derin mavisi duyguların göğüslerine düşüverdi
tüm bulutları emdi uçlarından
harfin dolgun yanaklarına ansızın bir mavilik düştü
gamzesine kadar özgürlük
boğazında kucak açan cennetin şarkısı...
satılık bedenli kelimelerin dudakları olmak istemiyordu harf
uzun uzadıya uzanmak, tek bir beden olma düşüncesinde
kelimelerin ırzına geçmediği bakire bir ruh olmak istiyordu harf
çok görüldü bu işte diğer dudakların küfürlerinde
misal ki duyguların hamallığında kırılıyordu ayakları
ve şimdi düşününce o emdiği gökyüzü rüyasını
masrafı artıyordu boş beyinlerin kafasında insanların
ve zorla da olsa harf
kahpe izler bulunan kelimenin dudakları olmuştu...
ya yaşamalı, ya da yaşamalı idi harf
kelimeler devam ediyor nasıl olsa...
e f t e l y a...
(akdeniz’i cebinde taşıyan kız...)
(2014 mavilerinden...)
devamını gör...
1943.
olanlara selam olsun..(da bende yok.. olsaa yani tükkan.. biliyorsunuz.. :)
devamını gör...
1944.
a cosmic silence, an ocean of loneliness
the loud roar of whispers
conflicts and fragments
the brightest star and sky of the universe we live in
your arms that i managed to reach at the speed of light
my drive and joy to keep living
the galaxy that flows from my heart and reaches yours
its beauty we share
the salty breeze of the tears we shed
the freshness of the sea, the infinity of the sands
my endless love, my strength, my depth of endurance
the end of my existence, where you disappear in your absence..
the loud roar of whispers
conflicts and fragments
the brightest star and sky of the universe we live in
your arms that i managed to reach at the speed of light
my drive and joy to keep living
the galaxy that flows from my heart and reaches yours
its beauty we share
the salty breeze of the tears we shed
the freshness of the sea, the infinity of the sands
my endless love, my strength, my depth of endurance
the end of my existence, where you disappear in your absence..
devamını gör...
1945.
sebili koymuşsunuz mutfağa
allah razı olsun
peki ya kardeşim bu sebilin soğuk suyunu
neden çalıştırmadınız?
fişi de takmışsınız hem
ışıkları o biçim....
peki ya kardeşim bu sebilin soğuk suyunu
neden çalıştırmadınız?
havanın hıncına kaldık
insanın bitchine kaldık
peki ya kardeşim bu sebilin soğuk suyunu
neden çalıştırmadınız?
allah razı olsun
peki ya kardeşim bu sebilin soğuk suyunu
neden çalıştırmadınız?
fişi de takmışsınız hem
ışıkları o biçim....
peki ya kardeşim bu sebilin soğuk suyunu
neden çalıştırmadınız?
havanın hıncına kaldık
insanın bitchine kaldık
peki ya kardeşim bu sebilin soğuk suyunu
neden çalıştırmadınız?
devamını gör...
1946.
1947.
hızlı hızlı ineceksin bu merdivenlerden
kimseler görmeyecek
patır kütür ineceksin bu merdivenlerden
insanlar uykusundan uyanacak
vay haydut vay diyecek
hüzün üstüne hüzün bindiriyor
bu hayat.
sözleriniz,
sözleriniz ayışığım gibi
göz yuvarımda ışıyor
ne olacağız söyleyin
ne olacağız
bütün bu tatlı belirişlerimiz
nereye kaybolacağız
insan inanamıyor
sinematografik beynimize
uçuyoruz derinden derine
soruyoruz bu varlığın işi ne
yokluğun evinde
kimseler görmeyecek
patır kütür ineceksin bu merdivenlerden
insanlar uykusundan uyanacak
vay haydut vay diyecek
hüzün üstüne hüzün bindiriyor
bu hayat.
sözleriniz,
sözleriniz ayışığım gibi
göz yuvarımda ışıyor
ne olacağız söyleyin
ne olacağız
bütün bu tatlı belirişlerimiz
nereye kaybolacağız
insan inanamıyor
sinematografik beynimize
uçuyoruz derinden derine
soruyoruz bu varlığın işi ne
yokluğun evinde
devamını gör...
1948.
ağlamak istiyorum bol göz yaşıyla.
yanaklarımdan aksın tuzlu su...
çeneme, boynuma, göğsüme.
serinliğini verin her yerime
çünkü...
gitmek istiyorum bu şehirden.
sevsem de dününü, gününü
o güneş tepedeyken de
karanlık göz yüzünü sarmışken de
çünkü
fırtınalar istiyorum güneyden
en soğuk havaları kuzeyden
özledim seni sibirya
balkanlar bir selam çaksana
çünkü...
çok sıcak hava
yanaklarımdan aksın tuzlu su...
çeneme, boynuma, göğsüme.
serinliğini verin her yerime
çünkü...
gitmek istiyorum bu şehirden.
sevsem de dününü, gününü
o güneş tepedeyken de
karanlık göz yüzünü sarmışken de
çünkü
fırtınalar istiyorum güneyden
en soğuk havaları kuzeyden
özledim seni sibirya
balkanlar bir selam çaksana
çünkü...
çok sıcak hava
devamını gör...
1949.
1950.
yolunu beklemek sabahtan akşama
sokağı dinlemek, bir kulağı kapıda
işten dönenleri, pazardan gelenleri
tüm mahalleyi süzmek baştan ayağa
işte benim sürgünüm
şark hizmetim
senin yolunu gözlemek
gün doğumundan
gün batımına
bilsem de geri gelmeyeceksin
umudumu gezdirmek dört duvar arasında
çıkmaz ayın o son çarşambası
merdivenlerinde oturduğum o tazı çıkmazı
seni bana getirecek
o gemi gelmedi ama
biz o gemiyle gideceğiz
sokağı dinlemek, bir kulağı kapıda
işten dönenleri, pazardan gelenleri
tüm mahalleyi süzmek baştan ayağa
işte benim sürgünüm
şark hizmetim
senin yolunu gözlemek
gün doğumundan
gün batımına
bilsem de geri gelmeyeceksin
umudumu gezdirmek dört duvar arasında
çıkmaz ayın o son çarşambası
merdivenlerinde oturduğum o tazı çıkmazı
seni bana getirecek
o gemi gelmedi ama
biz o gemiyle gideceğiz
devamını gör...
1951.
izzet, şeref ne ki
yenilir, içilir mi deyu sor?
anlayayım!.
taslayarak, pusulayarak
ve yılan gibi tıslayarak
gelme bana,
farz eyle ki, fes-leğenim!.
milli duruş, düşünce
gavurun emrine mucip
kotarılamaz!
-havatıra binaen-
bre soysuz katır!
-gel inat etma-
allayayım, pullayayım;
seni altun mıh ilen
nallayayım!.
yenilir, içilir mi deyu sor?
anlayayım!.
taslayarak, pusulayarak
ve yılan gibi tıslayarak
gelme bana,
farz eyle ki, fes-leğenim!.
milli duruş, düşünce
gavurun emrine mucip
kotarılamaz!
-havatıra binaen-
bre soysuz katır!
-gel inat etma-
allayayım, pullayayım;
seni altun mıh ilen
nallayayım!.
devamını gör...
1952.
sana şiir yazardım ama
lugatımdaki kelimeler yetmez
ne boş adamsın deme bana
iki boş bir dolu etmez
lugatımdaki kelimeler yetmez
ne boş adamsın deme bana
iki boş bir dolu etmez
devamını gör...
1953.
1954.
geçti mevsimler geldi yaz
kafa derim yandı biraz
350 lira olmuş kiraz
komik bir hayvandır kaz
makyaj altına sürülür baz
süppperdir en iyi şarkıların yaşattığı haz
uçağa bindi 3 yabancı 1 laz
nasip olursa önümüz ayaz
kafa derim yandı biraz
350 lira olmuş kiraz
komik bir hayvandır kaz
makyaj altına sürülür baz
süppperdir en iyi şarkıların yaşattığı haz
uçağa bindi 3 yabancı 1 laz
nasip olursa önümüz ayaz
devamını gör...
1955.
kareköküm kırık
(dibe vuran bir denklem defterinden)
kendimi
ilk kez bir toplama işleminde kaybettim,
yalnızlığa çarptım,
hayattan bölünmüş çıktım dünyaya.
yanlış bir zamana doğdum belki,
sol elimin altında hep -1 ağırlığı.
kendime hiç denk gelemedim.
benim hayatım bir parantez hatasıydı
kapatamadığım.
içinde ne varsa eksik kalmış:
biraz kırık oyuncak,
biraz ıslak mendil,
biraz da masallar,
çocukken yanlış ezberlenmiş.
çocuklar matematiği sevmez derlerdi,
oysa ben en çok
“sabit sayıların kalbini” anlardım.
birinin hep aynı canını acıtmasını,
hiç değişmeyen, virgüllü yalnızlıkları.
sonsuzluk işareti,
iki yorgun başın
birbirine yaslanması gibi geldi bana,
çok sonra öğrendim:
sıfırla bölünmezmiş insan,
herkes denermiş ama
birine kendini sıfırdan anlatmayı.
ve gün gelir
toplama işlemlerinden yorulur kalbin.
kimse seni kendine eklemez.
kendini bile.
bir kenarda yalnızlıkla çarpışır kalırsın,
bölüştüğün herkes uzak olur,
kalan ise hep sen.
bir denklem yazdım dün gece:
“ben + sen = belirsizlik”
altına not düştüm:
çözüm kümesi: boş.
t. şiir sevenlerini beklerim.
www.antoloji.com/munzevi-ze...
(dibe vuran bir denklem defterinden)
kendimi
ilk kez bir toplama işleminde kaybettim,
yalnızlığa çarptım,
hayattan bölünmüş çıktım dünyaya.
yanlış bir zamana doğdum belki,
sol elimin altında hep -1 ağırlığı.
kendime hiç denk gelemedim.
benim hayatım bir parantez hatasıydı
kapatamadığım.
içinde ne varsa eksik kalmış:
biraz kırık oyuncak,
biraz ıslak mendil,
biraz da masallar,
çocukken yanlış ezberlenmiş.
çocuklar matematiği sevmez derlerdi,
oysa ben en çok
“sabit sayıların kalbini” anlardım.
birinin hep aynı canını acıtmasını,
hiç değişmeyen, virgüllü yalnızlıkları.
sonsuzluk işareti,
iki yorgun başın
birbirine yaslanması gibi geldi bana,
çok sonra öğrendim:
sıfırla bölünmezmiş insan,
herkes denermiş ama
birine kendini sıfırdan anlatmayı.
ve gün gelir
toplama işlemlerinden yorulur kalbin.
kimse seni kendine eklemez.
kendini bile.
bir kenarda yalnızlıkla çarpışır kalırsın,
bölüştüğün herkes uzak olur,
kalan ise hep sen.
bir denklem yazdım dün gece:
“ben + sen = belirsizlik”
altına not düştüm:
çözüm kümesi: boş.
t. şiir sevenlerini beklerim.
www.antoloji.com/munzevi-ze...
devamını gör...
1956.
zincirimle , dizginimle
imdat dedim imdat bugün
etrafımda zifirimle
imdat dedim imdat bugün
feryadımla , iniltimle
imdat dedim imdat bugün
şu sinemde ta derinde
imdat dedim imdat bugün
her kelimem , kimliğimle
imdat dedim imdat bugün
yetti gayrı sitemimle
imdat dedim imdat bugün
bin kuyudan , dipliğimle
imdat dedim imdat bugün
çerh içinde gençliğimle
imdat dedim imdat bugün
imdat dedim imdat bugün
etrafımda zifirimle
imdat dedim imdat bugün
feryadımla , iniltimle
imdat dedim imdat bugün
şu sinemde ta derinde
imdat dedim imdat bugün
her kelimem , kimliğimle
imdat dedim imdat bugün
yetti gayrı sitemimle
imdat dedim imdat bugün
bin kuyudan , dipliğimle
imdat dedim imdat bugün
çerh içinde gençliğimle
imdat dedim imdat bugün
devamını gör...
1957.
fani, 31 yaşında, beyaz yakalı, iki yıldır sözlük sitesinde yazıyor. şiir yazmayı çok seviyor. 10 yaşından beri şiir yazıyor.
devamını gör...
1958.
güller kırmızıdır
menekşeler mor
en sevdiğim madendir bor
eğer benimle olmak istiyorsan
please open the door.
menekşeler mor
en sevdiğim madendir bor
eğer benimle olmak istiyorsan
please open the door.
devamını gör...
1959.
bir tütün kırıntısı gibi savruldum hatırandan
eski bir sandala yaslanmış suskunluk gibi —
şimdi kim bilir hangi semtte,
bir camın ardında, tabaklarda soğuyan akşam
mutfağın eşiğinde susmuş bir radyo çalıyor
ah istanbul,
kollarını kıyıya değdirmeden geçen tekneler gibi
bir uzaklık taşırsın hep
çocukların cebine saklanan eski sesler gibi
akşamüstü kızıllığına değmiş
her sokağın alnında bir sızı
taşları yosunla mühürlü cümleler gibi,
adımı bilmeyen yorgun semtler var
balkonlara asılmış çamaşırlar değil artık
annemin serdiği sabahlardır o beyazlıklar
ve her ipte bir kayboluş —
düşüyor içime, gözlerinin eski bir aralığı
küçük bir keder ısırıyor içten içe
paslanmış bir gerdanlık gibi asılı duruyor zaman —
sanki istanbul,
bir fotoğrafın kenarına düşmüş
unutulmuş bir şiirdi o akşam
eski bir sandala yaslanmış suskunluk gibi —
şimdi kim bilir hangi semtte,
bir camın ardında, tabaklarda soğuyan akşam
mutfağın eşiğinde susmuş bir radyo çalıyor
ah istanbul,
kollarını kıyıya değdirmeden geçen tekneler gibi
bir uzaklık taşırsın hep
çocukların cebine saklanan eski sesler gibi
akşamüstü kızıllığına değmiş
her sokağın alnında bir sızı
taşları yosunla mühürlü cümleler gibi,
adımı bilmeyen yorgun semtler var
balkonlara asılmış çamaşırlar değil artık
annemin serdiği sabahlardır o beyazlıklar
ve her ipte bir kayboluş —
düşüyor içime, gözlerinin eski bir aralığı
küçük bir keder ısırıyor içten içe
paslanmış bir gerdanlık gibi asılı duruyor zaman —
sanki istanbul,
bir fotoğrafın kenarına düşmüş
unutulmuş bir şiirdi o akşam
devamını gör...
1960.
ağustos yorgun bir gün batımı gibi,
gecikmiş bir öpücükle iner denize.
kumlarda izimiz, tenimizde rüzgâr,
ve sen, en güzel çiçeksin bu mevsimde.
sıcakta solan güller bile
bir başka açıyor gözlerinin önünde.
sanki zaman seninle durmuş,
sonsuz bir yaz uzanmış üzerimize.
çekirdek çıtırtısı gibi sessiz,
ama içli bir hikâye bu akşam.
ben seni dalında unutan
bir melisa kokusunda buldum yeniden.
gecenin kucağında yıldızlar titriyor,
karanlık bile romantik seninle.
ay bile kıskanır gülüşünü,
ağustos bile yanar içindeki sevdayla.
çiçekler sana eğilirken,
ben diz çökerim kalbinin önünde.
aşk, seninle bir güneş gibi
batar her akşam ama hiç ölmez aslında.
gecikmiş bir öpücükle iner denize.
kumlarda izimiz, tenimizde rüzgâr,
ve sen, en güzel çiçeksin bu mevsimde.
sıcakta solan güller bile
bir başka açıyor gözlerinin önünde.
sanki zaman seninle durmuş,
sonsuz bir yaz uzanmış üzerimize.
çekirdek çıtırtısı gibi sessiz,
ama içli bir hikâye bu akşam.
ben seni dalında unutan
bir melisa kokusunda buldum yeniden.
gecenin kucağında yıldızlar titriyor,
karanlık bile romantik seninle.
ay bile kıskanır gülüşünü,
ağustos bile yanar içindeki sevdayla.
çiçekler sana eğilirken,
ben diz çökerim kalbinin önünde.
aşk, seninle bir güneş gibi
batar her akşam ama hiç ölmez aslında.
devamını gör...