normal sözlük yazarlarının şiirleri
başlık "martinneder" tarafından 08.01.2021 18:06 tarihinde açılmıştır.
1861.
dilim varmaz, söyleyemem tek kelime
senin derdin sarar beni derin kedere
lâl olur susarım, gam çöker yüzüme
sitem inler gökte, yetişemem sesine
rahat vermez zihnim, kurutur dallarım;
arz edemem ahvalimi, sessizce ağlarım
medet ey sevgili, aşkınla erir, yanarım
bir canım var iste benden;
ne şüphe duyarım, ne ardıma bakarım.
senin derdin sarar beni derin kedere
lâl olur susarım, gam çöker yüzüme
sitem inler gökte, yetişemem sesine
rahat vermez zihnim, kurutur dallarım;
arz edemem ahvalimi, sessizce ağlarım
medet ey sevgili, aşkınla erir, yanarım
bir canım var iste benden;
ne şüphe duyarım, ne ardıma bakarım.
devamını gör...
1862.
sen kime ne kadar taviz verirsen ne kadar hoş görü gösterirsen göster , elindeki imkanı değerlendirdiği zaman hepsini unutuyor .
başka bir kimliğe bürünüyor sanki .
o yoksun kişi o değil
yardım eden sen , sen değil
tamam imkan insana bazı şeyler katıyor .
fakat unutturmuyor.
beklenti içerisinde olduğumdan değil de
yanında olduğum zor günlerinde ki samimiyetinin yalan olması . .
başka bir kimliğe bürünüyor sanki .
o yoksun kişi o değil
yardım eden sen , sen değil
tamam imkan insana bazı şeyler katıyor .
fakat unutturmuyor.
beklenti içerisinde olduğumdan değil de
yanında olduğum zor günlerinde ki samimiyetinin yalan olması . .
devamını gör...
1863.
biliyorum sen zaten bana hep gitmek için geldin,
ben ise senin her gidişinde sana sessiz çığlıklarla isyan eden,
ve her dokunuşunda tüm can kırıklarıma rağmen,
hiç hesap sormadan seni kucaklayan bir liman oldum…
ben ise senin her gidişinde sana sessiz çığlıklarla isyan eden,
ve her dokunuşunda tüm can kırıklarıma rağmen,
hiç hesap sormadan seni kucaklayan bir liman oldum…
devamını gör...
1864.
hüzün hazanın arkasında gizlenmiş,
kalemimle çizdim çizgilerini.
karanlık içimden geçerken,
bir gölge gibi takip etti beni.
her hecesi keskin,
her sözcüğü canını sıkan bir bıçak.
gece,
bir yaraya daha dokunarak geçti,
ve ben—
sadece sessiz kaldım.
çünkü en keskin yaralar
hiçbir zaman ses çıkarmaz.
kalemimle çizdim çizgilerini.
karanlık içimden geçerken,
bir gölge gibi takip etti beni.
her hecesi keskin,
her sözcüğü canını sıkan bir bıçak.
gece,
bir yaraya daha dokunarak geçti,
ve ben—
sadece sessiz kaldım.
çünkü en keskin yaralar
hiçbir zaman ses çıkarmaz.
devamını gör...
1865.
bu sabah sensizliğe günaydın dedim
yatağın soğuk tarafında seni hissettim
gözlerim uzaklarda yine
bilirsin ben kendimi kaybettim
hükümsüz bedenlerde seni aradım
kimin neredeyim nasılım?
bu sorularım sensiz hep yalın
bilirsin ben kendimi kaybettim
yatağın soğuk tarafında seni hissettim
gözlerim uzaklarda yine
bilirsin ben kendimi kaybettim
hükümsüz bedenlerde seni aradım
kimin neredeyim nasılım?
bu sorularım sensiz hep yalın
bilirsin ben kendimi kaybettim
devamını gör...
1866.
deniz yarılmasa da olur,
zalimler boğulmasa da.
tamam, atma asanı yere,
sihirleri yutmasın.
ama elini göğsüne koy be musam,
parıldamasa da olur.
mucizen adalet olsun.
bunca firavun, bunca büyücü...
neredesin musa?
ismin musa olmasa da olur.
biliyorum:
deniz yarılır,
zalimler boğulur,
bir asa tüm sihirleri yutar
ve elin parıldar.
ancak adaleti getirirsek;
gerek kalır mı denizi yarmaya?
boğulacak zalim olur mu dünyada?
sihirlere kanar mı insanlar?
belki o gün,
herkesin eli parıldar!
edit: noktalama işareti eklendi.
zalimler boğulmasa da.
tamam, atma asanı yere,
sihirleri yutmasın.
ama elini göğsüne koy be musam,
parıldamasa da olur.
mucizen adalet olsun.
bunca firavun, bunca büyücü...
neredesin musa?
ismin musa olmasa da olur.
biliyorum:
deniz yarılır,
zalimler boğulur,
bir asa tüm sihirleri yutar
ve elin parıldar.
ancak adaleti getirirsek;
gerek kalır mı denizi yarmaya?
boğulacak zalim olur mu dünyada?
sihirlere kanar mı insanlar?
belki o gün,
herkesin eli parıldar!
edit: noktalama işareti eklendi.
devamını gör...
1867.
gözümde bir çalar saat taşıyorum
akrep kendini ısırmış
yelpazeler kırılıyor sokak lambalarında
ve bir kadın
hiç doğmamış bir çocuk gibi
göğsünde pencere gezdiriyor
bir rüyanın içinde gül rengi daktilolar var
cümleleri dağılmış
çünkü sesle gölge yer değiştirdi
bir perde yırtıldı uykunun tam ortasından
ve kelimeler, kendi ayak sesinden ürktü
ben mi?
bir merdivenden iniyorum
basamaklar kendini inkar ediyor
ve tam ortada —
biri var, adımı unutmuş
yine de fısıldıyor:
duvarla gölge yer değiştirirken seni gördüm
dışarıda
bir gökyüzü, kâğıttan
üstünde kediler yürüyordu
ve biri düşseydi
belki gece biterdi.
akrep kendini ısırmış
yelpazeler kırılıyor sokak lambalarında
ve bir kadın
hiç doğmamış bir çocuk gibi
göğsünde pencere gezdiriyor
bir rüyanın içinde gül rengi daktilolar var
cümleleri dağılmış
çünkü sesle gölge yer değiştirdi
bir perde yırtıldı uykunun tam ortasından
ve kelimeler, kendi ayak sesinden ürktü
ben mi?
bir merdivenden iniyorum
basamaklar kendini inkar ediyor
ve tam ortada —
biri var, adımı unutmuş
yine de fısıldıyor:
duvarla gölge yer değiştirirken seni gördüm
dışarıda
bir gökyüzü, kâğıttan
üstünde kediler yürüyordu
ve biri düşseydi
belki gece biterdi.
devamını gör...
1868.
"(...)
deniz, yusuf, hüseyin,
mahir, hüseyin, ulaş.
diyor ki hüseyinler
6.filo yusufladığında
denizde doğru
mahirce
ulaş!"
(...)"
ve biz 68
deniz, yusuf, hüseyin,
mahir, hüseyin, ulaş.
diyor ki hüseyinler
6.filo yusufladığında
denizde doğru
mahirce
ulaş!"
(...)"
ve biz 68
devamını gör...
1869.
bir sessizliği giydim bu sabah
düğmeleri yoktu
üstümden çıkaramadım
ki zaman, fermuarı olmayan bir yalnızlık gibi duruyordu üstümde
bir sokak vardı içimde
adımları olmayan
ama hep yürünmüş
ama hiç varılmamış
orada bekliyordun sen
gözlerin bir haritanın kıvrımında
hiç açılmamış bir yol gibi
biri rüyama -kendini getir- dedi
getirdim
bir kısmım eksikti
belki çocukluğum, belki unuttuğum bir nisan
bir saat, kendini tekrar ediyordu
ama zamanı değil
bir pişmanlığı gösteriyordu her turunda
ve ben, dakikalar boyunca kendimi inkâr ettim
çünkü bazı anlar
kendine bile dokunmaz
şiir yazdım
bir aynanın suya baktığı yerden
harfler eğildi, kırıldı — sen olmadın
gecenin öksüren tarafında bekledim biraz
sonra uyandım
bir rüyanın unuttuğu uykuda
kendime bile yabancıydım
düğmeleri yoktu
üstümden çıkaramadım
ki zaman, fermuarı olmayan bir yalnızlık gibi duruyordu üstümde
bir sokak vardı içimde
adımları olmayan
ama hep yürünmüş
ama hiç varılmamış
orada bekliyordun sen
gözlerin bir haritanın kıvrımında
hiç açılmamış bir yol gibi
biri rüyama -kendini getir- dedi
getirdim
bir kısmım eksikti
belki çocukluğum, belki unuttuğum bir nisan
bir saat, kendini tekrar ediyordu
ama zamanı değil
bir pişmanlığı gösteriyordu her turunda
ve ben, dakikalar boyunca kendimi inkâr ettim
çünkü bazı anlar
kendine bile dokunmaz
şiir yazdım
bir aynanın suya baktığı yerden
harfler eğildi, kırıldı — sen olmadın
gecenin öksüren tarafında bekledim biraz
sonra uyandım
bir rüyanın unuttuğu uykuda
kendime bile yabancıydım
devamını gör...
1870.
biliyorum,
ne zaman çözülecek bu bilmece.
bekliyorum,
oyunun bitmesini.
şimdilik gelemiyorum,
ne taraflarda olduğunu bilsem de.
beklemiyorum,
kimsenin beni takip etmesini.
teşekkür ediyorum,
yalnız değilim sayende.
ve o kadar yalnızım ki...
göremiyorum,
gösteremiyorum seni kimseye.
saklambaç gibi...
görsem de demem sobe.
biliyordum derim,
elbet bitecekti bu oyun.
lütfen!
beni şahitlerin arasına koyun.
biliyorsun,
ben sadece erim.
etiyle kemiğiyle senin neferin.
böyle söyler miyim gerçekten?
bu kadarı bile gevezelik değil mi?
ne derim biliyor musun?
elbette biliyorsun.
şahit olan herkes bilir.
bilin bakalım nedir?
bu şiiri sana yazdım,
kulların anlasın:
ne tarafa baksam ufkumda yüzün,
yüzünün olmadığı her yerde hüzün.
edit: bir harf eklendi.
ne zaman çözülecek bu bilmece.
bekliyorum,
oyunun bitmesini.
şimdilik gelemiyorum,
ne taraflarda olduğunu bilsem de.
beklemiyorum,
kimsenin beni takip etmesini.
teşekkür ediyorum,
yalnız değilim sayende.
ve o kadar yalnızım ki...
göremiyorum,
gösteremiyorum seni kimseye.
saklambaç gibi...
görsem de demem sobe.
biliyordum derim,
elbet bitecekti bu oyun.
lütfen!
beni şahitlerin arasına koyun.
biliyorsun,
ben sadece erim.
etiyle kemiğiyle senin neferin.
böyle söyler miyim gerçekten?
bu kadarı bile gevezelik değil mi?
ne derim biliyor musun?
elbette biliyorsun.
şahit olan herkes bilir.
bilin bakalım nedir?
bu şiiri sana yazdım,
kulların anlasın:
ne tarafa baksam ufkumda yüzün,
yüzünün olmadığı her yerde hüzün.
edit: bir harf eklendi.
devamını gör...
1871.
devamını gör...
1872.
ruhum sonbaharın kuru yapraklarıyla sevişirken,
kalbim; kurumuş toprakla dertleşiyor.
sabahın ilk ışıkları kesiyor önümü, gecenin haracını kesmek için.
kalemi kırık bir şair ağlıyor köşede, önünde dize dize şiir cesetleri…
teselli ediyor onu, notasından vurgun yemiş orkestra şefi.
geceyi sana veremem sabahın bekçisi!
eğer verirsem, kanları boşa akacak onca şiirin,
intihar edecek portresinde son birkaç notası kalmış orkestra şefi.
sana geceyi veremem!
ama gel;
sabahı yaşayalım beraber, aysın bütün günümüz.
mahallemizde yeni şiirler top oynasın, ip atlasın notalar.
şair, köşede salıncak kursun beş turu bir liradan…
şef, yırtılan kıyafetlerimizi diksin evin altındaki beş metrekare dükkânda…
gel, sabahı yaşayalım beraber!
-şa.
çok yazdık be sözlük. sevdik yazmayı, çok sevdik. birkaç yıl sonra da ilk entrym böyle olsun. özlemişiz buraları :)
kalbim; kurumuş toprakla dertleşiyor.
sabahın ilk ışıkları kesiyor önümü, gecenin haracını kesmek için.
kalemi kırık bir şair ağlıyor köşede, önünde dize dize şiir cesetleri…
teselli ediyor onu, notasından vurgun yemiş orkestra şefi.
geceyi sana veremem sabahın bekçisi!
eğer verirsem, kanları boşa akacak onca şiirin,
intihar edecek portresinde son birkaç notası kalmış orkestra şefi.
sana geceyi veremem!
ama gel;
sabahı yaşayalım beraber, aysın bütün günümüz.
mahallemizde yeni şiirler top oynasın, ip atlasın notalar.
şair, köşede salıncak kursun beş turu bir liradan…
şef, yırtılan kıyafetlerimizi diksin evin altındaki beş metrekare dükkânda…
gel, sabahı yaşayalım beraber!
-şa.
çok yazdık be sözlük. sevdik yazmayı, çok sevdik. birkaç yıl sonra da ilk entrym böyle olsun. özlemişiz buraları :)
devamını gör...
1873.
güneş usulca süzülüyor perdeden,
uyandım… ama hâlâ senin düşündeyim.
baharda uyanan çiçekler gibi,
içimde bir yer sana açıyor kendini.
sokaklar sessiz, kuşlar bile fısıldıyor,
adını taşıyor sanki nisan’ın rüzgarı.
her şey taze, her şey yeni,
ama en güzel olan sensin, bu sabah gibi.
elimi uzatsam tenine dokunacakmışım gibi,
ama sadece hayalimdesin…
bir fincan kahve, iki kişilik masa,
biri boş, biri seni bekliyor sessizce.
ne garip,
bazı sabahlar sadece birini özlemek için var.
ve bazı mevsimler sadece birini sevmek için…
bu nisan sabahı gibi;
senli, sensiz, ama hep seninle.
uyandım… ama hâlâ senin düşündeyim.
baharda uyanan çiçekler gibi,
içimde bir yer sana açıyor kendini.
sokaklar sessiz, kuşlar bile fısıldıyor,
adını taşıyor sanki nisan’ın rüzgarı.
her şey taze, her şey yeni,
ama en güzel olan sensin, bu sabah gibi.
elimi uzatsam tenine dokunacakmışım gibi,
ama sadece hayalimdesin…
bir fincan kahve, iki kişilik masa,
biri boş, biri seni bekliyor sessizce.
ne garip,
bazı sabahlar sadece birini özlemek için var.
ve bazı mevsimler sadece birini sevmek için…
bu nisan sabahı gibi;
senli, sensiz, ama hep seninle.
devamını gör...
1874.
gül bahçesine adım attım bu sabah,
güneş usulca dokunuyordu yapraklara.
sen yoktun.
ve ben, en çok da senin yokluğuna takıldım.
bir zamanlar kahkahaların yankılanırdı burada,
şimdi rüzgar, sadece eski bir şarkıyı fısıldıyor.
bir kuş geçiyor,
kanatlarında suskunluk.
özlem,
sanki gövdeme işleyen bir çivi gibi,
her solukta biraz daha derine.
sana anlatamadığım her şey,
bu bahçenin dikenlerinde asılı.
yalnızlık…
bir gölge gibi peşimde,
bazen önümde yürür,
bazen içime siner.
o kadar tanıdık ki artık,
ona "korkuyorum" bile diyemem.
güller…
sen en çok beyaz olanlarını severdin,
şimdi onlar bile boynunu bükmüş,
sanki yokluğunun ağırlığını taşıyorlar.
bir gün dönersen,
belki bahar yeniden gelir,
belki rüzgar yönünü değiştirir,
belki ben,
yeniden kendimi bulurum bu bahçede.
ama şimdi,
sadece sessizlik var,
ve ben,
sana benzeyen kokuları kucaklayarak
biraz daha eksiliyorum.
güneş usulca dokunuyordu yapraklara.
sen yoktun.
ve ben, en çok da senin yokluğuna takıldım.
bir zamanlar kahkahaların yankılanırdı burada,
şimdi rüzgar, sadece eski bir şarkıyı fısıldıyor.
bir kuş geçiyor,
kanatlarında suskunluk.
özlem,
sanki gövdeme işleyen bir çivi gibi,
her solukta biraz daha derine.
sana anlatamadığım her şey,
bu bahçenin dikenlerinde asılı.
yalnızlık…
bir gölge gibi peşimde,
bazen önümde yürür,
bazen içime siner.
o kadar tanıdık ki artık,
ona "korkuyorum" bile diyemem.
güller…
sen en çok beyaz olanlarını severdin,
şimdi onlar bile boynunu bükmüş,
sanki yokluğunun ağırlığını taşıyorlar.
bir gün dönersen,
belki bahar yeniden gelir,
belki rüzgar yönünü değiştirir,
belki ben,
yeniden kendimi bulurum bu bahçede.
ama şimdi,
sadece sessizlik var,
ve ben,
sana benzeyen kokuları kucaklayarak
biraz daha eksiliyorum.
devamını gör...
1875.
münafıkların günahı,
müslümanların ödediği bu bedel.
yıllardır;
çocuk, genç, yaşlı demeden
eksiliyor, biner biner.
göğe yükseliyor,
mazlumların ahı.
yine yıllardır,
"kahrolsun israil!" sesleri...
fazlası değil,
sadece sesler.
bu mu, allah'ın emrettiği din?
kahrolan hep öksüz ve yetim,
kahrolan hep filistin.
müslümanların ödediği bu bedel.
yıllardır;
çocuk, genç, yaşlı demeden
eksiliyor, biner biner.
göğe yükseliyor,
mazlumların ahı.
yine yıllardır,
"kahrolsun israil!" sesleri...
fazlası değil,
sadece sesler.
bu mu, allah'ın emrettiği din?
kahrolan hep öksüz ve yetim,
kahrolan hep filistin.
devamını gör...
1876.
bir fotoğrafın unuttuğu sesler
bir kız oturuyor — sırtı şehrin nabzına dönük
bir çivinin rüyası gibi
kenarında durmuş zamanın
deniz, suskun bir madeni para
cebindeki soğukla ağırlaşmış bir çocukluk gibi
düşüyor taşların arasına
bir adam sigarasını değil
suskunluğunu tüttürüyor uzaklarda
elinde eski bir adres
rüzgara borçlu kalmış bir vedanın kenarı
motor sesi değil bu
bir rüzgarın devrilmiş aynası
bir bakışın yere düşmesi
bir kaldırım büyüyor içeride
betonun ayak sesi
bir kadın unutuyor yüzünü
arkasında kalmış bir akşamdan
ve herkes biraz az
bir çay bardağının kıyısında eksik
bir otobüs camında buğulu
bir gölgenin üzerine oturmuş bir sandalye kadar geçici
bir kız oturuyor — sırtı şehrin nabzına dönük
bir çivinin rüyası gibi
kenarında durmuş zamanın
deniz, suskun bir madeni para
cebindeki soğukla ağırlaşmış bir çocukluk gibi
düşüyor taşların arasına
bir adam sigarasını değil
suskunluğunu tüttürüyor uzaklarda
elinde eski bir adres
rüzgara borçlu kalmış bir vedanın kenarı
motor sesi değil bu
bir rüzgarın devrilmiş aynası
bir bakışın yere düşmesi
bir kaldırım büyüyor içeride
betonun ayak sesi
bir kadın unutuyor yüzünü
arkasında kalmış bir akşamdan
ve herkes biraz az
bir çay bardağının kıyısında eksik
bir otobüs camında buğulu
bir gölgenin üzerine oturmuş bir sandalye kadar geçici
devamını gör...