1061.
başka bir hayat

göğün geniş bahçesinde
in cin top oynarken geceleri
güneşten aşırırmış ışığını yıldızlar

alnımda renkli ölümler
maket bıçağıyla ayıramıyor insan geçmişi

ağzı cehennem kokuyor dünyanın
yürüdüğümüz yollar dar fakat
göründüğü kadar
küçük
değil
gökyüzü

döndüm yüzümü
sokağa, evlere, göğe... çok zor değil.
hem yüzü mü düşecekmiş insanın
düşsün
daha iyi

sığdım mı hiç
uyanmadan
bir rüyaya

cebimde üç d e v harf
zamanın kapıları açılacak
taş değilim
yosun da tutmayacağım

duvarlarım var mavi yeşil
yıkılmaz değil
“ben” sözden ibaret
değilim

bir damla ateşle yıkayıp yüzümü
gölgemi de kendimden bilerek

açılsın kalbimdeki mezarlar

aynı güneşe el sallamak mümkün
aynı yıldızın kuyruğundan düşmek
neden olmasın

yaşamak
kurşuna dizerek kara bulutları
tüm duvarların ötesinde bir yerde
yaşamak
ağartarak bir yudum aşkla düşleri.


yüzebilirim artık çırılçıplak
zamanın olmadığı yerde …
devamını gör...
1062.
bizim yunus

ey koca yunus erenlerin sultanı
manevi iklimlerde canların canı
ey yüreği zengin aşık , gönlü ince
ey aşıkların piri , makamı yüce
senden öğrendik alim , ilim sevmeyi
senden öğrendik karşılıksız vermeyi
büyüğe hürmeti , küçüğe sevgiyi
senden öğrendik yaradandan ötürü
yaradılanı hor , hakir görmemeyi
sevgin umman oldu asırları aştı
bütün çocuklar sevginle kaynaştı
örnek oldu engin hoşgörün cihana
gönül saraylarında sultansın hala
asırlar geçti üzerinden parladın
yaldızlı harflerle yazılmakta adın
ey gözleri yaşlı , gönlü yanık aşık
dertlere derman oldun körlere ışık
zifiri karanlık gecelerde kandil
gündüzlerde yol oldun dolaştın il il
büyükle büyük çocukla çocuk oldun
gönlümüze taht kurdun geçtin oturdun
nesilden nesile sevginle büyüdük
sevindin sevindik üzüldün üzüldük
...

çok uzunmuş üşendim devamını yazmaya.
devamını gör...
1063.
.
.
.
yorgunum ve bu çok eski
ağrıma gider farklı yenilgi
yargılamayı sever insanlar
hiçbir şeyden habersiz
devamını gör...
1064.
kışın tadını sen anlat,
baharı ben,
gülen yüzün gibi
dört mevsim sen.
devamını gör...
1065.
ya şair yapacak biri gerek
ya da şiir olacak biri gerek
bana bir sen gerek
işte o zaman
bendeki seni rafta herkes görecek.
devamını gör...
1066.
tarafımı tarafsızlık olarak belirledim
ne sağcı ne solcu
ne yağcı ne yolcu
partiler üstü biriyim ben
dönmedim şimdiye dek sözümden.

aylar 28, 29, 30, 31 çeker
bendeki şans ondan seker
yine bana geri döner
içimdeki alev birden söner
mum mu ki bu sönsün
asıl amaç kaderim dönsün.
devamını gör...
1067.
o şaşılacak şey, o mucize, bu duyguların belki de tanrısı
yarattım sana o güzel çehreni asma diye tüm alttan alışları
seninle tanıdığımı sandım yolumu aydınlatan doğrulukları
ben herhangi bir gecede bu acıyla ölmemeliyim, hayır

dans ettiğin karanlık sokaklar gibi, bazen sarılırdın ruhuma
bir kadını sevdiğimden daha fazla sevebilir miyim seni?
bir varoluşu sevmek bu, bir bedeni veya kişiyi değil
aşk adına yaşattıklarının hepsi birer acıyla beslenir

ne makbulüm ne de makul, bunun hep bilincindeyim
bir rüzgarın yakasına yapışmışım, hep onun peşindeyim
alacakaranlıkta birer birer göğe çıkarıyorum sevgilerimi
bunu ne sen anlayabilirsin, ne de kalbimi gören başka biri

hissedebilen her yerimi bir bir siyaha boyuyorum
asıl şimdi yollarını çizdiğim tüm oyunları bozuyorum
bu hilebaz kartları ben dağıttım, kurallarımı dayatamıyorum
kendime yarattığım bu çukurdan bir çıkış bulamıyorum

2021
devamını gör...
1068.
çünkü gerçekten!
evet… gerçekten
hepsi-- içimde
ve hepsini… yaşamak istiyorum

puslu bir mercekten
kısıtlı, tek taraflı bi’ mercekten
bakmalar, gerçekten acz tutuyor
ben her şeyi… içerlemek istiyorum

ben, gelecekten
ya da, geçmişten
firar eden yapısal bir karakter değilim
ve hepsini… şu ana, bir anda sığdırmak istiyorum

yanlışları yüze vurmak kolaydı hep
alıp başını gitmeler kolaydı
en kolayıydı
kırıntı minvali saylara da muhtaç değildi
çabaları yabana atan eşekleri susturmak
sükûneti bozmak değildi

aldırmamak
umursamamak
yok saymak
insanlara gelince basitti
insanlar da bazen…
bazen insanlar

susmak değildi sükût etmek
ayırdına varamayanlar yorgun düşüp gölgeleri takındılar yüzlerine
her sözlerine bir kaftan biçip durmadan yürüdüler kızgın çöllerde
aldırmamak dedim
boş vermek
dâhil olmamak

etliye karışmamak
sütlüye karışmamak sonra
bir köşede meçhul cinayete yine fail olmamak

mef’uller biz değilsek sorun teşkil etmezdi yılanlar
yılanlar insanlardan basit değillerdi
sorular sorup asite kimya katıp anti-kor üretmeyenlerdi

ekmek bedir’in
su hıdır’ın…
beslenmek

beslenmek aslını da kafalarına kodlamak istiyorum
sistemi alıp baştan aşağı baş aşağı sisli bi’ yorum
yiyin yiyin!
için için!

içim içimi yemezken de yağmurlar başka yağıyor
alacalı topraklara açılan penceremi kapatabilirler sananlar
yanılgıdalar

içine binbir türlü harfler katılmış gıdalar beslemeye yetmiyor
gözünü doyurmaya ağzına tıkılan toprakların yetmediği kargalara
gak gak sesleri kulağımı tırmalarsa
çığlıkları, bağırışları, sanrıları
şurama kadar geldiğinde kafamı kesip kağıt parçalarından
süslü boya kalemleriyle sulu sulu renklendirip
çarpacağım yüzlerine!*

vocaroo.com/11HErgCA970Y

dün sözlükten uzun süreler uzak kalınca nefretimi mefretimi kahıtlara duvarlara anlattım. huh.
protest şiir şeysi.

*
devamını gör...
1069.
#1584548 bazen bu anlamsız hayatın en anlamlı sorguları kılığında karşımıza çıkan şiirlerdir. şiire güzel denmez abicim! şiirin çünkü güzel olmak gibi bir kaygısı yoktur. şiir şiirdir yazılmayı bekler. şair yazmak istemez kimi zaman. kimi zaman nefreti şairden önce yazar. nefret şiire dönüşür, şaire dönüşür. sonra sen kalkıp şiire güzel dersin, hadi ordan! hangi nefret güzel olmayı ister ki? ama sen şairsin kendine gel! bütün bu çirkinlikleri estetik kalıplara sığdırmayı becerebilen olağanüstü bir adamsın. yazılır mı böyle? yazılmışsa yazılırmış. yüreğine sağlık mı denir? densin o zaman.
devamını gör...
1070.
istanbul'a biraz erken gibi geliyordu son bahar,
bitsin dedikçe başıma üşüşüyordu yokluğun
ve kimselere inat gitmek gelmiyordu içimden.
yere çakılmayı bekleyen kavruk yaprakları okşuyordu rüzgar.
bir güzel, ahu, afet, gözler derya ve bir ok bakışlar is bir hasmımda,
ne aşk ,ne nefret. bir değer biçmeyede gerek yok aslında..

istanbul'a biraz garip gibi geliyordu son bahar,
bir günü dört mevsim her mevsimi ayrı bir güzel geçiyordu.
rüzgarın okşamaktan vazgeçtiği yapraklara ayaklar altındaydı artık.
güzelliğin, bir siren gibi saygı duruşuna çağırıyordu aşkımı
ve yüreğim önünü ilikliyordu istemsizce seni düşününce..
sömürgemizdeki köşe
başlarına ara ara ahmak ıslatan saldırıyordu,
yağan her damla sokak lambalarının ışığıyla dans ediyordu
ve sırf beni bir şubat beklettin diye...

istanbul'a biraz eksik gibi geliyordu son bahar.

derme çatma kurduğum düşler kasırganda yerle bir oluyordu seni görünce
ve ruhuma işlemiş bir bakışını hatırlıyorum sadece..
koca bir mevsim batıyordu..!
artık yokuşun tepesinden gözümü almıyordu parlayan asfalt.
ayaklar altındaki yapraklar küllerinden yeniden doğmak için toprak oluyordu..!

istanbul'a biraz kasvetli gibi geliyordu sonbahar.
kara bulutlar felaket tellalı gibi bir açığımızı bekliyordu gökyüzünde.
konuştukça batar battıkça acıyasın gelir bir allahın belası,
senle gelen her son bahar mutlu bir aşk selası
ve bir kadehle parlatırım gökyüzümü mutluluk, aşkın cilası.
adını koyamadığım bir şey içimi ürpertiyordu çünkü..

istanbul'a biraz serin gibi geliyordu sonbahar.
akşam vaktine müteakip hırkalar ısıtıyordu üşüyen hayalleri
ve eşik altından yüz gösteriyordu, kışın kasıp kavuran zemherileri.
oysa ben seni ılık bir istanbul akşamında öpmeyi hayal ediyordum.
birde ruhuma işlemiş bir gülüşünü hatırlıyordum
ve senin için sonbahar olmaya mütemadiyen hazırdı yüreğim.

istanbul'a biraz yorgun gibi geliyordu sonbahar.
yaz sıcağından içi geçmiş rüzgarın gözleri kapanıyordu..
sonra birden esiveriyordu yorgun düşüren sıcaklara inat...
her yarın bu gün oldukça her yarın bir bilinmezdi...
oysa istanbul her ne kadar vazgeçilmez olsada ben sana alenen aşık oluyordum...

ve özlüyordum;
çünkü artık hayal meyal hatırlıyordum
saçını savurmanı,
gözünü kaçırmanı,
gülüşünü, sen gülünce mutluluğun bana dönüşünü özlüyordum.

istanbul'a biraz ağlamaklı gibi geliyordu son bahar.
rüzgardan dayak yiyen ağaçların dudakları titriyordu korkudan,
bir dal çatırdasa ağlayacak gibi oluyordu her an
artık çıplak ve tüm çıplaklığıyla yalnızdı ağaçlar.
son baharın amansız vuslat düşmanlığına inat tutuyordu kalan yapraklarını!
ama ben seni bir ara gözü yaşlı hatırlıyordum!
nedense akan her katre yaş birbirine düşman,
unutma o göz pınarlarına kıyan itlerde pişman...

istanbul'a biraz aşk gibi geliyordu son bahar
ve bu mevsim aşkın başkalaşmış haline hazırlık yapmaktan tarumar.
sen uykudan uyanırsan diye bir gözü açık uyurdu bu şehir.
bu kalp seni sevmekten bıkmaz, nefret dahi etsen yolundan kat'a çıkmaz
yüreğin yüzüme güler ve bir şubat öyle bekler bu beden
ve öyle olsa gerek ki hayat seni sevmekten ibaret,
eğer sende bunaldıysan gökyüzünden bir ömür engin deryama firar et...

2011 yılına ait nostaljik bir şiirim kalınan ikilemlerin ardından sizlerle umarım beğenirsiniz...
devamını gör...
1071.
mayınlar patlamıyor bu savaşta
mayınlar kalbimdir aslında.

üstüne basmaya korktuğum.
devamını gör...
1072.
sensizliğin sonu yok,
sonsuzluğunsa seni.
uyku geceyi gündüze örterken
"yalnızlık" mı onca bekleyişin eseri?
devamını gör...
1073.
ne kadar duygusal , edebi şeyler yazıyosunuz. kıskanıyorum. ben anca erzuruma çanakkaleye falan yazayım. olmuyo böyle.
devamını gör...
1074.
gözlerimde yaş var
içimde birikmiş öfke
aklımda o güzel gözlerin
yüreğimi ısıtırdı sıcacık bakışların

aldandım dünyanın sahte gülüşüne
kaptırdım kendimi bir çift renkli göze

bırak yakamı, çık düşüncelerimden
birikti, dağ gibi oldu öfkelerim...
devamını gör...
1075.
bir güneş şarkısı

soylu gürültüsüyle diri
aklının arkasında yedi uçurum
bir adam
adını demirden almış
karanlığını güneşten
öper çoğaltarak
iğne deliğinden
küçük sevinçleri

mucizesi insanın
ateşle yazılmıştır kalbine


derin bir yaşam giyinmiştir
soyunup kendinden şiire
sever kedileri
çiçekleri ve
tüm güzel yürekleri

ne platon’un mağarasına
zincirlemiştir kendini
ne de duvarlarına
bir gölge gibi
bir gölge gibi değil
yaşamak ister insan gibi
devamını gör...
1076.
sevişmek gibi değil de , vedalaşmak gibiydi sanki..
özlemiştim şimdiden; dudaklarım dudaklarındayken,
teni tenimde o ince beli avuçlarım içerisinde kıvırılırken..
böyle bitmemeliydi.
seviyorduk birbirimizi..
peki peki neydi ..? neydi de şimdi son kez çırılçıplaktık birbirimize.
çünkü,
yarın yabancı olacaktık. değmeyecektik bile birbirimize..
bir ‘merhaba’ diyip geçişecektik.
gözlerimiz birbirine değecekti belki, içimizi artık 2mizin olmadığı içimizi..
bir anda, bir alev saracak..
açacaktık ikimizde bu soğuk ankara ayazında montumuzun önünü..
derin derin nefes alıp verecektik.. o soğuğu ciğerlerimize çekecektik..
biraz da olsa serinletmek için ciğerimizi..

sevişmek gibi değil de, intihar gibiydi sanki..
ölümlerin en can yakanı, ve en şehvetlisi…


(bkz: berq)
devamını gör...
1077.
serin suretlere asılsız ve suratsız tablolar asıyorum yeni bir insan imtihanı için.
tanrıcılık oynuyorum ellerimde birkaç pastel boya ve hünersiz fırçalarımla.
yokluğunu hissetmeden sarının ve beyazın,
yeşilin doğasını bilmeden topyekun sıralıyorum ‘düş’sel avuntularımı…

bir hobi olarak, en baştan gözlüyorum yokluğu.

her harfe sığdıramadığım benliği,
ruhu göçmeye baş koymuş,
ışığın görmediği parşömenlere işliyorum
biraz benden ve çoğunlukla senden…

özen gerektirmiyor karmaşa içinde doğup büyüyen gerçeğim.
bir ameliyathanede,
ilkin var olduğu yerde,
tekrar ağlatıyor ve koparıyorum bağları.
hayır hayır, ben sıfıra oynuyorum.

uçsuz diye tabir ettiğin rüyaların senaristliğini yapıyorum,
bir hobi olarak.

her seferinde bir geri adım ve baştan çek imkanına dağ olmuş sahneleri.
ben de zirveye koyuyorum kendimi;
biri gelecek,
çizmediğim güneş için oturacak kucağıma.
yargı o zaman başlayacak ki kalemimden belliydi halbuki,
intihara meyilli eteklerim.

bir hobi olarak, alametime değiyor parmaklarım.

dengeydi unutmamam gereken ki sonu sen olacak evrenin.
önce yıldızlar parlayacak sahiplendiğim ve siyah tebessüm edecek mükemmelliğine.
kanatlar süzülecek şuursuz ve şuh denizlere.
gölge olacak bana ihtişamlı bulutlar,
suyu tanıyacağım.

ve ben,
çamura dönmüş bir silgiyle uzanıyor olacağım tablo düşerken,
son yazarken jeneriklerde…

yüzler göğsüme dönecek,
ne yaptığını bilmez şaşkın dudaklar kanatılacak ve acı duymayacak hiç biri.
o kan,
bana damlayacak.
ve bir yasemin açacak gerdanımda,
kök salmaya sanrılı ama umudu bekleyen…

bir hobi olarak,
ben olacak.
devamını gör...
1078.
sığınacak bir cehennem arıyordum
insanlara karıştım
kimi yerde
kimi gökdelenlerde
oturmuş pek mitolojik
savaşıyorlardı
kalpleri ve kulakları mühürlü

sesim hünerli değildi
duymadılar beni

şiir duydu
devamını gör...
1079.
içimde kanat sesleri


kabaran bir denizdir özümde
aşk
ve sonsuz maviliğinde bir gökada

elsiz ayaksız uyanıyorum kendime

herkes bilsin
biz bilmeden sevişelim
sevişelim diyorum sevgilim
bir tek bedenini değil
ruhunu ve kalbini de
isterim
ki yıkılsın tüm duvarlar

o zamandır
g e r ç e k t e n s e v m e k
ve durmak çırılçıplak
gözlerinin ötesinde

o zaman

ateşin çığlığına karışır sesimiz
ve terimiz
nehirler boyu

böyle dokun işte
dişinle tırnağınla
öp
sonra bir daha
bir şiir gibi
bir mısra daha
havalansın kanatlarımız göğe

büyürüm o zaman
ellerinde

çiçek olur ellerim
gözlerim çocuk

dudağımın kenarında
bir gül
tenim
geceden kalma bir mavilikte
içimde kanat sesleri güvercinlerin
düşüyorum
yağmurlarla yıkanmış bir güneşe
devamını gör...
1080.
boş bir vazo gibisin,
içinde ne çiçek var ne de su
yazları zorla çalıştırılmış çocuklar gibi
geçmiyor, oynayamadığın oyunların
çocukluk acılarını kuşanıp kuşanıp gelme bana
orası karanlık bir kuyunun dibi
öpüyorum işte açılmış yaralarını
gerisini unut gitsin..

-zira unutmak; insan modelinde opsiyoneldir.-

'kalbim kırılmadı ama çatlamış olabilir
ve o çatlaklar bazen gitme sebebidir.
iki aşığın var olması çok rasyonelken
bir arada durması çoğu irrasyoneldir'

hüznün başını çıkarıyor sudan
bir timsah kadar saygılı avına
bekliyor, beklerken büyüyor
-bazı şeyler beklerken büyür, büyür, büyür!-
dilinin ucunda acısı, kandaki demir kokusu
önce boğularak mı ölür, yoksa kan kaybından mı?
bilemiyorum...
ağlıyor mu?
göremiyorum...

fırtınaları koparıyorum asıldığı yerlerden
dalgaları vuruyor yerden yere deniz
o da herkes gibi sessiz, öldürüyor
iz bırakmadan,
-ama belki çatlaklar-
kopardığı yerden akıyor çığlıkları
unutmamaya yeminli, korktuğu karanlığı
bulutlar asılı gökyüzüne boyunlarından
yağmurlar akıyor damarlarından
aklına çivileri yıldırımlar çakıyor
bırakmamaya söz vermiş ama gözlerinden akıyor.
ne yapsan olmuyor, korkuyor
ne verse doymuyor arsız günahları
boş bir vazo gibi kalıyor, amaçsız..
şimdi bir çiçek olup kopsan da,
yer bulamaz sana yanında
velev ki buldun;
susuzluktan ölürsün sonunda...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının şiirleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim