1921.
sıcakla kavrulmuş bir öğle vaktinde,
toprak suskun, gökyüzü titrekti.
birden esen o serin rüzgarla birlikte,
sen geldin dalga dalga içime işledin.

gölgeler dans etti ayak izlerinde,
ağaçlar eğildi adını fısıldadı.
kırlangıçlar yön değiştirdi uğruna,
sanki dünya sana doğru dönmeye başladı.

bakışın, uzaktaki dağın sabah sisi,
sesin, bir dereden geçerken çarpan taş.
varlığın öyle sade, öyle şiir gibi.
doğanın kalbine nakşedilmiş bir nakkaş.

sen benim yolumu aydınlatan ışıksın,
ne fener, ne yıldız… daha başka bir şey.
bir papatyanın beyazında saklısın,
bir çobanın türküsünde, yankı gibi, her şey.

sıcağın ortasında serin bir rüzgarsın,
yanan alnıma düşen ilk merhamet.
aşka dair ne varsa, adınla başlar,
ve sen yürüyünce… susar kıyamet.
devamını gör...
1922.
arada iyi şiirlere de rastladığım başlık.
devamını gör...
1923.

turuncu karaltı...


uzandı ellerim,
taze baharın yeni doğan çiçeklerine,
kapılarını kapattı
beğenmedi çirkin yüzümü
alaycılığın restinde
ellerim boş kaldı...

yalnızlığımı, sözsüzlüğümü
mutsuzluğumun ortasındaki
ağlayan çirkin yüzümü
beğenmedi gökyüzü,
beğenmedi yeni baharlar...

beğenmedi cennet...

ama yalnız bir sabah çayında, ufukta turuncu bir karaltısın işte...

dönmüşsün
çiçekli topraklara
cumhuriyetin nedir, sahi
geçiyor mu söylendiğinde acılar
kalbinde oturmanın bedeli nedir
ve saati kaçtır sevmenin
düşünürken göllerin derinindeki yeşilden gözlerini
yorgun dudaklarını
alnında uykuya teslim saçlarını
ben senin cumhuriyetinde bir garip yabancı
ne zaman uğrarsın yıkılmış şehirlerime
odamı, merdivenlerimi, pencelerimi hep soğuk yer...
ellerim hep duana aç, duaya aç
fitne bakışların belaya aç
gitme derdin
gittim ve daha da gittim
göç olmuş güneşli şehirlere...

neden gitme demedin?...


e f t e l y a...
(akdeniz’i cebinde taşıyan kız...)
devamını gör...
1924.
2. sınıf öğrencisi ve duyguyu bağırarak veren küçük bir kız çocuğunun sesiyle:

hava sıcak bilmem kaç derece?
kene korkusu yüzünden açamıyoruz kapı, pencere...
kedoşumla yatamaz olduk
bu ne biçim cendere?
gökyüzü karanlık....
lakin içerde pişmekteyiz.
dondurma değil, biz erimekteyiz...
hayatı kabullendik.
yatarak, sessizce...

şiirimin adı pasif buharlaşma.
devamını gör...
1925.
kardiyojenik karanlık
.


beni bulduğun karanlıktan ölüyorum sana

beni bulduğun ve bıraktığın
daha koyu
daha siyah
daha dar
daha kararlı
daha karanlıktan

bütün kapılar kapalı
soğuk ve ateş içinden
sevgi ve nefret içinden
gazap ve rahmet içinden
içinden
ölüyorum sana
içimde uğuldayan
gözünü kan bürümüş özlem içinden
içimi kurutan vahşi yalnızlık içinden
beni gömdüğün dipsiz çukur içimden
ölüyorum sana

geçenler içinde en öndesin içimden
arkandan aklım
arkandan ruhum
arkandan sözüm
avuç avuç su döküyorum
kalp kalp kan
dört duvar kımıl kımıl bir yalnızlık
duvarlar görünmüyor
çok karanlık
bunu dokununca biliyor
parmak uçlarım
parmak uçlarım çünkü
gözlerim
kapalı
bütün kapılar gibi
çünkü açmak anlamsız
çünkü açmak görmemek için delice
ve delirmemek imkansız

ses yok
hiç ses yok
şahit yok
rüya yok
kirpilerime asılmış geceler ağır
sağır değil kulaklarım
ses yok
ve
işitme engelliler için şiir söylemeyi bilmiyor dudaklarım

açılsa kapılar
görünmezim
ben artık beni bulduğun
değil
bıraktığın
daha koyu
daha dar
daha siyah
daha kararlı
daha karanlık
o karanlığım
devamını gör...
1926.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1927.
kısa yolun uzun çizgisi
.


derin düşüncelerden sonra başlayan
hiçlik.
anlamlı şiirlere varmıyor
kesin.
ne kalemler keskin burada
ne kağıtlarda yer var yazmaya

olsaydı.
cesaretle
kaldırıp yerden gözümü
bakardım yüzüne korkaklığımın
görürdün içimi titreten kışı
baksaydın üşürdün yalnızlığımı
hınca hınç bir özlem nasıl uyuşur
dişimin dilimi ezdiği yerde
duyardın.
kanayan kelimeleri
susturmak için sustuğum yerde
olsaydın.
sesinle mest olup coştuğum yerde
dört duvarın üstüme çöktüğü yerde

burası benim bilinmezliğim
burası kimseye benzemezliğim
kendimden usanmış yorgun kalbimle
seni düşünmekten üşenmezliğim

sitemsiz
şikayetsiz
keşkesiz
öyle sessizce
özlemek sadece
yetseydi keşke
devamını gör...
1928.
öyle.
öylesine.
tam zamanında gelen yolcu
ve mutlak mutluluk salınımları
tam karşında dururken
zihninin yorgun elmasları
karşı çıkışın
inişin ve çıkışın
rol yapmaların cehennemi
el verir ki gülsünler bize
ve ömürsüz bir veda şarkısı söylesinler
söyleşenler
aşka daima sarılanlar
yıkılanlar ve kurulanlar
ve yine yıkılıp yine kurulanlar
ömrüm
soru sormadan mı geçmeliyim bu yolları
ve değişip değişip durmadan yol almalıyım
bu yeni sonsuzluğa
bu yeni susuzluğa alışmalıyım
tektipleşmeden elimde
kalan son kağıtları
veryansın alevinde yakmalıyım
uzak bir cehennem canlanır belleğimde
o acı bir kor halinde düştüğünde yüreğime
ve sıkışmışlığın hülyalarında
düzmece şarkıların esansında
ben ve ben
bir doğrultuda yürüyoruz
iyice gerildiğinde bu ip
kopacaktır biliyoruz
bunları kendi ağzımdan çıkan kelimeler halinde aktarıyorum
yüzünü tanıyorum
ruhunu tanıyorum
ellerini tanıyorum
uzak bir utangaçlıkta yaşıyoruz her gün
bu şehri tanıyorum
ışıklarını
ışıklarını
bir tapu, bir kadastro
bir hırs.
bir hırçınlık.
ve elmas. ve yakut.
aynı evde, aynı mahallede
aynı yolda
aynı zorluklarla
yaşıyoruz
biz milyarlarca insan.
ve devam edecek
bilgiyi, silgiyi üretemeyecek değiliz
pinekliyoruz bizler
biz milyarlarca insan
rakamlarla
basit muhasebelerle
aklımız bulanmadan
uyukluyoruz
aynı güneşin alnında
devamını gör...
1929.
ben seni çok sevdim, cilveli yarım.

gözüm senden başkasını görmüyor.

sen yokken ben hayata tutsak,

sen varken hayat vana tutsak...

sonradan besteledim şarkı oldu. ortaokul zamanları güzeldi yaaa
devamını gör...
1930.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1931.
sâl âleme sesini bir kadın nevinden ey aşk,
bâkî kalan bu dâire-i cihânda o latîf nümâyân imiş.

ben ki hayrân olmuşum cevher-i tenzîhine,
gör ki her nazar, her kelâm âdeta bir âyân imiş.

ne bir gülüş geçici, ne bir susuş fânî,
kadında gizli olan, aşkın özüdür cân imiş.

bir bakışta zîr ü zebr olur kalbim,
bir tebessümde cihân bana mekân imiş.

secde edilesi değil de nedir bu cemâl,
zira vuslatına ermek, sanki cennet-i rıdvân imiş.
devamını gör...
1932.
ben arveles'e yazmıştım bir ara*

ağrılara dermansın
regl günlerinin cananısın
versin seni eczane
en güzel ilaçsın
lazımsın her çantaya
en derin saygılar felix hoffman 'a
sen en güzel ilaçsın
devamını gör...
1933.
sızlanma
.


söylenmedik ne kaldı ki
ne diyorum ben
bahsediyorum
yaşamaktan
ölmekten
aşktan
ve
özlemekten

şiirim
yorgun kelime yığınları
unutulmuş binlercesinin
tekranın tekrarı
öyleyse
hatırlanmıyorsa eğer
söylenmiş sayılır mı

saymayanlar
dinlesin

şiir
nereye gidilir bilmediğim
bir durakta
beklediğimdir
orada
dilime dolanmış
sarmaşıktır
o

o
bir göz kırpışı mesafede
geçen günlerin
gecesine mihmandar
manidar dudak kıvrımlarına
kazılmış mezar

susar

ölüler hep susar
ben
konuşuyorum
neden
söylenmedik ne kaldı
kine diyorum ben bahsediyorum
yaşamaktan
ölmekten
aşktan
ve
özlemekten

söz uçar yazı kalır
da
hatırlanmıyorsa eğer
söylenmiş sayılır mı

sayılı zamanlardan geçen
sayısız insan
öldüğü için
sadece
yaşamış sayılır mı
devamını gör...
1934.
(bkz: defol git başımdan ayten)
devamını gör...
1935.
bir arabesk içimde senli dönemden kalma
gel de sigara yakıp , geçmiş günlere dalma
müslüm baba çalıyor hem de acılı sevda
gel de resmine bakıp, geçmiş günlere dalma


bir melodi içimde, şimdi maziden kalma
iki duble rakı var , meze isterim sanma
gitti , diyor bilmeden gitti işte be baba
gel de maziye dalıp , gel de işte sen anla
devamını gör...
1936.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1937.

sona...






çakıl taşlarının saflığına büründü
tüm aynalar
aynalar ki sessiz bir fırtına
biliyorum yine çalacak bam tellerin
suskun ahiret düşleri yansıyacak omuzlarına
ağaçların tepesine serçeler konacak
atışacak aşk aşkla...

ben ise sona... sana...

sessiz bir geceden geldim
koynuna indim ince ince
fısıltı yağmurlarına kapılan çiçekleri
sıcaklığında ısıttım
rüzgarın sesine kulak verdim... hey hat!...
okyanuslar dolusu kucak açtım
sesinin tınısına geldim
ve teninin pürüzüne sakladım kendimi...

içimdeki gökkuşaklı semalar açılırcasına...
şiirler astım gözlerine
kirpik tarlasında suladım gözyaşlarını...
dudak çizgisini doldurdum aşk iziyle
kalbimde senden başka memleket yok
rüzgar rüzgar sen korkarsın
benliğim de...

yine de
kırılgan duygularımı darmadağın eden
sözlerin acıttı tenimi...

ve işte...
yumuşak boyunludur gece
ve güven arzusu göklere çıkar...
sevişgen dudaklarının çizgilerinde,
şefkat filizlerini yeşertirken,
arzunun kül edilme isteği
tenimin acısında dolaşır...

ve yine
güven,
yanmış dağların anızlı topraklarında,
kaybolur gider...

e f t e l y a...
(akdeniz’i cebinde taşıyan kız...)
devamını gör...
1938.

yabani otlu histasyon...











yeni bir şiir başlatıyorum, buradan kalkan ilk trenle
bavulu henüz toplanmamış aşkların
son parçalarını birleştirilecek
bekliyorum ...
belki gelecek olan mektubu , belki kavuştağı sona’mın...

ah sona
en sığ suların kayalarına yelken açmak kolay iken
sana gelmek, arnavut kaldırımı...

oysa kızıl yapraklı çınara benzer dudakların...
gamzelerinde ekilir gül bahçeleri
masallarıma karışır sesin
ve yine aşık olmanın eşiğinde,
atarım sonsuz bulut boşluğuna...

renk saldım topraklarına
her yürüyüşte açan kalplerin anısına
tüm ruhlara sûra üfler gibi
adını anacağım, deniz kokan günlerinin
yabani otlarında kuracağım memleketleri
sevişmeler sonrası dudak kenarlarına
konacak hazzım
ve öpeceğim paslı kırıntılardan kalan
yürek yüzünü...

kimi kandırıyorum ki...
ben bir ağır depresyon
sen ise şizofren hayallerim...

katık zeytin ekmek geçiriyorum geceyi
anlaşılmayı bekliyorum ister istemez
fakirliğim diz boyu
kibrit ucundaki ateş ile ısınıyorum
yamalı örtülerle bağlı ayaklarım
ve tek zenginliğim sensin
tek bedava düşlediğim...

güzellemelerini içmiştim
karanlığında, gecelerin
şiir sarhoşu dudakların arzusunda,
seni yazdım her gün
yaprak kokusunun sarı saçağında
öpüşken dokulu çiçekleri geçip
yabani otlu histasyon’da
kafa karışıklığına bavul topladım
en kısrak beldelerin bağlarına
gidiyorum,
-sen- aramaya...

rüyalar ağlıyor saçlarında
gözlerinde kuşlar kırık
ve dimağı eksik ruhumla
sana birikiyorum...




karanlıkları sarınan histasyon yolcusu
küçük penceremden selam sana
uzun yolculuktur seninki, gelesin
iki gevrek bölüşürüz belki
biraz çay
en yorgun anıları anlatırken, farkederiz ki
her gün gitmeye hazır sorgu birikiyor içimizde...



e f t e l y a...
(akdeniz’i cebinde taşıyan kız...)

devamını gör...
1939.
ızdıraba yol aldım ah parmak uçlarımda
önüm ıssız önüm uçsuz uçurum kenarında
ne söylesem ne desem bu feryad makamında
sesim yok sözüm yok bilir misin bu hali ?


ayak çıplak ayak yalın , kanar avuçlarım da
yollar diken yollar çakıl , acı topuklarımda
vakar durur , mağrur durur benliğim kararında
ışığım yok rengim yok nedir bunun ahvali ?
devamını gör...
1940.
sana çıkan yollar mayın ,
katır bulun, durmayın .
operasyon yemis , kelepçeli dayım.
siz kusura bakmayın .
yönetim işin içinde korkmayin .
bize bir şey olursa temiz atlet yollayın.
yeter bu kadar . dertlenip yakınma yin.
at gözlüklerini amman ha cıkarmayın .
dedim ya sana gelen yollar hep mayın .
katır siz olmussunuz, binene laf atmayın
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının şiirleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim