161.
poposundan kan alsan umursamayanların ülkesi. hatta o kanı tekrar versen yine umursamazlar. kuru ekmek yer tekrar aynı poposunun üstüne otururlar.
devamını gör...
162.
üc tarafı denizlerle çevrili olan ama denize ne hikmetse giremedigimiz cennet ülkemiz.
devamını gör...
163.
hak ettiği şekilde yönetilen ülkemiz. bunu anlamak için sokaktaki insanlarla biraz muhattap olmak yeterli. hatta tüm bunların az bile olduğunu düşünebilirsiniz. inanın, akıllı insan yok dışarda. ben türkiye’nin en batısından yazıyorum bunları, en batıda gördüğüm insanlara bakarak. kaldı ki daha bunun iç anadolusu var, karadenizi var, doğusu var. o yüzden bir kişi de çıkıp “siz daha güzel yönetilmeyi hak ediyorsunuz” diyemez. anca “yazık, kurunun yanında yaş da yanıyor” diyebilir, bu da yerinde bir tespit olur.
devamını gör...
164.
2000 li yıllara gelmeden önce çok güzel ve yaşanabilir ülkeydi. fakat ne olduysa ülke bir anda kabuk değişti. fırsatı bulanlar hemen yurtdışına gidiyor zaten. bir kere gelinen hayatta türkiye de ömür çürütülmez. evet.
devamını gör...
165.
eğer yabancıların elinde olsaydı dünyanın en elit ülkesi olurdu belki de. insanlar tüm dünyadan akın akın gelirdi anadolu’ya, ege kıyılarına, oradan akdeniz’e. bir kaç kadeh vurup karadenize. dünyada kaç tane böyle coğrafya var ki?
devamını gör...
166.
yetişmiş ve nitelikli insanların ücretsiz ihraç edilmesinde yani beyin göçünde üst sıralarda olan, leş ekonomisiyle dosta korku, düşmana güven veren ülke.
devamını gör...
167.
zor bir ülke, bu ülke için bir şeyler yapmaya çalışıyorsan geçmiş olsun. bir yanda yanlış politikalar izleyen ilginç bir hükümet, bir yanda bu ülkeye düşmanlık besleyen hainler.
yine de, bu ülke için çok fedakarlık yapmamız lazım, bu ülkede var olduk, bu ülkeye aitiz, atatürk'ün yolundan, düşüncesinden,ilkelerinden ve fikirlerinden sapmamamız lazım, üretmek,çalışmak,gelişmek ve geliştirmek lazım bu ülkeyi.
fırsatım var da gitmiyorum kardeşim bu ülkeden, rvp aldım slav ülkelerinde istediğim kadar yaşarım isteseydim hiç sorun değil, ama ben bu ülkede ne kadar sorun olursa olsun aidiyet duygularıyla yaşıyorum.
aralıkta askerlik var, gidip geldiğimde ekonomik olarak önceden yaptığım yatırım ile katma değer üreticek projelerim var, o zamana kadar her şeyin daha iyi olacağına inanıyorum.
önce şu çer çöp vatansız hain bölücülerden kurtulacağız, sonra doğru politikalar izleyen bir hükümet ile devam edeceğiz. sabredin, dayanın.
ne mutlu türküm diyene.
yine de, bu ülke için çok fedakarlık yapmamız lazım, bu ülkede var olduk, bu ülkeye aitiz, atatürk'ün yolundan, düşüncesinden,ilkelerinden ve fikirlerinden sapmamamız lazım, üretmek,çalışmak,gelişmek ve geliştirmek lazım bu ülkeyi.
fırsatım var da gitmiyorum kardeşim bu ülkeden, rvp aldım slav ülkelerinde istediğim kadar yaşarım isteseydim hiç sorun değil, ama ben bu ülkede ne kadar sorun olursa olsun aidiyet duygularıyla yaşıyorum.
aralıkta askerlik var, gidip geldiğimde ekonomik olarak önceden yaptığım yatırım ile katma değer üreticek projelerim var, o zamana kadar her şeyin daha iyi olacağına inanıyorum.
önce şu çer çöp vatansız hain bölücülerden kurtulacağız, sonra doğru politikalar izleyen bir hükümet ile devam edeceğiz. sabredin, dayanın.
ne mutlu türküm diyene.
devamını gör...
168.
emperyalizmin kadrolu müşterisi.
devamını gör...
169.
(bkz: kuzuların sessizliği)
devamını gör...
170.
sevgili murat menteş'in kaleminden:
"türk’üm. türkçe konuşur, okur, yazarım.
türkiye’yi seviyorum. bunun rasyonel, mantıklı bir açıklaması yok.
türkiye’yi sevmek, benim için annemi sevmek gibi.
süleymaniye’yi, karacaoğlan’ı, murat uyurkulak’ı, toroslar’ı, alper canıgüz’ü, diyarbakır karpuzunu, sezen aksu’yu, “yan yüreğim yan, gör ki neler var…” diye başlayan ilahiyi, malatya kayısısını, mustafa kutlu’yu, bitlis tütününü, cüneyt arkın’ı, afyon kaymağını, sait faik’i, boğaz’ı, ahmet abi’yi, denizli horozunu, mimar sinan’ı, anamur muzunu, mahzuni şerif’i, akşam ezanını, onur ünlü’yü, erzurumlu emrah’ı, emrah serbes’i, nefi’yi, orhan gencebay’ı, van gölü canavarını, münir özkul’u, özay gönlüm’ü, gökhan özcan’ı… seviyorum.
bu ülkenin şiirleri, ağaçları, suları, şarkıları, destanları, camileri, ilahileri, çarşıları, çayları, bağlamaları, resimleri, börekleri, kiliseleri -evet- bizi yaklaştırır, kardeş kılar.
çocukluğumuz, aşklarımız, ibadetlerimiz, dostluklarımız buradadır. burada sofraya oturur, burada selamlaşır, burada dua eder, burada hayata veda ederiz. türkiye bizim hayatımızdır.
türkiye’yi siyasi bir obje gibi algılayamam.
bu ülkede tarihsel hatalar, siyasi anormallikler, ekonomik haksızlıklar, işkenceler, baskınlar, cinayetler gördük.
çok yorulduk.
hâlâ sabrımızı zorlayan, umutlarımızı kıran, haysiyetimizi zedeleyen olaylara şahit oluyor, maruz kalıyoruz.
fakat bu kötü, bozuk, can sıkıcı şeyler aynı zamanda türkiye’yi tahrip eden şeylerdir. türkiye’yi teşkil eden şeyler değil.
her çocuk, her evlat annesinin yemeklerini beğenir. çünkü damak zevkimizi, annemizin yemekleri şekillendirir. ben de annemin yaptığı yemeklere bayılıyorum. iştahlı bir çocuktum. anneciğim pişirirdi, ben de çılgınlar gibi yerdim.
25 yaşına geldiğimde fark ettim ki, annem iyi bir aşçı değilmiş. keke tuz değil, şeker katılırmış. pilav tane tane olurmuş. balık bambaşka bir şeymiş…
fakat hâlâ annemin yemeklerini yiyince ruhum şenlenir. nükleer artığa benzeyen pilavı iştahımı açar. o adı konmamış, aile içinde “patates” dediğimiz şeye bayılırım. tuzlu kekin keyfini çıkarırım…
anamın ekmeğine kuru, ayranına duru demem. ellerine sağlık derim, ziyade olsun derim, çok leziz derim.
benim nazarımda türkiye başka bir şeydir.
elbette izlanda da güzeldir, onun da seveni vardır. tabii ki moğolistan’da, nijerya’da, meksika’da, tayvan’da mutlu insanlar yaşar…
oralara gider, o insanlarla da hasbıhal ederiz. mamafih onların hayatındaki güzelliği anlamlandırabilmem, türkiye’nin bana hissettirdikleri, düşündürdüklerinden ötürüdür.
herkes annemi adıyla çağırır. fakat ben ona anne derim.
türkiye de benim vatanımdır.
katillerin, zalimlerin, aptalların, cahillerin, manyakların türkiye ile arama girmelerine müsaade etmem.
türkiye benimdir.
ben türkiye’yimdir."
"türk’üm. türkçe konuşur, okur, yazarım.
türkiye’yi seviyorum. bunun rasyonel, mantıklı bir açıklaması yok.
türkiye’yi sevmek, benim için annemi sevmek gibi.
süleymaniye’yi, karacaoğlan’ı, murat uyurkulak’ı, toroslar’ı, alper canıgüz’ü, diyarbakır karpuzunu, sezen aksu’yu, “yan yüreğim yan, gör ki neler var…” diye başlayan ilahiyi, malatya kayısısını, mustafa kutlu’yu, bitlis tütününü, cüneyt arkın’ı, afyon kaymağını, sait faik’i, boğaz’ı, ahmet abi’yi, denizli horozunu, mimar sinan’ı, anamur muzunu, mahzuni şerif’i, akşam ezanını, onur ünlü’yü, erzurumlu emrah’ı, emrah serbes’i, nefi’yi, orhan gencebay’ı, van gölü canavarını, münir özkul’u, özay gönlüm’ü, gökhan özcan’ı… seviyorum.
bu ülkenin şiirleri, ağaçları, suları, şarkıları, destanları, camileri, ilahileri, çarşıları, çayları, bağlamaları, resimleri, börekleri, kiliseleri -evet- bizi yaklaştırır, kardeş kılar.
çocukluğumuz, aşklarımız, ibadetlerimiz, dostluklarımız buradadır. burada sofraya oturur, burada selamlaşır, burada dua eder, burada hayata veda ederiz. türkiye bizim hayatımızdır.
türkiye’yi siyasi bir obje gibi algılayamam.
bu ülkede tarihsel hatalar, siyasi anormallikler, ekonomik haksızlıklar, işkenceler, baskınlar, cinayetler gördük.
çok yorulduk.
hâlâ sabrımızı zorlayan, umutlarımızı kıran, haysiyetimizi zedeleyen olaylara şahit oluyor, maruz kalıyoruz.
fakat bu kötü, bozuk, can sıkıcı şeyler aynı zamanda türkiye’yi tahrip eden şeylerdir. türkiye’yi teşkil eden şeyler değil.
her çocuk, her evlat annesinin yemeklerini beğenir. çünkü damak zevkimizi, annemizin yemekleri şekillendirir. ben de annemin yaptığı yemeklere bayılıyorum. iştahlı bir çocuktum. anneciğim pişirirdi, ben de çılgınlar gibi yerdim.
25 yaşına geldiğimde fark ettim ki, annem iyi bir aşçı değilmiş. keke tuz değil, şeker katılırmış. pilav tane tane olurmuş. balık bambaşka bir şeymiş…
fakat hâlâ annemin yemeklerini yiyince ruhum şenlenir. nükleer artığa benzeyen pilavı iştahımı açar. o adı konmamış, aile içinde “patates” dediğimiz şeye bayılırım. tuzlu kekin keyfini çıkarırım…
anamın ekmeğine kuru, ayranına duru demem. ellerine sağlık derim, ziyade olsun derim, çok leziz derim.
benim nazarımda türkiye başka bir şeydir.
elbette izlanda da güzeldir, onun da seveni vardır. tabii ki moğolistan’da, nijerya’da, meksika’da, tayvan’da mutlu insanlar yaşar…
oralara gider, o insanlarla da hasbıhal ederiz. mamafih onların hayatındaki güzelliği anlamlandırabilmem, türkiye’nin bana hissettirdikleri, düşündürdüklerinden ötürüdür.
herkes annemi adıyla çağırır. fakat ben ona anne derim.
türkiye de benim vatanımdır.
katillerin, zalimlerin, aptalların, cahillerin, manyakların türkiye ile arama girmelerine müsaade etmem.
türkiye benimdir.
ben türkiye’yimdir."
devamını gör...
171.
son yıllardaki bir gözlemim.
önce bir kıssadan hisseyi koyayım.
çok kıskanç bir adam varmış. bir gün bu adamın karşısına bir cin çıkar. “dile benden ne dilersin. ancak; sana vereceklerimin iki katını komşuna vereceğim” der. adam o kadar hain ve alçak duygulara sahip ki durur ve düşünür. ben bir araba istesem komşumun iki arabası olacak. ev, arsa, fabrika istesem komşuma iki kat verecek. komşusunun ondan üstün olmasını ister mi?
cine der ki “benim bir gözümü, komşumun iki gözünü çıkar."
etrafımdaki birçok kişinin mutsuz olması normal. ama bazıları 'kendilerinin nasıl mutlu olacağını' düşünmüyor. mutlu olduğunu düşündüğü kişilerin mutsuz olmasını diliyor.
mesela x kişisinin bir tanıdığı bir eşya almış, araba almış diyelim. öncelikle birinin bir şey aldı diye x neden mutsuz ediyor. x 'ben nasıl alabilir' yerine 'eşyasına birseyler olsun' diye düşünüyor. bu eşyaya zarar gelirse tatmin oluyor.
'bende de olsun' yerine 'bende yoksa onda da olmasın' zihniyeti taşıyan kisileri gördükçe üzülüyorum.
geçen (bkz: yazarların okuduğu bölümler) başlığına denk geldim. birçok yazarın liseli ve üniversiteli olduğunu görünce bir parça ümitlendim. umarım yeni nesil daha pozitif, daha çalışkan olur da yukarida belirttiğim kıskanç zihniyet değişir.
önce bir kıssadan hisseyi koyayım.
çok kıskanç bir adam varmış. bir gün bu adamın karşısına bir cin çıkar. “dile benden ne dilersin. ancak; sana vereceklerimin iki katını komşuna vereceğim” der. adam o kadar hain ve alçak duygulara sahip ki durur ve düşünür. ben bir araba istesem komşumun iki arabası olacak. ev, arsa, fabrika istesem komşuma iki kat verecek. komşusunun ondan üstün olmasını ister mi?
cine der ki “benim bir gözümü, komşumun iki gözünü çıkar."
etrafımdaki birçok kişinin mutsuz olması normal. ama bazıları 'kendilerinin nasıl mutlu olacağını' düşünmüyor. mutlu olduğunu düşündüğü kişilerin mutsuz olmasını diliyor.
mesela x kişisinin bir tanıdığı bir eşya almış, araba almış diyelim. öncelikle birinin bir şey aldı diye x neden mutsuz ediyor. x 'ben nasıl alabilir' yerine 'eşyasına birseyler olsun' diye düşünüyor. bu eşyaya zarar gelirse tatmin oluyor.
'bende de olsun' yerine 'bende yoksa onda da olmasın' zihniyeti taşıyan kisileri gördükçe üzülüyorum.
geçen (bkz: yazarların okuduğu bölümler) başlığına denk geldim. birçok yazarın liseli ve üniversiteli olduğunu görünce bir parça ümitlendim. umarım yeni nesil daha pozitif, daha çalışkan olur da yukarida belirttiğim kıskanç zihniyet değişir.
devamını gör...
172.
oturup beklemenin yeridir. herkes umutla bir günü bekler. bekleyişle geçer gider ömrü...
devamını gör...
173.
keşke bu ülkede hiç aç insan olmasa, hiçbir kadın ve çocuk şiddet ve tacize uğramasa, adalet herkes için olsa, emek veren hakkını alsa, gerçek sanatçılar değer görse de, benim boktan derdim ülkenin en büyük derdi olsa.
tam hayatıma üzülecekken aklıma bunlar geliyor.
üzülemiyorum.
tam hayatıma üzülecekken aklıma bunlar geliyor.
üzülemiyorum.
devamını gör...
174.
en büyük sorunu barzoluk olan ülke.
devamını gör...
175.
en büyük sorunu hak hukuk tanımama.
kimse kimsenin hakkına zerre kadar bile riayet etmiyor. etseler çok daha güzel bir ülke olacak.
kimse kimsenin hakkına zerre kadar bile riayet etmiyor. etseler çok daha güzel bir ülke olacak.
devamını gör...
176.
vasat altı olmanın normal kabul edildiği, nitelikli olmanın ise özendirilmek bir yana devlet tarafında karşılık bulmadığı, adeta ötekileştirildiği coğrafya. peki sonucu ne olur; maalesef çöküş...
devamını gör...
177.
gelişememesinin en büyük nedeni milletimiz.
gençlere tavsiyem büyükleriniz gibi vatan, memleket aşkıyla yanıp tutuşmayın ama özünüzü de unutmayın. kendinizi iyi okullarda yetiştirip, yurt dışında güzel bir kariyer edinin ve ülkenizi öyle temsil edin. burası eskisinden de karışık, farklı bir halde. insanlar kutuplaşmış, ortak bir sevgi kalmamıştır.
gençlere tavsiyem büyükleriniz gibi vatan, memleket aşkıyla yanıp tutuşmayın ama özünüzü de unutmayın. kendinizi iyi okullarda yetiştirip, yurt dışında güzel bir kariyer edinin ve ülkenizi öyle temsil edin. burası eskisinden de karışık, farklı bir halde. insanlar kutuplaşmış, ortak bir sevgi kalmamıştır.
devamını gör...
178.
3 tarafı denizlerle çevrili iç tarafı yalnızlıklarla dolu bir kara parçasıdır.
devamını gör...
179.
üç tarafı deniz ile çevrili olup balık yiyemeyen, toprakları verimli olup sebze/meyve tüketemeyen, hayvancılığın verimli olup et yiyemeyen, doğası/tarihi/konumu aracılığıyla turizm cenneti olup tatil yapamayan insanların ülkesi.
devamını gör...
180.
ticari çıkar ilişkileri harici, hiçbir birlik desteğine ihtiyaç duymaması gereken ülke.
şu durumda tarafsız kalması mantıklı tabii ki, ama bu ülkenin vatandaşları şunu unutuyor.
tam bağımsız türkiye.
şu da bir gerçek, yarın bir seferberlik çıksa, bu ülkenin vatandaşlarının kaçacağını düşünmüyorum, biz türklerin en iyi bildiği şey savaşmak.
asırlardır bu konuda bariz başarılıyız, savaş evet iyi değildir, ama gerektiğinde iyidir.
şu durumda tarafsız kalması mantıklı tabii ki, ama bu ülkenin vatandaşları şunu unutuyor.
tam bağımsız türkiye.
şu da bir gerçek, yarın bir seferberlik çıksa, bu ülkenin vatandaşlarının kaçacağını düşünmüyorum, biz türklerin en iyi bildiği şey savaşmak.
asırlardır bu konuda bariz başarılıyız, savaş evet iyi değildir, ama gerektiğinde iyidir.
devamını gör...