birinin birine bu şekilde seslendiğini duyduğumda içimi burkan kelime. en çok imrendiğim insanlar dedesi hayatta olan ve onlarla vakit geçiren kişiler. dedelerimden biri daha kendisi de gencecikken vefat etmiş. diğerine de ben yetişememişim. en küçük kız torunu benim. söylenene göre birbirimizi tanısaymışız hem sürekli kavga eder hem de çok iyi bir ikili olurmuşuz. ama mukadderat, birbirimizi görmedik bile. dedesine "eski kafa", "bunak" gibi çirkin yakıştırmaları* yapan kişileri anlayamıyorum. her ne olursa olsun o senin büyüğün ve bir insan. sevmiyorsan dahi en azından saygı duy. bil ki onu da bulamayanlar var. kıymet bilenlerden olalım dostlar.
devamını gör...
top sesinden rahatsız olan dedem söz konusu biz olunca çıtını çıkarmazdı. hatta her yaz her birimize ayrı ayrı gider top alır bahçeye koyardı. ikindi vakti olunca onunla birlikte dama çıkardık. orası kocaman bir çiçek bahçesiydi. dedem gözü gibi bakardı onlara. biz de kendimizce dedeme yardım etmeye çalışırdık. kardeşim henüz yazmayı öğrenmemişken dedemin ona ismini yazdırmaya çalıştığını da hatırlıyorum. çalışkan olmamızı isterdi.
canım dedem. artık çok yaşlandı. zaten pamuk gibi kalbi vardı şimdi daha da hassaslaştı. böyle bir dedeye sahip olduğum için kendimi hep şanslı hissettim.
devamını gör...
kahramanım, beni müzikle tanıştıran adam, çocukluğumun beraber geçtiği ve bana çok şey öğreten en değerlim ve maalesef bana en büyük korkumu yani onu kaybetme korkumu veren kişi, herkesi atlatırım ama onun ölümünü asla atlatamam çünkü o adam benim çocukluğum.
devamını gör...
dedem 1983 balkanlar dama üçüncüsü, bu ülkede bu üçüncülük çok az övgü aldı. canım dedem.
devamını gör...
baba önemlidir ya hani, dede de en az baba kadar önemlidir. babamız, dedemizin tohumudur.

öz olan iki dedem de vefat etti, birini hiç görmedim. bir tane de öz olmayan lakin özden de öz bir dedem daha vardı. rafet dedem.

rafet dedem, ziyaretlerim sonrası ben giderken" güle güle omarım" derdi. ne demekti? bilmiyordum.

vefat ettiği gün, ağabeyim ağlamaya başladı, bir koşu çıktı evden. yadigar tofaş murat 131 ondaydı.

ben o an anladım ne demek olduğunu. "güle güle omarım..." deyip, saatlerce ağladım. aşağı inmiştim, o dönem sigara içiyor ama paket taşımıyordum. kaç sigara içtim hatırlamıyorum, bir apartman setinin üstüne oturup, ağlayarak.

kapı gibi adamdı rafet. sesi davudi.

elbet buluşacağız omarım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
25. yaş günümde kendisini kaybettik.
devamını gör...
hayatta en eksik taraflarımdandır çünkü dedem hiç gerçekten dedemmiş gibi davranmazdı. yani arkadaşlarımın dedelerini görünce böyle hissederdim bizi hiç sevmezdi gibime gelirdi . kendisinin gerçekten biraz yakın davrandığı çok kısa bir zaman dilimi oldu. dedem olduğunu hissetirdikten kısa bir zaman sonra vefat etti bu nedenle vefatı beni çok etkilemişti.
( babamın babası)

annemin babası hayatta ve onu çok seviyorum böyle dede değil de ikinci babam gibi . benimle ilgilenmesi " çiçeğim " demesi en sevdiğim en zevk aldığım şeylerdendir .
devamını gör...
arkasında güzel anılar bırakandır.

bundan yıllar önce bir yaz tatilinde klasik olarak köyde işlere güçlere dalmışken bir telefon gelir. o zamanlar mesleği asker olan ve yıllardır şehir dışında yaşayan dayım birlikten arkadaşlarıyla iki gün sonra akşama ziyaretimize geleceğini söyler. evde manyak bir telaş, el oğluna rezil olmayalım ve iyi gözükelim diye en özel yemek takımları çıkarılıyor, normalde asla uğraşıp yapmayacağımız yöresel yemekler için malzeme alınıyor. adamlar rahat otursun diye acilen kanepe bile almışlar büyükler ya. tüm olanaklar seferber, yeter ki misafirler memnun olsun. anneannem dedemi sıkı sıkı tembihliyor çok konuşma diye. dedem köyde esnaflık yaparken herkes tanıdık olduğu için rahat takılan birisi, nabza göre şerbet vermiyor. bazen pot kırıyor ama çoğunlukla komik yorumlarda bulunuyor. anneannemin ise hataya tahammülü yok.

beklenen gün geliyor, dayım misafirlerle üniformaları üstlerinde çıkageliyor. evdeki herkes ultra-misafirperver. her şey yolunda ama bir gariplik var. anneannem dedemi konuşmasın diye öyle bir korkutmuş ki adam sorulan sorulara bile doğru düzgün cevap vermiyor, sessizce gülümsüyor sadece. bir ara evin önüne çıkıyor birkaç kişi. aralarından birisi güney koreli. o zamanlar çat pat konuştuğum ingilizcemle ahırdan gelen inek seslerini açıklıyorum, köy hayatını falan anlatıyorum. o da kibarca teşekkür ediyor. misafirler gidince herkes bir oh çekiyor. dayım ertesi gün telefonda konuşurken tüm arkadaşlarına babasının nasıl muzip birisi olduğunu, herkesin onunla konuşmak istediğini ama dedemin suskunluğu yüzünden herkesin durumu garipsediğini söylüyor uzun uzun.

bugün eski eşyaları ayıklarken elime gelen bir anahtarlık sayesinde hatırladım. o koreli adam hediye etmişti. ah be dede, keşke daha çok konuşsaydın da dinleseydik biz de.
devamını gör...
beni bu dünyaya bağlayan nadir insanlardan dedem, az önce görüntülü konuştuk. çok yaşlanmış, gözüm doldu.
devamını gör...
abartısız , tartışmasız torunu olunabilecek en iyi dede benimki imiş meğer ama maalesef artık çok çok geç.ona tek bir konuda kızdım.tabi ki kızma nedenim her bayram toplaşmasında reyini kime verdin diye sorup aynı ve tek cevabı beklemesi değildi.kızma nedenim babamı çinçin bağları gibi bir yerin olduğu ankara'da takside çalışmaya göndermesi idi.sırtında yorganı ile kayseriden ankaraya göçmüş dedemler.bu göçme olmasaydı ziraatle uğraşıp çok zengin olacaktım ama şu an bulunduğum yerde asla olamayacaktım.vefatından 1 ay önce ziyaretine gittim.şöyle baktı yüzüme. vefasız xxxxx dedi.bittim.tükendim.onurlu gururlu adamım.salona nasıl koşup hüngür hüngür hıçkıra hıçkıra nasıl ağladığımı hatırlamıyorum. yarım saat sonra toplayıp kendimi döndüm yanına.allahım al canımı artık diyordu.namazlar ne oldu dedim.kahroluyorum dedi.7 yaşından beri çalışıyorum çok yoruldum dedi.babamdan öğrendim 38 yaşından bu yana aralıksız namaz kılmış , tek kuruş faize girmeden 5 6 tane ev , yazlık , taksi , plaka , para vs. hacı olma şerefine nail olmuş , eli ayağı tutana kadar kurbanlar , zekatlar...ezan okunmadan abdestini alır hadi gidelim derdi bana ve ben hep başka zaman inşaallah derdim.2018 de bizi kolu kanadı kırık , yüreği buruk , içimize doğru ağlar şekilde bıraktı gitti.sonra ben ne yaptım ; yıllarca yan yana namaz kılma şerefini reddettiğim adamın namaz kıldığı camiye gidip onun oturmuş olabileceği yerde namaz kıldım.ne fayda.dedeler dağ gibi olur derler ya benim ki sıradağmış meğer.çok iyi bir terzi , müthiş bir şoför , yemek yerken her bir lokmasını 40 kere çiğnerdi vs.. ben birkaç bakımdan çok çok şanslıyım.en başta yüce allah ( c.c ) kulu olduğum için , sonra peygamber efendimiz muhammed mustafa ( sav ) ümmeti olduğum için , sonra mustafa kemal in önderliğindeki kahraman türk ordusunun neferi olduğum için ve son olarak dedemin torunu olduğum için...adaşım dedem..bil ki torunun sana yakışır bir torun olmak için neleri vermezdi.allah senden razı olsun...
devamını gör...
bayram gelince daha da anlıyor insan kapısının kapandığını. ata kapısının olması insanı iyi hissettiren birşey ya. mutfakta tel dolapları vardı. gidip gelip bişeyler getirirdi şunuda yiyin kızım bunuda koyun diye. özellikle de lokumlu bisküvi kıstırması çok severdim. keşke sağ olsaydı da karşılıklı sohbet etseydik çok severdi rahmetli anılarını anlatmayı. bizde ağzı açık dinlerdik. özledim mm. kapısı kapanınca anlıyorsunuz.
devamını gör...
dün akşam vakti, hayatımda son kez bu kelimeyi söyleyebilme şansımı kaybettim.

dedem. küçükken elimden tutup beni yemyeşil sokaklarda gezdiren dedem. ilk torunu olduğumdan olsa gerek, herkesi unuttuğunda dahi beni hatırlayan, ela gözlü, canım dedem. bize her geldiğinde en sevdiğim çikolataları, dondurmaları alan, bilinci gidene kadar cebime para sıkıştırmadan asla bırakmayan, evine her gittiğimde, ne kadar ağrısı olursa olsun yattığı koltuktan doğrulan canımın içi dedem.

benim dedem zor adamdı, binbir türlü huyu vardı. onu her gördüğümde, farklı bir yönüyle tanışırdım.

küçücük bir çocukken, neşeli mi neşeli bir dedem vardı, anneannemden gizli benimle misafir odasına girer (nedendir bilinmez, o misafir odası asla dağılmamalıydı), bozuk televizyonu zorla çalıştırmaya çalışır, benimle yastık savaşı yapar, radyodan sayısız kanal çevirirdi. gazeteleri açar, okur, okudukça şaşırırdı. ne zaman bir çizgi film açsam hayretler içerisinde kalır, "neler yapıyorlar böyle!" diye abartılı tepkiler verirdi.

ergenliğe girdiğimde daha sert bir dede figürü çıktı karşıma. dershaneden çıktığımda, arkadaşlarımla yürürken karşılaştığımızda bir baş selamı verip geçip gitmişti, nasıl da şaşırmıştım. ben onun biricik torunu değil miydim, bir baş selamı mıydı ederim? çok geç olmadan, dedemin görgü kurallarıyla tanıştım. toplum içinde nasıl ağırbaşlı olduğunu hiç bilmiyormuşum meğer. aynı hafta anneannemlere gittiğimde, birlikte number 1 açıp ergenliğimin favori popçularını birlikte izleyip gülmüştük, anlamadığımız sözlere sahip şarkıların melodilerine eşlik etmiştik oysa. ama sürtüşmeye de başlamıştık. sanırım fazla yüz bulmuştum, 11-12 yaşın verdiği o her şeyle dalga geçme haliyle dedemle, hafızasıyla, bana verdiği tavsiyelerle dalga geçmeye başlamıştım. bunu öyle çok da belli ederek yapmıyordum, ya da öyle sanıyordum. çekti karşısına beni, hatamı anlattı, utandıkça utandım, yerin dibine girdim. eğer insanlar hiyerarşik olarak dizilecekse karşımda, o uyarıyı yaptığı gün, dedem en üst katlardan birine çıkmıştı benim için.

yıllar geçti, üniversiteye geçtim. beni ne zaman görse, karışık bir dua ederdi. karışık diyorum, çünkü hayatın bana getirebileceği her güzel şeyi o duanın içerisinde isterdi. "rabbim seni iyilerle karşılaştırsın, çabalarını başarıyla taçlandırsın, yüzünü güldürsün, iyi insanlarla karşılaştırsın, vatana millete hayırlı biri olmanı nasip etsin..." diye uzar giderdi bu dua.

sonra bir gün, hasta olduğunu öğrendik.

5 yıl savaştı. ben 5 yıl üniversite okudum, o 5 yıl hastalıklarla mücadele etti, durdu. beni her gördüğünde yüzünde gülümsemesi, duasını eksik etmedi.

dede, bugün sabah son final sınavımı verdim, sanırım mezun oldum. bu haberi sana verebilmeyi çok isterdim. sınavımdan sonra size geldim, tanımadığım bir sürü insan vardı, ama sen yoktun. tencere tencere yemek pişirildi, ama hiçbiri sana yapılan tuzsuz yemeklerden değildi. senin tanımadığına emin olduğum bazı insanlar geldi sonra, pilav yerine ekmek istedi. sonra bir arabayla geldiler, bir imam indi, tabutun içinde sen vardın. helallik istediler.

sanki seni tanımıyorlarmış gibi.

ben bugün mezun oldum dede, sonra da başımdan sürekli düşen bir örtüyle cenazene katıldım.
devamını gör...
bizim huysuzla pek çatıştırdık ama kafasına estiğinde de dışarı çıkar takılırdık bir zamanlar. saça sakala ayar olurdu, alışınca da severdi. ninenin lastiklerinden al da bağla derdi. arabasını kullandırmaktan da hiç hoşlanmazdı, sürene de zırt pırt karışırdı. kankalarının yanına dedegalar ordusunun toplandığı nargile ortamlarına bile götürmüş, bu benim anarşik torunum diye kafalamıştı. şimdi sesini bile unuttum neredeyse. özlüyor insan o günleri bile.
devamını gör...
tatlış dedeler:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
nevi şahsına münhasır bir adamdı dedem.
öfkesi ve adam dövmesi ile meşhurdu. çok korkardım vefat edene kadar, herkes korkardı gerçi. düşün 65 yaşındayken o dönem 30 yaşlarinda balıkçı oğlunu(en küçük amcamı) eşine vurdu diye yumruğu vurup ayaklarını yerden kesip çöpe sokmuş bir adamdı. yanında her daim falcatası, zincirli cep saatini takar arada volta atardı. tek gözü kapalı her daim gözü kanlı yemyeşil gözlü varil gibi geniş göğüslü bizim köyün toprak ağalarindandi dedem. nusret ağa derlerdi.yaşlandıktan sonra da zevkine balıkçılık yapardı. gece 3 te kayıkla açılır nereye gittiğini ne kimse bilir eder bir gelir sabahın köründe balık pişiriyor. her şeyi yerdi rahmetli mezhepsizdi. babam çıksa denizden onu da yerim bismillah hepsi benim karnıma diye yemeğe başlardı.balıkları kendi pişirirdi öyle tuhaf takıntıları vardı.
sadece yemek yerken gülerdi. onun haricinde tek kelime etmez sürekli patlamaya hazır bir bomba gibi kanlanmis gözlerle hayatıni geçirirdi.
tâbi haliyle babam ve büyük amcam tarifsiz dayağın yiyerek büyümüş dedemin. sabahları bizi kızılcık sopasıyla döverek uyandırırdi der babam. beni de dövmüştu çocukken hiç unutmam, sinekligi vardı meşhur beni onla dövduydu. ama mal konusunda da acayip eli boldu, zengindi de.
haaytta en sevdiği üç şey vardı; kadınlar, yemek yemek ve birilerini dövmekti. boğazına aşırı düşkündu ve kadınları çok severdi.
sonra da ben artık ölüyorum hadi selametle deyip selamını verip vefat etti gitti. ömrümde dedem kadar kimseye eyvallahi olmadan yaşayan ve ölen başka bir insan da görmemişimdir.
devamını gör...
paradokslara konu olmuş aile büyüğü. işte vay efendim geçmişe dönsek de bir fikir olarak bu dedemizi öldürsek, babamız hiç doğmamış olacağı için biz ne oluruz gibi. ilginç.

şüphesiz geçmişe dönüp kendisini öldürmek iyi bir fikir değil.
devamını gör...
biz sülalenin erkekleri iğrenç adamlarız. konuyu uzatmaya da pek gerek yok. babam, amcam, baba nesli felaket bilmiş tipleriz. onlardan bir önceki nesli göremediğimden yorumda bulunamıyorum ama kalıtsal genetikten yola çıkarsak, pek parlak olduklarını sanmak inandırıcı olmaz. döneminin çekilmezleriydi muhtemel büyük büyük babam falan. yakışıklı, narsist bir erkek baskın, sülaleyiz. çok belli bu.

yeni jenerasyonda da başta ben, erkek kuzenim falan berbatız. tüm bu kum fırtınasının ortasında, baba tarafından hayran olduğum, çocukluğumun kahramanı dedem. allahımm. yer gök şahit, annem kadar seviyordum dedemi. çok hayrandım ona. bryantinli saçlarını geriye taramasına, giydiği takım elbisesi, köçekli saati, asker madalyası. konuştuğunda, herkesin ne diyecek diye dilinin ucuna bakması, türkçesi. sesi, ses tonu. yolda yürüdüğü zaman dalgalanan kaldırım. çiçeklere hayranlığına olan hayranlığım. nereye bakıyor diye merak ederdim adamı. neler neler, ne duygu iklimleri yaşattı dedem bana.

adı, rahmi idi. babasının adı tevfik. rahmi bey, hayatımda gördüğüm en klas adamlardan biriydi. öyle çok özlüyorum ki.. diyecek bir şeyim yok.
devamını gör...
içimde hep ukde kalan.
devamını gör...
en sevdigim insandi.
devamını gör...
seni her geçen gün artan bir şekilde özlüyorum dedecim.
belki büyüklerime karşı sevgisini çok fazla gösterebilen biri değildim, ama kapıdan girdiğimizde gözlerinin ışıldamasını çok özlüyorum. canım dedem. senin anlattıklarını dinlemeyi, seninle muhabbet etmeyi, kuran okuyuşunu dinlemeyi, oturup sadece ikimiz bilgi yarışması izlemeyi, kitapsever yanımı senden alışımı, haber izlerken hafiften sinirlenişini bile özledim. hiç aksatmayıp her vakitte camiye koşturuşunu, o kadife şapkanı başından eksik etmeyişini, hatta şapka yüzünden çıkan güneş yanığını bile özledim. "çok tarz olmuşsun kimin dedesi bee" diye kahverengi deri ceketini övmeyi, güneş gözlüklerinle onu kombinleyişini özledim. ne olursa olsun tatlı dilli olmanı, örnek biri olmanı özledim. başımızda olmanı özledim. her hafta sonu geldiğimde köşede ayaklarını uzatmış görmeyi özledim seni.

normalde ölümlere üzülen biri değilim. öyle olmadığımı zannederdim. insanlarla çok fazla bağ kurmuyorum. kursam bile, allah inancım beni zaten böyle bir sonu her an yaşayabileceğimizi ve ölümün bir ayrılık olmadığını hatırlatıyor. bunun için ki ölümlere üzülen biri değilimdir. üzülmüyorum da, allah'a şükrediyorum, harika bir ömür yaşadın ve ölürken çekmedin, çektirmedin.

hani anneannem köyde vefat etti diye sanki hâlâ köydeymiş gibi hissederdim. onun yokluğuna alışalı çok oldu. ama sen buradaydın. anneannemi tekli koltuğunda görmemeye alışsak da seni köşende görmemeye bir türlü alışamadım dede.

her zaman içten içe örnek aldığım kişi sendin dede. kimseye söyleyemediğim, sana da söyleyemediğim ne çok şey varmış. keşke en azından bunları sana söyleyebilseydim. aferin'ini eksik etmedin üzerimden ama ben bir kez bile bunları söyleyememişim.

anneme seni ne kadar özlediğimi söyleyemiyorum dede. bilirsin, o da senin gibi, gözyaşı hemen gözünün ucunda bekliyor. 'anne' ya da 'baba' kelimesi geçse sizi hatırlıyor, başlıyor ağlamaya. ben de kendi babama sarılıyorum. seni ne kadar özlediğimi birkaç sefer ona söyledim. o da seni çok özlüyor.

dedecim. senden çok özür dilerim.
sana verdiğim sözü tutamadım. o kadar üzülüyorum ki. bu aralar her gün oraya gidiyorum ve her gün bunun için kahrolup ağlıyorum. canım dedem, seni de o kütüphaneye götürecektim. çok merak ediyordun o kütüphaneyi. anlatmıştım sana, içi şöyle, bahçesi böyle diye. heyecanlanmıştın. söz de verdim koluna girip bir gün götürecektim seni.. çok geçiştirdim; o kadar pişmanım ki. bir tanecik sözümü bile tutamadım. kahroluyorum dede her gün kütüphaneye gittiğimde. affet beni dede.

özür dilerim. seni çok seviyorum. seni çok özledim canım dedem.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"dede" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim