başlık açmayı hobi edinmiş yazar
tam da şu anda bir tanesinin, sözlüğün altını üstüne getirdiği durum.
sözlükte başlık açacağım diye, muhtemelen eline sözlük alıp, meseleyi seri bir eyleme dökme durumu...
sözlükte başlık açacağım diye, muhtemelen eline sözlük alıp, meseleyi seri bir eyleme dökme durumu...
devamını gör...
normal sözlük'te anonim olmak
farketmez.. anonim ya da aşikar..
bizim her halimiz güzel..
bizim her halimiz güzel..
devamını gör...
yaz
böceklerin eve girdiği mevsim.
böcek antipatisi olan biri değilim ama aynı tür böcekten ikidir görmesi de ne bileyim. göç yolu üzerindeyim herhalde.
böcek antipatisi olan biri değilim ama aynı tür böcekten ikidir görmesi de ne bileyim. göç yolu üzerindeyim herhalde.
devamını gör...
her durumda çocuğunu suçlayan ebeveyn
çocuğuna, bir ömür her şey için kendini suçlamayı miras bırakan ebeveyndir.
devamını gör...
57 gollü futbol maçı
kadınlar ligindeki willenhall town ladies ve burton brewers arasında oynanan ve willenhall takımının 57-0 üstünlüğüyle biterek guinness rekorlar kitabı'na giren maç.
daha öncesinde aynı takımlar arasında oynanan maç, yine aynı ekibin 27 - 0'lık üstünlüğü ile sona ermiş.
daha öncesinde aynı takımlar arasında oynanan maç, yine aynı ekibin 27 - 0'lık üstünlüğü ile sona ermiş.
devamını gör...
18 şubat 2021 apartman boşluğu yayın
daddy bey'e sorum şudur: o kadar karma puanı ne yapacak? liste başında olmadığı zamanlarda nasıl bir iç burukluğu yaşıyor? tek rakibi neden kendisi?
devamını gör...
trip olarak sofrayı terk ettikten sonraki süreç
gece gizli gizli yemek yeme sebebidir.
devamını gör...
geceye bir bilgi bırak
zebraların aslında siyah, çizgilerinin beyaz olduğunu,
filistin'deki bir hayvanat bahçesinde ölen iki zebranın yerine beyaz çizgili iki eşek konduğunu,
turuncu rengi göremediklerini,
kulaklarını neredeyse her yönde döndürebildiklerini,
insandaki parmak izinde olduğu gibi her zebranın farklı çizgi deseni olduğunu biliyor muydunuz?
zebra demişken;*
filistin'deki bir hayvanat bahçesinde ölen iki zebranın yerine beyaz çizgili iki eşek konduğunu,
turuncu rengi göremediklerini,
kulaklarını neredeyse her yönde döndürebildiklerini,
insandaki parmak izinde olduğu gibi her zebranın farklı çizgi deseni olduğunu biliyor muydunuz?
zebra demişken;*

devamını gör...
geceye bir söz bırak
herkesin gidebileceği bir yeri olmalı. çünkü öyle bir an olur ki, insanın mutlaka bir yere gitmesi gerekir. dostoyevski.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
devamını gör...
emekli koca sendromu
babam sayesinde yaşadığım ve öğrendiğim sendromdur. ayrıntılı araştırma gerektiren bir konudur. olayı kuşaklara bağlayacağım yine ama baby boomer kuşağına dahil bir çok kişide görülen durumdur bu. günümüz şartlarını düşününce, birçoğumuz bu sendromu yaşamaktan ya da yaşatmaktan mahrum kalacağız ve bu sendrom da eskilerde kalacakmış gibi geliyor.
devamını gör...
garibanın garibana yaptığı zulüm
güney afrika cumhuriyeti'nde zalimin karşısına çıkmaya korkan ama garibanlara zulmeden garibanlardan bol var. bu ülkede altın, elmas çıkaran, duvarların üstü elektrik telleriyle dolu villalarda yaşayan beyazlara sesi çıkmayan siyahlar, diğer ülkelerden gelen siyahları palalarla yada canlı canlı ateşe verip öldürürler.
devamını gör...
rte'nin 2021'i şahlanış senesine döndüreceğiz açıklaması
geriye doğru şahlanışa devam.
devamını gör...
merdumlar baskında radyo yayını
biz sonradan geldik merdumkaptan, biz geldik ortam bozuldu mu?
devamını gör...
sekizinci günah
tomris uyar kitabıdır.
yedi ölümcül günah. bizi cehennem ateşine ikna edecek yedi ölümcül günah. cehennem kapılarından girişimizi kolaylaştıracak yedi ölümcül günah. ama farkında olmadığımız bir nokta var. o da şudur ki bu yedi ölümcül günah içinde yaşadığımız dünyayı cehenneme çevirmekte ve soyut bir cehennem fikrine gerek bırakmamakta.
bu günahların ilki gurur: bunu kendini beğenmişlik şeklinde ifade edebiliriz. tek tek bireyler üzerinden değil de kendini en üstün yaşam formu sanan dünyanın virüsü insanlık için bir hastalık olarak değerlendirmemiz gerekir bunu. konuşabildiğimiz için hayvanlardan ve bitkilerden üstün olduğumuza inanırız ve düşündüğümüz için. acaba hayvanların konuşma şeklini idrak edemeyecek kadar zavallı beyinlere sahip olduğumuzu ne zaman anlayacağız?
sevdiğimiz günahlarımızın ikincisi açgözlülük: bütün maddelerde olduğu gibi bu maddeyi de zavallı insanlık üzerinden açıklamaya çalışalım. açgözlülük insanların en temel özelliklerinden biri. insan açgözlü hayvandır. zira hiçbir hayvan ihtiyacından fazlasına göz dikmez. ama en ilkel hayvan olan insan biriktirmeden, ihtiyacından fazlasını istiflemeden duramaz. gözünün açlığı ruhunu doyurmaya yetmez insanların, bu yüzden ruhlarımız böyle bir deri bir kemik.
asla vazgeçmek istemediğimiz üçüncü günahımız ise şehvet: bu en tuhaf ve belki de en karşı konulmaz olan günahımız. ve en anlamsız olanı, kendimize kurallar koyup onları bozmak için yan yollara başvurmak zorunda kaldığımız yadsınamaz bir gerçek ve bunu en çok şehvet günahını işlerken yapıyoruz. doğal duygularımızı baskılayarak onları yapay bir hale getiriyor, sonra kendimize eziyet edip bu hislerden kaçmaya çalışıp en sonunda yenik düşüyoruz. tuhaf varlıklarız.
günahlarımızın gülü kıskançlık: insan her şeyi kıskanabilir, insan hasetinden çatır çatır çatlayabilir. insan, herhangi bir konuda kendinden daha iyi olan birini gördüğünde onun seviyesine yükselmek yerine onu kendi yanına çekmek için elinden geleni yapabilir. insan birini överken kelimeler ağzının içinde boğulurken, birini yererken aynı kelimeler kapakları açılmış bir barajdan fışkıran sular gibi özgür, acımasız ve gürültülüdür. insan kendini bile kıskanabilir ki bu, onu ateşin ortasında kendi kendini sokan bir akrebe çevirebilir.
en lezzetli günahımız tabii ki oburluk: yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdayken kötü kalpli bir oblomov’a dönüşüyoruz ağır ağır ama hızla. karnını doyurmak için avlanan hayvanları ilkel ve vahşi gören insanlık, gördüğü her şeyi yemek için amansız bir savaş veriyor. gününün büyük bir çoğunluğu hangi hayvanın etini yiyeceğine karar vermekle geçiyor. kendi başını yiyeceği günler de yakındır. afiyet olsun insanlık!
ateşine yandığımız diğer günahımız ise gazap: bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. nedensiz öfkemizle kendi türümüze yapmadığımız kalmadı tarih boyunca. engizisyon mahkemeleri, dünya savaşları, petrol savaşları, din savaşları; radikaller, faşistler, aşırılar, zavallılar... öfkemiz o kadar büyük ki sadece öldürmekle yetinmiyoruz, acı çektirmek istiyoruz karşımızdakine. içimiz soğusun istiyoruz, ama öldürdükçe azalıyoruz. başın sağolsun insanlık!
son günahımız ise sona kalmayı hak eden bir günah olan tembellik: içimizde bir miskinlik olduğu için teknoloji diye bir şey icat ettik. bizim yerimiz iş gören makineler, bizim yerimize düşünen bilgisayarlar, bizim yerimize hareket eden araçlar... biz de böylece miskin miskin oturma hakkına sahip olduk ama kendimize şunu sormamız gerekmez mi: biz bu gezegende boş boş oturarak kime ne fayda sağlıyoruz? kurumaya yüz tutmuş bir ağaçtan daha faydasız bir asalaktır insanlık dünyanın kabuğuna tutunarak yaşayan. kalk yerine yat, insanlık!
acaba sekizinci günah bunların hepsinin bir araya toplanması mı? acaba en büyük günah insan olmak mı?
yedi ölümcül günah. bizi cehennem ateşine ikna edecek yedi ölümcül günah. cehennem kapılarından girişimizi kolaylaştıracak yedi ölümcül günah. ama farkında olmadığımız bir nokta var. o da şudur ki bu yedi ölümcül günah içinde yaşadığımız dünyayı cehenneme çevirmekte ve soyut bir cehennem fikrine gerek bırakmamakta.
bu günahların ilki gurur: bunu kendini beğenmişlik şeklinde ifade edebiliriz. tek tek bireyler üzerinden değil de kendini en üstün yaşam formu sanan dünyanın virüsü insanlık için bir hastalık olarak değerlendirmemiz gerekir bunu. konuşabildiğimiz için hayvanlardan ve bitkilerden üstün olduğumuza inanırız ve düşündüğümüz için. acaba hayvanların konuşma şeklini idrak edemeyecek kadar zavallı beyinlere sahip olduğumuzu ne zaman anlayacağız?
sevdiğimiz günahlarımızın ikincisi açgözlülük: bütün maddelerde olduğu gibi bu maddeyi de zavallı insanlık üzerinden açıklamaya çalışalım. açgözlülük insanların en temel özelliklerinden biri. insan açgözlü hayvandır. zira hiçbir hayvan ihtiyacından fazlasına göz dikmez. ama en ilkel hayvan olan insan biriktirmeden, ihtiyacından fazlasını istiflemeden duramaz. gözünün açlığı ruhunu doyurmaya yetmez insanların, bu yüzden ruhlarımız böyle bir deri bir kemik.
asla vazgeçmek istemediğimiz üçüncü günahımız ise şehvet: bu en tuhaf ve belki de en karşı konulmaz olan günahımız. ve en anlamsız olanı, kendimize kurallar koyup onları bozmak için yan yollara başvurmak zorunda kaldığımız yadsınamaz bir gerçek ve bunu en çok şehvet günahını işlerken yapıyoruz. doğal duygularımızı baskılayarak onları yapay bir hale getiriyor, sonra kendimize eziyet edip bu hislerden kaçmaya çalışıp en sonunda yenik düşüyoruz. tuhaf varlıklarız.
günahlarımızın gülü kıskançlık: insan her şeyi kıskanabilir, insan hasetinden çatır çatır çatlayabilir. insan, herhangi bir konuda kendinden daha iyi olan birini gördüğünde onun seviyesine yükselmek yerine onu kendi yanına çekmek için elinden geleni yapabilir. insan birini överken kelimeler ağzının içinde boğulurken, birini yererken aynı kelimeler kapakları açılmış bir barajdan fışkıran sular gibi özgür, acımasız ve gürültülüdür. insan kendini bile kıskanabilir ki bu, onu ateşin ortasında kendi kendini sokan bir akrebe çevirebilir.
en lezzetli günahımız tabii ki oburluk: yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdayken kötü kalpli bir oblomov’a dönüşüyoruz ağır ağır ama hızla. karnını doyurmak için avlanan hayvanları ilkel ve vahşi gören insanlık, gördüğü her şeyi yemek için amansız bir savaş veriyor. gününün büyük bir çoğunluğu hangi hayvanın etini yiyeceğine karar vermekle geçiyor. kendi başını yiyeceği günler de yakındır. afiyet olsun insanlık!
ateşine yandığımız diğer günahımız ise gazap: bunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. nedensiz öfkemizle kendi türümüze yapmadığımız kalmadı tarih boyunca. engizisyon mahkemeleri, dünya savaşları, petrol savaşları, din savaşları; radikaller, faşistler, aşırılar, zavallılar... öfkemiz o kadar büyük ki sadece öldürmekle yetinmiyoruz, acı çektirmek istiyoruz karşımızdakine. içimiz soğusun istiyoruz, ama öldürdükçe azalıyoruz. başın sağolsun insanlık!
son günahımız ise sona kalmayı hak eden bir günah olan tembellik: içimizde bir miskinlik olduğu için teknoloji diye bir şey icat ettik. bizim yerimiz iş gören makineler, bizim yerimize düşünen bilgisayarlar, bizim yerimize hareket eden araçlar... biz de böylece miskin miskin oturma hakkına sahip olduk ama kendimize şunu sormamız gerekmez mi: biz bu gezegende boş boş oturarak kime ne fayda sağlıyoruz? kurumaya yüz tutmuş bir ağaçtan daha faydasız bir asalaktır insanlık dünyanın kabuğuna tutunarak yaşayan. kalk yerine yat, insanlık!
acaba sekizinci günah bunların hepsinin bir araya toplanması mı? acaba en büyük günah insan olmak mı?
devamını gör...
bir öğrencinin gece 12'de öğretmenine soru sorması
haklı-haksız tartışmasında bir yorum yapamayacağım tanım. kişilerin önceki yaşantılarına dair bir paylaşım yok çünkü.
yalnız olaya bir de şu açıdan bakalım. pandemi ile birlikte okuldaki tüm öğrencilerde ve velilerde telefonum var. bu, insanlara istediği zaman ulaşma imkanı tanıyor. * ha bu durum, her istediklerinde yanıtlayacağım ya da yanıtlamak zorunda olduğum anlamına gelmiyor.
ama insanla çalışırken belirli bir kural silsilesi oluşturmak öngörülebilecek sorunları engellemeyi sağlıyor.
şöyle bir anlaşmamız var: istediğiniz saatte sorularınızı atabilirsiniz, ben de ne zaman müsaitsem o zaman yanıtlarım. * yani ulaşılmak istemediğim anda kapatıyorum, olayım bitiyor.
yalnız olaya bir de şu açıdan bakalım. pandemi ile birlikte okuldaki tüm öğrencilerde ve velilerde telefonum var. bu, insanlara istediği zaman ulaşma imkanı tanıyor. * ha bu durum, her istediklerinde yanıtlayacağım ya da yanıtlamak zorunda olduğum anlamına gelmiyor.
ama insanla çalışırken belirli bir kural silsilesi oluşturmak öngörülebilecek sorunları engellemeyi sağlıyor.
şöyle bir anlaşmamız var: istediğiniz saatte sorularınızı atabilirsiniz, ben de ne zaman müsaitsem o zaman yanıtlarım. * yani ulaşılmak istemediğim anda kapatıyorum, olayım bitiyor.
devamını gör...
güne bir şarkı bırak
devamını gör...
neden yapıldığı anlaşılamayan şeyler
yalan söylemek.
her yalan en nihayetinde ortaya çıkıyor.
beni kandırıyorsun, kendini kandırıyorsun.
bunu neden yaparsın, e be karşımdaki kişi?
her yalan en nihayetinde ortaya çıkıyor.
beni kandırıyorsun, kendini kandırıyorsun.
bunu neden yaparsın, e be karşımdaki kişi?
devamını gör...