fırtına
her şeyi uçuruyor geceden beri. çok şiddetli, çok ürkütücü. korkumu bastırmak için bu tanımı yazıyorum, korkumun üstesinden gelebilmek için. *
iki resim var aklımda teması fırtına olan, hemen hemen aynı dönemde yapılan ve ressamlarının fırtınayı birbirlerine tamamen zıt yönlerden ele aldığı iki resim.
bunlardan biri, daha çok şekerli renklerle ve illüstratif ögelerle çiçek/böcek resimleri yapan, titiz ve natüralist amerikalı ressam martin johnson heade'in 1859 yılında yaptığı 71.1 x 111.8 cm ebadındaki "approaching thunder storm"/"yaklaşan fırtına".
bir diğeri, romantizm akımının öncülerinden, manzara ressamı joseph mallord william turner'ın 1842 yılında yaptığı ve ilk sergilendiğinde resmin bir anlamda "bulanıklığı" nedeniyle galericiler ve eleştirmenler tarafından alaya aldığı "snow storm: steam-boat off a harbour's mouth"/“kar fırtınası: limanın ağzındaki sığ suda işaret veriyor”.
henüz ispatlanmamış bile olsa, turner'ın resminin üzerine iliştirilmiş bir yazı, ressamın o sırada, fırtınanın içinde, kendisini gemi direğine bağlatarak fırtınaya tanık olduğunu yazar. zaten resimde bizi en çok etkileyen şey de budur. resme bakarken biz de o fırtınanın içindeyizdir, sahneye dışarıdan bakmayız, içine çeker bizi, korkutur, dehşete sürükler. bunu; tuval yüzeyindeki fırça tuşlarının kavisli hareketleri ve armoni ile yarattığı gerilimle elde eder turner. üstelik, tam da sanayi devrimi'nin sembolü olmuş buhar gemisinin, doğanın hışmına nasıl yenildiğini bize natüralist bir yaklaşımla değil yüksek bir soyutlama marifetiyle gösterir.
william turner, "snow storm: steam-boat off a harbour's mouth", 91 cm × 122 cm , tuval üerine yağlıboya, 1842, tate, london, great britain

martin johnson heade'a dönersek. bakmayın bugün bütün sanat piyasasını elinde tuttuğuna, 2. dünya savaşından bu yana avrupa merkezlerinin elindeki titri ele geçirmiş olduğuna amerika'nın. amerika'da da tıpkı bizde olduğu gibi köklü bir resim sanatı geleneğinin varlığından söz edemeyiz. bu konuya girmeden teğet geçeyim ama bir detay/ not olarak kalmış olsun. martin johnson heade'in resminde diğer resimlerinde görmediğimiz bir yalınlık var, illüstratif ögeler neredeyse tamamen yok olmuş, armonik olarak şekerli renklerden vazgeçilmiş ve biçimler olabildiğince yalın bir şekilde tuval yüzeyindeki görev alanlarına yerleştirilmiş durumda. gökyüzünün çoğunu kaplayan bir gri alan ve toprağın nereden geldiği belli olmayan bir ışıkla aydınlatılması ile elde ettiği kontrastla ortaya müthiş bir gerilim bırakıyor.. işte bu tamamen biçimsel olarak; renk, kompozisyon, armoni, açık/koyu gibi resmin kendi elemanları ile yaratılmış. ortaya koyduğu bu gerilimli zıtlık sayesinde henüz kendisini değil ama fırtınanın bütün ürkütücülüğüyle yaklaşmakta olduğunu iliklerimize kadar hissediyoruz.
martin johnson heade, "approaching thunder storm", 71,1 × 111,8 cm, tuval üzerine yağlıboya, 1859

görsel kaynağı 1
görsel kaynağı 2
iki resim var aklımda teması fırtına olan, hemen hemen aynı dönemde yapılan ve ressamlarının fırtınayı birbirlerine tamamen zıt yönlerden ele aldığı iki resim.
bunlardan biri, daha çok şekerli renklerle ve illüstratif ögelerle çiçek/böcek resimleri yapan, titiz ve natüralist amerikalı ressam martin johnson heade'in 1859 yılında yaptığı 71.1 x 111.8 cm ebadındaki "approaching thunder storm"/"yaklaşan fırtına".
bir diğeri, romantizm akımının öncülerinden, manzara ressamı joseph mallord william turner'ın 1842 yılında yaptığı ve ilk sergilendiğinde resmin bir anlamda "bulanıklığı" nedeniyle galericiler ve eleştirmenler tarafından alaya aldığı "snow storm: steam-boat off a harbour's mouth"/“kar fırtınası: limanın ağzındaki sığ suda işaret veriyor”.
henüz ispatlanmamış bile olsa, turner'ın resminin üzerine iliştirilmiş bir yazı, ressamın o sırada, fırtınanın içinde, kendisini gemi direğine bağlatarak fırtınaya tanık olduğunu yazar. zaten resimde bizi en çok etkileyen şey de budur. resme bakarken biz de o fırtınanın içindeyizdir, sahneye dışarıdan bakmayız, içine çeker bizi, korkutur, dehşete sürükler. bunu; tuval yüzeyindeki fırça tuşlarının kavisli hareketleri ve armoni ile yarattığı gerilimle elde eder turner. üstelik, tam da sanayi devrimi'nin sembolü olmuş buhar gemisinin, doğanın hışmına nasıl yenildiğini bize natüralist bir yaklaşımla değil yüksek bir soyutlama marifetiyle gösterir.
william turner, "snow storm: steam-boat off a harbour's mouth", 91 cm × 122 cm , tuval üerine yağlıboya, 1842, tate, london, great britain

martin johnson heade'a dönersek. bakmayın bugün bütün sanat piyasasını elinde tuttuğuna, 2. dünya savaşından bu yana avrupa merkezlerinin elindeki titri ele geçirmiş olduğuna amerika'nın. amerika'da da tıpkı bizde olduğu gibi köklü bir resim sanatı geleneğinin varlığından söz edemeyiz. bu konuya girmeden teğet geçeyim ama bir detay/ not olarak kalmış olsun. martin johnson heade'in resminde diğer resimlerinde görmediğimiz bir yalınlık var, illüstratif ögeler neredeyse tamamen yok olmuş, armonik olarak şekerli renklerden vazgeçilmiş ve biçimler olabildiğince yalın bir şekilde tuval yüzeyindeki görev alanlarına yerleştirilmiş durumda. gökyüzünün çoğunu kaplayan bir gri alan ve toprağın nereden geldiği belli olmayan bir ışıkla aydınlatılması ile elde ettiği kontrastla ortaya müthiş bir gerilim bırakıyor.. işte bu tamamen biçimsel olarak; renk, kompozisyon, armoni, açık/koyu gibi resmin kendi elemanları ile yaratılmış. ortaya koyduğu bu gerilimli zıtlık sayesinde henüz kendisini değil ama fırtınanın bütün ürkütücülüğüyle yaklaşmakta olduğunu iliklerimize kadar hissediyoruz.
martin johnson heade, "approaching thunder storm", 71,1 × 111,8 cm, tuval üzerine yağlıboya, 1859

görsel kaynağı 1
görsel kaynağı 2
devamını gör...
emre aydın
herkes emre aydın'ın en bilindik şarkılarını yazmış bu başlıkta.
aşağıda linkini bıraktığım şarkısını bilen çok azdır.
gecenin şarkısı bu olsun.
bin bıçak var sırtımda
biniyle de adaşsın
her biri hayran sana...
emre aydın - belki bir gün özlersin
aşağıda linkini bıraktığım şarkısını bilen çok azdır.
gecenin şarkısı bu olsun.
bin bıçak var sırtımda
biniyle de adaşsın
her biri hayran sana...
emre aydın - belki bir gün özlersin
devamını gör...
çile bülbülüm çile
çok güzel bir eser olduğu için seslendiren her kim olsa da dinlenir.
devamını gör...
mansplaining
ataerkil toplumlardaki kadinlarin kanayan yarasi.
neyi giymem, neyi sevmem, neyi konusmam, nasil yurumem, nasil sevilmem, nasil kadin olmam gerektigini; erkeklerin bir kadin olarak benden daha iyi bilmesine, muhtesem fikirlerini bana empoze etmesine bir nilufer.
neyi giymem, neyi sevmem, neyi konusmam, nasil yurumem, nasil sevilmem, nasil kadin olmam gerektigini; erkeklerin bir kadin olarak benden daha iyi bilmesine, muhtesem fikirlerini bana empoze etmesine bir nilufer.
devamını gör...
müge anlı replikleri
aşkım aşkım aşkım aşkım başlayacağım aşkınıza. insanı aşktan da nefret ettiriyorlar sevdadan da, böyle aşk mı olur ya? hala daha terk edecek misin beni, ayrılacak mısın benden, arayacak mısın beni, aramayacak mısın beni? sanki 18 yaşında ergen, allahın cezaları.
devamını gör...
hamburgercilerden dondurma kahve alan insan
dondurmalarının şanti gibi olması hoşuma gidiyor.
devamını gör...
haftalık burç halleri
malum haftanın başındayız, bir açıp dinlemek istedim ve yine en mutsuzu benim. ah tahtım vay bahtım;
devamını gör...
konu neydi radyo yayını
merhaba kafa sözlük,
adil ve hasan bu akşam sizlere sözlük radyosu üzerinden ayşe arman eşliğinde seslenecek.
akşam misafirliğe gideceğiz denilmiştir fakat akşam eve geldiğiniz zaman misafir ile karşılaşırsınız.
“biz burada büyük bir yanlışın ve gafletin içindeyiz” diyebileceğimiz konular hakkında fikir alışverişi yapacağımız programımıza siz değerli sözlük yazarlarını ve bizleri dinlemek isteyen herkesi saat 21:00’da sözlük radyoya bekliyoruz.
not: kitabın adı gölgem ve ben.
akıl bağımsız irade mi yoksa şartlı refleks mi?
ışıktan hızlı parçacık zamanı bükebilir mi?
kozmos ötesindeki bir üst akla benzetim miyiz?
bana sorarsan alemin yaşı kaç, nasıl bileyim?
gözlerimi kapattım paralel evrene geçeyim diye
uyandığımda parametreler sabit
değişen bir şey yok kaldım ben burda yine
neden bir deha değilim
veyahut mucit değilim
allahım akıl ver
belli ben bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
hücreler nasıl oksijen veriyor, ben de vereyim
evren karmaşık bir kodla yazılmış, yapay değil mi?
uydular nasıl uzayda geziyor, ben de gezeyim
ne ben ne de atım uçabiliyor, acı değil mi?
gözlerimi kapattım belki atım bir kuş olur diye
uyandığımda burktu yüreğim hemen
uçan attan yoksan girsin yerin dibine
neden bir deha değilim
veyahut mucit değilim
allahım akıl ver
belli ben bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
adil ve hasan bu akşam sizlere sözlük radyosu üzerinden ayşe arman eşliğinde seslenecek.
akşam misafirliğe gideceğiz denilmiştir fakat akşam eve geldiğiniz zaman misafir ile karşılaşırsınız.
“biz burada büyük bir yanlışın ve gafletin içindeyiz” diyebileceğimiz konular hakkında fikir alışverişi yapacağımız programımıza siz değerli sözlük yazarlarını ve bizleri dinlemek isteyen herkesi saat 21:00’da sözlük radyoya bekliyoruz.
not: kitabın adı gölgem ve ben.
akıl bağımsız irade mi yoksa şartlı refleks mi?
ışıktan hızlı parçacık zamanı bükebilir mi?
kozmos ötesindeki bir üst akla benzetim miyiz?
bana sorarsan alemin yaşı kaç, nasıl bileyim?
gözlerimi kapattım paralel evrene geçeyim diye
uyandığımda parametreler sabit
değişen bir şey yok kaldım ben burda yine
neden bir deha değilim
veyahut mucit değilim
allahım akıl ver
belli ben bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
hücreler nasıl oksijen veriyor, ben de vereyim
evren karmaşık bir kodla yazılmış, yapay değil mi?
uydular nasıl uzayda geziyor, ben de gezeyim
ne ben ne de atım uçabiliyor, acı değil mi?
gözlerimi kapattım belki atım bir kuş olur diye
uyandığımda burktu yüreğim hemen
uçan attan yoksan girsin yerin dibine
neden bir deha değilim
veyahut mucit değilim
allahım akıl ver
belli ben bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
neden evliya değilim
veyahut alim değilim
icadım bile yok
belli tam bir cahilim
devamını gör...
ay ışığında saklıdır
sözleri ve müziği demir demirkan'a ait, şebnem ferah tarafından aynı adı taşıyan sinema filmi için seslendirilen şarkı. sanırım hiçbir albümüne girmedi şebnem ferah'ın ve bence keşke bu tarzda devam etseydi.
film 90'larda yayınlandı. aydan şener ve toprak sergen başroldeydi.
o dönem bir kadının güzel olduğunu belirtmek için aydan şener'e benzediği söylenirdi. bence halen de öyle.
toprak sergen'in zaten ses tonu yeter, ama peruğu sanki olmamış gibiydi. senaryosu güzeldi ve en önemlisi kadına edilgen bir rol verilmemişti. beyaz atlı prensi beklemek yerine arabasına beyaz güvercin diyen güçlü bir kadın olması hoşuma gitmişti.
film 90'larda yayınlandı. aydan şener ve toprak sergen başroldeydi.
o dönem bir kadının güzel olduğunu belirtmek için aydan şener'e benzediği söylenirdi. bence halen de öyle.
toprak sergen'in zaten ses tonu yeter, ama peruğu sanki olmamış gibiydi. senaryosu güzeldi ve en önemlisi kadına edilgen bir rol verilmemişti. beyaz atlı prensi beklemek yerine arabasına beyaz güvercin diyen güçlü bir kadın olması hoşuma gitmişti.
devamını gör...
aniden gelen hiçlik hissi
tanrı evreni hiçten yarattı ama hiç kendini belli ediyor, diyerek bu konuda son sözü soylemistir. paul valery.
devamını gör...
ana ahbk
arapça "seni seviyorum" demektir.
/
edit:
anlamadığım bir konu var; kiril alfabesi ile açılan başlığa bu kadar tepki göstermediniz ama konu arapça olunca tepki gösteriyorsunuz. kiril alfabesi ile başlık yazan yazarı da tebrik ediyorum sayesinde güzel bir bilgi edindim/edindik. kiril alfabesine sempati duyarken arapçaya karşı fraksiyon almanız şaşırtıcıdır.
/
edit:
anlamadığım bir konu var; kiril alfabesi ile açılan başlığa bu kadar tepki göstermediniz ama konu arapça olunca tepki gösteriyorsunuz. kiril alfabesi ile başlık yazan yazarı da tebrik ediyorum sayesinde güzel bir bilgi edindim/edindik. kiril alfabesine sempati duyarken arapçaya karşı fraksiyon almanız şaşırtıcıdır.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
gidişini anlatıyorum - rıfat ılgaz
sen gidiyorsun ya işine yetişmek için
saçlarını, gözlerini, ellerini
neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya
her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak
termometrede yükselen çizgi
kim bilir nerelerde soğuyorsun
senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen
insan insan bakan gözbebeklerin
beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta
beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder
ne gelirse onlardan gelir bana
çalışma gücü yaşama direnci
mutluluk gibi kazanılması zor
mutluluk gibi yitirilmesi kolay
bir açarsın ki mutluyum
bir kaparsın ki her şey elimden gitmiş .
sen gidiyorsun ya işine yetişmek için
saçlarını, gözlerini, ellerini
neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya
her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak
termometrede yükselen çizgi
kim bilir nerelerde soğuyorsun
senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen
insan insan bakan gözbebeklerin
beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta
beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder
ne gelirse onlardan gelir bana
çalışma gücü yaşama direnci
mutluluk gibi kazanılması zor
mutluluk gibi yitirilmesi kolay
bir açarsın ki mutluyum
bir kaparsın ki her şey elimden gitmiş .
devamını gör...
demet sağıroğlu
şarkısıyla tanınan, eurovision'da ülkemizi (bkz: kayahan) ile beraber temsil etmiş sanatçımızdır.
devamını gör...
kadın
kadın sözcüğü köken olarak türkler için kutsal öneme sahip olan kayın ağacına dayanır. anaerkil dönemde alt sibirya orman kabileleri olarak yaşam süren topluluklar, suyu ile besleyici, kabuğu ile barınak sağlayıcı, koruyucu olarak gördükleri kayın ağacına mitolojik anlamlar yüklemişlerdir. kadın ise aileyi bir arada tutan, besleyen, koruyan ve yeni insanları dünyaya getiren olduğu için kutsiyet sahibidir. kadın sözcüğü ise kayın sözcüğünden dönüşerek günümüz türkçesine geçmiştir.
devamını gör...
çok saçma ulan çok saçma
suskunlar dizisinin ecevit (şerif) karakteriyle özdeşleşmiş, isyan duygusunu belirtirken kullandığı ikonik cümledir.
çok saçma ulan çok saçma. buradasın ama dokunamıyorum. ı̇çim gidiyor sarılamıyorum. çok saçma.
yakalım mı?
çok saçma ulan çok saçma. buradasın ama dokunamıyorum. ı̇çim gidiyor sarılamıyorum. çok saçma.
yakalım mı?
devamını gör...
ludus duodecim scriptorum
antik roma'da oynanan, tavla'nın eski versiyonu gibi bir şey bu. hatta o zamanlar oyun tahtalarına rakiplerin sert mesajları de yazılırmış...
misal, "ludere nescis", yani "bu oyun hakkında bir şey bildiğin yok be" veyahut "idiota recede", yani "yaylan oradan budala!"
misal, "ludere nescis", yani "bu oyun hakkında bir şey bildiğin yok be" veyahut "idiota recede", yani "yaylan oradan budala!"
devamını gör...
nasıl yar diyeyim
devamını gör...
friends
1994 yapımı sitcom tarzı dizidir. toplamda 10 sezon, 236 bölümden oluşur.
manhattan'da yaşayan bir arkadaş grubunun hayatını konu almaktadır. ana karakterler; rachel green*, monica geller*, phoebe buffay*, joey tribbiani*, chandler bing* ve ross geller*'dır.
ayrıca dizide en sık kullanılan mekanlardan biri olan central perk isimli kafenin dünyada pek çok taklidi yapılmıştır.
manhattan'da yaşayan bir arkadaş grubunun hayatını konu almaktadır. ana karakterler; rachel green*, monica geller*, phoebe buffay*, joey tribbiani*, chandler bing* ve ross geller*'dır.
ayrıca dizide en sık kullanılan mekanlardan biri olan central perk isimli kafenin dünyada pek çok taklidi yapılmıştır.
devamını gör...

