serdar ortaç'ın amcasının zamanında halay diye bir şeyin olmadığını iddia ettiği, 1999 tarihli bilsem ki albümünden bir şarkı. şarkının kalan sözleri de epey enterasan.


efendiyim aslında, bulunmaz eşim
malatya civarından bir yar sevmişim

bakıyoruz, gayet makul iddialar. malatya'nın civarı olarak nereyi kast ettiği tam olarak belli değil. belli bir çap vermemiş serdar bey fakat çevre iller desek; malatya, sivas, erzincan, tunceli, elazığ, diyarbakır, adıyaman ve maraş'tan biri olması lazım ilgili yârın memleketinin.


erkeklik dergahından geçmez sevdalar
babam bilmez aslında, erkekler ağlar

ilginç. erkeklik dergahından sevda geçmemesine rağmen, neden aslında erkeklerin ağladığı belli değil. sevda dışında kalan tüm mevzularda aslında erkekler ağlar mı demek istemiş? bilemiyoruz. serdar bey ve babası arasındaki erk mücadelesinin bir izdüşümü olan bu söylemdeki çelişkili ifadeler, serdar ortaç'ın bu kavgayı sonlandırabilmek için yeterince olgunlaşmadığını gözler önüne sermekte. devam edelim.


kırkından sonra amcam çeker halayı
e amcamın zamanında halay mı vardı

hayli ilginç bir başka söylemle daha karşı karşıyayız. amcasının kırkından sonra halay çekmesinden dem vurmakta olan serdar bey, halay çekmek için belirli bir yaş aralığı olduğundan ve amcasının bulunduğu kırklı yaşların da ilgili aralık dışında kaldığından bahsediyor ve bunu tiye alıyor. çok garip. bir sonraki cümle, daha da garip. ilgili albüm çıktığında takvimlerimiz 99 yılını gösteriyor. kırkından sonra söyleminden kaynaklı olarak, amcasının 40-50 yaş aralığında olduğunu varsayarsak, serdar ortaç 1949-1999 yılları arasında halay diye bir şey olmadığını iddia ediyor. bu söylemin de gerçekleri yansıtmadığını rahatlıkla onayabiliriz.


ağzın dilin kavrulsun, kapansın yollar
seven bilmez aslında erkekler ağlar

serdar beyin bu dizelerde kime ah ettiği bilinmemekle beraber, önceki dizelerde babasına ait olduğunu belirttiği ve yanlış olduğunu iddia ettiği erkeklerin ağlamadığı algısını bu kez sevenler olarak nitelendirdiği bir çoğul özneye yüklemiş. sanırım babasının da bu sevenler topluluğuna dahil olduğunu anlamamız gerekiyor.


belki ben bunu çoktan beri hak ettim
ömrümün tamamını sende tükettim
kim bilir belki sana kavuşacağım
belki de genç yaşımda yaşlanacağım

serdar bey burada yârına bir takım söylemlerde bulunuyor. aynı zamanda geçmişe yönelik belirsiz çıkarımları olduğunu ve gelecek konusunda da net fikirleri olmadığını anlıyoruz. sıkıcı dizeler, geçiniz.


yar diye, diye, diye yandım bir yar var diye
bu yaşımda azdım diye açıkta kaldım

ilk dize tamamen kafiye ve yer doldurma amaçlı yazılmış olmakla birlikte ikinci dizede biraz gariplik mevcut. serdar ortaç'ın 1999 yılında içinde bulunduğu yaş: 29. serdar bey 29 yaşın libido yüksekliğine sahip olmak için geç bir yaş olduğunu düşünmekte sanırım lakin bir hayli yanılıyor. erkeklerde testosteron üretimi yaşla birlikte bir miktar azalsa da, 29 bu azalma seyrinde değil pek. genelde 40'lardan sonra belirgin bir düşüş görünüyor. direkt testosteron seviyesine göre libido çıkarımı yapmak her ne kadar doğru değilse de internetteki libido-yaş grafikleri birbirini pek tutmuyor. biz yine de bakalım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
evet, görüleceği üzere 29 gayet libidonun yüksek olduğu bir yaş. yanılıyorsun serdar, yanılıyorsun ortaç.


koynumu sarar diye, fazlası zarar diye
en azı karar diye açıkta kaldım

bu dizelerden hiçbir şey anlamadım. "koynumu sarsın yeter, fazlası zarar. çok değil azla yetineyim" demiş sanırım serdar bey, tam da bu yüzden açıkta kalmış. e az önce libidosu yüksek diye açıkta kaldığını iddia ediyordu. ne diyeyim.

alacağın olsun serdar.

devamını gör...

temel olarak transistörleri değil, canlıların yaşam şifresi olan dna'yı kullanan bir çeşit bilgisayar sistemi.

günümüzde kullandığımız bilgisayarlar başlangıçta oda boyutlarındaydı. transistörün icadı bilgisayar boyutlarını küçülttü. ancak teknoloji gelişmeye devam ettikçe transistör boyutları da küçülmeye devam etti. öyle bir noktaya geldik ki artık, tek bir elektron boyutunda bile transistörler yapılabiliyor. bu sayede de kuantum bilgisayarı denen aletleri yapabiliyoruz. fakat bundan öteye gidemiyoruz. bunları daha da küçültürsek kuantum tünelleme gibi sorunlarımız olacak. üstelik elektrondan daha da küçük olurlarsa, üstlerinden geçen elektrik akımı elektron boyutunda olduğundan bunlara fazla gelecek ve çevre birimlere dağılarak sisteme zarar verecek demektir bu. çok çekirdekli işlemciler bu nedenle girdi hayatımıza. boyutları daha fazla küçültmeden bulunan geçici bir çözümdü bu.

bazılarımız için kuantum bilgisayarlar bile gereksiz veya fazla olabilir ama bilim insanları için bir bilgisayarı çok daha hızlı hale getirmek, şifreleme sistemlerini daha güvenli yapmak, depolama alanlarını küçültmek, aynı anda yapılabilecek işlem sayısını artırmak gibi konular hâlâ oldukça önemli. bunun için bulunan, şimdilik son çare "dna hesaplama" da diyebileceğimiz bir çeşit sistem.

birkaç sene önce haberini okumuştum; bilim insanları dna'ya bilgi kodlamayı başarmıştı. (aslında bu fikir yeni değil, 1960'lara kadar uzanıyor ortaya ilk çıkışı. 90'lı yıllarda da biraz daha geliştirilmiş oldu.) şimdi bu sistem, bildiğimiz bilgisayarlar gibi kullanılabilir mi sorusunun yanıtı üzerinde duruluyor. dna dediğimiz canlı yapı, 4 adet baz içerir. bilgisayarlar da 0 ve 1'den ibaret olan 2 adet bit içerir. tıpkı bir bilgisayardaki her bilgiyi bu bitlerin çeşitli kombinasyonlarıyla ifade ediyor oluşumuz gibi, 4 adet bazın da çeşitli kombinasyonlarla bir araya gelmesi inanılmaz çeşitlilikte bilginin saklanabilmesini sağlar.

***

yukarıda dediğim gibi, 90'lı yıllarda dna hesaplama konusu biraz daha geliştirildi ve leonard adleman adlı bir bilgisayar bilimcisi tarafından hamilton yolu problemi adlı bir problemin çözümünde faydası olan bir yöntem olarak ele alındı ve bu yöntem bilim camiasında da bir heyecan yarattı. zira dna dediğimiz şey etrafımızda gördüğümüz canlılarda var olduğundan son derece düşük maliyetli ve aynı anda birçok problemin çözümünü, 4 adet baz kombinasyonlarıyla gerçekleştirebilirsiniz.

hız bakımından çok da avantajlı olmayan dna hesaplama, aynı anda birbirine paralel çok sayıda işlem yapılabilmesi bakımından son derece avantajlı. bir küp şeker boyutlarına 10 trilyondan fazla dna molekülü sıkıştırabilirsiniz. bunların hepsi aynı anda bir işlem yaparsa, saniyede 10 trilyon işlem kapasiteniz olur. 10 terabayta kadar da veri tutabilirler.

ancak bu dna "bilgisayarları" başında oturup oyun oynayabileceğiniz yahut render yapacağınız bilgisayarlar gibi aletler olmayacak. birkaç deney tüpü içerisine koyulmuş canlı hücrelerden bahsediyoruz burada. o nedenle -en azından çok yakın bir gelecek dahilinde- bu tür bir bilgisayarı parasını ödeyip almak ve evinizde kullanmak gibi bir şansınız yok.
devamını gör...

sosyallik içeren ortamlarda kaygılı hissetme durumu.
devamını gör...

geçen gün harry potterdan özenip aldığım gözlük. gözlük takmasını pek sevmiyorum ama yuvarlak gözlüğümü sevdim. yakışıyor yani*.
ayrıca (bkz: miyop olmanın zorlukları).
devamını gör...

tolunoğulları mısır’da kurulan ilk türk devletlerinden birisidir. abbasilerin türk kökenli mısır valisi tolunoğlu ahmet, halifenin güçsüzlüğünden
yararlanarak bağımsızlığını ilan etmiştir. ve mısır’da başkenti fustat olan türk - islam devletini 868 yılında kurmuştur.

tolunoğulları zamanla filistin, suriye ve lübnan’a kadar genişleyerek bölgede güçlü bir hâkimiyet kurmuşlardır. tolunoğlu ahmet, ordusunu türklerden oluşturmuştur. devletin yöneticileri türk olmasına rağmen halkı araplardan oluşmuştur. velhasıl iç karışıklıklar ve taht kavgalarından yararlanan abbasiler ellerindeki bu fırsatı kullanarak fustat’a girmişler ve 905 yılında tolunoğulları devletine son vermişlerdir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
tolunoğlu ahmet cami.


kullandığım görsel’in kaynağı: okuryazarim.com/tolunoglu-a...

kaynak: tarih dersinden öğrendiğim bilgileri ve notları kullandım.
devamını gör...

polisi aramışlardır. daha ne yapsınlar. hiç kimse batman, süpermen gibi sosyal adaleti sağlamak zorunda değil.

ben günlük rutinimde yargıçlık yapmak zorunda değilim. gidip olayı anlayacağım, kavganın sebebini çözeceğim, sonra ayırmaya karar vereceğim, ayırırken bıçaklanıp ölmemeye gayret edeceğim, kendimi savunacağım, belki dayak yiyeceğim, belki kendimi korurken adamı yaralayıp ceza alacağım, hiç beni ilgilendirmeyen bir konu yüzünden başım ağrıyacak.

polisi ararım, alışverişimi yapar yoluma devam ederim.
devamını gör...

bıcı bıcı saati.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
istanbullu misafirlerimiz duşlarını aldı manzara izliyor. ben de onları.

minik olan neşeli ayaklardaki ramon gibi.
çok komik hareketleri var. bebek diyorlar ama bana cüce kuş gibi geldi.
devamını gör...

(bkz: kuşak çatışması)
devamını gör...

(bkz: barış manço)
devamını gör...

(bkz: mesela sen)

edit: alttaki yazara cevaben; bir kere sevişse, tüm sözlük topluca birer dal sigara yakacağız öyle bir rahatlama...*
devamını gör...

çoğunluğun düzgün çıkmadığı fotoğraflardır. bir de bununla ösym fotoğrafı kapışır. ne oldu, ne bitti anlayamadan fotoğrafın çekilir.
devamını gör...

geri zekalı insan söylemidir. saçmalıktır.

(bkz: bak yeğenim biz neler yaşadık kendimizi attık mı sorusu)nu soran kişi ile aynı kişi olması muhtemeldir.
devamını gör...

orsalesta anafor'un sorduğu #618058
sulu sepken'in cevapladığı #618607 başlık.
şok oldum resmen! böyle iki güzel tanımla karşılaşacağım aklımın ucundan geçmemişti!
devamını gör...

"bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.

ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin onu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın.
çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa,
kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin.
mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
mesela turuncuya, ya da pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak..."
devamını gör...

dort gözle bekledigimiz bir haber bu. simdiden emegi gecen/gececek olan, fikri ortaya cikarandan, sarki listeleriyle destek olacak yazarlarimiza kadar herkese sonsuz tesekkurler. o zaman ne yapiyoruz carsamba gecesini iple cekiyoruz...
devamını gör...

dinin özünün güzel ve temiz ahlak olduğunun bilincini yitirip tamamen cinsellik, sex, kadın bedeni dışında tartışacak konularının olmaması. kim kiminle ne yaşayabilir, kadınlar nasıl hareket etmelidir, orucu ne bozar dışında konuları yok . en azından ülkemde yaşayanlar için bunu söylemekte sakınca yok.
devamını gör...

çoğu kişinin bildiğinin aksine 1997-2012 yılları arasında doğan kişiler z kuşağına dahildir, ve z kuşağının tamamı ellerinde tabletle büyümemiştir. ve sanılanın aksine tiktok’ta z kuşağından insanlar olduğu kadar y kuşağından da insanlar var, hatta nineler, dedeler bile video çekiyor. bir nesli büyüme çağlarında tiktok popüler oldu diye tiktokçu görüp yargılıyorsunuz. ha bir de tiktok çekenlerinin büyük bir kısmının utanç verici davranışlarda bulunduğuna ben de katılıyorum, sadece bu davranışları bir jenerasyon üzerine yıkmak ne kadar doğru olur bilemedim. z kuşağından herkes tiktok çekmiyor bunu hatırlatmak istedim.
devamını gör...

insanların belirli 2-3 konu dışındaki konulara ilgi göstermemesinden kaynaklanıyor olabileceğini düşündüğüm durum.

herkeste olmasa da çoğu kişide ortak olan birkaç konu var, üzerinde konuşulacak; gündem, anket, din gibi... bunun dışındaki konular ilginç bir şekilde umursanmıyor.

ben her zamanki gibi bilim üzerinden örnek vereceğim, genelde o konularda yazdığım için. burada yüzlerce üye var. mesela çevrim içi kişi listesinin 300 kişi olduğu bir andan bahsedeyim. burada bilimle ilgilenen tek kişi ben değilim. yani bilime ilgisi olan kişi sayısının 1/300 olduğunu hiç sanmıyorum. benim gibi en azından bir 50 kişi olduğunu farz edeyim. bunların işi gücü, dersi var diye her an her başlığa yazamadıkları gerçeğini de düşünelim. peki, yazabildikleri süre içerisinde de sesleri çıkmıyorsa ne yapıyor olabilirler? okuyorlar diyelim. yahu, ilgilendiğin bir konu hakkında bir şeyler okuyunca onun hakkında söyleyecek 1 cümlen bile olmaz mı! detaylı bilgiden bahsetmiyorum. kendi fikrin, vereceğin bir kaynak ya da ne bileyim işte, söyleyecek 2 kelamın olur illa ki. bir başlıkta olmasa diğerinde mutlaka olur. yeterli bilgin yok ama ilgin varsa, merak edersin, yazarına mesaj atar sorarsın. bu da yok...

bazı tanımlarım destan gibi ama özellikle kısa tuttuğum tanımlar var, eksikleri başkası tamamlasın diye. bakıyorum ya kimseden ses yok ya da sadece işi geyiğe vuran 1-2 kişi yazmış. e haliyle soruyorum: bu mudur?

bilimden verdim örneği ama kitap da aynı durumda, müzik de aynı durumda, sanat da, felsefe de... bu kadar insan "fikirsiz" mi? bu kadar insan sadece ve sadece okumaya mı geliyor? bu kadar insanın, kendi meslekleri, uzmanlık alanları dahil hiçbir konu hakkında bilgisi mi yok? hadi diyelim hiçbiri yok, başkasının yazdıklarından faydalanmak için geliyor hepsi. o zaman beğenilerde neden hep aynı insanların adı var? yanlış anlamayın, önemli olan beğenilmesi değil, önemli olan yazılanlara tepki verenlerin hemen hemen aynı kitle oluşu. demek ki okuyan ya da asla onaylamadığım, okumadan oylayan kesim bile hep aynı. sadece takip ettiğiniz insanlarla etkileşime girerseniz yeni insanlardan yeni bir şeyler öğrenme ya da onlara yeni bir şeyler öğretme şansınız olmaz ki...

ben suçlamak ya da zorla yazdırmak için söylemiyorum bunları. sadece mevcut durum da, savunma olarak her konuda bilgi sahibi olunmamasının gösterilmesi de tuhafıma gidiyor.
devamını gör...

2016'da aramızdan ayrılmış olan, müzisyenliği, süper enerjisi, sempatikliği ve pozitifliği ile akıllarımızda yer etmiş gitarist.

nam-ı diğer awesome john.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim