yazarların itiraf köşesi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
başlık "mırmır" tarafından 14.11.2020 21:09 tarihinde açılmıştır.
921.
ben bir gerizekalıyım.
devamını gör...
922.
hayattan bıktım . maddi özgürlüğüm olsa tıpı anında bırakırım.
devamını gör...
923.
iflah olmaz bir aptalım özellikle de güvenmek konusunda.
devamını gör...
924.
şimdi şuan şurada ölüp gitsem kimsenin umrunda olmaz.
devamını gör...
925.
güne güzel başlamak için uyuyorum
devamını gör...
926.
bir zamanlar dalga geçilen kaşlarıma martı lakabı takılması ve edis' in "martılar" şarkısıyla tekrar hatırlamam. üzücü.
devamını gör...
927.
bir kadını sevdim. delicesine sevdim. bütün kadınlardan nefret ederken -buna annem de dahil- üstelik.
ve şimdi o kadın öldü.
zor zamanlardı. hoş, hayat hiçbir zaman kolay olmadı ya yine de zor zamanlardı. çok zor günleri atlatmış yeniden toparlanma süreci içerisine girmiştim. birkaç kez denedim ayağa kalkmayı beceremedim. yani ben becerdim aslında da düşeyim tekrar diye vurdular. hem önden hem arkadan.
zordu işte. tam ulan bu sefer olacak galiba ben bu sefer acıdan daha farklı bir şey hissedicem bu hayatta dediğim anda acıyordu yeniden canım. eski yaralarımı deşiyordu biri. onu yapamazsa yeni küçük yaralar açıp eskilerini hatırlatıyordu.
kadınlara karşı zaafım vardı her zaman. savunmasızdım onlara karşı. onlar da sanki bunu bilirmiş gibi saldırıyorlardı bana. biri ikisi değil. hepsi birden. önce benden bir şey istiyor sonra o istedikleri şeyi neden yaptığımı soruyorlardı bana. başa aşıkmış gibi davranıyor ertesi gün başka bir adamın kucağında görünüyorlardı. ya da hiçbir şey yapamıyorlarsa şayet arıyor beni ağlıyor ve gecemi zehir ediyorlardı. başka adamların isimlerini sayıklayarak.
en sonunda si**** çekebilmiştim. hepsine birden. hatta öyle ki birisi "yetiş, sevgilim beni dövüyor" diye beni aradığında kolombiyada olduğumu söyleyecek kadar çekmiştim. bu kaçıncı olacaktı kurtarışım bir başka adamın dayağından?
o gün rahatlamıştım işte. kurtulmuştum prangalarımdan. hangi kadın, kim olduğu önemli değil, benden bir şey isterse istesin yapmıyordum onu. hatta inadına aksine davranıyordum. öyleydi ki gal gadot gelip "bir çay koy da içelim" dese "kalk da kendin al" diyecektim.
ne bok olduysa ondan sonra oldu işte. bir kadınla tanıştım. daha ne yaşını ne adını bilirken usulca yaklaştım ona. amacım neydi? işin buraya geleceğini düşündüm mü? bilmiyorum. hatırlamıyorum.
benden hiçbir şey istememişti. adımı söylememi bile. her şey çok yavaş oldu. haftada birkaç mesajla başladı önce sonra her gün mesajlaşmaya başladık. buraya kadar problem yoktu. bu arada da 4 aydan uzun zaman geçmişti. sonra haftada birkaç telefon konuşması. ve sıkıntının orijin noktası.
anlattım. anlattım içimdeki her şeyi. çoğunu anlamadı ama dinledi. bazen yalancılıkla suçladı ama kabul etti söylediklerimi. sordu daha önemlisi. yaralıydım ve her yaramdan irin ve nefret akıyordu. görüntünün çirkinliğine takılmadan yaralarımı boşaltmam için yardım etti. yapmamalıydı. bunu sonradan kendisi de anlayacaktı.
o zaman aşık oldum işte ona. tanıştıktan 6 ay sonra. kendimi tam olarak ona açabildikten ve tüm yaralarımı gösterip de gitmediğini gördükten sonra. bu benim son çırpınışlarımmış ona aşık olmamak için. onu da çok geç anladım.
sorun şuradaydı. ben hala ne adını ne yaşını ne de diğer pek çok şeyi biliyordum. hiçbir kategoriye sokmadan onu aşık olmuştum ona. ne garip.
başta öğrensem problem olabilecek şeylerdi bunlar. başta öğrensem, bilsem, yahut tahmin etsem çekip gideceğim şeyleri en son öğrenmiştim. ve artık gidemezdim. o ise hem beni hem kendini biliyor o yüzden de buna asla bir ilişki gözüyle bakmıyordu. ayrı dünyaların insanlarıydık. romeo ve juliet değildik belki ama yine de ruhlarından bir parçaydık. ve ben ona bunu "aşırı romantik bir hikayenin tam temelinde oturuyoruz. tek bir şey eksik. o da beni sevmen." şeklinde anlatacaktım.
gariptir, sevdi. az ya da çok, uzun ya da kısa ama sevdi. gerçekten. pek çok olmaza rağmen "evet" dedi bana. "evet, ben de seni seviyorum." bir şekilde ikna edebilmiştim onu birlikte güzel günler geçirebileceğimize. ve dostlar ben hayatımda hiçbir şey için bu kadar çaba göstermemiştim. tüm gücümle bir şey için asla uğraşmamıştım. velev ki shakespeare benden önce doğmamış olsa ben yazardım 18. soneyi. romeo değil frank olurdu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük aptal aşığı.
önce kısa bir süre güzel günler. sonra daha uzun ama daha az güzel günler ve çok da güzel olmayan günler. ve boktan, aşırı boktan günler.
3 kısa aralıklı 4 perdelik bir oyun. 4. perde monolog şeklinde. çünkü o artık yok.
o artık yok çünkü 2. perdenin sonunda beni öldürmeye kalkıp başaramadı. ama 3. perdede aklına beni öldürmekten daha iyi bir plan geldi. kendini öldürmek. hem kendindeki beni hem de benim kalbimdeki kadını öldürdü aynı anda. sonrası boş. sonrası kaos. sonrası hüzün ve nefret. ve bolca acı. eski günlerdeki gibi.
ve lanet olsun ki aşk hala.
ve şimdi o kadın öldü.
zor zamanlardı. hoş, hayat hiçbir zaman kolay olmadı ya yine de zor zamanlardı. çok zor günleri atlatmış yeniden toparlanma süreci içerisine girmiştim. birkaç kez denedim ayağa kalkmayı beceremedim. yani ben becerdim aslında da düşeyim tekrar diye vurdular. hem önden hem arkadan.
zordu işte. tam ulan bu sefer olacak galiba ben bu sefer acıdan daha farklı bir şey hissedicem bu hayatta dediğim anda acıyordu yeniden canım. eski yaralarımı deşiyordu biri. onu yapamazsa yeni küçük yaralar açıp eskilerini hatırlatıyordu.
kadınlara karşı zaafım vardı her zaman. savunmasızdım onlara karşı. onlar da sanki bunu bilirmiş gibi saldırıyorlardı bana. biri ikisi değil. hepsi birden. önce benden bir şey istiyor sonra o istedikleri şeyi neden yaptığımı soruyorlardı bana. başa aşıkmış gibi davranıyor ertesi gün başka bir adamın kucağında görünüyorlardı. ya da hiçbir şey yapamıyorlarsa şayet arıyor beni ağlıyor ve gecemi zehir ediyorlardı. başka adamların isimlerini sayıklayarak.
en sonunda si**** çekebilmiştim. hepsine birden. hatta öyle ki birisi "yetiş, sevgilim beni dövüyor" diye beni aradığında kolombiyada olduğumu söyleyecek kadar çekmiştim. bu kaçıncı olacaktı kurtarışım bir başka adamın dayağından?
o gün rahatlamıştım işte. kurtulmuştum prangalarımdan. hangi kadın, kim olduğu önemli değil, benden bir şey isterse istesin yapmıyordum onu. hatta inadına aksine davranıyordum. öyleydi ki gal gadot gelip "bir çay koy da içelim" dese "kalk da kendin al" diyecektim.
ne bok olduysa ondan sonra oldu işte. bir kadınla tanıştım. daha ne yaşını ne adını bilirken usulca yaklaştım ona. amacım neydi? işin buraya geleceğini düşündüm mü? bilmiyorum. hatırlamıyorum.
benden hiçbir şey istememişti. adımı söylememi bile. her şey çok yavaş oldu. haftada birkaç mesajla başladı önce sonra her gün mesajlaşmaya başladık. buraya kadar problem yoktu. bu arada da 4 aydan uzun zaman geçmişti. sonra haftada birkaç telefon konuşması. ve sıkıntının orijin noktası.
anlattım. anlattım içimdeki her şeyi. çoğunu anlamadı ama dinledi. bazen yalancılıkla suçladı ama kabul etti söylediklerimi. sordu daha önemlisi. yaralıydım ve her yaramdan irin ve nefret akıyordu. görüntünün çirkinliğine takılmadan yaralarımı boşaltmam için yardım etti. yapmamalıydı. bunu sonradan kendisi de anlayacaktı.
o zaman aşık oldum işte ona. tanıştıktan 6 ay sonra. kendimi tam olarak ona açabildikten ve tüm yaralarımı gösterip de gitmediğini gördükten sonra. bu benim son çırpınışlarımmış ona aşık olmamak için. onu da çok geç anladım.
sorun şuradaydı. ben hala ne adını ne yaşını ne de diğer pek çok şeyi biliyordum. hiçbir kategoriye sokmadan onu aşık olmuştum ona. ne garip.
başta öğrensem problem olabilecek şeylerdi bunlar. başta öğrensem, bilsem, yahut tahmin etsem çekip gideceğim şeyleri en son öğrenmiştim. ve artık gidemezdim. o ise hem beni hem kendini biliyor o yüzden de buna asla bir ilişki gözüyle bakmıyordu. ayrı dünyaların insanlarıydık. romeo ve juliet değildik belki ama yine de ruhlarından bir parçaydık. ve ben ona bunu "aşırı romantik bir hikayenin tam temelinde oturuyoruz. tek bir şey eksik. o da beni sevmen." şeklinde anlatacaktım.
gariptir, sevdi. az ya da çok, uzun ya da kısa ama sevdi. gerçekten. pek çok olmaza rağmen "evet" dedi bana. "evet, ben de seni seviyorum." bir şekilde ikna edebilmiştim onu birlikte güzel günler geçirebileceğimize. ve dostlar ben hayatımda hiçbir şey için bu kadar çaba göstermemiştim. tüm gücümle bir şey için asla uğraşmamıştım. velev ki shakespeare benden önce doğmamış olsa ben yazardım 18. soneyi. romeo değil frank olurdu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük aptal aşığı.
önce kısa bir süre güzel günler. sonra daha uzun ama daha az güzel günler ve çok da güzel olmayan günler. ve boktan, aşırı boktan günler.
3 kısa aralıklı 4 perdelik bir oyun. 4. perde monolog şeklinde. çünkü o artık yok.
o artık yok çünkü 2. perdenin sonunda beni öldürmeye kalkıp başaramadı. ama 3. perdede aklına beni öldürmekten daha iyi bir plan geldi. kendini öldürmek. hem kendindeki beni hem de benim kalbimdeki kadını öldürdü aynı anda. sonrası boş. sonrası kaos. sonrası hüzün ve nefret. ve bolca acı. eski günlerdeki gibi.
ve lanet olsun ki aşk hala.
devamını gör...
928.
bu aralar öyle dalgınım ki hayır ne düşünüyorum ben bu kadar bunu bile farkedemiyorum. arabanın anahtarını üzerinde unutup eve kadar çıkıyorum, aklım da bana hop nereye gidiyorsun demiyor eve çıkana kadar.
nerdesin arkadaşım o vakte kadar!
nerdesin arkadaşım o vakte kadar!
devamını gör...
929.
geldi mi hepsi bir arada gelip kararsız bırakıyor. ben seçim yapana dek hepsi birden yok oluyor. bu devran sürekli böyle dönüyor.
devamını gör...
930.
hâlâ mucize gibi gelmeni bekliyorum
devamını gör...
931.
henüz kendime söyleyemiyorken yazılmıyor canikomlar az kaldı en azından onu hissediyorum.
devamını gör...
932.
buraya ve buradakilere uyum sağlamak için rol yapıyorum.
devamını gör...
933.
bütün o şarkıları sana yazdım. ama şimdi başka biriyim. bilmiyorum bütün o şarkıları sana kim yazdı..
devamını gör...
934.
kendimi bazen çok üstün görüyorum. hoşuma gitmiyor, herkes de kendini öyle görüyor eminim ama benim üstün görmemin altı boş değil kesinlikle.
devamını gör...
935.
keşke tanrı herkese laftan anlayabilme ve öngörebilme yetisi verseydi. böylece yaşayarak öğrenmek gibi uzun ve yorucu bir yolu seçmemiş olurlardı.
devamını gör...
936.
pazar günleri ve bu gri renkli istanbul, zaten olmayan enerjimi hepten bitiriyor.
devamını gör...
937.
üzülemiyorum. ya bilmiyorum hiç içten ağlamadım , benim üzülmem komiğime gidiyor.
devamını gör...
938.
komik şeyler okurum diye geldim ama dertlendim şu an yazıları okurken. biz bitmişiz be
devamını gör...
939.
çok sıkılıyorum sözlük
şöyle kafa dengi olan, saçmalayabileceğim birisiyle konuşmak istiyorum.
olayı ikili ilişkilere getirmeyecek uzun uzun konuşabileceğim birileri olsun istiyorum.
hayır yani bunu isterken bomboş birileri olmasın belli bir bilgi birikimi olsun
bana yeni ufuklar, yeni bakışlar getirsin şeklinde istiyorum
şöyle kafa dengi olan, saçmalayabileceğim birisiyle konuşmak istiyorum.
olayı ikili ilişkilere getirmeyecek uzun uzun konuşabileceğim birileri olsun istiyorum.
hayır yani bunu isterken bomboş birileri olmasın belli bir bilgi birikimi olsun
bana yeni ufuklar, yeni bakışlar getirsin şeklinde istiyorum
devamını gör...
940.
bugün sınav görevinden dönerken iki küçük suriyeli çocukla karşılaştık tramvayın içinde. tanıştık. dillerini biliyorum konuşurken birinin adının -ali diğerinin -muhammet olduğunu öğrendim.
çocuklardan birinin adının dövmesini taşıdığım halde, ismi duyduğumda gözlerim doldu be sözlük...çocuğu bağrıma basasım geldi.
sebebi; çocuğa merhamet miydi? o'na özlem mi?
hani geçecekti? geçerdi? zamandı ilacı...
çocuklardan birinin adının dövmesini taşıdığım halde, ismi duyduğumda gözlerim doldu be sözlük...çocuğu bağrıma basasım geldi.
sebebi; çocuğa merhamet miydi? o'na özlem mi?
hani geçecekti? geçerdi? zamandı ilacı...
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276