1881.
gecenin kaçı oldu. her zamanki gibi karanlık ve yalnızlık esir almışken beni, bu gece bir yük daha yükledi üzerime. neden başladığı belli ama neden bitmediği belli olmayan bir ağlama. hüngür hüngür, ciğeri parçalarcasına bir ağlama, gözleri yakarcasına bir ağlama.
kader, lütfen bu kadar acımasız olma diyeceğim sana ama sen bana hiç acımadın ki...
devamını gör...
1882.
sevgililerimle tartışırken (bkz: evet sevgililerim)ve haksız olduğumda barışmak için ve konu değişsin diye hemen yalandan ağlıyorum. çok çabuk ağlama özelliğim var,ve çok işe yarıyor.
devamını gör...
1883.
itiraf edecek çok şeyim var başlasam bitmez ! kimse gerçek beni tanımaz etmez eğer bir yüz kimliğim olmasa annem babam dahi yolda görse tanımaz! hadi bir itirafta bulunayım eski sevgilim belki isimden tanır neslihan ayrılmak için sana o kızla çekildiğim fotoğrafları atan bendim üzgünüm ama sevmediğim biriyle evlenmem mümkün değildi!
devamını gör...
1884.
bana darılmışsın gibi hissediyorum. bana yardım et. lütfen.

"1. yemin olsun kuşluk vaktine,

2. gelip oturduğu vakit geceye ki,

3. rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı da."

benim gibi bir dallamaya tüm hıyarlıklarına rağmen darılma bana da, olur mu? tıpkı vaktinde muhammed'e darılmadığın gibi.

ben hıyarım, ama sen yine de darılma. sen de darılırsan, bir anlamı kalmaz hiçbir şeyin, hem de hiçbir şeyin...
devamını gör...
1885.
sözlükteki trollerin açtıkları başlıkları okuyup tüm laflarımı bir hışımla anında hazırlayıp tam yazacakken sanki elektrik çarpmış gibi bir anda kendime geliyorum ve parmaklarımı usulca klavyeden çekiyorum.
devamını gör...
1886.
odaya yaklaşan birinin sesini duyunca telefonu kenara atıyorum ve hemen maillerimi kontrol etmeye başlıyorum.
devamını gör...
1887.
o kadar eve kapanmışım ki dışarı çıkarken zorlanıyorum fobim oluşmuş da diyebiliriz çok zorlanıyorum gerçekten bu kadar zor muydu bir yerde oturup bir şeyler yemek
devamını gör...
1888.
is yerindeki erkeklerle aynı porsiyonda yemek yiyorum. şaşkınım.
devamını gör...
1889.
hep açım hep aç ...
devamını gör...
1890.
şu sıralar gregor samsa gibiyim ya da cotard sendromlu biri de olabilir . birebir verdiğim örneklerle uyuşmasa da iyi değilim bir ölü toprağı var üzerimde
devamını gör...
1891.
hayatımdaki en toksik insan benim. toksiğim.
devamını gör...
1892.
duştan çıktıktan sonra, çırılçıplak yatağıma uzanıp
meditasyon yapıyorum.
devamını gör...
1893.
bazen sigara içmek istiyorum.
devamını gör...
1894.
bugün herkese saldırasım var,
içim sıkılıyor, gidip birine kafa atsam da ağızımı yüzümü dağıtsalar modundayım.
devamını gör...
1895.
bir insanı tanıyamadığını fark etmekten daha kötüsü nedir?

şurada #1236490 sevgili miko, “sahi neden bu kadar az yazıyorsunuz?” diye sormak istediğini söylemişti. o gün bugündür aklıma geldikçe soruyorum bunu kendime. öyle ya biz, bize yöneltilen anlamlı bir soruyu bin kez beynimize mıhlamadan kafamızı yastığa koyamıyoruz.

hislerim, fikirlerim, olaylara bakışım, dünyaya bakışım. bunların herhangi bir insan tanesininkinden daha kıymetli olduğunu asla düşünmedim. zekasına hayran olduklarım için de aptal bulduklarım için de geçerliydi bu. öyle ki en aptal diye baktığım insanların bir sözünü/hareketini yıllar sonra bir yere konumlandırıp ulan ben ne kadar safmışım dediğim bir hayli olmuştur. bunları sevgili miko o tanımı bu bağlamda yazdığı için söylüyorum. benim neden az yazdığıma ilişkin arayışım insanları bu kıymetli fikirlerden niçin mahrum bıraktığımla alakalı değildi. sahiden ben bunca olaya/duyguya rağmen neden artık bu kadar az şey sarf ediyordum? bunu o tanımın girildiği günden beri düşünüyorum. burası girizgahın henüz sonu. ben son zamanlarda mesela sevgili güneş’in uzun tanımlarını okuyacak iradeyi bulamıyorum üzerime çöken anlamsız bir ağırlık sebebiyle. sizler de bu tanımı okumak için kendinizi zorlamayınız diye bir ufak uyarı.

neden az yazıyorum? bu soruyu genişletebiliriz aslında. sözlüğe neden daha az giriyorum? neden daha az kişiyle temas kuruyorum? twittera neden hiç girmiyorum bile artık? insanları neden daha az gözlemliyorum? metro istasyonunda aklıma gelmeyi bekleyen onca afili cümleyi neden kovalamıyorum artık? başladığım bütün şiirleri henüz ilk dörtlüğe varmadan neden yırtıp atıyorum? bir tanıma hevesle başlayıp neden sık sık aman be deyip silip canhıraş çıkıyorum sözlükten?

bunları kendime bir cevap bulmak ve bu cevabın gösterdiği uçurumu aşmak niyetiyle sordum kendime. net değilsem de bir cevabım var diye hissediyorum. en azından eğer cevap bu değilse asla başkası da değil. bu aslında bir yanıyla itiraf gibi olduğundan bu tanımı karalama defterine yazamadım.

bir insana çok güvendim. öyle ya hayatımızı dumura uğratan hemen hemen her şey bir insanla ilintili, ne tuhaf. daima samimi oldum bu hayatta, insanlar asla samimiyetimden şüphe etmediler. beni tanıyıp bana çarçabuk açılan onlarca insan var. sende şeytan tüyü var dediklerini defalarca kez işittim. bana kalırsa o şeytan tüyü samimiyetimden başka bir şey değildi. ben işte o güvendiğim insana bütün samimiyetle binbir kapımı açtım. çünkü bende o samimiyet ve içimdeki o binlerce kapıdan başka bir şey de yoktu. iki yılın sonunda henüz anlayamadığım bir şekilde her şey son buldu. son bulalı da bir yılı çoktan aşıyor. ancak bir soru var: hayatın merkezine bir insanı aldığınızda ve ona açılma ihtimali olan bütün kapıları o bütün samimiyetinizle açtığınızda, o insan herhangi bir kapıyı yüzünüze vurarak çıkarsa eğer, geriye ne kalır? cevabı biliyorsunuz; asla boşluk kabul etmeyen merkez ve hangisinden çıkarsanız kurtulacağınızı bilmediğiniz açık binlerce kapı.

benim onca tökezleyişimin, onca durağanlığımın, üretkenliğimin yok oluşunun, insanlara ve olaylara karşı hissizleşmemin, yalnızca kafama eserse ayda bir birşeyler geveleyişimin galiba sebebi bu. doğrusu bunu kendimden ummazdım. kendimi güçlü ve her şeye hazırlıklı sanırdım. meğer insan bütün planlarına rağmen daima her şeye hazırlıksız yakalanan bir varlıkmış. bütün yıkımlar, felaketler, ayrılıklar, ölümler insanı hazırlıksız yakalarmış. bu aslında insanın kibirlenmesinden başka şey değil. hazırlıklı olduğunda bütün yıkımlara, ayrılıklara, felaketlere ve hatta ölümlere kafa tutacağına dair kibir. velhasılı ben de kendimi güçlü ve hazırlıklı hisseder ve bir insandan yana bu denli sarsıntıya uğrayacağımı ummazdım. oysa açık binlerce kapının ortasında öylece bırakıldım. zaman geçtikçe aştım dedimse bu alışmaktı. unuttum dedimse yanılgı. bitti dedimse yalan. hislerimin binde biri yok diyebilirim ancak etkisiyle hayatımı kasıp kavuran bir boşluğa itildiğimi kendime itiraf etme cüretini göstermeliyim artık.

evet, bir insanı tanıyamadığını fark etmekten daha kötüsü, kıymet verdiğin o insanın seni asla tanıyamamış olduğunu fark etmektir. bu farkındalığın beni içine attığı enkazı üzerimden kaldırmak için ne belediye işçileri ne ağır vasıtalar. yalnızca ince, keskin bir ışık. onu göz ucuyla yakaladım. itirafa cüret etmek böylece kolaylaştı. neden bu kadar az yazıyorum? o enkazın altındayım, hepsi bundan. şimdilik.
devamını gör...
1896.
o son kadehi içmeyecektim.
devamını gör...
1897.
insanları karikatür olarak görüyorum.
devamını gör...
1898.
bir haftadır sürekli kendime iyi olduğumu söylüyorum ama hiç iyi değilim ya. yokuş aşağı gidiyorum sanki ama düzelicez inşallah şu olaylar bi bitsin
devamını gör...
1899.
artık bana çok fazla zevk veren bir şey yok. prangalar her yerde, biraz geçmişe bakıyorum kimler gelip geçmiş imparatorlar, liderler krallar, ancak artık tüm bunlar kimsenin umurunda değil. onlar dönemlerinin en güçlüleriydi ancak yok olup gittiler ve kimse onların anmıyor hatta onlarla dalga geçiliyor.

söylediğim pranga ise yok oluş anlamına geliyordu. er ya da geç yok olup gideceğiz ancak herkes hayatı öyle bir ciddiyetle yaşıyor ki artık bu insanlara gülesim geliyor. rengi olmayan gri bir hayatta insanlar birilerine iyi diğerine kötü diyor. bunda ise
bir düzen ve anlam görüyorlar. en nihayetinde şu da unutulmamalıdır, tüm bunlar zorunluluktan ortaya çıkıyor. sırf delirmemek için insanlar kendilerini komik hale düşürüyorlar. tüm dünyada bugüne kadar bir sürü dava ortaya atıldı ancak hepsi en nihayetinde başarısız oldu, çünkü yok olmanın insan için en büyük hakikat olduğu dünyada tüm davalar yok olmaya mahkumdur.

belki insan yok olmasaydı davalar önemli olabilirdi ancak insan yok olmasa bile dünya yok olacağı için bu da anlamsız. ıssızlığın ve hiçliğin ortasında sanırım davalar etrafı şekillendirmek istediği için önemsiz olurdu. rengi gri, kaotik bu dünyada en iyi şey iyi kötü yaşayıp, oyalanıp gitmektir. akli dengemiz bozulsun istemeyiz. kısacası yaşayın hayatı ama ciddiyetle yaşamayın uzaktan bakınca komik duruyor. ıssızlığın ortasında kalmak istemeyin. lirik bir şekilde yaşamayın bu hayatı. siz gideceksiniz ve her şey bitecek. ıssızlık ve hiçlik en sonunda her yeri çevreleyeceği için kendinizi davalara kaptırmayın. nasılsa her şey yok olacak, güzelce yaşayıp gidin.
devamını gör...
1900.
aklıma uyurken, uykuya yakın gelen fikirlerden bile daha yaratıcı ve güçlü fikirler gelmeye başladı bu aralar. hiçbirini not almadığımdan hatırlayamıyorum ama en ufak bir bakışta, düşüncede evrene sığmaz düşünceler buluyorum. hem zihnim karışık değil. normalde karışıklıktan zihnimde belli bir yere oturtamazdım düşündüklerimi. ama gün geldi sanırım. umarım gerçekten de gelmiştir.

tüm karanlık arkamdan geliyor benimle.

ama sözlerimi toparlayamıyorum. uzun uzun yazamayacağım. inziva bana yaradı ve yarıyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların itiraf köşesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim